Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ


ATATÜRK'ÜN MECLİS'TE HİLAFET ÜZERİNE KONUŞMASI

- HZ. ÂDEM ALEYHİSSELAM'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar nebiler, peygamberler ve elçiler gönderilmiştir... TÜRK MİLLETİ'nin ATA'sı, NUH ALEYHİSSELAM'ın oğlu YAFES'in oğlu olan kişidir. (3.3.1924)

- Fakat ALLAH, PEYGAMBERİMİZ vasıtasıyle en son dini, medeni hakikatleri verdikten sonra, artık insanlıkla aracıyla temasta bulunmaya lüzum görmemiştir... İnsanlığın İDRAK derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması, her kulun doğrudan doğruya İLÂHİ İLHAMLAR'la temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur...Ve bu sebepledir ki, CENAB-I PEYGAMBER HATEM-ÜL ENBİYA (peygamberlerin sonuncusu ve incisi)olmuştur. Ve KİTAB'ı, KİTAB-I EKMEL'dir (Tam anlamıyla olgunlaşmış, tamamlanmış kitap)!..

- Peygamberin HİLAFET meselesi çok tartışmalara, görüşmelere ve çok esaslı muhalefete sebep oldu... Üç görüş belirdi... Bunlardan birisi HİLAFET makamına istihkak, ÜMMET İŞLERİ'ni görebilmek için lazım olan KUDRET ve KİFAYET'in kaide olarak ittihazıydı... Buna nazaran HİLAFET makamı en KUVVETLİ, en YETKİLİ KAVİM'in olacaktı... Bu görüş CUMHUR-U SAHABE'nindi.

İkinci görüş o güne kadar İSLAM'ın yükselmesine hizmet eden kavmin HİLAFET'e getirilmesi görüşüydü.

Üçüncü fikir ise KUVVET-İ KARABET'i iltizamdı... Bu da HAŞİMİLER'in (KUREYŞ kabilesinden olan PEYGAMBER'in boyu) görüşüydü.

Bu üç görüşten oybirliği ile birini tercih etmek mümkün olmadı... En nihayet teşettüt ve fetretin derhal önüne geçmek lüzumuna kani olan HAZRET-İ ÖMER'in tesiriyle HAZRET-İ EBUBEKİR 'e biat olundu.

Efendiler!.. Bu muhalefet ve tartışmaların yersiz olduğunu zannetmeyelim.

Hakikaten HİLAFET, İSLAM milletince en büyük bir maslahattır!.. Çünkü HİLAFET-İ NEBEVİYYE, MÜSLÜMANLAR arasında RABITA olan bir EMARET'tir... ve İSLAM EHLİ'nin VAHDET kelimesi üzere toplanmalarını temin bir EMANET'tir!

EMANET, işte CENAB-I HAKK'ın bir SIR ve HİKMET'idir ki, kurulması daima ve saldırma ve kuvvetle görülür... Andan asıl maksat da FESADIN GİDERİLMESİ, ASAYİŞİN KORUNMASI, MEMLEKET VE SAVAŞ İŞLERİ'nin DÜZEN'iyle, HALKIN İŞLERİ'ni İYİ İDARE'den ibarettir!..

Bu dahi, ancak KUVVET'e bağlıdır.

Yukarda izah ettiğim üç muhtelif görüşten birincisinin, ki KUVVET'i ve NÜFUZ'u olan kavmin, milletin HİLAFET'e varis olması noktasıydı, diğer görüşlere tercih edilmesi ve üstün olması tabiidir.

İşte bu suretle ASR-I SAADET'ten sonra HİLAFET unvanıyla bir İSLAM EMARETİ (emirliği, devleti) teşekkül etti.

PEYGAMBER'in vefatıyla derhal her tarafta İRTİDAT (DİN'den dönmek), İRTİCA, İSYAN başladı... HAZRET-İ EBUBEKİR bunları bertaraf etti, vaziyete hakim oldu. Bir taraftan da hudutları genişletmeye ve İSLAM EMARETİ'ne başladı...

