…En seçkinler nasıl da saklanmıştık hani
Oymalı tahtadan atın içine…
Götürmüştük biz Argos'lular ölümü, yıkımı
Troya'ya
Troya 1 (MÖ 3000-2500)
Troya 1'in en gelişmiş evresi 1y'de kentin çapı 90 metreydi. Toya 1'in ana girişi güney tarafta ve duvarı çok iyi korunmuş durumdadır. İki kule ile savunulan kent kapısı 2.97 metre enindeydi. 3 metre kadar genişlikte dar bir koridor şeklinde bu girişin iki yanında üçgen şeklinde yapılmış olan savunma kulelerinin de doğu yönündekinin alt kısmı ve bitişindeki sur kalıntıları görülebilir. Yüksekliği 3.5 metreye yakın olan kule kalıntısının tabanının irü taşlardan oluştuğu, duvarlarının da yukarıya doğru çıktıkça küçülen taşlardan örüldügünü görmekteyiz. Troya 1'e ait en sağlam kalıntı megaron tarzı bir evdir(1b). Onun altındaki yapı ise 1a katmanına aittir. Yine megaron tarzı evin dıştan ölcüsü 18,75*7 metre, duvar örtüsü balık sırtı şeklindedir. Büyük odasında biri tam ortada, diğeri doğu duvara yakın olmak üzere 2 ocak bulunmuştur. Sadece birinci ocak görülebilir durumdadır. Aynı odada kuzey ve doğu duvara doğru dayanan ve günümüzde izleri belli olmayan platform, 2 metre uzunluğunda, 90 cm genişliğinde ve ve 30 cm yüksekliğindeydi. Bu megaron yapısı bugüne değin bilinen en eski örnekti. Güneyinde pek belirgin olmayan 5 paralel duvar kalıntısının da megaron tipi yapı olma olasılığı vardır. 1987 yılında Troya 1 evresine ait duvarların hemen hepsi temizlenmiştir. Schilemann yarmasındaki yapılar Troya 1 evresine aittir ve MÖ 3000-2800'lere tarihlenmektedir. Troya 1 büyük bir tahriple son bulmuştur.
TROYA 2 (MÖ 2500-2200)
Troya 2'nin çapı 110 metreyi geçmekte ve 7 yapı katından oluşmaktaydı.
Troya 1 bir yangınla son bulmasına rağmen Troya 2'de gelişmeler görülür.
Fakat kültür değişikliği yoktur. Eski dünyanın batısında, bir plan sistemi
gösteren ilk kent olma özelliğini taşır. Anıtsal ölçüde megaronların
yanyana bir cephe oluşturacak biçimde sıralanmaları ve bu yapı kompleksine
propilonla girilmesi sistemi, 700 yıl sonraki Tiryns akropolünde görülmektedir.
En geç evresi olan 2g yapı katında yerleşmenin orta noktasında yer
alan, megaron tipi plana göre inşaa edilen yapının krala ait olabileceği,
değilse bile bir bir toplantı yeri olabileceği tahmin edilmektedir. Bu
yapı evresindeki planların megaron tipinin türevleri oldukları görülmektedir.
Konutların büyüklükleri arasındaki farklılıklar ise Troya 2g yerleşmesinde
yaşayan toplumda belirli bir sosyal farklılaşmanın olduğunun kanıtıdır.
Troya 2, üç ana evresiyle tanmlanmaktadır.(2a, 2b, 2c-g) Bunların herbirinin
yeni bir sur duvarı vardır. 2a'dan FL ve FN olarak gösterilen, üstleri
açık ve koridorlu 2 geçit kalmıştır. Bunlar 2b'nin duvarlarına uydurulmuş
ve kullanılmaya devam edilmiştir. FM (c5-6) ve FO(f-g6-7) kapıları ana
girişlerdir. Büyük megaronun ( )olarak gösterilen çoğu yeri Schilemann'ın
kuzey-güney açması sırasında tahrip olmuştur.
