ÖZAL SONRASI KARMAŞASI / 2

Mason Demirel'in Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kaçmasından sonra, Amerikan pasaportlu Çiller’in devam ettiği DYP-SHP koalisyonu 1994, 5 Nisan’ında büyük bir devalüasyona gitmek zorunda kaldı. Bu aslında, Demirel’in 1980 hükümetinde Özal’la birlikte aldığı 24 Ocak Kararları’na benzer bir operasyondu. Özal "orta direk, orta direk" diyerek orta sınıfın belini kırmış, zengin daha zengin, fakir daha fakir olmuş, işçi ve memur ezildikçe ezilmişti.

Dönüp dolaşıp 14 yıl sonra başladığımız yere gelmiştik. Hem de çok daha kötü bir durumda!..

O tarihte mevcut olan, ve 1987'den beri artarak gelen TERÖR, ENFLASYON, YATIRIMLARIN DURMASI, YOLSUZLUK, DIŞA BAĞIMLILIK, FAİZ, NÜKLEER SANTRAL, DOĞAL GAZ, KIBRIS, EGE, IRAK, ÇEKİÇ GÜÇ, MÜSLÜMAN ÜLKELERLE İLİŞKİLER gibi son derece önemli konular
1991-1993 Demirel iktidarından sonra, yeni hükümetlerin başına kaldı. (1)

Bütün bu haltları karıştırmış sorumlulardan ÖZAL mezarında hesap verip kıvranırken, henüz o aşamaya gelmemiş olan DEMİREL, Cumhurbaşkanı olmanın verdiği rehavetle bol bol geriniyor, bol bol iç ve dış seyyahate çıkıyordu!...

Hırslı Ispartalı'nın bir tek amacı vardı: GÜNDEMDEN DÜŞMEMEK!..

Adını unutturmamak için olur olmaz yerlerde temel atma törenlerine, açılışlara katılıyor, kendine has o bozuk TÜRKÇE'si ile sözüm ona vecizeler yumurtluyordu!.. Herif neredeyse alafranga helâ açılışı bile yapacak, kurdela kesecek, orada bile nutuk atacaktı!..

Biz Demirel Efendi’nin serüvenini 32 KISIM TEKMİLİ BİRDEN başka bir yazımızda anlattığımız için, burada ÖZAL sonrası ile ve DYP’nin İKTİDAR ortağı SÜREKLİ HIRSIZLIKLAR PARTİSİ'nin (SHP) akıllara durgunluk veren maceralarıyla devam edelim.

Efendim, ECEVİT'in "hizipçi" diye ilişkisini kestiği DENİZ BAYKAL denen adam, CHP'nin açılmasına izin verilmesinden yararlanarak kendi gibi hizipçi bir grupla SHP'den ayrıldı. CHP'nin başına geçti. Böylece sözde "sol"u temsil eden üç parti oldu!.. Bundan sonra da bitmez tükenmez "birleşme" görüşmeleri başladı.

Bu dönemde durmadan değişen hükûmetlerde SHP-CHP'nin 60 civarındaki beş para etmez milletvekillerinden çoğu, bakan olup ömür boyu yüksek emekli maaşına kavuştu! (2)

SHP-CHP iktidar ortağı olarak hükümete en "kaliteli" elemanlarını vermeyi asla düşünmüyor, tek amaç olarak daha fazla milletvekilinin bakanlık koltuğunun tadına bakmasını amaçlıyordu. Bu yüzden oturduğunuz sokağa çöpçü, yaşadığınız binaya kapıcı olarak bile almıyacağınız kişiler BAKAN olup kasım kasım kasılıyorlar, hem kendilerini, hem de çevrelerini öylesine yediriyorlardı ki, SHP'nin açılımı halk arasında "Sosyal Demokrat Halkçı Parti" değil; "Sürekli Hırsızlıklar Partisi" olmuştu!

Çiller ise SHP ortaklığı ve MHP desteği ile devraldığı iktidarı sürüklemeye çalıştı... Ne var ki, DEVLET mekanizması 1987'den beri çürümüş, EKONOMİ tamamen bozulmuş; hele 1991'den sonraki inanılmaz boyutlara ulaşan yolsuzluk ve partizanlık ile ÇÖKME noktasına gelinmişti.

Çiller EKONOMİ profesörüydü, ama ŞİRKET yönetiminden başka bir işe yaramıyan MİKRO yaklaşımdan, FRİEDMAN tarzı MONETER tedbirlerden başkasını bilmezdi!.. Üstelik DEVLET İDARESİ'nde, SİYASET'te, BÜROKRASİ'de son derece etecrübesizdi. Ayrıca TARİH, DİPLOMASI, SOSYOLOJİ, DİN, hatta TÜRKÇE konusunda tamamen cahildi. Ağzını her açışta bir ÇAM deviriyor, her gittiği yerde bir POT kırıyordu!

Onun için 1994 yılı 5 NİSAN kararları ÜLKE GERÇEKLERİ göz önünde tutulmadan, MİKRO anlayışla MONETER tarzda oldu. Doları 15.000 TL'den 30.000 TL'ye çıkarmakla, yüksek faizle hazine bonosu ihraç etmekle işe başladı. Bir takım istikrar tedbirleri aldı, özelleştirme girişimlerinde bulundu, ama bunlar gidişi o anda frenlemekten öteye gidemedi.

Tam tersine ülke istenmiyen bir BORÇ FASİT DAİRESİ içine girdi. Bundan sonraki yıllarda DEVLET halktan yüksek faizle borç alıyor, bu aldığı borçla hemen bir önceki borcun faizini ödüyor, sonra gene işini borçla sürdürüyordu.

Yüksek faiz dedikse, BATI standartları ile anlaşılmaya!.. BATI ülkelerinde %5'in üzerindeki faiz yüksek, %10'a ulaşan faiz ise çok yüksektir. TÜRKİYE'de o yıl mevduat ve bono faizleri %200-400 arası idi. Sonraki yıllarda %150'nin altına düşmesi başarı sayıldı!..

EKONOMİ'den MAHALLE BAKKALI kadar anlıyanlar bile bilir, hiç bir kurum %100 faizle ayakta kalamaz!.. Bir de dış borçlar devreye girince, yani kredi alma zorlaşıp BORÇ ve FAİZ ödeme durumunda kalınca, ülkenin perişan hali iyice ortaya çıktı. Bu sefer yüksek faizle dışardan döviz toplanmaya başlandı. Çiller bütün ümidini GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne bağlamıştı. Eğer GB'ye girebilirsek AVRUPA BİRLİĞİ'nin vereceği 3.5 milyar dolar kadar yardım ile ekonomiyi düzeltebileceğini umuyordu!.. Sarışın kadının pembe hayalleri!..

Ne var ki, BATILILAR öyle insanı yalvartmadan, diz çöktürtmeden zırnık koklatmazdı!.. Bizden istedikleri de öyle önemli şeyler değildi canım!..

Güneydoğu Anadolu'yu Kürtler'e vermeli, Kıbrıs'tan vazgeçmeli, İstanbul'da bir Fener Ortodoks Federe Devleti kurmalı idik!... Haa, bir de Terör Yasası'nın 8. Maddesi'ni kaldırıp her türlü ırkçı ve hıristiyan akımlara propoganda imkânı tanımamızı istiyorlardı!..

8. Maddenin kalkması, cezaevlerindeki 200 kadar TÜRKLÜK'le alakası kalmamış sözde "aydın"ın serbest kalması demekti!.. Bunlar orada BATI'ya HİZMET sunmakta güçlük çekiyorlardı!

İşte MEMLEKET bunlarla uğraşırken, 1995 Kurban Bayramı'ndan 2 gün önce çok enteresan bir olay oldu... DEMİREL 32. Gün programında: "Gümrük Birliği'ne karşı olduğunu, Batı'nın aslında Türkiye'yi bölmek istediğini, Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. Maddesinin kaldırılmasına karşı olduğunu, bunun arkasında Sevr'i yeniden hortlatma isteğinin bulunduğunu" söyledi!..

DEMİREL bunu rüyasında görmemişti... Gökten ilham da gelmemişti... Peki ne olmuştu da, yılların BATICI MASON DEMİREL'i bunları söyliyecek hale elmişti?..

DEMİREL bu kanaate dönemin Fransa Dışişleri bakanı Allain Juppe ile yaptığı görüşmelerde varmıştı!.. Tutanakları açıkladı ve "Ben bu görüşmeden BATI'nın TÜRKİYE'yi bölmeyi hedeflediğini çıkardım" dedi!..(Aksiyon 20-26 Mayıs, 1995)

Ne var ki yalancı çobana doğruyu söyleyince de inanmazmışlar ya, Çoban Sülü'yü de bizim gibi bir kaç kişiden başka ciddiye alan çıkmadı!... BATI güdümlü basın ise GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne angaje olduğu için DEMİREL'i epey eleştirdi. Hoş, DEMİREL de bir süre sonra olayın etkisinden kurtuldu. Gene her kademede AMERİKA HAYRANLIĞI, BATI UŞAKLIĞI, AVRUPA TOPLULUĞU ÖZLEMİ bütün hızıyla sürdü gitti.

1993 Belediye Seçimleri Refah Partisi'nin zaferi oldu. İSTANBUL, ANKARA başta olmak üzere pek çok il ve ilçede seçimi RP adayları kazandı. Herkesin "gerici" sandığı RP, bütün diğer partilerden daha organize, disiplinli ve modern metotlarla bir seçim çalışması ile seçmene ulaşmış, onları ikna etmiş ve birinci sıraya gelmişti. Üstelik RP'li belediyeler kısa zamanda, bir-ikisi ihariç, yolsuzlukları önlemiş, gelirleri arttırmış, âcil hizmetleri vermeye başlamış, halkın desteğini kazanmıştı.

Erbakan 1970'lerde yaptığı hataları yapmıyor, halkı "müslüman-müslüman değil" diye ikiye bölmüyor, hizmet götürürken "bana oy veren-vermiyen" ayırımı yapmıyor, tam tersine kendine oy vermemiş yerlerin de sempatisini kazanmaya çalışıyordu.

1989'dan beri büyük şehir belediyelerini ve pek çok il ve ilçede belediye başkanlıklarını elinde tutan SHP, başta NURETTİN SÖZEN, MURAT KARAYALÇIN olmak üzere inanılmaz yolsuzluklara karışmışlar, üstelik bir de BELEDİYELER'e KÜRTÇÜLÜK ve ALEVİLİK sokmuşlardı!... Halk bunlardan "illallah!" demişti!.

Bu arada BATI güdümlü medya, işadamları ve sözde "aydın"lar, kuyruğu yanmış it gibi feryat ediyor, "sol"da ve "sağ"da birleşme istiyordu. Buna göre ANAP'la DYP birleşecek, "sağ"da güçlü bir parti olacak; SHP, CHP ve DSP birleşecek, "sol"da güçlü bir parti olacaktı!..Niye?.. Çünkü RP, MHP ve BBP'nin oyları her seçimde biraz daha artıyor, bunlar önlenemez bir şekilde İKTİDAR'a yaklaşıyordu!

Belediye seçimleri, kamuoyu yoklamaları SHP ve CHP'nin silinip gitmek üzere olduğunu gösterince, bunlarda şafak attı, iki parti uzun çekişmelerden sonra bir araya geldiler, ve partinin adı CHP oldu. CHP'nin başına Demirel Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin geçti. bu kişi Kürt asıllı bilinir, Ermeni asıllı olduğu iddia edilir, silik şahsiyetli biri olmasına rağmen, Dışişleri Bakanlığı gibi önemli görevlere gelecek, daha sonra da ABD tarafından seçilip Afganistan'a uluslararası temsilci olarak gönderilecekti.

