RAMAZANIN ARDINDAN...
Prof. Dr. Mahmud Esad COŞAN Rh.A
Eùzü billâhi mineş şeytànir racîm.
Bismillâhir rahmânir rahîm.
Elhamdü lillâhi rabbil àlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh... Kemâ yenbağî licelâli vechihî ve liazîmi sultânih... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin ecmaîn...
Aziz ve muhterem kardeşlerim!..
Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin selâmı, rahmeti, bereketi, lütfu, ihsânı, ikrâmı cümlenizin üzerinize olsun... Allah-u Teâlâ Hazretleri, ramazandan ayrıldığımız, bayrama erdiğimiz şu günde cümlemizi mağfûrîn zümresine dahil eylesin... Rahmetine erdirdiği bahtiyarların cümlesine bizleri de katsın...
Peygamber SAS Hazretleri ramazan ayını medhederken, bir hadis-i şerifinde buyurmuş ki:
(Feinneş şakıyye men harume fîhî rahmetullàhi azze ve celle) Bu öyle bir mübarek aydır ki, öyle bereket ve hayır ayıdır ki, Allah-u Teâlâ Hazretleri bu ayda rahmetini indirir, hatâları günahları affeder, duaları kabul eder. Kulların ibadetlerdeki yarışmasına, gayretine bakıp da, meleklerine: "Bakın, benim kullarım nasıl ibadet ve tâate koşuşturuyorlar, gayret ediyorlar!" diye öğünür. Bu ayda bu kadar rahmet kapıları açılmışken, göğün kapıları açılmışken, melekler bile kullara tevbe ve istiğfar ederken, şeytanlar bağlanmışken, bu kadar hayır imkânları varken, bunlardan istifade edememiş olan kimse hakîkaten, gerçekten şakîdir. Eşkıyâdandır yâni... Asıl eşkıyâ o kimsedir ki, bu ayın hayrından, bereketinden istifade edememiştir.
Allah-u Teâlâ Hazretleri bizi o zümreden etmesin... Allah-u Teâlâ Hazretleri, bu ayın içindeki cûşa gelen rahmetinden, mağfiretinden cümlemizi hissemend ü hissedâr eylesin...
İçinde bin aydan daha hayırlı bir gecenin de bulunduğu bir ay geçirdik. Oruçlar tuttuk, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nir rasûlü Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde orucu şöyle medhetmiş:
(Mâ min abdin asbaha sàimen) "Hiç bir kul yoktur ki, sabaha oruçlu çıksın..." Bu oruç, bizim ramazanda tuttuğumuz farz oruca da şamildir, sair zamanlarda tuttuğumuz nafile oruçlara da --Allàh-u a'lem-- şamildir. "Sabaha oruçlu çıkan hiç bir kul yoktur ki, (illâ fütihat lehû ebvâbüs semâ') ona göğün kapıları açılmasın!" Allah-u Teâlâ Hazretleri onun için, ortadan mânevî mânileri kaldırır. Duaların göğe yükselmesine mâni olan sebepler vardır, göğün kapıları vardır; oradan geçemez. Ama Allah-u Teâlâ Hazretleri göğün kapılarını o oruçlu için açar.
(Ve sebbehat a'dàuhû) "Oruçlunun bütün a'zâsı tesbih eder ve o ecri kazanır. (Vestağfera lehû ehlüs semâid dünyâ ilâ en tevârâ bil hicâb) Akşam oluncaya kadar, güneş örtünün arkasına gizleninceye kadar, güneş batıncaya kadar gökteki varlıkların hepsi, gök ehli oruçlu için tevbe istiğfar eder."
(Fein sallâ rek'aten ev rek'ateyni) "Bir-iki rekât namaz kılsa oruçlu, (edàet lehüs semâvâti nûrâ) gökler onun için nur saçarlar. (Ve kulne ezvâcühû minel hûril iyn) Onun cennetteki nasîbi olan hûrileri derler ki: (Allàhümme akbidhu ileynâ) 'Yâ Rabbi, onu bize nasib et! Gelsin bize... (fekad işteknâ ilâ ru'yetihî) Biz o oruçlunun görmesine müştak olduk.' derler.
(Ve in hellele ev sebbeha ev kebbera telkàhu seb'ûne elfe melekin yektübûne sevâbehâ ilâ en tevârâ bil hicâb) Eğer 'Lâ ilâhe illallah' derse, 'Sübhânallah' derse, tekbir getirirse, 'Allahu ekber' derse; ona yetmişbin melek gelir, karşılar ve onun sevabını güneş batıncaya kadar yazar dururlar." Böyle bir mübarek ibadet ayını geçirdik. Hadis-i şerifi Hazret-i Aişe Vâlidemiz nakledivermiş.
Peygamber SAS Hazretleri Ebû Hüreyre RA'ın bize bildirdiğine göre, buyurmuş ki:
(Rağıme enfü racülünzekertü indehû felem yusallî aleyye) "Yanında benim adım anılmış olup da, bana salât getirmemiş olan kulun, burnu yerlere sürtsün!.."
Allàhümme salli alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin salâten ve selâmen dâimeyni mütelâzimeyni ilâ yevmid dîn...
