Depremde denize göçecek olan dolgu bölge ve sahiller nasıl sağlamlaştırılabilir?
Marmara'dan geçen doğal gaz boru hattı nasıl dayanıklı hale getirilir?
İstanbul'da depremin kurulları oluşturulmalıdır.
Okurları deprem senaryosu üretmeye ve önlemler geliştirmeye çağırıyoruz.
Biliyorum deprem konusundan fazlasıyla sıkıldınız. Bu sıkılma, bir felaket haberinin haftalardır gündemde kalmasından kaynaklanmıyor. Herhangi bir haber bu kadar gündemde kalsaydı da sıkılırdınız. "Yok mu başka konu yaa? Aylardır aynı şeyi tartışıyoruz" diye itiraz sesleri yükseliverirdi hemen.Tabii deprem konu olunca, üstelik te İstanbul'da büyük bir deprem olasılığı ciddi bir şekilde tartışılırken, zapping tanrısının bile konuyu gündemden düşürmesi zor.
Ben bu tatsız deprem konusuna affınıza sığınarak tekrar girmek istiyorum.
Gerçekten İstanbul' da deprem olacak mı?
Onu bilemiyorum ama daha önce İzmit'te deprem olabileceğini söyleyen bilimciler bu defa İstanbul için pek iç açıcı şeyler söylemiyorlar.
Peki bunu şimdiden konuşmanın bir yararı var mı moral bozmaktan başka ?
"Nasıl olsa İstanbul'daki bozuk yapılaşmayı aniden değiştiremiyiz, o halde bunu ikide bir tartışmanın ne âlemi var?" diyenlerimiz çıkabilir.
(Moralimizi dik tutmak, tıpkı kolonları çürük olan bir yapı gibi, hiçbir şey yapmadan yıkılana kadar ayakta kalmak olmamalı.)
Peki moralimizi güçlendirebilir miyiz? Yapılarımızı güçlendirebilir miyiz? Ya da kentimizi depreme karşı daha dayanıklı hale getirmenin yollarını bulabilir miyiz? Kısacası olası bir depremin, acı sonuçlarını az da olsa hafifletebilir miyiz?
Bu yüzden ilk önce hiçbir zaman ihtiyaç hissetmediğimiz bir şeye, "felaket senaryolarına" ihtiyacımız var. Belki bu senaryolar sayesinde olacak bazı kötü şeyleri önceden kestirebilir, bazı önlemler alabilir ve kayıpları azaltabiliriz.
Aslında yapacak bir şeyler var. Nasıl ki alınmayan basit bir önlem zincirleme reaksiyonla birçok kişinin hayatına mal olabiliyorsa, alınan basit bir veya birkaç önlem zincirleme reaksiyonla birden fazla insanın hayatının kurtulmasına neden olabilir.
Örneğin, depremde ara sokaktaki bir tüpgaz bayiinin üzerindeki evin çöktüğünü, tüplerin tek tek patlayıp, büyük bir yangına neden olduğunu bunun sonunda sokağa parketmiş arabaların yandığını ve benzin depolarının patladığını ve bu yangının köşedeki benzin istasyonuna da sıçradığını düşünelim. İletişim sistemi felç olduğu için itfaiyenin bir türlü devreye giremediğini ya da itfaiyenin bulunduğu bina da çöktüğü için arabaların ve itfaiyecilerin enkaz altında kaldığını düşünelim. Böyle bir felaket senaryosunun sonunda canlı kalmak olasılığının çok az olduğunu anlamak için kâhin olmak gerekmez. Oysa inanılmaz felaketi engellemek oysa dünyanın en zor işi değil. Zaten toplumun bütün kesimleri tarafından kabul gören ve uygulamaya da konan konut alanlarından benzin istasyonlarını çıkarma projesini gerçekleştirseydik, yangın yayılmayabilirdi. Yine tüpgaz bayiinin konut alanlarında olmaması gerçeğini uygulamaya soksaydık felaket bu kadar büyümeyebilirdi. Telefonların çalışmaması durumunda itfaiyeye telsizle haber verebileceğimiz bir organizasyon olsaydı itfaiyeye haber verebilirdik. En azından İtfaiye binasını daha önceden kontrolden geçirebilseydik, onun yıkılmasını engelleyebilirdik. Tüpgazcının tüpgazlarını yerleştirmesi için bir kolonu kesmesini engelleyebilseydik binanın da yıkılmasını önleyebilirdik. Bu saydığımız önerilerin sadece iki üç tanesini yapsaydık en az onbeş insanın hayata kalmasını sağlayabilirdik. Bir kişinin hayatını önceden aldığımız bir önlemle kurtarmak, kurtarma çalışmaları sırasında ona harcanacak emeğin bir başkasına harcanmasına olanak tanıyacağından, bu bir veya birkaç kişinin daha hayatının kurtarılması demek olacağından, en azından on beş kişinin daha hayatta kalmasını sağlayabilirdik.