Troya 2 büyük kent kapısı güney surunun(FN) ortasında idi. Güneybatı
kapısının (FM gc) kalıntıları ve taş döşemeli 21x7,5 metre boyutlarındaki
rampası iyi korunmuştur. Bu rampa, girişi 5,25 metre uzunluğunda ve 2 kanatlı
bir kapısı olan, FM propilonuna çıkıyordu. Megaron planlı (FM) propilonu
2c-g evrelerine aitti. FN kapısı 2c'nin ana girişiydi. Son evreye ait olan
giriş, FN ile gösterilen büyük propilondu ve megaron biçimindeydi. Buradan
2c-g (2200-2100) yıllarında yapılan açık bir alana giriliyordu. Çakıl döşeli
bir avlu içindeki alan 2a ve 2b'nin kent duvarlarının üstü düzeltilerek
yapılmıştı.
Büyük megaron (2a), 2c yapı katına aitti. 1989 kazılarında yapının
yangın geçirmiş doğu duvarı ortaya çıkarılmıştı. Yapı tepenin en yüksek
noktasında ve çevreye çok hakim bir konumdaydı. Bir kısmı Schilemann'ın
kuzey-güney açması ile tahribe uğramışsa da planı saptanmıştır. Dorpfeld'in
saptadığı 2h, 2r, 2f megaronlarının da kral ailesine ait olmsası muhtemeldir.
2d yapısı ise depo niteliğindedir.
Schilemann tarafından 1871-90 yılları arasında yapılan çalışmalarda
Troya 2 yapı katmanları arasında ele geçirilen hazine buluntusu çok gelişmiş
bir metal işçiliğinin örneği ve gelişmiş bir dış ticaretin göstergesidir.
Schilemann, Priamos'un diye nitelediği hazineyi Troya 2'nin rampalı kapısının
batı duvarı dibinde bulmuştur. Bu evrenin çanak çömleği de karakteristiktir.
Kazılarda Troya 2'ye ait buluntuların çoğunun 1 metre kalınlığında bir
yangın molozunun atından çıkması, bu kentin ani bir istilaya uğradığının
bir göstergesidir. Bu nedenle Schilemann burayı Homeros'un İlyada'sında
geçen Troya olarak nitelendirmiştir. Aynı dönemde Batı Anadolu ve Kıta
Yunanistan'ındaki çeşitli yerleşimlerdeki benzer yıkımlar ve izleyen dönemde
bu kentlerin kültür yaşamında görülen uzun süreli durgunlukların MÖ 2000
yıllarının başlarında Orta Avrupa'dan gelen Hint-Avrupa kökenli göçlerden
olduğu sanılmaktadır. Troya 2'yi dışardan gelen göçmen toplulukların yıktığı
ve buraya yerleşmeden yollarına devam ettikleri sonucuna varılmıştır.
TROYA 3 (MÖ 2200-2050)
Hisarlık höyüğündeki 3. Erken Tunç Çağı yerleşmesinde yaşam şeklinin
pek değişmediği görülmektedir. Bu dönemde 4 yapı evresi saptanmış ve höyüğün
3 metre daha yükseldiği anlaşılmıştır.
Evlerin döşemelerinin daha önceki gibi sıkıştırlmış kil ya da toprakla
kaplandığı, duvarların da aynı şekilde örüldüğü biliniyor olsa bile bu
dönemde bağımsız konutlara rastlanmamaktadır. Bitişik yapılan evlerin arasında
kalan sokaklar oldukça dardır. Daha önceki dönemden farklı olarak, kent
surlarının tamamen taştan yapıldığı ve hatıllarla güçlendirilmiş kerpiçlerin
kullanılmadığı görülmektedir. Son yapılan kazılarda Troya 4'ün altındaki
tabakalarda bir sınır ya da teras duvarı ortaya açığa çıkarılmıştır ve
bunun Troya 2'nin sonu olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, kuzeye doğru,
üzerinde beyaza boyanmış kerpiçlerin olduğu, bir yapıya ait taş temel bulunmuştur.
Bu dönemde pişmiş kap üretiminde ve dokumacılıkta eskiden beri bilinen
gelenekler sürdürülmüştür.
TROYA 4 (MÖ 2050-1900)
Beş ayrı yapım evresinin izlendiği bu kat Erken Tunç çağının son yerleşmesidir.
Kazılarda ele geçen eşyalardan Kıta Yunanistan'ı, Ege adaları ve Orta Anadolu'yla
ilişkilerin yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Bitişik yapılmış, kil döşemeli
taş temel üzerine kerpiçten oluşturulmuş duvarları olan evlere ve ilk kez
avlularda yer alan kubbeli fırınlara rastlanmıştır.
