Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin
1999 yılında açtığı yarışmada
Sayın
Neriman Tekil
Spor İnceleme
dalında
Yılın Gazetecisi seçilmiştir.
Bu onur belgesi, başarısının simgesi olarak
kendisine verilmiştir.
Başkan ; Nail Güreli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Genel Sekreter ; Turgay Olcayto
ÖN SEÇİCİ KURUL :
AHMET ÇİTİLCİ (RAPORTÖR)
YUSUF ZİYA BELVİRANLI
NEDRET ÇATAY
MURAT ÇETİN
MUSTAFA EREMEKTAR
ERTAN GÖKALP
CEMİL KIYAR
ORHAN KOLOĞLU
ŞAKİR PALANCIOĞLU
ERGİN SANVER
SÜLEYMAN SARILAR
MEHMET SUCU
GÜNER SUNGURTEKİN
NERİMAN TEKİL
Dünyada büyük önem verilen anaspor bizde yıllardır ihmal ediliyor. Ülkenin yarısında atletizm yapılmazken, federasyonun gençliği ihmal edip yabancılara yönelmesi eleştiriliyor. Türkiye'nin batısından doğusuna, güneyinden kuzeyine pek çok kent atletizmle tanışacağı günü bekliyor.
Tekirdağ'da 9 yaşında bir çocuk köpekten korktuğu için kaçmaya başlar. Köpek onu kovalar. O gün hızlı koştuğuna inanan genç sonraki yıllarda Haydarpaşa Lisesi'nde atletizme heves eder. 27 Mayıs 1950 tarihinde 400 metre engellide 54.6 ile Türkiye Rekortmeni olur. Bir dönem üst üste iki yıl yapılan Doğu Akdeniz Şampiyonası 4x400 metre bayrak koşusunda Atina'da son adam olarak koşarken, 25 metre önündeki Yunan atlet ile olan muazzam mesafeyi kapatır ve göğüs farkıyla geçer (Tarih: 8 Ekim 1947). Başarısından ötürü Başbakan Şükrü Saraçoğlu tarafından bir telgrafla tebrikk edilir. Bu atletin adı, Doğan Acarbay'dır.
Doğan Acarbay küçük yaşta kendi kendini keşfetmiş, Tekirdağ'dan atletik kabiliyeti olan bir genç olarak çıkmış, fakat aradan uzun yıllar geçtiği halde atletizm sporu bugüne kadar Tekirdağ'a girmemiştir. Türkiye'de atletizmin girmediği il yalnızca Tekirdağ olsa hadi neyse... Ama bu illerin sayısı tam 40 olunca, durum hayli düşündürücü.
Kipketer gerçeği ve biz
Ülke çapında atletizm faaliyeti olmayan illeri harita üzerinde işaretlediğimizde ortaya üzücü bir tablo çıkıyor. Bu illere atletizmi kim sokacak? Atletizm Federasyonu şu sıralar sanki Türkiye'den atlet çıkmazmış gibi kabiliyetli gençlere sırtını dönmüş, Etiyopyalı kızlardan başlayarak, Rus, Bulgar, Rumen, Ukraynalıları topluyor. Buna örnek olarak da, Kenyalı Wilson Kipketer'i gösteriyorlar. Oysa, Kipketer'in Danimarka'ya 11 yıl önce geldiğini ve daha sonra da bir Danimarkalı ile evlendiğini herhalde bilmiyorlar.
Atletizmin giremediği 40 ilden biri olan Isparta'dan Cumhurbaşkanı çıkar da, atlet çıkmaz mı? Atletizmin giremediği 40 ilden biri olan Rize'den başbakan çıkar da, atlet çıkmaz mı? Futbol takımı Birinci Lig'de başarıyla mücadele eden ve çok başarılı bir belediye başkanına sahip olan Gaziantep'te de ne yazık ki atletizm yok.
