İlkin, sayfamızda yer alan resme bir göz atın ve size neler çağrıştırdığını
düşünün. sonra da, hiçbir önyargıya kapılmadan, ejiptoloji uzmanlarının
bu resimde yer alan kabartmanın içerdiği figürlere ilişkin açıklamalarını
okuyun. Oxford Üniversitesi Ashmoleum Müzesi uzmanlarından Dr. John Harris,
Yukarı Mısır'ın ünlü kenti Dendera'daki Hathor tapınağında bulunan bu kabartma
için şunları söylüyor:
"Resimde gördüğünüz büyük objeler,
'yılantaşı' olarak bilinen dini anlama sahip taşlardır, üzerlerindeki yılan
resimleri de bunu vurguluyor. Bu nesneler, bir tür tapınak bekçileridir.
aynı obeliskler ya da sütunlar gibi. Burada yer alan tasvir, Horus'un 'iki
ülkenin birleştiricisi' unvanına gönderme yapmaktadır ve buna ilişkin destekleyici
verileri yanlardaki hiyerogliflerde de bulabilirsiniz. Bu objelere destek
olarak kullanılan diğer nesneler, 'djed sütunları' denen ve istikrarın
simgesi olan yapılardır. Dendera kentinde, sanatla ve yılanlarla ilişkili
mitolojik bir kişilik olan Harsomsus'a bağlanan güçlü bir 'yılan kültü'
vardır. Dolayısıyla bu kabartmayı yapan sanatçının hem Harsomsus hem de
Horus ile ilgili mitolojik verileri bildiğini söyleyebiliriz."
Evet, Dendera'nın gizemli dehlizlerinden
birinde yer alan bu kabartma resimle ilgili ortodoks ejiptolojinin, son
derece kendinden emin bir biçimde yaptığı açıklama böyle. Şimdi içimiz
rahat edebilir mi? Resimdeki "muhafız"ların birer "yılantaşı" tuttuklarını;
bu yılanların Mısır'da ve Dendera'da bilinen çok eski bir "yılan kültü"
ile ilişkili olduğunu; Yukarı ve Aşağı Mısır'ın hakimi, Osiris'in oğlu
Horus'un ışığıyla bu yılantaşlarının tapınağın koruyucusu olarak betimlendiklerini
bilmek, bütün soru işaretlerini gideriyor mu? Ejiptolojinin "net bulgu"
olarak ortaya sürdüğü neredeyse her şeyde olduğu gibi, burada da yanıtımız
evet olamıyor. Bir başka ortodoks uzmanı dinleyelim:
"Ne olabilir ki? Elbette o geniş ve
yayvan objeler birer yılantaşı. Üzerlerindeki yılan figürü de bunu açıkça
söylüyor. Muhafızın eline yakın olan yerdeki bağlantı noktası da, yine
Mısır'ın dini-mitolojik kültlerinde önem taşıyan lotus çiçeğinin taç kısmı.
Destek objeleri, djed sütunları ve bu sütunları yılantaşlarına bağlayanlar
da, kültün simgesi olan yılanlar. Ne bulmayı umuyorsunuz burada?"
Bazen algıyla olgu birbirini tutmayabiliyor
işte. Ejiptologların "olgu" diye önümüze sürdükleri dini ve mitolojik verilere
(aslında "varsayım"lara) dayalı bu açıklama, resme baktığımızda algıladıklarımızın
bir hayli uzağında kalıyor. Şimdi bir daha gözlerimizi Dendera'daki bu
ilginç kabartmaya çevirelim ve bu kez, elektrik mühendislerinin söylediklerini
dinleyelim:
"Eğer bu resmin binlerce yıl öncesinin
Mısır'ından olduğunu bilmesem, bir jeneratöre ya da kondansatöre bağlı
güçlü ampuller yardımıyla meydanı aydınlatan iki muhafızın resmedildiğini
düşünürdüm. Şaşılacak şey, bu resim hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde,
yapan ressamın ampullerden ve elektrikten haberdar olduğunu gösteriyor."
Ivan Troeng, İsveçli bir bilim adamı ve ejiptolojiye ilişkin bilgisi yok
denecek kadar az. Resmi gördüğünde düşünmeden bir tek şey söylüyor: "Bunu
tartışacak bir şey yok, bu yüksek gerilim izolatörlerine bağlı büyük elektrik
ampullerini gösteriyor."