Troya 4 evresine ait, üstüste 6 yangın evresinin olduğunu bilmekteyiz.Doğu
profilinde bunu açıkça görmek olasıdır.Bütün bu tabakaları 4.evreye tarihlememizin
nedeni, binaların aynı yapım planlarını izlemiş olmasıdır.Bitişik yapılmış
olan bu evlerin hepsinde, girişin sağ ya da solunda mutlaka oval fırın
vardır.Binalar ve tabanlar inanılmaz derecede güneye doğru eğim yapmışlardır.Bu
nedenle, höyüğün kenarında olan bu önemli buluntuları saptamak mümkün olmuştur.
Böylece Troya 4'ün mimari planı açık bir şekilde gözönündedir. En alttaki
yanık tabakada, bir oda içinde yabani hayvan kemiklerine rastlanması, bunların
o dönemde sürekli meydana gelen yangınlardan kaynaklandığını düşündürebilir.
TROYA 5 (İ.Ö. 1900-1800)
6 yapım evresinin saptandığı iki metre kalınlığa sahip bu yerleşme katmanında
Batı Anadolu'da, Erken Tunç Çağı'ndan Orta Tunç Çağı'na geçiş dönemine
rastlanmıştır. Bu dönemde Ege dünyasıyla süregelen ilişkilere Kıbrıs'la
başlayan ilişkilerin eklendiği sanılmaktadır.
Surların alt kısımları işlenmemiş taşlardan ve üst kısımları kerpiçten
yapılmıştır. Evlerin planlanmış döneme göre daha düzenli olduğu, dikdörtgen
bir alanın üç tarafına küçük odaların yapıldığı, odaların köşelerinde kilden
yapılmış oturma veya yatak sekilerinin olduğu, kubbeli ocakların veya arı
kovanı şeklindeki fırınların kullanıldığı anlaşılmaktadır. Evlerden birinin
döşemesinin altında hocker tarzında (insanın ana karnındaki duruşu) gömülmüş
yeni doğmuş bir bebenin iskeletine ait kemik kalıntıları bulunmuştur.
TROYA 6 (İ.Ö. 1800-1275)
Troya 6, 300.000 m2 bir alana yayılmıştır. Sekiz yapı katından
oluşan 6'ncı yerleşme üç ana evre gösterir. En parlak devir Troya 6(f-e)
evreleridir. Kazılarda elegeçen buluntular, tamamıyla yeni plan ve yapılar,
Troya 6'nın o döneme kadarki yaşayanlarından başka insanlarla ilişkisi
olmuş olabileceğini akla getirmektedir.
Sur duvarı, birbirine beş kapıyla bağlanan altı bölümden oluşur. Surun
en görkemli bölümü 6g evresine giren bir kuledir ve uzunluğu 18, genişliği
8 metredir. Kulenin ortasında keskin köşeli bir sarnıç ve onun içinde sekiz
metre derinlikte kayaya oyulmuş bir kuyu vardır. Bu kuyudan kuşatma sırasında
yararlanılıyordu. Uzunluğu 41.5, genişliği 4.5 m. olup yüksekliği 4 m'yi
geçen duvar boyunca dört dikey çıkıntıya rastlanır. Fakat bu duvar yüksek
bir Roma dönemi duvarıyla kapanmaktadır. (6 r - 6 s)
Buleteryon ve Schliemann'ın kuzey-güney açması ile tahrip edilen duvarın
doğu bölümü iyi durumdadır. 6 h kulesi tarafından tahrip edilen sur günümüzde
etkileyici bir durumdadır. Bu duvarlar konglomera taş bloklar ile dörtgen
kesilip dış yüzeyleri düşmanın tırmanmasını engelleyecek şekilde yontulduktan
sonra harç kullanmadan içe doğru eğimli bir şekilde birleştirilmiştir.
Her on metrede dişler yaparak kenti çevrelemektedir.
Troya 6'da kulelerin kullanılması bu dönemde şehrin güçlü olduğunu
gösterir. Girişin koridor şeklinde olması kente buradan girebilecek düşmanların
iki ateş arasında kalmasını sağlamak içindir.
Troya 6 yerleşmesinin sarayları ve diğer önemli yapıları, tepenin üzerinde
yeralıyordu. Ancak Hellenistik dönemde Athena Tapınağı'nın inşasında bu
yapıların bir kısmı tahrip olmuştur.
Akropolün güneybatısından (6 t) girerek hafif yokuş yukarı ana cadde
izlenirse solda Direkli Ev olarak nitelendirilen yapıya gelinir.
