DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ


GILGAMIŞ DESTANI

SEKİZİNCİ TABLET

Gün ağarmaya başlar başlamaz, Gılgamış ağzını açıp arkadaşına dedi:
(Yaklaşık 20 satırlık boşlukta, Gılgamış, Engidu'ya gençliğini, birlikte
yaptıkları işleri, özellikle Humbaba'nın ölümünü anımsatıyor... Tablet çok
kırık olduğu için çevirmeye olanak yoktur. 22-50 satır tümüyle kırıktır.
Bu satırlarda Gılgamış'ın, Uruk'un ileri gelenlerini Engidu'nun ölüm
döşeğine çağırttığı anlatılmış olabilir.)

Bundan sonra Gılgamış şöyle haykırdı:
"Beni dinleyin! Siz, yaşlılar, beni dinleyin!
Ben Engidu için ağlıyorum. Arkadaşım için!
Ağıtçı kadınlar gibi acı sızı döküyorum.
Sen belimin satırı, elimin yayı! Kemerimin kılıcı!
Önüme siper olan kalkan! Benim bayramlık giysim!
Benim biricik sevincim!
Kötü bir düşman kalkıp beni soydu! (80)
Benim dostum!
Dağlarda tek başına gezen yaban eşeğini (81) kovalayan katırcığım! (82)
Ey çölün parsı! Dostum! Engidu! Yoldaşım!
Dağlarda tek başına gezen yaban eşeğini kovalayan katırcığım!
Biz istediğimize kavuşmuş, dağlara tırmanmıştık.
Gökyüzünün boğasını yakalamış, ve onu öldürmüştük.
Kimsenin girmediği yere girmiş, Humbaba'yı yok etmiştik!
Şimdi seni yakalayan bu uyku nedir?
Sen karanlığa gömüldün. Beni dinlemiyorsun!"

Gözünü yokladı; ama Engidu artık gözünü açmadı.
Yüreğini yokladı; yüreği atmadı...
Duyduğu acıdan aslan gibi bir böğürtü kopardı.
Tıpkı yavruları aşırılan dişi bir aslan gibi!..
O, Engidu'nun yüzüne kapanıp saçlarını yoldu ve ortalığı dağıttı.
Güzel giysilerini paralayıp yerlere fırlattı..
(Yaklaşık 80 satır boşlukta, Gılgamış'ın Engidu'yu yedi gün, yedi gece
beklettiği anlatılıyor olmalı. O, acı dolu çığlıklarıyla arkadaşını
yaşama geri döndüreceğini umuyordu.)

"Seni rahat yatakta yatıracağım!
Evet, seni görkemli bir yatakta rahat ettireceğim!
Evet, bir onur konumunda seni dinlendireceğim,
Esenlik olan bir yerde!
Solumda bulunan bir yerde seni oturtacağım!
Yeryüzünün bütün hükümdarları senin ayaklarını öpsünler!
Senin için Uruk halkına yas tutturacağım;
Mutlu kimselere çevrende acı dolu çığlıklar attıracağım,
Ve ben, senden sonra
Bedenimi pis bir duruma getirip, senin için kendimden geçeceğim.
Sırtıma bir aslan postu alıp, çöllere düşeceğim."
(Bundan sonra 137 satırlık bir boşluk geliyor ki, bu boşlukta Engidu'nun
gömülmesi anlatılmış olmalıdır. Aşağıdaki dört satırın ne anlattığını
bilmiyoruz).

Gün ağarır ağarmaz, dışarı,
Elemmaku'dan (83) yapılmış büyük bir sofra çıkardı.
Akikten bir fincanı balla doldurdu.
Lacivert taşından bir fincanı tereyağla doldurdu.
(Tabletin geri kalan 25 satırı kırılmıştır).