Dendera'daki bu resimler, yıllardan
beri ortodoks ejiptoloji çevreleriyle "amatörler" olarak nitelenen araştırmacılar
arasında tartışılıyor. Bu tartışmaların yer yer çok sertleştiğini de söyleyebiliriz.
Elimizde, iki garip açıklama var. Birincisi, "işi bilen"lerin, yani Eski
Mısır kültürüne vakıf olduğu düşünülen bilim adamlarının, algılarla açıkça
çelişen ve bu algıları deforme eden "dini-mitolojik" açıklamaları. Diğeriyse,
Eski Mısır'ı ejiptologlar kadar iyi bilmediği varsayılan araştırmacıların,
belleğimizdeki tarih yapılanmasına açıktan açığa ters düşen "elektrik lambası"
yorumu. Hangisine yakın olmalıyız?
İki boyutlu çizimler çoğu kez aldatıcı
olabilir. Sanatçının yansıtamadığı perspektif nedeniyle, bazı şeyleri yanılsamalar
içinde algılayabiliriz. Bu nedenle, ejiptologların açıklamalrından başlayalım
işe, çünkü en azından, kabartmanın bulunduğu bölgeye ilişkin bilgileri,
elbette çok fazla. Araştırdıkları ve bir bilim disiplini haline getirdikleri
Eski Mısır'ı iyi tanıyorlar ve bize "makul" görünebilecek bir destek noktası
sunuyorlar: Horus simgesiyle bağdaştırılmış, yaygın bir yılan kültü ve
bu kültün güç simgesi olan "yılantaşı". Bunun yanı sıra, bir de "lotus
çiçeği"nin Mısır'da içerdiği anlam var. Belki "bilimin sesi"ne kulak vermekte
yarar olabilir.
Eski Mısır'ın betimleme alışkanlıklarıyla
ilgili olarak bizzat ejiptologların bize öğrettiği bir olgu var: Simgesel
anlatımlar, "serbest üslup" benzeri bir lükse sahip değiller. Her simgenin
ve bunları içeren sahnenin, "usulünce" yapılması gerekiyor. Bundan daha
net olan bir "ilke"den daha söz etmekte yarar olabilir: Eski Mısır'ın sanatçıları,
verilmek istenen mesajı olabildiğince az bir alan kullanarak net bir biçimde
sergilemeyi yeğlerler. Anlaşılmazlıklardan, "muallak" imgelerden dikkatle
uzak dururlar. Oysa burada, Dendera'daki bu ilginç kabartmada, bilinen
bu ilkelerin yerle bir edildiğini görüyoruz - eğer ejiptologların haklı
olduğunu varsayarsak tabii. Birincisi, Mısır'ın en güçlü "birleştirici
simge"lerinden biri olan Horus'un resimdeki büyüklüğü. Osiris ve İsis'in
oğlu, Mısır yönetsel kültündeki en güçlü tanrısal kişiliklerden biri olan
Horus, hiçbir Mısır kabartmasında "sıradan" insanlardan, hele muhafızlardan
daha küçük çizilmez. Elimizdeki resimdeyse, "yılantaşı" olduğu varsayılan
objeleri taşıyan insanlar, Horus'a göre abartılı biçimde daha iri. Bu durumda
bu iki "görevli"nin yarı tanrısal niteliğe sahip varlıklar olduğunu mu
varsaymalıyız? Ama Mısır kültüne "Neterler" olarak geçen bu ilahi varlıklar
bile Horus'un yalnızca "izleyicileri"dir ve elbette ondan daha küçüktür.
Böyle bir orantı hatasına Mısır'da rastlayamazsınız. Hele bu denli birincil
değere sahip bir tapınakta.
Diğer yandan, resimde en sağda görülen,
elinde kesici bir cisim taşımakta olan "Maymun tanrı", bütün figürlerin
en büyüğüdür; yani "muhafız"lardan bile büyük. Maymun'un Eski Mısır'da
bilgelik tanrısı Thoth ile simgelendiğini biliyoruz. Bu, ülkedeki belli
bir değişimin de vurgulanmasıdır ayrıca. Mısır'ın kurucu, yaratıcı, koruyucu
tanrısı, büyük Ptah, yaklaşık İ.Ö 2000 dolaylarında yerini ve yetkisini
Thoth'a bırakmış görünür. Söz konusu resimdeki Thoth figürünün duruşu ve
bütün o semboller arasındaki yeri, bazı görüşlere göre belli bir "tehlike"ye
işaret etmektedir. Biraz daha ileri götürürsek, sanki Thoth, muhafız-rahiplerin
elindeki "yılantaşı" denen cisimlerin içerdiği potansiyel tehlikeye de
dikkat çekmektedir. O yılantaşları ki, resimde Horus'tan bile büyük çizilmişlerdir.