Troya 6 ve Troya 7a'da kullanıldığı düşünülmektedir. 26x12 m. boyutlarındadır.
Yapıyı destekleyen direklerden biri belirgindir. Yapının güney duvarı daha
kalın örülmüştür. Arka tarafta hafif bir genişleme gösteren yapı megaron
tarzında farklılık gösterir. Direkli evin kuzeydoğusunda 630 no.lu ev görülür.
İÖ 1700'e tarihlenen evin duvarları küçük taşlardan meydana gelir.
6 g'nin kuzey bitişinde megaron tarzı evlere rastlanmıştır. Bu odaların
çoğundan kent nüfusunun bu dönemde birden arttığı, duvarlarının zayıf mimarisinden
aceleyle yapıldıkları anlaşılmaktadır. Kazılarda bu odalarda erzak küplerinin
çok sayıda bulunması kiler niteliğinde olabileceğini göstermektedir. Evlerin
ortak özelliklerinden biri dışa, surlara bakan duvarlarının daha kalın
ve özenli yapılmış olmasıdır. 6 c evinin bir kısmı Schilemann tarafından
tahrip edilmiştir. 6 f yapısı farklı karakter göstrir. Duvarlar geniş ve
büyük kesme taşlarla örülmüş olup dışta dişler yaparak bölümlere ayrılmıştır.
6 a yapısı 19,18x12,30m boyutlarında bir yapıdır. Troya 6'nın megaron planını
normal olarak gösteren yapılardandır.
Troya 6'nın önemli bir yapısı Antalı Ev -6 t- girişinin doğusunda
bulunur. Üzerine gelen bulevteryon tarafından büyük ölçüde tahribe uğramıştır.
Eve Anta adını veren taş halen yerindedir.
Akropol evlerinin birçoğu trapezoidaldir. Bu türdeki evlerin dar yüzleri
kente, geniş yüzleri ise surlara bakmaktadır. Böylece trapezodial evler
kuzeyden güneye doğru genişleyen ve yelpaze gibi açılan akropol planına
uymaktadır. Homros'un İlyada'sında bahsettiği Priamos'un İlyon kenti, Troya
6h'dir. İlyada'da anlatılan ve 10 senelik savaş sonucu ele geçirilen kent
burası idi. Odesya'da anlatılan İlyon tahribi ise 7a katında olmuştur.
TROYA 7 (MÖ 1275-1240)
Troya 6'nın bir deprem ile son bulmasıyla Troya 7a katmanında depremin aralıklarla devam ettiği ve deprem sonucu yıkılan yapılar altında insan iskeletlerine rastlanması, buranın ansızın terkedildiği izlenimi yaratmaktadır. Yine de bir kültür değişikliğine rastlanmamıştır. 6h evresinde bulunan Minyas seramiğinin aynı bollukta 7a katında da varolduğu kaydedilmiştir. Bu dönemde plan ve mimarinin düzenlemesinde bir karakter değişikliği görülür. 6f-h evrelerindeki yüksek sanat düzeyinden ve kent planından bir eser kalmamış, ayrıca sosyal sınıf ayrılığı gösteren ev tipleri ortaya çıkmıştır. İyi korunmuş bu evler doğu suru ve kapısı arasında görülebilir. Bu köklü değişim deprem sonrası akropol dışında oturan halkın devlet yönetimine geçmesiyle ve kral ve soyluların ortadan kalkmasıyla açıklanabilir. Uzun zaman kral ve soyluların kendilerini sömürmesinden bıkan halk tabakası depremden yararlanıp bir darbe gerçekleştirimiş olabilir.
Troya 7b 1 (1240-1190):
7a katındaki yanık tabaka 50 ila 100 cm arasında değişen bir kalınlık gösterir. Bu tahribe karşın Troya'lılar kentlerine dönmüşler ve surlarla evleri onarmışlardır. Minyas seramiği üretimi devam etmiştir. İlk kez 7a'da görülen yapı tarzı burada da devam etmektedir.
Troya 7b 2 (MÖ 1190-1100):
Troya 6'dan sonra ilk kültür değişikliğine bu tabakada rastlanır. Bu
katta Buckel keramik denilen ve benzerlerine yalnızca Balkan ülkelerinde
rastlanan kurşuni renkli, yüksek keskin kulplu ve üzerleri boynuzcuklarla
süslü kaplar görülür. Duvar örgüsünün dip kısmı ortostat şeklinde blok
taşlarla güçlendirilmiştir. Bu tip bir ev 6u kapısının batısında görülmektedir.