DOKUZUNCU TABLET

Gılgamış, arkadaşı Engidu için acı gözyaşları döküp kırlara koşarak dedi:
"Ben ölmeyecek miyim? Ben de Engidu gibi ölmeyecek miyim?
Gönlümü üzüntü kapladı. Bana ölüm korkusu geldi.
Şimdi kırlara koşuyorum.
Ubar-Tutuş'un oğlu Utnapiştim'e gitmek için yol aldım.
İvedilikle oraya gidiyorum.
Dağın geçitlerine gece vardım. Aslanları görüp korkuttum.
Başımı yukarı kaldırıp Ay Tanrısı'na yalvardım.
Bu yalvarışım bütün tanrılara yöneldi:
Korkulu yerde beni sağ bırakın!"

Gılgamış sonunda uykuya daldı ve gördüğü bir düşü onu irkiltip uyandırdı.
Gılgamış şöyle bir düş gördü:
O ayın parlak ışığında yürüyerek bir sürü aslana rasladı.
Bunları görünce yaşamından zevk aldı;
Satırını kaldırıp koluna astı,
Ve kemerine takılı kılıcını kınından sıyırıp aslanların arasına daldı.
Bunlardan ikisini öldürüp gerisini dağıttı. (84)
Öldürülen bu iki aslanın yeşim taşından yontularını yaptı.
Yontuları boyadı ve üzerlerine aslanların adlarını kazıdı.
Birisine ..., ötekine de ... dedi ve her iki yontuyu,
Gece kendisini aslanların tehlikesinden koruması için,
Ay Tanrısı'na armağan etti. (85)
(22 satırlık boşluk... Gılgamış bir dağa geldi.)

Dağın adı Mâşu'dur. (86)
Gılgamış bu Mâşu dağına gelince,
Günü gününe güneşin çıkmasını ve girmesini bekleyen, (87)
Başları gökyüzüne kadar yükselen,
Ve göğüslerine kadar cehenneme batmış bulunan
İki akrep insanın, bu dağın kapısını beklediklerini gördü.
Bunlar öylesine korku vericiydi ki, korkudan yüzlerine bakılmazdı.
Bunların görünüşü ölümdür.
Bunların korkunç görünümü tüyleri ürpertiyor ve dağları deviriyor.
Bunlar, güneşin dağdan çıkmasını da ve dağa girmesini de bekliyorlar.
Gılgamış, bunları görünce korkudan ve dehşetten gözü karardı,
Ve o, aklını başına toplayıp bunların yanına yaklaştı.

Akrep Adam karısına seslendi:
"Buraya, bize gelenin vücudu tanrı etinden midir?"
Akrep Adam'ın karısı ona yanıt verdi:
"Onda üçte iki tanrılık, üçte bir insanlık vardır!"
Akrep Adam, insan yüzlü, tanrıların çocuğuna seslenip şu sözleri söyledi:
"Neden ötürü bu denli uzun yol yürüyüp buraya benim yanıma kadar geldin?
Geçit vermez ırmakları geçtin?
Başına gelenleri bilmeyi pek isterdim."
(28 satırlık boşluk... Gılgamış yanıt verdi:)

"Utnapiştim için, atam olan Utnapiştim'in yolunda!
O, tanrıların arasına girdi
Ve tanrıların toplantısında yaşama kavuştu.
Ondan ölüm ve yaşamı soracağım!"

Akrep Adam ağzını açıp Gılgamış'a dedi:
"Gılgamış, bunu bilecek insan yoktur!
Dağların kapuzuna (88) kimseler girmedi.
Dağların içinde iki kez on iki saat uzaklığında bir boğaz vardır;
İçi koyu karanlıktır. Işık yoktur.
Güneş doğduğu zaman dağın kapısı açılır,
Battığı zaman kapı kapanır."
(73 satırlık boşluk.... Görünüşe göre Gılgamış, Akrep Adam'a yalvarıp
yakararak dağdan geçmek için izin almak gereğini duymuştur.)

Akrep Adam konuşmak için ağzını açıp, Gılgamış'a şu sözleri söyledi:
"Yürü Gılgamış, korkma! Sana Mâşu dağlarının yolunu açıyorum.
Dağları ve tepeleri güvenerek aş!
Ayakların seni sağlıkla yurda götürsün!
Dağın kapısı önünde açılsın!"