EBUBEKİR son demlerine yaklaşınca HAZRET-İ ÖMER'i vasiyetname ile bizzat seçti.

HAZRET-İ ÖMER'in HİLAFET'i zamanında İSLAM memleketleri fevkalade genişledi, servet çoğaldı... Halbuki bir millet içinde servet toplanması, halk arasında dünya garezlerinin çıkmasına, bu da İHTİLAL ve FİTNE'nin zuhurunu bais olmak; bu FESAT DÜNYASI'nın gerçeklerindendir.

Bir de HAZRET-İ ÖMER hatırlıyordu ki, RESUL-Ü EKREM sırdaşı olan ASHAB'ına demişti ki:

- "Ümmetim düşmanlarına üstün gelecek... MEKKE, YEMEN,KUDÜS ve ŞAM'ı fethedecek. KİSRA(İran şahı) ve KAYSER'in (Doğu Roma, yani Bizans imparatoru) hazinelerini taksim eyleyecek... Fakat ondan sonra aralarında FİTNE, İHTİLAL ve GİZLİ DÜŞMANLIKLAR çıkacak, onlar da geçmiş mülükler (hükümdar) mesleğine gideceklerdir.

HAZRET-İ ÖMER bir gün HUZEYFE BİN YEMAN (RADIYELLAHUANH) HAZRETLERİ'ne "deniz gibi kabaran FİTNE"yi sorduğu zaman, şu cevabı aldı:

- "Senin için andan beis yok. Senin zamanınla onun arasında kapalı bir kapı vardır."

HAZRET-İ ÖMER sordu:

- " Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?"

- " Kırılacak."

- " Öyleyse artık kapanmaz!"

Dedi ve teessüf etti.

Hakikaten bu FİTNE KAPISI'nın kırılması mukadderdi!.. Çünkü İSLAM memleketleri genişlemişti, iş çoğalmıştı... Bu EMARET ve İDARE şekliyle her yerde ADALET icrası müşgül olmuştu.

ÖMER bir gün ağlarken sebebi soruldu... Cevap verdi:

- "Nasıl ağlamayayım ki, FIRAT kenarında bir OĞLAK KAYBOLSA, korkarım ki (HESABI)ÖMER'DEN SORULUR!"

Evet.. HAZRET-İ ÖMER(RADIYELLAHUANH) artık (sadece) HİLAFET ünvanı altındaki EMARET tarzının bir DEVLET idaresine kâfi olmadığını; bir zatın kendi FAZİLET'inde, kendi KUDRET'inde, hatta kendi MAHARET'inde olsa dahi, bir DEVLET idaresine yine kâfi olmadığını bütün şâmil mânâsıyla idrak etmişti.

Hatta bu endişe iledir ki, ÖMER kendinden sonra artık bir HALİFE düşünemez oldu... Kendisine oğlunu tavsiye ettikleri zaman:

- "Bir hanedana bir kurban yetişir,"

dedi... ABDURRAHMAN BİN AVF'ı çağırdı:

- "Ben seni veliaht eylemek istiyorum,"

dedi... O da:

- "Bana, kabul et, diye rey ve nasihat eyler misin?"

dediğinde, ÖMER:

- "Edemem, Ya AVF!"

dedi... ABDURRAHMAN da:

- "VALLAHİ ben de ebediyyen bu işe giremem!.."

dedi!.. En nihayet ÖMER, en makûl noktaya temas etti... EMARET, DEVLET ve MİLLET İŞİ'ni MEŞVERET'e havale etti!..

ÖMER'den sonra ASHAP ve bütün HALK mescidi ağzına kadar doldurdu... Orada bazı dikkate şayan vaziyetlerle ÜMMET'in İDARE'sini SEÇTİKLERİ bir HALİFE'ye verdiler.

