r
İlk Haçlı Seferi
(1) Kutsal Savaşa Çağrı
"Ortaçağ Avrupasında, yönetici sınıfın
ahlak anlayışı Nibelungenlied efsanesi ile eski İzlanda sagalarındaki ahlak
ilkelerine bağlı kalmıştı. Onuncu yüzyıla kadar, Jom-Viking'ler adı verilen
bir pagan dinsel örgüt İskandinavya'da etkinlik göstermişti. Bu örgüt,
çok sıkı bir disiplin altında yaşayabilen, cesaretleri kanıtlanmış müthiş
savaşçılardan oluşuyordu. Savaş alanında can vererek, Valhalla'ya gitmek
ve orada Woden'e (Odin) kavuşmak en büyük arzularıydı. Norman'ların İngiltere'yi
fethetmeleri ile sonuçlanan Hastings Savaşında kendilerini pek kanlı bir
biçimde kanıtlayan "Carles Birlikleri"nin kurucusu da, eski bir Jomsburg
kardeşliği komutanı olan Kral Sweyn Forkbeard idi. Üstelik, bir çok Avrupalı
soylu Norman kanı taşıyordu. Onikinci yüzyılda, bu kuzeyli şavaşçıların
anıları hala çok canlıydı ve bir tür kahramanlık şiiri olan "chanson de
geste"ler bu savaşçıların pagan ülkülerini dile getirmeye devam ediyordu:
fizik güç, yağmacılık ve intikam hırsı."
Desmond Seward, The Monks of War
"Kuzey Avrupa Savaş Kültlerine bağlı
askerler, savaş alanlarındaki çılgın vahşetleri ile korku salmışlardı.
Bir çok derebeyine bağlı olarak varlıklarını sürdüren bu savaşçılar, Kutsal
Roma İmparatorluğunun yönetiminde oluşturulmak istenen barış içinde bir
birleşik Avrupa ülküsüne engel oluyorlardı."
"Kilise, umutsuzca akan kanları durdurmaya
çabaladı. Bu girişimin ilk örneklerinden biri; "Tanrısal Ateşkes" adı verilen
ve soylulara belirli günlerde savaşmayı yasaklayan bir dinsel uygulamaydı.
Kanlı içgüdüleri ehlileştirmek için uzun vadeli çözüm olarak da "Şövalyelik"
kurumu düşünülüyordu. Savaşçılara bir hristiyanlık ülküsü aşılayan, özgün
olarak savaş becerisini arttırmayı amaçlayan, ama pratikte, dinsel bir
çağrı niteliğine bürünen, silahların kutsanması ve namus yeminleri gibi
yarı dinsel ayinlerle süslü yeni bir uygulamaydı bu. Kuzeyli savaşçıların
kan tutkusu, savunmasızları korumayı ön plana alan, dualarla dolu bir kendini
feda etme işlemine dönüştürüldü."
Desmond Seward, The Monks of War
"Bir şövalye, kötülük içermeyen merhamet,
hile içermeyen nezaket, acı çekenler için sefkat ve eli açıklık sahibi
olmalıdır. Düşkünlere yardıma hazır olmalı, hırsızlara ve katillere karşı
çıkmalıdır. Adaletli bir yargıç gibi davranmalı, onurunu yitirmektense
ölümü seçmelidir. Kendini savunamayan Kutsal Kiliseyi de korumalıdır."
Chretien de Troyes
"Sagalar zamanla yerlerini Kral Arthur
romanslarına bıraktı, çılgın Galya'lı Amadis giderek Don Quixote'ye dönüştü.
Roma İmparatorluğunu işgal eden barbarları uygarlaştırma ve Avrupa ile
kaynaştırma işinde Katolik Kilisesinin uygulamalarından bir örnekti bu.
Ancak, bu kültürel işlem yüzyıllar sürebilirdi ve daha acil, daha hızlı
bir çözüm gerekiyordu."
"Bu gerilim Papalıkta bir devrime
yol açtı. Gregory VII (1073-85) papalık kurumunu, batı hristiyan dünyasında
tam bir yargıç ve önder konumuna yükseltti. "Tıpkı yaşam süresince, ruhun
bedene bağlı olduğu gibi, dinsel iktidarın da askeri bir güce bağlı olması
gerektiği"ni ileri sürerek, bir papalık ordusu, "Militia Sancti Petri"yi
oluşturdu. Avrupa artık bu kral-papaları daha saygı ile dinliyordu.
"1095 yılında, Papa Urban II'nin,
683 yılından beri müslümanların elinde olan Kudüs'ü kurtarma çağrısı olağanüstü
bir heyecanla karşılandı. İsa'nın kentinin inançsızların elinde kalması
Tanrı'nın buyruklarına aykırıydı. Aslında, Kutsal Savaş, barbar kanı taşıyan
soyluların yıkıcı enerjilerini harcayabilecekleri bir fırsattı."
"Norman kanı taşıyan soylular, bu
çağrıyı hem Tanrı'ya asker olarak hizmet etme şansı, hem de, daha önce
İngiltere'de ve Güney İtalya'da olduğu gibi, yeni topraklar ele geçirme
fırsatı olarak değerlendirdiler. Tüm Avrupa "Deus li volt" (Tanrı istiyor)
çığlıkları ile inledi. "Vexilla regis prodeunt" (Kralın sancağı önde gidiyor)
ilahisini söyleyerek, hemen her sınıftan savaşçı-hacılar Kutsal Topraklara
doğru yola çıktılar."