Kentteki dolgu alanlar
İstanbul senaryomuza geçelim, İstanbul'da deprem olursa ne olur? Diyelim ki, İstanbul'da İzmit depremi büyüklüğünde bir deprem oldu. Bunun olası sonuçları ne olabilir? Birlikte düşünelim. Gölcük ve Değirmendere'de dolgu alanların deprem sonucu suya gömüldüğünü ve bunun sonunda onlarca insanımızın öldüğünü biliyoruz.
Peki İstanbul'da bir deprem olursa kentteki dolgu alanları tıpkı Gölcük ve Değirmendere'deki gibi suyun dibini boylayabilir mi? Büyük bir olasılıkla evet.
Bostancı - Pendik ve Sultanahmet'ten Bakırköy'e doğru uzanan üzerlerinde otoyol, çocuk parkı, yeşil alan, lokanta vs. olan alanların dolgu olduğunu biliyoruz. Özellikle İstanbul depremleri tarihine baktığımızda, tarihi yarımadanın surlarının bile büyük hasar gördüğünü ve dolgu alarların bir çoğunun ciddi bir strüktür oluşturmadan toprak yığarak yapıldığını düşünürsek, bu alanların çökmesi hiç te uzak bir ihtimal gibi görünmüyor.
O halde bu alanlardaki mal ve can kaybını engellemek için,
1) Bu alanları test edebilir, böyle bir risk taşıyorlarsa, güçlendirebiliriz. (sanırım bazı kazıklama yöntemlerle, bu dolgu alanların denize kayması engellenebilir. )
2)Yeni dolgu alanların yapılmasınından kaçınılması için mücadele etmeliyiz. Eğer yapılmak zorunda kalınırsa, , tıpkı depreme dayanıklı bir bina yapar gibi, mühendislerin kontrolünde, depreme dayanıklı kazıklar üzerinde inşa edilmeli.
3) Bunların hiçbiri yapılamıyorsa, Bu alanların üzerine "Dikkat burası dolgu alandır" yazan dikkat çekici levhalar koyabiliriz. Bu levhaların çok kritik anlarda insanların buralarını kullanmasını engellemek açısından bir işlevi olabilir. Geceleri evlerine girmekten korkan İstanbulluların dolgu alanlar üzerine arabalarını park ederek sabahladığı düşünülürse bu uyarıların gereği anlaşılabilir.
Doğalgaz boru hattı
Bir başka konuya geçelim,
Deprem esnasında çıkacak olan yangın, su baskını, patlamalar vs. gibi suni afetlerden korktuğumuz malum. Bir soru:
İstanbul'un, Marmara Denizi'nin altından geçen ve Pendik' ten Ambarlı'ya kadar uzanan yüksek basınçlı bir doğalgaz boru hattı olduğunu biliyoruz ve bu borunun sadece iki ucunda vana olduğunu kuvvetle tahmin ediyoruz. Ne yazık ki bu boru fay hattının çok yakınından, (neredeyse üzerinden) geçmekte. Böyle bir deprem esnasında bu boru kırılabilir mi?
