Sümer metinlerinden Tevrat'a uzanan gizemin Zecharia Sitchin imzalı yorumu 

Annunaki ve "13 Ahau"


Ve dünyanın üzerinde insanlar çoğaldılar, oğulları ve kızları oldu; ve bir gün Tanrı'nın oğulları insanın kızlarını gördüler, beğendiler, onları eşleri olarak seçtiler. Onlardan, güçlü ve yenilmez bir nesil doğdu." 

Bu satırlar, Tevrat'ın "Genesis - Yaratılış" bölümündeki bir ayete ait. Yirminci yüzyılın ortalarına dek çok da fazla sorgulanmayan ve açıklanması güç görünen benzeri ifadeler, dini muhafazakarlığın yumuşama eğilimine girmesiyle birlikte dilbilimcilerin, ilahiyatçıların ve tarihçilerin ilgilerini üzerinde toplamaya başladı. Bütün semavi dinlerin öncüsü denebilecek Museviliğin Kutsal Kitabı Tevrat, "Yaratılış" bölümündeki bilmece gibi ifadelerle çelişkili yorumlara neden oluyordu. Nuh ve yakınlarının kurtulduğu büyük Tufan'dan sonra dünya üzerinde insanlar çoğalmaya başlarken, noalrın kızlarını beğenen "Tanrının Oğulları" da kimdi? Bu birleşmeden "güçlü ve yenilmez nesiller" doğması ne anlama geliyordu? Din adamları bunların tartışılmaya başlamasından hoşlanmadılar ama soru işaretleri bir dönem unutulsa bile bir süre sonra yeniden insanları meşgul ediyordu. 

Altmışların sonlarında, İsviçreli yazar Erich Von Daniken, Tevrat'taki ilginç ayetlerin yanı sıra antik çağ tarihine ilişkin açıklanamayan gariplikleri de derlediği sansasyonel kitabı "Tanrıların Arabaları"nda, alabildiğine spekülatif bir varsayımla çıkıverdi ortaya: "Tanrının oğulları", bilinmez bir zamanda uzaydan gelip dünyamıza inen, bizden çok çok ileri bir uygarlığın üyeleriydi ve dünyamız üzerinde belirgin izler bırakmışlardı. Mısır'ın piramitleri, Paskalya Adası'nın heykelleri, Hindistan'ın garip efsaneleri ve Orta Amerika'nın tapınakları, hep onların geliş hikayelerine ait gizleri barındırıyordu. 

Elbette ortodoks bilim bu iddiaları ciddiye bile almadı. Her şeyden önce Daniken bir "amatör"dü, bilim adamı değildi. Diğer yandan, çoğu kez bilgi eksikliği ve aceleci yorumlarla basit hatalar yapmış, bütünüyle iç tutarlılığa sahip bir teori de geliştirememişti. Bilimsel yaklaşım ve yöntemlerden uzak olduğu için, varolan verileri eğip büküyor, istediği sonuca bir biçimde uydurmaya çalışıyordu ki bu da onun teorilerini bir üfleyişte yıkılacak iskambil şatolara benzetiyordu. Birkaç arkeolog ve astronom dışında Daniken'i ciddiye alıp yanıt vermeye çalışan bile olmadı. Oysa, işin başında doğru sorular soruyordu İsviçreli yazar ama bunlara yanıt getirmeye çalışırken spekülatif eğilimleriyle inandırıcılığını yitiriyordu. 

Bir süre sonra, tam "Tanrıların Arabaları"nın mdyatik sansasyonu dinmişken, hiç beklenmedik bir yerden bir başka çarpıcı teori çıkıverdi ortaya. "Çarpıcı" nitelemesi de yetersizdi aslında; eğer Daniken'in söyledikleri "ilginç" olarak görülüyorsa, bu teoriye ancak "şoke edici" nitelemesini uygun görebilirdik. İnanılmaz, şaşırtıcı, son derece radikal ve aynı oranda da büyüleyici bir teoriydi bu. Yazarı da, dünyanın en saygın ve en usta dilbilimci ve tarihçilerinden biriydi: Zecharia Sitchin. Mezopotamya'daki bütün kazı alanlarında bulunmuş, binlerce eski tabletin derlenip okunmasına ve tercümesine olağanüstü destek vermiş, bütün Batı dillerinin yanı sıra antik dillerin neredeyse hepsini çok iyi bilen bu büyük usta, "12. Gezegen" adını verdiği kitabıyla bilim gündemine bomba gibi düşmüştü. 

Sitchin bir bilim adamıydı ve dünyanın her yerinde akademik çevrelerde sevgi ve saygıyla anılıyordu. Dahası, yaşamının otuz yılını Mezopotamya uygarlıklarına ait çivi yazısı tabletlerin derlenip okunmasına ve deşifre edilmesine vermişti. Bütün bu uğraşının meyvesini, Tevrat'ın gizemli bölümlerinin deşifresiyle de birleştiren Sitchin, eski metinlerin mitoloji ya da dini fantezi diye bir kenara atılamayacağını, eğer doğru "anahtar"la okunursa neredeyse bire bir, dünyamızın "günce"sini sergilediğini iddia ediyordu ve bu "anahtar"ı uzun çalışmalar içinde geliştirmişti. 

