Marmara'nın depremselliğini denetim altına almanın maliyeti yaklaşık 50 milyon dolar. Bu programla birlikte kurulacak sistem, fayların belki de "kalp atışı"nın dinleme ve erken bilgi edinme şansı da getirebilir.
Deprem tehlikesi ve yıkımları açısından ülkemizin büyük bir bölümü
deprem ile iç içe yaşamak zorundadır. Yıkıcı depremler gelecektede olacaktır
ve bugün depremlerin önceden belirlenmesi (tahmini) kesin olarak çözümlenememiştir.
Oldukça etkin (aktif) bir bölgede yaşıyor olmamıza rağmen, maalesef ülkemizde
Ulusal Standart Deprem İstasyonları Ağı mevcut değildir! Deprem
Sismolojisi ve Mühendislik Sismolojisi konularında ulusal bir staratejiye
çok acil ihtiyaç vardır. Henüz, ülkemizde sağlıklı bir Deprem Bilgi (Veri)
Bankası mevcut değildir! Modern anlamda Ulusal Standart Deprem İstasyonları
Ağı ve Araştırma
Merkezleri'nin ülke çapında kuruluşu öncelikli olarak sağlanmalıdır.
Geniş-bantlı (Broad-Band) sismometreler üç-bileşenli sayısal kayıt yapabilecek
düzenekler seçilmelidir. Mutlak zamanda sürekli kayıt yapabilecek ivme-ölçer
(strong-motion) aletlerinin kurulması ve işletilmesi sağlanmalıdır, ayrıca
portatif sismograf ağlarından ve GPS teknolojisinden yararlanılmalıdır.
Özellikle büyük kentlerimizi tehdit eden faylar boyunca depremleri önceden
haber verebilecek düzeyde standart sismograf (erken uyarı) sistemlerinin
öncelikli olarak kurulması sağlanmalıdır. Bu ve benzer konularda uluslararası
işbirliğine gidilmelidir.
Türkiye, Doğu Akdeniz bölgesinde sismik etkinliğin (deprem aktivitesinin) yoğun olarak gözlendiği (yaşandığı) Alp-Himalaya dağ kuşağının oluşturduğu ve yer bilimleri açısından oldukça ilginç bir bölgede yer almaktadır (Şengör, 1995; Taymaz, 1995a-b). Anadolu ve Avrasya levhaları arasında gözlenen bu levha hareketlerinin büyük bir kısmı, Kuzey Anadolu Fayı boyunca batıya doğru iletilmektedir.
Ülkemizde dünya (küresel) ölçeğinde Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı gibi büyük ölçekli aktif faylar vardır. Deprem tehlikesi ve yıkımları açısından ülkenin büyük bir kısmı deprem ile iç içe yaşamak zorundadır. Fakat, depremler ile bu kadar iç içe yaşıyor olmamıza rağmen ülkemizde maalesef görünen odur ki hiçbir hükümet döneminde Jeofizik Mühendisliğine ve Sismoloji Araştırmalarına gereken özen gösterilmemiştir. Bir başka deyişle, Türkiye'nin gerekli aletsel donanım ve teorik bilgi açısından hala dışa bağımlı olması akıllara sığmayacak bir sorumsuzluk örneğidir.
Deprem problemine yaklaşım ancak ve ancak sismoloji ve neotektonik
konularında uluslararası düzeyde söz sahibi uzmanlıkları tescil edilmiş
bilimcilerimiz ile hükümetlerimizin ciddi bir diyaloğu ile tartışılarak
incelenecek toplumumuzun bütün kesimini ilgilendiren hayati bir sorunumuzdur.
Bu bağlamda vurgulamak
istediğim, ülkemizde halen modern anlamda Ulusal Standart Deprem
Gözlem İstasyonları Ağı'nın olmayışıdır. Çok acilen ihtiyaç vardır.