Dünyada bu tür kazaların olduğunu biliyoruz. 80'li yıllarda, Kuzey Denizi' ndeki bir platformda olan bir kazada doğalgazın platformu havaya uçurduğunu, ya da Rusya'da bir tren hattının yakınlarında oluşan bir doğal gaz bulutunun havada patlaması sonucu treni havaya uçurduğunu anımsarsak, olacakları önceden kestirebiliriz. Herhangi bir sızıntı esnasında borunun içindeki metan gazı büyük bir hızla denizin içinden havaya çıkacak havada patlamaya ya da yanmaya hazır muhteşem bir bulut meydana getirebilecektir. Bir küçücük kıvılcım ise felaket senaryomuzu tamamlayacaktır.
Mesafenin uzunluğu, boru çapı, basınç vs düşünülürse, bu boru içindeki gazın hacminin çok büyük olduğu, dolayısıyla oluşacak olan bulutun da çok büyük olacağı anlaşılabilir. Tabii bu çok korkulacak senaryonun bir başka yönü, bu gazın patlaması sonunda şok dalgalarının oluşturacağı basıncın çevrede oluşturacağı zararlardır.
Böyle bir olasılık karşısında bu felaketi engellemek için bazı önlemler alınabileceğini düşünürsek bu konuyu tartışmalı, depreme mukavemeti açısından incelemeliyiz.
Mahalledeki tehlike
Peki buradan benzer başka bir konuya, kent içindeki tüpgaz depolarına geçelim. Ya da tüpgaz bayilerine...
İzmit depreminde bu depoların içindeki tüplerin üzerlerindeki binaların çökmesi sonunda oluşan ortamda, yangınlara ve patlamalara ve can kayıplarına neden olduğunu acı bir şekilde öğrendik.
Bu depoların mahallelerimizde bulundurulması son derece sakıncalı olduğunu bildiğimize göre ne yapmalıyız? Bu depoların kent dışına, ya da meskûn olmayan yerlere taşınmaları için mutlaka kamuoyu oluşturmalıyız. Aynı şeyi benzin istasyonları için de yapmalıyız.
Sokaklara gelişigüzel park etmiş otoların oluşturduğu tehlikeyi deprem bize öğretmiş olmalıdır. Otomobillerin özellikle tarihi doku içindeki dar yollara park etmesi ve üzerlerine binaların çökmesi, bu sırada benzin depolarının patlaması, sonuçta büyük yangınların çıkması söz konusudur. Kent içinde sadece para kazanmak için düşünülerek yapılmış denetimsiz otoparklarda yangın söndürme aleti bile yoktur.
Dar sokakların aralarında, boş arsalarda kümelenmiş bu otoparkların bir kısmı bir afet esnasında büyük bir tehlike oluşturacaktır. Tabii dar sokaklara park eden otolar da. Binalar bunların üzerine çökecek, yollar tıkanacak yangınlar çıkabilecektir. Daha da kötüsü bir felaket anında otolar, ambulans, itfaiye gibi araçların olay yerine ulaşmasını olanaksız hale getirecektir.
Peki o zaman ne yapmalı?
Çağdaş şehirciliğin önemli ilkelerinden biri olan, "kent merkezlerini otolardan arındınma" projesinin, istanbul için geçerli hale getirilmesi amacıyla kamuoyu oluşturmalıyız. Zorunlu haller dışında, otomobilin girmesinin yasak olduğu yaya alanları ve meydanların sayısınıın fazlalaştırılmasını talep etmeliyiz.
Deprem olması halinde insanların binalara girmemesi gerekmektedir. Fakat ne yazık ki o kadar yoğun bir kentte yaşıyoruz ki, bir deprem esnasında dışarıda olmak ta içeride olmak kadar tehlikelidir.
Depremden sonra her bölgede insanların konaklayabileceği, çadırlar kurulabilecek, altyapısı olan boş alanlara gereksinim vardır. Oysa İstanbul'da her yer doludur. Nefes alacak yer kalmamıştır. Boş alanların hepsi otopark haline ya da otoyol haline getirilmiştir.
Mahallelerimizdeki kamusal boş alanların arttırılması gerekmektedir. Bu alanlarda bulunması gereken çadır, ilkyardım malzemeleri gibi ortak malzemeler vardır.