Desmond Seward, The Monks of War
"İlk Haçlı Seferine katılan şövalyeler,
birlik disiplini ile kişisel cesareti kaynaştıran, çeşitli savaşçı grupları
olarak düzenlenmişlerdi. St. Bernard tarafından ihtirasları, yarasızlıkları
ve şiddete yatkınlıkları eleştirilen bu ilk şövalyeler, giderek bireysel
bir arayış tarzına dönüşen ve rahiplerin kutsal hac yolculuklarını anımsatan
bir sakinliğe yaklaşan, yeni bir şövalyelik ruhuna yerlerini terk ettiler.
Çoğunlukla maddi ve hatta erotik deneyimler içeren maceralar peşinde koşturan
gezgin şövalye ile günahlarının affı uğruna haçlı seferlerine katılmayı
kabul eden şövalye arasında artık bir benzerlik kalmamıştı."
Peter Partner, The Murdered Magicians
"1099 yılı Temmuz ayında Haçlılar
Kudüs'ü ele geçirdiler. Yağma ve katliamın şiddeti, Kilisenin soydan gelen
kıyıcılık içgüdülerini yeterince hristiyanlaştırmayı beceremediğini ortaya
koyuyordu. Kutsal kentin tüm nüfusu, yahudiler ve müslümanlardan oluşan,
erkek, kadın ve çocuk tam 70.000 kişi üç gün süren bu toplu çılgınlıkta
yaşamlarını yitirdiler. Kentin bazı sokaklarında askerler dizlerine kadar
yükselen kan gölü içinde yürümek zorunda kaldılar. Bu şanlı (!) fatihler,
gözyaşları içinde Kutsal Mezar Kilisesinde yalınayak, ağlayarak dua ediyorlar
ve sonra tekrar yağma ve katliama katılmak için dışarı koşuyorlardı."
"Sonradan, Kutsal Topraklarda kalıp
yerleşenler, çoğunlukla geride birşeyleri olmayan fransız serüvencilerdi
ve kendi bildikleri feodal düzeni aynen Filistin'de de kurdular."
"Kral, altın işlemesi bir cüppe ile
keyfiye takıyor, toplantılarda halı üzerinde bağdaş kurup oturuyordu. Soylular,
Fransa'nın yün ve kürkten oluşan giyim tarzını terkedip ucu yukarı kıvrık
terlikler, turbanlar, ipekliler, şam işi muslinler ve pamukluluar giyiyorlardı.
Avlulu ve çeşmeli villalarda oturuyorlar, divanlara uzanıp, ut dinliyor,
dans eden kızları izliyorlardı. Avrupa'nın hiç tanımadığı şekerlemeleri,
narenciye ürünlerini ve kuyuklarda soğutulmuş kavunları yiyorlar; kadınlar
da kozmetik ve ayna kullanıyorlardı. Kalabalık pazarlara, kadınlarına peçe
taktırmaya ve cenazelerde profesyonel ağlayıcılar bulundurmaya alışmışlardı.
Paralarının üzerinde arapça yazılar bile vardı... Kısa ama fırtınalı kışlar
ile uzun, boğucu yazlardan oluşan iklim, oldukça gelişmiş arap tıp bilimine
karşın, Filistin'in yeni sahiplerinin hastalık ve ölüm oranlarını yükseltiyordu...
Halkın çoğunluğu müslümandı.... Ölüm, işkence ve kölelik tarafından sürekli
gölgelenen yaşam, ancak özdenetim sahibi güçlü insanların ayakta kalmasına
izin veriyordu."
Desmond Seward, he Monks of War
"Kafirlerin saldırıları sonucunda,
peşpeşe gelen yenilgiler ve "Tanrı'nın çocuklarının" (hristiyanlar) kitle
halinde ölümleri ile Kutsal Kilisemizin nasıl yıprandığını öğrenince, inanıyoruz
ki herkes yardıma koşacaktır. Sizleri, Kilise'yi kurtarmak ve kardeşlerimizi
savunmak için elinizden gelen herşeyi yapmaya çağırıyoruz."
Papa Calixtus II, 1123
(2) Yeni Tarikat
"Tampliye tarikatı, ilk Haçlı Seferi
sonrasında Kudüs'te kuruldu. 12. yüzyılın başlarında, Kudüs'te bulunan
bir grup dindar asker "Süleyman Tapınağının Fakir Şövalyeleri Tarikatı"nı
kurdu. Kutsal Toprakları ziyarete gelen hacıları, liman kenti Yafa ile
Kudüs arasındaki tehlikeli yollarda yapacakları yolculuk sırasında korumak
görevini üstlendiler. St. Augustine tarikatının dinsel kurallarına bağlıydılar
ve Kudüs'teki Kutsal Mezar Kilisesi'nden yardım ve dinsel rehberlik sağlıyorlardı."
Peter Partner, The Murdered Magicians
"1104 yılında, Champagne Kontu, Kudüs'ten
geri dönen bazı yüksek rütbeli soylular ile bir toplantı yaptı...Bu toplantıda,
André de Montbard da bulunuyordu."
