Kayıp Uygarlık Atlantis

1 I 2 I 3 I 4 I 5 I 6 I 7
Atlantis Sayfasina Dön

Bir zamanlar mitos olarak nitelendirilen
Truva da hayal ürünüydü

Bundan iki yüz yıl önce Çanakkale-Truva da Atlantis'le benzer bir kaderi paylaşıyordu. Gerçek mi, hayal mi derken; araştırma tutkusu yüksek arkeolog Schilemann'ın yılmayan çabaları sonucu Truva kenti ortaya çıktı.

Her hayalin ardında bir gerçek yatar, burada önemli olan hayalle gerçeğin buluşturulabilmesi... Acaba anlatılan efsanelerin ne kadarı gerçektir. Bu destanlar ya da efsaneler kayıp şehirlerin ya da uygarlıkların bulunmasında ne kadar yaralı olabilir.

Şüphesiz ki bilim, tecrübe ve gözleme dayanır, özneli değil gerçeği arar. Dolayısıyla da tutucu olur. Zaman zaman bu tutuculuğun zararlarını da görebiliriz. Ama bazen bir tutkunun peşinden hareket ederek tarihi arkeolojik keşifler yapanlar vardır. Bunların en ilginçlerinden birisi de Alman arkeolog Schliemann'dır. Çocukluğunda Truva destanını babasından dinledikten sonra bunun gerçek olduğunu ispatlamak için tam kırk yıl beklemiştir.

Halbuki o tarihten bir yüzyıl kadar önce geleneksel arkeoloji, "Truva diye bir yer yoktur, Truva bir mitostur" görüşünü savunuyordu. Schilemann'ın babası fakir bir papazdı. Yedi yaşındayken babasının verdiği bir tarih kitabındaki alevler içinde yanan bir Truva resmi hayatı boyunca belleğinde kaldı ve Homeros'un şiirlerinin tarihi bir temele dayandığına olan coşkular inancını hep besledi.

Gemilerde kamarotluk muhasebecilik yaptı. Çok iyi bir hafızası, dil öğrenmeye karşı doğuştan bir kabiliyeti vardı. Sekiz dil, bazılarına göre ise onüç dil biliyordu. Bunların arasında Türkçe, antik ve modern Yunanca da vardı. 1868'de Yunanistan ve Anadolu'da bir gezi yaparak Homeros'ta adı geçen yerleri dolaştı. O sırada genç bir Yunan öğrenci olan Sophia ile evlendi. 1871'de ise kazılara başladı, 1873'te bazı sur harçalarına rasladı. Altın eşyalardan oluşan bir hazine buldu. Bu hazinenin Kral Priamos'a ait olduğunu farketti ve Homeros'un Truvasını böylece gün ışığına çıkarmış oldu.

Rehbersiz çıkmayın
Yedi gün boyunca bu sayfalarda Atlantis'in Manisa'da olabileceği iddialarını ve bu konuda yapılan araştırmaları okudunuz. Bütün bu bilgilerden sonra, Spil Dağı'nı ve Atlantis ile bağlantısının olduğunu iddia ettiğimiz bu antik yapıları görmek istiyorsanız, kendinize iyi bir plan yapmalı ve dikkatli olmalısınız. Çünkü göreceğiniz yerler Spil'in en sarp yerleridir. Bu yüzden yanınıza rehber almakta fayda var. Biz de böyle yaptık. Manisa Dağcılık Kulübü'nden Önder Kavaş rehberliğinde antik kalıntıların olduğu yerleri dolaştık.

Ve bu bölgeyi çok iyi bilen Kavaş'a, nasıl bir yol izlememiz gerektiğini sorduk. İşte cevabı:
"Akpınar mesire yerinin 500 metre ilerisinden Yarıkkaya'ya girerek Pelops tahtının olduğu platoya ulaşabilirsiniz. Burada dikkat etmeniz gereken konu Pelops tahtına giderken bir bogaz vardır, bu boğazı bulmanız gerekir. Eğer bu boğazı bulamazsanız tahta da çıkamazsınız.
Buradan ancak profesyonel dağcılar, daha doğrusu kaya tırmanıcıları çıkabilir. Platoya çıktıktan sonra az ileride tarihi sarnıçlarla karşılaşır ve tahtın nasıl bir şey olduğuna dair hayal kurmaya başlarsınız. Şu anda toprak üzerinde görünen dört sarnıç kalmıştır. Buradaki duvarlarda el yapımı oymalar görürsünüz, ancak bu oyma odalar zaman içinde tahrip olmuştur.

