ABD-Yunanistan
ilişkileri son günlerde hayli gergin boyutlara ulaştı. Simitis yönetimi
bu tatsız gelişmeyi önlemeye çalışıyorsa da, Komünist Partisi
(KKE) gerginliği tırmandırmak için, yandaşlarını, ellerine, orak-çekiçli
kızıl bayraklar vererek sokaklara döktü. Hedef, ABD…ve Yunanistan'daki
Amerikan Elçiliği..
Bu da Washington'da sinirlilik yaratmaya yetiyor.
İki dost ve müttefik ülke arasında
patlak veren bu tatsız gelişmenin nedeni, Yunanistan'ın 24 yıldan beri kucak
açtığı "17 Kasım" (17K) terör örgütünün varlığı
olmuştur.
ABD, bu terör örgütünü
Yunanistan'da görevli
vatandaşlarının ve müttefiği olan ülkelerin diplomatlarını hedef alan
eylemlerde bulunmakla suçlarken, Yunanistan, 1975'den beri bu konuda derin bir
sessizliğe gömülmüş, "17 K"ya adeta sahiplenmiştir.
Türkiye, 24 yıl Yunanistan'ın "Terörizme
kucak açtığını" dünyaya anlatmaya çalışırken, ABD hariç
diğer bütün müttefikleri Türkiye'nin bu konudaki hassasiyetini ciddiye
almamış, Ankara'yı Türk-Yunan ilişkilerini gerginleştirmekle suçlamışlardı.
Ve sonunda, "17 K"ın namlusu İngilizlere, Almanlara ve
Hollandalılara yönelince Türkiye'nin haklı olduğu ancak o zaman kabul
edildi.
Türk-Yunan ilişkilerinin bu hassas döneminde
"17 K" terör örgütünün dosyasını açacak olursak, ne yazık
ki bu dosyadan gün ışığına çıkacak bilgiler, komşularımızı düş kırıklığına
uğratacak. Zaten bu gerçeği onlarda biliyorlar ama bunu bir FİLOTİMO
(haysiyet) meselesi yaparak susuyorlar.
"17 KASIM" TERÖR ÖRGÜTÜ ADINI NEREDEN ALDI ?
"17 K"
terör örgütü adını, 1973 günü Atina Politeknik öğrencilerinin Cunta yönetimine
karşı ayaklandıkları gün olan 17 Kasım'dan almıştır.
Her yıl ABD karşıtı gösterilerle gündeme
gelen 17 Kasım günü, ayaklanmanın patlak verdiği 1973 de Atina'da görevli
oldukları için olaylara tanık olan yabancı diplomatlar ve gazetecilerin
anlattıkları hayli ilginçtir. Bu anlatılanlar defalarca Yunan ve dünya basınında
da yer almıştır.
Öğrencileri, Cunta Yönetimine karşı ayaklandıran
Atina'daki Fransız Elçiliği'nin Kültür Ataşesiydi. Bu kişi aslında Fransız
İstihbarat Örgütünün ajanıydı. Öğrencilerin Atina'da yaptıkları sokak
gösterileri sırasında polis ve asker, gençlerin üzerine ateş açmışlardı.
Kan dökülmeye başlayınca öğrenciler Politeknik binasına sığındılar.
Çatışmalarda çok sayıda öğrenci yaralanmıştı.
İşin en ilginç yanı
Fransızların o günlerde Yunanlılara sattıkları AMX tankları Politeknik'in
demir kapılarını devirerek içeri girmiş, önüne çıkanı ezip geçmişti.
Çok zor durumda kalan öğrenciler, kurdukları bir radyo kanalıyla halktan
ilaç ve yardım istemişlerdi.
Politeknik radyosundan yardım çağrısında
bulunan öğrenci Maria Damanaki idi. Damanaki, Yunanlı komünistlerin
lideridir. Babası üst rütbeli emekli bir subaydır.