Böylece hiç bir vasfı olmayan Karayalçın, bir anda yükseldiği SHP Genel Başkanlığı'nı ve Başbakan Yardımcılığı'nı kaybetti, zaten iyice ziftlendiği Ankara Belediye Başkanlığı'ndan da olmuştu!

Yine bu dönemde terör iyice tırmanmış, şehirlerde bombalar patlamaya başlamıştı. Ne var ki, Çiller bu konuda pabuç bırakacak liderlerden değildi. Ordunun ve polisin giriştiği operasyonlarda yüzlerce PKK'lı öldürüldü. Bu arada PKK'ya yardım eden Kürt ve Ermeni kökenli işadamları, mafya babaları, kumarhaneciler temizlendi. 1995 seçimlerinde Refah Partisi birinci çıkınca, aydın geçinenleri, bürokratları, yabancılarla birlik olup halkı soymaya alışmış işadamlarını bir "şeriat geliyor" korkusu sardı!.. MİLLÎ GÖRÜŞ hepsini umacı görmüş gibi korkuttu!.. Özal'dan bu yana da TÜRKİYE'yi zaten GAYRIMİLLÎ kişiler, yani TÜRK insanından daha çok BATI'ya, AMERİKA'ya güvenenler ön planda idi. 28 Şubat 1997'den sonra TÜRKİYE'yi TÜRK olmayanlar, hatta TÜRK olmasa da samimi bir şekilde "NE MUTLU TÜRK'ÜM" diyemiyenler idare edecek, bu durum 2003'te AKP'nin iktidar olmasıyla ve Recep Tayyip Erdoğan gelmesiyle zirveye çıkacaktı!..

Neyse... Biz yorumları ileriye bırakıp, ÖZAL SONRASI KARMAŞASI'nı gene kronolojik olarak yurtiçi ve dünya olayları ile, kısa bir hatırlatma yaparak, anlatmaya devam edelim.

24 Aralık 1995'te genel seçimler yapıldı. MİLLET gene SAĞDUYU'sunu gösterdi. En çok konuşan üç partiyi % 21 (RP), % 19 (DYP), % 18 (ANAP) peşpeşe sıraladı. Bununla "Benim aslında hiç birinize güvenim yok. Aklını başına toplıyanı bir dahaki sefere desteklerim!" demek istemişti... Aklına başına toplıyan RP oldu. Seçim öncesi bütün sürtüşmeleri bırakıp bütün partilere ortaklık ve ülkenin sorunlarını halletmeyi teklif etti.

Ama ne Yılmaz, ne Ecevit, ne Baykal, ne de Çiller bu gerçeği gördü... Hepsi bir "yanlışlık" olduğunu, RP'nin kaza ile öne geçtiğini, birleşirlerse onu altedip halkı kendilerine çekeceklerini sanıyordu!.. Bu yüzden hedef "REFAH'ı iktidara getirmemek" olarak belirlendi. Millete "şeriat geliyor" korkusu pompalandı. Çiller ve Yılmaz, RP ile koalisyon kurmayacaklarını açıkladılar.

Aslında hırsa kapılan MHP, 50 milletvekili istemiş, 40'a razı olmamış; böylece seçime tek başına girip % 9'la barajı aşamamıştı... Aslında aşardı. Ama kendini koyu "türkçü" sanan eski bir başsavcı MHP'yi girdiği gün "EZAN'I Türkçeleştirmek" ten söz edince, parti en az %2 oy kaybetti!.. TÜRKEŞ,ORTA ASYA'da hâlâ "başbuğ" kabul ediliyordu ama, A.B.'ci, GÜMRÜK BİRLİKÇİ, bazen de AMERİKANCI, ama her zaman MENFAATÇİ tavrıyla ülke içinde sempatisini iyice yitirmiş, MECLİS dışı kalmıştı!

Ebleğ Erdal'ın kürtçü SHP'si Baykal'ın bir ara "Çok şükür İstanbul'da TÜRK ve SÜNNİ bir il başkanı seçildi" diyeceği duruma düşmüş, halk nazarındaki kötü imajını silememişti... Bu yüzden % 11 oyu son anda yakalıyarak barajı aşmıştı.

26 Aralık'ta TÜSİAD, tarihinde ikinci kez, gazetelere verdiği ilanla sağduyu çağrısı yaparak ANAP-DYP koalisyonunun kurulmasını arzuladığını açıkladı. Ancak TÜSİAD bunu bir alışkanlık haline getirecek, 2 yıl sonra gene ilanlar verecekti.

27 Aralık'ta Ege Denizi’nde, Yunan jetleri tarafından tacize uğrayan F-4 savaş uçağımız Midilli adası yakınlarında düştü. Pilotlardan birisi kurtarıldı. Acaba bu Yunanlar tarafından düşürülen kaçıncı uçağımızdı?.. Niye sessiz kalıyorduk, anlaşılamadı.

28 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Çiller’i dışlayarak KKTC’ye geniş siyasal güvenceler veren bir deklarasyon imzaladı. Bu Demirel'in adam olalı yaptığı nadir iyi işlerden biridir.

1993-1995 yılları arasında Güneydoğu Anadolu'da terör olaylarında önemli başarılar elde eden
Tuğgeneral Osman Pamukoğlu'nun yer aldığı KAN UYKUSU belgeseli

5 Ocak 1996'da ortalık karışık ya, daha da karışsın diye çeşitli yerlerdeki cezaevlerinde tutuklu bulunan sol örgütlere mensup mahkûmlar açlık grevine başladılar. Tabii bu sahte açlık grevi idi, gündüz durur gece yerlerdi. Aralarında kilo alıp şişmanlayanlar bile olurdu.

10 Ocak'ta Cumhurbaşkanı Demirel, hükûmeti kurma görevini RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a verdi. Aynı gün Ümraniye cezaevinde ölen iki mahkûmun cenaze töreninde gözaltına alınan Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe, Eyüp’te bir çay bahçesinde ölü olarak bulundu. Yine aynı gün İsrail yüzlerce Filistinli mahkûmu serbest bıraktı.

11 Ocak'ta DHKP-C militanları Fehriye Erdal, Mustafa Duyar ve İsmail Akkol tarafından Sabancı Center’da düzenlenen suikastte, Sabancı Holding Yönetim Kurulu üyesi Özdemir Sabancı , Toyotasa Genel Müdürü Haluk Görgün ve Sekreter Nilgün Hasefe öldürüldü. Militanlar olaydan sonra kaçmayı başardılar.

17 Ocak'ta Trabzon’dan Rusya’nın Soçi limanına sefer yapan Avrasya feribotu, 180 yolcu ve 45 mürettebatı, Muhammet Emin Tokcan liderliğindeki Çeçen eylemcilerce kaçırıldı. 4 gün sonra Çeçen eylemcilerden dördü teslim oldu. Feribota düzenlenen operasyonda ise 5 eylemci yakalandı. Aynı gün Çekoslovakya'dan bölünmüş Çek Cumhuriyeti AVrupa Birliği'ne girmek için müracaat etti.

21 Ocak'ta Doç.Dr. Ufuk Uras’ın Genel Başkanlığı’nda bölücü kürtçü Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) kuruldu.

22 Ocak'ta 13 yaşındaki İngiliz Sarah Cook ile Kahramanmaraşlı Musa Kömeağaç’ın imam nikâhıyla evlendiklerinin ortaya çıkması, Türkiye’de ve İngiltere’de şok etkisi yarattı. İngiliz kamuoyu hükûmetlerine, Sarah’ın İngiltere’ye dönmesi için Türkiye’ye baskı yapmasını istedi. Türk kamuoyu ise Sarah’ı ‘Milli Gelin’ ilan etti. Bu evlilik Türkiye ve İngiltere arasında krize yol açtı.

27 Ocak'ta Fransa sömürgesi olan Muruora adasında nükleer deneme yaptı. Aynı gün Nijer'de Albay İbrahim Bare darbe yaparak seçimle işbaşına gelmiş olan Cumhurbaşkanı Mahamane Ousmane'yi devirdi.

29 Ocak'ta bir Türk şilebinin Ege Denizi’nde bulunan Kardak Kayalıkları’na çarpması neticesi, Kayalıklar'ın hukukî statüsü Türk ve Yunan kamuoyunda ateşli bir şekilde tartışılmaya başlandı. Türk ve Yunan gazetecilerin karşılıklı olarak Kayalıklar'a bayrak dikmesi üzerine Türkiye ve Yunanistan savaşın eşiğine geldi. Uluslararası girişimler sonucu gerginlik bir nebze azaltılabildi. İki taraf ta bayrakları indirdi, Kayalıklar meselesi ortada kaldı. Halbuki Lozan'da isim belirterek terkettiğimiz adaların dışındaki bütün adalar ve kayalıklar Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne devredilmiştir, öyle savunulması gerekir.

8 Şubat'ta Dominik Cumhuriyeti’nden Almanya’nın Frankfurt şehrine giden Birgen Air’e ait bir uçak Atlas Okyanusu’nda düştü. 13 mürettebat ve 176 yolcu öldü.

9 Şubat'ta IRA 18 aylık ateşkesin sona erdiğini belirtti. Hemen ardından Londra'da bir bomba patladı.

15 Şubat'ta Yunanistan, Atina'daki Amerikan Elçiliği'ne havan saldırısı yapıldı.

23 Şubat 1996'a bir büyük hata yapıldı. Çiller Hükûmeti Türkiye–İsrail askeri eğitim ve işbirliği antlaşmasını imzaladı.

24 Şubat'ta Küb ülke üzerinde izinsiz uçan iki Ameikan uçağını düşürdü. Ufacık ülkedir ama, hiç gözünün yaşına bakmaz!.

26 Şubat'ta ünlü işadamı Vehbi Koç vefat etti.

1 Mart'ta artırılan harçları protesto eden üniversite öğrencilerinin eylemleri başladı. İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt kampüsü ile Ankara Üniversitesi’nin Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğrencilerce işgâl edildi.

4 Mart'ta Türkiye – İsrail savunma sanayi antlaşması imzalandı.

6 Mart'ta Erbakan'ın başarısız girişimlerinden sonra, Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı altında 53. Hükümet kuruldu. Kabinede 17 DYP’li ve 15 ANAP’lı Bakan yer aldı. ANAYOL Hükûmeti...

7 Mart'ta Ünlü yazar Yaşar Kemal, yayınlananbölücü bir yazısı dolayısıyla yargılandığı davada, İstanbul DGM tarafından 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Aynı gün Ramazan Aydın isimli bir Türk vatandaşı, oyuncak tabancayla içinde 109 yolcu bulunan KKTC uçağını Almanya’ya kaçırdı. Ertesi günü teslim oldu. Niye kaçırdı, anlaşılamadı.

11 Mart'ta Hükûmet göreve başlamadan ilk zamlar çaya ve Tekel ürünlerine yapıldı.

Yine 11 Mart'ta 1990'da öldürülen Çetin Emeç'in katil zanlısı İrfan Çağrıcı yakalandı.

12 Mart'ta ANAYOL Hükûmeti TBMM’de 257 oyla güvenoyu aldı.

Uzun görüşmeler sonunda DYP-ANAP koalisyonu kuruldu. Başbakanlık Pontus kırması MESUT YILMAZ'a verildi... Bu adamın ülkeyi sıkıntıdan kurtarmak hizmet etmek gibi bir amacı yoktu. Aklınca kısa zamanda ANAP'ı ön plana geçirecek, böylece DYP'nin ANAP'a katılmasını sağlıyacak ve tek başına iktidar olacaktı.