Troya 7b 2'de yerleşen Balkan kökenli halk buraya zor kullanmadan gelmiş
olmalıdır. Çünkü bundan önceki tabakada bir yangın veya tahribe rastlanmamıştır.
Buradan, Ege göçüne ilk durağın Troya olmuş olabileceği akla gelir. Bu
dönemde Troya akropolünün göçler nedeniyle gücünü yitirdiğini görmekteyiz.
Troya 7 evresi için yeni yapılan çalışmalarda, önceden bilindiği gibi üç
tabaka değilde, dört ya da beş tabakadan oluşmuş olma ihtimali belirmiştir.
TROYA 8 (MÖ 700-350)
Bu evrenin buluntuları 7. yüzyıldan eskiye gitmez. İlk yapılara batı
kapısının doğusunda rastlarız. Burası yukarı temenos olarak adlandırılan
sunağın altına rastlamaktadır. Sunak Hellenistik dönemde yapılmıştır. Sunağın
batısında bulunan ve kare plana sahip başka bir sunak ise Agustus dönemine
aittir. Yukarı temenosun güneyinde "aşağı temenos" adı verilen ve içinde
iki sunağın bulunduğu kutsal yer de Helenisitik dönemde inşaa edilmiştir.
Bu dönemdeki en önemli yapı Athena tapınağıdır. Tapınak ve onu çeviren
kutsal alan ve anıtsal giriş kapısının yapılması için düz bir platform
elde etmek üzere höyük tepesinde bulunan eski yapı kalıntılarının bir kısmı
yıkılarak düz bir saha açılmış ve üzerine inşaa edilmiştir. Bu yüzden bu
devreye ait cevaplanamaycak sorular ortaya çıkmıştır. Geriye kalan son
kalıntılar da Schilemann'ın büyük açmasıyla ortadan kalkmıştır. Homeros'un
İlyada'sında Athena tapınağından bahsetmesi ve tapınağın kentin en yüksek
noktasında bulunduğunu söylemesi arkeologları buranın bir tapınak olabileceği
kanısına yöneltmiştir. Ancak, yapılan çalışmalarda yapının Athena Tapınağı
olduğu konusunda herhangi bir somut kanıta rastlanmıştır. Tapınağın yeri
Schliemann tarafında tamamen kazılmış olduğu için şu an burada derin bir
çukur mevcuttur.
Herodotos'a göre Xerxes burada tanrıçaya bin öküz kurban etmiştir.
İskender ise Granikos zaferinden sonra tapınağı ziyaret edip armağanlar
sunmuş ve daha sonra gönderdiği bir mektupta buraya görkemli bir tapınak
yaptıracağı konusunda söz vermiş olduğu bilinir. Strabon, İskender'in bu
isteğini Lisimakos'un yerine getirdiğini söyler.
TROYA 9 (MÖ 350-MS 400)
Roma döneminde Novum İlyum olarak bilinen kentin yapısal olarak çok
büyüdüğü görülmektedir. Troya 9'un bu dönemde Sezar (İÖ 59-44) ve Oktavyus
Ogustus (İÖ 31-14) devirlerinde kültür açısında yeni bir ivme kazanmıştır.
Athena Tapınağı bu dönemde yapılan değişikliklerle genişletilmiştir. Troya
bu dönemde Roma İmparatoru Büyük Konstantin (MS 324-327) tarafından başkentin
yeri olarak düşünmüş, ancak daha sonra Bizantion'da karar kılmıştır.
Novum İlyum'um son yapılan çalışmalarda anıtsal bir yapıya sahip olduğu
ortaya çıkmıştır. Bu yapıların çoğu yazılı kaynaklardan bilindiği üzere
Julius Klaudyus hükümdarlığında ve daha sonraki hükümdarlar tarafından
yapılmıştır.
İlyum kale duvarının tam önünde yeralan tiyatro, sunaklar ve ovaya
doğru uzanan burun üzerindeki kuzeydoğu terasındaki büyük tiyatro gibi
Hellenistik ve Roma dönemleri anıtlarına yeni bulgular da eklenince burası
büyük şehir niteliğine bürünmektedir. Yapılan kazılar sonucunda görülmüştür
ki Roma yapılarının temelleri çok derindedir. Bu yapılar arasında derinleşilen
her kısımda Troya 6 evresine ait tabakalara rastlanmıştır. Bu açmalar,
Troya 6-7 kale yerleşmesinin güney kapısından 100-170 m. kadar uzaktadır.