50 yıl öncesi ve şimdi
Yoklar listesinde Yalova da yer alıyor. Yakın zamana kadar Yalova, İstanbul demek değil miydi? Kaldı ki Bursa'ya da çok yakın. Bu arada, Çorum deyip geçmeyelim. 50 yıl önce oradan da çıkan büyük çapta bir atletimiz var. Aydın gibi bir il de atletizm açısından daha aydın olmalı. Oradan da bakanlar çıkıyor, atlet çıkmıyor. Son örnek, Kastamonu. Tesisleri zengin, kapalı yüzme havuzuna sahip, güçlü bir hentbol takımı yaratabilmiş bu ilde de nedense atlet yetiştirilmez?
Türkiye'nin yarısı demek olan bu illerin anaspordan soyutlanmasının yanı sıra, Atatürk'ün Cumhuriyet'i emanet ettiği gençliğe fırsat eşitliği tanınmadığı ve uluslararası şampiyonalara devşirme sporcuları yollamanın maharet sayıldığı günümüzde Türk atletizminin başarısından söz edebilmek, geleceğine umutla bakabilmek maalesef mümkün değil.
İşte anasporun 'yok' illeri
Marmara Bölgesi (3): Tekirdağ, Kırklareli, Yalova
Ege Bölgesi (3): Aydın, Muğla, Uşak
Akdeniz Bölgesi (3): Burdur, Isparta, Kahramanmaraş
Karadeniz Bölgesi (11): Karabük, Kastamonu, Çorum, Ordu, Sinop, Tokat, Giresun, Bayburt, Rize, Artvin, Ardahan
İç Anadolu Bölgesi (6): Kırıkkale, Çankırı, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat
Doğu Anadolu Bölgesi (7): Tunceli, Muş, Iğdır, Şırnak, Hakkari, Van, Bitlis
Güneydoğu Anadolu Bölgesi (7): Siirt, Batman, Mardin, Şanlıurfa, Kilis, Adıyaman, Gaziantep
Neriman Tekil’in Kaleminden
FENERBAHÇE'NİN DOĞUŞU:
FENERBAHÇE'NİN BAŞARILARI
Sayın Bay Aziz Yıldırım
Sayın Başkanım
FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ
Sayın Başkan,
Tavsiye ettiğimiz Linkler :
Bir dönem başkanlık yaptı. Yabancı antrenör ilk kez başkanlığı zamanında geldi. Fenerbahçe üç takımıyla (Genç B-A) yenilgisiz şampiyon oldu.
1893'de İstanbul'da doğdu. 1911'de Kuşdili Kulübü'nden Fenerbahçe'ye geçti. 7 yıl sürekli olarak Fenerbahçe 1. takımında oynadı. Sakatlandıktan sonra futboldan koptu. Takımın en golcü elemanlarındandı. 114 maçta yeraldı, 94 gol attı.
Futboldan başka, Hokey, Kriket ve Su sporlarıyla uğraştı. Uzun yıllar Tenis oynadı. Av sporuna büyük merakı vardı. 1920'lerin ortasında, Çırpıcı Çayırı'na sinek avlamaya değil, Afrika'ya vahşi ormanlarında aslan avına gitti. Avcı Sait namıyla ünlüdür. Vurduğu sayısız aslan ve geyiklerin postlarını yurda getirdi. Fenerbahçe Müzesinin zemini aslan postları, duvarları aslan ve geyik başlarıyla süslendi. Ne yazık ki, 1932 yangınında, Müze'deki paha biçilmez kıymetlerle birlikte bunlarda yandı. Bir kısmı ise kurtarıldı.
