DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI


DİL VE IRK MESELESİ

Bilim adamları IRK ve DİL konusunda ortaya pek çok teoriler atmışlardır... İnsanın atasının BİR olduğu gibi, ilk kullanmaya başladığı dilin de TEK olduğunu kabul etmek, mantığa uygundur. Dünyanın her tarafında kediler, atlar, kuşlar aynı sesleri çıkarırlar... Herhalde insanlar da ilk dönemlerde bundan farklı davranmıyorlardı.

GÜNEŞ-DİL Teorisi, ilk insanların ilk farkettikleri şeyin, "her gün tepelerinde parlayan ve devamlı hareket ediyormuş gibi görünen GÜNEŞ olduğunu, ve bu tesbitlerini hayret ifadesi olan AAA = AĞ!.. sesiyle dile getirdiklerini" öne sürer.

Bütün diğer ses ve sözler, bu basit kelimeden gelişmiştir. Binlerce yıl da öyle değişmeden kalmıştır.

IRK, MİLLET ve DİL konusu üzerinde duran en eski metinler, elbette ki DİN KİTAPLARI'dır. Bunlar da 1500 sene önce inmiş olan KUR'AN ile, 2000 yıl önce inmiş olan İNCİL, ve 3000 sene önce inmiş olan TEVRAT'tır. (6)

İNCİL'in Yuhanna yorumunda aynen şu ifade vardır:

- "KELÂM başlangıçta var idi ve KELÂM, ALLAH nezdinde idi. Her şey onun ile oldu ve olmuş
olanlardan hiç bir şey onsuz olmadı." (Bab 1)

Aslında bu ifade, "OL, der, bir anda oluverir" âyetinin (Yasin Suresi, 82. Âyet) işaret ettiği gerçeği dile getirmektedir.

Gerçekten de kâinat, şimdilerde "Big Bang Teorisi" ile anlatmaya çalışıldığı gibi, bir anda ve OL emriyle meydana gelmiştir. KELÂM bu demektir. Yüce ALLAH'ın dileğini ifade ve irade buyurması, kainatın başlangıcını teşkil etmiştir.

Eldeki TEVRAT'ta bir dünya cennetinden söz edilir:

- "ADEN'den bir ırmak çıktı, Dört kol oldu. Birinin adı PİŞON'dur. İkincinin adı GİHON'dur.
Ve üçüncü ırmağın adı DİCLE'dir. Dördüncü ırmak FIRAT'tır." (TEKVİN, 1. Bab)

Tarif edilen bölge, bizim GÜNEY ANADOLU'dur. Nehirler de DİCLE, FIRAT, SEYHAN ve CEYHAN'dur. Bu durum İsraillilerin neden bölge ile "yakından ilgilendikleri"ni açıklamaktadır.

TEVRAT'ta "eşyaya İSİM verilmesi", yani DİL konusu KUR'AN'da anlatılandan biraz farklı (7)...Deniyor ki:

- "ALLAH onlara ne ad koyacağını görmek için Âdem'e getirdi. Ve Âdem her birinin adını
ne koydu ise, canlı mahlûkun adı o oldu." (TEKVİN, 2. Bab)

Halbuki bu olay KUR'AN-I KERİM' de şöyle yer alır:

- "Gökleri ve yeri halk eden ALLAH! Onların mislini yaratmaya gücü yetmez mi? Elbette yeter!...
Bir şeyi dileyince, O'nun emri ona sadece OL demektir. Hemen oluverir." (Yasin, 81-82)

- "ALLAH her hayvanı sudan halketmiştir." (Nur, 45)

- "Sudan bir beşer yaratan ve onu nesep ve sıhriyete sahip kılan yine O'dur." (Furkan, 51)

- "Sizi TEK bir nefisten yaratan O'dur." (En'am, 98)

- "İnsanı O yarattı, ona beyanı (konuşmayı) O talim etti." (Rahman. 3-4)

- "Ve ÂDEM'e eşyanın adlarını öğretti. Sonra o eşyayı meleklere gösterdi... 'Bana bunları
adlarıyla bildirin,' dedi. Melekler, '... Biz Senin ilham ettiğinden gayrı bir şey bilmeyiz,' dediler...
'Ey Âdem!.. Bunları isimleriyle meleklere bildir,' dedi. Âdem de bildirdi. ALLAH, 'BEN size
göklerin ve yerin gaybını... bilirim, demedim mi?' buyurdu." (Bakara, 30-33)

- "Biz evvelce Âdem'e vahiy ve emretmiştik. Fakat Âdem unuttu." (Ta Ha, 115)

- "...Gerçekten biz İNSAN'ı AHSEN-İ TAKVİM (en güzel suret) üzre yarattık. Sonra ESFEL-İ
SAFİLİN'e (aşağıların en aşağısı) indirdik." (Tin, 1-5)

Bütün bunları niye naklettik?.. İnsanların atasının TEK olduğunu, ANADOLU'nun İLK yerleşim merkezi olduğunu ve insanın KONUŞMA özelliğine sahip TEK varlık olduğunu en eski metinlere dayanarak belirtmek için!..

