Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!
undefined
undefined

 

 

 

MANTIK ve AHLAK

Geometri aksiyomlardan oluşmuştur ve bu aksiyomların mantıksal ispatları yoktur fakat bu aksiyomlardan geometrik teoriler mantıksal olarak çıkarsanabilmektedirler. Yani, geometri kendi içerisinde - aksiyomlarla - mantıksaldır. Buradan hareketle şöyle diyebilir miyiz? Mantık sadece bir metottur. Sonuçta neyin kesin doğru olduğunu mantıkta ispatlayamamaktadır. Geometri örneğine geri dönersek, euclid geometrisininde, Raman geometrisininde aksiyomları farklı olmakla beraber tanımlanmaları reel dünyada bir sorun çıkarmamaktadır. İki farklı geometrinin işleyebildiği mantıksal olarak ispatlanabilmektedir. Dolayısıyla etiği de ( ahlak ) kendi aksiyomlarıyla ortaya koyabilirsek ve bu aksiyomlardan ahlaki teorilere yada genellemelere geçebilirmiyiz? Yine bu hususta, farklı geometrilerin olabileceği gibi farklı ahlaki aksiyomlarında olası olabileceği yadsınamaz. Yani her bireyin oluşturabileciği bir ahlak aksiyomu olabilir. Burada bu çoklu ahlaksal aksiyomların birbiriyle ayniyeti tartışılabilir. En azından ben şuna inanıyorum: genel bir konsensusa varılabilir. Buda bizi herkesin kabul edebileceği bir ahlak aksiyomları oluşturmaya sevkedebilir. Ve yine ahlakın aksiyomlarından çıkarsanabilmesi mantıksal olarak işleyebilir. Böylece, mantığa ters düşmeden ( modern mantık ) ahlakı mantıksal sayamaz mıyız? Buna hayır diyen birisi, aynı zamanda farklı geometrik sistemlere de hayır demesi gerekmez mi?

Aynı zamanda, "yanlış sonuç veren bir şey mantıksal değildir " gibi bir önerme doğru olabilir mi?

Bilim bize birşeyin nasıl olduğunu söyler fakat nasıl olması gerektiğini söyleyemez. Bu durum, bilimin bir eksikliği olarak kabul edilebilir mi? Yoksa bilim sadece nasıl' ı yanıtlarken, nasıl olması gerektiğini es mi geçmektedir? Nasıl olması gerektiği bilim dışımıdır? Şu anki bilim bunun böyle olduğunu söylemektedir. Öyleyse, nasıl olması gerektiğiyle ilgilenen nedir yada kimdir?

İlerlemeyi zıtlık açısından şöyle değerlendirebilir miyiz? Teknik ilerleme bilimde ilerleme, içsel ilerleme ahlakta ilerleme.

İnsanı beden ve ruh diye ikiye ayırırsak, bedenin ilerlemesini bilimle özdeşleştirirsek, ruhu ne ile ve nasıl ilerletebiliriz yada geliştirebiliriz?

Empiristler ruhun olmadığını söylemektedirler. Fakat Kuranı baz alırsak ruhun varlığı açıkça ifade edilmektedir. Ayrıca insanların sahip olduğu maddesel olmayan ( hissi ) donanımlarında insanda bir haz uyandırması, insanı etkilemesi de ruhun varlığına bir kanıt olamaz mı? Sonuçta ruh diye kabul edilen şey maddesel olmayan bir şeydir ve maddesel tekniklerle, bilimle analiz edilerek pozitif bir sonuç elde edilememesi doğal karşılanmamalı mıdır?

Amaçlı seçme, mantıksal bir eylem değildir; içten gelen, ileriki doyuma yönelik veya yerleşmiş alışkanlıkların doğal akışı içerisinde beliren arzu ve istençlerin bize yüklediği bir eylemdir. "Değerlendirme sorunları felsefenin değil, sosyal-psikolojinin konusudur."

Psikoloji bize ne istediğimizi söyler, ama ne istememiz gerektiğini söylemez.

Bu durum hayatın tüm alanlarında geçerli olan bir argüman değil midir? Bilim, tabiatı incelediğini söylemekte ama tabiatın neden varolduğunu soran birisine, böyle bir sorunun bilimin ilgi alanına girmediğini rahatlıkla söyleyebilmektedir. O halde bu sorunun muhatabı kimdir?