Peygamber Efendimiz'in adı her anıldıkça, ona salât ü selâm getirmemiz lâzım! Çünkü, dinimizin direği Rasûlüllah'a muhabbet üzere kuruymuştur. Yâni, Peygamber Efendimiz'e sevgi ve muhabbet olmadan, bağlılık olmadan, sünnetine sarılma olmadan, insanın bir mertebe kazanması, bir merhale katetmesi mümkün değildir. Aynı şekilde, tasavvufta ilerleme de tıpkı bunun gibidir, şeyhine muhabbetle olur.
Hadis-i şerifin devamında deniliyor ki:
(Ve rağıme enfü racülün dehale aleyhi ramadàn, sümmen salâha kable en yuğfera lehû) Yine buyurmuş ki Peygamber Efendimiz: "O adamcağızın, zavallının burnu yerlere sürtsün ki, ramazan ayı ona gelmiştir de, sonra çıkıp gitmiştir; fakat kendisine mağfiret olunmamıştır. Yâni, Allah'ın rahmetini, mağfiretini kazanamamış olan adamın burnu yerlere sürttü veya sürtsün!" Dua da olabilir. Zâten perişanlığa uğramış kendisi... Hali ifade de olabilir. Yâni, yazıklar olmuştur, ramazanın hayrından istifade edemeyen kimseye... Burnu yerlere sürtmüştür, mahvolmuştur o insan...
(Ve rağıme enfü racülün edreke indehû ebevâhül kibere felem yüdhilâhül cennete) "O adamın da burnu yerlere sürtsün veya sürtmüştür ki, (edreke indehû ebevâhül kibere) ana babası onun yanında yaşamışlardır, yaşlanmışlardır, yaşlılığa ermişlerdir de; (felem yüdhilâhül cennete) o çocuk, anne babası sağ iken onlara hizmet edip de cenneti kazanamamıştır."
Burda tabii, hem ramazanın ne kadar kıymetli olduğunu anladık bu hadis-i şeriften... Hem de Peygamber SAS Efendimiz'e muhabbetin, salât ü selâm getirmenin ve ana babaya hürmet ve hizmet etmenin ne kadar sevablı olduğunu anlamış olduk.
Bildiğiniz gibi, hadis-i şeriflerde bize bildirildiği gibi, hac daha önceki hac ile aradaki günahların affına sebeptir. Ramazan daha önceki ramazanla arada işlenmiş günahların affına mağfiretine sebeptir. Önceki ramazandan bu ramazana kadar işlediğimiz günahlar, bu ramazanda affolunuyor. Bütün senenin günahları affolunuyor. Cuma da bir önceki cuma ile aradaki günahların affına sebeptir.
Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin rahmeti bu kadar geniştir. Yoksa, bu kadar günahla, kusurla, kabahatle insanın cennete girmeğe imkânı mı olurdu!.. Bu kadar affettirici şeyler oluyor da, ondan dolayı insan böyle cennete cemâle eriyor.
Bir başka hadis-i şerifte Peygamber SAS Hazretleri buyurmuş ki:
(Men hacce va'temara femâte min senetihî dehalel cenneh) "Kim hac veya umre yapar da, o senesinde ölürse cennete girer." Çünkü hacca gitti, umreye gitti, temizlendi, paklendi. O sene içinde ölürse, cennete girer.
(Ve men sàme ramadàne sümme mâte dehalel cenneh) "Kim ramazan orucunu tutar da ölürse, cennete girer."
(Ve men gazâ femâte min senetihî dehalel cenneh.) "Kim gazâya giderse, cihada giderse ve o senesinde ölürse, cennete girer."
Ramazan ayı orucu böyle kıymetli bir oruçtur.
Yine hadis-i şeriflerden; ramazan geldi geçti ama, bundan sonrakiler için ibret olsun diye, hatırda şimdi daha iyi kalır diye söylüyorum:
(Men sàme ramadàne fearafa hudûhehû ve haffazahû mimmâ yenbağî en yütehaffaza minhü küfire mâ kablehû) "Kim ramazan orucunu tutarsa, ama sınırlarını kollarsa, hudutlarına tecâvüz etmezse; ramazan orucunun hakkını verip de yasaklarına tecâvüz etmezse, ayak basmazsa ve orucun sakınılması gereken şeylerinden de sakınırsa, eski günahları affolunur."
Demek ki, orucun şartlarına riayet edecek idi oruçlu... Şartları vardı ve korunması gereken şeylerini koruyacaktı, orucun ahkâmına riayet edecekti. O ahkâm nedir, ordan şöyle bir küçük kapı açıvereyim! Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:
(Hamsün yuftırnes sàim:) "Beş şey oruçlunun orucunu sanki yemek yemiş de bozmuş gibi sevabını giderir. Beş şey:
1. (Elkezibü) Yalan... Yalan söyledi mi, gitti sevabı...
2. (Vel gıybetü) Gıybet... Başkasının arkasından velev haklı bir kusuru da olsa onu söylemek, onun hoşlanmayacağı şeyleri arkasından konuşmak...