Bu yüzden işi gücü bırakıp Çiller ile uğraştı. Sanki adam İKTİDAR ortağı değil, MUHALEFET idi. Her gün bir beyanat veriyor, Çiller'i yolsuzlukla itham ediyordu!.. Madem o kadar şaibeli, ne diye ortak oldun be adam?

Kendi soyuna sopuna bakmadan bir de LAZ BÖLÜCÜSÜ kesilen MESUT YILMAZ, ANAP'ın yönetici kadrosuna Laz kökenlileri doldurduğu gibi, kendi seçim bölgesi RİZE'de yaptığı konuşmada, "Ben Başbakan oldukça size karada ölüm yok!" diyebilecek kadar İHANET çukuruna yuvarlanmıştı!.. Yani "TÜRKİYE'nin geri kalanı isterse ölsün, umurumda değil, ben sizi kurtarmaya bakarım" demek istemişti!

Bu CUMHURİYET TARİHİ'nde başka hiç bir BAŞBAKAN'ın ağzından duyulmamış olan bir BÖLÜCÜLÜK ifadesi idi!..Herif sanki TÜRKİYE'nin değil "Rize Laz Cumhuriyeti"nin başbakanı idi!.. Bizce bu adamın suçu İDAMLIK'tır. Hem de her türlü BÖLÜCÜ'ye ibret olsun diye günlerce ipte sallandırmacasına!..

13 Mart'ta İskoçya, Dunblane'de bir kişi 16 öğrenci ile 1 öğretmeni öldürdü, sonra intihar etti.

16 Mart'ta RP Milletvekili Aydın Menderes, Afyon’da geçirdiği bir trafik kazası sonucu felç oldu... Bildiğimiz kadarıyla idam edilen baba Menderes'in üç oğluna bir vasiyeti vardı. "Aman siyasete bulaşmayın!".. Ama üç oğul da bunu dinlemedi. Partilerin kandırmacısına geldiler. Büyük ağabey Yüksel Menderes intihar etti. Ortanca kardeş Mutlu Menderes trafik kazasında öldü. Aydın Menderes te felç oldu.

20 Mart'ta, İngiltere'de sığırlarda ortaya çıkan "deli dana" hastalığının insanlara da bulaşabileceği yolundaki açıklamalardan sonra, Avrupa’da ve Türkiye’de "deli dana" paniği başladı. Avrupa ülkeleri, İngiliz dana etinin ülkelerine girişini yasaklarken, hastalıklı etlerin daha önceden Türkiye’ye sokulduğu iddiaları üzerine, Türkiye’de tavuk ve balık eti satışlarında patlama yaşandı.

Aslında "deli dana" hastalığı, sözde medenî Hıristiyan Batı Avrupa ve Amerika halkının sakatat yememesi, bu organların hayvan yemine katılması sonucu çıkmıştır. Hayvan haklarını sözde savunan Batılılar, ineklere inek sakatatı yedirip yamyamlaştırmışlar, bu da "deli dana" hastalığına sebep olmuştur. Hâlâ da hayvan kanı, ve balık etinin hayvan ve tavuk yemlerine karıştırılması sürmektedir. Bir an önce vazgeçilmesi gerekir.

23 Mart'ta Tayvan'da ilk defa genel seçim yapıldı. Lee Teng-hui Devlet Başkanı seçildi.

25 Mart'ta Avrupa Birliği, "deli dana" hastalığından dolayı İngiltere'nin et ihracını yasakladı.

26 Mart'ta IMF Rusya'ya 10,2 milyar dolarlık krediyi onayladı. Rusya daha kendisini toparlamamıştı.

3 Nisan'da rüşvet aldığı gerekçesiyle 7 yıl 6 ay cezaya çarptırılan Emlakbank eski Genel Müdürü Engin Civan, cezasını tamamlayarak Metris Cezaevi’nden tahliye oldu. Ya götürdüğü paralar?.. Hırsızlığa, yolsuzluğa, rüşvete yumuşak davranmak ortalığın hırsızlarla, soysuzlarla, rüşvetçilerle dolmasına yol açar!

4 Nisan'da bölücülükten hapis cezası almış olan Yaşar Kemal , Fransa’da bulunan Akdeniz Edebiyat Merkezi tarafından, Akdeniz Edebiyat Ödülü’ne lâyık görüldü... Hep söyleriz, dışardan ödül almak isterseniz, TÜRKİYE'ye, TÜRKLER'e, İSLAM'a sövmek, bölücülük, kürtçülük yapmak yeterlidir.

11 Nisan'da Diyarbakır’ın Hani ve Lice ile, Bingöl’ün Genç ilçeleri kırsalında bir haftadır devam eden operasyonlarda öldürülen PKK’lı militanların sayısının 110’a ulaştığı açıklandı. 30 askerimiz ise şehit oldu.

24 Nisan'da Çiller hakkında RP tarafından verilen önerge, Genel Kurulda 140'a karşı 373 oyla kabul edildi. TEDAŞ ihalesi konusunda Meclis Soruşturması açılması önergesinde, ANAP Genel Başkanı Yılmaz’ın, partisinin milletvekillerini serbest bırakmış, ANAP’lı 30 milletvekilinin TEDAŞ oylamasında kabul oyu vereceğini açıklamaları üzerine Çiller, “Bu durumda ben de koalisyonu bozar, RP ile koalisyon kurarım,” tehdidinde bulunmuştu.

28 Nisan'da Bitlis’in Güroymak İlçesi kırsalında düzenlenen operasyonda 27 PKK’lı öldürüldü. Aynı gün Lübnan'da İsrail ordusu yanlışlıkla bir Birleşmiş Milletler binasını topa tutunca, 106 kişi öldü. Artık yanlışlıkla mıydı, değil miydi, bilmem.

1 Mayıs'ta İstanbul Kadıköy’de düzenlenen ‘1 Mayıs’ mitinginde çıkan olaylarda 3 kişi öldü, 50’den fazla kişi yaralandı. Taksim Meydanı yasaktı.

6 Mayıs'ta Guatemala'da Hükûmet, 35 yıllık içsavaşı durdurmak içn gerillalarla bir anlaşma imzaladı. İçsavaş, terörist saldırı falan değil!.. O yüzden bunlar örnek gösterilip te, PKK ile masaya oturulmasını istemek abes olur... Aynı gün 6 gün önce kaybolmuş olan eski CIA Başkanı William Colmby'nin cesedi güney Maryland'da bir nehir yatağında bulunudu. Nasıl öldü, oraya nasıl geldi, açıklanmadı.

9 Mayıs'ta TEDAŞ’dan sonra, TOFAŞ olayından dolayı da Çiller hakkında Meclis Soruşturması açılması önergesi 376 oyla kabul edildi.

10 Mayıs'ta İngiltere'de İngiliz-Amerikan savaş oyunları tatbikatında iki Amerikan uçağı çarpıştı.

11 Mayıs'ta RP’nin "Çiller’in Başbakanlıktan ayrılmadan kısa bir süre önce Örtülü Ödenek'ten 500 milyar lira çektiği" iddiaları üzerine, bunu kanıtlayan gizli bir belge basına sızdırıldı... 500 milyar TL ne ki?.. Tayyip Erdoğan 2012'de 694 trilyon lira kullandı!

13 Mayıs'ta Örtülü Ödenek'ten 5,5 milyarın dolandırıcı Selçuk Parsadan 'a ödendiği iddia edildi. Parsadan bunu, bir paşanın sesini taklit ederek teröre karşı harcayacağını söyleyerek almıştı. Çiller bu konuda bir açıklama yapmayacağını, ödeneğin gizli olduğun söyledi. Parsadan’ın birçok ünlü kişi ve kuruluşları dolandırdığı da ortaya çıktı.

Aynı gün Bangladeş'te şiddetli yağmur ve kasırga sonucu 600 kişi öldü.

17 Mayıs'ta Yaşar Kemal’e, İspanya’nın Barselona kentinde düzenlenen bir törenle ‘Uluslararası Katalonya Ödülü’ verildi... Gördünüz mü, hainlere ödüller nasıl peşpeşe geliyor?

18 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Demirel’e İzmit’te Fuar alanındaki tören esnasında İbrahim Gümrükçüoğlu tarafından silahlı suikast girişiminde bulunuldu. Demirel olaydan yara almadan kurtulurken, Koruma Müdürü Şükrü Çukurlu kolundan, bir gazeteci ise ayağından yaralandı. Gümrükçüoğlu yakalandı.

21 Mayıs'ta dolandırıcı Selçuk Parsadan, Balıkesir’in Edremit İlçesi’nde yakalandı. Hapse tıkıldı.

22 Mayıs'ta Devlet Bakanları Ayvaz Gökdemir ile Ünal Erkan istifa ettiler. İki gün sonra DYP Genel İdare Kurulu, Hükûmet'ten çekilme kararı aldı.

28 Mayıs'ta ABD Başkanı saksafoncu Bill Clinton'un enki iş ortaklarından James McDougal ve Suzan McDougal yolsuzluktan mahkûm oldu. Clinton herhalde masumdu ki, kimse ona dokunmadı.

3 Haziran 1996'da TÜRKİYE için gene kara bir gün yaşandı. Uluslararası 2. Habitat İnsan Yerleşimleri Konferansı İstanbul’da başladı. 20.000 den fazla kişinin toplantılara katıldığı açıklandı. İlki 1976'da İzlanda'nın Vankover şehrinde yapılmış olan Konferans , 14 Haziran'a kadar sürdü. Ancak bunun için kaleiçi İstanbul Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'na devredildi. TÜRK bayrakları törenle indirilip yerine Birleşmiş Milletler bayrağı çekildi. TÜRK askeri bölgeden ayrıldı, Birleşmiş Milletler askerleri devriye gezmeye başladı. Bütün bunlar TRT ekranlarında utanmadan, sıkılmadan yayınlandı!.. İstanbul TÜRK şehri olmaktan çıktı, "dünya kenti" ilan edildi!.. Yani gavurlar da İstanbul üzerinde hak iddia etmeye başladılar. Kısacası İstanbul yeniden işgâl edildi!.. Bu gelişmelere Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel, Ermeni olduğu iddia edilen Başbakan Mesut Yılmaz, Amerikan pasaportlu Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, müslüman geçinen Millî Görüşçü Necmettin Erbakan, ve Türkçü Milliyetçi geçinen Alparslan Türkeş, ve TÜRK ordusunun komutanları neden itiraz etmedi, hâlâ anlamış değilim!.. Üstelik Birleşmiş Milletler'in yediği haltlar bununla kalmadı! Domuzlar Diktatoryası denen bu teşkilatın Genel sekreteri Kıptî asıllı (çingene) Butros Gali, konuşmalarının birinde "Türkiye Federe Cumhuriyeti", iki kere de "İstanbul Federe Devleti" diyerek Hıristiyan Batılı emperyalist ülkelerin amacını dile getirmiş oldu. Getirdi de, gene Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel, Ermeni olduğu iddia edilen Başbakan Mesut Yılmaz, Amerikan pasaportlu Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, müslüman geçinen Millî Görüşçü Necmettin Erbakan, ve Türkçü Milliyetçi geçinen Alparslan Türkeş, ve TÜRK ordusunun komutanları Butros Gali'ye ağzının payını verip, konferansı kapatmadılar! Bir-iki tepki üzerine Gali değil, adamlarından biri yarım ağız bir düzeltme yaptı, daha doğrusu dil sürçemesi falan dedi. Hiç te öyle değildi. Butros Gali, 1991'de "YENİ DÜNZA DÜZENİ2ni ilan eden Baba Bush'un yolunda giderek, "Dünyada şimdi 200 devlet var. Yarın 2.000, hatta 5.000 devlet olacak" diye emperyalist Hıristiyan Batılılar'ın kendilerinden başka bütün ülkeleri küçük lokmalara ayırma planını açığa vurmuştu. İstanbul'da dediklei tümden kasıtlı idi. Nitekim 2000'li yıllarda içimizden çıkan hainler TÜRKİYE'Yİ "KALKINMA AJANLARI" kandırmacası ile eyaletlere, sonra da küçük devletlere bölmeye kalkıştı.

