İstanbul, riskinin iyiden iyiye arttığı söylenen ürkütücü
fayların tehdidi altında 21. yüzyılı karşılıyor. Olası yıkımlar, can ve
mal kaybı konuşuluyor, çoğu kişi de bireysel çözümler
arıyor. Oysa "dünya mirasımız"ı kurtaracak olan, kentsel bir
restorasyon seferberliği. Yoksa...
İnsanoğlu binlerce yıllık tarihi boyunca depreme hep ''habersiz'' yakalandı.
Çünkü; ''depremin nerelerde ve yaklaşık kaç yıl
içerisinde olabileceğini biliyoruz; ancak kesin tarihini bilmemiz olanaksız''
diyebilen, yani bir anlamda depremi de artık
Yine insanoğlu, tarih boyunca depreme hep habersiz yakalandığı için,
Tanrı'nın ya da başka doğaüstü güçlerin böylesine
Dahası, kimileri de aynı cezalandırmanın aslında kendi özlemleri olan
''Tanrı buyruklarına'' karşı gelenler yüzünden
Ne var ki olanın bitenin temelinde şu ''fay'' denilen uzun yer kırıkları
olduğu ve iki yanındaki levhaların her yıl birkaç santim
Çünkü, yine eninde sonunda deprem olacağı kesinlikle bilinen fay güzergâhlarının
yatırım, sanayi, ticaret ve yerleşme
İşte şimdi koca İstanbul da ''varlığı bilinen'' ve ''riskinin'' de iyiden
iyiye arttığı söylenen bir (ya da birkaç) fayın tehdidi
2700 yıllık kenti bir kez daha felaketle karşı karşıya getirecek olan
bu depremin, yine öngörüldüğü şekilde 7'nin üzerindeki
Çünkü İstanbul, tarihinde ilk kez bir depremi artık ''haberli'' olarak
beklerken, bu büyük fırsatı (haberli olmasını)
Milyonlarca kişiyi barındıran yüz binlerce ''kaçak'' yapının deprem
karşısındaki ''tavrını'' kestirmeye dayanak olabilecek
Bu ürkütücü tablo karşısında ise ''yetkililer'' bir yandan kentin ve
kent halkının esenliği için ne denli büyük ve özverili
Aslına bakılırsa, İstanbul bundan önceki büyük depremleri hep habersiz
karşılamış olsa bile, yine de bugünkü haberli
Bunun nedeni de İ.Ö. 7. yüzyılda başlayan ve üç imparatorluğa başkent
olan uzun ve yoğun kentsel yaşamı boyunca,
Örneğin Kanuni döneminde (16. yy.), İstanbul'da her türlü yapının mutlaka
''işinin erbabı'' ve ustalığını kanıtlamış kişilerce
Onca büyük depremleri, hasar görseler bile çökmeden ve yıkılmadan ayakta
geçirerek bugünlere dek ulaşan, 1500 yıllık,
1894'ün kahramanı ahşap...
Nitekim, aradan 100 yıldan fazla zaman geçtiği için şimdiki deprem beklentisinin
de tarihsel dayanaklarından olan 1894
''Binaların çoğunun ahşap olması zararın az olmasını sağlamıştır. İstanbul'daki
binaların diğer yerler gibi bütünüyle kârgir
Eginitis, geleneksel tuğla duvarlı yığma binaların deprem sınavını nasıl
geçtiğini de raporunda şöyle anlatıyor:
''Ahşap binaların depreme daha fazla dayandıkları ortaya çıkmış, kârgirler
aksine nadiren ayakta kalmışlardır. Ahşaptan
10 Temmuz 1894'te, Osmanlı belgelerine ''Büyük Hareket-i Arz'' olarak
geçen depremde Çatalca'dan Kartal'a ve
17 Ağustos 1999 depreminde ise bir İstanbul depremi olmamasına rağmen,
sadece Avcılar'da 300'e yakın kişi öldü.