Ulusal standart deprem istasyonları ağı ve araştırma merkezleri
Deprem olayının ikinci boyutu ise, henüz ülkemizde sağlıklı bir Deprem Bilgi (Veri) Bankası'nın olmayışıdır. Takdir edersiniz ki, sağlıklı Ulusal Standart Deprem Ağı olmayan bir ülkede Deprem Bilgi (Veri) Bankası'ndan söz etmek hayalcilik olur. Örnek vermek gerekirse, bugün Çin, Japonya ve Amerika gibi ülkelerde çok ciddi veri bankaları binlerce yıl geriye gitmektedir.Bilindiği üzere, depremler (özellikle yıkıcı depremler) bölgenin tektonik yapısının incelenmesi ve jeolojik evriminin detaylı anlaşılması hususunda çok değerli veriler sunmaktadırlar. Özellikle yıkıcı depremlerin oluşum mekanizmaları, artçı depremlerin dağılımı, faylanma hareketlerinin yeryüzünde oluşturduğu kırık zonlarının haritalanması, dökümünün yapılması ve türlerinin belirlenmesi, bölgenin depremselliğinin anlaşılmasında ve ileriye dönük yatırımların tasarlanmasında oldukça önemli bilgiler içermektedirler. Kısaca:
* Yüzlerce istasyonun (standart ekipman ile
donatılmış şekilde) ülke çapında kuruluşu öncelikli olarak sağlanmalıdır.
Jeolojik ve sismolojik etkinlik açısından sağlam zeminler üzerine kurulacak
kalıcı/sürekli kayıt yapan sismograf ve ivme-ölçer gözlem yerlerinin yer
alacağı ulusal standart bir şebekeye gerek vardır.
Zaman yitirilmeden, öncelikli olarak bu konu
üzerinde durulmalıdır.
* Geniş-bantlı (Broad-Band) sismometreler
üç-bileşenli sayısal (digital) kayıt yapabilecek düzenekler seçilmelidir.
Teknoloji oldukça hızlı gelişmekte olup, aletler uzun süre kullanımda problemsiz
(!) olarak kalabilmektedir. Fakat, elektronik endüstrisinin desteğine sürekli
olarak ihtiyacı vardır. Sayısal aletler herşeye rağmen tercih edilmelidir
* Her deprem sonrasında araştırma ve eğitime
yönelik arazi çalışmaları yapılmalıdır. Arazi çalışmaları, gezici sismograflar
ve ivme ölçer aletleri aracılığıyla artçı depremlerin dağılımının ve bölgesel
salınım yoğunluğunun incelenmesi açısından titizlikle yönlendirilmelidir.
* Araştırma merkezlerinin yakınında birer
referans istasyon kullanıma açılmalı ve istasyon operatörlerinin eğitimi
sağlanmalıdır.
* Uzay Jeodetik Yöntemler (Space Geodesy Methods):
Kabuk deformasyonlarını ölçmeye yönelik sürekli GPS ağları kurulmalı ve
SAR (Synthetic Aperture Radar) gözlemleri sürekli yapılmalıdır.
* Yeraltı su seviyesi , Radon gazı, yerkabuğu'ndaki
eğim ve yamulma değişimleri ve yerkürenin manyetik ve jeoelektrik alanlarındaki
değişimler sürekli olarak gözlenmelidir.
Ulusal Deprem Gözlem İstasyonları Ağı kurmak çok zor değildir. Burada asıl sorun, hükümetlerin ilgisini çekmektir. Bugün Erzincan-1992, 1995 Dinar, 1998 Ceyhan ve büyük felaket 1999 Gölcük-Düzce depremlerindeki maddi belkide % 0.1'ne (binde biri) çok iyi bir Ulusal Standart Deprem Ağı kurmak mümkündür. Bir başka yaklaşımla, Türkiye her deprem sonrasında onlarca trilyonluk hasara göğüs gerebilecek kadar zengin değildir. Sorumlu ilgililerimizin dikkatini bu konuya çekmek istiyorum.
Neler yapılabilir?
Son yıllarda etkilendiğimiz birçok depremde ortaya çıkan gerçeğe
göre bizler herzaman deprem öncesi, deprem anında ve deprem sonrasında
hazırlıksız yakalanmaktayız. Bugün deprem bilimi ile uğraşanlar (gerçek
sismologlar ve yerbilimcilerimiz!) afet yorumlayıcısı durumundan çıkıp
afet önleyicisi çabalar içine
girmelidirler. Bu kapsamda, deprem zararlarının azaltılması ve depremin
önceden kestirilmesine yönelik araştırmalara ışık tutacak bilimsel projelerin
desteklenmesi gerekmektedir. Araştırmaların yararlı olabilmesi için deprem
öncesine yönelik ve deprem öncesi önlem ve öneriler üretecek şekilde olmalıdır.
Bir
başka deyişle zemin etüdlerinden, depremleri önceden kestirmeye,
yerleşim bölgesi ve konut tipi seçimine kadar her türlü ciddi araştırma
desteklenmelidir.