Bu Butros Gali denen herif, Kıbrıs konusunda TÜRKLER'i ezen bir plan ve harita hazırlamış, New York'a davet ettiği rahmetli Rauf Denktaş'i bir odaya kapatmış, "Bu planı imzalamadan bu odadan çıkmak yok," diye tehdit etmişti! Kıbrıs kahramanı Rauf Denktaş'a tehdit söker mi?. Herifi itip, kapıyı açıp, çıkıp gitmişti!..

Bunları mason-dönme-satılmış medya mensupları yazmazlar, dile getirmezler! O yüzden bu siteyi açtık.

4 Haziran'da Refah Partisi'nin Hükûmet'i düşürmek için Başbakan Yılmaz hakkında verdiğu gensoru önergesinin Meclis gündemine alınması 122’ye karşı 316 oyla kabul edildi.

6 Haziran'da RP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ANAYOL Hükûmeti'nin güven oylaması kararının Resmi Gazete’de yayınlanması üzerine Başbakan Yılmaz istifasını Demirel’e sundu.

7 Haziran'da Cumhurbaşkanı Demirel, hükûmeti kurma görevini RP Lideri Erbakan’a verdi.

8 Haziran'da Çin Halk Cumhuriyeti bir nükleer deneme yaptı... Çin'in, Fransa'nın yaptığı denemeleri duyuyoruz da, ABD'den hiç ses gelmiyor. Onlar yapıyor da, bizim Amerikancı basına yansımıyor mu acaba?

14 Haziran'da TSK’nın Kuzey Irak’ta sürdürdüğü ‘Tokat Operasyonu’nda 90 PKK’lının öldürüldüğü açıklandı. 6 askerimiz ise şehit oldu.

19 Haziran'da DYP Genel Başkanı Çiller hakkındaki örtülü ödenek iddialarına ilişkin önerge, 246’ya karşı 259 oyla reddedildi.

20 Haziran'da İspanya'da ETA örgütü'nün havalanında patlattığı bomba sonucu 35 kişi öldü.

21 Haziran'da Çiller’in RP ile koalisyon girişimlerine karşı çıkan Genel İdare Kurulu üyeleri Yaşar Dedelek, Şinasi Altıner, Tevfik Diker ve İrfan Köksalan istifa ederek ANAP’a geçtiler. Halbuki Çiller Mesut Yılmaz'ın kaprislerine ancak 3 ay dayanabilmiş, koalisyonu o yüzden bozmuştu. Şimdi de ülkeyi hükûmetsiz bırakmak olmazdı.

22 Haziran'da aralarında 11 polis ve askerin de bulunduğu Söylemezler Çetesi'nin elemanları yakalandı. Böylemezler ailesinin eşkiyalık tarihi, Çapanoğulları, Tuzcuoğulları gibi Osmanlı dönemine dayanır. Tüm aile azılı kürt eşkiyasıdırlar.

23 Haziran'da HADEP Kongresi’nde, salondaki Türk bayrağı indirilerek yerine PKK örgütünün bayrağı ve Abdullah Öcalan’ın posteri asıldı. Olay tüm yurtta büyük bir tepki ile karşılandı. Türk bayrağını indirdiği iddia edilen Ömer Doyuran ile 32 kişi gözaltına alındı.

27 Haziran'da Kuzey Irak’ta devam eden Tokat Operasyonu’nda 45 PKK’lının daha öldürüldüğü açıklandı.

28 Haziran'da RP Genel Başkanı Erbakan’ın Başbakanlığında RP-DYP Koalisyon Hükümeti, Türkiye’nin 54. Hükümeti olarak kuruldu. Anlaşmaya göre, Başbakanlık dönüşümlü olarak el değiştirecek.

30 Haziran'da Tunceli’de kendisine hamile süsü veren PKK’lı terörist Zeynep Kınacı, bayrak töreni esnasında belinde sarılı bulunan bombayı patlattı. Olayda 6 asker şehit oldu, 30 asker yaralandı. Halbuki PKK eylem yapmayacağını açıklamıştı.

1 Temmuz'da Adalet Bakanı Şevket Kazan, çeşitli cezaevlerinde devam eden açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine katılan tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla görüştü. Görüşme sonunda Kazan, tutuklu ve hükümlülerin "Bize savaş esiri statüsü tanınsın, ateşkes talebine uyulsun," şeklinde istekleri olduğunu açıkladı. Ateşkes talebi tabii ki PKK'nın operasyonlar karşısındaki çaresizliğinden geliyordu. Aynı gün Türkiye’nin ilk nükleer reaktörü, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde yapılmaya başlandı.

4 Temmuz'da her hükûmet kuruluşunda olduğu gibi milletvekili transferleri başladı. ANAP Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu, DYP’ye geçti. Ardından ANAP Van Milletvekili Mustafa Bayram, RP’ye geçti.

8 Temmuz'da DYP-RP tarafından kurulan 54. Hükümet, TBMM’de 265’e karşı 278 oyla güvenoyu aldı. Çiller doğrusu yapmıştı. Diğer partiler daha uyanamamış, MİLLET'in ne istediğini farketmemişti!.. Hâlâ sanıyorlardı ki, bu bir kâbus... gözlerini açıp yataktan kalktıkları zaman ortada REFAH diye bir şey olmayacak... kendileri de o eski "atatürkçülük, demokrasi, insan hakları" teraneleri ile parsayı toplıyacaklar!

Halbuki durum hiç te öyle değildi!... TÜRK MİLLETİ 57 yıldır ilk defa tercihini TÜRK'TEN YANA, İSLAM'DAN YANA, DOĞU'DAN YANA koymuştu!.. Ne AT, ne GB, ne AMERİKA istiyordu!.. Artık ŞAHSİYETLİ bir DIŞ SİYASET, GERÇEK KALKINMA ve AHLÂKLI TOPLUM istiyordu. DEVLET'ine sahip çıkmıştı ve bundan vazgeçmek niyetinde değildi. (4)

Ama olanlar olmuş, TÜRKİYE bu arada GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne girmişti. BATICILAR'ın bütün propogandalarına rağmen günler aylar geçiyor, o mucizevi düzelme olmuyordu!.. BATILILAR her gün bir şey bahane ederek hem AVRUPA KONSEYİ'nden, AVRUPA PARLAMENTOSU'ndan, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'den aleyhimize yıkıcı kararlar çıkartıyorlar, hem de vermeleri gereken yardımı vermiyorlardı!.. Son olarak ta önümüzdeki 15 yıl içinde A.B.'ye alınacaklar listesinde adımıza yer vermediler!

"Ucuzluk gelecek" diye halkın kandırıldığı GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne girdikten bir yıl sonra, sadece GÜMRÜK VERGİSİ olarak 3 milyar dolar zarar etmiştik!.. Üstelik İTHALAT hızla artmış, İHRACAT'ta değişiklik olmamış, vaadedilen 3.5 milyar dolar yardımdan zırnık koklatılmamış, tam tersine AB'ye giriş çıkmaz ayın son çarşambasına kalmıştı!..(5)

İşte MİLLET bunlara isyan ediyordu!.. Bunları ortadan kaldıracak bir hükümet istiyordu. DYP-RP koalisyonu halktan destek alırken "aydın"lar ve tabii yabancılar kurulmasın, yıkılsın diye ellerinden geleni yapıyorlardı.

10 Temmuz'a Türksat 1C uydusu, Güney Amerika’da bulunan Fransız Guyanası’nın Kourou Uzay Üssü’nden fırlatılarak geçici yörüngesine yerleşti.

12 Temmuz'da Maliye Bakanı Abdüllatif Şener, faizlere ve banka kredilerine kısıtlama getiren 9 maddelik programını açıkladı. Bu konu DYP’de rahatsızlıklara neden oldu. Ama yapılan doğru idi.

13 Temmuz'da Başbakan Erbakan, ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini kapsayan 17 trilyonluk dev bir ‘Hayvancılık Projesi’ hazırladığını açıkladı.

16 Temmuz'da Refahyol’a ‘ret’ oyu veren Emre Gönensay, İsmet Sezgin, Cavit Çağlar, Köksal Toptan, Rifat Serdaroğlu, Mehmet Köstepen, Mehmet Batallı ve Refaiddin Şahin DYP’den istifa ettiler. Bunlardan Köksal Toptan on yıl sonra RP'den çok daha beter AKP saflarında yer alacaktı.

17 Temmuzda ABD'de New York eyaletinde uçak düştü 230 kişi öldü.

21 Temmuz'da cezaevlerinde devam eden ölüm oruçlarında ilk ölüm haberi, Ümraniye Cezaevi’nden geldi. Yasadışı örgüt üyesi Ayhan Uğur eylemin 63. Gününde öldü.Bu zavallı ya gerçekten açlık grevi yapmış, ya da zorla aç bırakılarak ölmesine yol açılmıştı.

Aynı gün ABD'de Atlanta Olimpiyat Parkı'nda patlayan bomba sonucu 1 kişi öldü, 110 kişi yaralandı.

23 Temmuz'da Refah-Yol koalisyonu Cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirerek Çekiç Güç’ü oluşturan yabancı ülkelerin Büyükelçilerine TBMM’ye brifing verdirdi. ABD Büyükelçisi Marc Grossman, İngiltere Büyükelçisi Kieran Prendergast ve Fransa Büyükelçisi François Dopffer, Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatımı talepleri konusunda TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerine birer brifing verdiler. Başbakan Erbakan, Genelkurmay Başkanlığı’na giderek Çekiç Güç, OHAL ve İrticai faaliyetler hakkında askerlerin görüşünü dinledi.

24 Temmuz'da Başbakan Erbakan, ekonomiye yeni kaynak yaratmak amacıyla geliştirdiği ‘kullanılmış otomobil ithal projesi'ni açıkladı. Aslında bu proje ile "havuz" uygulaması büyük iktisatçı rahmetli Prof. Dr. Osman Altuğ'un danışmanlığında gerçekleşmiştir. Havuz uygulaması Devlet'in bütün gelirlerinin bir yerden toplanması ve oradan sarfiyat yapılması demekti. Böylece gelir ve giderde kaçak olmadığı gibi miktarı da tam olarak biliniyordu. Bu iki uygulama işadamlarının ve bankacıların işine gelmedi.

25 Temmuz'da cezaevlerinde devam eden ölüm oruçlarında ölümlerin artması üzerine Cumhurbaşkanı Demirel, Adalet Bakanı Kazan’ı arayarak orta yolun bulunmasını istedi. Bu ölenler de ya gerçekten açlık grevi yapmış, ya da zorla aç bırakılmış kişilerdi. Biz ikincisine inanırız. Aynı gün TSK, operasyonlara devam ederek Kuzey Irak’ta bulunan; Sinat, Avagöze, Birkiavdal, Elagaş ve Haftanin bölgelerindeki PKK kamplarını bombaladı.

26 Temmuz' da cezaevlerindeki ölüm oruçlarında ölenlerin sayısının 8’e yükselmesi üzerine, Adalet Bakanı Şevket Kazan, müdahale edilebileceğini söyledi. Kazan yaptığı açıklamada; “Cezaevlerine hâkimiz, ancak koğuşlara değil” dedi. Değillerdi, çünkü daha önceki Adalet Bakanı kürtçü bölücü Mehmet Moğoltay PKK sempatizanlarını "gardiyan" olarak işe almış, cezaevleri âdeta teröristlerin tatil ve eğitim ikâmetgâhı haline gelmişti. Buu yüzden ölenlerin gerçekten açlık grevi yaptıkları mı, yoksa zorla aç bırakıldıkları mı, anlaşılamadı.