Bu arada Fransa Elçiliğine de telefon
ederek yaralı arkadaşları için ilaç istemişlerdi. Ancak Elçilik telefonu
yüzlerine kapatınca, hareketi başlatan öğrenciler kızgınlıkla Fransızları
lanetliyerek: "Bizi kışkırttılar şimdi de ölüme
terkediyorlar" diye radyodan Yunan halkına ve yabancı gazetecilere
ulaştırdıkları notlarla bu tepkilerini duyurmuşlardı.
Ayaklanma sırasında öğrenciler arasına karışan sivil
giyinmiş askeri polislerin provokatörlük yaptıkları, onları tanıyıp teşhis
edenler olunca, çok tartışılmıştı. Bunların üniversite cıvarındaki
binaların çatısına çıkarak dürbünlü tüfeklerle Politeknik olaylarını
izlemek için toplanan halkı ve öğrencileri hedef alarak üzerlerine ateş
ettikleri, yaklaşık 80-90 kişiyi vurdukları da Diktatörlüğün çöküşünden
sonra basında yer almıştı. Bu olaylar sırasında Tuğgeneral Yoannidis
Askeri Polis şefiydi ve sivillere ateş açtırarak öğrenci ayaklanmasını bir çatışmaya dönüşmesinden bir hafta sonra, Cunta lideri Papadopulos'a
karşı bir darbe yaparak yönetimi ele geçirmişti.
İşin en ilginç yanı 20 Temmuzdan sonra demokrasiye dönüşün
ilk günlerinde, Yunan halkı, ellerinde Fransız bayraklarıyla yollara dökülmüş,
Amerika aleyhine gösteriler yapmışlardı.
Bu arada, 1963'te bir gece, başkasının adına hazırlanmış
bir pasaportla Fransa'ya kaçan Başbakan Konstantin Karamanlis, Demokrasinin
fatihi olarak Fransa Devlet Başkanı'nın özel uçağıyla Yunanistan'a dönmüştü.
Onbir yıl Paris'te yaşayan Karamanlis'in Fransa Devlet Başkanıyla çok özel
ilişkilerinin olduğu da ilginç iddialarla Yunan ve Fransız basınında yer
almıştı. Bu iddialar arasında Fransız Devlet Başkanının kızkardeşini
Karamanlis ile evlendirmek istediği de yer alıyordu. Hatta Fransa'nın, desteğiyle
Yunanistan'ın alelacele AB'ye alındığı günlerde, bu üyeliğin
Yunanistan'a Karamanlis'e "trahoma" yani evlilik hediyesi olarak
verildiği şeklinde değerlendirenler de olmuştu.
Adını Politeknik ayaklanmasından alan
"17 K" terör örgütü ilk eylemini, 1975 Kasım ayında CIA'nın
Atina'daki istasyon şefi Richard Welch'i öldürerek duyurmuştu. Aynı dönemde
Kıbrıs'taki ABD elçisi William Roger'de öldürülmüştü.
Richard Welch Atina'ya atanmadan önce 20 Temmuz günlerinde
Kıbrıs'ta görevliydi. ABD elçisiyle CIA şefinin öldürülmesi, Kıbrıs'a
Türk müdahelesine
karşı bir misilleme idi.
17 K terör örgütü 1975-76-77 yılları
arasında rütbeli 3 polis şefini öldürdü.
Bunlar "17 K"nın
izi üzerindeydiler. Onları hedef haline getirenler polis teşkilatı içindeki
PASOK sempatizanlarıydı. Bu terör örgütünün cinayetleri 1999'a kadar sürüp
geldi.
1975-1981 Yılları arasında "17
K"nın Libya, FKÖ ve Suriye'nin kontrolünde bulunan terör örgütleriyle
bağlantıları olduğu tesbit edilmişti.
"17 KASIM" TERÖR ÖRGÜTÜNÜ KİM
YARATTI ?