Spor hayatını kapayanların son merhalesi, Kulüp Başkanlığı gibi şerefli mevkiiydi. Ancak bu mevkiiye gelecek insanlarda üstün özellikler aranırdı. Sait Selahattin bir dönem başkanlığa getirildi. Ve dönem sonunda, sevgi ve saygınlığın en güzel örneklerini vererek ayrıldı. Onun döneminde (1932/33) Fenerbahçe ilk kez bir yabancı antrenör (Jozef Şwenk) getirdi ve Sarı-Lacivertli takımlar, Genç, B ve A olmak üzere hiç yenilmeden lig şampiyonluğunu elde ettiler. Üç takımın birden yenilgisiz şampiyonluğu, Fenerbahçe tarihinde ilk kez görüldü.
Giyim - kuşamı, hal ve hareketi ile bir İngiliz centilmenini andıran bu nazik ve son derece terbiyeli insan, çoktan kaybolup gitmiş olan "İstanbul Efendisinin" son temsilcilerindedi. İngiliz ve Fransız lisanlarını çok iyi bilen bu mümtaz kişi, tatilini İngiltere'de geçirir, İngiliz futbolu hakkında edindiği izlenimleri bizlere hikaye ederdi.
Bir süre Federasyon üyeliklerinde bulundu. 1951'de İstanbul Bölge Müdürlüğü'ne atandı. 1952 yılında da beni İstanbul Atletizm Ajanlığına getirdi. Elele vererek Orta Avrupa çapında enternasyonal yarışmalar tertip ettik ve Atletizm Federasyonunu gölgede bıraktık. Bu atama, tüm kulüplerce olumlu karşılandı. Beden Terbiye Müdürlüğü'ne kısa sürede güven ve ciddiyet geldi. İlkel bir Devlet kuruluşu izlenimi veren bu Müdürlük, Sait Selahattin'in görgü ve disiplin anlayışı doğrultusunda Londra'nın Downing Street'deki 10 nolu dairesinin bir benzeri haline geldi.
Sait Selahattin Cihanoğlu 1975 yılında hayata gözlerini yumarken, arkasında tertemiz bir spor geçmişi ve Fenerbahçelilere has bir anlayış ve felsefe bıraktı. Nur içinde yatsın.
(Kabir, Karacaahmet Camii'nin başında, aziz arkadaşı Galip Kulaksızoğlu'nun yanındadır.)
FENERBAHÇE TARİHİNDEN NOTLAR
İlk Türk Futbolcusu “Bobi” lakaplı Fuat Hüsnü
Türkiye'de ilk futbol akımı 1897’de başladı. JAMES LAFONTAİNE yakın arkadaşı Avukat Henri Pears'ı yanına alarak MODA adı altında yalnız İngilizlerden oluşan bir futbol takımı kurdu. Bu takım Melita ve Cockatrice adlı Ingiliz maiyet gemilerine karşı maçlar yaparak ilk (Football Association) Futbol Birliği kurulmasını sağladı. Ancak, bu takımın ömrü uzun olmadı. 1901'de yine James Lafontaine bu kez Moda burnunda top oynayan Rum ve İngilizleri bir araya getirerek Horace Armitage ile birlikte Kadıköy Kulübü'nü kurdu. Bu kulübün takımında "Bobi" takma adı ile top koşturan bir Türk vardı ki, adı Türk futbol tarihine ilk Türk futbolcusu olarak geçen Hüsnü Paşazade bahriye zabiti Fuat Hüsnü Beydi.
1903 yılında bir anlaşmazlık sonucu Kadıköy Kulübü ikiye bölündü ve İngilizler ayrılarak Moda Kulübünü yeniden kurdular. 1904'de James Lafontaine'in girişimi ile Kadıköy, Moda, Elpis ile İmogen İngiliz maiyet gemisi takımlarının katılımı ile İstanbul Futbol Birliği kuruldu.
1905'de Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü doğdu ve bir yıl sonra bu birliğe katıldı. Maçlar genellikle Moda burnunda, Kuşdili çayırında ve şimdiki Fenerbahçe Stadının arkasında bulunan eski Papazın bağında yapılıyordu. Buralarda maç yapan takımların oyuncuları dışında, kendi aralarında top oynayan gençler de vardı. Bu gençler de bir gün bir araya gelerek Fenerbahçe Kulübünü kurdular.