27 Temmuz'da Güneydoğu’da sürdürülen operasyonlarda 25 teröristin öldüğü, 16 güvenlik görevlisinin şehit olduğu açıklandı. Marmaris ve Söke’de orman yangınları çıktı. 6 günde ancak söndürülebilen yangınlarda 2 milyon ağaç kül olurken, 2.000 hektarlık alan tahrip oldu. Muhtemelen PKK'lılar yangın çıkarmıştı. Aynı gün cezaevlerindeki ölüm orucu eylemlerinde anlaşmaya varıldı ve eylemler sona erdirildi. Ölenlerin sayısı 12’yi buldu. Sağlanan anlaşmaya göre mahkûmların istekleri Hükûmet tarafından kabul edildi.

28 Temmuz'da Kumarhaneciler kralı olarak tanınan, Emparyol Gazinoları'nın sahibi Ömer Lütfi Topal, İstanbul’da arabasıyla evine giderken açılan çapraz ateş sonucu öldürüldü. Aynı gün İran Silahlı Kuvvetleri, 2.000 askerle Kuzey Irak’a girerek, bölgede faaliyet gösteren İran Kürdistan Demokrat Partisi’ne karşı sınır ötesi operasyon başlattı.

29 Temmuz'da TEDAŞ’a ait elektrik santralleri ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiası ile TBMM’de kurulan soruşturma komisyonu, Enerji eski Bakanı Şinasi Altıner’i suçsuz buldu. Bir suçlu varsa, ortada yoktu.

30 Temmuz'da OHAL ve Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılması TBMM’de kabul edildi.

31 Temmuz'da Asgari ücret 17.100.000 TL olarak tespit edildi. Göze çok görünmesin, bugünün (2013) parasıyla 17 lira, 10 kuruş!.. Aynı gün gazetelerin promosyon çılgınlıklarını önleyen yasa TBMM’de kabul edildi. Gazeteler artık kupon karşılığı sadece kültürel ürünler verebileceklerdi.

2 Ağustos'ta Refah Partisi’nin yıllardır karşı çıktığı, PTT’nin T’sinin satılmasını öngören yasa TBMM’den geçti. Aynı gün Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde operasyona çıkan askerlerimize PKK’lı teröristlerce pusu kuruldu. Çıkan çatışmada 6 er ve 5 korucu şehit oldu. Demek ki, onlara haber salan biri vardı. Ama nerede??? Kim???

3 Ağustos'ta ABD'nin 1993'te Somali'de uğradığı hezimetin sorumlulğunu üstlenen General William F. Garrison emekliye ayrıldı.

4 Ağustos'ta Başbakan Erbakan, Güneydoğu için başlattığı barış atağında ilk somut adımı Kürtçe TV yayını konusunda atmayı amaçladığını belirtti. GAP TV’den günde 1-2 saat Kürtçe yayın yapılması planlanıyordu... Aslında AKP iktidarı döneminde TRT-6 24 saat "kürtçe" yayına başladı ama terörde bir değişen olmadı! Çünkü zaten Kürt kökenli vatandaşlarımızın % 99,9'u Türkçe biliyor. Onların istedikleri kendi aralarında serbestçe Kürtçe konuşabilmek, arada sırada radyodan televiziyondan Kürtçe müzik dinleyebilmek!.. Tabii bir de ekonomik durumların düzelmesi var ki, bu husus bölücü Kürtler tarafından çok az dile getirilir. Adeta istenmez. Çünkü Kürt kökenliler refaha ulaşırsa, terör için eleman toplayamazlar.

Aynı gün Tacikistan’da 4 Ağustos 1922’de şehit düşmüş olan Enver Paşa’nın naaşı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in isteği üzerine İstanbul’a getirildi ve Hürriyet-i Ebediye Tepesi’nde törenle toprağa verildi. Aslında bu büyük bir hata idi. Çünkü Enver Paşa'nın Tacikistan'daki kabri, Türkiye Türkleri ile Ortaasya Türkleri arasında bir bağ idi. Merhumun mezarı adeta yatır gibi ziyaret edilmekte idi. Mason Demirel bu bağı koparmış oldu.

Yine 4 Ağustos'ta Başbakan Erbakan’ın başkanlığında toplanan Yüksek Askerî Şûra, terfi ve atamaları karara bağlarken, 29 subay ve astsubayın irticaî faaliyetlere karıştığı gerekçesiyle ordudan ilişiğinin kesilmesi kararlaştırıldı. YAŞ kararlarıyla Orgeneral Hikmet Köksal Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanırken Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu 1. Ordu Komutanlığı’na atandı. Yine Aynı gün ABD Başkanı Bill Clinton, İran ve Libya’ya 40 milyon dolardan fazla yatırım yapan şirketlere yaptırımı öngören Helms-Burton yasa tasarısını onayladı.

6 Ağustos'ta bir süredir uzay seyyahetlerine mekikler ile devam etmekte olan NASA Merih'te bir zamanlar hayat vardı iddiasında bulundu.

7 Ağustos'ta hâlâ "şeriat geliyor" endişesi içinde olan çeşitli üniversite rektörleri topluca Anıtkabir’i ziyaret ettiler. Yaptıkları açıklamada,’Cumhuriyetin temel ilkelerine sadık kalacaklarını ve lâiklik karşıtlarına saygı duymayacaklarını’ belirttiler. Aynı gün Başbakan Erbakan, Başbakanlık Konutu'nda vereceği yemek ve resepsiyonlarda içki yasağı koydu. Başkasına karışmıyordu, ama kendi misafirine de içki ikram edecek değildi ya!

8 Ağustos'ta Başbakan Erbakan, çıkacağı yurtdışı gezisi öncesinde kendisine ‘İran’a gitme’ uyarısında bulunan ABD’ye ‘İran’la 2,5 milyon dolarlık ticarete hazırlanıyoruz’ karşılığını verdi. RP Milletvekili Temel Karamollaoğlu yaptığı açıklamada, İran ve Suriye’nin terörist devlet olmadıklarını söyledi. Gerçekten de hiçbiri ABD, İngiltere, Fransa kadar terörist değil! MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, İran gezisi öncesinde Başbakan Erbakan’ı ziyaret etti. Köksal’ın, İran’ın PKK’ya verdiği desteği ortaya koyan bir dosya sunduğu iddia edildi. O dosyayı niye daha önce vermemiş acaba?

9 Ağustos'ta Erbakan, PKK ile mücadelede büyük umut bağladığı Kuzey Irak’lı dini lider Şeyh Osman ile Ankara’da sürpriz bir görüşme yaptı. Aynı gün komutanlar Erbakan’a bir rapor vererek, İran ile yapılması planlanan 20 milyar dolarlık doğal gaz antlaşmasının imzalanmamasını istediler. İran bir İslam devlet idi, çoğu dönme olan komutanların ise İslam'la arası iyi değildi. Buna rağmen Başbakan Erbakan, 250 kişilik bir heyetle 10 gün sürecek İran, Pakistan, Malezya, Singapur ve Endonezya’yı kapsayan Uzakdoğu gezisine başladı.

10 Ağustos'ta İran gezisine çıkan Erbakan, Kuzey Irak konusunda Saddam Hüseyin ile işbirliği yapılabileceğini söyledi. Aynı gün Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Başbakan Erbakan’ı Suriye’ye davet etti. Komşularımızla ve Müslüman ülkelerle ilişkilerimiz artıyordu.

11 Ağustos'ta Başbakan Erbakan, Tahran’da yaptığı açıklamada, "Devlet istihbaratının Suriye ve İran’ın PKK’ya verdiği desteğe ilişkin bilgiler"den şüphe duyduğunu söyledi. İran Cumhurbaşkanı Rafsancani ise yaptığı açıklamada PKK’yı sert ifadelerle eleştirdi. İran'ın PKK'ya destek vermesi zaten söz konusu değildi. Suriye destek veriyordu ama, Erbakan o ülkeyi de terörle mücadelede yanına çekmek amacıyla bu açıklamayı yapmıştı.

12 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Demirel, ‘promosyon yasası’ ile ‘atama yetki yasası’nı veto etti. Aynı gün İran ile doğalgaz antlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre, Türkiye 23 yıllık bir dönem içerisinde yaklaşık 23 milyar dolarlık doğalgaz ithal edecekti.

13 Ağustos'ta Sivas’ın Kangal ilçesindeki tren istasyonunu basan PKK’lı teröristler 8 kişiyi katletti. Halbuki ilan ettikleri ateşkes hâlâ devam ediyordu.

14 Ağustos'ta Pakistan’da bulunan Başbakan Erbakan, Pakistan, Malezya, Endonezya ve İran ile birlikte ortaklaşa olarak ‘İslam Uçağı’ üretmek istediklerini söyledi.

15 Ağustos'ta kumarhanelerin kapatılmasına dair genelge yayınlandı.

16 Ağustos'ta Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile Bağdat’ta görüşerek yurda dönen Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam ile Adalet Bakanı Şevket Kazan, iki ülke arasında Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının açılması ve doğalgaz ithalini de kapsayan 7 maddelik bir protokol imzalandığını söylediler.

17 Ağustos'ta Kuala Lumpur’da bulunan Erbakan, yaptığı açıklamada, kısa bir süre önce meydana gelen, Lefkoşe’deki Yeşil Hat’ta bulunan Türk Bayrağı'nı indirmeye çalışan bir Rum’un Türk askerlerince öldürülmesi olayıyla ilgili olarak Yunanistan’ı ‘talihsiz komşu’ olarak değerlendirdi ve “Allah korusun, kötü bir şey olursa bundan Atina zarar görür,” dedi. Erbakan ayrıca yaptığı açıklamada, ABD’nin bölücü kürtçü Med TV yayınlarını engellemesini istedi.

18 Ağustos'ta Endonezya’da N-250 tipi uçakların üretildiği fabrikayı gezen Erbakan, ‘Türkiye’de bunu yapacak beyin olmadığını’ söyledi. Aslında beyin vardı da, beyinsizler onların faaliyet göstermesine izin vermiyordu.

Aynı gün Adalet Bakanı Kazan’ın “Irak’taki cezaevlerinde iki cüz ezberleyenlerin cezası biraz indiriliyor. Kuran’ın yarısını ezberleyenler ise tahliye ediliyor. Bu örneği biz de araştıracağız” açıklamaları tartışma yarattı. O mahkûmları öyle salmak istiyor, Rahşan Ecevit çocuklu anneye acıyıp kaatilleri salıyor... Fark yok! Burada önemli olan kimin affedileceği, kimin şartlı salıverileceği!.. Taklitçi Özal'ın Amerika'da görüp TÜRKİYE'de uygulatmaya başladığı (1988) "cezada indirim" aslında çok farklıdır. Taklit edeceksen, bari doğru-dürüst taklik et, yarım-yamalak alma!..

Amerika'da "af" sadece Başkan'ın uygun gördüğü gerekçe ile ferdî olarak mümkündür. Öyle bizdeki gibi ikide birde "genel af" çıkmaz!.. Hiç bir Hıristiyan Batı ülkesinde af olmaz!.. Şartlı tahliye için ise mahkûmun "iyi hal" durumu esastır. Ağır suçlarda ceza verilirken "şartlı tahliye" hakkından yararlanamıyacağı hükme konur. Şartlı tahliye olan da bir polis memurunun denetimine verilir, belirli bir yerde yaşamak, o adresten ayrılmamak durumundadır. En ufak bir kural ihlâlinde tekrar hapse tıkılır. Bizde de öyle olmalı. Mahkûmların "iyi hal"de olduğu bir heyet tarafından tesbit edilmeli, mahkûm nüfusa kayıtlı olduğu ilde ikamete mecbur edilmeli, sık sık karakola gidip imza atmalı, yoksa tekrar hapse atılmalıdır. Aynı suçu tekrar tekrar işleyenlere mutlaka "sürgün" cezası verilmeli, sürgün yerinde gözetim altında tutulmalıdırlar. Yoksa olanlar mâsum insanlara olur!