Şimdi, belki de Yukarı Mısır dini-mitolojik
birikimi içinde ejiptologların sözünü ettiği "yılan kültü"nü ve bununla
bağdaştırdıkları "yılantaşı"nı sorgulamanın zamanı gelmiştir diyebiliriz.
Gerçekten de yılanın bir simge ve mitolojik varlık olarak (çoğu Antik uygarlıkta
olduğu gibi) Mısır'da da güçlü biçimde vurgulandığını söyleyebiliriz. yılanın
bir unsur olarak içinde barındığı ve hatta ilk sıralardaki unsur olarak
belirdiği yerel kültlere de sık sık rastlarız; bunların bazıları da gerçekten
Yukarı Mısır'da, Dendera'nın da içinde bulunduğu Abydos, Edfu, Esna gibi
birkaç kentte yaşamışlardır. Ne var ki, ejiptologların "yılantaşı" olarak
yorumladıkları simgesel totemin elimizdeki resimde olduğu gibi resmedildiği
başka bir tek örnek yoktur koca Mısır'da. Dahası, "yılantaşı"nın bu denli
ön plana alınıp bir betimlemenin merkezine oturmasını sağlayacak denli
birincil bir unsur olduğunu gösterecek herhangi bir belgeye de rastlayamazsınız.
Her nedense, ejiptologların ağız birliği içinde "yılan kültünün simgesi,
yılantaşı" olarak açıkladıkları figürler, Dendera'daki Hathor tapınağının
bodrumundaki bu kabartma dışında başka hiçbir yerde böylesi bir betimlemeyle
karşımıza çıkmazlar. O halde başka örneği olmayan bir resmi nasıl oluyor
da bu denli kendilerinden emin biçimde "yılantaşı" olarak yorumlayabiliyorlar?
Yanıt basit: Çünkü ellerinde, ortodoks görüşle örtüşen başka bir yanıt
yok.
Söz konusu şekillerin içindeki yılan
figürünün yerleşim biçimi, yalnızca "mitolojik" bir veriyi mi açıklıyor
acaba? Antik Çağ uygarlıklarına biraz aşina olan biri, bundan dört bin
yıl öncesine dek din ve bilim kavramlarının birbirinden ayrışmamış olduğunu
bilir. Bir tek "bilgelik" vardır ortada: Evreni açıklamak için geliştirilmiş
gözlem ve bilgi birikimine dayalı bir bilgelik. Bunun yürütücülerine yakıştırılan
"rahip" nitelemesi, bulguları elde eden hıristiyan kültürünün bakış açısı
doğrultusunda seçilmiş bir sözcüktür - yoksa bugün bizim kullandığımız
biçimiyle "dünyevi olmayan işlerin adamı" anlamında bir rahip fonksiyonuna
hiçbir antik kültürde rastlamazsınız. Aynı biçimde, "din" kavramı da bugün
bizim algıladığımız biçimiyle varolmamış; yani "bilgi" ile "inanç" benzeri
bir karşıtlık çok uzun süre eski toplumlarda varolmamıştır. Ancak bugün
dünyaya egemen olan semavi dinlerin 2500 yıl içinde oluşturduğu bakış açısıyla
"inanç" denen dayanaksız, deneysiz, gözlemsiz bir "kabullenme" sistemi
egemen olmuştur insanların belleklerinde. 4000 yıl öncesinin Mısır'ında
ve Mezopotamya'sındaysa "bilgelik" vardır; yalnızca edinmek için çabalayanların
sahip olabileceği bir bilgelik.
Bu durumda, elimizdeki resme dini
imgeler yakıştırılmasını yalnızca tektanrılı dinlerin pagan kültürlere
yönelik küçümseyici bakış açısının bir sonucu olarak değerlendirebiliriz.