Fenerbahçe spor dünyasına gözlerini açtığı gün, ondan 2 yaş büyük Galatasaray vardı futbol sahalarında. Kozmopolit İstanbul'da özellikle İngilizlerle Rumlar, spor alanlarında cirit atarcasına meydanı boş bulmuşlardı. Bu iki Türk kulübü, milli duygularının şahlanışları sonucu; “Benim memleketimde azınlıklar hükümran olurlarken ben niye yokum?” dercesine isyan bayrağını açtı ve tüm yasaklara karşın, tutarlı bir irade ve azimle, Türk sporunun haysiyet ve şerefini korudu.
Bu iki kulüp, futbolda yabancı egemenliği ile mücadele ederken Fenerbahçe, Galatasaray'ın hem yanında hem de rakip olarak karşısında yer aldı. Gün geldi, yabancılar birer birer elenirken, elekte iki Türk futbol takımı kaldı ve Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti de böyle doğdu.
Fenerbahçe-Galatasaray birbirlerini tamamlayan ve ayrılmaz bütünlüklerini koruyarak, günümüze kadar rekabetlerini sürdüren iki kulüp oldu. Gün oldu, iki takımın beraberliği Türk futbolunu yüksek boyutlara çıkardı.Eğer Türk futbolu bugün belirli bir düzeye gelmişse, bunu yaratıcıların başında iki güzide kulübümüz gelmektedir.
Fenerbahçe'nin doğuşu çok kritik bir devire rastlar. Korkak ve her hareketten kuşku duyan bir idarenin getirdiği yasaklar dönemidir bu. 3-5 kişinin bir araya gelmesinden rahatsız olan Saray erkanı, Fenerbahçe'yi kuranların korkulu rüyası haline gelmişti.1908'de Meşrutiyet'in ilanı, topluma bir nebze nefes aldırmışsa da, Balkan ve 1. Dünya Savaşları spor faaliyetlerini zora sokmuş, kesintilere uğratmıştır. Bu arada Fenerbahçeli futbolcuların bir kısmı, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'da oluşturulan Kurtuluş Savaşı güçlerine katılırken, bir kısmı da İstanbul'daki işgal kuvvetleri takımlarını yenme başarısı gösteriyorlardı.
1904 yılında kurulan “İstanbul Futbol Ligine Fenerbahçe kuruluşundan 2 yıl sonra, 1909/1910 sezonunda katıldı. Bu ligde aldığı şampiyonluklar şunlardır:
1911-1912 İSTANBUL LİGİ :
Fenerbahçe 21puan , Rumblers 20puan , Strugglers 18puan , Progres 11puan , Kadıköy 10puan
1913-1914 İSTANBUL LİGİ :
Fenerbahçe 18puan , Altınordu 12puan , Rumblers 12puan , Galatasaray 10puan , Strugglers 6puan , Telefoncular 0puan
1914-1915 İSTANBUL LİGİ :
Fenerbahçe 24puan , Türk İdman Ocağı 19puan , Darüşşafaka 16puan , Hilal 12puan , D. Muallim 9puan
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı
Fenerbahçe Burnu - Kadıköy
1) 1987 yılında saatte 100.000 TL hasılat elde edebilmek için yaptırılan halı saha ile piste tecavüz edilmişti. 13 yıl sonra 2000 Olimpiyad yılında atletlere verdiğiniz söz doğrultusunda bir Salı sabahı bu saha yıktırılınca bayram etmiştik. Başkanımız pisti yaptırıyor derken, basketbol ve voleybolculara yapılmakta olan 20 m x 42 m ebadındaki salonun kazılmış temellerini görünce hayal sukutuna uğramadım desem yalan olur.