İşte şimdi İstanbul, gerek olağanüstü sayı ve oranlara tırmanmış olan
kaçak ve denetimsiz yapılarıyla, gerekse ruhsatlı bile
Bu ''kaos'' ortamında hükümetin, belediyelerin ve halkın ''çözüm'' adına
dört elle sarıldıkları kimi uygulamalar ise sorunun
Örneğin, önce şu ''sağlam görünümlü'' binaların genel durumuna bakalım.
Kadıköy Belediyesi'ne yapılan ve depreme karşı
Benzer komisyonlar oluşturan diğer belediyeler ile meslek odaları, üniversiteler
ve Bayındırlık Müdürlüğü'ndeki başvurular
Böylesine büyük bir yapı kitlesini (yaklaşık 250-300 bin) depreme dayanıklı
hale getirmek bir yana, taşıyıcılığının ne
Nitekim, bu durumu en iyi değerlendiren de yine ''pazar ekonomisi''
oluyor ve kamusal hizmetin yetersizliği ile oluşan açığı
Bunlara, Bayındırlık Bakanlığı'nca ''yetki belgesi'' verilmiş 500 kadar
''mühendis-müşavir bürosu'' da eklenerek, İstanbul'un
Peki, bu profesyonel hizmete yüzlerce milyon, hatta milyar lirayı ''veremeyecek''
durumdaki kullanıcıları ve sahipleri
Parayı verenin evini sağlamlaştırdığı bir ortamda, bu olanağı bulamadığı
için sürekli bir kaygı ve gerilim içinde yaşayan
Ayrıca şu da bir gerçek ki kimi firmaların ya da ''sivil'' görünümlü
kuruluşların milyarlar karşılığında hazırladıkları ''inceleme
Tek tek değil, 'toplu' çözüm
Bütün bunlar karşısında, İstanbul için acaba ''köklü çözüm'' nedir?
Yıllardır yasadışı yapılaşmanın ve başıboş bir imar,
Yukarıda özetlenen ''tablo'' gösteriyor ki ''bireysel olanaklarla''
ve tek tek yürütülen ''özel çabalarla'' bu önceden haberimiz
Yanılmıyorsam, Emre Kongar'ın son yazılarından birinde okumuştum; ''Her
koyun kendi bacağından asılır, ama bunun
Bu özlü vurgulamayı İstanbul'daki binalar için de söyleyebilir, hatta
şu gerçeği de ekleyebiliriz. Tek tek bazı yapılar, kendi
İşte bu nedenle İstanbul için tek ''kurtarıcı'' çözüm, aslında deprem
kapıda olmasaydı bile bugüne dek çoktan başlanması
Geçen haftaki yazımızda (28/11/1999-Dergi) ayrıntılarıyla dile getirdiğimiz
''Olağanüstü Hal'' (OHAL) uygulaması içinde
Çünkü İstanbul, UNESCO'nun dünya miras listesinde yer alan bütün insanlığa
ait bir kültür ve uygarlık değeri olarak,
Örneğin, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, Berlin'i dünya değerleri arasına
''yeniden kazanabilmek'' için Almanya'nın çabaları
'3. Binyıl' projesi
Peki, İstanbul için ''kentsel restorasyonun'' ve ''kentsel yenilemenin''
yöntem ve stratejileri için neler söylenebilir? Öncelikler
Bu sorunun ayrıntılı ve kapsamlı yanıtı için, hiç kuşkusuz önce kentsel
restorasyon ve yenileme projesinin ''ön koşulsuz
Yine de bu yazının sınırlarını biraz daha zorlayarak, ilk akla gelebilen
çalışma akslarını ve öncelikleri belirtecek olursak,
Tarihsel (merkez) semtler
Kentin en eski yapılarını ve tarihsel belleğini barındıran ''Suriçi''
ile ''Galata-Pera'' bölgesi ve Beşiktaş, Şişli, Kadıköy,
Örneğin Süleymaniye, Zeyrek, Haliç (Fener-Balat-Eyüp) gibi bölgeler
ve ''Beyoğlu-Tarlabaşı-Dolapdere-Kasımpaşa''
Böylece bir yandan İstanbul'u ''İstanbul'' yapan tarihsel kent karakteri
korunup yaşatılabileceği gibi, öbür yandan nüfusun
Bu projenin gerçekleşebilmesi için ise,
**Tüm ünlü işadamları, zenginler, İstanbul dışında konut yatırımı organize
eden firmalar ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ),
**Tüm yerel ve ulusal kaynaklar ile TOKİ kredileri ve konut üretimine
katılan bankaların teşvik ve kredi olanakları,
**Hükümet bu kampanya için özel yasa, özel yetkilendirmeler ve Birleşmiş
Milletler'den başlanarak uluslararası ilişkiler
Diğer semtler ve binalar
** Tarihsel nitelik taşımayan, ancak İstanbul'un yerleşik dokusunu oluşturan
diğer yeni binaların bulunduğu semtlerde de
**Bu semtler için de yine tüm binaların denetim ve bakımını belli bir
çalışma programı ve ''yapıların durumuna göre
**Yine, geçen haftaki yazımızda ele aldığımız TEO'nun kuruluş ve çalışma
koşulları ile olanakları konusunda OHAL
Kamusal mekânlar, çarşılar...
