- HZ. ÂDEM ALEYHİSSELAM'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar nebiler, peygamberler ve elçiler gönderilmiştir... TÜRK MİLLETİ'nin ATA'sı, NUH ALEYHİSSELAM'ın oğlu YAFES'in oğlu olan kişidir. (3.3.1924)
- Fakat ALLAH, PEYGAMBERİMİZ vasıtasıyle en son dini,
medeni hakikatleri verdikten sonra, artık insanlıkla aracıyla temasta bulunmaya
lüzum görmemiştir... İnsanlığın İDRAK derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması, her
kulun doğrudan doğruya İLÂHİ İLHAMLAR'la temas kabiliyetine eriştiğini kabul
buyurmuştur...Ve bu sebepledir ki, CENAB-I PEYGAMBER HATEM-ÜL ENBİYA (peygamberlerin
sonuncusu ve incisi)olmuştur.
Ve KİTAB'ı, KİTAB-I EKMEL'dir (Tam anlamıyla olgunlaşmış, tamamlanmış kitap)!..
- Peygamberin HİLAFET meselesi çok tartışmalara,
görüşmelere ve çok esaslı muhalefete sebep oldu... Üç görüş belirdi... Bunlardan
birisi HİLAFET makamına istihkak, ÜMMET İŞLERİ'ni görebilmek için lazım olan
KUDRET ve KİFAYET'in kaide olarak ittihazıydı... Buna nazaran HİLAFET makamı en
KUVVETLİ, en YETKİLİ KAVİM'in olacaktı... Bu görüş CUMHUR-U
SAHABE'nindi. İkinci görüş o güne kadar İSLAM'ın yükselmesine hizmet
eden kavmin HİLAFET'e getirilmesi görüşüydü. Üçüncü fikir ise KUVVET-İ KARABET'i iltizamdı... Bu da
HAŞİMİLER'in (KUREYŞ kabilesinden olan PEYGAMBER'in boyu) görüşüydü. Bu üç görüşten oybirliği ile birini tercih etmek mümkün
olmadı... En nihayet teşettüt ve fetretin derhal önüne geçmek lüzumuna kani olan
HAZRET-İ ÖMER'in tesiriyle HAZRET-İ EBUBEKİR 'e biat olundu. Efendiler!.. Bu muhalefet ve tartışmaların yersiz
olduğunu zannetmeyelim. Hakikaten HİLAFET, İSLAM milletince en büyük bir
maslahattır!.. Çünkü HİLAFET-İ NEBEVİYYE, MÜSLÜMANLAR arasında RABITA olan bir
EMARET'tir... ve İSLAM EHLİ'nin VAHDET kelimesi üzere toplanmalarını temin bir
EMANET'tir! EMANET, işte CENAB-I HAKK'ın bir SIR ve HİKMET'idir ki,
kurulması daima ve saldırma ve kuvvetle görülür... Andan asıl maksat da FESADIN
GİDERİLMESİ, ASAYİŞİN KORUNMASI, MEMLEKET VE SAVAŞ İŞLERİ'nin DÜZEN'iyle, HALKIN
İŞLERİ'ni İYİ İDARE'den ibarettir!.. Bu dahi, ancak KUVVET'e bağlıdır. Yukarda izah ettiğim üç muhtelif görüşten birincisinin,
ki KUVVET'i ve NÜFUZ'u olan kavmin, milletin HİLAFET'e varis olması noktasıydı,
diğer görüşlere tercih edilmesi ve üstün olması tabiidir. İşte bu suretle ASR-I SAADET'ten sonra HİLAFET unvanıyla
bir İSLAM EMARETİ (emirliği, devleti) teşekkül etti. PEYGAMBER'in vefatıyla derhal her tarafta İRTİDAT