Kazı yapılmadı
Şimdiye kadar burada ciddi anlamda hiçbir kazı yapılmadı ama buraları defineciler bol bol tahrip etti. Kazma kürekle yetinseler iyi, bir de dinamitlerle patlattılar. Tahtın arkasından inmek için yaklaşık 15 metre yüksekliğinde kayadan iplerle kaya inişi yaparak aşağıya inebilirsiniz.

Pelops'un babası Tantalos'un mezarını görmek isteyenler ise Manisa Turgutlu karayoluna ulaşıp Ilıca'ya gelmeden sağdaki patikaya girecekler. Buradan 100- 150 metre kadar patika takip edilirse Tantalos'un kaya mezarına ulaşılır. Yani mezar tahtın yaklaşık bir kilometre doğusunda kalır.
Bugün adına "Tantalos Gölü" dediğimiz Sülüklügöl'e gitmek için de iki rotamız var:

Eğer Pelops tahtından ilerlerseniz yaklaşık 1.5 saatlik bir yürüyüşle göle ulaşabilirsiniz. Burada da tarihi yapılar sizi karşılayacaktır, göle gelmeden beşyüz metre önce göreceğiniz sürülmüş tarlalarda kiremitler, tuğlalar, kesilmiş taşlar buralarda eski bir yerleşim yeri olduğunun izlerini verir. Atlantis'in bir parçasının ya da Atlantis'e bağlı kentlerden biririn burada olma ihtimali vardır. Çünkü Sülüklügöl ya da yeni adıyla Tantalos Gölü çevresinde yerleşim yeri olabilecek geniş düzlükler vardır. Burası su sorunu olmayan çevreden gelecek düşman saldırıları içinde oldukça korunaklı bir platodur."


Yunanlı Veroniki'de mesaj var

Yazı dizimizi okuyan okurlarımız; konuyla ilgili görüşlerini telefon ve faks aracılığıyla bizlerle paylaşıyorlar. Bunlar arasında Yunanistan'dan gelen bir mesaj da var. Maria Veroniki adlı genç bir okurumuz, Atlantis ile ilgi li çalışmalar hakkındaki düşüncelerini şöyle anlatıyor:
"Arkadaşlarınızla birlikte yürüttüğünüz çalışmalar Kayıp Uygarlık Atlantis için çok önemlidir. Bu konuyla ilgili fazla bir bilgim yok. Ancak Spil Dağı ve Manisa hakkındaki yazılarınızı çok ilginç buldum ve bu teoriyi ilk defa duydum. Duyar duymaz da hemen haritaya sarıldım. Manisa'nın ve Spil'in yerini buldum. Atlantis düşüncesinin bir kayıp kıta ya da uygarlık olduğunu ilk kez Platon söylemiştir. Söylenceye göre burada; mucizevi bir refah düzeni, ilerlemiş bir teknik bilgi, barış içinde bir topluluk vardı. Fakat zaman içinde bu düzen çürümeye başladı. Bunun üzerine Tanrılar bir depremle bu uygarlığı yerle bir etti ve denizin dibine gömdü. Tabii bu efsane basit bir ahlaki öğreti için icat edilmiş olabilir. Fakat şu unutulmamalıdır ki, tarihte söylenenler, günümüzde dahi bazı uygarlıkların ya da şehirlerin bulunmasında delil olarak kullanılabiliyor ve arkeoloji açısından son derece önemli olabiliyor.