Bu devirde Athena tapınağının genişletildiği anlaşılmaktadır. Tapınağın
dört tarafı 80 m. uzunluğunda sütun sıralarıyla çevriliydi. Bu büyük meydanın
yapılması sırasında Troya 6'nın en önemli yapılarıyla Troya 7'nin evleri
tahrip edilmiştir. Troya 6'nın büyük giriş kapısı, 7t nin hemen doğusunda,
yarısı şehir surunun üstünde yeralan bulevteryon ve küçük tiyatro ile şehir
duvarı üstünde bulunan tiyatro Roma çağına aittir.
Büyük Tiyatro
Kuzeydoğudaki tepenin yamacına yaslanmış bir vaziyettedir. Ovaya ve denize hakim bir konumdaki ve 10.000 kişi alabildiği sanılan bu yapıdan geriye çok az şey kalmıştır. Blegen yaptığı kazılarda sahne binasının ve orkestranın bir kısmını günışığına çıkarmıştır. Oturma sıralarının bulunduğu yamaç henüz kazılmamıştır.
Anıtsal Çeşme (Nimfeum)
Güneye doğru tarlaların içindeki kalıntıların anıtsal çeşmeye ait oldukları bilinmektedir. Burada insan ve hayvan figürleriyle süslü döşeme mozaiklerine reastlanmıştır. Bu mozaiğin üst kısmında üçüncü yüzyıla tarihlenmiş boyalı duvar sıvaları bulunmuştur.Aynı yönde 500 m. kadar ileride Troya 6'nın son evrelerine ait olduğu sanılan bir mezarlığa rastlanmıştır. Kazılarda ağızları kapalı olarak toprağın hemen altına gömülmüş değişik şekil ve büyüklüklerde pişmiş toprak testiler içinde ölülerin yakılmasından sonra geriye kalan kül ve kemik artıkları ele geçmiştir.
Küçük Tiyatro(Odeon)
En iyi korunmuş yapılardan biridir. Oturma sıraları sağlam durumdaki Odeon'un kavea bölümünün batısı, üst kısımdan itibaren toprakla doldurularak yükseltilmiştir.
Meclis Binası (Buleteryon)
Yapının daha önceleri Odeon olarak kullanılmış olabileceği sanılmaktadır. Önde dörtgen planlı bir girişi, arkasında yarım daire şeklinde bir orkestrası ve bunun gerisinde oturma sıralarının yeraldığı kavea yeralmaktadır. Giriş holünün Troya 6 sur duvarının üstüne oturtulmuş tek parçalı mermer eşiktaşı hala yerindedir.
TROYA Mitolojisi
Troya şehrinin kurulmasıyla ilgili mitosta, Troaslı İlios günün birinde
Frigya Kralı'nın düzenlediği bir yarışmaya katılarak birinci olur. Kazandığı
ödüller içinde kara benekli bir inek de vardır. Biliciler İlios'a ineği
izlemesini ve kentini ineğin durduğu yerde kurmasını söylerler. İnek gidip
gidip Karamenderes (Skamondros) ile Dümrek (Smois) ırmaklarının arasında
denize yakın bir yerde durur. Kurulan şehre önce İlios, sonra kurucunun
atalarında Tros'un anısına Troya adı verilir. Bir süre sonra Zeus kente
Pallas Athena heykeli indirecek, İlios da heykelin indiği yere Athena tapınağını
yapacaktır. İlios soyu çoğalarak Priamos'a kadar gelir.
Homeros'un İlyada'sında geçen şu çok ünlü savaşın hikayesi ise kısaca
şöyle ortaya çıkmıştır; Tanrı Zeus'un bir kuğu şekline girerek Leda'dan
peydah ettiği Helena evlenecek yaşa gelince Akhaların önde gelenleri Tündareos'un
sarayına giderler. Burada Tündareos ya da Helena'nın seçimiyle, Menelaos
Helena'nın kocası olur. Daha sonra Tündareos ölünce Sparta Krallığı Menelaos'a
kalmıştır.