İstanbul, ''haberdar'' olduğu bir büyük depreme hazırlanırken, sosyal-kültürel
ve ekonomik yaşamını da sürdüreceği gibi,
**Okullar, hastaneler, kamusal mekânlar, çarşılar, sinema-tiyatro-konser
salonları, toplantı ve kapalıspor mekânları.. ''özel
**Bu tür tüm mekânlar yine özel bir TEO ile ivedi denetlenerek, risk
taşıyan binalar kullanıma ''hemen'' kapatılmalı ve yine
Deniz ulaşımı 'ivedi' planlanmalı
İstanbul için yıllardır dile getirilen, ancak hep ihmal edilen ''denizden
ulaşım olanağını'' bir an önce yaşama geçirmek için de
Bu açık gerçek karşısında İstanbul için artık deniz ulaşımı en yaygın
ve en örgün bir biçimde hemen başlatılmalıdır.
Demiryolu tüp geçişe bağlanmalı
Ulaşım konusunda artık daha fazla geç kalınmaması gereken diğer önemli
proje ise, İstanbul için yılların bir başka büyük
Olası depremlere karşı yeterli güvenceler içinde projelendirilen ve
kentin iki yakasındaki mevcut ve yeni yapılacak raylı
Dünyaya işbirliği çağrısı...
2700 yaşındaki İstanbul için ''3. Binyıl Projesi'' denebilecek bu büyük
restorasyon ve yenileme seferberliği için öncelikli
Ancak, böylesine değerli bir dünya mirasını, deprem karşısında yıkılmaktan
kurtaracak uluslararası dayanışma
Bu konuda herhangi bir duygusal duruma düşmeden ve aynı proje için kullanılacak
kaynaklardan ''pay kapma'' hırsı içinde
...Ve, toplumsal örgütlenme
İşte, böylesine geniş kapsamlı ve ivedi harekete geçilmesini gerektiren
bir seferberliğin, en az kaynak yaratılması ve
Tıpkı Japonya'nın Kobe kentinde olduğu gibi, depremzedelerin dayanışma
örgütlerine benzer sivil birliklerin, bu kez
Özellikle mahalle ölçeğindeki restorasyon ve sıhhileştirme projeleri
için yöre sakinlerince oluşturulacak kentsel hizmet
'Başka İstanbul yok...'
Evet... Son olarak şunları yineleyip, bu yazımızı da noktalayalım. İstanbul,
yaklaşan depremden olağan önlemlerle değil,
Bu olağanüstü önlemin temel hareket noktasını ise bireysel değil ''toplu
kurtulma'', yani ulusal ve evrensel ölçekli bir
''haber verebilen'' bilim insanlarıyla tanışması, şunun şurasında yarım
yüzyılı bile henüz bulmadı...
acımasız bir ''baskın felaketle'' kendisini cezalandırdığını zannetti.