3. (Ven nemîmetü) Söz taşımak, onun sözünü buna, ötekisinin sözünü berikisine naklederek, koğuculuk yaparak ara bozmak...
4. (Ven nazaru bişehvetin) Şehvet ile bakmak...
5. (Vel yemînül kâzibeh) Yalan yere yemin etmek... Millet alışmış, en küçük şeylerden yemin etmeğe; "Vallàhi... Billâhi... Tallàhi..." diye yemin ediveriyor. Halbuki orucun sevabını gideriyor.
Oruç tutan kimsenin nefsine hakim olması gerekiyordu, ahlâkını güzel yapması gerekiyordu, dilini tutması gerekiyordu. Öyle o şartlarına riayet etmiş olduğu takdirde, oruç ona eski günahlarını affettirecek, rağmet-i ilâhîye, mağfiret-i Rahmân'a erdirecekti.
Hele hele ramazan ayının içinde, son on gününde, bin aydan daha hayırlı bir gecenin olduğu hadislerde bildirilmiş. Kadir gecesinin olduğu biliniyor. Zamanı saklanmış ama, "Son on gününde arayın!" demiş Peygamber SAS Efendimiz... Kendisi de bize nümûne olsun diye ramazanın son on gününde evinden çıkmış, mescide gelmiş, mescide yerleşmiş. Mescidde yatmış, kalkmış, yemiş, uyumuş, uyanmış, ibadet etmiş. Çünkü hadis-i şerifte geçer ki, "Bir kul namazı beklediği müddetçe namazdadır."
Şimdi biz oturduk burda bekliyoruz. Ne yapıyoruz?.. Tıpkı oturup kalkıp rükûsuyla, secdesiyle namaz kılıyormuşuz gibi huzurdayız şu anda... O ecri kazanıyoruz, çünkü bayram namazını bekliyoruz, vakti gelsin diye bekliyoruz. Mescidde iken insan bir namazı beklerken, namazda gibi oluyor, namaz kılıyor gibi oluyor.
İşte i'tikâfa giren insan da ister namaz kılsın, ister kılmasın; ister uyusun, ister tesbih çeksin, Kur'an okusun, ibadet etsin hepsi bir... O mescidde olduğu müddetçe büyük ecirlere eriyor i'tikâf eden kimse...
Onun için Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki:
(İ'tikâfu aşrin fî ramadàni kehacceteyni ve umreteyni) O kadar büyük ki sevabı, Allah bu sene kaçıranlara bir dahaki sene nasib eylesin... Bu buyruğu tutanlara, yapnlara da ecr-i cezîl, sevab-ı kesîr ihsân eylesin... Ramazanın sonunda i'tikâf edenlere bu müjdeyi yazmadan geçemedim, hadisleri karıştırırken: "Ramazanın son on gününde i'tikâf edenlere iki hac ve iki umre sevabı vardır." buyuruyor Peygamber SAS Efendimiz... Bir hac değil, iki hac ve iki umre!..
Ne mutlu Allah'ın yolunda yürüyenlere, öyle o ibadetleri ihyâ edip Peygamberimiz'in sünnetine tâbî olanlara!..
(Men sàme ramadàne ve etbeahû sitten min şevvâle kâne kesavmid dehr) Bir de şu anda biliyorsunuz ramazan bitti, bayramın birinci günündeyiz. Biraz sonra bayram namazını kılacağız. Şevval ayıdır bu ay... Arabî aylardan ramazan ayından sonra gelen ay, şevval ayıdır. Bu husussta hadis-i şerifler vardır ki, "Bu şevval ayında kim altı gün oruç tutarsa, bütün sene hiç iftar etmeden hep oruç tutmuş gibi olur." Peşpeşe de olur, ayrı ayrı da olur; yâni peşpeşe olma mecburiyeti de yoktur. Bugün hariç, bayramın ilk günü oruç tutmak yasaktır. Bayram edeceğiz, sevinç günüdür. Sonra tutulacak.
Şöyle izah ediyorlar ki: Ramazan otuz gün... Bire on olduğuna göre sevabı, üçyüz gün... Altı da burdan, o da altmış gün... Sanki 360 gün, bütün sene oruçluymuş gibi ecir kazanıyor insan... İnşaallah bu şevval orucunu da tutalım!..
Bu hususta Ahmed ibn-i Hanbel Hazretleri'nin kitabında hadis var, Müslim'in meşhur sahih kitabında var, Ebû Dâvud'da var, Neseî'de var, Tirmizî'de var, İbn-i Mâce de var, İbn-i Hibbân'da var... Hem de râvisi Ebû Eyyûb diyor. Allahu a'lem, bu bizim beldemizin medâr-ı iftihârı, başımızın tâcı Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri'dir râvisi...
