Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ÖNSÖZ
GİRİŞ
TARİHÇE
KULLANIM ALANLARI
TANIMI VE YAPISI
SES SAHASI
ÖRNEK SESLER
TÜRK MÜZİĞİNDEKİ YERİ
KABAZURNA YAPIMI
KABAZURNA SATIŞI
KABAZURNA ÜFLEME TEKNİĞİ
KABAZURNA İCRACILARI



View My Guestbook
Sign My Guestbook

icq 57524425  

 

    

    KABA ZURNANIN KULLANIM ALANLARI

   Mehter Musikisinde:

   Orta Asya bozkırlarından itibaren kökü ordusuna dayanmış olan Türklerin, diğer dünya milletlerinden gerek anlam ve önem, gerekse müzik ve icra yönünden tamamen ayrı özelliklere sahip bir topluluğu ve bir musikisi bulunmaktadır. Türk’ün bu topluluğu “ mehteran “ müziği de “ mehter musikisi”’dır.

    Türk askerinin duygularını dile getiren mehter musikisinin varlığına ortaya koyan belgelerin, çok eski çağlara kadar uzandığı görülmektedir. Kelime anlamı olarak “ mehter “, mızıkacı, çadırcı ve kavas gibi anlamlarda kullanılmıştır. Farsça da “ mihter “ olarak geçen bu kelimenin, “ en büyük, ( ekber ), pek ulu ( azam ) “ gibi anlamlar taşır. Mehterhane ise, bandonun Osmanlılar tarafından kabulünden önce onun yerine tutan çalgı takımına takılan addır.

    Osmanlı askeri musikisi olan mehter, Osman Gazi devrinde hayat bulmuş, bundan böyle savaşlarda ve çeşitli sebeplerle yapılan törenlerde adet olduğu üzere her gün çalınmıştı. Fatih devrine dek bu teşkilat hakkında kesin bilgiler mevcut değildir. Fatih ile beraber İmparatorluğun gelişen müessesesi gibi mehter teşkilatında da esaslı bir gelişmenin başladığına rastlanmaktadır.

    “ Mehter havaları “‘na ise en eski olarak XVI: yüzyılda rastlanmaktadır. Bununla beraber, büyük Türk musiki üstadı Abdülkadir Meragi’nin Yıldırım Beyazıd Han devrinde Osmanlı ülkesine geldiği ve Türk ordusu için bir mehter havası bestelediği de bilinmektedir. Bu devirde Nefiri Behram Ağa ile Emir-i Hac tarafından mehter havaları bestelendiği görülmüştür. Hasan Can ile Kırım Hanı Gazi Giray Han tarafından bestelenen bazı havalarında mehter takımları tarafından çalındığı bilinir. XVII. yüzyılda Türk musikisinde de büyük bir gelişme oldu. Bu arada Zurnazenbaşı İbrahim Ağa, Zurnazen Daği, Edirneli Ahmed Çelebi, Edirneli Mehter Ahmed gibi mehterlerin de mehter havaları bestelediklerine rastlanmaktadır.

    Evliya Çelebi, XVII. yüzyılın tam ortasında mehterhane ve mehter musikisi hakkında önemli bilgi vermektedir. “ İstanbul’daki mehterhane-i Hümayun’da 300 sanatkar vardır. Bunlar gayet değerli, ağır maaş alan kimselerdir. Yedikule’de ayrıca - burası bir kale olması dolayısıyla 40 kişilik bir mehter takımı vardır. Günde üç nöbet vururlar, yani üç konser vererek halka Türk askeri musikisi dinletirler. Bu, Fatih kanunudur. Ayrıca bunlardan başka İstanbul’da 1.000 mehter sanatkarı daha vardır. Bunların takımları Eyüp Sultan‘da, Kasımpaşa’da ( Türk Deniz Kuvvetlerinin Merkezi olan kapdan-ı Deryalık ), Galata’da, Tophane’de, Rumelihisarı’nda, Beykoz’da , Anadolu Hisarı’nda, Üsküdar’da, Kız Kulesi’ndedir. Buralarda seher ve akşam vakitlerinde bu mehter takımları, günde iki nöbet vururlar ( yani konser verirler)” 

