.

TEKİRDAĞLI MUSTAFA FEYZİ EFENDİ 
HAZRETLERİ

(1851 - 1926)

Dr. Abdüllatif Duygulu

a. Tahsil Hayatı

Mustafa Feyzi Efendi Hazretleri, 1267/1851 yılında Tekirdağ'ın Kılıçlar Köyü'nde doğmuştur. Babası çiftçilikle meşgul olan Emrullah Ağa'dır.

İlk bilgileri memleketinde tahsil ettikten sonra 1285/11868 yılında İstanbul'a gelerek, Bayezid Camii dersiamlarından olan ağabeyi Tekirdağlı Mehmed Tâhir Efendi'nin ders halkasına katılmıştır. İkmâl-i nüsah ederek (eğitimi tamamlayarak) 1300/1882'de ulûm-u aliyyeden icazetname almıştır. 1301/1883 yılında yapılan ruus imtihanında ehliyetini isbat ederek, tedrise me'zun (ders vermeye yetkili) kılınmıştır.

5 Receb 1301'de ders vekili sıfatıyla Bayezid Camii'nde ders vermeye başlamış ve 1316/1898 yılında ders halkasına devam eden talebelerine ilk icazetini vermeye muvaffak olmuştur.

Usûlüne göre, 5 Safer 1305/1887 yılında kendisine ibtidâ-i haric rütbesi ile beraber İstanbul müderrisliği tevcih olunmuştur. Tedricen yükselerek 27 Ramazan 1325/1907 yılında mûsıla-i sahn rütbesiyle Şehzadebaşı İsmâil Paşa Medresesi'nde müderrisliğe tayin edilmiştir. Daha sonra, 4. Osmânî ve 4. Mecidî nişanı ile taltif edilerek 1326/1910 senesinde Huzur Dersleri muhataplığına tayin edilmiştir. En son huzur dersinin yapıldığı 1338/1919 senesine kadar bu vazifesine devam etmiştir. (1)

b. Tasavvufî Hizmetleri

Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî Hazretleri'ne intisâb eden Mustafa Feyzi Efendi, seyr-i sülûkünü Gümüşhaneli dergâhında tamamlamış ve Gümüşhànevî Hazretleri'nden hilâfet icazetnâmesi almıştır. Dağıstanlı Ömer Ziyâüddîn Efendi'nin 18 Rebîül-evvel 1339/1921 senesinde vefatından sonra, Gümüşhâneli Dergâhı postnişîni olarak irşad vazifesine başlamış, 30 Kasım 1925 senesinde tekke ve zâviyelerin kapatılmasına kadar bu vazifeyi sürdürmüştür.

Yeni Cami'de bir müddet hadis dersleri okutan Mustafa Feyzi Efendi'nin ömründe yirmidört defa halvete girdiği, halifelerinden Mehmed Zahid Kotku Rh.A tarafından ifade edilmiştir.

Mustafa Feyzi Efendi, Gümüşhânevî Hazretleri'nin dördüncü halîfesi olarak beş sene kadar vazife yapmış, pek çok talebe ve 10'a yakın irşad salâhiyetli âlim yetiştirmiştir. Her sene bir kere hatim etmek üzere Râmûzül-Ehàdîs okutmuştur.

Son halvetinde talebelerinden Serez'li Hasib (Yardımcı) Efendi, Kazan'lı Abdülaziz (Bekkîne) Efendi ve Bursa'lı Mehmed Zahid (Kotku) Efendi'ye hilafet vermiştir. Aynı silsile, sırasıyla bu zatlar tarafından devam ettirilerek günümüze kadar canlı bir şekilde intikal ettirilmiştir.

Serez'li Hasib Efendi 1926-1949 yılları arasında, Kazan'lı Abdülaziz (Bekkine) Efendi 1949-1952 yılları arasında, Mehmed Zahid Kotku Hazretleri de 1952-1980 yılları arasında irşad vazifesinde bulunmuşlardır.

Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri zamanında dergah hizmetleri yurt çapında çok yaygınlaşmış, imamlık görevi yaptığı camiden dolayı İskenderpaşa Cemaati adıyla meşhur olmuştur. Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin vefatından sonra irşad vazifesine gelen Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi zamanında (1980-2001) ise irşad çalışmaları yurtdışına taşmış; Kanada'dan Avustralya'ya, Sudan'dan Orta Asya'ya geniş bir alanda hizmetler yürütülmüştür. Halen bu hizmetler M. Nureddin Coşan Hocaefendi tarafından devam ettirilmektedir.

* * *

Mustafa Feyzi Efendi Hazretleri, zàhirî ve bâtınî ilimlerde bir derya olup, mahviyet-i kâmile sahibi ve ahlâk-ı hamîdesiyle (güzel ahlâkıyla) mümtaz idi. Orta boylu, dolgunca, mübarek sakallarının beyazı daha çoktu. Nur yüzü yuvarlak idi. Çok zikreder ve çok namaz kılarlardı.

Başta devlet, dilde himmet, elde fırsat var iken,
Tut elinden düşmüşlerin, sana saadet yâr iken!
Kimseye bâkî değildir milk ü devlet, sîm ü zer,
Bir harab olmuş gönlü tamir etmektir hüner!

mısraları kendi feyiz ve uzun ömürlerinin bir tercüme-i hâli ve mukaddes gayelerinin ifadesi olmuştur. (2)

c. Vefatı

Mustafa Feyzi Efendi 23 Muharrem 1345 (1 Ağustos 1926) senesinde, yetmişbeş yaşlarında iken dâr-ı bekâya irtihal eylemişlerdir. Kabri Süleymaniye Camii haziresinde, tekke arkadaşlarının yanındadır. Mezar taşı kitâbesinde şunlar yazılıdır: (3)

Tekfurdâğî Mustafa Feyzi,
Gümüşhaneli'den almıştı feyzi.
Post-nişîn-i sâbık-ı dergâhında,
Hem de mu'ciz idi ilim râhında.

İrciî hitâbı erişti nâ-gâh,
İcâbetine evvelce olmuştu âgâh.
Kabrini ziyâret eyleyen ihvân,
Ruhuna Fâtiha kılsınlar ihsân!

1345 fî muharrem 23 (1926)

d. Prof. Yusuf Ziya Binatlı'dan Bir Hatıra

Mustafa Feyzi Efendi celâl sıfatlı bir zât idi. Ömer Ziyâeddin Dağıstânî Hazretleri'nin oğlu Prof. Yusuf Ziya Binatlı, dergâh hatıralarını şöyle anlatıyor:

Zaman olurdu, kendisine (Mehmed Zâhid Kotku Hz.) rica ederdim:

"--Ne olur beni de minareye çıkar, bir defa da ben ezan okuyayım!" diye...

Bir iki defa çıktık. Minarenin kıble tarafının sağ tarafı, Mustafa Feyzi Efendi'nin oturduğu dairenin penceresine dönüktü. (Babamın vefatından sonra olan olayı söylüyorum.)

Beni çıkartırdı minareye... Fakat, Şeyh Efendi'ye görünmeyeyim diye, "Sen buraya çömel!" derdi bana... Ben çömelirdim, o ezanını okurdu. Sonra beraber aşağıya inerdik. Minareden etrafı seyretmek çok hoşuma giderdi. Şeyh Efendi namazı kılmak için ordan uzaklaştığı zaman, ben etrafı seyreder ve büyük bir zevk alırdım.

Bir defa dedim ki:

"--Ezanı ben okuyayım!"

"--Peki, oku..." dedi. Bu sefer kendisi sindi. "Allàhu ekber!.. Allàhu ekber!.." diye ben ezan okumağa başlayınca; Şeyh Efendi ordan bana seslendi:

"--Ne yapıyorsun?.." dedi.

Ben de ona yukardan:

"--Ezan okuyorum!" dedim.

Mustafa Feyzi Efendi ordan yine bana:

"--Sen akıl bâliğ oldun mu?.." dedi.

Ben dedim ki:

"--Çoktan oldum..." dedim ama, akıl baliğ olmak ne demek, mânâsını bilmiyorum. Olmadın mı diye sorsaydı, olmadım diyecektim. Oldun mu diye müsbet konuştuğu için, oldum dedim.