Aslında bazı kimseler DİN KİTAPLARI'ndan EFSANE türü kıssalardan yola çıkmanın "bilimsel" olmadığından dem vurabilirler.

Ama unutmamak gerekir ki, Paleontoloji, Antropoloji hatta Sosyoloji'de pek çok şey efsaneye veya varsayımlara dayanır. Kaldı ki, bugün İSRAİL, devlet olmasını, FİLİSTİN'i ele geçirmesini, 150 milyon Arab'a karşı direnebilmesini, bir din kitabına dayanarak sağlamıştır. Schliman TRUVA şehrini bir efsaneyi inceliyerek bulmuştur. Ve TUFAN din kitaplarından önce SÜMER kil tabletlerinde yer almıştır.

İşte bu yüzden, DİL âlimleri de iki gruba ayrılırlar. (8) Biri insanın konuşmasının ve bir dil geliştirmesinin ancak ALLAH'ın ilhamı ile mümkün olabildiğini öne sürerken, diğer grup insanın bu özelliğe tek heceli sesler çıkartarak, ve bunu gittikçe geliştirerek ulaştığını savunur.

Bizce her ikisi de doğrudur. Ve işin sırrı yukarda naklettiğimiz ayetlerde gizlidir.

İnsanın tekellümü, yani KELÂM edebilmesi Yüce TANRI'nın bir lütfudur. Kâinatın yaratılmasına sebep olan KELÂM, bir KUDRET olarak insana bahşedilmiş, bu suretle insan diğer yaradılmışlara üstün kılınmıştır. Âdem'in "eşyanın, cisimlerin adlarını öğrenmesi" bu gerçeğe işarettir. Ancak Âdem sonra bu bilgiyi kullanma fırsatı bulamadan "unutmuş, aşağıların en aşağısına indirilmiş", ve yeniden kendi çabasıyla konuşma yeteneğini kazanarak diğer canlılardan daha üstün duruma gelmiştir.

Öte yandan TEVRAT, NUH'un gemisinin AĞRI Dağı'na konduğunu söyler. KUR'AN'da ise CUDİ Dağı'na oturduğu belirtilir (Hud Suresi, 44. Ayet)... Bizce bu farkın sebebi TEVRAT'ın, inmesinden 600 yıl sonra kaleme alınmasıdır. AĞRI Dağı daha yüksektir ve Yahudiler onu bu şerefe daha lâyık buldukları için değiştirmekte beis görmemişlerdir!.. Ancak KUR'AN'ın verdiği bilgi daha gerçekçidir. CUDİ, MEZAPOTAMYA'ya, KONYA'ya daha yakındır ve ilk yerleşimler bu bölgelerde olmuştur. TEVRAT, TUFAN sonrasını daha teferruatlı anlatır ve bize TÜRKLER ile ilgili çok değerli bilgiler verir:

- "Ve gemiden çıkan NUH'un oğulları SAM, HAM ve YAFET idiler. Ve bütün yeryüzüne yayılanlar bunlardan oldu...

- "KENAN'ın atası HAM, (bir gün) babasının çıplaklığını gördü, kardeşlerine söyledi... (Utanan) SAM ile YAFET babalarının çıplaklığını örttüler...
Ve NUH dedi: 'KENAN lânetli olsun!.. Kardeşlerine kullar kulu olacaktır!.. SAM'ın ALLAH'ı RAB, mubarek olsun, ve KENAN ona kul olsun! ALLAH, YAFET'e genişlik versin!.. SAM'ın çadırlarında otursun!..Ve KENAN ona kul olsun!..' "

Bilindiği gibi HAM, eski KENAN diyarı olan şimdiki FİLİSTİN (İSRAİL) halkının atası idi. Bu bölge Sayda şehrinden Gazza'ya kadar uzanıyordu. Yahudiler bu gruba sahip çıkarlar... Ancak TEVRAT'tan anladığımıza göre, bu kabileler lânetlenmiş ve diğerlerine kulluk etmeğe mahkûm edilmişlerdir. KENAN, SEBA, BABİL, AKAD halkı ve Kral NEMRUD bu oğuldan olmadır. Tarihi gelişmeler bu laneti gerçek yapmıştır.

HAM soyu ilerde Hint-Aurupailer'in ve Afrikalıların da atası olmuştur. SAM ise ASUR ve ARAMÎ halklarının, yani şimdi ARAP dediğimiz halkların atası idi. SAM'la ilgili dua da kabul olunmuş, Hz. MUSA, Hz. İSA, Yüce Peygamberimiz Hz. MUHAMMED ve ALLAH idrakinin zirveye ulaştığı İSLAM dini, Arabistan'da ortaya çıkmıştır...

3. oğul YAFES ise, bizim TÜRK dediğimiz HALKLAR'ın atasıdır. Görüldüğü gibi, hadislerden ve KUR'AN'dan çok önce TEVRAT'ta da, en büyük iltifata mazhar olmuş millet TÜRKLER'dir. Hz. NUH'un, en sevgili oğlu YAFES için ettiği dua, çok derin mânâlıdır ve olduğu gibi gerçekleşmiştir.

