Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

BEŞİNCİ KISIM

ONİKİNCİ BÖLÜM: DEVŞİRME-YERLİ MÜCADELESİ

İsmet Bozdağ "Kemal Tahir'le Sohbetler" adlı kitabında, merhum Kemal Tahir'in bulduğu bir belge ile 2. Murad'ın neden iki defa tahtı oğluna bıraktığına dair getirdiği yorumu nakleder. Aynen alıyoruz:

- "Budapeşte Üniversitesi Türkoloji asistanı bir genç, Macarca bir belge bulmuş. Hep Osmanlılar Macar Beylerinin evine martaloz yerleştirecek değiller ya!.. Macar kralı da casusunu Edirne Sarayı'nın mutfağına sokmuş. Mektup bu casusa ait!.. Şöyle diyor bir yerinde:"

- "Söylenene bakılırsa Hünkâr'la lalasının arası açılmış... Hünkâr, Çandarlı Paşa'nın, Timurtaş Paşa'nın ve öteki beylerin mallarını almaya hazırlanıyormuş!"

- "Bu fikri kafasına Şemseddin Fenari sokmuş. 'Bir fermanla İKTA usülünü ülkene yerleştir ki, beylerin elinde biriken malı mülkü geri alabilesin,' demiş."

- "Hünkâr, 'Böyle bir şeyin şeriatte yeri var mı?' diye sormuş. Hoca da, 'Vardır, Kur'an-ı Azimüşşan'da HER ŞEYİN ALLAH'A AİT OLDUĞU yazar,' demiş."

- "Hünkâr, 'Aman kimse duymasın,' demiş ama, Çandarlı Halil Paşa duymuş. Beylerin hepsine haber salmış, Hünkâr'ın karşısına dikilmişler. Hünkâr inkâr etmiş ama inandıramamış! Sonun da Hünkar Murad Han, yerini 13 yaşındaki oğluna bırakıp çekilmiş!"

Kemal Tahir şöyle devam ediyor:

- "İKTA, TIMAR olarak bilinen toprak sistemidir. Devlet'e ait toprak parçasının kullanma hakkının, başarılı hizmeti görülen kişiye verilmesidir. Genellikle Sipahilere verilirdi. Eğer sipahi görevini yapamazsa, toprak derhal elinden alınırdı."

- "41 yaşındaki 2. Murad'ın durup dururken, 'Ben tahtımı l3 yaşındaki oğluma bırakacağım,' demesinin tuhaflığını düşün!... Sonra Çandarlı Halil Paşa'nın 2. Mehmet tarafından İstanbul'un ele geçirilmesinden sonra idamını düşün!.. Bizans'a casusluk ettiği iddiası gülünç. (Tek sebep o olsa, savaş sırasında da asılırdı.)"

- "Osmanlı yayılması Orhan Bey zamanındadır... Orhan Bey ele geçirdiği toprakları ve ganimetleri gazileri arasında şeriat oranına göre bölüştürürdü. Yani Sultan ganimetin beşte birini alıyor, beşte dördünü gazilere veriyordu."

- "Söğüt gibi ufak bir kasabadan Belgrad'a 130 yıl içinde ulaşıldı. Komuta kadrosu fazla kayıp ta vermedi. Pek çoğu ordunun başında ihtiyarladılar ve ecelleriyle öldüler. Yerlerine oğulları, kardeşleri geçti."

- "Düşün... Her eline geçen bölgeden hisseni alıyorsun, Hünkâr'a da bir şey vermen gerekmiyor. Yığıldıkça yığılıyor! Hünkâr'ın serveti de eridikçe eriyor. Böylece sadrazamın varlığı, Hünkâr'ın varlığının çok üstüne çıkıyor. Beylerin maddi gücü çoğaldıkça, merkezi otorite zayıflıyor."

- "Daha l. Murad zamanında yolsuzluklar almış yürümüştü. Sultan'ın Bursa'da yaptığı düğüne Evrenos Bey'in hediyesi, bugün bile göz kamaştıracak seviyede idi. Ellerinde mücevher ve hediye dolu tepsiler taşıyan yüzlerce erkek ve kız esir hediye etmişti."

- "Yıldırım'ın şehzadelerinden Musa Çelebi Edirne'de tahta çıkınca, önce kendi yanında iken sonradan kardeşlerinin yanına cazip teklifler ile transfer olan beylerin paşaların sancak ve zeametlerini geri almak cesaretini gösterdi. Ama bu cesaretini başıyla ödedi. (Belki Şeyh Bedrettin, ki kazaskeriydi, ona bu fikri vermişti...)"

- "Musa Çelebi Çamurluova'da kardeşi Mehmet ile cenge tutuştuğu zaman yanındaki beylerin karşı tarafa geçtiği görünce, başına gelenin beylerin mallarına el atmaktan olduğunu biliyor muydu?.."