Bu orucu tutalım!.. Bu kadar sağlam hadis kaynaklarında bu oruç zikredilmiş. Hani:
(Feizâ ferağte fensab, ve ilâ rabbike ferğab) Şöyle bir rahatladı mı, yeniden bir atılım yapacak müslüman... Öyle gevşemek yok, tekrar hamle yapacak!.. Çünkü içinde muhabbet var, sevgi var; onu boş durdurmaz olduğu yerde... Ramazan bitti, şevval orucunu tutarız. Bir dahaki ramazanı şevk ile bekleriz. İnşaallah, Allah o ramazana muhabbetimizden, şevkimizden, arzumuzdan; o oruca olan muhabbetimizden dolayı senemizi de oruçlu gibi sayar. Mâdem namazı beklerken insan camide, namazlı gibi sayılıyormuş; eh Allah'ın fazlu kereminden de umulur ki, ramazanı sevene de bütün sene oruçlu gibi Allah ecir verir.
Muhterem kardeşlerim!.. İşte böyle bir mübarek, kıymetli ayı geçirdik. Tabii, insan ne yapacağını şaşırıyor. Ben şahsen şaşırdım kaldım: Ramazanın gittiğine ağlasam mı, bayramın geldiğine sevinsem mi, ne yapacağımı şaşırdım. Amma, Allah-u Teâlâ Hazretleri bayram tayin etmiş. Ramazan gidiyor ama, Allah nice ramazanlara sıhhat ve afiyetle eriştirsin... Bu ramazanın içinde kazandığımız güzel sıfatları, bundan sonraki günlerde korumak en mühim iş oluyor.
Şimdi, ramazanda nasıldık?.. Bir kere sahura kalkıyorduk, uykumuzu bölebiliyorduk. Bu uykuyu bölmeye alışalım!.. O sahur vaktinde yine kalkalım, iki rekât namaz kılalım, ondan sonra yatalım!.. Sahur vakti, --yâni seher vakti, Arapça ifadesiyle-- duaların kabul olduğu zamandır. Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin semâ-i dünyaya nüzul eyleyip de, kullarına kendisinin dâvet ettiği, hitab ettiği bir zamandır ki: "Ey kullarım! İçinizde benden bir şey isteyen varsa istesin, istediğini vereceğim!" dediği zamandır. "Dua eden yok mu, duasına icabet edeceğim!" dediği zamandır. "Mağfiret isteyen yok mu, mağfiret edeceğim!" dediği zamandır.
O zamana işte bir ay kalktınız kalktınız alıştınız. Hadi bakalım bu bir aylık alışkanlığınızı görelim, bundan sonra da seher vaktinde elektrikleriniz yanık olacak! Göreceğiz ki, "Tamam hacı efendi kalkmış, seher vaktinde teheccüd namazını kılıyor... Duasını, istiğfarını yapıyor." diye... Bu alışkanlığı koruyalım; bir...
İkincisi: Oruç tuttuk. Peygamber SAS Efendimiz'in tavsiyeleri vardı oruçta; demin de bir nebze okudum: Gıybet etmeyeceğiz, dedikodu etmeyeceğiz, gözümüzle harama bakmayacağız, yalan yere yemin etmeyeceğiz... vs. Hattâ birisi gelse bize, çatsa; omuz vurur, çatar, kavga arar, bağırır... Siz arabada olursunuz, sizin kullandığınız arabaya bağırır... Hani Allah'ın edebli edebsiz çeşit çeşit kulları var, koca şehir.. Dünyada her çeşit insan var... Oruçlu ne diyecek kendisine birisi çattığı zaman?.. "Ben oruçluyum!.. Ben oruçluyum!.." diyecek, yâni uymayacak ona...
"Vay sen misin bana çatan?.. Benim senden aşağı kalır bir yanım yok; sen bana çatarsan, ben de senin hakkından gelirim!" diyebilir ama, Peygamber Efendimiz öyle demeyi doğru bulmamış. Diyor ki: Birisi gelip ona küfrederse, ağır söz söylerse, çatarsa bile 'Tevbe yâ Rabbi... Ben sana uymam, ben oruçluyum, ben oruçluyum!.." diyecek. Bu zor bir şeydir. "Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne ibadet halinde olduğum için sana uymayacağım, senin sözüne karşılık vermeyeceğim, seninle kavga etmeyeceğim!" diyor, tutuyor kendisini... İşte bu tutma halini devam ettireceğiz yine... Ramazanda edindik ya bu alışkanlığı...
Efendim ramazanda sigarayı bıraktık ya, ramazandan sonra da içmeyeceğiz. Ramazanda birisi bizi kızdırdığı zaman, "Fesübhânallah... Lâ ilâhe illallah... Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh..." dedik de hani uymadık ya, sabrettik, kendimizi tuttuk ya; bu güzel hali ramazandan sonra korumak en mühim işimiz şimdi bizim... Şu günden itibaren en mühim işimiz!..
Ramazan gitti, ibadet bitti değil... "Ramazanda ibadet ettik; ramazan gitti, şimdi tamam... Dosdoğru yazlığa, dosdoğru plaja, dosdoğru zevke, sefâya, eğlenceye... Ramazanda yapamadığımız yasak bütün işler birikti, aman onları yapmağa koşalım!" diye düşünürse insan, bilsin ki --Peygamber Efendimiz'in hadis-i şerifiyle sabittir-- onun ramazanını Allah kabul etmemiştir. Çünkü, ramazan ibadetlerinin kabulünün alâmeti, insanın ramazandan sonra güzel halinin devam etmesidir. Buna dikkat edin!.. Ramazandaki halimizi devam ettirmek en mühim iş oluyor.