Bilim adamı bile olsalar, ondokuzuncu yüzyılın sonunda ejiptolojiyi oluşturanlar
hıristiyandı ve kendi dinlerinden çok daha önce varolmuş bir uygarlığın
sahip olacağı bilgelik onlar için "ilkel" ve "pagan" olmaktan kurtulamazdı
hiçbir biçimde. Bu yaklaşım, Gaston Maspero, W. Flinders Petrie gibi öncü
ejiptologlarca geliştirilen ve bugün Mark Lehner - Zahi Hawass ikilisinin
elinde somutlaşan ortodoks ejiptolojiye yüz yılı aşkın bir süredir egemen
olmuştur. Söz konusu ekol, ancak "mitolojik" ve "pagan" unsurlarla açıklar
Eski Mısır'da bulduğu betimlemeleri. Dendera kabartmalarındaki hiyerogliflerin
şekildeki unsurlara yönelik "mitolojik" göndermelerinin, o dönem bilgelerinin
genel bir tavrı olduğunu görmezden gelmeyi yeğler. Mezopotamya dahil, İ.Ö
3. ve 4. bine ilişkin neredeyse bütün betimlemelere eşlik eden hiyeroglifler,
işi bir "bilmece" haline sokmak ve mitolojik çağrışımlı soyut metinler
havası yaratmak için yazılmışlardır. Nedeni basittir: O bilgeliğe sahip
olmayı hakeden, bilmece ve çağrışımları çözecek yetenektedir. Diğerleri,
yani "sıradan halk" ise, bunlara "tanrısal metinler" olarak bakıp tapınmakla
yetinecektir.
Dendera'daki bu ilginç resim, açık
ve net biçimde (ve ejiptologların yorumlarının aksine) son derece güçlü
ve büyük bir enerji kaynağının kulanılmasını betimler. Bu, Horus'u bile
varedebilecek ya da yok edebilecek denli güçlü bir enerjidir ve bilmeyenlerin
elinde çok büyük bir tehlikeyi içerebilir: Bu nedenle Thoth ya da maymun
tanrı figürü uyarıcı bir konumda yerleştirilmiştir. "Yılantaşı" olduğu
ileri sürülen cisimler, belki bugün bildiğimiz ampulün bile ilerisinde
olabilecek bir aygıtı resmetmektedirler, çünkü bunlar Horus'tan da iridirler
ve ancak Tevrat'taki "Nefilim"leri akla getiren devasa adamlarca taşınmaktadırlar.
Lotus çiçeği taçları, objelere yerleşim biçimleriyle bugün bildiğimiz "duy"ların
figüratif yorumlanmasından başka bir şey değildir. Onları Horus'a ve djed
sütununa bağlayan büyük yılanlarsa, elbette ancak büyük akımları taşımaya
elverişli yüksek gerilim kabloları olabilir. Belki noktayı koymadan önce
"djed sütunu" üzerine bir iki söz söylemek yararlı olabilir: Mısır'da simgesel
olarak çok sık rastlanan bu şekil, ejiptologlarca "fallik" bir simge olarak
ele alınmış ve Osiris'le ilişkilendirilmiştir. Oysa djed sütununu birçok
betimlemede, Mısır kültünde "yaşam ve güç" simgesi olan "Ankh" işaretiyle
de iç içe görürüz. Ankh, bir çeşit haçtır ve üst bölümü bir disk biçimindedir.
Eski Mısır'da tanrısal güce sahip bütün figürlerin elinde resmedilmiştir.
Aynı zamanda, bu sesi vermek üzere hiyeroglif alfabeye de girmiş, ancak
başlı başına bir "piktograf" olarak da kullanılmıştır "yaşam" simgesi olarak.
Djed sütunu da birçok yazıtta "j", "c" ya da "z" sesini vermeye yönelik
bir harf olduğu kadar, başlı başına "güç" anlamı veren bir piktograf biçiminde
de yer almıştır. Bu durumda onu bir tür "jeneratör" olarak düşünmek, acaba
"yılantaşı" yaklaşımından daha hayalci bir bakış açısı mıdır?
Eski Mısır, içinde binlerce gizi barındırıyor.
Verilere doğrudan erişme ve bunları değerlendirme, saklama yetkisine sahip
küçük bir azınlıksa, o gizlerin ortalığa saçılmamasına yeminli gibi. Dendera'daki
resmin sürekli olarak geçiştirilmesi, bu politikanın küçük bir ayrıntısı
yalnızca. 2000 yılına girdik ama Büyük Piramit'teki Gantenbrink Kapısı
hala açılmadı. Açılmadı mı dersiniz? Hawass ve Lehner bu işi çoktan halledip,
elde ettiği verileri yalnızca "hakeden" azınlığa saklamış olmasın