(DİN'den dönmek), İRTİCA, İSYAN başladı... HAZRET-İ EBUBEKİR bunları bertaraf
etti, vaziyete hakim oldu. Bir taraftan da hudutları genişletmeye ve İSLAM
EMARETİ'ne başladı... EBUBEKİR son demlerine yaklaşınca HAZRET-İ ÖMER'i
vasiyetname ile bizzat seçti. HAZRET-İ ÖMER'in HİLAFET'i zamanında İSLAM memleketleri
fevkalade genişledi, servet çoğaldı... Halbuki bir millet içinde servet
toplanması, halk arasında dünya garezlerinin çıkmasına, bu da İHTİLAL ve
FİTNE'nin zuhurunu bais olmak; bu FESAT DÜNYASI'nın
gerçeklerindendir. Bir de HAZRET-İ ÖMER hatırlıyordu ki, RESUL-Ü EKREM
sırdaşı olan ASHAB'ına demişti ki: - "Ümmetim düşmanlarına üstün gelecek... MEKKE, YEMEN,KUDÜS
ve ŞAM'ı fethedecek. KİSRA(İran şahı) ve KAYSER'in (Doğu Roma, yani Bizans
imparatoru) hazinelerini taksim eyleyecek... Fakat ondan sonra aralarında FİTNE,
İHTİLAL ve GİZLİ DÜŞMANLIKLAR çıkacak, onlar da geçmiş mülükler (hükümdar)
mesleğine gideceklerdir. HAZRET-İ ÖMER bir gün HUZEYFE BİN YEMAN (RADIYELLAHUANH)
HAZRETLERİ'ne "deniz gibi kabaran FİTNE"yi sorduğu zaman, şu cevabı
aldı: - "Senin için andan beis yok. Senin zamanınla onun
arasında kapalı bir kapı vardır." HAZRET-İ ÖMER sordu: - " Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?" - " Kırılacak." - " Öyleyse artık kapanmaz!" Dedi ve teessüf etti. Hakikaten bu FİTNE KAPISI'nın kırılması mukadderdi!..
Çünkü İSLAM memleketleri genişlemişti, iş çoğalmıştı... Bu EMARET ve İDARE
şekliyle her yerde ADALET icrası müşgül olmuştu. ÖMER bir gün ağlarken sebebi soruldu... Cevap
verdi: - "Nasıl ağlamayayım ki, FIRAT kenarında bir OĞLAK
KAYBOLSA, korkarım ki (HESABI)ÖMER'DEN SORULUR!" Evet.. HAZRET-İ ÖMER(RADIYELLAHUANH) artık (sadece)
HİLAFET ünvanı altındaki EMARET tarzının bir DEVLET idaresine kâfi olmadığını;
bir zatın kendi FAZİLET'inde, kendi KUDRET'inde, hatta kendi MAHARET'inde olsa
dahi, bir DEVLET idaresine yine kâfi olmadığını bütün şâmil mânâsıyla idrak
etmişti. Hatta bu endişe iledir ki, ÖMER kendinden sonra artık bir
HALİFE düşünemez oldu... Kendisine oğlunu tavsiye ettikleri zaman: - "Bir hanedana bir kurban yetişir," dedi... ABDURRAHMAN BİN AVF'ı çağırdı: - "Ben seni veliaht eylemek istiyorum," dedi... O da: - "Bana, kabul et, diye rey ve nasihat eyler
misin?" dediğinde, ÖMER: - "Edemem, Ya AVF!" dedi... ABDURRAHMAN da: - "VALLAHİ ben de ebediyyen bu işe giremem!.." dedi!.. En nihayet ÖMER, en makûl noktaya temas etti...