Böylece HAZRET-İ OSMAN halife oldu... Fakat kırılmaya mahkûm olan kapı (FİTNE KAPISI) artık kırılmıştı... İSLAM memleketlerinin her tarafında dedikodular ve hoşnutsuzluklar başladı... Zavallı OSMAN âciz vaziyete düştü!.. O kadar ki, Şam Valisi Muaviye, onun hayatını korumak için yanına çağırdı!..

Her tarafta isyan eden muhtelif mıntıkalar halkı MEDİNE'de, evinin içinde HAZRET-İ OSMAN'ı kuşattı, ve muhterem zevcelerinin yanında şehit etti.

Bir çok gürültülü ve kanlı vak'alardan sonra HAZRET-İ ALİ (KEREMULLAHİVECH), HİLAFET makamına getirildi...

Tekrar edelim ki, kapı (FİTNE KAPISI) kırılmıştı!.. Muaviye, HAZRET-İ ALİ'nin (KEREMULLAHIVECH) HİLAFET'ini tanımıyordu!.. Vazifesi İSLAM ÂLEMİ'nde KUR'AN HÜKÜMLERİ'ni tatbik etmekten ibaret olan HALİFE, mızraklarına KUR'AN'lar geçirilmiş EMEVİYE ordusu karşısında, savaşı kesmeye mecbur oldu... İster istemez iki taraf hakemlerinin vereceği karara uymaya söz verdi.

İki taraf delegelerinin birbirine karşı kullandığı âdi hile, herkesçe bilinmektedir... AMR İBN-İL ÂS, MUAVİYE'ye HALİFE'liğini müjdeledi... Diğer taraftan HAZRET-İ ALİ de evvelce söz verdiği halde cayarak o da HİLAFET'e devam etti.

Bu suretle İSLAM EMARETİ, yine HİLAFET unvanı altında "SALTANAT-I İSLAMİYE'ye çevrildi!..

EMEVİ saltanatı ancak 90 seneyi doldurabilmiş, ve Hicret'in 132. senesinde Arap milleti EMEVİ sultanlarını başlarından atmış ve yerine başka isimde bir devlet kurmuştur... Bu devlete ABBASÎ DEVLETİ, başındakilere de HALİFE derlerdi. (PEYGAMBER'in amcası ABBAS'ın soyu)

Faaliyet merkezi IRAK'ta bulunan ABBASÎ HİLAFETİ'nin varlığına rağmen ENDÜLÜS'te dahi HALİFE-İ RESULULLAH ve EMİR-ÜL MÜMİNİN adıyla asırlarca saltanat sürmüş hükümdarlar vardı! (Endülüs EMEVÎ halifesi, MISIR'daki FATIMÎ halife)

Hicret'ten iki buçuk asır evvel ORTA ASYA'da büyük bir TÜRK DEVLETİ vardı... ABBASÎ HALİFELERİ zamanında bu yiğit, soylu ve yürekli TÜRKLER asker olarak SURİYE'ye, IRAK'a kadar geldiler... ABBASÎ HALİFELERİ'nin yönetimi altında en yüksek makamlara yükseldiler.

Hicret'in 4. yüzyılında idi ki, SELÇUK nâmı altında büyük bir TÜRK DEVLETİ kuruldu... KAFKASYA'ya, İRAN, IRAK, SURİYE ve ANADOLU'ya yayıldılar... BAĞDAT'ta oturan ABBASÎ HALİFELERİ, bu büyük TÜRK DEVLETİ'nin nüfus yönetimine girmişti... BAĞDAT'ta, aynı merkezde MELİKŞAH ile HALİFE nâmını taşıyan MÜTEDİYÜLBİLLAH yanyana oturdular ve akraba oldular. (Kız alıp kız verdiler)

HAZRET-İ SELİM'in takriben 5 asır sonra yaptığını, eğer isteseydi MELİKŞAH daha o zaman BAĞDAT'ta yapmış olurdu!..