"17 K"
terör örgütünü kuran, bugün artık hayatta bulunmayan Andreas
Papandreu'dur. Cunta döneminde Yunanistan'dan kaçıp İtalya'ya yerleşen bir grup taraftarıyla Askeri Yönetime karşı eylemlerde bulunmak amacıyla kurduğu
PAK adlı terör örgütünün devamı olan "17 K" Yunan
insanının nefretini kazanmıştır.
PASOK'un, PAK terör örgütünün
bir siyasi yapısı olduğu da iddia ediliyor,
hatta adının harfleri bile bu
iddiayı teyid eder niteliktedir. Örneğin PASOK'ta olduğu
gibi…
Bu örgüt, Cunta Döneminde (1967-1974)
İtalya'da üslenmiş bulunan ve halen PASOK'un milletvekilleri olan bir
grup politikacı tarafından, Askeri yönetime yönelik eylemlerde bulunmak amacıyla
kurulmuş olan PAK'ın 1974'ten sonraki
bir uzantısıdır. PAK'ın
diktatörlük döneminde yaptığı tek eylem, Atina'da, bir havuzun kenarında
bomba patlatmak olmuştur. Ancak İtalya'da üslenmiş
bulunan militanları
orada İtalyan terör örgütleriyle ilişki kurmuşlar hatta bunların bir bölümü
Libya ve Bekaa Vadisinde Filistin terör örgütleri tarafından eğitilmişlerdir.
Diktatörlük döneminin çökmesiyle 1974'de Yunanistan'a döndükten sonra
yaptıkları ilk iş, Türkiye ile ABD'nin düşmanları olan Suriye,
Libya ve
İran İstihbarat örgütleriyle ilişki kurmak oldu. 25 yıl boyunca görülen
şu ki, kendilerini demokrasinin ve insan haklarının savunucuları olarak tanıtan
bu yeni tür "Salon teröristleri"nin eylemleri, terör kamplarında
ellerinde Kalaşnikofla fotoğraflar çekmekten öteye gitmedi. Ancak Türk ve
Amerikan insanlarını öldürmeleri için onlara düşman olanların eline
silahvermekten de
geri kalmadılar.
PAK'ın
kurucuları, bugün PASOK'un içinde yerlerini almış politikacılardır.
Bunların arasında adını en fazla duyuran Sifis VALİRAKİS, 1976'da Kıbrıs
üzerinden Türk terör örgütlerine silah kaçırırken yakalanmış, PASOK
iktidara geldikten sonra Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarlığı'na, atanmıştı.
Bu görevi
sırasında, Doğu Blokundan sağlanan silahların PKK'ya
aktarılması için trafiği kurmuş, daha sonra, bir kez Kamu Düzeni Bakanlığı
Müsteşarlığı ve iki kez de Kamu Düzeni Bakanı olarak görev yapmıştır.
Bakanlığı döneminde Yunan polis depolarından sözde çalınmış silahların,
"17 K" ve "DEV-SOL"un Amerikalılara ve Türklere
karşı gerçekleştirdikleri eylemlerde kullanıldığı tesbit edilmiştir.Yunan
polisine ait bu silahlardan bir tabanca Türkiye'de teröristlere ait bir hücre evinde
bulunmuştur.
Bekaa Vadisi'nde
terörist olarak eğitilen ve halen Yunanistan'ın siyasi
yaşamında söz
sahibi ve millet vekili olarak görev yapanlardan bazı isimler şunlardır:
* Mihalis HARALAMBİDİS,
* Hristos KİPUROS,
* Dimitris VUNATSOS,
* Konstandinos TSİMAS,
* Andonis DROSOYANİS,
* Manolis SEİTANİDİS
* PAİPUTLİDİS'dir.
Bunlar sadece deşifre
olanlardan birkaçıdır..
"17 KASIM" TERÖR ÖRGÜTÜ'NÜN ARKASINDA KİMLER VAR ?
"17 K"nın
harcı yoğurulurken, el atanları sayacak olursak ilginç bir tablo ortaya çıkar.
Örneğin Makarios, Doğu Alman İstihbarat Örgütü (Stasi), Suriye İstihbarat
Örgütü (Muhaberat), Kaddafi, KGB ve daha birçokları bu
terör oluşumunun içinde
yerlerini almışlardı.