Önümüz tatildir. Şimdi ramazandan sonra herkes arabasına atlayacak, veyahut otobüsten biletini alacak, kalkacak köyüne gidecek veyahut akrabasını, büyüklerini ziyarete gidecek; mektep de tatil olduğu için bir ay, iki ay kalacak. Tamam, bu güzel tatilde fırsattan istifade, bu ramazanda öğrendiğimiz şeylerle ve ramazanda aldığımız aşk ile, muhabbet ile; ramazanda dinimize bağlılığımız arttı, içimiz şenlendi ya, çoluk çocuğumuza bunu öğreteceğiz.
Şöyle çocukların, torunların arasında bulunuyorum, bakıyorum; çocuklarımızın çok terbiyeye ihtiyacı var, çok eksikleri var... Oturuyoruz yanında çocuklarımızın... Ben dahil, siz dahil öyle yapmayacağız; çocuklarımızı etrafımıza toplayacağız. Birazcık bir zaman bulduk mu, "Çocuklar gelin, birkaç hadis okuyalım!.. Şu hadisleri birbirimize bir anlatalım!.. Sen ne anladın bakalım benim söylediğimden, bana bir tekrar et!.. Hanım sen söyle bakalım!.." diyelim.
"--Mutfakta işim var!.."
Birazcık böyle bir şey oldu mu, öyle diyorlar. Yâni:
(Likülli şey'in mâniun ve lil ilmi mevâniun) "Her şeyin mânisi var amma, ilim öğrenmeğe kalktığın zaman gökten mâniler dolu gibi yağıyor." Çeşitli mâniler...
"--Hanım otur şuraya, biraz ibadet, dua, tesbih, bilmem ne... Dinimizin bilgisini size öğreteyim, nakledeyim!" diyorsun;
"--Ütü yapılacak, mutfakta iş var..."
"--Sen onların bırak hepsini!.. Şimdi şu saat bizim dinî bilgileri öğrenme saatimiz..." diyelim.
Böyle bir program yapalım, prensip sahibi insan olalım, intizamlı insan olalım!.. Biz çocuklarımızı iyi yetiştirdiğimiz zaman, Allah-u Teâlâ Hazretleri defter-i âmâlimizi kapattırmayacak.
Ölüp gideceğiz ya hepimiz... Geçen sene aramızda olanların bir kısmı yok... Önümüzdeki sene ramazana ya yetişeceğiz, ya yetişmeyeceğiz. Allah iman ile göçmeyi nasib eylesin... Arkamızdan defterimizi onlar çalıştıracak. O çocuklarımız olmasa, bizim halimiz ne olur?.. Onlar bizim arkamızdan dua edecekler, hayır yapacaklar, Kur'an okutacaklar, hatim indirtecekler, sadaka verecekler... Kendileri namaz kılacaklar, Kur'an okuyacaklar, tesbih çekecekler, hacca gidecekler... Allah bizim defterimize sevab yazacak, onları güzel yetiştirirsek...
Aman bu tatilden istifade ederek, şu ramazandan aldığımız hızla... Hani bir insanın arabasını arkasından itiverirlerse, bir müddet gider. Bu ramazanda aldığımız hızla, inşaallah o hızı kaybetmeden, kendimiz de gayret ederek, çoluk çocuğumuzla İslâmiyet'i güzelce yaşamağa devam edelim ve öğretmeye gayret edelim!..
Bir şey daha benim zihnime geli geliveriyor: Şimdi ben oruçla ilgili hadis-i şerifleri okuyunca, kendi içimde meydana geldiğine göre, tahmin ediyorum ki, sizin de içinizde meydana geldi: "Vah, hay Allah!.. Yine de şu ramazanı iyi değerlendiremedik... Yine de Rabbimize lâyıkıyla ibadet edemedik... Keşke biraz daha gayret etseydim, keşke biraz daha çalışsaydım... Bak ne kadar kıymetliymiş oruçlu olmanın sevabı!.." diyor insan... Bu hadisleri okuduğu zaman böyle diyor. Bu i'tikâfla ilgili şeyi okuyunca, "Keşke ben de i'tikâfa girseymişim! İki hac ve iki umre sevabı varmış. On gün dişimi sıkardım, o sevabı alırdım." diyor ya insan... Ama geçti, şimdi ramazan bitti, o imkân kalmadı.
İşte burdan ömrü kıyas edeceğiz. İşte ömür de böyle geçecek...
--Acaba ömrümün sonunda halim nice olacak?..
Herkes pişman olacak ömrüne... Son nefeste iyiler de pişman olacak, kötüler de pişman olacak... İyiler pişman olacak; işte bizim şimdi namaz kılan, i"tikâfa giren, oruç tutan, Kur'an okuyan müslümanların, "Ah keşke biraz daha gayret etseydim!" dediği gibi; "Hay Allah, keşke şu boş şeylerle de uğraşmasaymışım... Keşke dâimâ her anımı Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin rızâsı yolunda sarfetseymişim." diye ömrümüzün sonunda da duyacağımız duygu budur.