İSLAM devletleri faaliyet gösterirken, CENGİZ HAN adındaki cihangir, KARAKURUM'dan çıkarak hudutlarını ÇİN DENİZİ'ne, BALTIK DENİZİ'ne, KARADENİZ'e, kadar genişletiyor... CENGİZ torunu HÜLÂGÛ da 656 Hicri senesinde (1253) BAĞDAT'ı zaptederek ABBASÎ HALİFESİ MU'TESİM'i idam ediyor... Ve bu suretle dünya yüzünde HİLAFET'e fiilen son veriyor!..

Şimdi efendiler!.. (Günümüze gelirsek,) HİLAFET makamı MAHFUZ olarak, onun yerinde HAKİMİYET ve SALTANAT-I MİLLİYE makamı ki, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'dir, elbette YANYANA durur!.. Ve elbette MELİKŞAH'ın makamı karşısında beceriksiz ve önemsiz bir makam sahibi olmaktan daha YÜCE bir tarzda bulunur!..

Çünkü bugünkü TÜRKİYE DEVLETİ'ni temsil eden TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'dir!.. Çünkü bütün TÜRKİYE HALKI, bütün kuvvetiyle o HİLAFET makamının dayanağı olmayı, doğrudan doğruya yalnız VİCDANÎ ve DİNÎ bir VAZİFE olarak TAAHHÜT ve TEKELLÜF ediyor!..

___________________

ATATÜRK'ün "hilafetin kaldırılması" görüşmeleri esnasındaki söyledikleri son derece dikkate değer!. Birincisi,

- "Hakikaten HİLAFET, İSLAM milletince en büyük bir maslahattır!.. Çünkü HİLAFET-İ NEBEVİYYE, MÜSLÜMANLAR arasında RABITA olan bir EMARET'tir... ve İSLAM EHLİ'nin VAHDET kelimesi üzere toplanmalarını temin bir EMANET'tir!"

- "EMANET, işte CENAB-I HAKK'ın bir SIR ve HİKMET'idir ki, kurulması daima ve saldırma ve kuvvetle görülür... Andan asıl maksat da FESADIN GİDERİLMESİ, ASAYİŞİN KORUNMASI, MEMLEKET VE SAVAŞ İŞLERİ'nin DÜZEN'iyle, HALKIN İŞLERİ'ni İYİ İDARE'den ibarettir!.."

sözleri ile, HİLAFET'i bir İLAHİ EMANET olarak, ve DEVLET-MİLLET İŞLERİ'nin icra yeri olarak görmesidir. İSLAM'a göre bir HALİFE'de şu 4 ŞART'ın olması gerekir: İLİM, ADALET, KİFAYET, DUYGU SELÂMETİ... Bu dört husus DEVLET yönetmek ve insanlara DİN'de önderlik edebilmek için gereklidir. Ancak babadan oğula geçen HİLAFET'te elbetteki bunlardan bazıları yerine getirilememiştir.

İkincisi, HİLAFET'in asla kaldırılmadığını, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'nin MANEVÎ ŞAHSİYETİ'ne tevdi edildiğini,

- "HİLAFET makamı MAHFUZ olarak, onun yerinde HAKİMİYET ve SALTANAT-I MİLLİYE makamı (ki, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'dir) elbette YANYANA durur!.. Ve elbette MELİKŞAH'ın makamı karşısında beceriksiz ve önemsiz bir makam sahibi olmaktan daha YÜCE bir tarzda bulunur!.."

- "Çünkü bugünkü TÜRKİYE DEVLETİ'ni temsil eden TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'dir!.. Çünkü bütün TÜRKİYE HALKI, bütün kuvvetiyle o HİLAFET makamının dayanağı olmayı, doğrudan doğruya yalnız VİCDANÎ ve DİNÎ bir VAZİFE olarak TAAHHÜT ve TEKELLÜF ediyor!.."

diyerek, hem MECLİS'in hem de TÜRK MİLLETİ'nin "İSLAM ÂLEMİ'nin VAHDET üzre BİR ARADA tutulması" demek olan HİLAFET'in dayanağı, bekçisi, kefili olduğunu çok açık bir şekilde belirtmesidir!.. Bunu iki hususu ASLA akıldan çıkartmamak gerekir!