YAFES'in torunu TÜRKLER, dünyaya EN ÇOK YAYILAN MİLLET olma özelliğine sahiptirler. Aynı zamanda dünyada EN ÇOK DEVLET KURMUŞ OLAN MİLLET olma imtiyazını da ellerinde bulundurmaktadırlar!.. TÜRKLER gerçekten de 900 yıllarından itibaren Arapların çadırlarında, ülkelerinde oturmaya başlamışlardır. Yine aynı tarihlerden başlıyarak Hıtay'ı, Hindistan'ı, Kuzey Afrika'yı ve Avrupa'yı hakimiyetlerine almışlardır.

Maalesef son 300 yıldır bu hakimiyet tedricen azalmış, hatta TÜRKİYE dışındaki TÜRKLER bir süre esaret altında yaşamak durumunda kalmışlardır. Çok şükür ki, 1990'dan itibaren TÜRK BOYLARI birer birer bağımsızlıklarını elde etmeye başladılar. Eminiz ki, önümüzdeki yıllardan itibaren TEVRAT, KUR'AN ve HADİSLER'in işaret buyurduğu TÜRK KAVMİNİN SEÇİLMİŞ OLDUĞU ve DİĞER MİLLETLERİ HUZURA VE REFAHA GÖTÜRMEKLE VAZİFELİ OLDUĞU gerçeği, bİr kere daha kendini gösterecektir.... Burada tek arzumuz, Ruslar'dan kurtulup Amerikalılar'ın, Avrupalı emperyalistlerin eline düşmemeleridir!..

YAFES'e dönersek; GOMER, MAGOG. MADAİ, TİRAS, YAVAN, TUBAL(TUVAL), MEŞEÇ adlı oğulları.... GOMAR (SÜMER), MAGOG (GOG-MAGOG gibi), MADAİ (MEDLER) âşina gelmektedir...

GOMAR'ın TOGARMİ, RIFAT (DİCLE ve FIRAT) ve AŞKENAZ oğulları.... AŞKENAZ, HAZAR soyundan olan DOĞU AVRUPA MUSEVÎLERİ'ne verilen addır...

Ve YAVAN'ın oğlu TARŞİŞ bize ismen çok aşina geliyor... Bu kelimeler TÜRKÇE özellikler taşımaktadır.

TOGARMİ'nin (HZ. NUH'un YAFES'ten torunu) on oğlu vardır ki, bunlar UYGUR, TİROS, AVAR, HUN, BARSİL, ZARNA (TARNİYAKLI), KOZAR (HAZAR), SANAR, BULGAR ve SÂBİR'dir.

TEVRAT şöyle devam ediyor:

- "Bütün dünyanın dili BİR ve sözü BİR idi...Şarka göçtükleri zaman bir ova buldular. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. 'Gelin kendimize bir şehir ve başı göklere erişecek bir kule bina edelim,' dediler. RAB bütün dünyanın dilini orada karıştırdı. Şehri bina etmeyi bıraktılar. RAB onları bütün yeryüzü üzerine, oradan dağıttı. Bundan dolayı onun adına BABİL dendi." (Tekvin; 9,l0,11. Bab)

Buna göre dillerin farklılaşması BABİL döneminden sonradır. İşte bu yüzden iki Rus bilgininin "Hint-Avrupaî dillerinin kökeninin ANADOLU olduğu" tesbiti yabana atılamaz.

Burada önemli olan husus, şimdiki TÜRK lehçelerinin, başka herhangi bir dilden çok daha fazla, SÜMER ve ELÂM diliyle ilişkisi olmasıdır!...

DİL konusuna tekrar döneceğiz.

_________________________________

NOTLAR:

İlerde işleyeceğimiz bu konudaki bilgiler özellikle rahmetli ATATÜRK zamanında hazırlanan GÜNEŞ-DİL TEORİSİ ders notlarından alınmıştır.

(1) Tankut H. Reşit, Güneş-Dil Teorisine göre Toponomik Tetkikler, Devlet Basımevi, İstanbul, 1936

(2) Güneş-Dil Teorisine Göre Dil Tetkikleri, 1936

(3) Güneş-Dil Teorisine Göre Pankronik Usulle Paleo- Sosyolojik Dil Tetkikleri Adlı Tezinde
Geçen Örnekler, 1936,

(4) Dilmen İbrahim Necmi, Güneş-Dil Teorisi'nin Ana Hatları, 1935 TÜRK Dilbilgisi Dersleri 1-2,
İstanbul, 1936

(5) Levend Agah Sırrı, TÜRK Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK Yayınları,
Ankara, 1972, sf.420-452

(6) Kitab-ı Mukaddes, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1958

(7) KUR'AN-Mevakıb Tefsiri, Dizerkonca Matbaası, Istanbul, 1959

(8) Framkin Victoria-Rodman Robert, An Introduction to Language, Tokyo, 1983

***
  • DİĞER SAYFALAR : DİL KONUSUNDA GENEL BİLGİLER , BATI ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ , DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI , BÜYÜK ARAŞTIRMACI KAZIM MİRŞAN'IN TESBİTLERİ