Onun için, zamanımızı iyi değerlendirelim!.. Zamanımızı boş geçirmeyelim!.. Bir anımız boş geçmesin... Ya zikredelim; kalbimizden, içimizden "Allah" diyelim, "Lâ ilâhe illalah" diyelim, "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" diyelim, "Sübhânallah" diyelim, "Elhamdü lillâh" diyelim, "Allahu ekber" diyelim!.. Hadislerde hep onlara işaret oldu, okudum. Ya ilim öğrenelim, öğretelim; ya bir hayrın peşinde koşalım!.. Ya hasta ziyaretine gidelim, ya birisinin yardımına gidelim, hizmetine gidelim!.. Ya bir büyüğümüze hürmet edelim, ya bir küçüğümüze izzet edelim, onu yetiştirmeğe gayret edelim!..
Zamanımızı boş geçirmeyelim ki, her geçen zaman için mutlaka bir hasret olacak!.. O hasretin nasıl olduğunu işte şimdiden tattınız. Ramazanın gitmesinden gördüğünüz gibi, ömrümüzün sonunda da o hasret olacak. Bu ömrü mümkün olduğu kadar rızâ-i Bârî yolunda geçirmeğe gayret edelim!..
Büyüklerimiz onun için demişler ki: "Kul zikr-i müdâm halinde olsun!" Dâimâ her anı ibadet olsun diye zikr-i müdâm tavsiye etmişler. Meselâ, meşhur evliyâullahtan Ma'rifetnâme sahibi İbrâhim Hakkı Erzurumî Hazretleri var ki, kitabında yazmış, çizmiş, anlata anlata koca satırları, sayfaları doldurmuş. Gaye nedir?.. Kulu gafletten uyandırmak, zikr-i müdâm hâline getirmek... Dâimâ Hakk'ı düşünen, Hakk'ı zikreden insan haline gelmek... O zaman, her anı ibadet oluyor. Kalbi insanın alışır da dâimâ Hakk'ı zikredici olursa, o zaman her anı ibadet oluyor.
Sonra büyüklerimiz demişler ki, meselâ bizim Nakşî Tarikatı'nın prensiplerindendir: "Hûş der dem" Her anda aklı başında, şuurlu olacak, uyanık olacak, tetikte olacak... Asker gibi nöbette olacak müslüman... Neden?.. Asker uyumağa gelmez. Çünkü, hudutta bekliyor, karşısında düşman var... Onun uykusunu gözetler, gafletini gözetler. Gafletinden istifade edip ona zarar vermeğe gelir.
Bizim arkadaşlardan bir tanesi subay... Gitmiş askerin başına, uyumuş asker geceleyin; alıvermiş silahını elinden, gitmiş. Hiçbir şey dememiş. Asker kalktı, kendisine teslim edilmiş silah yanında yok... Ağlaya, üzüle dört dönmüş. Onu işte öyle cezâlandırmış, ondan sonra bir daha yapmasın diye... Uyumağa gelmez, gaflete gelmez.
Allah cümlemizi gaflet uykusundan uyandırsın... Dâimâ hudutta düşmanın karşısındaki asker gibi tetikte olan, gözü açık olan, silhahı elinde olan, uyanık kimse eylesin... Çünkü etrafımızda çeşit çeşit düşmanlar vardır. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(Elmü'minü beyne hamse şedâid) "Müslümanın etrafında beş tane musîbeti vardır, belâsı vardır. Nedir onlar?..
1. (Mü'minün yahsudühû) Bir kere kendi cinsinden müslümanlardır ki, hased eder kendisine, çekişir, uğraşır. Mü'min ama, hased ediyor, kıskanıyor. O zarar verir, uğraşır, kem gözle bakar. Kıskandığı için ona bir zarar vermeğe çalışır. Ondan bir zarar görür. Allah hasedcinin şerrinden korusun...
Hasedciyi de râzı etmek mümkün değildir, ne yapsan râzı olmaz. Çünkü, eline verdiğin bir şeyle iktifâ etmez, senin elindeki çıksın diye ister. Onun için zor...
2. (Ve münâfikun yübğızuhû) İkinci düşmanı münafıklardır ki, yüzüne güler, arkasından kızdığı için ona zarar vermeğe çalışır. Arkasından hançerlemeğe çalışır.
"Şunun arka tarafına bir dolaşayım; şunun yüzüne güleyim güleyim de arka tarafına bir geçersem sırtının ortasına hançerimi saplayayım!" diye düşünür münâfık... Yüzüne karşı bir şey yapamaz. Çünkü, anlaşılıyor ki müslüman kuvvetli, münafık zayıf; doğrudan doğruya husûmet yapamıyor. Onun için arkasına dolaşıp gàfil zamanında onu avlamağa çalışır. O da bir düşman...
3. (Ve kâfirun yukàtiluhû) Kâfir de onunla savaş eder. İşte Bulgar, işte Yunan, işte Rus, işte şu, işte bu... Her yerde müslümanların başı hakîkaten kendisine silah çekmiş düşmanlarla dolu... Allah onlara yardım eylesin... Şu güzel günümüzde onlara da dua edelim!.. Çünkü biz oruç tuttuk. Allah-u Teâlâ Hazretleri "İsteyin, istediğinizi ihsan edeceğim!" buyuruyor.