İş burada da bitmez... ATATÜRK, yeni TÜRK DEVLETİ'ni hiç bir zaman İSLAMÎ ESASLAR'dan ayırmayı düşünmediğini, daha sonraki konuşmalarının birinde şöyle belirtir:

- "HİLAFET, bütün ÂLEM-İ İSLAM'a şâmil bir İDARE noktası demek ise, tarihte bu hiç bir vakit vaki olmamıştır!.. Hakikatte, şer'an ve dinen HİLAFET denilen şey yoktur... PEYGAMBERİMİZ demiş ki: 'Benden 30 sene sonra HİLAFET yoktur!..' "

- "HİLAFET, HÜKÜMET demektir!... Böyle olunca, HÜKÜMET'in nasıl olması mevzuubahis olabilir... DİNİN ESASLARI'nda sadece İDARE'nin ne gibi noktaları ihtiva etmesi lâzım geleceği musarrahtır: ADALET... MEŞVERET... ULULEMRE İTAAT!.."

- "BİZİM HÜKÜMETİMİZ tamamen BU ESASLARI İHTİVA EDİYOR!.. Binaenaleyh başkaca HALİFE (lider) mevzuubahis olamaz!.."

Gördünüz mü?.. Kısaca açıklarsak, diyor ki, "eğer HALİFE sadece bir SULTAN değil, aynı zamanda bir DİNÎ LİDER ise, memleketi İSLÂMÎ ESASLAR'a göre idare edecektir. Bui esaslar da ADALET, MEŞVERET ve ULULEMRE İTAAT'tir... Bizim yeni DEVLET'imiz tamamen bu esaslar üzerine kurulmuştur!.. Yani, İSLAM'dan uzaklaşmamız söz konusu değildir!.. İyi bir HALİFE ne yapacaksa, bizim hükümetiniz de aynı şeyleri yapacaktır!"

ATATÜRK, HİLAFET'i İSLÂM ÂLEMİ'nin SİYÂSÎ ve DİNÎ liderliği olduğu düşüncesindedir. Gerektiğinde kullanmaya hazırdır. Bunu da şöyle ifade eder:

- "(Gerçekte HİLAFET'in çok önceden, 1253'de sona erdiğini söylemiştik.) Böyle olduğu halde TBMM nasıl bir HALİFE intihab etti?.. "

- "Bu hal şöyle izah olunabilir: Bütün İSLAM ÂLEMİ, ESARET altındadır... Şayân-ı arzudur ki, bunlar ayrı çalışsınlar, kendi HAKİMİYET-İ MİLLİYE'lerini istihsal etsinler..."

- "İşte bunlara bu hususta medar-ı tesliyet olmak üzere bir nokta-i irtibat göstermek arzu ediliyor."

- "Fakat onlar tamamen ESARET'ten kurtulduktan sonra, MÜSTAKİL olduktan sonra, BİRLEŞİK BİR MAKAM'ın idaresine girmek isteyeceklerini düşünmek câiz midir?.."

- "Bu da ayrı bir mesele!.."

- "Demek istiyoruz ki, ONLARIN KURTULMASI İÇİN MÜŞTEREK BİR NOKTA-I RABITA göstermek suretiyle TARİHÎ, VİCDANÎ ve yahut DİNÎ bir VAZİFE yapıyoruz."

Velhasılı, ATATÜRK büyük adamdı!.. ALLAH gani gani rahmet eylesin!

  • Önemli Sayfalar: MUAVİYE'NİN SALTANAT DÖNEMİ , HÜSEYİN'İN ŞEHADETİ , MUAVİYE SOYU'NUN KURUYUŞU , SAYFALAR