"--Peki, öyleyse oku!" dedi.

Ezanı okudum. Bir de baktım ki, rahmetli Mehmed Efendi'nin eli ayağı titriyor, çok heyecanlanmış. Bizim minaredeki konuşmamızı herkes duyuyor. Orda Arnavutların bir hanı vardı; o handa da onlar bizi dinliyorlar, "Ne yapıyor Şeyh Efendi ile yukardaki minarede?" diye... (4)

e. Abdül'aziz Bekkine Hazretleri'nden Hatıralar

Abdül'aziz Efendi, yakın arkadaşı Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri'nin vasıtasıyla Mustafa Feyzi Efendi'ye gidip intisab etmiştir. O sırada Gümüşhaneli Dergâhı Bâb-ı Alî'de, vilâyet karşısında Fatma Sultan Camii'nde idi. Mustafa Feyzi Efendi'nin 1926 yılında yaptığı son halvete katılmış ve seyr-i sülûkunu tamamlayıp, hilâfet icazetnâmesini almıştır. O halvetle ilgili hatıralarını şöyle anlatıyor:

Mustafa Feyzi Hazretleri halvete girileceği haberini verince, herkes postunu alıp halvet salonunun önüne gelmişti. Ben de bir post alıp geldim. Şeyh Efendi kapıda durarak, gelen ihvanı teker teker içeri alıyordu. Sıra bana gelince:

"--Git, yatağını al gel!" dedi.

Bu benim bedenen çok zayıf ve narin olduğumdan kaynaklanıyordu. Bu işe çok üzülmüştüm. Gittim, yatağımı aldım geldim. İçimden de, "Herkes halvete postla girerken, ben yatakla giriyorum..." diye düşünüyordum. Bu düşünceyle kapıya geldiğimde, içeri girerken Şeyh Efendi (Mustafa Feyzi Efendi Hz.) kulağıma eğilerek:

"--Evlâdım, verecek olan Allah postta da verir, yatakta da verir!" buyurdular.

Halvetteyken, bir gün içimden çok şey söylemek geliyordu. Gelenleri yazmağa başlasaydım, sayfalar dolacaktı. Fakat ben söylememek için elimle ağzımı sıkı sıkıya kapattım. Fakat şu cümlenin çıkmasına mânî olamadım:

"Cemâlullàh nurudur, nûr-u cemâlin yâ Rasûlallah!"

Tam o sırada Şeyh Efendi içeri girdi ve yanıma yaklaşarak: "Yut, yut, yut!" buyurdular. Ondan sonra ağzımdan hiçbir söz çıkmadı.

Beraber halvete girdiğimiz bir doktor vardı. Akşam yenilen mercimek çorbasını ve sahurda yenilen 21 adet kuru üzümü az görüp, kalbinden şöyle geçirmiş:

"--Biz burada bu azıkla idare ederken, Şeyh Efendi kimbilir neler yiyordur?.."

Bunun üzerine o doktor, gece rüyasında yüzüne Şeyh Efendi'nin bir tokat attığını görmüş. Sabah kalkınca, rüyada yediği tokadın izi yüzünde görüldü. O gün Mustafa Feyzi Efendi onu halvetten çıkarttı. (5)

* * *

Abdül'aziz Efendi, Mustafa Feyzi Efendi ile ilgili bir hatırasını da şöyle anlattı:

Dergâhta iken aynı medresede okuyan samîmî iki arkadaş vardı. Bunlar cuma namazlarını mürşidleri Mustafa Feyzi Efendi ile aynı camide kılmak isterlerdi. Hocaları ise cumayı ya Bayezid Camii'nde, ya da Ayasofya Camii'nde kılardı.

Bu iki arkadaş Çarşıkapı'daki medreseden çıkar, önce Bayezid Camii'ne gelir, kapının perdesini kaldırıp içeriyi koklarlardı. Hocalarının kokusunu alırlarsa, içeri girerler; almazlarsa, burada yokmuş diyerek Ayasofya Camii'ne girerlerdi.