Efsaneye göre, savaşın nedeni ise Iolkos Kralı Pelans ile Thetis'in
düğünlerine davet edilmeyen kavga tanrıçası Eris'in, sinirlenip bir oyun
düzenlemesi ve Hera, Afrodit ve Athena'nın oturduğu ziyafet sofrasına,
üzerinde 'en güzele' yazılı bir elma atmasıyla başlar. Elmanın
kimin olduğu üzerine 3 güzel tartışmaya başlarlar ve Zeus'tan bu sorunu
çözmesini isterler. Zeus işin içinden çıkamayınca, çareyi dağlarda çobanlık
yapan ve yalnız yaşayan Paris'i rehber ilan etmekte bulur. Güzellerden
her biri kendisini seçmesi için Paris'e bir şey vadederler. Paris Afrodit'e
kanar ve dünyanın en güzel kadınını elde etmek için Afrodit'i yarışmanın
birincisi seçer. Paris, Afrodit'in yardımıyla Sparta'ya gider, Helen'i
kaçırır, prensi olduğu Troya şehrine geri döner. Bunun üzerine Sparta Kralı
Menelaos, Akha ordularını toplayarak Troya'ya savaş açar. Böylece 10 yıl
sürecek Troya savaşı başlamış olur.
ÇANAKKALE ARKEOLOJİ MÜZESİ
Çanakkale ve çevresinden derlenen arkeolojik eserler, önce 1911 yılında
Çanakkale Ortaokulunda depolanmış, 1932 yılında eserler, bir kilisenin
onarılmasıyla buraya taşınmıştır. 1984 yılına kadar Çanakkale Müzesi bu
kilisede ziyarete açık kalmış, 1984 yılında şimdiki yeni binasına taşınmıştır.
Çanakkale Müzesi, genelde 5 salon olarak düzenlenmiştir. Kronolojik
bir düzenleme ile sergilenen ilk salonda, Prehistorik devir fosilleri,
el baltaları, idollar, ok uçları vitrinlerde yer alır. Daha sonraki Helenistik
ve Roma devrine ait, Calvertin Koleksiyonu adıyla tanınan bir grup eser,
Troas, Beşiktepe arkeolojik kazı buluntuları bu ve diğer salonlarda sergilenmektedir.
Müzenin ikinci salonu, genellikle madeni eserlere ayrılmıştır. Ayna,
bilezik, buhurdan, iğne ve çeşitli süs eşyaları, tıp aletleri, Aşağıçavuş
tümülüsünde bulunan Helenistik devir heykelcikleri, kandiller, vazolar,
cam şişeleri, altın süs takıları, üçüncü salonda da mermer büstlerle, Assos-Behramkale
kazı buluntuları, Grek, Roma, Lidya, Bizans devirleri elektron, altın,
gümüş, bronz sikkeleri, ayrıca bir grup İslami devir sikkesi görülür.
Dördüncü salon, Dardanos tümülüsü mezar eşyalarına ayrılmıştır. Dardanos
tümülüsü Çanakkale’nin 10 km güneyindeki yığma toprak tepedir. Dünyanın
en eski tümülüslerindendir. M.Ö.5 yy’daki uygarlıkların izlerinin görüldüğü
tümülüs rastlantıyla bulunmuş. Kazılarda koridor, önoda ve mezar odası
ortaya çıkarılmıştır. Bir aile mezarı, 25 iskelet ve süs eşyaları bulunmuştur.
Bunlar arasında ahşap mobilya ve ipek kumaş parçaları, ahşap tarak, sepet,
müzik aleti, bronz kül kabı, kandiller, figürinler, altın süs eşyaları
ve diyademleri, anforalar, sedef ve cam eşyalar vardır. Dardanos yunan
mitolojisinde Zeus ile Elektra’nın oğludur.
1961 yılında Tenedos-Bozcaada Nekropolünde bulunan eserler, müzenin
beşinci salonunda sergilenmektedir. Gölpınar kazısında bulunan mermer heykel
ve parçaları, ayrı bir vitrinde fildişi, iğne, kemik tarak ve ağızlıklar
yer alır. Salonda batık gemilerden arta kalan anforalar, mermer kitabeler,
özellikle Perseus heykeli dikkat çekicidir.
Çanakkale Müzesi bahçesinde çeşitli lahitler, mermer kitabeler, sütun
ve sütun başlıkları ile kimi heykeller yerleştirilmiştir.
Arkeloji |