"17 K", özellikle NATO, ABD ve Türkiye'ye karşı
yaratılmış bir terör örgütüdür.
Suriye ve Libya;
NATO ve ABD'ye, Makarios; düşmanca hisler beslediği Türkiye'ye, Yunanistan;
Kıbrıs'ta Enosis'i ve Ege Denizi'nin bir Yunan denizi olmasını engellediği
için Türkiye'yi, yarattıkları teröre hedef göstermişlerdi.
KGB ile
Stasi ise; Batıyı yıpratmak için bu terör örgütünün içinde
rol almışlardı. 1999'a gelindiğinde "17 K"nin
destekleyicileri bir grup Yunanlı politikacı ile birkaç Kıbrıslı Rum kaldı.
Yunanistan'da bu terör örgütüne kucak
açanlarsa; 1975'ten 1981'e kadar
iktidarda bulunan sağcı politikacı Konstantin
Karamanlis, Türkiye'ye yönelik terörün yolunu açmak için "17 K"ın
faaliyetlerine göz yummuş, tırmandıran ise, 1981'den sonra iktidara gelen PASOK
olmuştur.
Atina'da yayımlanan "Tipos"
gazetesinde 14 Ekim 1990'da yer alan, terörle
ilgili bir araştırmada,
Yunanistan'ın Arap terör örgütleriyle olan ilişkileri şöyle anlatılıyor:
"17 K" örgütünün, Abu Nidal terör grubuyla yakın
ilişkileri
bulunmaktadır. Abu Nidal grubunun Avrupa'daki eylemleri için
gerekli bütün malzeme "17 K" tarafından sağlanmaktadır. Libyalılar,
"17 K"ı, Amerikalılara karşı bir paravan olarak kullandılar. 24
Nisan 1987'de Atina'da havaya uçurulan "Sivil Havacılık Teşkilatı"na
ait servis otobüsünün içinde, Amerikalı askerler vardı. Bu otobüsü uçuranlardan
Ebu Bekir Kundakar, Yunanistan'da kendisini doktor olarak tanıtıyordu. Hamdi Hüseyin
ile Muhammed Mahir ise, Libya İstihbarat örgütünde görev yapan subaylardı.
Gerçekleştirdikleri operasyonlarda "17 K"ı paravan olarak kullanmışlardır."
"17 K"
terör örgütü 1975'den beri işlediği cinayetlere rağmen örgütün bugüne
kadar tek militanı yakalanmış, hakkında en ufak sağlıklı bir bilgi
edinilememiştir. Bunun suçunu sadece Yunan polisine yüklememiz haksızlık
olacak. Asıl neden, uzun yıllar iktidarda bulunan PASOK iktidarının,
güvenlik örgütlerinin kilit noktalarına yerleştirdiği adamlarının terörizmi
açıkça korumaları olmuştur.
Yunan basınında zaman zaman bu iddiayı teyid
eden yüzlerce haberler yer almıştır. Bunlardan iki örnek aşağıda yer alıyor:
AKROPOLIS, Ekim 1987:
"Yunan polisinin elinde "17 KASIM" ve
"ELA" adlı örgütlere darbe inderecek deliller bulunduğu halde,
PASOK yüzünden teröristlere bir
şey yapamamaktadır."
APOYEVMATINI, Eylül 1987:
"Yunanistan'da son zamanlarda yakalanan teröristlerin
kullandığı silahlar, ordu ve emniyet teşkilatı depolarından çalınan
silahların seri numaralarını taşımaktadır."
"17 KASIM" ULUSLARARASI TERÖRÜN PARAVANIDIR
ABD'nin Atina'daki Askeri Ataşesi Deniz Yüzbaşı
William Norden'in uzaktan kumandalı bir bomba ile öldürülmesinden
sonra katillerin yakalanması için ABD tarafından 500 bin dolarlık bir ödül
konması, katilin değilse bile cinayetleri üslenen "17 K" terör
örgütü hakkında bazı bilgilerin açığa çıkmasına yardımcı olmuştu.