    Mehterhane Yeniçerilerin kaldırılmasına kadar çeşitli değişikliklere uğrayarak varlığını korudu. En son şekline göre her biri dokuz adet olmak üzere davul, zurna, nakkare, zil ve borudan ibaretti. Bu takıma “ Dokuz katlı mehterhane “ denirdi. Mehter, teşkilat ve kuruluşundaki değişimlere paralel olarak musiki ve icra yönlerinden de bir çok gelişmeler gösterdi. Toplumun sanat ve kültür alanlarındaki yenilenmeleri musiki dalını da önemli biçimde etkiledi. XVII. yüzyılda sarayın musiki hocalarından Hanende Recep Çelebi, Zurnazenbaşı İbrahim Ağa, Eyyubi Mehmet Çelebi, aynı zamanda ünlü bir tarihçi de olan Solakzade Mehmed Hendemi, XVII. yüzyılın en büyük musiki üstadlarından biri olan III. Selim’in musiki çalışmaları ve yaptıkları besteler, mehter musikisinin yenilenmesinde ve repertuarın en ileri bir şekilde genişlemesine belli başlı etkenler oldu.

    II. Mahmut devrinde ( 1808 - 1839 ) Osmanlı İmparatorluğu’nda batılı anlamdaki köklü ıslahat gerçekleşirken, bu köklü geleneksel kuruluş da ortadan kaldırıldı. Saray ve çevresinde reformist çabalar etkisiyle bir “ frenk usulü musiki temaşası “ yayılırken II. Mahmud da mehteri bir yana bırakıp batıdaki emsaline uygun bir “ bando “ kurulmasını istedi. 1831 yılında Muzıka-i Humayun’un resmen faaliyete geçmesiyle en az 500 yıllık bir geçmişi bulunan Mehter’in de tarihinde karanlık bir devir başlamış oldu.

    Eski çağlardan günümüze ulaşan belgelerden, Türklerin orta Asya’daki Tuğ takımında yer alan çalgıların şunlar olduğu anlaşılmaktadır. Yurağ (zurna), Sıbızgı ( Sipsili nefir, bru ), Hun borusu ( şahnay ), burguv ( boru ), kuğruv (Kös ), Tümrük ( davul ) ve Çeng ( zil ) .

    Osmanlılar’da iki çeşit zurna kullanılırdı. Kaba-zurna denilen ve kalın ses veren birisi Osmanlı ve Kırım mehterhanelerinde çalınırdı. XVII. yüzyılda İstanbul’da 100 sazende kaba-zurna çalıyordu. Cura-zurna denilen ince sesli ve küçük boy zurna ise davul veya “ çifte na’ra “ ile birlikte çalınırdı. Evliya Çelebi, İstanbul’da Tersane bahçesini anlatırken “ Anda hünkarlar mahsus kayıkhaneler vardır. Kaçan, Padişah Yeni-Saray’a  ve gayri bir yere gitmek murad etse kırlangıç kayığının kıçında cevahir kubbe altında mücevher taht üzerinde sade cura-zurna ve çifte na’ra faslı ederek Halic’in tarafeyninde olan kat kat yalılar bağ ve bahçe ve tersaneleri seyr ü temaşa ederek murad buyurdukları yere giderler “ diyor. Cura-zurna , 1917 tarihinde Enver Paşa’nın teşkil etmek istediği ordu mehter takımlarına Kabazurna’nın yanında “ küçük zurna “ adı ile alınmak istemişti. İstanbul’da XVI. yüzyılda kaba - zurna yapıcıları vardı.

Osmanlı mehterhanesinde çalınan sazlar şu gruplarda toplanabilir.

        Nefesli Sazlar

        Kaba zurna, Cura zurna , Boru ,  Mehter düdüğü , Klarnet

        Vurmalı Sazlar     

        Kös , Davul , Nakkare , Tabılbaz , Def

        Ziller - Çıngıraklar  

        Zil , Çoğan

        Mehter takımları kendi bünyelerinde bölüklere ayrılırdı. Bölüklerin sayısı çalınan sazların çeşitleri kadardı. Bölüklerin bir bölükbaşısı vardı

    Zurnazenler Bölüğü : Başında zurnazen denilen bölük ağası  bulunurdu ki aynı zamanda mehterbaşı hüvviyetini de taşırdı. Bölüğün diğer efradına zurnacı veya zurnazen adı verilirdi. Bunlar er rütbesinde bulunurlardı. Zurnazenler başlarına mor kavuk, üzerine beyaz destar, beyaz entari, belinde kuşak, kırmızı şalvar, sarı yemeni ve kırmızı biniş giyerlerdi.