20 Ağustos'ta Haziran ayında Ankara’da yapılan HADEP Kongresinde Türk bayrağını indirerek yere atan PKK’lı Faysal Koçar Buluttekin İstanbul’da yakalandı. O dönemde TÜRK bayrağına önem verilirdi.

21 Ağustos'ta 10 günlük Uzakdoğu gezisinden dönen Erbakan yaptığı açıklamada, İran ve Suriye’nin terör konusunda samimi olduklarını belirtti.

23 Ağustos'ta Usama Bin Ladin iki kutsal şehri işgal etmiş olan Amerikalılar'a savaş ilan etti.

24 Ağustos'ta RP Van Milletvekili Fetullah Erbaş, PKK’nın serbest bırakacağını açıkladığı rehin askerleri, teslim almak için, askerlerin yakınları, İHD ve Mazlum-Der yöneticileri ile birlikte Kuzey Irak’a gitti.

27 Ağustos'ta Civangate skandalı ile adı duyulan yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Tevfik Ağansoy Bebek’te bir yatta uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

28 Ağustos'ta PKK’ya yönelik sürdürülen operasyonlarda 43 teröristin öldürüldüğü açıklandı. Devlet'in, Hükûmet'in ve millî güçlerin bu başarılarının intikamı Susurluk Kazası bahane edilerek ilerde alınacak, Korkut Eken gibi kahramanlar birer bahane ile hapse tıkılacaktı.

Aynı gün Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal’ın katil zanlısı oldukları ileri sürülen 3 polis memuru ve Topal’ın ortağı olan Aliço lâkabıyla tanınan Ali Fevzi Bir ve Arnavut Sami lâkablı Sami Hoşvar gözaltına alındı. İstanbul Emniyeti tarafından 36 saat süreyle sorgulan şahıslar, İçişleri Bakanı’nın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen bir heyete teslim edildiler.

Yine 28 Ağustos'ta daha önceki bağlantının devamı olarak Türkiye-İsrail savunma sanayi ve askeri işbirliği antlaşması imzalandı. Antlaşmaya Arap ülkelerinden büyük tepki geldi. İsrail ve Yahudi muarızı Erbakan buna nasıl gözyumdu, anlaşılamadı!

29 Ağustos'ta PKK’nın elinde bulunan rehin askerlerimizi almak için Kuzey Irak’a giden heyet askerleri alamadan geri döndü. PKK böyle oyunlarıo hep yapar. 2013'te de "çekiliyoruz" dedi, 15 kişiyle şov yaptıktan sonra arkası gelmedi.

2 Eylül'de İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal ile Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı İhsan Aslan, PKK’nın elindeki rehin askerlerin serbest bırakılması için izinsiz PKK’nın kampına gittikleri gerekçesiyle gözaltına alındı.

Yine 2 Eylül'de Flipinler Cumhuriyeti ile müslüman Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi arasında barış anlaşması imzalandı.

4 Eylül'de belâlı Söylemezler çetesiyle işbirliği yaptıkları iddiasıyla, İstanbul Emniyetinde görevli Emniyet Müdürleri Sedat Demir, Deniz Gökçetin ve Erdal Durmaz hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.

5 Eylül'de gelişen Irak kriziyle ilgili olarak Başbakan Yardımcısı Çiller’in, "ABD Başkanı Bill Clinton ile telefonda görüştüm" açıklamasının ardından, böyle bir telefon görüşmesinin olmadığının ortaya çıkması, kamuoyunda büyük tepki ile karşılandı.. Aslında bu tarz davranışlar bizim şahsiyetsiz , haysiyetsiz politikacılarımızın müzmin hastalığıdır. Mason Demirel Adalet Partisi Genel Başkanlığı'na .ilk aday olduğunda, ABD Başkanı Johnson'la çekilmiş fotoğraflarını dağıtmıştı. Özal efendi de ikide birde "President Bush beni telefonla aradı" demeyi bir prestij alâmeti sanırdı. Zavallılar!

7 Eylül'de kaçak Mercedes davasından hükümlü, eski Avrupa gol kralı Tanju Çolak, Keçiören cezaevinden tahliye oldu. Mercedes'i satın alan içerde de, kaçırıp satanlar nerede???

11 Eylül'de eski Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir, Avrupalı Parlamenter Claudia Roth’a hakaret ettiği gerekçesiyle, 500 milyon lira tazminat ödemeye mahkûm edildi. Seve seve ödemiştir... Aynı gün ABD’nin, Kuzey Irak’ta 2000 peşmergeyi silahlandırarak ordu kurduğu ortaya çıktı. Yine aynı gün ABD'nin iki rakip demiryolu firmasından Union Pacific Railroad şirketi Southern Pacific Railroad şirketini satın aldı.

14 Eylül'de Abdi İpekçi suikastinin sanıklarından Oral Çelik, İsviçre tarafından Türkiye’ye iade edildi.

18 Eylül'de PKK, Varto’da saldırı düzenledi. Çıkan çatışmada, 1 polis memuru şehit olurken, 2 polis memuru ve 2 vatandaş yaralandı. Aynı gün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, KDP Lideri Mesud Barzani ve Türkmenler'le görüşerek, Kuzey Irak’ta bir Türkmen-Kürt yerel yönetiminin kurulacağını, ve bu yönetimi Çekiç Güç’ün koruyacağını söyledi. Tabii Türkmenler avucunu yaladı. Kürtler girdikleri her şehirde tapıları ve nüfus kayıtlarını yakarak, Türkmenler'i öldürerek veya tehdit edip sürerek bölgedeki Türkmen varlığını adeta sildiler. Amerikalılar da buna destek oldular.

20 Eylül'de Belçika polisi, PKK’nın para kaynaklarını araştırmak üzere 200 kişilik bir kuvvetle Brüksel’de bulunan sözde Kürt Parlamentosu binasını bastı.

23 Eylül'de Tevfik Ağansoy’u öldürdükleri öne sürülen 10 kişi Bebek’te yakalandı.

24 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi’nde, 800 kadar PKK’lı mahkûm isyan çıkardı. Olaylarda 8 hükümlü öldü, 9 hükümlü, 8 infaz memuru ve 29 asker yaralandı. Demek ki PKK'lılar askerlerden daha saldırganmış.

Aynı gün ABD Başkanı Clinton Birleşmiş Milletler'de nükleer denemeleri yasaklayan anlaşmayı imzaladı.

26 Eylül'de Yüksekova Çetesi ortaya çıkarıldı. Hakkâri Özel Harekât Şube Müdürlüğü’nde görevli 4 polis memuru ve 6 köy korucusu gözaltına alındı. Aynı gün İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Başbakan Erbakan’ın yurtdışı gezi programından, Libya ziyaretinin çıkarılmaması halinde, gezi kararnamesini imzalamayacağını açıkladı. İslam ülkelerini ziyaret koalisyon içinde bile mesele olmuştu.

26 Eylül'de Pakistan destekli Taliban milisleri Afganistan’ın başkenti Kabil’e girdi. Eski Devlet Başkanı Necibullah idam edildi. Aynı gün İsrail Başbakanı Netenyahu’nun, Kudüs’teki El Aksa Camii’nin altındaki tüneli açması sonucu çıkan olaylarda 38 Filistinli ve 11 İsrailli öldü. BM Güvenlik Konseyi, tünelin kapatılmasını istedi. Ama İsrail hiç bir zaman BM kararlarını dinlememiştir.

27 Eylül'de Afganistan'da Taliban güçleri Kâbil'i ele geç irip Devlet Başkanı Burhanuddin Rabbani'yi sürdüler. Eski Devlet Başkanı Muhammed Necibullah'ı idam ettiler. Aynı gün bir tanker ABD, Portland'daki bir köprüye çarptı. Binlerce ton petrol denize yayıldı.

28 Eylül'de kuruluş çalışmaları için 1 trilyon 750 milyar lira harcandığı açıklanan Demokratik Barış Hareketi’nin Genel Başkanlığı’na Mehmet Eti seçildi... Demek ki tuzu kuru, parası bol olanların partisi olacakmış!

30 Eylül'de RP Rize Milletvekili Şevki Yılmaz, Batman’da katıldığı bir toplantıda, “Ben hizbullah'ım. Türkiye’nin % 99’u Hizbullah'tır. Hizbullah olmayanlar hizbulşeytan'dır.” dedi. İki kelime de Kur'an-ı Kerim'de geçer "Allah'ın taraftarları", Şeytan'ın Taraftarları" demektir. Ne yazık ki, müslüman görünmelerine rağmen şeytanın tarafında olan o kadar çok kişi var ki!.. Öyle olmasa, Türkiye bu sıkıntılara düşmezdi.

1 Ekim'de Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı seçimlerini Alia İzzetbegoviç kazandı.

2 Ekim 1996'da Diyarbakır’ın Hantepe köyüne PKK’lı militanlarca baskın düzenlendi. PKK’lı militanlar, kaçırdıkları 7 öğretmenden 4’ünü katlettiler. Aynı gün Başbakan Erbakan, Türkiye’de ve Batıda büyük tepki yaratan Mısır, Libya ve Nijerya gezisine başladı. Demek ki, Mehmet Ağar kararnameyi imzalamış veya ona vekâleten bir başkası imza atmış.

8 Ekim'de Libya’da Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin, çadırında ağırladığı Başbakan Erbakan’a yönelik sözleri ve tavırları Türkiye’de büyük tepkiye neden oldu. CHP, ANAP ve DSP, Erbakan ve Hükümet hakkında gensoru önergesi verdi. Aslında Türkiye'nin tümünde değil, muhalefet kesiminde ve zırcahil "aydın" grubunda tepki oldu. Kaddafi'nin söyledikleri tümüyle doğruydu. Türkiye Cumhuriyeti İslam'ı ve İslam dünyasına terketmiş, Hıristiyan Batı'nın kuyruğuna takılmıştı. Kaddafi bunu sitemle karşılıyor, ve Abdülhamid siyasetini övüyordu. Çoğu kimse bilmez, Abdülhamid döneminde Japon İmparatoru Türkiye'ye heyet gönderip müslüman din adamları istemişti, Japonya İslam'a dönsün diye!.. Abdülhamid "Gönderecek nitelikte adam bulamadım," der. Kaddafi'nin söyledikleri içinde bir Kürt meselesine bakışı yanlış idi. Buna da Erbakan gereken cevabı vermişti.

14 Ekim'de Dow Jones endeksi 6.000'in üzerinde kapandı. Amerikan ekonomisi iyice paçasını toparlamış gözüküyordu.

18 Ekim'de İran’ın fiili desteğiyle harekete geçen Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB- Talabanî) birlikleri, Süleymaniye kenti ile Kuzey Irak’ın doğusundaki bazı bölgeleri ele geçirdi. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP- Barzanî) ise karşı saldırıya geçti.