Baigent, Leigh & Lincoln, The
Holy Blood and the Holy Grail
"Toplantıdan hemen sonra, Hugues de
Champagne Kutsal Topraklara yollandı. 1108 yılına kadar Filistin'de kaldı.
1114 yılında, bir kez daha kısa süreli bir yolculuk yaptı ve Champagne'a
geri döndü. Clairxuax'daki malikanesini St. Bernard'a bağışladı. Bundan
dört yıl sonra, Champagne Kontu'nun hem vasalı ve hem de akrabası olan
Hugues de Payens önderliğinde, André de Montbard ve yedi arkadaşı görevlerine
başladılar. 1125 yılında, Hugues de Champagne da tarikata katıldı ve böylece,
kendi vasalının emri altına girdi."
Lynn Picknett & Clive Prince,
Turin Shroud
"Hugues de Payens, aslen Champagne
yöresindendi ve soyu Troyes Kontlarının bir dalına dayanıyordu."
"1123 tarihli bir belge, Hugues de
Payens'i "Magister Militum Templi" (Tapınak Şövalyleri Üstadı) olarak nitelendirmektedir.
"Magister Militum" ünvanı Roma İmparatorluğunda "Başkomutan" karşılığındadır.
Oysa, o dönemde bu küçük grup sadece bir kardeşler birliğinden ibarettir
ve ilk yıllarda yeni katılımcılar bulmakta pek güçlük çektikleri için neredeyde
dağılmak üzeredir."
Desmond Seward, The Monks of War
"Kudüs kralı, eskiden Süleyman Tapınağının
bulunduğu bölgeyi onlara merkez olarak bağışlamıştı. Bu nedenle, Tampliyeler
kendilerine "militia templi" (tapınak askerleri" adını seçmişlerdi."
John J. Robinson, Born in Blood
"Yeni tarikatın tam ismi "Pauperes
Commilitones Christi Templique Solimanis" (Süleyman Tapınağının ve İsa'nın
Fakir Askerleri) idi. İlk görevleri, Kudüs yolunu korumaktı ama, kısa bir
süre sonra gönüllü bir polis gücüne dönüştüler."
Noel Currer-Briggs, The Shroud and
the Grail
"Kendilerini Tanrı'ya adamış, namuslu
ve disiplinli bir yaşam arzulayan, varlığa değer vermeyen bazı yüksek düzeyli
soylu şövalyeler, Patrik hazretlerini gözetimi altında, İsa'ya hizmet etmek
için bir araya geldiler. Bu kişilerin arasında en önemlileri; Hugues de
Payens ile Geoffroy de Saint-Omer'di. Kalacak bir yerleri ya da kendilerine
ait bir kiliseleri bulunmadığı için, kral (Kudüs Kralı II. Baudouin) geçici
olarak, onları kendi sarayına, Tapınağın güney kısmına yerleştirdi. Patri
ve diğer piskoposlar tarafından, eski günahlarının affı için verilen ilk
görevleri, yeteneklerinin tümünü kullanarak Kudüs yollarını, hacıların
güvenliği için, soyguncular ve saldırganlardan temizlemekti."
William of Tyre
"Kral Baldwin, savaşçı-rahiplere,
kendi sarayının doğu kısmını, eskiden Süleyman Tapınağının bulunduğu yerin
tam karşısına düşen ve sonradan inşa edilecek olan El-Aksa Camii'nin yanında
bulunan bir bölgeyi bağışladı. Kutsal Mezar Kiliseis'nin ahırları da atlarına
tahsis edildi."
Peter Partner, The Murdered Magicians
(2) Sion Birliği
"Tampliye Şövalyelerinin ardında,
onları askeri ve idari şubesi olarak kurmuş bulunan bir gizli örgüt mevcuttu.
Çeşitli isimler altında varlığını günümüze dek sürdüren bu örgütün en çok
tanınan adı "Sion Birliği" (Prieuré de Sion)'dur. Prieuré sözü, dinsel
birlik ya da topluluk anlamına gelmektedir".
Baigent, Leigh & Lincoln, The
Holy Blood and the Holy Grail
Baigent, Leigh ve Lincoln, Sion örgütünü
de kapsayan (bir çok yerde "Our Lady of Sion" ya da "Notre Dame de Sion"
diye de geçer) ve Champagne bölgesinden çok sayıda aileyi de içine alan,
bir komplonun kanıtlarını ortaya çıkardılar. Onlara göre, Tampliyelerin
kuruluşunun ardında bile bu komplo mevcuttu.
Olayların ardındaki asıl düzenleyici,
Tampliye tarikatının kurulmasını sağlayan ve sonradan 1125 yılında kendisi
de Tampliyelere katılan Champagne kontu Hugues idi. Bazı tarihçiler, Hugues
de Champagne'ın Hugues de Payens'ın akrabası olduğunu ileri sürerler, ancak
bu konuda belgeler kesin değildir. Kesin olan, Hugues de Payens'ın Hugues
de Champagne'ın vasalı olmasıdır.