Bundan 450000 yıl önce, "Nibiru" ya da "Marduk" adlı bir gezegenden, bir grup ziyaretçi gelmişti dünyamıza. Nibiru, Pluton'un dışından elips bir yörüngeyle güneş sistemimize bağlı olan "12. Gezegen"di. (Sümerler Güneş ve Ay'ı da sayıyorlardı.) Yörüngesini tamamlaması yaklaşık 3600 yıl sürüyordu ve bu büyük turun önemli bir bölümünü dünyanın çok uzağında geçiriyordu Nibiru. Sümerlerin büyük tanrısı Anu, aslında bu federasyonun başkanıydı ve onun tarafından dünyamıza bazı mineraller almak üzere yollanmış olan ekibe de "Annunaki" deniyordu. Başlarında, Sümer dininin en büyük tanrısı olan Enlil vardı. Enki, İnanna, Ninlil, Ereşkigal gibi diğer "tanrı"lar da aslında bu ekibin "beyin takımı"nı oluşturmaktaydı. Gelirken, yanlarında, madenlerde çalıştırmak üzere eğitilmiş iri cüsseli, devasa işçiler getirmişlerdi ki bunlar Tevrat'taki "Nefilim"e denk geliyordu. Bir süre sonra ağır şartlara isyan eden devlerin yerine, dünyadaki varolan en uygun yaratık seçilmiş, bu maymunsu yaratık üzerinde genetik işlemler uygulanarak "insan nesli" geliştirilmişti. Annunaki arasında, bu insanlarla ilişki kuranlar da çıkmıştı ve bir anlamda "melez tür" yaratma deneyleri yapılmıştı - aynı, Yaratılış bölümünde "Tanrının oğulları insan kızlarını eş olarak seçti" ayetinde söylendiği gibi. 

Sitchin'in teorisi, Daniken'inki gibi bir "türetme" düşünce değildi ve görünüşünün aksine, hiçbir spekülatif yön taşımıyordu. Onun yaptığı yalnızca bütün antik diller için geçerli olabilecek dilbilimsel bir şifre anahtarı bulmak ve bu anahtarla o metinleri okuyup tercüme etmekten ibaretti. Elbette, yankıları da büyük oldu. Daniken gibi bir amatöre kolayca sataşanlar, sitchin gibi bir ustaya aynı pervasızlıkla yaklaşamıyorlar, belli belirsiz "bu metinlerle uğraşa uğraşa akli dengesini yitirmeye başladı" demeye getiriyorlardı. Ama Sitchin hiç aldırmadı ve yoluna devam etti. Bugün, altı kitaptan oluşan "Earth Chronicles" (Dünya Güncesi) dizisiyle, ortalığı sarsmaya devam ediyor. 

Nibiru'ya gelince: Astronomlar, neredeyse elli yıldır, güneş sisteminde, Pluton'un dışında, oldukça uzun yörüngeli bir gezegenin varlığından şüpheleniyor ve bu doğrultuda araştırmalar yapıyorlar. "Planet X" adı verilen bu araştırma misyonu içinde, Sitchin'in Sümer metinlerinden çıkardığı bilgilerin doğruluğunun kanıtlanmak üzere olduğunu söyleyenler de var, böyle bir ize hala rastlanmadığını belirtenler de. Ama Nibiru'nun büyüsü giderek daha çok insanı çekmeye başlıyor. Hele, gezegenin dünya yakınına bir dahaki geliş tarihinin aşağı yukarı 2013 yılına rastlayacağı tezi dikkate alınınca, heyecan daha da artıyor. Bilindiği gibi, Olmec ve Maya takvim sisteminin döngüler üzerine kurulu yapısında, merakla beklenen ürpertici bir tarih var. Bu, Maya takviminde "13 Ahau" olarak adlandırılıyor ve bir dahaki 13 Ahau da 23 Aralık 2012'ye rastlıyor! Bütün tarihleri boyunca Mayalar, 13 Ahau'ya konsantre olmuşlar, o günden hem korkmuşlar, hem heyecanla beklemişler. 2012'nin sonu, 2013'ün başı diyebileceğimiz bu tarih acaba Nibiru'dan Annunaki'lerin dönmesini mi işaret ediyor bize? Ne kadar çılgınca görünürse görünsün, Sitchin gibi bir bilim adamının sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü: "Ben bu kitapları, dünyalılara yaratıcılarını anlatmak ve onların dönüşüne hazırlanmalarını sağlamak amacıyla yazdım. Annunaki döndüğünde, buna hazır olmanız için." 
 
 



 
 
Ana Sayfa Arkeoloji Sairler Mitoloji Gizemler Mez