* Özellikle büyük kentlerimizi tehdit eden faylar boyunca depremleri önceden haber verebilecek düzeyde standart sismograf (erken uyarı) sistemlerinin öncelikli olarak kurulması sağlanmalıdır. Bu ve benzer konularda uluslararası işbirliğine gidilmelidir.
Kısa dönemli önlemler
* İlk Yardım Hizmetleri: Deprem gibi olağanüstü durumlarda ilk-yardım
hizmetlerini denetebilecek gerekli insani yardımlar ile birlikte bilimsel
çalışmaların yönlendirilmesinde yardımcı olabilecek ve sorumluluğu taşıyabilecek
bir kurumun oluşturulması için bir tasarı hazırlanmalı (örneğin; bu tasarı
İstanbul, Bursa,
İzmir büyüklüğünde bir şehirde oluşabilecek deprem tehlikesine göre
hazırlanmalıdır).
* Deprem Sismolojisi: Sismoloji, özellikle Deprem ve Mühendislik
Sismolojisi konularında uzman kadroların bulunacağı araştırma birimlerinin
başta üniversiteler olmak üzere kurulması sağlanmalıdır. Bu araştırma merkezleri,
çağın gerektirdiği modern aletsel donanıma sahip olmaları sağlanmalı, ayrı
bütçeleri bulunmalıdır
ve sürekli gelişen teknolojiye paralel olarak yenilenmelidirler.
* Standart Sismograf Ağı: Jeolojik ve sismolojik etkinlik açısından sağlam zeminler üzerine kurulacak kalıcı/sürekli kayıt yapan sismograf ve ivme ölçer gözlem yerlerinin yer alacağı standart deprem gözlem ağı'na gerek vardır. Zaman yitirilmeden, öncelikli olarak bu konu üzerinde durulmalıdır.
* Eğitim-Öğretim ve Araştırma: Her deprem sonrasında araştırma ve/veya eğitime yönelik arazi çalışmaları yapılmalıdır. Arazi çalışmaları, gezici sismograflar ve ivme ölçer aletleri aracılığıyla artçı depremlerin dağılımının ve bölgesel salınım yoğunluğunun incelenmesi açısından titizlikle yönlendirilmelidir.
* Kamu Hizmetleri: Özellikle, kamu gereklerinin karşılandığı hastaneler, köprüler, barajlar, tüneller vb. gibi dayanıklılık açısından daha titizlikle göz önünde bulundurulmalı ve bu tür binaların sağlamlığından kuşku duyulmamalıdır...
* İmar Yasası: İnşaat şartnamelerinde, büyük tasarımlı yapılar ve küçük yapılar için en az iki ayrı yönetmelik çerçevesinde binaların deprem tasarımlarını içeren şartnamelerin hazırlanması ve yaptırımların uygulanması sağlanmalıdır. Bu yeniden yapılanma sürecinde konusunda uzman -- ilgili, bilgili ve sorumlu -- yerbilimcilerin (sismolog-jeofizikçi ve jeolog) bilgi birikimlerinden yararlanılmalı ve onayları mutlaka alınmalıdır.
Uzun dönemli önlemler
* Önceki depremlerden elde edilen bilgiler ve deneyimler ışığında, alınan önlemler değerlendirilmeli. Ne derecede başarılı bir şekilde uygulandı? Eksiklikler nelerdi? Olaylardan ders alındı mı? Bu konular ayrıntılı olarak tartışılıp incelenmeli. Bulgular Deprem Bilgi Bankası'nda toplanmalı.
* İnşaat sektöründe çalışan, özellikle vasıfsız kişilerin (mütahhit, mühendis, mimar, işçi v.b) eğitimi sağlanmalıdır.
* Sismologlar ve Deprem Mühendisleri yetiştirilmelidir.
* İlkokul'lardan başlayarak öğrencilerin deprem olayı üzerine eğitimleri sağlanarak, halkın depreme olan duyarlılıkları kazanılmalıdır. Gerekirse özel video kasetleri hazırlanmalıdır.
* TV kanallarında izlenebilecek düzeyde Sismoloji ve Türkiye'deki
bilgili-sorumlu sismologların sorunlarını ve gereksinimlerini tartışan
bilimsel programların
yapımı sağlanmalıdır (Avrupa ve Amerika'da hazırlanan benzer programların
minimum 4 milyon'luk bir izleyici kitlesi çektiği rapor edilmektedir).