Bu organizasyonu yapabilmek için mahallemizdeki gönüllülük esasına dayanan ilişkileri, mahalli örgütlenmeleri güçlendirmeliyiz. Mahallenin tehlike halinde organizasyonunu kolaylaştıracak provalar yapılmasına ön ayak olmalıyız. Bu boş mekânı veya mekânları önceden tesbit etmeliyiz. Yoksa, talep etmeliyiz.
Kent mobilyaları
Bir başka soru ise kent mobilyaları üzerinedir. İstanbul'u evimiz gibi düşünelim. Nasıl evimizdeki mobilyaları böyle bir sallantıda bize zarar vermeyecek şekilde düzenlemeleysek kentin mobilyalar olan, otobüs duraklarının, aydınlatma direklerinin, tabelaların vs. de böyle bir sallantıda bize zarar vermeyecek bir şekilde düzenlenmesini sağlamalıyız. İstanbul'da her yere denetimsiz bir şekilde asılan tabelaların, çatıların üzerine konan büyük ve abartılı reklam panolarının, sırf para kazanmak için yolların kenarına aşırı sıklıkta konulan billboardların böyle bir tehlike anında sakınca teşkil edip etmeyeceğine bakmalıyız. Örneğin Taksim Meydanı'na yeni konan 15 metre yüksekliğindeki dev aydınlatma direklerinin sallantı sırasında devrilmesi halinde birçok insanın hayatından olacağı açıktır. Bunları deprem senaryosuna göre yeniden gözden geçirilmesini, gerekiyorsa kaldırılmasını sağlamalıyız.
Gövdelerinin içi boşalmış olan asırlık çınarların statiğini güçlendirecek önlemler alınması için yetkilileri zorlamalıyız.
İtfaiye, hastane, okul gibi binaların depreme dayanıklı olup olmadığının kontrol edilmesi için kamuoyu oluşturmalıyız. Bütün bu çalışmaların açık ve seri bir şekilde yapılmasını sağlamalı, eğer risk taşıyan binalar varsa onların güçlendirilmesi için çaba göstermeliyiz.
Kendi konutumuz
Nihayet kendi konutumuz ölçeğine indiğimizde, kendi bulunduğumuz apartmanın güçlendirilmesi için ilk önce uzmanlara apartmanımızı kontrol ettirmeli, sakıncalı bir durum varsa güçlendirici önlemler alınması için önayak olmalıyız.
Bilindiği gibi apartmanlarda sitelerde, kalorifer kazanlarının birçoğu çeşitli nedenlerle (ya önceden yapı kaloriferli olarak düşünülmeyip, sonradan bu karar verildiğinden, sigorta kooperatif inşaatlarında kalorifer kazanlarının hak edişleri en son alındığından vs.) bina yapıldıktan sonra duvar delinerek içine yerleştirilmiş ve bu kazanlar bodrum katlara sığmamıştır. Kolon kiriş kesilerek kalorifer kazanları bodrum katlara yerleştirilmiştir. Bir deprem esnasında bütün apartmanın kalorifer dairesinin üzerine çökmesi büyük yangınların çıkmasına neden olabileceğinden, kontrollerimize buradan başlamalıyız. Apartman altlarındaki dükkanlar ne yazık ki, kendi alanlarını genişletmek için, taşıyıcı duvarları veya kolonları "bi şey olmaz" anlayışıyla yok etmişlerdir. Apartman karar alsa bile gözünü para hırsı bürümüş, ve o zamana kadar birşey olmadığı için bundan sonra da birşey olmayacağına inanmış bir esnafı bu uygulamanın yanlış olduğuna inandırmak imkânsızdır. Dükkanları kontrol etmeli, yanlış uygulamalar varsa yetkililere başvurmalıyız.
Peki bunlar nasıl yapılacak, kim yapacak?
Elinde telsizi olan belediye görevlileri mi, odalar mı, sivil toplum örgütleri mi?
Son büyük deprem, bize neyazık ki bazı şeyleri öğretti.
Devlet bütün bu önlemlerin alınmasında yetersiz ve yavaştır. Denetim yapmamaktadır.
Belediyeler bozuk ve plansız yapılaşmanın başını çekmektedir. Yeterli denetim yapmamaktadırlar.