Allah-u Teâlâ Hazretleri bizim şu rahatımız gibi, bizim şu bayramımız gibi dünya üzerindeki bütün mü'minleri bayram ettirsin... Hepsini rahata erdirsin... İstilâya uğramış olan müslüman beldeleri düşmanlardan kurtarmayı bizlere nasib etsin... Çarpışan mücahid kardeşlerimizi mansur ve muzaffer eylesin... Dünyanın neresinde mağdur, mazlum müslüman varsa, onları gadirden, zulümden kurtarsın... Esir kardeşlerimize hürriyetlerini ihsân ve ikrâm eylesin... Müslümanları dünyanın her yerinde aziz bahtiyar eylesin... İki cihanın hayrına erdirsin...
4. (Ve nefsün yünâziuhû) İçimizde bir nefsimiz vardır hepimizin... Bu nefis terbiyeye müsaittir, terbiye kabul eder. Yontulursa bir güzel şekil alır ama, terbiye edilmediği zaman;
(İnnen nefse leemmâretün bissûi illâ mâ rahime rabbî) İnsana kötülükleri emreder. "İç şu içkiyi, yap şu günahı, vaz geç şu iyilikten!.. Yan gel yat, namaz kılma!.. Zekâtını, sadakanı verme, paran azalır..." gibi, işi gücü müslümana kötü şeyleri emretmektir. O da bir düşmandır.
5. (Ve şeytànün yudıllühû) Bir de görünmez başka bir düşman vardır dışta... Ama hem dıştadır, hem de içte de insanın damarları içinde kanın dolaştığı gibi dolaşır. O da şeytan... O da insana vesvese verir. Kötü şeyleri telkin edip, hak yoldan çıkartmaya, cehennemlik etmeğe uğraşır.
İşte bunca düşmanın arasında müslümanın sığınağı nedir?.. Sığınağı Rabbidir.
(İnnehû leyse lehû sultànün alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn) "Rabbine tevekkül eden mü'min kula şeytanın zararı olmaz." Böyle ibadetlerle, oruçlarla Allah-u Teâlâ Hazretleri nefsi terbiye etmeyi de nasib eder müslümana... Bakın, bir ramazan boyunca çok şeyleri öğrendik, nefsimizi tutmayı öğrendik. Nefis de böyle terbiye olur. Kâfir, münâfık, hasedci vs. hepsine karşı da, "Hasbunallàhi ve ni'mel vekîl" deriz. Yâni ne kadar düşman olursa olsun, insan Allah'a kul olunca, Allah4a dayanınca, Allah-u Teâlâ Hazretleri ona dünya ve ahiretin hayırlarını ihsan eder.
Allah bizi kendisine hakîkaten, can ü gönülden, çok kuvvetli bir tarzda inanmış olan hakîkî mü'minlerden eylesin... Kalbimizi imân-ı kâmil ile doldursun... Şeksiz yakîn-i sàdık ile doldursun... Peygamber Efendimiz'e muhabbetle, Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne saygı ve muhabbetle doldursun kalbimizi... Yolundan ayırmasın... Kendisine hakkıyle tevekkül eden bahtiyarlardan eylesin ki;
(İnnallàhe yuhibbül mütevekkilîn) "Allah tevekkül eden kullarını sever." buyuruyor.
Bir de meşhur hadis-i şerifi hatırlatıvereyim size ki, hadis kitabını açtığım zaman, size okuyacağım hadislerin arasında o vardı. Ama zaman dolduğu için, belki öteki hadisleri okumağa vakit bulamam:
(Selâsün men künne fîhi vecede halâvetel îmân) "Üç şey vardır ki, bu üç şey kimin içinde bulunursa, o imanın tadını duyar. Dimağı imanın lezzetiyle dolar, imanın ne kadar hoş bir şey olduğunu bilir. Mü'min-i kâmil olur, kimse onu yolundan çeviremez. Şen şatır, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin yolunda güle oynaya tatlı ibadet eder. Nedir?..
1. (En yekûnallahu ve rasûlühû ehabbü ileyhi mimmâ sivâhümâ) "Allah ve Rasûlü ona, gayrisi olan her şeyden daha sevimli gelmek..." Yâni, biz önce Allah'ı ve Rasûlüllah'ı seveceğiz, ötekilerin hepsi solda sıfır kalacak. Allah ve Rasûlü en sevgili gelirse insana; bir...
Bu da tabii, onlara değer vermemekle, onları gönlünden silmekle, çıkartıp atmakla olur. Mal sevgisi, mülk sevgisi, evlat sevgisi, mevkî sevgisi, makam sevgisi... İnsanların alkışı, beğenmesi, istemesi... Bunların hepsini gözünden silecek insan; Allah'a ve Rasûlüllah'a bağlanacak.
2. (Ve en yuhibbel mer'e lâ yuhibbuhû illâ lillâh) "Müslüman kardeşlerini sevecek ama, sırf Allah için sevecek..." Kaşı gözü, malı mülkü için değil, Allah rızâsı için...
