Son 10 ayda yalnızca Türkiye değil, bütün dünya büyük depremlerle sarsıldı. Acaba bu doğal felaket yoğunluğu, şu çok sözü edilen "10. Gezegen"in Güneş Sistemi'ne giderek yaklaştığının göstergesi olabilir mi? 

Depremler ve
10. Gezegen


Bilgi yeterli olmayınca, spekülasyonlar da alır yürür. Yeryüzü felaketlerinin büyük bir bölümüyle ilgili bilimin elde ettiği veriler sınırlı olunca, ister istemez sıradışı iddia ve teoriler devreye giriyor. 17 Ağustos depremi, gerçekten etkileri açısından son derece büyük bir felaketti ve yaşamlarımızı derinden etkiledi. O günden bu yana sismologlar ve yerbilimcilerin varlığı farkedildi birden ve medya deprem tartışmalarıyla dolup taşmaya başladı. Bilim adamları söyleyeceklerini söylediler çoktan ama insanların merakı tatmin olmuyor. Farklı ve egzotik açıklamalar aranıyor depremlerle ve son üç ayda yaşanan alışılmadık yıkıcılıktaki tayfun, kasırga ve hortumlarla, sellerle ilgili. Bazıları, 11 Ağustos''aki güneş tutulmasının etkilerine yoruyor olan biteni, bazılarıysa işin içinde "komplo teorisi"arıyor ve depremlerin suni olduğunu ileri sürüyor. Bu spekülasyonların hiçbirine prim vermesek de, sessiz sedasız yürüyen bir teori var ki, Atlantis sayfalarının esgeçmesi imkansız: Depremlerin nedeni, Güneş Sistemi''e gittikçe yaklaşan 10. Gezegen olabilir mi? 

Sitemizdeki Anunnaki ve 13 Ahau yazısını okuyanlar, bu "bilinmeyen gezegen" teorisini anımsayacaklar. Ünlü dilbilimci Zecharia Sitchin'in "Earth Chronicles" (Dünya Güncesi) adını verdiği yedi kitaplık serisinde ortaya konan teoriye göre dünyamız, milyonlarca yıl önce "Nibiru" adlı bir gezegenle yaşadığı büyük bir çarpışma sonucu parçalandı ve bugünkü halini aldı. Dünyadan kopan parçalar, bugün Mars ile Jüpiter arasında yer alan asteroid kuşağını oluşturdu, bu arada çarpan Nibiru gezegeni de kuyrukluyıldız benzeri çift odaklı eliptik bir yörüngeye girdi Güneş Sistemi'nde. Bu yörünge, yaklaşık 3600 yıl sürüyordu. Sitchin teorisine daynak olarak dünyanın "amorf" yüzey biçimini gösteriyor: Eğer dünyadan okyanuslardaki suyu çeker alırsanız, Pasifik tarafındaki yüzeyin, sanki "bir parçası kopmuş" gibi durduğunu farkedersiniz. 

Sonra, milyonlarca yıl geçti ve Nibiru'da da, dünyada da aynı tohumlardan kaynaklanan "hayat" başladı. Ancak Nibiru'daki evrim süreci çok daha çabuk ilerledi ve sonunda bu gezegende uzay yolculuğu yapabilecek akıllı yaratıklar ortaya çıktı. İsa'dan önce 450.000 yılında bu yaratıklar, maden ve mineral ihtiyaçlarını karşılamak üzere dünyaya inip burayı kolonileştirdiler. Bunlar, çok uzun yaşayan (belki de ölümsüz) ve çok güçlü, iri yapılı yaratıklardı. Ama 150.000 yıl süren maden kolonizasyonunun sonunda "işçi sınıfları" isyan etti. Ağır şartlarda çalışmaktan bıkmışlardı. Bunun üzerine, dünyada varolan yaşam örneklerinin en ilerisi, bir antropoid üzerinde gen mühendisliği işlemi yapıldı ve köle ordusu yaratıldı. Onbinlerce yıl bu insanları çalıştırıp onlara "Tanrıları" gibi davranan Nibiru sakinleri, yani "Annunakiler", İsa'dan önce 1600 dolaylarında, aralarındaki sürtüşme ve kavgaların da neden olduğu bir dizi karışıklık sonucu her şeyi yüz üstü bıraktılar ve dünyadan ayrıldılar. Bir sonraki gezegen yörüngesi yaklaşımında, yani 3600 yıl sonra geri dönmek üzere. İşte Sitchin'in teorisi bu. Hemen belirtelim, bütün "akıldışı" görünümüne karşın, Sitchin'in uydurduğu bir düşünce zinciri değil bu. Her şey, ünlü dilbilimcinin birer birer deşifre ettiği 5000 yıllık Sümer tabletlerinin çevirisine dayanıyor. Dahası, Sitchin'in anlattıkları, Tevrat dahil bütün eski dini kaynakların Sümer mitolojisinden esinlendiği yolundaki arkeoloji ve Sümeroloji görüşlerini destekliyor. Şimdi gelelim işin bizi ilgilendiren kısmına: Eski Sümer metinlerinde Nibiru gezegeninin çok büyük olduğundan, 3600 yılda bir dünyanın yakınına gelip sonra yine uzaklara doğru yöneldiğinden söz ediliyor. Bu dönemlerle ilgili anlatılanlar, hayli çarpıcı. Ünlü Sümer yaratılış destanı Enuma Eliş'te, Nibiru geldiği sırada dünyada olanlardan söz ediliyor ve Tanrılarının gezegeni yaklaşırken, dünyanın büyük depremlerle ve sellerle, kasırgalarla sarsıldığı anlatılıyor. Sitchin'e göre bu, kütlesi ve dolayısıyla çekim etkisi son derece güçlü bir gezegenin ani yaklaşımının doğal sonuçları. 