EMARET, DEVLET ve MİLLET İŞİ'ni MEŞVERET'e havale etti!.. ÖMER'den sonra ASHAP ve bütün HALK mescidi ağzına kadar
doldurdu... Orada bazı dikkate şayan vaziyetlerle ÜMMET'in İDARE'sini SEÇTİKLERİ
bir HALİFE'ye verdiler. Böylece HAZRET-İ OSMAN halife oldu... Fakat kırılmaya
mahkûm olan kapı (FİTNE KAPISI) artık kırılmıştı... İSLAM memleketlerinin her
tarafında dedikodular ve hoşnutsuzluklar başladı... Zavallı OSMAN âciz vaziyete
düştü!.. O kadar ki, Şam Valisi Muaviye, onun hayatını korumak için yanına
çağırdı!.. Her tarafta isyan eden muhtelif mıntıkalar halkı
MEDİNE'de, evinin içinde HAZRET-İ OSMAN'ı kuşattı, ve muhterem zevcelerinin
yanında şehit etti. Bir çok gürültülü ve kanlı vak'alardan sonra HAZRET-İ ALİ
(KEREMULLAHİVECH), HİLAFET makamına getirildi... Tekrar edelim ki, kapı (FİTNE KAPISI) kırılmıştı!..
Muaviye, HAZRET-İ ALİ'nin (KEREMULLAHIVECH) HİLAFET'ini tanımıyordu!.. Vazifesi
İSLAM ÂLEMİ'nde KUR'AN HÜKÜMLERİ'ni tatbik etmekten ibaret olan HALİFE,
mızraklarına KUR'AN'lar geçirilmiş EMEVİYE ordusu karşısında, savaşı kesmeye
mecbur oldu... İster istemez iki taraf hakemlerinin vereceği karara uymaya söz
verdi. İki taraf delegelerinin birbirine karşı kullandığı âdi
hile, herkesçe bilinmektedir... AMR İBN-İL ÂS, MUAVİYE'ye HALİFE'liğini
müjdeledi... Diğer taraftan HAZRET-İ ALİ de evvelce söz verdiği halde cayarak o
da HİLAFET'e devam etti. Bu suretle İSLAM EMARETİ, yine HİLAFET unvanı altında
"SALTANAT-I İSLAMİYE'ye çevrildi!..
EMEVİ saltanatı ancak 90 seneyi
doldurabilmiş, ve Hicret'in 132. senesinde Arap milleti EMEVİ sultanlarını
başlarından atmış ve yerine başka isimde bir devlet kurmuştur... Bu devlete
ABBASÎ DEVLETİ, başındakilere de HALİFE derlerdi. (PEYGAMBER'in amcası ABBAS'ın
soyu) Faaliyet merkezi IRAK'ta bulunan ABBASÎ HİLAFETİ'nin
varlığına rağmen ENDÜLÜS'te dahi HALİFE-İ RESULULLAH ve EMİR-ÜL MÜMİNİN adıyla
asırlarca saltanat sürmüş hükümdarlar vardı! (Endülüs EMEVÎ halifesi,
MISIR'daki FATIMÎ halife) Hicret'ten iki buçuk asır evvel ORTA ASYA'da büyük bir
TÜRK DEVLETİ vardı... ABBASÎ HALİFELERİ zamanında bu yiğit, soylu ve yürekli
TÜRKLER asker olarak SURİYE'ye, IRAK'a kadar geldiler... ABBASÎ HALİFELERİ'nin
yönetimi altında en yüksek makamlara yükseldiler. Hicret'in 4. yüzyılında idi ki, SELÇUK nâmı altında büyük
bir TÜRK DEVLETİ kuruldu... KAFKASYA'ya, İRAN, IRAK, SURİYE ve ANADOLU'ya
yayıldılar... BAĞDAT'ta oturan ABBASÎ HALİFELERİ, bu büyük TÜRK DEVLETİ'nin
nüfus yönetimine girmişti... BAĞDAT'ta, aynı merkezde MELİKŞAH ile
HALİFE nâmını