İşte bu sevgiyi de öğrenmemiz lâzım!.. Zâten bayram, sevgi muhabbetin cûşa geldiği bir zaman demektir. İçimizde birbirimize karşı kötü duygular, hisler varsa, onları söküp atalım!.. Bayramın hürmetine gıllü gıştan, kibirden, hasedden, ücubdan, kızgınlıktan, kırgınlıktan, kinden kalbimizi pâk eyleyelim!.. Allah rızâsı için birbirimizi sevelim!.. Bu sevmeyi tahakkuk ettiremedikçe, yine kemâlâta ermesi mümkün değil insanın... Birbirimizi mutlaka öyle seveceğiz.
Yâni camiye geliyoruz, namaz kılıyoruz, omuz omuza veriyoruz saflarda ama, kalblerimiz istediğimiz kadar birbirine ısınmış değil... Bir kardeş muhabbeti içinde, samîmiyeti içinde candan birbirimize sarılmış olsak, çok daha başka türlü olur. Allah o muhabbeti ihsan eylesin...
3. (Ve en yekrehe en yeûde fil küfri bağde iz enkazehullàhu kemâ yekrehu en yülkà fin nâr) Allah kendisini kurtarmış olduktan sonra, tekrar küfre düşmekten ateşe düşmekten korkar gibi korkması lâzım insanın!..
Bize tatbiki nedir bu hadis-i şerifin?.. Şimdi biz ramazandan önce başka haldeydik. Ramazanda halimizi düzelttik, bir güzel hale eriştik. Bu hale eriştikten sonra, tekrar eski halimize düşmekten, ateşe atılmaktan korkar gibi korkacağız. "Aman o ateşti o yanlış yol, gaflet yolu, cahillik yolu, dalâlet yolu, sapıklık yolu... İbadetten uzak kalma mahrumiyet yolu... Aman o yola düşmek ateşe düşmek gibi..." diye, ateşte yanmaktan korkar gibi ondan kaçınacağız, sakınacağız. Vebadan kaçar gibi kaçacağız. Bu güzel hali muhafaza etmeğe çalışacağız.
Vakit geldi. Bayram namazının vakti geldiğine göre, evlerde de çoluk çocuk hazırlanır, süslenir, yıkanır, taranır; "Babamız gelsin de, elini öpelim, bayram başlasın!" diye... Onların sevincini daha geciktirmeyelim!.. Hadisler tatlıdır amma, bayram yapmak da tatlı bir şey... Bayram namazını kılalım!.. Allah ibadetlerinizi kabul etsin...
Elfâtiha!..
.........................
(Bayram namazı kılındı. Bayramlaşmadan sonra, ayakta: )
Elhamdü lillâhi rabbil âlemîn... Ve sallalàhu alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn... Ve men tebiahû biihsânin ilâ yevmid dîn...
Allàhümme innâ nes'elüke minel hayri küllihî, àcilihî ve âcilihî, mâ alimnâ minhâ ve mâ lem na'lem... Ve neùzübike mineş şerri küllihî, àcilihî ve âcilihî, mâ alimnâ minhâ ve mâ lem na'lem...
Allàhümmerhamnâ... Allàhümmerham ümmete muhammedin rahmeten àmmeh...
Allàhümme innâ nes'elüke fevâtihal hayri ve havâtimeh... Ve cevâmiahû ve evvelehû ve âhirehû ve zàhirahû ve bâtıneh... Ved derecâtil ûlâ minel cenneh...
Allah-u Teâlâ Hazretleri rahmetine, mağfiretine, rıdvânına cümlemizi nâil eylesin... Ramazana erdirdiği gibi kadirlere de ermişlerden eylesin... Nice ramazanlara sıhhat ü afiyetle kavuşmayı nasib eylesin... Zikrinde, şükründe, hüsnü ibadetinde bize yardım eyleyip tevfikını refîk eylesin...
Bayramımızı saîd eylesin... Bu bayrama eriştirdiği gibi nice bayramlara sıhhat ü afiyetle erişmeyi nasîb eylesin...
Mevlâmız Ümmet-i Muhammed'e umûmen rahmet eylesin... Kâfirlere karşı bizleri mansur ve muzaffer eylesin... Dünyanın ve ahiretin bildiğimiz, bilmediğimiz her çeşit hayırlarına cümlemizi --ramazan hürmetine, kadir hürmetin, mübârek bayram hürmetine-- erdirsin... Dünyanın ve ahiretin bildiğimiz, bilmediğimiz her türlü şerrinden, zararından, tehlikesinden, kötülüğünden bizleri hıfz ü himâyesinde dâim eylesin...
İmân-ı kâmil ile ahirete göçüp, huzur-u izzetine sevdiği râzı olduğu bir kul olarak varmayı cümlemize nasîb ve müyesser eylesin...
Bihürmeti esmâihil hüsnâ, ve habîbihil müctebâ muhammedenil mustafâ...
Necati Amca:
--Tekabbel minnâ bihürmeti seyyidil mürselîn, ve bihürmeti esrârı sûretil fâtiha!..
20 Haziran 1985 / 1 Şevval 1405
İskenderpaşa Camii - İSTANBUL