19 Ekim'de Çeçenistan ile Rusya arasında varılan antlaşma uyarınca, Aslan Mashadov Çeçenistan Devlet Başkanı oldu.

21 Ekim'de Porto Riko'da bir ayakkabı dükkânında tüpgaz patlaması sonucu 33 kişi öldü.

23 Ekim'de Kuzey Irak’ta savaşan Talabani ve Barzani birlikleri arasında, ABD’nin de baskısı ile ateşkes sağlandı.

24 Ekim'de Angola Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı. Kimbilir ne tavizler verdi???

25 Ekim'de işadamı Vehbi Koç’un cesedi, Zincirlikuyu’ndaki mezarından çalındı.

26 Ekim'de Adana Emniyeti, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne gelen, hamile kıyafetli PKK’lı bir teröristin vücudundaki bombayı patlatması sonucu, 3’ü polis memuru 4 kişi hayatını kaybetti. Bu ikinci "hamile bombacı" olayı idi.

30 Ekim'de Sivas’ta şüphe üzerine gözaltına alınan bir kadın, üzerindeki bombayı patlatınca 3 polis memuru hayatını kaybetti.

31 Ekim'de ABD'nin baskısı ile Ankara’da biraraya gelen Kuzey Irak’taki Kürt grupları, ateşkes, geçici yerel yönetim ve PKK’ya karşı mücadelede anlaştılar. Ortak bildirinin yayınlanmasının üzerinden daha 24 saat geçmeden KDP (Barzanî) , sadece ateşkesi kabul ettiğini açıkladı. Bu Kürt liderler, aslında lider falan değil, aşiret reisidirler, hiçbir zaman sözlerinde durmadılar. Rahmetli Cem Ersever, Talabanî için "dansöz" derdi!

1 Kasım'da Saidi Kürdî’nin ölüm yıldönümü nedeniyle Kocatepe Camii’nde düzenlenen mevlit sırasında, Atatürk ve Cumhuriyet aleyhine konuştukları, ve polise saldırdıkları gerekçesiyle gözaltına alınan 121 Aczmendî, Ankara DGM tarafından tutuklandı.

3 Kasım 1996'da, geldik o meşhur 'Susurluk Kazasına!.. Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana gelen kazada, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, gıyabî tevkifli olarak aranan eski ülkücü Abdullah Çatlı ile Çatlı’nın sevgilisi olduğu ileri sürülen Gamze Us’un bulunduğu Mercedes marka otomobil, Hasan Gökçe’nin kullandığı otomobile çarptı. Kazada Mercedes'te bulunanlardan sadece Sedat Bucak, yaralı olarak kurtuldu.

5 Kasım'da ABD Başkanı Bill Clinton, Cumhuriyetçi aday Bob Dole karşısında başkanlık seçimlerini yeniden kazandı. Aynı gün Pakistan Cumhurbaşkanı, Başbakan Benazir Butto’yu, kendisinin ve eşinin yolsuzluklara karıştıkları gerekçesiyle, görevden aldı.

7 Kasım'da YÖK’ün 15. Kuruluş yıldönümünü protesto eden öğrenciler, Ankara ve İstanbul’da polisle catıştı. 550 öğrenci gözaltına alındı. Olaylar kızışıyor, 28 Şubat müdahalesi yaklaşıyordu!

8 Kasım'da İçişleri Bakanı Mehmet Ağar görevinden istifa etti, yerine Meral Akşener getirildi. Meral Akşener 10 erkeğe bedel sağlam karakterli bir kadındır. O makama lâyıktı.

17 Kasım'da Yugoslavya Federasyonu Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç, muhalefetin kazandığı yerel seçimleri iptal etti. Zaten demokrasi "bana yarıyorsa iyi" sayılan bir rejimdir, dünyanın her tarafında böyle işler. Başka bir özelliği yoktur.

18 Kasım'da İstanbul Lâleli’de bulunan Tozbey Oteli’nde çıkan yangında 13’ü kadın 17 Ukraynalı öldü, 41 kişi ise dumandan zehirlendi.

22 Kasım'da Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal cinayetinin zanlıları Özel Tim'ci polisler Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz ile, Topal’ın ortağı Sami Hoştan ve arkadaşı Ali Fevzi Bir’in İstanbul’da yapılan sorgularının ardından, İçişleri Bakanı’nın talimatıyla, Özel Timciler Ankara’dan gelen bir ekibe teslim edildi, diğer şahısları ise serbest bırakıldılar.

25 Kasım'da medyada "skandal" olarak nitelenen Susurluk kazası ile ilgili olarak Hükûmet'e ağır eleştirilerde bulunan kendisi şaibeli Mesut Yılmaz, Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de kumar oynamaya gittiği otelde, ülkücü olduğu öne sürülen Veysel Özerdem tarafından yumruklandı. Aynı gün Cumhurbaşkanı Demirel ile görüşen Başbakan Erbakan, Susurluk kazasının üç koldan soruşturulduğunu söyledi.

26 Kasım'da DYP Lideri Çiller, Meclis TEDAŞ Komisyonu’nda aklandı. Aynı gün ABD doları 100.000 TL’yi aştı. Çiller göreve geldiğinde (1993) 15.000 TL idi.

28 Kasım'da Başbakan Erbakan, kendisine "eroin kaçakçısı" dediği için mahkemeye verdiği, şu anki ortağı DYP lideri Çiller aleyhindeki davayı kazandı. Mahkeme Çiller’i 4 milyar lira tazminat ödemeye mahkûm etti. Aynı gün Türkiye ile İsrail arasında Askerî Eğitim, İşbirliği Uygulama Planı imzalandı. Bu İsrail'de mavi boncuk mu var, ne, bir türlü anlamıyorum, Millî Görüşçü Erbakan'ın bu anlaşmayı imzalamasını!

29 Kasım'de Çiller, Meclis TOFAŞ Komisyonu’nda da aklandı.

30 Kasım'da ANAP Lideri Mesut Yılmaz, Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal’ı öldürdükleri iddia edilen Özel Tim görevlileri Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın’ın İstanbul Emniyeti’nde yapılan, ve cinayetleri işlediklerini itiraf ettikleri öne sürülen ses bantlarının kendisine ulaştığını açıkladı... Ne olmuş yani?.. O kayıtlar Emniyet'te de var?

1 Aralık'ta Susurluk olayının üzerine giden Mesut Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Çiller tarafından ‘Devlet'i karalama kampanyası yürütmek"le suçlandı. Aynı gün Basın'a sansür getirecek olan yasa taslağına, DYP’li sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna da karşı çıktı. Aktuna yaptığı açıklamada, "Belge olmadan yolsuzluk yazılmasın, diyorlar. Benim hakkımda niye yolsuzluk iddiası yazılmıyor? Demek ki yapanlar yazılıyor," dedi... Aslında haksız!.. Çünkü bütün dünyada geçerli basın-yayın kuralları arasında "iki kaynaktan teyit" edilmeden yayın yapmama, ve "elgesiz itham"a bulunmama kuralları vardır. Bizdeki "Basın Ahlâk Yasası" da bunu gerektirir. .. Ha, Yıldırım Aktuna hakkında yolsuzluk yaptığı yazılmadı ama, herkes ulaşan bilgi homoseksüel olduğu, hatta bazı milletvekillerinin kucağına oturmaya kalktığı idi.

2 Aralık'ta İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Orgeneral Eşref Bitlis'in suikasta uğradığına ilişkin bilgileri MGK’ya gönderdiğini açıkladı. Aynı gün Millî Güvenlik Kurulu Çekiç Güç’ün sona ereceğini açıkladı. Çekiç Güç’ün yerini alacak operasyon için ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında görüşmelerin sürdüğü belirtildi. Tabii hepsi boş çıktı. 28 Şubat'tan sonra unutuldu, Çekiç Güç ancak 1 Mart Tezkeresi'nin reddinden sonra (2003) kaldırılabildi. Ama AKP ve Tayyip Erdoğan Hıristiyan güçler olmadan yapamaz, Malatya'ya radar, güney sınırımıza Patriot füzeleri koydurup Alman, Hollanda, Amerikan askerlerini getirdiği gibi, Trabzon'da da 2,5 yıl Alman askerlerini ağırlama kararı aldı.

3 Aralık'ta TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, MİT, Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvurarak, Susurluk olayı ile ilgili olarak bilgi ve belge istedi. Aynı gün Ankara DGM Başsavcılığı, Ankara Kocatepe Camii’nde Saidi Kürdî için düzenlenen mevlidde, Atatürk aleyhinde açıklamalarda bulundukları için tutuklanan 121 Aczmendi hakkında, ‘Lâik düzeni yıkmak için terör örgütü kurmak’ suçlamasıyla dava açacağını açıkladı.

4 Aralık'ta 1979’de Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesiyle ilgili davada mahkeme, ‘Abdullah Çatlı’yı gizleyenler, kimlik, pasaport verip yakalanmamasına çalışanlar hakkında suç duyurusunda bulunmayı kararlaştırdı. İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı raporda Abdullah Çatlı’nın 7 ayrı kimlik kullandığı açıklandı. İçişleri Bakanı Meral Akşener, Mesut Yılmaz’dan ‘Susurluk olayı ile ilgili olarak elinde bulunan bilgi ve belgeleri kendilerine vermesini’ istedi. Aynı gün Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Çiller’in ABD’deki mallarının değeriyle, bu malların alınması konusunda gösterdiği belge ve miktarlar arasında büyük fark olduğunu açıkladı.

5 Aralık'ta ANAP Genel Başkanı Yılmaz,’ın Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yılmaz’a verdiği belgede, Budapeşte’deki saldırı talimatını, Abdullah Çatlı’nın arkadaşı ve ortağı, tekstilci Aydın İpekli’nin 10 milyar karşılığında Veysel Özerdem’e verdiğini ileri sürdü. Aynı gün İnterpol tarafından 17 yıldır Kırmızı Bülten ile aranan Abdullah Çatlı’ya ‘Mehmet Özbay’ kimliği ile Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından verilen ‘silah uzmanı’ belgesinde, Emniyet Genel Müdürü sıfatıyla Mehmet Ağar’ın imzasının bulunduğu ortaya çıktı. MHP Lideri Alparslan Türkeş, Susurluk olayının bir kaza değil, dış kaynaklı bir suikast olabileceği iddiasında bulundu.

6 Aralık'ta İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin ile, Ömer Lütfi Topal cinayetine karıştıkları ileri sürülen Özel Timci polisler Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın, İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından görevlerinden uzaklaştırıldılar. CHP Lideri Baykal, Yılmaz’ın elinde bulunan belgeleri bir an önce açıklamasını yoksa zamanının geçeceğini söyledi. DYP Milletvekili Sedat Bucak, evine gelen DGM Başsavcısı Dilaver Kahveci’ye verdiği ifadede; “Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın Abdullah Çatlı’yı gerçek kimliğiyle değil ‘Mehmet Özbay’ olarak tanıdığını ve araçta çıkan silahların kendisine ait olmadığını” söyledi.

Yine 6 Aralık'ta İran’ın batısındaki Kirmanşah kentinde, Sünni Kürtler ayaklandı. Çıkan çatışmalarda en az 250 kişinin öldüğü öne sürüldü.

7 Aralık'ta Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Başbakan Necmettin Erbakan, Çalışma Bakanı Necati Çelik ile Milletvekilleri Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, RP Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe hakkında, yaptıkları konuşmaların Siyasi Partiler Yasası’na aykırı olduğu gerekçesiyle Yargıtay’a suç duyurusunda bulundu. Aynı gün Kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal cinayetini, Abdullah Çatlı’nın Dolmabahçe’de bir araçta yönettiği öne sürüldü. İçişleri Bakanlığı başmüfettişlerince hazırlanan ‘Ön Soruşturma Raporu’nda, Topal cinayetini işledikleri iddia edilen 3 polisin, olayın işlendiği gün yasal olarak izinli oldukları belirtildi.

Yine 7 Aralık'ta Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Mart 1995’de kendisine yapılan darbe girişimini, Cumhurbaşkanı Demirel’in haber verdiğini söyledi.