Sivil toplum örgütleri çok zayıftır ve devlet tarafından kabul görmemektedirler.
İstanbul'da deprem kurulları kurulmalıdır
Benim önerim; İstanbul'da sadece bu konuyla ilgilenen "deprem kurulları" kurulması gerektiğidir. Bu kurullar, özerk ve inisiyatifli olmalı yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız konularda depreme dayanıklı, dayanıksız, riskli, risksiz gibi raporlar verip, verilen uygun süre içinde istenilen standartların yerine getirilmesini sağlayan, kamuoyu denetimine açık kurullar olmalıdırlar. Bu kurullarda, valilikten, üniversitelerden, belediyelerden, inşaat, mimar, jeoloji vs. mühendisleri odalarından ve diğer sivil toplum örgütlerinden uzman kişiler yer almalıdır.
Tıpkı anıtlar kurulu uygulamasında olduğu gibi, uygulamanın kolaylaştırılması açısından, İstanbul bölgelere ayrılmalı her bölgede ayrı bir kurul olmalıdır. Kurullara öneriler hızla akmalı ve hızlı bir karar alma süreci başlatılmalıdır... Projeler bu kurullardan geçirilmeli ve yapım süreci bu kurulların uzmanları tarafından denetlenmelidir. Yapılmış binalardaki uygun olmayan durumların rehabilitasyonu için çizilmiş projeler ise yine bu kurullara sunulmalıdır.
Siz de senaryonuzu oluşturur musunuz?
Okuyuculardan bir ricam var. İşe depremde olacakları özetleyen senaryolarından başlamak, kaqyıpların azalması için gerektiği inancındayım. Sizler de Istanbul'da olası bir depremle ilgili senaryonuzu oluşturup (tabii önerilerinizi de) birkaç sayfayı aşmayacak bir metin haline getirip bize gönderir misiniz? Sevgiler..
Adres: Cumhuriyet Gazetesi Bilim teknik Dergisi
"Deprem Senaryosu"
Türkocağı caddesi 39-41
Cağaloğlu 34334 Istanbul
Fax: 0212 513 8595
http://www.cumhuriyet.com.tr
İstanbul için deprem senaryoları
Cumhuriyet Bilim Teknik 16.10.1999
Senaryolarınızı bekliyoruz!
Nasıl bir senaryo?
Depremde olabilecek felaketler ve alınacak önlemleri sıralarken genellikle tek konut ölçeğinde tartışmak daha kolay gözüküyor.
Senaryolarınızı oluştururken sadece evinizle sınırlı kalmayın. Bütün kenti eviniz gibi düşünün.
Kentte gördüğünüz özel ve genel bütün detayları bu konu bağlamında düşünün, eminiz ki uzmanların gözünden kaçacak detayları bu kentte yaşayan biri olarakyakalamanız mümkün.
Kentteki bütün nesnelere, kimyasallara, oto yollara, binalara, planlama
ilkelerine bu kentte yaşayan biri olarak bir de o gözle bakmaya çalışın.
Düşünce, öneri ve senaryolarının bekliyoruz.
Okurlarımızdan gelen ilk senaryolar üzerine
Behiç Ak
Cumhuriyet Bilim Teknik okuyucularına yaptığımız "deprem senaryosu oluşturun" çağrısına okuyucularımızdan bazı katkılar geldi.
Üstelik bu konuda bütün hız düşürücü manevralara rağmen: Geçen haftalar Büyük medya kuruluşların &İstanbul' da deprem olmayacak, merak etmeyin" içerikli, insanları gevşekliğe davet eden, alınabilecek önlemlerin önünü tıkayabilecek yayınları etkisini gösterdi. İnsanlar normal hayata döndüler. Basının ve televizyonun epeydir azalan reklam gelirleri de normale döndü. Böylelikle rahat bir nefes alındı. Oysa na yazık ki, bu "normale dönüş" ne İstanbul'u etkileyecek deprem olasılığını azalttı ne de Deprem bölgesinde yaşam mücadelesi veren insanların sıkıntılarını...