Bu tür
programlar, Jeofizik Mühendisliği ve Sismoloji bilim dalına halkın
bakış açısını değiştirecektir.
Mühendislik sismolojisi ve zonlama
* Mutlak zaman'da sürekli kayıt yapabilecek ivme-ölçer (strong-motion) aletlerinin kurulması ve işletilmesi sağlanmalıdır.
* Tektonik bölgeler, yer hareketlerinin büyüklüğüne göre bir takım zonlara ayrılmalıdır, ayrıca bu tür çalışmalar için jeoloji ve portatif sismograf ağlarından yararlanılmalıdır.
* Hükümetlerin kendi koyduğu inşaat şartnamelerine uyması sağlanmalıdır. Gerekiyorsa politik ortamdan uzak bağımsız bir organizasyon kurularak şartnamelere uyumluluğu kontrol edebilecek bir mekanizma oluşturulmalıdır.
Probleme Yaklaşım
* Benzer problemlerin yaşandığı ülkelerin bilim adamları ile işbirliğıne gidilmelidir. Karşılaştıkları güçlükler ve deneyimlerden faydalanarak, yapıcı önerileri göz önünde bulundurulmalıdır.
Deprem erken uyarı sistemleri
Son yıllarda hızla gelişen elektronik ve bilgisayar teknolojileri,
deprem bilimcileri (sismolog) depremlerin oluş makanizmalarının araştırılmasının
yanısıra deprem zararlarının azaltılmasına yönelik yeni araştırmalara yöneltmiştir.
Gerçek (Mutlak) zamanda -- Real-Time - yapılan sismolojik gözlemlerin anında
(gözlem
süresince) toplanması ve uygulamaya yönelik yorumların devam eden
süreç içerisinde değerlendirilmesi hızla önem kazanmaktadır.
Deprem Erken Uyarı Sistemleri olarak adlandırabileceğimiz bu yeni
Gerçek-Zaman Bilgi İşlem Sistemleri'nin uygulanması daha deprem anındaki
enerji boşalımı devam ederken sismolojik parametrelerin anında saptanması
ve erken uyarı dahil bir dizi bilginin toplanarak ilgili kurumlara hızlı,
güvenli ve doğru olarak
akatarılmasıdır.
Böyle bir sistemi oluşturmak için kısaca aşağıdaki donanım mutlaka kurulmalıdır.
* Standart üç bileşen sayısal algılayıcı (sismometre) ve kayıtçı (sismograf) sistemleri,
* Toplanan verilerin gerçek zamanda iletişimini sağlayacak Veri İletim Sistemi,
* Toplanan verilerin anında bilgiye çevrileceği her türlü donanım ve yazılıma sahip ve gereken uyarı mesajlarını yayımlayabilecek Bilgi İşlem Kontrol Merkezi,
* Üretilen bu bilgilerin sorumlu kullanıcılara (gerek kamu gerekse özel kuruluşlara) iletimini sağlayacak alıcı birimleri,
gibi ilk akla gelen yapılanmanın zaman yitirmeden öncelikli olarak
kurulması gerekmektedir. Bu tür sistemler Amerika, Japonya ve Meksika gibi
depremleri çok sık yaşayan ülkelerde kullanılmaktadır. Örneğin, Japonya'da
1005 Kobe depreminden sonra böyle bir sistem içerisinde yer alan deprem
istasyonu sayısı
1000'den fazladır. Elektronik teknolojisindeki hızlı gelişime paralel
olarak gelişen deprem sismolojisi, depremi tanımlayan önemli parametrelerden;
depremin merkez üstü (mevkii -- episantır koordinatı) ve büyüklüğünün yanısıra
maksimum yer ivmesi, hızı, yer değiştirme gibi aletsel gözlemlerden derlenen
deprem
haritalarının çok kısa sürede hazırlayarak bilgi akışını sağlayan
Bilgi İşlem Kontrol Merkezi'ne iletimini kolaylaştırmıştır.
Özellikle sarsıntı haritaları, deprem hasar dağılımı ve etki alanının genişliğinin belirlenmesinin yanı sıra ilk yardım için öncelikli alanlar hakkında yetkililere ve sistem kullanıcılarına önemli bilgiler sunacaktır. Ancak, depremdeki genel hasar dağılımı:
* depremin büyüklüğüne (M),
* episantır uzaklığına,
* yerel zemin koşulları,
* yapı tipleri ve inşaat kalitesine,
göre farklı oranlarda oluşacaktır. Zemin kalitesi açısından olaya
bakacak olursak; gevşek zeminlerin sarsıntı büyütme oranı ve titreşim peryodları
büyük, sert zeminlerde ve kayalık bölgelerde ise küçüktür. Kurutulmuş bataklık
bölgeleri, dere yatakları, dolgu ve heyelan alanları gibi gevşek zeminler
üzerindeki yapılar,
sert-kayalık bölgelerde inşa edilmiş yapılara oranla daha fazla
hasar göreceklerdir.