Atlantis teorisi onları da etkiledi

Platon'un Critias diyaloğunda bahsettiği; ahlakıyla, kültürüyle, tekniğiyle yüksek uygarlık düzeyine erişmiş kayıp uygarlık Atlantis, kendinden sonraki çağlarda birçok düşünürü, yazarı ve politikacıyı etkilemiştir. Platon'un Atlantis teorisinden etkilenen yazarlar ve düşünceleri şöyle:

"Guliver'in Seyahatleri" adlı eseriyle döneminde dolaylı olarak da olsa halka birçok mesaj veren eseriyle J. Swift'i görmekteyiz. Kitabında, çıkarcılığın kötü niyetliliğin insanlığı kurtuluşa eriştiremeyeceğini açıklamaya çalışmıştır. İnsanların ihtişamların altındaki zavallılıklarının, düzenbazlığının geçerli sayıldığını ve nişanlarla, ünvanlarla takdir gördüklerini açıklayarak tıpkı Platon'un diyaloğunda bahsettiği Atlantis gibi her yönüyle mükemmel bir devlet oluşturmuş ve İngiliz sosyetesini yerden yere vurmuştur.

Fransis Bacon
İngiliz Freancis Bacon, tanınmış bir hukukçuydu. Devlet yönetimi hakkında uzun bir öğrenim devresi geçirmişti. Babası ölünce avukatlığa başladı. 1584'te parlementoya girmiş kısa zamanda Adalet Bakanı oldu.

Bacon geleceğin yeni devirlerini bizlere müjdeleyen ileri görüşlü bir insandı. Geçmiş ve eskimiş sistemlerin yıkılmasını istemiş, fikir ve bilgide başarıya, güvenli yeni sistemler kurulmasıyla ulaşabileceğini savunmuştur. "Yeni Atlantis" adlı kitabında adı geçen Atlantis daha çok onun şahsi ideal ve hayallerinin ürünüdür. Bacon'un ümit ve ülküsünün ifadesi olan ve modern bilimin ruhunun doğduğu o devri en iyi şekilde temsil eden bu eserde, Bacon'un hayal ettiği şeylerin hepsi keşfedilmiş ve bugün fen ve sosyal bilimler kendisinin tahmin edemeyeceği kadar ileri gitmiştir.

More'un ütopyası
İngiliz hümanistleri arasında bir dahi olan More, mükemmel bir aydın, avukat, yargıç, yazar, teolog, yasa ve toplum düzeni savunucusudur. "Ütopia" adlı kusursuz devlet şeklini öneren eserini 1516'da Latince yayınlamıştır. More Platon'dan oldukça etkilendiği halde onun otoriter devletinin aksine sınıfsız, demokrat, yurttaşının mutluluğunu sağlayan düzenli bir devlet şeklini öneriyordu. More, önsezileriyle gelecekte olacakları Bacon gibi tahmin etmekteydi.

Kültür ve araştırma Vakfı kurulmalı

Bugün, Peter James'in araştırmaları Atlantis ya da Tantalos şehrini şimdi toprakla dolmuş olan Saloe Gölü civarında olduğunu gösteriyor. Saloe Gölü'yle ilgili bilgileri antik çağ yazarı Pausanias'tan aldığımızı yazmıştık. Pausanias; bu gölün içinde ve çevresinde antik şehir kalıntıların bulunduğunu söylüyordu. Ancak bu göl toprakla dolarak arazi haline geldi. Nasıl ki Efes ve Milet bir zamanlar deniz kenarında bir liman kentiyken, zamanla alüvyonlarla dolmuşsa; bu şehir de bugün toprak altında kalmıştır.

Ama bunun, toprağın ne kadar altında olduğunu bilemiyoruz. Almanya Bilimler Akademisi'nde bulunan elektromanyetometre ile Mısır'da üçbin sene önce yok olan bir şehrin yerini tespit edebildiler.
Bu çalışmayı Çanakkale üzerinde de yapmak istiyorlar. İşte Manisalı birkaç idealistin yapmaya çalıştığı da bir kültür ve araştırma vakfı kurarak arkeolog Peter James ve Ege Üniversitesi işbirliğiyle ovada kuru sondaj metoduyla araştırma yapmak. Bu çalışmanın sonunda Kayıp Uygarlık Atlantis ile ilgili fikirlerimizin aydınlanacağını düşünüyoruz.