Lynn Picknett & Clive Prince,
Turin Shroud
"Bazı yazarlar, Tampliyelerin aslında,
İsa'nın yalancı peygamber olduğunu ve gerçek Mesih'in Vaftizci Yahya (John
the Baptist) olduğunu ileri süren Mandean ya da Johannit (Yahyacı) din
sapkınlığına bulaştığını iddia ederler. Ortadoğudaki varlıkları süresince,
Tampliyeler kuşkusuz bazı Johannit mezheplerle karşılaşmışlardır".
Baigent, Leigh & Lincoln, The
Holy Blood and the Holy Grail
"Johannit mezhebinin başrahipleri
"Christ" adını taşırlar ve Vaftizci Yahya'dan bu yana hiç aksamadan süregelen
bir zincir oluştururlar. Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında (1118
yılında), başrahip olan Theocletes, Hugues de Payens'i yakından tanıyordu.
Ona Johannit gizemlerini öğretti, ayrıcalıklı davranarak, kısa sürede rahiplik
ve üst düzey yöneticilik önerdi. En sonunda, Hugues de Payens'i kendi yerine
geçecek kişi olarak belirledi".
Kenneth Mackenzie, The Royal Masonic
Cyclopedia
"Sion Birliğinin en az iki Büyük Üstadının
Johannit bağlantılı eylemlere katıldığı biliniyor. Hugues de Payens'in
de gizli bir Johannit olduğu 19. yüzyılda önce Vatikan, sonra da Teosofist'lerce
açıklanmıştır.
"Johannit'ler gizli kiliselerinin
kuruluşunu Vaftizci Yahya'ya bağlarlar ve mezheplerinin başrahiplerine
Christos, Mesih ya da Kutsanmış adını veririler. Başrahipler, Yahya'dan
bu yana birbiri ardınca hiç aksatmadan dinsel iktidarlarını sürdürmüşlerdir.
Tampliye tarikatının kuruluşu sırasında, bu hayali niteliklerin sahibi
olan Theoclet isimli bir şahıs Hugues de Payens'i bu sözde kilisenin gizemlerine
ve umutlarına ortak etmiş, rahiplik ve yöneticilik vaatleri ile kandırmış
ve sonunda da, onu kendi yerine başrahip olacak kişi diye saptamıştır".
Pio Nono of Vatican, Against Freemasons
"İsa'nın ve hristiyanlığın gerçek
öyküsü Johannit (diğer adıyla Nazaren) mezhebinin başrahibi tarafından
Hugh de Payens'e açıklandı. Sonradan bu giz, Filistin'deki şövalyelere,
ayrıca St. John tarikatının daha soylu ve daha aydın üyelerine aktarıldı.
Gizli amaçları, entellektüel fikir özgürlüğüne kavuşmak ve evrensel bir
dinin kurulmasıydı. İtaat, fakirlik ve namus yeminleri ile bağlanmış, vahşi
topraklar üzerinde, yaban balı ve çekirgelerle beslenen, Vaftizci Yahya'nın
gerçek askerleriydi onlar. Gelenekler ve gerçek kabalacı uygulama böyledir".
M. P. Blavatsky, Isis Unveiled
(3) Gizli Amaç
"1099 yılında Haçlılar Kudüsü aldıklarında,
kentte az sayıda kalan yahudilerden "Kutsalların Kutsalı" hemen orada,
Dome of the Rock'da (Kubbet-üs Sahra'da) bulunduğunu öğrendiler. Ancak
Haçlılar, yanlışlıkla islam yapısı olan Kubbet-üs Sahra'yı Süleyman Mabedi
sandılar".
Noel Currer-Briggs, The Shroud and
the Grail
"1118 yılında, aralarında Geoffroi
de Saint-Omer ve Hugues de Payens'in de bulunduğu, dokuz haçlı şövalyesi
kendilerini dine adayarak, Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine
gizli ya da açık düşmanlık eden Constantinople (Istanbul) Patrik'ine yeminle
bağlandılar. Tampliyelerin herkese açıklanan görevi kutsal yerleri ziyarete
gelen hristiyan hacıları korumaktı. Gizli amaçları ise, Ezekiel tarafından
kehaneti yapılan modele uygun olarak Süleyman Mabedini yeniden inşa etmekti."
General Albert Pike, Morals and Dogma
"Dokuz şövalyenin gerçek görevi, eski
Mısır ve Yahudi gizli geleneklerinin özü hakkında bilgiler bulunduran,
bazıları tahminen Musa'nın zamanından kalma, yazıt ve kutsal eşyaları araştırmaktı...Bu
özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur. Elde ettikleri bilgiler,
tarikatın gizli toplantılarında ağızdan ağıza yayılmıştır."
Gaetan Delaforge, The Templar Tradition
in the Age of Aquarius
"1960'larda, Louis Charpentier, açık
ve kesin ifadeleri ile dikkat çeken iki kitabında, Tampliyelerin Kutsal
Topraklara Süleyman Mabedinin Ahit Sandığını bulup Avrupa'ya götürmek amacıyla
St. Bernard tarafından gönderildiklerini iddia etti. Bu amaca ulaştıklarına
dair kanıt olarak da, Tampliyelerin simya yoluyla elde ettikleri gümüşler
sayesinde Avrupa'daki gotik katedralleri inşa ettirdiklerini ileri sürdü.