Amerikalıların William Norden'in katilini bildireceklere vereceklerini ilan ettikleri 500 bin dolarlık ödülü almak için bütün bildiklerini
anlatmıştı. Faslının adı, Başi Bayii' idi. Yunanlılara güvenmediği
için Amerikalılara yanaşmış ve bütün bildiklerini onlara anlatmıştı. Bayii'nin
anlattıkları ilginç bilgilerdi. Bunlar istihbarat örgütlerinin ellerindeki
bilgileri doğrulamakla kalmamış, ortaya yepyeni bir tablo yaratmıştı.
Faslı'nın verdiği bilgilere göre; "17
K", Abu Nidal terör örgütüyle işbirliği
yapmış, Abu
Nidal grubunun Avrupa'daki eylemleri için gerekli olan bütün malzemeyi sağlıyormuş.
"17 K", Yunanistan'da Amerikalılara karşı kanlı
eylemler
yapan Libyalı teröristlere de destek vermiş. 24 Nisan 1987'de
Atina'da havaya
uçurulan "sivil havacılık teşkilatı"na ait servis otobüsünün
içinde, Amerikalı askerler vardı. Bu otobüsü uçuranlardan Ebu Bekir Kundakar,
Yunanistan'da kendisini doktor olarak tanıtıyordu. Hamdi Hüseyin ile
Muhammed Mahir ise, Libya İstihbarat örgütünde görev yapan subaylardı.
Yunanistan'da terörist olarak faaliyet gösteren Libyalılar, aslında
istihbarat örgütünün ajanlarıydı.
1983 Kasım ayında Abu Nidal'in adamları
Atina'daki Ürdün Elçiliği'ne mensup bazı diplomatları öldürmeye teşebbüs
ettiler. Bu olaydan bir kaç gün sonra, "17 K" terör örgütü,
Amerikalı Askeri Ataşe George Tsantes'i, bir kaç ay
sonra da, Atina'daki İngiliz Kültür Ataşesi Kenneth Withly'i öldürdü. Bu
arada Amerikalı Binbaşı Robert Cain'i öldürmeye teşebbüs etti.
NATO üyesi iki ülkenin Atina'daki görevlilerinin 1983'te
peşpeşe
öldürülmelerinden ve Yunan Yönetiminin uyarılara kulak asmaması
üzerine
1984 Mart ve Mayıs aylarında bir Amerikan antiterör timi, Atina'da
teröristlerin gizlendikleri bir evi bastı. Çıkan çatışmada iki Arap terörist
öldürüldü. Canlı yakalananlar da Yunan polisine teslim edildi.
Bu olaydan sonra teröristler
"Vradini" gazetesinin sahibi Monferados'u
öldürdüler. Amerikalılara
yakınlığıyla tanınan Monferatos'un cesedinin yanına teröristler üzerinde
"Yunanistan ABD'nin işgalinde değildir" şeklinde bir
bildiri
bırakmışlardı.
ABD'nin dünyaca isim yapmış "Readers'
Digest" dergisinin Haziran 1989
tarihli sayısında Yunanistan'daki terör
faaliyetleri ile ilgili olarak yer alan bir yazıda, Yunan İstihbarat Örgütü'nün
Başkanı Kostas Tsimas, Kamu Düzeni Bakanı Sifis Valirakis ve
Papandreu'nun Baş Danışmanı Vasilis Konstandineas, Arap teröristlerle
Yunan hükümeti adına gizli bağlantıları
kuran kişiler oldukları
belirtiliyordu.
Yunanistan'daki Amerikalı görevlilere yönelik
terör saldırılarının tırmandığı günlerde New York City Tribune
gazetesinde yer alan "Yunanlı Teröristler, Amerikan Üs Personelini
Hedef Alıyor", başlıklı yazıda şöyle deniliyordu: "Yunan polisi, "17
K"yı araştırırken kendisini "Halk
Cephesi Girişimi" olarak tanıtan bir örgütün izine rastladı. Basılan
örgüte ait hücre evinde, elçilik
binasının ayrıntılı planları bulundu.