            Boruzenler Bölüğü

            Nakkarezenler Bölüğü

            Zilzenler Bölüğü

            Davulcular Bölüğü

            Kös Bölüğü

            Çoğan Bölüğü

            Mehterhanenin diğer bölüklerini oluştururlardı.

    Zurna, Mehter takımının en başta gelen temel  sazıdır. Bütün musikiyi tek başına yalnız zurna çalabilir. Sesi renkli, canlı, pastoral, heybetli duygulu ve oynaktır. Sesten sese kayışlar, kısa ve keskin sesler elde edilebilir. Türk musikisi sazları arasında en yüksek icra sanatına elverişli bu sazın, zurnazenbaşı İbrahim Ağa ve Edirneli Daği Ahmed Çelebi gibi isimleri günümüze dek ulaşan çok değerli virtüozları yetişmiştir. Ayrıca Osmanlı paşaları arasında zurnazen Mustafa paşa gibi büyük bir zurna üstadı da bulunmaktadır.

Mehter Musikisinde Zurnalar

    Karagöz Musikisinde ve Ortaoyununda

      Karagöz musikisinde çalgılar “ perdedeki çalgılar “ ve “ perde gerisindeki çalgılar “ olmak üzere iki bölümde ele alınır. Perdedeki çalgıların hemen hepsi halk musikisi çalgılarıdır. Çalgılı tasvirlerin kullanıldığı 9 oyun tespit edilmiştir. İncelemeye tutulan oyunların üçte birinde çalgılı tasvirler yer almaktadır. Bu çalgılar arasında davul, zurna ve saz ( bağlama ) başta gelmektedir. Davul ve zurnayı ise yalnız Hacivat ve Karagöz’ün çaldığı belirlenmiştir. Perde gerisinde kullanılan başlıca çalgılar, Türk sanat musikisi çalgıları olup; keman, ud, kanun, klarnet ( veya zurna )’dır.

    Karagöz’ün bahçe Safası oyunu :

    Makamlar   : Rast, Eviç, Hicazkar, Uşşak, Isfahan, Hüseyni, Karcığar, Bestenigar.

    Çalgı           : Zurna ( Hacivat )

 

 Karagöz Musikisinde Davul ve Zurna

   Karagöz musikisinde kaba zurnanın kullanıldığına dair elde edilen belgeler çok fazla değildir. Ancak Karagöz musikisinde kullanılan makamların çalım kolaylığı açısından, yazılı kaynaklardan bahsedilen zurnanın, kaba zurna olduğu düşünülmekte ve elde edilen tasvirlerden de bu savın doğru olduğu anlaşılmaktadır.

    Orta Oyununda :

    “ Orta oyunu, Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan çeşitli halk tabakalarının belirli tiplerinin konuşmaları, kıyafetleri, ev, bahçe, hamam, kahvehane, meyhane, sosyal yaşayışları, hayat mücadeleleri, bize has olan hovardalık, çapkınlık, kabadayılık, zorbalık ve çeşitli yönleri ile kadın-erkek münasebetlerini mizahi görüşle işleyen oyunlardan ibarettir.

    Ortaoyununda musikiyi icra eden çalgılar Karagöz oyunundaki çeşitliliğe karşı tek “ zurna “ ve ona ritm eşliği eşliği eden “ nakkare “ den ibarettir. Bu iki parçalık takım bütün oyun metinlerinde aynı şekilde kaydedilmekte ise de “ kunduracı “ oyunundu takımı Davul-zurna olarak göstermektedir. Konu icabı sünnet oyunu gibi eğlentili durumlarda da ihtiyaç olarak başka musiki aletleri de oyunda görülmektedir. Zurna, nakkare ile birlikte genellikle meydanın uygun bir kenarında oturarak musikiyi icra ederler.

    Örnek                        : Çeşme Oyunu

    Zurna “ pişekar havası “ çalar “ pişekar gelir “

    Zurna “ kavuklu havası “ çalar “ kavuklu cüce ile gelir “

    Zurna çalarken zenne gelir ve şarkı söyler.

    “ Pişekar havası “ Segah

    “ Kavuklu havası “ Hüseyni ve Hicaz makamlarındandır.

    Bütün oyunlarda bu iki tip meydana gelirken bu özel havalar zurna ve nakkare ile icra edilir.

    Yukarıda bahsedilen özel havaların makamları kaba zurna ile çalıma son derece uygun eserlerdir. Ayrıca elde edilen fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi burada adı geçen zurna “ kaba zurna “‘dır.