yaşandığını dile getirerek, doğayı bile siyasetlerine alet etmekten
çekinmediler. Tıpkı Falih Rıfkı Atay'ın anlattığı şekilde,
örneğin Osmanlı dönemindeki ''ulema''nın bu felakete neden olarak ''fuhuşun
artmasını'' göstermesi ve hatta sorumluları
cezalandırmak adına üç beş fahişenin asılması gibi... (Şimdiki; ''7.4
yetmedi mi'' diye camilerde broşür dağıtıp pankart
açanlar da işte o ulemayla hâlâ aynı kafayı taşıyanlar olmalılar...)
yer değiştirmesiyle doğan hareketin de eninde sonunda depreme yol açtığı
bilimin rehberliğinde anlaşılınca, geçenlerde Prof. Dr. Ülkü Azrak'ın söylediği
deyimle, yaşanan felaketlerin ''takdiri-i ilahi'' değil ''takdir-i idari''
olduğu açığa çıkıverdi.
bölgeleri olarak yoğun yapılaşma alanlarına dönüştürülmesi aynı felaketlerin
temel nedeniydi. Böylesi büyük bir aymazlık
içinde ve fayın varlığı ile riskleri bilinerek yer seçimlerinin yapılması
da ''ilahi'' değil, ''idari'' (yönetsel) kararlardı...
altında 21. yüzyılı karşılıyor. Kimi bilim adamlarına göre belki de
bu yazı bile yayımlanmadan, kimi daha ''soğukkanlı''
olanlarına göre ise bir yıl ile kırk yıl içerisindeki bir zamanda,
ama ''mutlaka'' Marmara Denizi'nin derinlerinde kırılacak olan
ünlü fay ya da faylar, bu dev metropolü de temelinden sarsacak...
bir büyüklükte ve 25-30 saniyeyi aşan sürelerde gerçekleşmesi durumunda
ise yıkılacak bina sayısını ve buna bağlı ölüm
oranını hemen hiç kimse yaklaşık olarak bile tahmin edemiyor.
değerlendirme olanağından da yoksun olmanın açmazını yaşıyor.
güvenilir bir proje ya da uygulama belgesi olmadığı gibi, bir o kadar
yasal yapının da sözde onaylı projeleri ile sözde
denetlenmiş ruhsatlı inşaatları ya ''eskimiş yönetmeliklere'' göre
yapılmışlar ya da sonradan gerçekleştirilen kat ilaveleri
veya projeye aykırı tadilatlarla taşıyıcı güç ve dengelerini belki
de çoktan yitirmişler.
hazırlıklar içerisinde olduklarını (kendilerinin bile inanmadıkları)
ciddi görünümlü söylemlerle dile getirmeyi hem politikanın
gereği, hem de ''kamu görevi''(!) sayarlarken, öbür yandan hayret edilecek
bir aldırmazlık içinde yine kenti bu duruma
getiren imar politikalarını savunmaya ve sürdürmeye de devam ediyorlar...
durumunda gözlenen kadar ''hazırlıksız'' , hatta çaresizlik içinde
kalmamıştı.
hemen her depremden sonra yapı kültürünü ve mimarisini daha da geliştirmesi,
depreme dayanıklı yapılaşma konusunda
''dünyaya ders verecek ilerlemeleri'' de hep bu büyük deneyimlerin
birikimleriyle elde etmiş olmasıydı.
ve yine mimarların denetiminde inşa edilmesini sıkı bir disiplin altına
alan kuralların yanı sıra, kente getirilen yapı
malzemelerinin bile daha limana indirilmeden gemilerde aynı kurallara
bağlı mimarlar örgütünce denetlendiği ve uygun
görülmeyenlerin geri çevrildiği biliniyor.