Diğer yandan, 1930'lardan bu yana, Güneş Sistemi'nde bir onuncu gezegenin varlığı araştırılıp duruyor. Altmış dokuz yıl önce, Neptün gezegeninin yörüngesindeki sapmalara bir başka gezegenin yol açabileceği üzerinde durulmuş ve araştırmalar sonucu Pluton gezegeni keşfedilmişti. Ama bir süre sonra Pluton'un çok küçük bir gezegen olduğu ve Neptün gibi bir devi etkileyemeyeceği anlaşılınca, yeni arayışlara yönelindi. 1999, bu anlamda oldukça ilginç bir yıl: İlk kez 1983'te elde edilen somut bulgular, geride bıraktığımız aylarda kesinlik kazanmaya başladı. Art arda iki önemli astronom, yeni bir gezegen olma ihtimali yüksek, Jüpiter büyüklüğünde bir kütleye sahip, çok uzun ve eliptik bir yörünge çizen, dev bir gök cismi keşfettiler. Üstelik bu gök cismi, rastlantıya bakın ki eski Sümer metinlerinde anlatıldığı gibi Orion takımyıldızının hizasında belirmişti! 

İncil'in son bölümü olan "Vahiyler" (Revelation), diğer bölümlerden farklı ve kopuk duran, ilginç bir anlatım üzerine kuruludur. İlahiyatçıların üzerinde hala anlaşmaya varamadıkları bu bölümde, Yuhanna'nın "vizyon"larından söz edilir. Bunlar, "mahşer günü" fantezileridir ve simgelerle doludur. "Kuzu'nun işleri" olarak da bilinir. Buna göre, "hesap günü" yaklaştığında kuzu, sırasıyla "7 mühür" açar. Her mühür açılışında, dünyada bir başka felaket olur ve kötüler cezalandırılır. Yine Sitchin'e dönersek, Nibiru Pluton'un gerisinden güneş sistemine doğru yaklaşırken, dünyaya varana dek sırasıyla altı istasyondan geçer; dünya yedincidir! Bu "istasyon"ların her birine vardığında da, dünya üzerindeki çekim etkileri artar ve şiddetli sonuçlar yaratır. 

Şimdi, eski Sümer metinlerini, Sitchin'in teorisini, İncil'deki ne olduğu çözülememiş "Vahiyler" bölümünü ve modern astronominin "yeni gezegen" bulgularını bir araya getirip son altı ayın yoğun depremlerine uyarlarsak, çok ilginç bir resimle karşılaşıyoruz: İ.Ö 1600'da dünyadan uzaklaşan Nibiru, 3600 yıllık yörüngesini yaklaşık 2000 yılı dolaylarında tamamlıyor - birkaç yıllık sapmayla 2003 ya da 2004 olabilir. Deprem ve kasırgalar da dünyayı giderek artan bir tempoyla çalkalıyor. İncil'de İsa'nın 2000 yıl sonra geri dönüşüne ilişkin fantezilerin eski Sümer metinlerindeki bilgilerden (ve Mısır kaynaklarından) geldiği, bunun bilinen bir "astronomik konum"u işaret ettiği doğru olabilir mi? Ne dersiniz, "Kuzu" mühürleri birer birer açıyor olabilir mi?.



 
 
Ana Sayfa Arkeoloji Sairler Mitoloji Gizemler Mez