Ayrıca, Kolomb'tan yaklaşık üçyüz yıl önce, Tampliyelerin amerika kıtasına
giderek, oradan da gümüş getirip La Rochelle limanına boşalttıklarını iddia
etti."
Peter Partner, The Murdered Magicians
"...Bir çok yahudi ve islam efsanesi,
Kudüs'teki Ruhlar Kuyusunun (Well of Souls) altında toprağın derinliklerine
inen bir gizli geçit bulunduğunu ve Süleyman Tapınağının yıkıldığı zaman,
Ahit Sandığının oraya gizlendiğini anlatır. Bir çok kişi, cinler ve şeytanlar
tarafından korunan Ahit Sandığının hala orada olduğuna inanmaktadır. Hugues
de Payens ve destekçisi Champgne Kontunun, Tampliye örgütünü kurmaları
ve bu sayede Tapınak tepesinin kontrolunu ele geçirmelerinin asıl nedeni
Ahit Sandığını ele geçirmek olabilir."
"Eğer, gerçek amaçları bu idiyse,
açıkça görülüyor ki, başarısız olmuşlardır. 12. yüzyılda, basit bir kutsal
eşyanın bile inanılmaz bir değeri vardı. Kaldı ki, Ahit Sandığı gibi eşsiz
bir kutsal eşyaya sahip olanlar müthiş bir güç ve prestij kazanabilirlerdi.
Bu nedenle, eğer Tampliyeler Ahit Sandığını bulmuş olsalardı, büyük bir
zafer ilan ederek Avrupa'ya götürürlerdi ve herkes bundan haberdar olurdu."
Graham Hancock, The Sign and the Seal
(4) Tampliyelerin Mimari Ustalıkları
"Kudüs'te sarayın diğer yanına Tampliyeler
yeni bir bina inşa ettiler. Bu yeni binanın eni, boyu, yüksekliği, bodrumu,
katları, merdivenleri ve çatısı o yörede bulunan binalardan çok farklıydı.
Gerçektende, binanın çatısı o denli yüksekti ki, yüksekliğini söylesem
dinleyenler bana inanmazlar."
Theoderic (1174)
"Tamplyelerin mimari ustalıkları neredeyse
doğaüstü bir gelişmişlikte olup, özellikle kavisler ve sivri çatılarla
dikkat çekmektedir...Sivri çatılar ve kavisler, aynı zamanda gotik mimari
düzeninin ayırt edici özelliği olup, 12. yüzyılda inşa edilen Chartres
ve diğer fransız katedrallerinde belirgindir. Bu yapıları, bilimsel anlamda,
o dönemin mimari bilgilerinin izin verdiğinden çok daha üstün olarak değerlendiren
uzmanlar vardır."
Louis Charpentier, The Mysteries of
Chartres Cathedral
"Tapınak tepesinde yaptukları kazılar
sonucunda, Süleyman mabediyle ilgili yazıtlar, belgeler, planlar buldular
mı? Bu bulgular, antik çağların büyük anıtlarını yapanların ve hatta piramitleri
inşa edenlerin bildikleri, ama çoktandır yitirilmiş uyum, denge, oran ve
geometri ile igili mimari gizleri kapsıyor muydu? Tampliyeler, tarikatlarına
verdiği desteğin karşılığı olarak, bu gizleri St. Bernard ile paylaştı
lar mı?"
Graham Hancock, The Sign and the Seal
"Tampliyelerin dinsel önderi St. Bernard,
gotik mimarinin erken döneminde, bu stilin yaygınlaşması ve gelişmesinde
yapıcı bir rol oynamıştır. 1134 yılında, Chartres Katedralinin kuzey kulesinin
inşası sırasında St. Bernard gücünün doruklarındadır ve bu harika yapının
inşasında, ama özellikle kuzey kulesinin yapımında kullanılan kutsal geometri
ilkelerini sürekli olarak eserlerinde vurgulamıştır."
"Gotik mimari...1134 yılında Chartres
Katedralinin kuzey kulesinin yapım çalışmalarıyla doğmuştur. Bu tarihten
hemen önceki yıllarda, katedralin inşası için hazırlıkların sürdüğü dönemde,
St. Bernard, Chartres paşpiskoposu Geoffroy ile özel bir dostluk geliştirmiş,
inşaatın planlarına olağandışı bir ilgi göstermiş, yapı ustaları ile hemen
hergün konuşmuştur."
"Tanrı nedir" diye sorulunca, St.
Bernard'ın yanıtı "O boy, genişlik, yükseklik ve derinliktir" olmuştur.
Tüm Chartres Katedrali, büyük bir dikkatle, derin dinsel gizemlerin bir
anahtarı olarak, özellikle dizayn edilmiştir. Örnek olarak; mimarlar ve
duvarcı ustaları, yapının birçok farklı yerinde, taşlar üzerine karanlık
anlamlar taşıyan törensel sözleri kazırken "gematria" (alfabedeki harfler
yerine sayıların kullanıldığı eski bir ibrani şifre sistemi) kullanmışlardır.
