KUR'AN-I KERİM'İN ÖĞRENİLMESİNDE DİNAMİZM

Halil Necatioğlu

Kur'an-ı Kerim, hiç şüphesiz, hepimizin baş tâcıdır; çünkü yüce rabbimizin bize gönderdiği kitabıdır. Ne büyük şeref, ne tatlı bir iltifat ve mazhariyet! Bizim o padişahlar padişahının bu şahane fermanını, defalarca öpüp, başımıza koymamız, yüzümüze, gözümüze sürmemiz, ona en büyük saygıyı göstermemiz icab eder.

Onda eski ümmetlerin ibretleri, geleceklerin haberi vardır. Onun içinde bize yöneltilmiş emirler, yasaklar bulunuyor. Biz ancak onları en iyi tarzda öğrenip, tam tamına uyguladığımız zaman Hakk'ın rızasına erişebiliriz. Hiç bir kaçamak imkanı yoktur, tembelliğin hiç bir mazereti olamaz. Ruhumuzun, bedenimizin, maddi ve manevi rahatsızlıklarımızın devası, çaresi Kur'an'dır. Fert, aile, cemiyet, ümmet ve nihayet bütün insanlık ona uyulduğu zaman huzura ve mutluluğa kavuşabilecektir; çağımızın buhranlarına reçete Kur'an'dır.

Bu kadar kıymetli, dünya ve ahiretimiz bakımından bu derece ehemmiyetli bir kitabı acaba bu mevki ile mütenasip öğretip öğreniyor muyuz? Maalesef hayır. Kur'an evlerimizde garip garip, boynu bükük durur; yeni nesillerin anlayacağı doyurucu tefsirler yoktur, kütüphanemizin rafların da tefsir kitapları toz tutmuştur. Bir çok müslüman O'nu yüzünden bile okunmasını beceremez; okuyanların çoğu tertil ve tecvide, tazim ve tebcile riayet etmez; veya iyi okursa da içindeki ahkamı bilmez, çoğumuz ise İslai emirlere uymaz, Kur'an-ı kerime zıt bir hayat tarzı sürdürürüz.

Büyük âlim Hasan-ı Basri Rh.A diyor ki: "Kur'an-ı kerim, ahkâmına uyulsun, kendisiyle amel olunsun diye indirilmiştir. Halbuki şimdi halk onun sırf kıraat ve tilavetini amel edinmiş." Meşhur sahabi Abdullah İbni Mes'ud dan da böyle bir ifade rivayet edilir. Demek ki söze takılıp kalmak, öze inmemek, ana gayeyi unutup detayla oyalanmak, lafa dalıp icraata, çalışmaya, emrin gereğini ifaya, eyleme geçmemek eski, yaygın çirkin ve çok tehlikeli bir hastalık. Bu hastalıktan kendimizi kurtarmak zorundayız sevgili okuyucular. Meşhur mutasavvıf âlim Ebu Abdirrahman es-Sülemi (ölümü 481 hicri) bu mevzuda çok dinamik çok değerli bir metod zikrediyor, diyor ki: "Bize ilim öğreten üstadlarımız rivayet ettiler ki: Onlar, 10 ayet-i kerime (veya bir aşr-ı şerif) öğrendiler mi, asla daha öteye geçmez, önce o 10 ayet ile amel ederler sonra öğrenmeye devam ederlermiş. Biz de o usulü takip ettik. Bu yolla Kur'an-ı kerimi ve onunla ameli (ahkamına ittibayı) birlikte yanyana öğrendik."

Cehalet felakettir, amelsiz ilim ise vebal, sayın okuyucular! Silkinelim, atalet ve cehaleti yenelim; Allah-u Teàlâ aziz kitabını yeni bir şevkle, aşir aşir, deste deste, sözünü belleyip, ahkâmını tatbik ede ede bağrımıza basalım, başımıza taç, hayatımıza rehber eyleyelim. Salahımız, felâhımız, nusretimiz, izzetimiz, saadetimiz Kur'an'ı iyi anlayıp, iyi uygulamaktadır.

İslâm Dergisi, Mart 1984

Dervişân