GAYE ve GEREKÇE:
İkinci bir pistin mevcut 6 kulvarının aynen muhafazası ve Atletizm sporunun Fenerbahçe Kulübünde bugüne kadar devam edegelen şerefli 72 yılının heba edilmemesi ve pistimizin bir Atletizm mezarlığı haline dönüşmemesi için 42 m uzunluğundaki salon inşaat temeli sahasının 3 m geri çekilerek 39 m’ye indirilmesi halinde 28 m boyundaki basket sahası dışındaki yer 14 m yerine 11 m’ye düşecektir ki bu da fazlasıyla yeterlidir.
Oval biçimindeki pistin sağa, sola ve aşağıya doğru kaydırılması ise hususiyeti ve ölçüleri bakımından tatbikatta mümkün görülmemektedir.
Atletlerimizin kendilerine tahsis edilmiş bir küçük odası dahi yoktur. Telefonu sekreteri hatta naylon atletlerin dışında neslimizin kelaynak kuşları gibi tükenmesini önlemek bakımından Kongre’deki sözlerinizden cesaret alarak inşaat temel çukurlarının 3m geriye alınması hususunu tekrar yüksek görüş ve tasviplerinize arz ederim.
Kongre’deki konuşmamızı hatırlatmak isterim:
a) Atletizmle ilgili Dereağzı’nda yapılan sahalardan birini bu spora tahsis etmek lazım. Eğer başkanlığım devam ederse sahalardan birini tahsis edeceğim.
Fenerbahçe, Mart 2000, sayfa 5, sütun 2
b) Biz camiamıza zarar vermeyecek şekilde çalışalım. Yanlış birşey varsa ben şahsım adına söylüyorum, kabul eder ve düzeltirim. Biz buraya Fenerbahçe camiası içerisinde bir cemiyet hayatı yaşamaya gelmiş insanlarız. Gerçekleri konuşalım ve birbirimize destek olalım.
Fenerbahçe Dergisi, Mart 2000, sayfa 7, sütun 3
2) Dereağzı’nda evvelce gazeteciler için yapılan ve halen boş olan lokali mevcut eşyaları ile birlikte atletler için lütfen tahsis etmenizi istirham ederim.
Keyfiyeti arz eder, bilvesile en derin sevgi ve saygılarımı sunarım.
Neriman TEKİL
Sicil No. 56
YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞI’NA
Son Genel Kurul öncesi yapmış olduğumuz görüşmeler esnasında Atletizm Şubesinin yanlış yönetildiği ve bu yanlış yönetimin de Atletizm Şubesinin bir yönetim mekanı ile alt yapı çalışmalarının yapılabileceği ve sporcuların çalışabileceği bir Atletizm Pistinin olmamasından kaynaklandığını zat-ı alilerinize arz etmiş idik. Hatta eski pistin tekrar yapılıp bize verilmesi konusunda şubemiz bütçemizden tasarruf ederek tesisleşme harcamalarına önem vermeyi önermiş idik. Siz de bizlere önümüzdeki Genel Kurul'da Başkan seçildiğiniz takdirde Atletlerimizin rahat bir şekilde altyapı çalışmalarını sürdürebileceği, A Takım Atletlerin rahatlıkla çalışabileceği eski tarihi Dereağzı pistinin yapılarak tekrar Atletlere tahsis edileceğini müjdelemiş idiniz. Genel Kurulda büyük bir farkla Başkan seçildikten sonra sizi rahatlatabilmek ve Atletizm pistinin yapılması konusunda Kulüp kamuoyunun büyük ölçüde desteğini sağlayabilmek için konuyu Kulübümüzün en son yapılan Yüksek Divan Kurulu toplantısında gündeme getirip Yüksek Divan Kurulundan Atletizm pistinin yapılması konusunda kesin karar alınması sağlamıştık.