Aynı şekilde, süslemeciler ve heykeltraşlar da, yarattıkları binlerce farklı
bezeme ve figürlerde, insan doğası, geçmiş olaylar ve İncil'in anlamı hakkında
karmaşık mesajları dikkatlice gizlemişlerdir. Bir diğer örnek, kuzey kapısı
üzerinde yeralan bir sahnede, bir öküz arabasına yerleştirilmiş olan Ahit
Sandığının bilinmeyen bir yöne doğru taşınması temsil edilmektedir. Silinmiş
ve yıpranmış yazıtta "Hic Amicitur Archa Cederis" (Ahit Sandığı burada
gizlidir) sözleri bulunmaktadır."
"1139 yılında, adaylığı St. Bernard
tarafından heyecanla desteklenmiş olan, II Innocent papa seçilince, Tampliyelere
benzeri hiç görülmemiş bir ayrıcalık tanıdı; kendi kiliselerini inşa etme
hakkı. Bu ayrıcalığı Tampliyeler sonuna kadar kullanmasını bildiler ve
genellikle, tıpkı Londra'daki Temple kilisesi gibi, yuvarlak formu olan
ve Tampliyelerin mimari ustalıklarını vurgulayan güzel kiliseler inşa ettiler."
Graham Hancock, The Sign and the Seal
St. Bernard'ın Tüzüğü
(1) Güçlü Önder
"Kutsal hizmete baş koyan her kardeş,
cehennem korkusuyla, Üstad'a mutlak itaat göstermelidir. İsa Mesih için,
itaatten daha aziz bir davranıç yoktur ve eğer, Üstad ya da onun yetkilendirdiği
bir kişi emrederse, sanki Tanrı'dan gelen bir emirmiş gibi hemen yerine
getirilmelidir...Kendi özgür iradenizden tümüyle vazgeçmelisiniz."
Tampliye Tüzüğü, Troyes 1128
"1118-1119 yıllarında, Tampliye şövalyeleri
Kudüs'te ilk kuruluş döneminde, esas görevi kıyı kenti Yafa ile Kudüsü
bağlayan yolları korumak olan "fakir" bir tarikatti. Ancak, bu yeni doğmuş
örgüt, kurucularından Andre de Montbard'ın yeğeni olan St. Bernard'ın koruması
altına girince, önemli değişiklikler yaşadı. Zaten, St. Bernard'ın kendisi
de, yirmi yaşındayken dinsel yaşama girene kadar, tam bir şövalye eğitimi
almıştı."
Edward Burman, The Assassins - Holy
Killers of Islam
"St. Bernard'a Clairvaux topraklarını
bağışlayan Hugues de Champagne'dı. St. Bernard, orada manastırını kurdu
ve "imparatorluğunu" genişletmeye başladı. Tapliyelerin resmi "sponsoru"
olarak, Troyes konsilinde papalığın tarikatı tanımasını sağladı...St. Bernard'ın
eski öğrencilerinden ve Clairvaux'nun rahiplerinden biri olan papa Innocent
II, Tampliye tarikatını papa dışında hiç bir otoriteye hesapvermek durumunda
olmayan, ayrıcalıklı bir statüye yükseltti."
Lynn Prickett & Clive Prince,
Turin Shroud
"1128 yılında, Bernard de Clairvaux
daha henüz yirmisekiz yaşındayken, Troyes konsili Tampliyeler için bir
tüzük hazırlanmasını ondan istedi. St. Bernard, bunun çok daha fazlasını
gerçeklerştirdi ve tarikatın dinsel önderi oldu. Para ve arazi bağışları
yapılmasını sağladı; soylu ailelerin erkeklerini, tarikate katılarak kılıç
ve haç sayesinde günahlarından arınmaları konusunda teşvik etti."
John J. Robinson, Born in Blood
"St. Bernard, feodal soyluların enerji
fazlasını yöneltebileceği ve böylece "canileri, hırsızları ve katilleri"
dine kazandırabileceği bir yöntemi yaratmıştı. Hugues de Champagne'a yeni
adamlar bulmak ve bir tüzük hazırlamak sözünü verdi: "Tanrı'nın savaşında,
İsa'nın askerleri olacaklar..." Askeri hristiyanlık gerçek yaratıcısını
bulmuştu."
Desmond Seward, The Monks of War
"...düşmanı öldürmek günah değildir...İsa'nın
askerleri sevap için adam öldürür ve kendi ölürse daha büyük sevap olur.
Kendi kurtuluşu için ölür, İsa için öldürür."
St. Bernard
"St. Bernard, Tampliyelerin Tanrı'yı
hoşnut eden dinsel yaşantıları ile diğer şövalyelerin, zina, yağma, hırsızlık
ve diğer birçok günahla dolu ahlaksız yaşantılarını kıyaslayarak, gençleri
Tampliye örgütüne katılmaya çağırıyordu. İsa'ya kendini adamak, dua ve
erdemlerle dolu bir yaşam, inançsızlara karşı savaşırken ölebilmek; tüm
bunlar, önceden işlenmiş günahlardan arınmak için yeterliydi. Bu bakımdan,
St. Bernard tüm ruhunu kötülük sarmış katilleri ve tecavüzcüleri Tampliyelere
katılarak, ruhlarını kurtarmaya davet ediyordu. Aforoz edilmişler için
bile bir çıkış yolu, bir af olanağıydı bu. Tampliye yemini kiliseye bağlılığın
kesin kanıtıydı, gerçek haç uğruna savaşla geçecek bir yaşam da Tanrı hoşnutluğunun
garantisiydi."