Gılgamış bunu duyar duymaz, Akrep Adam'ın sözüne uyup,
Şamaş'ın yolunda dağın kapısından içeri ayak bastı.
O, bir kez iki saat ileri gidince koyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi.
Küçük bir ışık sızıntısı, karanlığın arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez iki saat ileri gidince, koyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi.
Küçük bir ışık sızıntısı, karanlığı arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez üç saat ileri gidince, koyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi,
Küçük bir ışık sızıntısı, karanlığın arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez dört saat ileri gidince, koyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi,
Küçük bir ışık sızıntısı, karanlığın arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez beş saat ileri gidince, boyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi.
Küçük bir ışık sızıntısı, karanlığın arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez altı saat ileri gidince, koyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi.
Küçük bir ışık sızıntısı, karanlığın arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez yedi saat ileri gidince, koyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi.
Küçük bir ışık sızıntısı karanlığın arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez sekiz saat ileri gidince yorgunluktan soluyordu;
Fakat karanlık koyuydu, ışık yoktu.
O, iki kez dokuz saat ileri gidince, onun alnına kuzey yeli vurdu.
O, iki kez on saat ileri gidince, kapıya yaklaştı...
(Bir satır eksik)
O, iki kez on bir saat ileri gidince, güneş girmeden, o dışarı çıktı. (89)
O, iki kez on iki saat ileri gidince, aydınlık parlıyordu.
O, cins taşlarla dolu bir bahçeye girdi.
Bunların görkemini görünce rahatladı.
Akikten meyveler taşıyan üzüm salkımları (90) dallarda asılıdır.
Görünüş çok hoştu.
Lacivert taşı goncalar taşıyor, meyveler taşıyor;
Görünüşü bir zevktir.
(6'ncı sütunun küçük kalıntıları cins taşlar bahçesini sonuna dek betimliyor.)

__________________________________________

MUSTAFA RAMAZANOĞLU'NUN AÇIKLAMALARI:

(80) Seni elimden aldı demek istiyor.
(81) Yaban eşeği pek cinbaş olduğundan avlanması güçtür ve tek başına
dolaşmaktadır. (ÇN)
(82) Katır, dağda kolaylıkla gezebilen bir hayvandır. Anlaşılan Engidu,
becerikli bir dağcı ve becerikli bir yaban eşeği avcısı olduğu için,
katıra benzetilmiştir. (ÇN)
(83) Bir tür ağaç. (ÇN)
(84) Bu aslan olayı, geriye kalan ve yok denebilecek kadar silik olan izlerden
çıkarılmıştır, bununla birlikte tamamladığımız, bu kırık ve belirsiz yer, son
zamanlarda ele geçen Etice yazılmış bir metin parçasıyla doğrulanmış görünüyor.
Sümerler Nuh Peygambere, Zİ-UD-SUDDA diyorlardı. Bu addaki 'Zİ',' yaşam, can, ruh' demektir;
'UD', 'zaman', 'SUDDA' da, 'uzun' anlamına gelir. Bu üç sözcükten oluşan
ad, 'uzun ömürlü' demektir. KUR'AN'da Hz. NUH'un 950 yıl yaşadığı belirtilir.
(85) Gılgamış'ın düşü burada bitmiş gibi görünüyor.
(86) İkizler dağı.
(87) Mâşu dağı çatal biçimindedir. Güneş bu çatalın arasından çıkıyor.
(Prof. Landsberger)
(88) Dağlarda bulunan iki yanı dar ve yüksek yarmalar. (ÇN)
(89) Gılgamış, karanlık boğazdan geçerken güneşle karşılaşmamak için
adımlarını sıklaştırıyordu.
(90) Üzüm salkımı gibi akikler.

*****

  • DİĞER BÖLÜMLER : GILGAMIŞ DESTANI / 9. TABLET , OKURLARLA SOHBET - MEKTUPLAR , BATI ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ , DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI , TÜRKLERLE İLGİLİ LİNKLER , GİRİŞ