Şubat 1980'de Atina Savcısı; "Halk Cephesi Girişimi" üyelerine,
ABD, Batı Almanya ve Türkiye Büyükelçilerini öldürmeye teşebbüsle suçlayacaktı.
Soruşturma sırasında itirafta bulunan bazı "Halk Cephesi Girişimi"
üyeleri, George Habbash'ın Filistin'in
Kurtuluşu için Demokratik
Halk Cephesi örgütünün kamplarında terör
eğitimi gördüklerini söylediler.
Andreas Papandreu iktidardan düştükten
sonra Yunan Milli İstihbarat
Örgütü'nün başına gelen Angelopulos'un, eski başkan Cimas'ın,
Yunanistan'daki terör örgütlerinin faaliyetleriyle ilgili çok
önemli
dosyaları, görev teslimi sırasında kendisine teslim etmediği için
savcılığa
başvurarak soruşturma açılmasını istedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından 1992'de yayımlanan
"1991 Terör Raporu"nda, Yunanistan'ın terör örgütleriyle olan iişkilerine
geniş yer verilmiştir. Raporda, Yunanistan'dan kaynaklanan terörün iki
hedefi olduğu belirtiliyor. Bu
hedeflerden biri Körfez Savaşında Irak'a karşı
cephe oluşturan müttefik ülkelerin Atina'daki görevlileri, diğeri de, Kıbrıs'tan
dolayı, Türkiye idi.
Raporda, 1991 Eylül ayında, Atina'da, Türk
Basın Ataşesinin "17 K" örgütü tarafından öldürülmesinin
nedeninin, Türkiye'nin Kıbrıs politikasını protesto
etmek olduğu da şöyle
yer almıştı:
"Yunanistan'daki terör eylemlerinin
gerçek amacı, Kıbrıs nedeniyle Türkiye'ye yönelik milli hislerdir. "17
K" örgütü tarafından 1991 Ekim ayında
otomobillerine bomba konarak
öldürülen Türk diplomatından önce de, Türk
Elçiliği Müsteşarı'nın otomobili de az daha ölümüne yol açacak bir bombalı saldırıya hedef olmuştu.
Bu saldırı, Başkan Bush'un Kıbrıs konusunun da görüşüleceği Türkiye
ziyaretinden önce gerçekleştirilmişti."
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 1992'de
yayımladığı Terör Raporu da, Yunanistan'dan Türkiye'ye yönelik terörün
gerçek yüzünü daha açık ve resmi bir şekilde ortaya koymuştu. Başkan Bush'un
Türkiye'yi ziyaret edeceği günlerde, Atina'daki Türk diplomatlarıyla
birlikte bir Amerikalı pilot da teröristler tarafından öldürülmüştü. Bu
Amerikalı pilotun tek suçu, Kuzey Kıbrıs'a gitmiş olmasıydı.
Yunanistan'ın en ciddi gazetelerinden
biri olan "Kathimerini" gazetesinde yer alan "FBI'in '17 K'
ile İlgili Değerlendirmesi" başlıklı bir haber
ise şöyle idi:
"ABD'nin terörle mücadele birimlerinin elde ettikleri
bilgilere göre, "17 K" örgütü aşırı sol uçta bulunan
bir Türk terör örgütüyle (DEV-SOL) işbirliği
yapıyor. Washington kaynaklı
bir habere göre, son 10 gün içinde Türk-Yunan
terör örgütlerinin yaptıkları
işbirliği konusunda Washington'da toplanan bilgiler, ABD'deki antiterör
birimleri tarafından değerlendiriliyor. Amerikalı analizciler, Yunanlıların
işbirliği yaptıkları Türk terör örgütünün adını vermekten
kaçınmışlar, ancak bu gelişmeyi çok ciddi bir durum olarak nitelendirmişlerdir."