John J. Robinson, Born in Blood
"Tampliyeler, kuzu kadar uysal ve
aslan kadar yırtıcıdırlar; bir rahibin yumuşaklığı ile bir şövalyenin cesaretini
kendilerinde birleştirirler. Süleyman Mabedini mücevherler yerine silahlarla,
altın taçlar yerine kalkanlarla, şamdanlar yerine koşum takımlarıyla süslerler.
Şöhrete değil zafere, şatafata değil savaşa düşkündürler. Boş konuşmalardan,
gereksiz eylemlerden, ölçüsüz gülüşlerden, dedikodudan ve tüm boş şeylerden
nefret ederler. Çok sayıda olmalarına karşın, tek çatı altında, tek tüzüğe
bağlı, yek ruh ve tek yürekle yaşarlar."
St. Bernard
"Tarikatın bir başka insan kaynağı,
at ve silah alacak olanakları olmayan fakir şövalyelerdi (iyi bir savaş
atının fiyatı yaklaşık 400 günlük tarım işçisi ücretine eşitti). Tarikate
girişlerinde, tüm bunların yanısıra, hizmetkar ve seyislere de sahip olabiliyorlardı.
Yeterli besin ve yatacak yer garantisi vardı...Önceden ne ölçüde azalmış
olursa olsun, kendilerine olan saygıları kısa zamanda yükseliyordu."
John J. Robinson, Born in Blood
(2) Giriş Töreni
"Adayların tarikate kabul töreni haftalık
toplantılarda yapılırdı. Kardeşlerin çoğunluğu uygun bulursa, aday toplantıya
getirilir, kardeşler tarafından sorgulanırdı. Verdiği yanıtlar tatmin edici
bulunursa, en önemlisi piç değilse ve eğer soylu ve özgür bir kişiyse,
Üstad'ın huzuruna çıkartılırdı..."
Noel Currer-Briggs, The Shroud and
the Grail
"Büyük gizlilik içinde yapılan giriş
törenleri, her zaman Kudüs'teki Kutsal Mezar Kilisesinin rotundasının bir
örneği şeklinde düzenlenmiş bir salonda gerçekleştirilirdi. Zaten, Tampliyelerin
inşa ettiği bir çok kilise ve şapel Kutsal Mezar Kilisesinin bir örneği
olarak yapılmış ve tıpkı İspanya'nın Segovia kentinde bulunan Vera Cruz
Tampliye kilisesinde olduğu gibi, tam merkeze İsa'nınmezarını temsil eden
iki katlı ve merdivenlerle çıkılabilen bir lahit yerleştirilmiştir. Özel
törenlerin belirli bir aşamasında, tarikat üyelerine bu lahite çıkarak,
kısa bir süre için temsili olarak Tanrı'nın yüzüne bakabilme şansı veriliyordu."
Ian Wilson, The Shroud of Turin
"Geceleri yapılan gizli törenlerde
yeni şövalyeler tarikate katılıyordu. Büyük Eğitmen (Grand Prior) toplantıya
katılan kardeşlere, bir kaç kez adayın aralarına alınmasında bir itirazları
olup olmasığını sorardı. Eğer hiç bir itiraz yoksa, tüzük maddeleri gereğince,
adayın ailesi, borçları, hastalıkları ve bir başka örgüte üyeliği sorgulanırdı.
Tüm bunlara uygun yanıtlar alınırsa, aday diz çökerek, tarikatın "bir kölesi
ve hizmetkarı" olmak istediğini bildirir ve "Tanrı ve Kutsal Meryem" adına
bağlılık yemini ederdi."
Ancient Wisdom and Secret Sects
"Tarikate kabul töreni sırasında,
bir kaç kez, Tanrı'nın ölümsüzlüğü ve Tanrı'nın oğlunun saflığı dile getirilirdi.
Tören yöneticisi adaya "ölmeyen ve hiçbir zaman ölmeyecek olan Tanrı'ya
inanıyor musun?" diye sorardı. Zamanı gelince, aday, yemin etmek için alışılmış
olduğu üzere İncil üzerine değil de, Mass'in İsa'nın cesedinden sözeden
bölümüne el basardı. Adayın kutsandığı aşamada ise, tüm kardeşler "Hoc
est enim corpus meum" sözlerini hep bir ağızdan söylerlerdi. Yemin sonrasında,
aday artık resmen tarikate katılmış olur ve adaya beyaz manto gitdirilirdi.
Töreni yöneten en son olarak 133. Mezmuru okurdu."
Noel Currer-Briggs, The Shroud and
the Grail
"Ecce quam bonum et quam jocundum
habitare fratres in unum."
"Ne iyi, ne güzeldir, birlik içinde
kardeşçe yaşamak !
Başa sürülen değerli yağ gibi,
Sakaldan, Harun'un sakalından
Kaftanının yakasına dek inen yağ
gibi.
Hermon dağında yağan çiğ
Sion dağlarına yağıyor sanki.
Çünkü Rab orada bereketi,
Sonsuz yaşamı buyurdu."