Ancak; Bütün bu olumlu ve güzel gelişmeler Dereağzı tesislerimizde yapımına başlanan kapalı salonunun Kalamış tarafındaki temel kazılarının daha evvel Atletizm Şubesine ait olan pistimize tecavüzü ile bir anda bozulmuş ve bizleri, eski şampiyon atletleri son derece üzmüş bulunmaktadır. Bu durumu tesbit eden camiamızın ileri gelen bazı üyeleri işi yapan inşaat şirketinin yetkilileri ve kulübümüzün inşaat işlerinden sorumlu Yıldız hanımefendi ile görüşmüşler, ancak Yıldız hanım bu konuda yapacak herhangi bir şeyi olmadığını kendisine verilen projeyi uygulamaktan başka bir görevi bulunmadığını herhangi bir değişikliğin ancak sizin tarafınızdan bir müdahale ile mümkün olabileceğini ifade etmişlerdir.
Sayın Başkan,
Fenerbahçe Spor Kulübü tarihinde çok saygın bir yeri olan, FENERBAHÇE'ye ve Türk Atletizmine bir çok efsane sporcular, şampiyonlar, rekortmenler yetiştiren tarihi pistimizin daha evvel bizlere söz verildiği gibi ve Yüksek Divan Kurumuzdan çıkan karar gereğince yapılabilmesi, şu anda yapılan yanlış uygulamanın tarafınızdan müdahale edilerek düzeltilmesi biz atletizm şubesinden yetişen Fenerbahçelileri ve Atletizm severleri son derece mutlu edecek ve Fenerbahçe Spor Kulübü tarihinde Sizin başkanlığınız döneminde Fenerbahçe’ye yapılan tesisleşme hizmetlerinin belki de en anlamlısı olacaktır. 01-06-2000
Saygılarımızla,
Neriman TEKİL
Hatırlar mısınız bilmem. İnönü Stadı'nda Türkiye-İngiltere ve Türkiye-Alman Milli Atletizm müsabakalarını iki yıl ara ile yapmıştık. (1951-1953) Pist topraktı. Topraktı çünkü, dünyada tartan pistin değil kendi, daha zihinlerde hayali bile canlanmamıştı.
Bilindiği gibi Avrupa'da tartan pist ilk defa 28 Haziran 1967'de Uluslararası Atletizm Bayramı dolayısıyla Köln'de kullanıldı. Sonra bizim atletlerimiz de bunu ilk defa 1968 Meksika Olimpiyat Oyunları'nda gördüler. O yıllarda Türk kanı taşıyan Türk atletlerinin bir tadı tuzu vardı. İsmail Akçay, maratonda olimpiyat dördüncüsü olurken, stat içindeki son metrelerini bu pist üzerinde tamamlamıştı.
Tartan pistten geçelim tartan salonlara... Hangi memlekette olursa olsun, salonlar atletler için gerekli, hem de çok gerekli.Eski yıllarda atletler gibi yüzücüler de az cefa çekmediler. 30'lu yılların ortalarında yüzücülerimiz kış aylarında sıcak havuz bulmak için Yalova'ya giderlerken, biz zavallı atletler de Robert Kolej'in jimnastikhanesinin balkonunda turu 60 metrelik pistin brandası üzerinde koşar, dört köşesinde dikili kalın demir çubuklara başımızı çarpmamak için meyilli virajlara girerken kendimizi zor kollardık. Yüzücüler Yalova'ya giderken biz de Kadıköy'den Bebek sırtlarındaki piste kavuşabilmek için pazar günlerini iple çekerdik.
Bakın bugün nerelerden nerelere geldik. Bizde devletin 197l'den itibaren İzmir, Ankara ve İstanbul'da yaptığı 3 tartan pist var. Yunanistan'da ise 400 metrelik 47 adet var.