taşıyan MÜTEDİYÜLBİLLAH yanyana oturdular ve akraba oldular. (Kız alıp kız verdiler)
HAZRET-İ SELİM'in takriben 5 asır sonra yaptığını, eğer
isteseydi MELİKŞAH daha o zaman BAĞDAT'ta yapmış olurdu!.. İSLAM devletleri faaliyet gösterirken, CENGİZ HAN
adındaki cihangir, KARAKURUM'dan çıkarak hudutlarını ÇİN DENİZİ'ne, BALTIK
DENİZİ'ne, KARADENİZ'e, kadar genişletiyor... CENGİZ torunu HÜLÂGÛ da 656 Hicri
senesinde (1253) BAĞDAT'ı zaptederek ABBASÎ HALİFESİ MU'TESİM'i idam ediyor... Ve
bu suretle dünya yüzünde HİLAFET'e fiilen son veriyor!.. Şimdi efendiler!.. (Günümüze gelirsek,) HİLAFET
makamı MAHFUZ olarak, onun
yerinde HAKİMİYET ve SALTANAT-I MİLLİYE makamı ki, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ'dir, elbette YANYANA durur!.. Ve elbette MELİKŞAH'ın makamı karşısında
beceriksiz ve önemsiz bir makam sahibi olmaktan daha YÜCE bir tarzda
bulunur!.. Çünkü bugünkü TÜRKİYE DEVLETİ'ni temsil eden TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'dir!.. Çünkü bütün TÜRKİYE HALKI, bütün kuvvetiyle o
HİLAFET makamının dayanağı olmayı, doğrudan doğruya yalnız VİCDANÎ ve
DİNÎ bir
VAZİFE olarak TAAHHÜT ve TEKELLÜF ediyor!.. ___________________
ATATÜRK'ün "hilafetin kaldırılması" görüşmeleri esnasındaki
söyledikleri son derece dikkate değer!. Birincisi,
- "Hakikaten HİLAFET, İSLAM milletince en büyük bir maslahattır!..
Çünkü HİLAFET-İ NEBEVİYYE, MÜSLÜMANLAR arasında RABITA olan bir
EMARET'tir... ve İSLAM EHLİ'nin VAHDET kelimesi üzere toplanmalarını
temin bir EMANET'tir!"
- "EMANET, işte CENAB-I HAKK'ın bir SIR ve HİKMET'idir ki,
kurulması daima ve saldırma ve kuvvetle görülür... Andan asıl maksat
da FESADIN GİDERİLMESİ, ASAYİŞİN KORUNMASI, MEMLEKET VE SAVAŞ
İŞLERİ'nin DÜZEN'iyle, HALKIN İŞLERİ'ni İYİ İDARE'den ibarettir!.."
sözleri ile, HİLAFET'i bir İLAHİ EMANET olarak, ve DEVLET-MİLLET
İŞLERİ'nin icra yeri olarak görmesidir. İSLAM'a göre bir HALİFE'de
şu 4 ŞART'ın olması gerekir: İLİM, ADALET, KİFAYET, DUYGU
SELÂMETİ... Bu dört husus DEVLET yönetmek ve insanlara DİN'de önderlik
edebilmek için gereklidir. Ancak babadan oğula geçen HİLAFET'te
elbetteki bunlardan bazıları yerine getirilememiştir.
İkincisi, HİLAFET'in asla kaldırılmadığını, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ'nin MANEVÎ ŞAHSİYETİ'ne tevdi edildiğini,
- "HİLAFET makamı MAHFUZ olarak, onun yerinde HAKİMİYET ve
SALTANAT-I MİLLİYE makamı (ki, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'dir)
elbette YANYANA durur!.. Ve elbette MELİKŞAH'ın makamı karşısında
beceriksiz ve önemsiz bir makam sahibi olmaktan daha YÜCE bir
tarzda bulunur!.."