1000 yıllık, 500 yıllık anıtsal yapıların ötesinde, örneğin Süleymaniye,
Zeyrek gibi semtlerdeki 1894 depremine de meydan
okumuş çok katlı ahşap yapı geleneğinin ve yığma yapılar arasında da
dolu tuğla duvarlı ve sarsıntıların hatıllarla emildiği
binaların da yine aynı ''tarihsel deneyimlerin ürünü'' olduğunu görmek
gerekiyor.
depreminin ardından, Atina Rasathanesi Müdürü Eginitis'in 3/15 Ağustos
1894 tarihli ve ''Rapport sur le tremblement de
terre de Constantinople'' adlı ünlü raporunda bu gerçek bakın nasıl
vurgulanıyor:
olmaması memnuniyetle karşılanmalıdır. Ahşap binalar depreme şaşılacak
derecede dayanmışlardır. Kalitesiz olan eski
ahşap binalar bile ayakta kalmışken, yanlarında olan iyi yapılmış güzel
ve yeni, hatta demirle bağlanmış olan kârgir binalar
yıkılmışlardır.''
sonra depreme en çok dayanan binalar tuğla ile yapılanlardır. Tuğla
ile yapılan duvarlar elastik ve sağlam olduklarından
kolay dağılmazlar ise de, güzel bağ ve istinatları olmayanlar yıkılmışlardır.
Fakat duvarları diğerine güzel bağlanmış ve civar
evlere bitişik olan evler çok hafif çatlamışlardır. Büyükada'da tuğla
ile yapılan bir evin taştan yapılmış olan orta kısmı
yıkılmış, tuğladan olan kısmının ayakta kaldığı görülmüştür. Bu da
tuğla ile güzel inşa olunarak, demirler ile bağlanan
binaların depreme dayandıklarını kanıtlar...'' (Toplumsal Tarih dergisi,
Eylül 1999)
Sarıyer'den Eminönü'ne dek tüm İstanbul depremi yaşamış, ancak ölü
sayısı (Kapalıçarşı'da ölen 130 kişiyle birlikte)
500'ü aşmamıştı.
Üstelik çöken yapıların tümü de geleneksel ahşap karkası ya da yığma
tuğla sistemleri çağdışı bularak ''terk eden'' bir
anlayışın ülkeye egemen kıldığı, ''çağdaş ve modern''(!) betonarme
karkas sistemde inşa edilmişlerdi...
olsalar depreme karşı güvenilirlikleri ''tartışılır'' olduğundan toplumsal
bir paniğe de yol açan taşıyıcı güç ve yetenekleri
''meçhul'' sayısız betonarme binasıyla, bilimin ''ufukta'' dediği yeni
büyük depremini 1894'tekine göre çok daha ''hazırlıksız''
bekliyor.
''dev boyutu'' göz ardı edildiğinden ve köklü çözümlere yönelme yerine
''geçici ve göstermelik davranışlarla''
yetinildiğinden, deprem tarihine belki de ''yanlışlardan arınmak yerine
ört bas edilerek huzurun arandığı'' en büyük
toplumsal aymazlık olarak geçiyor...
dayanıklı olup olmadığının saptanması istenen bina sayısının 5000'i
geçtiği açıklandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce
oluşturulan hasar tespit komisyonuna ise aynı amaçla ''günde 500'ün
üzerinde'' başvuru olduğu belirtiliyor.
da göz önüne alındığında, İstanbul'daki büyük çoğunluğu betonarme karkas
sistemde inşa edilmiş 800 bini aşkın binadan
en az üçte birinin kullanıcıları ''güvensizlik'' içindeler ve ''bir
şeyler yapılmasını'' bekliyorlar.
durumda olduğunu saptamak için gerekli ön tespit çalışmaları için bile
ne belediyelerin teknik ekipman gücü yetebilir, ne
üniversitelerin ne de meslek odalarının.
ranta çevirmek üzere çok sayıda ''ücretli bina denetimi'' firması deprem
paniği piyasasında ''tarihsel fırsatı'' kaçırmıyorlar.
yaklaşan depreme hazırlanması, sadece ''denetim ve onarım paralarını
verebilecek'' durumdaki yapı sahiplerinin, bu
hizmetten para kazanmak üzere örgütlenmiş firmalarla oluşturacakları
profesyonel ilişkilerle ''sınırlı'' bir düzeyde
bırakılıyor...
bulunan ''birkaç yüz bina'' ve içinde yaşayan ''milyonlarca insan''
ne olacak?..
milyonlar, daha deprem olmadan bile ''ruhsal çöküntü'' içine girerlerken,
yaklaşan büyük depremin ''öncelikli kurbanları''
olarak da gözden mi çıkarılacaklar?..