- "Zaten Timur Kütahya'ya girip kaçan İsa Çelebi'nin bıraktığı malları görünce, 'Bunca malı cenkte kullanmak varken, yığıp seyretmek ne gaflettir?' diye yanındaki Musa Çelebi'yi azarlamıştı."

- "Bu kardeş kavgasında Sultan'ın neyi var neyi yoksa harcanmıştı. 2. Murad 18 yaşında tahta oturduğunda tamtakır bir hazine devralmıştı., Oysa beyleri paşaları karun gibi zengindi. Onun döneminde beyler paşalar o kadar güçlenmişlerdi ki, padişah buyruklarının uygulanmadığı bile oluyordu."

- "Macar Jan Hunyad'ın başarıları beylerin söz dinlememelerinden dolayı idi!.. Mezit Bey'in, Şahin Paşa'nın yenilgisi, Damat Osman Çelebi'nin şehit düşmesi ve Damat Mahmut Bey'in esir olması hep bu yüzdendi."

- "Bu damat Mahmut Bey, Çandarlı İbrahim Paşa'nın oğlu ve Çandarlı Halil Paşa'nın kardeşi idi. Onu kurtarmak için ilk defa savaş tazminatı verilmiştir: 60.000 duka altını!.. Bu tazminatı da karun gibi zengin olan ailesi değil, padişah ödemişti!.."

- "Bu dönemde DEVŞİRME devlet adamları ile YERLİ devlet adamları arasında kıyasıya bir mücadele başlamıştı. DEVŞİRME'de millet, din, ülke olmadığı için, ancak padişaha yakın olursa kendini güvende sayıyordu. YERLİ ise servetini daha arttırmak için Devlet'i elinde tutmak istiyordu."

- "2. Murad işte bütün bunlara çıkar yol arıyordu. Molla Fenari o tarihte şeyhülislam idi. İslamiyetteki İKTA sisteminin ta Halife Ömer'den bu yana kullanılışını padişaha anlatmış olmalı. Padişah ta böylece toprağın mülkiyet hakkının, intifa hakkına dönüştürülmesini ve böylece kişilerin elinde büyük servetler yığılmasını önlemek istemiştir. Ama karşısına yerli, Türk beyler dikilmiştir."

- "O dönemde padişah vücudunu ortadan kaldırmak zor iş!.. Ama imkânsız değil. Yine de padişah tehlikeyi görüp, 'Ben Manisa'ya tesbih çekmeye gidiyorum,' deyince kabul etmişlerdir."

- "Lâkin Jan Hunyad İncil üzerine ettiği yemini bozup Haçlı ordusu hazırlamaya başlayınca, l3 yaşındaki padişah Mehmed'in bu işi götüremiyeceğini bildiklerinden ve YERLİ'lerden Çandarlı Halil Paşa da bu işin sorumluluğunu almak istemediğinden, 2. Murad'ı tekrar tahta çağırdılar."

- "2. Mehmed'in bu l3 yaşındaki padişahlığı kısa sürmüştür ama DEVŞİRME'lerle YERLİ'lerin arasındaki mücadeleyi de farketmiştir. DEVŞİRME'lerden Zağanos Paşa küçük padişaha İstanbul'un zaptından söz etmiştir. Belli ki devşirmeler güçlü olmalarının ancak, Batı'ya yönelmekle ve İstanbul'un zaptıyla mümkün olacağını biliyorlardı."

- "Nitekim 2 Mehmet padişah olur olmaz İstanbul'a yönelmiş; alır almaz da YERLİ sadrazam Çandarlı Halil'i idam ettirmiştir."

Kemal Tahir'in bu değerlendirmesine ilerde devam edeceğiz. Yalnız şunu belirtmek gerekiyor ki, 2. Murad'ın Rumeli'de tepelediği beyler, herhalde ellerinden toprağın alınacağını öğrenip başkaldıran beyler idi.

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM: BABA İSHAK AYAKLANMASINA BİR DAHA BAKIŞ

Aslında amacımız Alevi-Sünni sürtüşmesinin bizleri etkilemeye başladığı noktayı tesbit etmek idi. Ancak kaçınılmaz bir şekilde siyasî olaylara da temas etmek zorunda kaldık. Çünkü hiç bir olay tek başına cereyan etmez. Başka olayların içinde ve onlara bağlı olarak yer alır. Bu sebeple şimdi bu noktada durup, konuya bir de öteki yönüyle bakalım. Ama biraz gerilere gidelim ki, olaylar daha bir kolay birbirine bağlansın.