Bütün gizliliğine rağmen, "17
K" terör örgütünün gerçekte Yunan Milli
İstihbaratı ile organik
bir bağı bulunduğu da Yunan basınında ve kamuoyunda defalarca tartışma
konusu olmuştur.
Yunanlı tanınmış müzisyen Mikis
Teodorakis, Devlet Bakanı olarak görev
yaptığı 1992 Ekim ayında, "Apoyevmatini"
gazetesinde yayımlanan bir demecinde, "17 K" terör örgütünü
şöyle tanımlamıştı:
"17 K" için bir terör
şirketi değerlendirmesini yapabiliriz. Bu örgütü
oluşturanların ne insanlıkla
ne de ideolojilerle uzak yakın hiç bir ilişkileri
yoktur. Bunlar, bildiri yayımlayan,
silah çalan ve insan öldüren bir cinayet şebekesidir. Bir merkezden aldığı
emirleri yerine getirirler. Emirlerin, PASOK'un bir kanadından verildiği
de artık biliniyor. "17 K"nın polis, KYP ve ordu içinde
de kolları olduğu saptanmıştır."
"17 K"ın Atina'da Türk diplomatlarına yönelik
kanlı eyleminden sonra basına yolladığı 24 Ekim 1991 tarihli bildirisi şöyleydi:
"Türk siyasi-askeri rejiminde resmi görevlerde
bulunmaları nedeniyle Kıbrıs Elenizmi'ne karşı işlenen cinayetlerden
sorumlu olanları vurmaya devam
edeceğiz. Son Türk askeri Kıbrıs'tan ayrılıncaya
ve Kıbrıs'lı mülteciler işgal
edilmiş yerlerdeki evlerine dönünceye
kadar vuracağız." Türk Elçilik Müsteşarı, yönetici, danışman ve
koruma polisi şoföre karşı Temmuz ayında yapılan eylemden sonraki
bildirimizde, bu kişileri Türk siyasi-askeri rejiminde aldıkları mevkiler
nedeniyle Kıbrıs Elenizmine, Kürt halkına karşı işlenen cinayetlerden kesinlikle sorumlu oldukları için öldürdüğümüzü belirtmiştik.Türk
silahlı direnişi
ve Kürdistan'ın kurtuluşu amacıyla Türkiye'de silahlı mücadele
sürdüren Kürt çeteci örgütlerini samimiyetle selamlıyoruz."
"Bir devlet, özellikle Türkiye, Kıbrıs topraklarını
işgal etmek suretiyle bir cinayet işlerse, Kürtlere karşı işlenen
cinayetleri bir kenara bırakıyoruz, bu devlet içinde resmi görevler ve özellikle
diplomatik görevlerde bulunanlar sorumludurlar."
"Bir Türk diplomatının öldürülmesi
olayının gizli örgütlerden
kaynaklandığını farzetsek bile, bu Türkiye'nin Yunanistan'a karşı yaptıklarına
bir cevap oluşturuyor."
Bildirinin sonunda yer alan "gizli örgütlerden
kaynaklandığı" konusuna
değinilmesi de, bu cinayet şebekesinin
"Yunan Milli İstihbarat Örgütü" ile bağlantısı bulunduğuna
dair bir ima olarak kabul edilebilir.
Bu açıklamanın yapıldığı sıralarda Atina'da üslenmiş
olar DEV-SOL terör örgütü, Istanbul ve Ankara'da bazı emekli generalleri öldürdü.
Öldürülen bu generaller, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında önemli
görevlerde bulunmuşlardı. Hatta bu cinayetlerle ilgili olarak Yunan basınında
yer alan haberler, "Kıbrıs'ın intikamını alıyoruz" şeklindeydi.
"17K"ın,
PKK ile bağlantısını bir resmi ağız olarak vurgulayan ABD Dışişleri
Bakanı Madeleine Albright, 1999 yılı ortalarında Alman Dışişleri Bakanı
Joscka Fisher'le görüştüğü sırada yapmıştı.