Bizde henüz bir salonda 200 metrelik pist yok. Ama, Ataköy'de yapılacak olan çok amaçlı salon içinde 200 metrelik tartan pist de olacak. Tıpkı Belçika'nın Gent kentinde yapılan Avrupa salon atletizm şampiyonasında 44 ülke atletlerinin yarıştığı, araları beyaz çizgilerle çizilmiş lacivert-mavi tartan pist gibi.
Bu sayededir ki, atletlerimiz de ancak böyle bir piste kavuştuktan sonra yaz ve kış demeden rakipleri gibi aynı şartlar altında antrenman yapacak dolayısıyla finallerdeki başarılarını da bu pistlere borçlu olacaklar. Boşu boşuna başka sebep ve çare aramayalım...
Neriman Tekil
Hangi Olimpiyatlar. Son günlerde Olimpiyatlar enteresan bir gündem oluşturdu. İlk haber İstanbul 2008’i es geçti şeklinde idi. Gerekçe; Bazı yükümlülüklerin yerine getirilmemesi T.M.O.K.’ni naçar kararsız bırakıyordu. Oysa Türkiye, Olimpiyatların Türkiye’de yapılabilmesini teminen 1992 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilen bir kanunla aday bile olmuştu. Bu kanun zamanla farklı düşüncelerin hakim olmamasını temin etmek içindi. Kaldı ki bu kanunun mükemmelliği ve Olimpiyatları Devletimizin garanti ediş şekli Dünyada benzeri olmayan bir kanun olması bakımından çok müsbet etkiler yaptı. Seçimlerde 2000 yılını Sydney, 2004 yılını Atina kazandı.
Bizde ise Stadlar ve salonlar yapılacak, yollar açılacaktı. Bütün bunlarla ilgili ilk adımlar çok çabuk atıldı. Olimpiyatlarla gerekli maketler geliştirildi ama somut bir netice alınamadığı gibi geçen zaman da aleyhimize işledi. T.M.O.K. bu şartlar altında aday olunamayacağını Kamuoyuna açıklaması üzerine bu defa gündeme 2008’e zoraki adaylık oturdu.
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı ön adaylık koşullarına uyulacağına dair metnin Uluslararası Olimpiyat komitesine son gün gönderilmesine yardımcı oldu. Ancak Stad ve salon ruhsatları hala askıda bulunuyor. Bu, menfi gelişmeler nedeni ile 2008 Olimpiyat Oyunlarını acaba alabilir miyiz?
Peşinen ifade edelim ki “Hayır”. Aslında Hayır oluşun başlıca nedeni bizden değil, 2004 Olimpiyatlarının yanıbaşımızda bulunan Atina’ya verilmiş olmasından kaynaklanıyor.
Kanaatimce; 2008 Olimpiyatlarının bu defa Avrupa yerine Asya’ya verilmesi planlanmıştır herhalde. Asya’da bizim gibi Olimpiyatları kovalayan PEKİN var. Üstelik Çinlilerin dünyada geçer akçe atletleri ve şampiyonları var. Atletizm seyircileri var. Türkiye’de ise, Atletizm bitkisel bir hayat yaşıyor. Atletizm sporu yeşertilme yerine kurutuluyor. Kulüpler ve Teşkilat Atletizm için seferber edilemiyor. Acaba bir engel mi var? diye düşünenlere tek kelime ile cevap verelim; Zihniyet, zihniyet, zihniyet meselesi.
Türkiye'de evvela masa başlarında sonra da sahalarda sadece (OYUN) oynanıyor, bundan zevk alınıyor, yurt çapında ancak bununla coşuluyor. İtiraf etmek gerekirse, bunu da seyirci ile orantılı bir şekilde BASIN yaratıyor. Hal böyle olunca; bireysel sporlar içinde her yönü ile müsbet bir spor olan Atletizm gelişecek saha ve gerekli şartları bulamadığı içindir ki bitkisel hayattan kurtulamıyor.
Beklentilerimiz ise dört yıllık periyotlar içinde bir başka bahara kalıyor...
Bugün ...;
MARATONTÜRK