 

 Yıldız Sarayı Tiyatrosunda Program Yapan Ortaoyunu

   Yıldız Sarayı Tiyatrosunda başta yabancılar olmak üzere pek çok sanatçı, müzik, tiyatro ve opera temsilleri vermiştir. Bunlar bazen doğrudan doğruya saray tarafından organize edilir, bazen de İstanbul’a ( Beyoğlu ) gelen tanınmış topluluk ve sanatçılar arasından Padişah’ın isteğine uygun olarak seçilir ve davet edilirlerdi.Bazı Türk sanatçılar da bu gruplar içinde çalışmıştır. Nitekim sarayda gösteri yapan ortaoyunu sanatçılarının aynı zamanda Muzika-ı Humayun kadrosunda oldukları bilinmektedir. Ortaoyunu ve tiyatro dışında bu tiyatroda pandomimler, hokkabazlık gösterileri ve Karagöz oyunları da yapılmıştır.

     Saray Musikisinde :

   Osmanlı döneminde yüzyılın başında İstanbul’un bildiği ve kullandığı musiki aletlerinin sayısı pek çoktu. Ancak bir kısmı terk edilmiş ve unutulmuştur. Bu müzik aletlerinin isimleri şöyledir. Ravza, Şeştar, Kara zurna, Punkar, Berbet, Kaba zurna, Cura zurna, Asafi zurna, Arabi zurna, Acemi zurna, Şehri zurna, Çoban kavalı, Kaba düdük, Çığırtma, Dilli düdük, Mızmar düdüğü, Danyika düdüğü, Tulum düdüğü, Eyüp borusu ve Kamış mizmar.

 Yıldız Sarayı Tiyatrosunda Program Yapan Saz Heyeti

Osmanlı dönemi saray musikisinde kaba zurna kullanıldığına dair yazılı kaynaklar çok fazla olmamakla birlikte, elde edilen fotoğraflardan bu müzik aletinin kullanıldığı görülmektedir.

    Halk Müziği ve Halk Oyunlarında :

   Kaba zurna, Türk Halk müziği sazları arasında bir çok yörede kullanılması bakımından önemli bir yer tutar. Bu derece önemli olan bu saz, son yıllara gelinceye kadar gerektiği gibi yaygınlaşıp, kullanım sahası bulamamıştır. Bize göre bunun temel nedeni Türk Halk müziğindeki türkü okuma geleneğidir. Bu geleneğe en iyi şekilde cevap verebilen, melodinin yanı sıra tezene hareketleriyle aynı zamanda bir ritm görevini de yerine getirebilen T.H.M.’nin temel sazı olan bağlamadır.

    Bunun yanı sıra kaba zurna yapım ustalarının çok az olması, diğer müzik aletleri gibi kolay elde edilememesi, icrasının güç olması, sazın yaygınlaşmasını etkileyecek icracıların az olması bu sazın aktif duruma geçmesini engelleyen nedenler arasındadır.

    Kaba zurna, Tokat, Sivas ve civarında özellikle Trakya ve Ege’de yaygın olarak kullanılmaktadır. Zeybek ve Karşılama oyunlarında, oyunların özelliğini, tavrını ortaya koyması açısından mutlaka olması gereken bir sazdır.

    Batı Anadolu’da oynanan halk oyunları genellikle zeybek oyunlarıdır. Zeybek havaları geleneksel olarak gezinleme denilen bölümle başlar. Bu bölüm sadece çalgılarla icra edilen bir bölümdür. Ritmik ezgi başladığında oyuncular da oyuna başlar. Zeybek oyunlarında genellikle iki tane kaba zurna kullanılır. Bir tanesi melodiyi çalarken diğeri ona dem tutar.

    Karşılama oyunları Trakya bölgesinde oynanan oyunlardır. Ağır bir tempoda başlar ve gittikçe hızlanır. Oyunlarda çift davul ve çift zurna kullanılır. Zurnalarda biri melodiyi çalarken diğeri dem tutar.

    Kaba zurna halk oyunlarında aktif olarak kullanılmaktadır. Bu sazın günümüze kadar gelmesinde ve geniş kitlelere duyurulmasında halk oyunları çok büyük rol oynamıştır.

                                              

           TRAKYALI KABAZURNA SANATÇISI                                      EGELİ BİR KABAZURNA SANATÇISI

YARARLI LİNKLER

TÜM SÜRÜCÜLER

MÜZİK EDİTÖR

EĞİTİM KURUMLARI

KAMU KURUMLARI