133. Mezmur (Davud'un Hac İlahisi)
"Bu mezmur, İsraillileri Mısır'dan
çıkışlarında besleyen ve yüksek bir teknoloji ürünü olan "Mana Makinası"
hakkındaydı. Gizemli güçlere sahip bu makina "Ahit Sandığı" olarak da bilinmektedir."
George Sassoon, The Mana Machine
(3) Yoksulluk ve Kardeşlik
"Cistercian tarikatı (St. Bernard'ın
kendi kurduğu tarikat) tüzüğüne göre "herşeyden önce üç temel yemin gelir;
erdem, yoksulluk ve itaat yeminleri". Bu yeminleri aynen kabul eden Tampliye
tarikatında, erdem kuralına göre, hiçbir şövalye, annesi ve kızkardeşi
de dahil, asla bir kadına dokunamaz. Kadınlarla konuşmak bile sakıncalıdır,
çoğu zaman da yasaktır. Tampliyeler hiçbir durumda çıkarmalarına izin verilmeyen
kuzu derisi külotlar giyerler. Külot çıkarma yasağı, cinsel eylemleri engellemek
amacıyla konmuştur. Tampliye tüzüğü kardeşlerin yıkanmalarını bile yasaklamıştır.
Hiç kimse, özellikle bir diğer kardeş, bir Tampliyeyi çıplak görmemelidir.
Manastırlar da dahil olmak üzere, sadece erkeklerden oluşan toplulukların
sürekli problemi olan eşcinselliği engellemek maksadıyla, yatakhaneler
geceleri de daima aydınlatılmış olmak zorundadır."
John J. Robinson, Born in Blood
"Sessizlik üzerinde önemle durulurdu.
Yemekhanelerde, konuşma yasağı nedeniyle sadece işaretle iletişim kurulurdu.
Talimler ve ayinler dışında, kardeşler daima sessizce dua eder gibi dolaşırlardı.
Günde iki kez, bir kardeş İncil okurken (özellikle Jozhua ve Makabiler
bölümleri) hiç konuşma olmadan yemek yenirdi. Oruç tutarak zayıf düşülmemesi
için, tüm kardeşler eşler halinde birbirini denetlemek zorundaydılar. Her
yemekte şarap bulunurdu ama et haftada sadece üç kez yenirdi. Tüm yaşam
savaşın gereklerine göre düzenlenmişti. Her şövalyenin üç tane atı vardı.
Aslan avı dışında, avlanmak da tüzük gereği yasaktı. Saçlar her zeman kısa
kesilmeli, mutlaka sakal bırakılmalıydı. Hristiyanlık tarihinde ilk kez,
askerler rahipler gibi yaşamak durumundaydılar."
Desmond Seward, The Monks of War
"Tampliyelerin kalkanları, tıpkı sonradan
hristiyanlaştırılan Grail kahramanı Sir Galahad'ın kalkanı gibi, beyaz
üzerine kırmızı renkte geniş bir haç resmi ile süslüydü. Tarikatın amblemi
ise, iki şövalyenin birlikte bindikleri tek bir at figüründen oluşmuştu.
Bu amblem, kardeşliği ve yoksulluğu simgelemekteydi. Kırmızı bir haç deseni
işlenmiş beyaz mantolar giyerlerdi. Savaşa giderken, birliklere "Beauseant"
adını taşıyan siyah-beyaz bir bayrak öncülük ederdi. Beauseant aynı zamanda
Tampliyelerin savaş narasıydı."
Ancient Wisdom and Secret Sects
"Her şövalye emirlere sonuna kadar
itaat etmek zorundaydı. Tarikat, papa dışında hiçbir otoriteye hesap vermek
zorunda olmadığı için, itaatsizlik karşısında, ölüm cezasını da içeren
kendi cezalandırma sistemini yürürlüğe koymuştu."
"...Tampliyelerin özel yaşamları hiç
yoktu. Bir kardeşin aldığı mektup bile, herkesin arasında ve Üstadın huzurunda
yüksek sesle okunurdu."
"Savaş alanınıda, üçe karşı tek kalana
dek, geri çekilemezlerdi. Bu da ancak Üstadın emri üzerine yapılabilirdi.
Aslında, Tampliye tarikatına girenler, savaşta ölmekten başka bir umut
taşıyamazlardı."
John J. Robinson, Born in Blood
"Bir Tampliye için,inançsız bir insanı
öldürmek dinsel bir ödevdi. St. Bernard'ın sözlerine göre "İsa adına adam
öldürmek, cinayet değil, kötüleri yok etmek, adaletsizliği ortadan kaldırmaktır...Bir
dinsiz öldürmek, zafer kazanmaktır, zira İsa'ya şan verir...Savaşta ölmek
din şehidi olarak kutsanmak anlamına gelir." Bu hevesle, iki yüzyıl boyunca,
yaklaşık yirmibin Tampliye din şehidi mertebesine yükselmiştir. St. Bernard'ın
dehası, işte böylece "Kuzey Savaş Kültünü" dinsel bir adanmışlığa dönüştürmüştür;
tıpkı pagan tanrıların hristiyan azizlerine dönüşmesi gibi. Sonunda, İsa
Woden'i (Odin) yenmiştir."
Desmond Seward, The Monks of War
ı