9 Aralık'ta RP’li insan haklarından sorumlu Devlet Bakanı Lütfi Esengün, kamu kurumlarında uygulanan başörtüsü ve sakal yasağının kaldırılacağını açıkladı. Aynı gün Ankara DGM Başsavcısı Cevdet Volkan, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in Başbakan Erbakan ve 4 RP’li aleyhine Yargıtay’a suç duyurusunda bulunmasını değerlendirirken, gönderilen yazının ‘fezleke veya suç unsuru’ niteliğinde olmadığını söyledi.

Yine 9 Aralık'ta PKK, 16 aydır Kuzey Irak’taki kamplarında rehin tuttukları 6 eri, RP Van Milletvekili Fetullah Erbaş başkanlığındaki heyete teslim etti. Erbaş, teslim sırasında ‘arkadaşlar’ dediği PKK’lılarla, askerleri sağlam olarak teslim aldığına dair bir protokol imzaladı. Böylece Hükûmet'in onları taraf olarak resmen tanıdığı intibaını verdi. Aynı gün BM Genel Sekreteri Butros Gali, Irak’ın kısıtlı olarak petrol satmasına izin verildiğini açıkladı... Lütfetmiş!.. Yoksa müslüman Iraklılar açlıktan ölecekti! Zaten Hıristiyan Batılılar barış zamanında savaştan daha çok insan öldürürler.

10 Aralık'ta Başbakan Erbakan, 58’i irticai faaliyetlerden olmak üzere 69 subay ve astsubayın ordudan atıldığı YAŞ'ın ilk toplantısına, 1997 Bütçe görüşmeleri nedeniyle katılmadı. Aynı gün Söylemezler Çetesi davasının önemli sanıklarından Mehmet Faysal Söylemez, mahkemeye verdiği 36 sayfalık savunmasında, Türkiye’de ki en büyük çetenin, büyük şehirlerdeki kirli parayı ele geçirmek için bir araya gelen Mehmet Ağar-Sedat Bucak çetesi olduğunu iddia etti. Rehin askerleri almak için Kuzey Irak’a giden İHD Başkanı Akın Birdal, Mazlum-Der Başkan Yardımcısı İhsan Arslan ve İHD Mardin Başkanı Cemil Aydoğan, yasadışı örgüte yardım ve yataklıktan beraat ettiler.

Yine 10 Aralık'ta TBMM Susurluk Soruşturma Komisyonu’na verilen Emniyet Genel Müdürlüğü Müfettişlerinin hazırladığı raporda, Gonca Us’un Abdullah Çatlı’nın imam nikahlı eşi olduğu, Çatlı’nın üzerindeki poşette kokain bulunduğu, Çatlı’ya silah ruhsatı için aynı kazada ölen Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ’ın referans verdiği, 2 adet MP-5 ve 2 adet susturucunun Mercedes'te bulunduğu belirtildi. Aynı gün DYP lideri Çiller’in malvarlığının araştırılması hakkında kurulan TBMM Komisyonu’na Hazine tarafından gönderilen bir belgeyle; Özer Çiller’in 1992 yılında ABD’ye transfer ettiğini iddia ettiği 925.000 doların sadece 400.000 doları belgelenebilirken, transfer işlemini yapan Demirbank’ın komisyon ücreti almadığı da tesbit edildi. Adalet Bakanı Şevket Kazan, Uğur Mumcu, Turgut Özal ve Eşref Bitlis’in ölümlerinin tekrar soruşturulacağını açıkladı.

Yine 10 Aralık'ta Ruanda'da kabile soykırımı meselesinde BM'in askerî danışmanı ve Barış Gücü'nün Bölümü'nün başkanı Maurice Barıl Zaire'deki barış gücünün çekilmesini önerdi. İşe yaramadıkları bir yana, Bosna'daki gibi katliamın artmasına sebep olmuşlardı.

11 Aralık'ta Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Dairesi tarafından ek süre istenerek incelemesi devam eden araştırma sonuçlandı. Raporda, Mehmet Özbay adına düzenlenmiş, silah taşımasına olanak tanıyan Emniyet Genel Müdürlüğü uzman kimliğinin sahte, Mehmet Ağar’ın imzasının ise gerçek olduğu belirlendi. Erbakan, YAŞ’ın bugünkü toplantısına katılarak ordudan ihraç kararlarını imzaladı. Aynı gün Tevfik Ağansoy’un öldürüldüğü saldırı sırasında yanında bulunan Çiller’in korumaları Celal Babür ve Ferda Temel’in mafya ile ilşkileri olduğu, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’na gönderilen belgelerden anlaşıldı. RP’nin gizli kasası olduğu iddia edilen Süleyman Mercümek’i araştırmak için kurulan TBMM Komisyonu’nda yapılan oylamada 4’e karşı 5 oyla RP’nin Mercümek ile hukuk dışı parasal ilişkisi olmadığına karar verildi.

Yine 11 Aralık 1996’da, Atina’da Türk-Yunan işadamları toplantısı düzenlendi. ABD’nin Atina Büyükelçiliği’nde yapılan toplantıda 28 Şubat sürecinde ortaya çıkan aktörlerin hemen hepsi vardı. Askerler, patronlar, işçi sendikalarının liderleri vardı. Aynı gün Hürriyet, Milliyet, Sabah gazetelerinde tam sayfa ilanlar başladı, ‘Yarın Türkiye Başka Bir Türkiye Olacak’ diye... Bu ilanlar 21 Aralık’a kadar 10 gün süreyle Refahyol’a karşı verildi.

12 Aralık'ta Irak'ta Devlet Başkanı Saddam'ın oğlu Uday'a suikast teşebbüsünde bulunuldu.

13 Aralık'ta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin başına belâ olacak Kofi Annan, BM Genel Sekreteri seçildi.

14 Aralık'ta Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesinde kullanılan Kaleşnikof silahlardan birinin, şarjör bandındaki yarım parmak izinin, Abdullah Çatlı’ya ait olduğu tesbit edildi. O parmak izinin, Çatlı’nın, 1993 yılında Şahin Ekli isimli sahte pasaportla yurt dışına çıkarken yakalandığında alınan parmak iziylede uyuştuğu tesbit edildi.

17 Aralık'ta Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, Başbakan Erbakan ve Başbakan Yardımcısı Çiller’inde katıldığı bir törenle tekrar faaliyete geçti.

20 Aralık'ta İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin Türkiye ziyareti, ABD tarafından tepkiyle karşılandı ve ABD, Türkiye’ye sert bir nota verdi. Sana ne, be Amerika? Artık misafirimiz için de mi senden izin alacağız?

21 Aralık'ta Kumarhanelerin kapatılması kararı, Bakanlar Kurulu’nda kabul edildi. Sayısal Loto’nun kaldırılması konusunda ise TBMM’den yasa çıkartılması kararlaştırıldı.

22 Aralık 1996'da Ertuğrul Özkök'ün meşhur "Bu defa sivil kuvvetlerler halletsin" köşe yazısı yayımlandı.

23 Aralık'ta Başbakan Erbakan’ın Çankaya’da yapılan liderler zirvesinde şok bir açıklama yaptığı öğrenildi. Erbakan’ın liderlere, "Durum kamuoyuna yansıyandan çok daha vahim! MİT’in verdiği rapora göre, bazı asker, polis ve siyasetçilerin olaylarda yer aldığı anlaşılmaktadır," dedi. Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı Hasan Celal Güzel, "darbe olacağı istihbaratı aldıklarını" açıklayarak, "Cumhurbaşkanı’nın liderler zirvesinde uyarıda bulunacağını" ileri sürdü. İkisinin de dediğinin doğru olduğu, 28 şubat 1997'de anlaşılacaktı!

25 Aralık'ta Irak’ta 36. Paralelin kuzeyini kontrol eden Çekiç Güç’ün yerine geçecek olan Keşif Güç birliklerine ait uçakların İncirlik’ten uçuşları için TBMM’de 6 aylık onay alındı. Fransa’nın katılmadığı yeni güçte, İngiltere, ABD ve Türkiye yer alıyordu. Tabii Türkiye'nin "yer alma"sı laftan ibaretti... Çul değişmiş, eşek yine eşek kalmıştı. Çekiç Güç gitmiş, Keşif Güç gelmişti.

27 Aralık'ta Afganistan'da Taliban güçleri Bagram havalanını tekrar ele geçirdi.

30 Aralık'ta Aczmendî Tarkikatı'nın lideri Müslüm Gündüz, Fadime Şahin isimli bir kadın ile birlikteyken yakalandı ve tutuklanarak Metris Cezaevi’ne konuldu. Aynı gün İsrail'de Başbakan Benjamin Netanyahu'nun bütçe kesintileri teklifi 250.000 Yahudi'ye iş bıraktırıp sokağa döktü.

5 Ocak'ta Rusya, barış anlaşması uyarınca, Çeçenistan'daki son askerlerini geri çekti.

7 Ocak'ta Demokrat Türkiye Partisi kuruldu. Partinin genel başkanlığına Mason Demirel'in has adamı Hüsamettin Cindoruk seçildi. Bu parti yakında DYP'den Tansu Çiller'i terkedip kopacakları toplamaya yönelecekti.

16 Ocak'ta Arnavutluk'ta yüksek faizle para toplayan bankaların batması üzerine halk ayaklandı. bizde onca banka battı, ayaklanan olmadı!

20 Ocak(ta Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), "Demokratik standartların yükseltilmesi paketi"ni Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Genelkurmay başkanlığına sundu. TÜSİAD raporda Kürtçe eğitimin serbest bırakılmasını da öneriyordu... 2013 yılında Yeni Anayasa maddelerinin temeli demek ki ta 1997'de atılmıştı.

22 Ocak 1997 tarihinde yüksek rütbeli subaylar Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.

28 Ocak'ta Güney Afrika'da ırkçı yönetim döneminde görevli dört polis, devrimci öğrenci lideri Stephen Biko'yu 1977'de öldürdüklerini resmen itiraf etti.

30 Ocak 1997'de Sincan belediyesi'nin Kudüs gecesi düzenlemesi idi... Belediye başkanı Bekir Yıldız, İran Büyükelçisi'nin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu. Türkiye'nin İran'a benzetilmek istendiği öne sürüldü.

1 Şubat'ta "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" eylemi başladı.

5 Şubat 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu gönderdi.

8 Şubat'ta Çankaya'ya çöreklenmiş olan mason Demirel, "Derin devlet askerdir" dedi.

11 Şubat'ta Şeriat'a Karşı Kadın Yürüyüşü Ankara'da yapıldı.

21 Şubat 1997'de dönme orgeneral Çevik Bir ve İlhan Kılıç Washington'da dönemin CIA Başkanı George Tenet ve dahi ABD'nin derin adamları ile gizlice görüştüler. İsmail Hakkı Karadayı da 28 Şubat MGK'sından üç gün önce İsrail'de idi

23 Şubat'ta İskoç bilim adamları bir koyunu kopyaladılar. Yavruya Doli adını verdiler.

25 Şubat 1997'de 'Ankara Çıkarması' yaparak Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit'i ziyaret eden TÜSİAD heyeti, ertesi gün de Çankaya Köşkü'nde Demirel'le buluştu.

28 Şubat 1997 günkü Millî Güvenlik Kurulu toplantısında, asker kesiminin Batı Çalışma Grubu'nun etkisi altında hükûmete muhtıra verdiği, Kurul Kararlarını dikte ettiği anlaşıldı.

28 ŞUBAT SÜRECİ BAŞLAMIŞTI!..

***

> İÇİNDEKİLER< > ÖZAL SONRASI KARMAŞASI - AÇIKLAMALAR < > 28 ŞUBAT SÜRECİ < > BATI DENEN BİLİNMEZ <