Abdül'aziz Efendi'nin bahsettiği bu iki arkadaştan birisi Mehmed Zâhid Efendi, diğeri de kendisi idi. Bu koku da aslında Peygamber SAS Efendimiz'in kokusu idi. (6)

f. Mustafa Feyzi Rh.A'in Söylediği Bir İlâhî

Mustafa Feyzi Efendi'nin zikir halkası esnasında şu ilâhiyi söyledikleri, Mehmed Zâhid Kotku Rh.A tarafından bildirilmektedir: (7)

Ey derde derman isteyen,
Yetmez mi derd dermân sana?
Ey râhat-ı cân isteyen,
Kurban olandır cân sana!

Yağma edersin varlığın,
Gider gönülden darlığın
Mahv eyle sen ağyarlığın,
Yar olısar mihmân sana!

Sermâye bu yolda hemân,
Teslîm olur, buna inan,
Sıdk ile Allah'a dayan,
Etmez mi gör ihsân sana!

Tevhîde tapşur özünü,
Kimseye açma râzını.
Şeyh izine tut yüzünü,
Şeyhin yeter burhân sana!

Yalnız kişi yol alamaz,
Maksùdunu tez bulamaz.
Bekle maârif kapısın,
Yüz göstere irfân sana!

Dünyâ ile ukbâyı ko,
Ulâ ile uhrâyı ko,
Var o kuru sevdâyı ko,
Matlab yeter Sübhân sana!

Candan özge kıl yârını,
Ver cânı bul dîdârını,
Yok eyle kendi vârını,
Ki vâr ola cânân sana!

Çürüklerin hep sağ olur,
Zehrin kamu bal-yağ olur,
Dağlar meyvalı bağ olur,
Cümle cihân bostân sana!

Güçdür katı Hakk'ın yolu,
Dergâhı hem gâyet ulu;
Sıdk ile olmazsan kulu,
Etmez yolu âsân sana!

Kulluğa bel bağlar isen,
Şâm ü seher ağlar isen,
Sular gibi çağlar isen,
Tez bulunur ummân sana!

Bülbül oluben ötegör,
Gül gibi açıl tütegör,
Aşk oduna can atagör,
Gülzâr olur nîran sana!

Yüzün Niyâzî eyle hâk,
Derdiyle bağrın eyle çâk,
Kalbin sarayın eyle pâk,
Şâyet gele Sultan sana!

Niyâzî-yi Mısrî

g. Mustafa Feyzi Efendi'nin Kabrinin Nakledilmesi

Mustafa Feyzi Efendi'nin 1926 yılında vefatının üzerinden otuz sene gibi uzun bir süre geçtikten sonra, [1957'de] vuku bulan ibret dolu bir hadiseyi Mehmed Zâhid Kotku Rh.A Hazretleri şöyle anlatıyor:

İşte sana bu âlim-i âhiret olan kimselerden gördüğüm bir canlı hâdiseyi anlatırken, umarım ki yerlerin yiyemediği bu âlim kimseleri de öğrenmiş oluruz:

İstanbul yollarının genişletildiği ve türbelerin etrafları açıldığı bir devirde, bizim rahmetlik hocamız Tekirdağlı, Bayezid Camii Şerifi müderrisi ve Gümüşhaneli Dergâhı postnişîni Hacı Mustafa Feyzi Efendi Hazretleri'nin kabri de Kanûnî Sultan Süleyman Câmii Şerifi'nin kıblesinde ve Kânûnî Sultan Süleyman'ın türbesinin yanında, dış tarafında idi. Orda sekiz-on kadar kabir vardı ki, rahmetli Menderes bunların da kaldırılıp yanındaki boşluğa gömülmelerini istemiş. Bu suretle nakl-i kubur yapılmak üzere, bizim de o merasimde murakıp olarak bulunmamızı istemişler.

Biz de orada bulunduk. Mezarlar açıldı. İçinden çıkarılan kemikler, hazırlanmış torbalara konarak hazırlanan mezarlarına naklediliyordu. Sıra bizim üstadımız Şeyh Hacı Mustafa Feyzi Efendi'nin mezarına geldi. Mezar, zeminden hemen bir metre yüksek olduğundan, bazı taşlar kopmuş ve mezarın içerisi gözükmekte idi.