Bu senaryoları yazılmasını istememizde temel bir amaç vardı. Bunun nedeni "felaket tellalığı" yapmak değil, bazı riskleri önceden görebilmenin kanallarını açmak ve İstanbul çapında bir hazırlığı başlatmaktı..
Evimizdeki ütüyü prizde takılı bıraktığımızı hatırlayıp, aniden eve geri dönmemizi sağlayan güç, ütünün neden olabileceği felaketle ilgili bir senaryonun beynimizde hazır olmasından kaynaklanır. Eğer ütüyü prizde bırkmışsak, yanımızdaki arkadaşın "merak etme birşey olmaz" demesi, içimizi rahatlatmaktan başka bir işe yaramaz. Ne yazık ki büyük medya kuruluşları, ütüsünü prizde unutmuş olan bizlere sorumsuz bir arkadaş olmaktan öteye gidemiyor.
Senin hiç mi suçun yok kardeşim
Bir keresinde bir pastahaneden susamlı kraker almıştım. Ufak bir kusuru vardı krakerlerin. Susamlar ayrı yerde, krakerler ayrı yerdeydi.
"Bu niye böyle?" diye pastahane sahibine sorduğumda, "Susamlar dökülme yapmış abi" diye cevap vermişti.
Bir defasında da denizde boğulan bir inşaat işçisinin kurtarılmasına
tanık olmuştum. Epey su yutmasına rağmen kurtarıldı ve yaşama geri döndü.
Biraz sonra yanına gelen arkadaşlarından biri "Ne adamsın ha!" dedi "Bu
koskoca denizde 'boğulma' denen olay geldi geldi de seni buldu".
Ne de olsa insanız, her durumda kendimizi haklı çıkaracak bir cümle
kurmayı becerebiliyoruz.
Öznenin yerini değiştirdiğiniz anda sorumluluktan kurtuluverirsiniz. Yani siz boğulacağınıza 'boğulma' gelip sizi bulursa, önlem almanıza gerek kalmaz. Bu hem de size bilimsel gibi konuşuyormuş havası da verir. Hem de suçu Takdir- i İlahi' ye atmanızı kolaylaştırır. "Dökülme" denen bir olay vardır, susamlar arada bir onu yapıyordur. Sizin hiç bir suçunuz yoktur. Felaket insandan ayrı birşeydir. Aslında felaketleri, insandan ayırarak Tanrının Dünya'ya bir ziyareti gibi bakan anlayış çok eski bir anlayış... 14.yüzyılda İstanbul'un yarısından çoğunu kırıp geçiren veba salgınına Bizanslıların çok normal bir olaymış gibi yaklaşması tarihçileri hep çok şaşırtmıştır. Bir kenti yokeden salgından sadace İmparatorun oğlu ölmüş gibi bahsedilir. Veba ve ölümler normal bir olay gibi anlatılır.
Deprem konusundaki yaklaşım da, bu yaklaşımdan hiç de farklı değil
Paniğe kapılmak, korkmak, bu konuyu önemsemek, Tanrının ziyaretini benimsememek anlamına gelir ki, bu da televizyonlarımızın reklam gelirlerini düşürür.
Böyle durumlarda "Hele bi olsun, bak biz o zaman ne kurtarma destanları yazarak insanları kurtaracağız" deyip konuyu geleceğe ertelemek çok kullanışlıdır.
İlk senaryolar: Deprem riskli konut haritası
Okurlarımıza yaptığımız senaryo çağrısına bazı okurlarımız yanıt verdiler. Şevket Çorbacıoğlu senaryosunun Genel Önlemler kısmında önemli bir saptamada bulunuyor.
"Önlem (Koruma) duyarlılığından çok Kurtarma duyarlılığına sahibiz. Elbette ki iki duyarlılık ta önemli, ama önlem duyarlılığının daha önemli olduğunu kimse yadsıyamaz."