- "Çünkü bugünkü TÜRKİYE DEVLETİ'ni temsil eden TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ'dir!.. Çünkü bütün TÜRKİYE HALKI, bütün kuvvetiyle
o HİLAFET makamının dayanağı olmayı, doğrudan doğruya yalnız VİCDANÎ
ve DİNÎ bir VAZİFE olarak TAAHHÜT ve TEKELLÜF ediyor!.."
diyerek, hem MECLİS'in hem de TÜRK MİLLETİ'nin "İSLAM ÂLEMİ'nin
VAHDET üzre BİR ARADA tutulması" demek olan HİLAFET'in dayanağı,
bekçisi, kefili olduğunu çok açık bir şekilde belirtmesidir!..
Bunu iki hususu ASLA akıldan çıkartmamak gerekir!
İş burada da bitmez... ATATÜRK, yeni TÜRK DEVLETİ'ni hiç bir zaman
İSLAMÎ ESASLAR'dan ayırmayı düşünmediğini, daha sonraki
konuşmalarının birinde şöyle belirtir:
- "HİLAFET, bütün ÂLEM-İ İSLAM'a şâmil bir
İDARE noktası
demek ise, tarihte bu hiç bir vakit vaki olmamıştır!.. Hakikatte,
şer'an ve
dinen HİLAFET denilen şey yoktur... PEYGAMBERİMİZ demiş ki: 'Benden 30 sene
sonra HİLAFET yoktur!..' " - "HİLAFET, HÜKÜMET demektir!... Böyle olunca, HÜKÜMET'in
nasıl olması mevzuubahis olabilir... DİNİN ESASLARI'nda sadece İDARE'nin ne gibi
noktaları ihtiva etmesi lâzım geleceği musarrahtır: ADALET... MEŞVERET...
ULULEMRE İTAAT!.." - "BİZİM HÜKÜMETİMİZ tamamen BU ESASLARI İHTİVA EDİYOR!..
Binaenaleyh başkaca HALİFE (lider) mevzuubahis olamaz!.." Gördünüz mü?.. Kısaca açıklarsak, diyor ki, "eğer HALİFE sadece bir
SULTAN değil, aynı zamanda bir DİNÎ LİDER ise, memleketi İSLÂMÎ
ESASLAR'a göre idare edecektir. Bui esaslar da ADALET, MEŞVERET ve
ULULEMRE İTAAT'tir... Bizim yeni DEVLET'imiz tamamen bu esaslar
üzerine kurulmuştur!.. Yani, İSLAM'dan uzaklaşmamız söz konusu
değildir!.. İyi bir HALİFE ne yapacaksa, bizim hükümetiniz de aynı
şeyleri yapacaktır!"
ATATÜRK, HİLAFET'i İSLÂM ÂLEMİ'nin SİYÂSÎ ve DİNÎ liderliği olduğu
düşüncesindedir. Gerektiğinde kullanmaya hazırdır. Bunu da şöyle
ifade eder:
- "(Gerçekte HİLAFET'in çok önceden, 1253'de sona
erdiğini söylemiştik.) Böyle olduğu halde TBMM nasıl bir HALİFE
intihab etti?.. "
- "Bu hal şöyle izah olunabilir: Bütün İSLAM ÂLEMİ, ESARET
altındadır... Şayân-ı arzudur ki, bunlar ayrı çalışsınlar, kendi
HAKİMİYET-İ MİLLİYE'lerini istihsal etsinler..."
- "İşte bunlara bu hususta medar-ı tesliyet olmak üzere bir
nokta-i irtibat göstermek arzu ediliyor." - "Fakat onlar tamamen ESARET'ten kurtulduktan
sonra, MÜSTAKİL olduktan sonra, BİRLEŞİK BİR MAKAM'ın idaresine
girmek isteyeceklerini düşünmek câiz midir?.."
- "Bu da ayrı bir mesele!.." - "Demek istiyoruz ki, ONLARIN KURTULMASI
İÇİN MÜŞTEREK BİR NOKTA-I RABITA göstermek suretiyle TARİHÎ, VİCDANÎ
ve yahut DİNÎ bir VAZİFE yapıyoruz." Velhasılı, ATATÜRK büyük adamdı!.. ALLAH gani gani rahmet eylesin!