Deprem Erken Uyarı Sistemler genellikle deprem anında oluşan sismik dalgaların (P- ve S-) özelliklerinden (yayınım hızları, genlik farklılıkları gibi) faydalanarak, deprem anında boşalan enerjinin (kuvvetli yer hareketinin) algılanmasıyla beraber yaklaşık 23-30 saniye önce büyük bir yerleşim birimine (depremlere neden olan aktif fay -kırık- zonlarına yaklaşık 100 km veya daha uzak) erken uyarı mümkün olabilmektedir.
Depremlerle iç içe yaşayan bir toplum olarak depremlerin zararlarının azaltılmasına yönelik böyle bit deprem erken uyarı sistemine gereksinim olduğu açıktır.
Ancak, Ulusal Standart Deprem İstasyonları Ağı ve Erken Uyarı Sistemleri
sadece erken uyarı amacıyla hizmet etmeyecek ayrıca araştırma bölgesinin
depremselliğinin de daha ayrıntılı izlenmesine yönelik bulguların, gelişmiş
ülkelerde (ABD, Japonya v.b) olduğu gibi sınıflandırılarak araştırmacıların
kullanımına
sunularak eğitim, öğretim ve araştırmaya yönelik Deprem Bilgi (Veri)
Bankası'nın gelişimine katkıda bulunacaktır. (Bu sistemin yatırım
maliyeti için tıklayınız). Sistemin ilk yatırım maliyeti 50 milyon
ABD Dolaridir.
Son söz
Özetle, ulusal deprem istasyonları ağından, zemin etüdlerine, neotektonik
araştırmalara ve konut tipi seçimlerine kadar bir dizi araştırmayı ciddi
(!) bir sorumlulukla yeniden başlatmalıyız... Fakat, önce sağlıklı ulusal
bir deprem ağı (bütün dünya'nın kullanımına açık) ve deprem veri-bankası
oluşturarak, deprem
olayına hazırlanmalıyız...
İşin bir diğer yönü de Amerikalı, İngiliz veya diğer yabancı bilim adamlarının ülkemizin deprem özellikleri üzerinde yaptıkları araştırmalarla bilim dünyasında üne kavuşmalarıdır. Türkiye üzerine yaptıkları araştırmalar sonucu bir dizi yabancı bilim adamı dünyada otorite olmuşlardır. Ülkemizdeki helvayı kepçeyle yiyorlar! Bu ülke bilimine bilim adamlarımıza tüm toplumumuza haksızlık değil mi ?
KAYNAKÇA
* Le Pichon, X, Taymaz, T. ve Şengör, A.M.C. 1999. Büyük Marmara Fayı --- Niçin, Nerede ve Ne Olacak ? Cumhuriyet-Bilim Teknik, (20 Kasım 1999).
* Şengör, A.M.C. 1995. Kuzey Anadolu Fayı'nın keşfi hakkında. Cumhuriyet-Bilim Teknik, 458 (30 Aralık 1995), 6-8.
* Şengör, A.M.C. 1998. Adana'da N'oluyo? Cumhuriyet-Bilim Teknik, 447
(11 Temmuz 1998), 12-14.
* Şaroğlu, F., Emre, Ö ve Kuşçu, İ. 1992. Türkiye Diri Fay Haritası,
1/1.000.000:
MTA, Ankara, 3 pafta.
* McKenzie, D. 1972. Active tectonics of the Mediterranean region. geophys. Journal of Royal Astronomical Society. 30, 109-185.
* Taymaz, T. 1990. Earthquake Source Parameters in the Eastern Mediterranean Region. PhD Thesis, 244pp, Darwin College-University of Cambridge, England-U.K.
* Taymaz, T. 1995a. Türkiye'nin gerçeği: Deprem. Cumhuriyet-Bilim Teknik, 447
(14 Ekim 1995), 8-11.
* Taymaz, T. 1995b. Marmara Bölgesi'nin Aktif Tektoniği. Cumhuriyet-Bilim Teknik, 450 (4 Kasım 1995), 6-7.
