Emin ÇÖLAŞAN
Hürriyet, 17.11.1999
Yazıma İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü öğretim
üyelerinden Prof. Dr. Celal Şengör'den dün
aldığım faksla başlıyorum:
‘‘Bugünkü (dünkü) yazınızı hasta yatağında okudum. Televizyonlarda seyrettikleriniz ve gazetelerde okuduklarınız sizi hayretten hayrete sürüklemiş. Bir jeolog olarak size hak vermemek mümkün değil. Ancak bu durumu şöhret avcılığına bağlıyorsunuz ki, bunun doğruluk payının çok büyük olduğunu kabul etmekle beraber, mevcut kargaşanın ana nedeni olmadığı kanısındayım.
Öyle olsa, söylenenler sizi olduğu kadar beni de hayretler içinde bırakmazdı.
‘Bilim adamlarımız' arasında (deprem konusunda) hüküm sürdüğünü dehşetle
gözlemlediğim bilgisizlik ve bunun
farkında bile olmama gerçeği, bu durumun gerçek nedenidir. Size bu
durumla ilgili gayet basit bir örnek vereyim.
"Marmara'nın altında pek çok ufak fay var. Bunlar tek tek kırılırsa
büyük bir depremin yerini alarak İstanbul'a
zarar vermezler" deniyor!
Geçtiğimiz günlerde Marmara Denizi'nin doğusunda biri 7.4 diğeri 7.2 büyüklüğünde iki büyük deprem oldu.
Bunların oluşmasına neden olan enerji, bir tayfunun enerji mertebesine denktir ve 6.5 büyüklüğünde bir depreme neden olacak enerjinin 100 katıdır.
Demek ki doğuda meydana gelen 7'den büyük iki deprem için batıda, yani Marmara'nın altında 200 tane 6'dan büyük deprem gerekecektir ki, Anadolu'nun Kuzey Anadolu fayı boyunca batıya hareketi karşılanabilsin.
Üstelik her fay parçası kendi uzunluğu ile orantılı büyüklükte deprem üretir. 7'den büyük deprem üretecek fayların 100 kilometreden uzun olması gerekir. Halbuki 10 Eylül 1509 depreminin 8 büyüklükte olduğu, tarihsel verilere dayanılarak tahmin edilmektedir.
Bu durumda Marmara'nın altında bulunan ve 6.5'luk deprem üreterek İstanbul'u kurtaracağı iddia edilen fayların hiçbiri 100 kilometreden uzun değildir.
Demek ki İstanbul'un 6-6.5'luk depremlerde vartayı atlatabileceğini sanmak için hem sismoloji bilimini, hem de tarihsel depremselliği bilmemek gerekir.
Yani 7'den büyük bir deprem İstanbul'u en geç önümüzdeki 30 yıl içinde yeniden vuracak.
Buna hazırlıklı olmak gerekiyor.
***
Siz büyük bir nezaketle, televizyon ve gazetelerde boy gösterenlere
‘bilim adamı' diyorsunuz. Ömrünü ahlaksızlıkları açıklamakla geçirmiş bir
gazeteci olarak herhalde www.isi.com sitesine bilgisayardan girerek televizyon
ve gazetelere çıkan bu ‘bilim adamları' hakkında bilgi edinebilirsiniz.
Acaba hangisinin ciddi uluslararası dergilerde yayını olmuştur? Kim yayınlarına uluslararası camiadan atıf almıştır? (Yayınları başvuru kaynağı olarak kullanılmıştır). Bunları tesbit etmek güç olmasa gerek.
Kaldı ki hem TÜBİTAK, hem de YÖK bu konuda size seve seve yardımcı olurlar.
Yapın lütfen bir liste, yılda ortalama bir tek atıf yapılmayı da ölçü
olarak kabul edin! (Gerçi böyle bir ölçüye uygar
dünya kasıklarını tutarak güler ama siz bu mutlak minumumu alın.)
Bu listeye giremeyenleri de, ne ilan etmek isterseniz edin.
Bunu yaptığınız zaman kimin bilim adamı olduğunu, kimin ise bir hiç
iken utanmadan nasıl verildiği belirsiz bir
unvanın arkasına sığınarak halkın önünde kişisel tatmin peşine gittiği
görülecektir.
Mustafa Kemal Atatürk ‘Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir'
derken ülkemize medresedeki gibi rütbeli
cahiller değil, bilim adamları yol göstersin istiyordu...."
***
Konuyla ilgili diğer yazılar için Deprem Anasayfası'ndaki linklere bakınız.