Daha Osmanlı Devleti'nin kurulmadığı, Anadolu'nun karışıklık içinde olduğu, Hacı Bektaş'ın Horasan'dan atılan kütüğü takiben geldiği yıllarda, 1239 senesinde Amasya'nın Kefersud nahiyesinde oturan ve Baba İshak diye bilinen İshak Kefersudi, yüzündeki dindarlık maskesini bir tarafa atarak siyaset sahnesine çıktı. (Bakınız: NOTLAR -5A, 29)

İshak Kefersudi, Şiraz'da Muhiddin Hatimi'den Şiiliği, Hasan Sabbah'ın halifesi Alaaddin'den de İsmailiye tarikatini öğrenmişti. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad, Muhiddin Hatimi'yi Sivas kadılığına getirince, onun yanına yanaşarak gizli gizli şiiliği yaymaya başladı. (Bakınız: NOTLAR -5A, 30) Muhiddin ölünce de Amasya'ya geçti. Burada Mesudi tekkesi şeyhi ve Babaiye tarikatının piri muhterem bir zat olan Horasan Erenleri'nden BABA İLYAS'a yamandı.

İshak Kefersudi, 20 senedir peşinde koştuğu emellerine engel gördüğü için, Emir Berke'yi Amasya valiliğinden aldırtmak için, onu himaye eden Alaaddin Keykubad'ı, gaafil şehzadesine zehirletti. (1236) Arkasından Emir Berke azledildi. Baba İshak ta istediği gibi teşkilatını kurdu.

Kandırıp etrafına topladığı 50.000 Babai'nin başına geçti. Bu kişiler BABA İLYAS'a bağlı idiler ve onun yanında bildikleri bu art niyetli kişiye güvenmekte mahzur görmemişlerdi. İshak Kefersudi önce halifeliğini ilan etti. Bununla da yetinmedi, "Hz. Muhammed'in ruhunun İmam Ali'ye, ondan kâmillere, onlardan da kendisine intikal ettiğini" öne sürdü. Sırtına peygamberlik abası giydi!..

Baba İlyas, İshak Kefersudi'nin bu iddialarını işitince derin bir teessürle kapıldı, çiftliğine çekildi. Hiç bir zaman bu olayların içinde yer almadı. Bu sırada Trabzon Rum İmparatoru Komnenos fırsattan yararlanarak, İslam ülkesine saldırdı. İshak Kefersudi de Kayseri'ye yürüdü. Üzerine gelen Tekur Sinan Bey'in askerini yendi. Havza emiri Şemseddin Mehmed, Kedeğre Emiri Mübarizüddin İsa Bey ve daha pek çok değerli insan Baba İshak ayaklanmasında şehid oldu.

Amasya'dan güç bela kaçanlar yeni Sultan Gıyasedin Keyhüsrev'i gaflet uykusundan uyandırdı. Sultan,Mübarizüddin Şah'ı İshak'ın üzerine gönderdi. Sevahir Emiri Ali Şir Bey de önce Trabzon İmparatoru'nun işini bitirdi, sonra İshak'ın üzerine yürüdü. İshak Kefersudi yakalandı ve 1240'da asıldı. Horasanlı BABA İLYAS da tekkesine döndü, orada öldü. (1276) Ölüm tarihi Hacı Bektaş'ınkine yakındır.

İshak Kefersudi'nin etrafına bu kadar insan toplanması, o dönemin insanlarının ve bilhassa Türkmenlerin bir ümit ışığı peşinde koşmasından dolayı idi. Bunu 1980-1990'lı yıllarda, ülkemizdeki sıkıntılardan dolayı teröre ve silaha sarılan insan sayısındaki artışa benzetebiliriz. Böyle durumlarda kişiler gerçek mürşit ile sahtesini ayırmakta zorluk çekmektedirler. Hakiki kurtuluş yolunu bulmakta zorlanmaktadırlar.

O zamanın Türkmenleri şimdinin işsizlerinden de kötü durumda idi. Nice uzak diyarlardan göçüp gelmişler, ve kendilerinden önce gelip te şehirleşmiş "Selçuklu" atalarının yanında, ikinci sınıf vatandaş durumuna düşmüşlerdi. Tıpkı şimdiki şehirli-gecekonducu farkı gibi...
(Bakınız: NOTLAR -5A, 31)

Aslında Türkmenlerin 1200'lerdeki sorunları, 950'lerde Selçukluların ilk müslüman oldukları zamanki sorunlarından farklı değildi. Aradaki tek fark, Anadolu Selçuklu sultanlarının Türkmenlerin dertleri ile Tuğrul Bey kadar ilgilenemiyor, onlara hedef gösteremiyor, onları yerleştiremiyor olmasında idi. Anadolu'nun başında Moğol işgali de olmak üzere pek çok gaile vardı. Nitekim ayaklanma ve işgal sonucu Kayseri ve Erzincan'ı yandı yıkıldı. İshak Kefersudi'den sonra İlhanlılar Anadolu'ya el koydular. Aynı anda 3-4 kişiyi sultan yapıp, Devlet idaresini alt üst ettiler ve Anadolu Selçuklu Devleti'ni çökerttiler.

ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM: HACI BEKTAŞ VE İSHAK KEFERSUDİ FARKI

Horasan'dan kalkan HACI BEKTAŞ Necef-Mekke-Medine-Halep-Elbistan yoluyla gelip Kayseri'ye ulaşmıştı. Bir ara Sivas'a da geçti. O sırada İshak Kefersudi yeni ayaklanmıştı. Artniyeti henüz ortaya çıkmamıştı. Hacı Bektaş'ın kardeşi Menteş, isyancı Türkmenlere katıldı ve orada şehit düştü. Bu olay Hacı Bektaş'ın gerçeği farketmesine sebep oldu. Hemen Sivas'tan ayrılıp Suluca Karahöyük'e geldi ve oraya yerleşti.

HACI BEKTAŞ'ın farkettiği gerçek, Hz. HASAN'dan beri değişmeyen hakikattir!.. (Bakınız: NOTLAR -5A, 32) Hz. Ali de bu hükme uymuştur. Ortada bazı haksızlıklar olsa da, İslam'ın ve Devlet'in birliği için sabır göstermek ve haksızlığın başka yollardan giderilmesini beklemek gerekir. Böyle yapmayıp başkaldıranlar Ali Oğulları da olsa, Hacı Bektaş'ın kardeşi Menteş de olsa, keffaretini başıyla ödemiştir... Hz. HASAN ise hilafetin saltanata döndüğü görünce vazgeçmiş, imametle yetinmiş, kardeşi HÜSEYİN'e de bunu vasiyet etmiştir. Bir an bu vasiyeti unutan Hz. Hüseyin'in akıbeti ise malumdur.

İşte bu sebepten dolayı, ikisi de Türkmen ve Horasan Eri bilinmesine rağmen, HACI BEKTAŞ ile İshak Kefersudi birbirinden farklıdır. Hacı Bektaş da kardeşi Menteş'in akıbetini görünce, kılıçla mücadeleyi bir kenara bırakıp, Horasan'dan atılan yanmış kütüğü yeşertmeye koyulmuştur. (Bakınız: NOTLAR -5A, 33) Hacı Bektaş için "Anadolu'yu tahta kılıçla fethetti," denmesinin hikmeti budur!..

HACI BEKTAŞ'ı "Anadolu'daki Rumları müslüman yapmaya geldi" diye düşünmek çok yanlış olur. Gerçi o dönemde Anadolu'da bir miktar Rum vardı ama çoğu 200 yıl kadar önce geri çekilmiş ve yerlerine Peçenek, Uz gibi hıristiyan Türk boyları yerleştirilmişti. Bizans, bunlarla Türkmen akınlarına karşı koymayı düşünmüştü. Hatırlanacağı üzere bunlar 1071'de Malazgirt Savaşı'nda Alparslan'ın safına geçmişlerdi.

Bu Türklerin bir kısmı HACI BEKTAŞ gelinceye kadar müslüman olmuştu. Ancak, Hacı Bektaş'ın ve Horasan Erleri'nin Anadolu'daki görevi hıristiyanları müslüman yapmak kadar, henüz müslümanlığın esaslarını tam sindirememiş, sadece dilleri ve gönülleri ile müslüman olmuş Türkleri aydınlatmak yol göstermekti. Nitekim Rumeli'ne geçip te orada dergâh kuran SARI SALTUK ve GÜL BABA gibi muhterem zatların görevi de buydu. Fetihlerden sonra o diyarlara yerleştirilen Anadolu Türklerinin ihtiyaçlarını karşılamak, onlara manevi bir destek sağlamak için gitmişlerdi. Bu durum, şimdilerde Almanya'daki işçilerimizin manevi ihtiyaçlarını karşılamak için imam göndermemize benzer. Ne var ki, şimdinin imamları, Horasan Erlerinin yerini hiç mi hiç tutmaz.

HACI BEKTAŞ hiç bir zaman bir misyoner değildi. Solcuların iddia ettiği gibi ihtilalcı-devrimci de değildi. O bir tarikat ta kurmamıştı!.. Hacı Bektaş-ı Veli, adı gibi EVLİYAULLAH'tandı. Nasıl AHMED YESEVİ bütün Türk diyarını aydınlatmayı görev bilmiş ise, Hacı Bektaş ta bu sahanın Batı cephesinin sorumluluğunu üstlenmişti. Onun görevi etrafına mürit toplamak değil, halife yetiştirmekti!... Halifeleri de bütün Anadolu'ya ve Rumeli'ye Türk'ün İslam anlayışını yaydılar. Bu anlayışın önemli temsilcilerinden biri de ŞEYH BEDREDDİN idi.