Yunan tarafını çok kızdıran bu açıklamalarda;
Yunanistan'ın bir terörizm sorunu olduğunu, Terörle mücadele konusunda
gerekeni yapmadığını, PKK'yla, "17 K"ın bağlantısı olduğuna
dair verilerin bulunduğunu, basına duyurmuştu.
Albright'ın açıklamalarının yarattığı gergin havadan
hemen sonra Dışişleri
Bakan Yardımcısı ABD'nın Atina Büyükelçisi
Nicholas Burns ile yaptığı
görüşmede, Yunan tarafının hoşnutsuzluğunu
dile getirdiyse de aldığı yanıt
şöyle olmuştu:
"ABD, Yunanistan'daki terör konusundan huzursuzluk
duyuyor.
25 yıldır faaliyet gösteren "17 KASIM"ın şimdiye kadar
hiçbir üyesini yakalayamadınız, Öcalan'ı ise Kenya Büyükelçiliğinizde
ağırladınız."
NATO'nun, İnsan Kasabı Miloseviç yüzünden
Sırpları bombaladığı günlerde,
"17 K" terör örgütü,
bir dizi eylemle adını dünyaya bir kez daha duyurdu.
17 Mart 1999'da PASOK Genel Merkezi, 36 gün sonra Pire'de
Fransız, İngiliz
ve Amerikan Bankaları,
7 Mayıs'ta Hollanda Elçisinin evi,
10 Mayıs'ta PASOK partisinin Galatsi bölgesindeki bürosu ve akabinde Amerikan
Elçiliği ile Alman Elçisinin evi roket saldırısına hedef oldu.
Başkan Clinton'un , Yunanistan'ı ziyaretinden çok kısa bİr
süre önce "17K"
konusu bir kez daha gündeme geldi.
Yunanistan Kamu Düzeni eski Bakanlarından Yanis
Skularikis, Atina'da yayınlanan "Apoyevmatini" gazetesinde
yer alan bir mülakatında "17 K" terör örgütünün arkasında
yabancı güçlerin, özellikle CIA'nın bulunduğunu iddia etti. Skularikis: "CIA ile ilgili kitaplarda okuduklarımdan sonra CIA'nın
kendi adamlarını öldürmüş olması hiçte garibime gitmiyor." diyerek Yunan
İstihbarat Örgütü'nün ve Polis Teşkilatı'nın içinde
Amerikalılara bilgi aktaranların bulunduğunu iddia etti.
1986-1989 yılları arasında Yunan İstihbarat Örgütü'nün
başında bulunan Kostas Tsimas ise, aynı gazetede
yer alan mülakatında,
Skularikis'in aksine, "17 K"ın Komünist bir örgüt
olduğunu söyledi.
Kostas Tsimas, "17 K" terör örgütünün
içinde, PASOK'un kurduğu Cunta karşıtı PAK örgütünden
kimsenin bulunmadığına incil üzerine yemin edebilirim " dedi
Bu arada, Kamu düzeni eski Bakanlarından Theodoros
Anagnostopulos, "Apoyevmatini"ye yaptığı konuyla ilgili
açıklamasında, "17 Kasım ile PAK arasında ideolojik bağların
bulunduğunu" iddia etti.
Bu üç farklı açıklamadan çıkan sonuç, PASOK
partisinin bir üyesi olan Skularikis, "17 K"ın arkasında
CIA'nın bulunduğunu iddia ederken, gene PASOK üyesi olan Tsimas'ın,
Komünistleri, Yeni Demokrasi Partisi'nin iktidarda bulunduğu 1990'ların
başında Kamu Düzeni Bakanı olan Anagnostopulos'un da, "17
K"ın PAK terör örgütünün bir uzantısı olduğunu öne sürmesi,
biraz fazla garip karşılanabilir, ancak, "17 K" gerçeği
yukarıda bütün çıplaklığıyla yer alıyor.
|