ÖNSÖZ
Cumhuriyetin
ilanından itibaren, özellikle son günlerde, demokrasi adı altında, demokrasi
kavramına sığınarak veya dokunulmazlık zırhına bürünerek, Genç Türk Devleti’nin
kurucusu; lider, komutan, devlet adamı ve üstün nitelikleri kendi nefsinde toplamış
büyük insan Atatürk hakkında sebepsiz yere münakaşa ve tartışmalara giriyor ve
bu değerli insanın mükemmel ve eksiksiz yönlerinden sanki hatalar bulmaya
kendimizi zorlayarak eleştirmeye çalışıyoruz.
O
büyük insanı eleştirmek için, O’nu yeterince tanıyor muyuz? Her karış toprağı
şehit kanı ile sulanmış bu kutsal vatan topraklarını hangi şartlarda kurtararak
bizlere emanet ettiğini biliyor muyuz? Şayet bizler rahat uyuyabiliyor,
hürriyet havasını koklayabiliyor ve dini inancımıza göre insanca yaşayabiliyorsak
Mustafa Kemal ATATÜRK sayesinde değil mi?
Eş
ve çocuklarımızı ve yurdumuzu esir ve pranga mahkumu haline getiren Mondros
Mütarekesi ve Sevr Antlaşması ile bağımsızlığımızı sağlayan ve ulus olmamızı
bütün dünyaya tescil ettiren Lozan Antlaşması arasındaki farkı yeterince
biliyor muyuz ve bilmeyenlere anlatıyor muyuz?
Avrupa
usulü laiklik isteyenlerin, Halifelik çığırtkanlığı yapanların “dinimizi
yaşamak istiyoruz” diyenlerin gerçek maksatlarını, Cumhuriyeti
numaralandıranların ve ülkemizde çok hukukluluk isteyenlerin gerçek amaçlarını
tam olarak anlıyor ve anlatabiliyor muyuz?
Atatürkçülük
adıyla özetlenen Atatürk ilkelerinin, Türkiye’nin aydınlanmasına yönelik
düşünce kaynağı olduğunu yeterince biliyor ve bilmeyenlere anlatıyor muyuz?
Atatürk,
o kadar yüce bir insandır ki, O’nun üstün vasıfları ve ulusuna bıraktığı
emanetler sayılamayacak kadar çoktur. Atatürk’ü tartışırken , O’nu iyice
tanımamız, fikir ve düşüncelerini bilmemiz gerekir. Ama, O’nu ne tam olarak
tanıyoruz, ne de ilkelerine sahibiz. Değerini bilemediğimiz ve yeterince
anlatamadığımız bu ilkelerin saldırıya uğramasına katlanmak bağışlanmaz bir
tutumdur. Ekonomik, siyasal, etnik, dinsel kimi oyunlarla aydınlanmanın
karşısına çıkanlar ve bu çabalarını 1900’lerden beri sürdürenler, aklı olan
herkesi düşündürmelidir. Bağımsızlığımız, özgürlüğümüz ve ulusal egemenliğimiz
tehlikededir. Siyasal amaçlı ödünlerle Türkiye’miz Türkiye olmaktan
çıkarılmakta, duygu sömürüsü yoluyla akıl ve bilim dışlanarak hukuksal, siyasal
ve ulusal birliğimiz yıkılmaya çalışılmaktadır. Fakat; bütün bu uğraşlarına rağmen, Atatürk güneşi
hiç sönmeyecek, Atatürk bayrağı sürekli dalgalanacaktır. Atatürkçülükte ve
laiklikte odaklaşıp yoğunlaşan Türkiye düşmanlığı kendi içinde yıkılacaktır.
Dünyada
çağlara damgasını vuran insanlar nadir bulunur. Hiç kuşkusuz bu insanlar
varlıklarını sözlerle değil; insanlığa , ulusuna ve hatta dünya uluslarına
yararlı ve yüzyıllarca nesilden nesile intikal edecek eserler bırakarak
sürdürürler. Bu insanlara dahi denir. Bu insanlar; öncüdür, örnektir, önderdir,
halkı ve ulusu için hiçbir fedakarlıktan çekinmezler. Bu insanların kalplerinde insanı yücelten bir sevgi ve saygı vardır.
Daima ileriyi görürler, bilim ve teknolojiye önem verirler. Kişisel çıkarlardan
uzak kalpleri yurt ve insanlık sevgisi ile doludur. Bu insanlar yalnız ulusunun
değil, dünyanın da sevgi ve hayranlığını kazanırlar.
Modern
Türkiye’nin yaratıcısı ve 20 nci yüzyılın yetiştirdiği üstün devlet adamı,
lider ve komutan Atatürk, çağımıza ve hatta çağlara damgasını vuran böyle
müstesna şahsiyetlerden birisidir.
Şüphesiz,
yüzyılların yetiştirdiği ender devlet adamlarından olan Atatürk; tarihi
şahsiyetiyle, tarihin akışında rol oynamış ve içinden çıktığı Türk Ulusu’nun
kaderine damgasını vurmuştur. Çağımız olaylarına yön veren güçlü ve yılmayan
azim, irade, fikir ve çalışmalarıyla da diğer uluslara önderlik etmiştir. Böyle
bir şahsiyetin kurduğu ve bizlere emanet ettiği bir ülkeyi yıkmaya kimsenin
gücü yetmemiş ve bundan sonra da yetmeyecektir. Çünkü bu ülkenin koruyucuları
olan “Mustafa Kemaller daima 20 yaşındadır.”
Sadece
Türk Ulusu için değil, dünya ulusları için de evrensel boyut kazanan Mustafa
Kemal ATATÜRK hakkında yazılan yerli ve yabancı kitapların sayısı beşbinin çok
üstündedir. Atatürk hakkında verilen konferans, seminer ve panellerin ise
sayısını tespit etmek mümkün değildir. Dünya tarihinde, hakkında bu kadar kitap
yazılan, konferans verilen ve seminerler düzenlenen, fikirlerinden insanlık
için yararlanılan bir kişi daha yoktur. Öyle ki; ölümünden on beş yıl sonra,
Tunus’ta yurdu için çarpışırken ölen bir mücahidin koynundan Atatürk’ün resmi
çıkmıştır. İstiklali için Fransızlar’la boğazlaşan bu Tunuslu genç, koynundaki
kan lekeleriyle ıslanmış olan bu resimden - Atatürk’ten - manevi destek almaya çalışıyordu.
İşte, ölümünden sonra bile insanların umut ve ilham kaynağı olmaya devam eden, bütün dünyanın takdirini kazanmış ve uluslara her konuda örnek olmuş Ulu Önderimizi daha iyi tanımamızı sağlayacak ve gençlerimizin Atatürk, Cumhuriyet, Laiklik ve Türkiye düşmanlarının bilinçli olarak vermeye çalıştıkları sapık fikirlerin tuzağına düşmelerini önleyecek olan bu eser; Atatürk hakkında yazılan kitaplardan derleme yapılarak okuyucuların hizmetine sunulmuştur. 20 HAZİRAN 1999