Nihayet mezar açıldığı zaman, definden zannedersem otuz sene kadar bir zaman geçmiş olduğu halde, rahmetlik Şeyh Hacı Mustafa Feyzi Efendi'nin henüz sakalının bile bir kılı değişmemiş. Bütün bir cesedin sanki henüz yeni gömülmüş olduğunu hem biz hem bütün hàzırûn, büyük bir cemaat kalabalığı tarafından görüldü. Demek ki, toprağın hakîkî âlimleri yiyemediği hakîkaten müşahedemiz olmuştur. Rahmetullàhi aleyhi rahmeten vâsiah. (8)

h. Mustafa Feyzi Hazretleri'nin Nasihatleri

Kendime ve bütün kardeşlere nasihatim şudur:

1. Kendinde varlık görmeyi yok etmelerini,

2. Ahidlere vefayı,

3. Mevcutla kanaati,

4. Mâbud olan Rabbimize tevekkülü,

5. Ehl-i Sünnet vel-cemaat görüşlerine uygun olarak itikadları tashihi,

6. Sahabe (Radıyallàhu anhüm) arasında geçen olaylara dalmamayı ve onlara hüsn-ü zan beslemeyi,

7. İmâmül-müslimînin (müslümanların önderinin), onun yardımcılarının ve adil idarecilerinin iyiliğini düşünüp, onların iyiliğe yönelmelerini sağlamayı,

8. Aşağılık kâfirlere karşı ehl-i İslâm'a yardımı,

9. Yalan iddiaları terk etmeyi,

10. Emrolunan makbul işleri yapmayı,

11. Helâl bir şekil hariç, nefis için dünya malından bir şey almayı terk etmeyi,

12. O malı, yüce Melik'in rızası için taatlerde sarf etmeyi,

13. Gençlerle haşir neşir olmaktan kaçınmayı,

14. Kötülük ehli ile konuşup beraber olmamayı,

15. Denî dünyada zühd üzere olmayı,

16. Mahlûkàtın Rabbi için ihlâslı niyeti; çünkü niyet ibadetlerin ruhudur ve Efendilerin Efendisi SAS: "Ameller ancak niyetlere bağlıdır." buyurmuştur.

17. Bütün harekât ve sekenâtta (hareket ederken ve dururken, her zaman) kalb zikrine devamı,

18. Nafile namazlarla vakit geçirmeyi ve,

19. "Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî, ve rıdà nefsihî, ve zinete arşihî, ve midâde kelimâtihî, küllemâ zekerehüz-zâkirîn, ve gafele an zikrihil-gàfilûn." zikrine devam etmelerini tavsiye ederim. (9)

NOTLAR:

(1) Dr. İrfan Gündüz, Gümüşhànevî Ahmed Ziyâüddîn KS, s. 153, Seha Neşriyat, İstanbul 1984.

(2) MZK, Tezkiretül-Evliyâ arkasında, (M. Cemil Solakoğlu, Gümüşhaneli Hazret-i Ahmed Ziyâüddin) s. 323, Bahar Yayınevi, İstanbul 1975.

(3) Dr. İrfan Gündüz, Gümüşhànevî Ahmed Ziyâüddîn KS, s. 154, Seha Neşriyat, İstanbul 1984.

(4) Dr. Metin Erkaya, Anılarla Mehmed Zâhid Kotku Rh.A, s. 119, Seha Yayınevi, İstanbul, 1996.

(5) Prof. Osman N. Çataklı, Hacı Hasib Efendi ve Hacı Aziz Efendi, s. 43, İstanbul 2001.

(6) a. g. e., s. 52, İstanbul 2001.

(7) Mehmed Zâhid Kotku, Tasavvufî Ahlâk, c. 2, s. 32, Seha Neşriyat, İstanbul 1979.

(8) Mehmed Zâhid Kotku, Hadislerle Nasihatler, c. 2, s. 32, Seha Neşriyat, İstanbul 1985.

(9) Prof. Osman N. Çataklı, Hacı Hasib Efendi ve Hacı Aziz Efendi, s. 140, İstanbul 2001.

 

Silsile-i Şerîf

Dervişân