Bilim felsefecisi etik aksiyomlar ile etik içermeler ayırımına gitmekte ve yalnızca içermeleri mantıksal kanıtlamaya elverişli saymaktadır. Ancak geometri ile etik arasında temel bir fark var: Geometrinin aksiyomları fiziksel olarak yorumlanınca doğru önermelere dönüştürülebilirler. Bunun için aksiyomları birtakım uyumlayıcı tanımlarla gözlemlere bağlamak ve olgusal doğruluklarını göstermek yeterlidir. Oysa, etiğin aksiyomlarını, bilisel ( olgusal içerikli ) önermelere dönüştüremeyiz. İstençsel karar niteliğinde olan bu öncülleri doğru yapan hiçbir yorum yoktur.

Empiristler sadece olguya inandıkları için yukarıda geçen sözlere olgusal yaklaşmak istiyorum: Burada, bazı etik aksiyomların oluştuğunu varsayalım. Ve bunların olgusal içerikler taşıdığını, insanların toplumda- tüm hayatlarında- bu aksiyomları kullanmalarıyla refaha ulaştıklarını gözlersek- sosyolojinin de yardımıyla - yine de biz etiğin hayat üzerine bir olgusal yansıması olmadığını söyleyebilir miyiz? Şöyle bir karşılaştırma yapılabileceği kanısındayım: geometrinin, olgusal içerikleri tabiatta karşılığını buluyorsa, etiğinkilerde insan yaşamında olgusal karşılıklar bulduğu kanısındayım. Sonuçta etiği salt bir bilimsel dal olarak algılamak yalnıştır ama aynı zamanda o insan psikolojisinin ve sosyolojisinin de bire bir parçasıdır. Psikolojiyi ve sosyolojiyi nasıl ki sosyal bilim olarak kabul ediyorsak etiği de bu bağlamda değerlendirmeliyiz.

Yine empiristler şöyle demektedirler: Etik bir içerme, kişiye ne yapması gerektiğini söylemez; sadece onu bir seçenekle karşı karşıya getirir. Seçme istençsel bir sorundur ve bilisel hiçbir içerme onu bu seçme sıkıntısından kurtaramaz.

Bilisel hiçbir içermenin onu seçme sıkıntısından kurtaramaması doğaldır çünkü etik metefizikle bağlantılı bir olgudur. Zaten bilim felsefecisi metefiziki alanları yok saymaktadır. Böyle bir durumda, bilisel içermelerin kapsamadığı alanların varlığından bahsedebiliriz. Buna kanıt olarak da bilimin "neden" sorusuna yanıt veremeyişi ve bu bağlamla ilgili diğer alanlarda da yanıt veremiyor olması örnek olarak verilebilir. Yani, biz etiği bilimin ilgi alanı dışında bir şey olarak kabul edersek, bilimsel metotlarla etiğin analizi bizi yanlış ve bilim dışı nitelemesine getirmez mi? İlk olarak yapılması gereken şey etik bilimin içinde mi? Sorusuna bir açıklık getirmektir. Bütün semavi dinlerin ayrıca hinduizm, budizm gibi doğu inanç sistemlerinin hep maddi argümanlarla birlikte ahlaksal argümanlarla birlikte varolduğu görüldükten sonra, ahlak fenomenini dinden, metafizikten ayrı düşünmek oldukça anlamsızlaşmaktadır çünkü bu kurumların hepsi kendi ahlaki kurallarıyla birlikte gelmektedirler.

Kuantum fiziği bir olasılıklar diyarıdır. Örneğin elektronların hareketlerini ele alırsak, elektronların atomun çekirdeğinin çevresinde bulunmaları bir olasılık olarak verilmekte ve tam bir kesinliğe ulaşılamamaktadır. Burada elektronların, atomun çekirdeğinin etrafında bulunmak istedikleri yeri, kendi seçimlerinin bir sonucu olarak özdeşleştirir ve de etiğinde bir seçime dayandığı hususuyla bu özdeşleştirmeyi karşılaştırırsak, etiksel seçmeyle temelde aynı olan kuantsal seçme arasında bir benzerlik gözümüze çarpabilir. Burada elektronların kendi istençleri vardır yada yoktur demek istemiyorum fakat seçim yapılabilmesi için irade gereklidir denilebilir. Bunu doğru olarak kabul ederek, şu söylenebilir, elektronların bilimsel araştırmalar sonucu incelenen davranışlarından böyle bir seçme yapıyorlarmış gibi bir izlenim doğabilir.

Yine empiristler şöyle demektedirler: "Moral buyrukları arayışa yanıtımız, kesinlik arayışına verdiğimiz yanıtın aynısıdır; ikisid

 

GERİ