Artık insan hatalarından dolayı can kayıplarının çok yüksek olduğunu bilmeyenimiz kalmadı. Dikkat ederseniz bir aydır bütün gazetelerde İstanbul' un zemin haritaları yayımlanıyor. "Gevşek zeminler kötü, taş zeminler iyi, bizimki taşmış o yüzden çok iyi" diye konuşanların sayısı milyonları buluyor."Kuzey iyi güney kötü" gibi konuşanların da sayısı hiç te az değil. Peki anladık "güney ve gevşek zemin kötü, kayalık zemin ve kuzey iyi" ama hangi binalar iyi? Hangi binalar kötü? Hangi bölgelerde riskli yapılar yoğunlaşıyor? Ya da hangi bölgeler, yapıların kalitesi açısından riskli bölgeler?
Kısacası, hangi bölgelerde susamlar krakerlere yapışmıyor?
Burada yine sayın Şevket Çorbacıoğlu 'na sözü veriyoruz;
"Gaziosmanpaşa, Zeytinburnu, Beykoz, Ümraniye, Sultanbeyli, Osmaniye, Mahmutbey gibi kötü yapıların yoğunlaştığı İstanbul için önlemlerin düşünülmemesi bence aymazlığın en büyüğü...Öncelikle İstanbul deprem karantinasına alınarak geriye dönük Deprem Riskli Konut Haritası çıkarılmalıdır."
Ayrıca Proje Denetleme Merkezinin de kurulması gerektiğinden bahseden okuyucumuz,
"Prodem (Özerk proje denetim merkezi, yaşama geçirilmelidir. PRODEM, merkezi, yerel yönetim ve ilgili sivil toplum örgütleri ve meslek odaları temsilcilerinden oluşturulmalı. İşlevi ise, yapım sürecinin tüm aşamaları olan (Etüt, fizibilite, planlama ve uygulama) aşamalarını denetlemek olmalıdır" diye devam ediyor.
Aydın Ergenokon adlı okuyucumuz ise, tüm İstanbul da binlerce hasarlı konut olduğundan bahsederek, hasarlıların yanında hasarsız binaların da kontrol edilmesi gerektiğini belirtiyor. Kadıköy belediyesine ise,
Kendi sınırlarınız içindeki hasarlı binaların kontrolunden başka bütün binaların kontrolu için uluslararası bir bilimsel yardım kampanyası başlatabilir misiniz ?" diye soruyor.
Çok haklı olarak, hasarsız konutların "bi şey olmaz, Allah korur" edebiyatı yüzünden kontrolu yapılamadığından yakınan okuyucumuz, mevcut hasarsız konutların kontrolünün çok önemli olduğunu anlatmaya çalışıyor ve ekliyor,
Ben bu konuda çalışmayı kendi sitemde başlatmak istediğimde "Üzelmeyin bir şey olmaz" "Allah korur dediler. Ya da alayla karışık "biz seni kurtarırız" dediler. 0-30 sene içinde ihtimal dahilinde olan bir deprem' e karşı vakit geçirmeden tedbir almanız, zararı en aza indirmeniz, bizi uyarmanız siz yetkililerin görevidir. Yoksa gerçeklerin saklanması, ortalığın toz pembe gösterilmesi, kötü haber vermemek için uyarılmamamız,..bize karşı yapılan bir haksızlıktır".
Sayın Ergenokon mektubunu umursamazlığın son noktasında olan yetkilileri uyarmak için büyük harfli bazı önerilerle bitiriyor.
"BİZİ UYARIN !
TEDBİR ALAMAYA ZORLAYIN!
YOLUNU ÖĞRETİN!
YARDIM SAĞLAYIN!
PLAN YAPIN! "
Bu arada adalı bir kaç okuyucumuz ise, depremden daha fazla etkileneceği tahmin edilen adalarla ilgili radikal önlemler alınması gerektiğini söylüyorlar. Öneriler tek bir noktada birleşiyor.
"Adalara yapı yapma yasağı getirilmeli. İstanbulun akciğerlerinden biri olan Adalar milli park ilan edilmeli!"
Senaryolarınızı bekliyoruz.
Adres: Cumhuriyet Gazetesi Bilim teknik Dergisi
"Deprem Senaryosu"
Türkocağı caddesi 39-41
Cağaloğlu 34334 Istanbul
Fax: 0212 513 8595
http://www.cumhuriyet.com.tr