* Taymaz, T. 1996. Deprem Sorunlarının Çözümünde Ulusal Deprem İstasyonları Ağının Önemi. Erzincan ve Dinar Deneyimleri Işığında Türkiye'nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayışları, 57-63, TÜBİTAK Deprem Sempozyumu, 15-16 Şubat 1996, Ankara.
* Taymaz, T. 1997. Dinamik Yerküremiz ve Depremler. Cumhuriyet-Bilim Teknik, 525 (12 Nisan 1997), 10.
* Taymaz, T. 1999a. Türkiye'nin gerçeği: Deprem -Marmara Bölgesi'nin aktif tektoniği ve Ulusal Deprem Ağı'nın kurulmasının zorunluluğu üzerine ... Cumhuriyet-Bilim Teknik, 650 (4 Eylül 1999), 6-7 ve 23.
* Taymaz, T. 1999b. İstanbul Depremleri: Bugünkü Durum ve Geçmişteki İki Büyük Deprem. Cumhuriyet-Bilim Teknik, 651 (11 Eylül 1999), 8-11.
* Taymaz, T. 1999c. Marmara Bölgesinin Aktif Tektoniği: 1999 Gölcük -- Düzce Depremleri. Cumhuriyet-Bilim Teknik, (27 Kasım 1999).
* Taymaz, T. ve diğ. 1991. Active tectonics of the north and central Aegean Sea. Geophysical Journal International-Oxford, 106, 433-490.
* İTÜ-Maden Fak.
http://http://www.geop.itu.edu.tr/~ttaymaz
İTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu, sismik araştırmaların
erken uyarı sistemi çalışmalarıyla birlikte yürütülmesi gerektiğini söyledi
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu, Marmara Denizi'ndeki sismik araştırmaların, insanların can güvenliğini sağlaması beklenen erken uyarı sistemi çalışmalarıyla paralel yürütülmesi gerektiğini kaydetti.
İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof.
Dr. Erol Kulaksızoğlu, hazırladığı ''Depremde Erken
Uyarı Sorunu - Beklenen Marmara Depreminde Erken Uyarının Önceliği,
Zorunluluğu ve Çözüm Yolları'' raporunda, 0 -
30 yıl içerisinde beklenen Marmara depremi ile ilgili hasar, onarım,
yenileme, kent planlama ve can kaybı öngörülerinin,
ciddiyete davet edici boyutlarda olduğunu belirtti.
Raporunda, kısa vadede kentin ve kentlinin depremden sonra oluşacak
koşulları göğüsleyebilmesini sağlayıcı hazırlıkların
ve önlemlerin tamamlanması gerektiğini ifade eden Kulaksızoğlu, uzun
vadede yapılacak işlemleri ise şöyle sıraladı:
- Mevcut hasarlı binaların onarımı ve güçlendirilmesi.
- Kentin ön tehlike bölgelerindeki yerleşmelerin daha güvenli bölgelere kaydırılması.
- Bina dokusu ve altyapısı ile kentin yenilenmesi.
İnsanların depremden en az kayıpla kurtulabilmelerinin ancak erken uyarı
sistemi ile sağlanabileceğini kaydeden
Kulaksızoğlu, bilimsel kuramlara ve ölçümlere dayalı erken uyarı belirleyicilerinin
Marmara Bölgesi'nde bir an önce
devreye sokulması gerektiğini belirtti. Türkiye'de yeni geliştirilen
ve başarılı sonuçlar alınan ''elektrostatik kayaç gerginlik
izleme sistemi'' ile kayaçlarda depremle ilgili sürtüşme ve gerilim
nedeniyle oluşan elektrostatik yük değişikliğinin
ölçüldüğünü vurgulayan Kulaksızoğlu, bu sistemin son depremlerde başarıyla
birçok kez test edildiğini ve 1 - 5 saat
öncesinde yeterli erken uyarı zamanı sağladığını belirtti.
Kulaksızoğlu, Marmara Denizi'nde birbirine paralel olarak bulunan 3
fay hattının kesişme noktalarına, içerisinde sismograf,
ısı ölçer olan ''deniz altında ölçme kabinleri'' yerleştirilmesi gerektiğini
anlattı.
Kaynak: Cumhuriyet, 09.07.2000
Ilgili Bazı Baglantilar:
Deprem Erken Bilgi Ve Uyari Sistemi yatırım Maliyeti