raporları'' sonucunda yapı sahiplerine önerdikleri ''takviye projelerini''
uygulayabilmek için de neredeyse o binanın yeniden
yapımına yakın, yüksek bir ''inşaat maliyeti'' çıkıyor. Bunu ödeyemeyecekleri
için, ellerinde kalan ''takviye raporlarıyla''
daha da büyük gerilimlere giren bina sakinleri ise toplumsal paniğin
bu kez de ''yaklaşan tehlikeyi açıkça ve belgeli olarak
gören'' ve bunun için de ciddi paralar harcamış ''isyankârları'' olarak
kaos ortamına katkıda bulunuyorlar...
inşaat düzeninin tutsağı kılınan, ''gözbebeğimiz'' ve ''dünya mirasımız''
İstanbul'u, eli kulağında olduğu söylenen büyük
depreme karşı nasıl koruyacağız? Yüz binlerce takviye gereken binayı
ve güvenilir mekânlar bekleyen milyonlarca insanı
nasıl güvenceye alacağız?..
olan felaketten kurtulabilmek artık mümkün değildir.
nedeni koyun olmasıdır'' diyordu.
olanakları ile depreme hazırlansalar bile, yüz binlerce binayla birlikte
''koca bir kent çöktüğünde'', o ayakta ve ''azınlıkta''
kalanların da yaşamını aynı kent içinde sürdürmesi çok zor olacaktır...
gereken ''kentsel restorasyon ve yenileme'' seferberliğidir.
ve yine aynı yazıda vurgulamış olduğumuz; ''tüm imar planlarının ve
yeni imar uygulamalarının hemen ve belli bir süre için
durdurulması'' koşuluna bağlı olarak başlatılacak bir kentsel restorasyon
ve yenileme kampanyasında, sadece yerel ve
ulusal değil, ''uluslararası kaynakların'' da devreye sokulması gerekiyor.
''tarihinin en zorlu günlerini'' yaşıyor. Hatta, hiç şakası yok, tam
bir ''varoluş ya da yokoluş'' sürecine her gün biraz daha
yaklaşıyor.
uluslararası bir kampanya ile nasıl desteklendiyse, şimdi de aynı küresel
duyarlılığın, elbette ki önce ''ulusal duyarlılığı''
örgütleyerek, depremi bekleyen İstanbul için harekete geçirilmesi kaçınılmaz
görünüyor...
ve kaynakların ayrılması, üleşilmesi, kullanılması nasıl programlanabilir?..
benimsenmesi'' ve hemen ardından başta üniversiteler olmak üzere, yerel
yönetim, ilgili kamu kurumları, meslek odaları ve
diğer uzman, demokratik kuruluşların katılımıyla bir ''eylem planı''
geliştirmek gerekiyor.
şimdilik şunlarla yetinmek doğru olacak:
Üsküdar, Bakırköy gibi semtlerdeki yine tarihsel kimliği yaşatan yapı
stokları ''yoğun bakıma'' alınmalıdır.
dokusu, yıllardır barınabilecek nüfusun altında hizmet vererek, metrukluğun
ve terk edilmişliğin yıpratıcı etkileriyle harap
durumda. Oysa bu semtler, kentsel restorasyon ve yenileme ile sağlıklaştırıldıkları
takdirde, ''altyapısı da yeterli ve
depreme geleneksel olanak dayanıklı kimlikli yapı stokları'' elde edilecektir.
ve yeni yapılaşmanın kent dışı alanlara kaçarak, ''ormanları ve su
havzalarını işgale hazırlanan'' ve şimdi de ''depremi
bahane eden'' spekülatif uydu yerleşme salgınının önüne geçilebilecektir.
diğer tüm projeleri yerine, İstanbul'un tarihsel semtlerindeki eski
binaları onarmaya ve bu semtleri sağlıklaştırarak iskâna ve
çağdaş yaşama açmaya hizmet edecek kentsel restorasyon ve yenileme
kampanyasına katılmaya çağrılmalı, hatta OHAL
kuralları işletilerek yasal olarak zorlanmalıdır.
örneğin Avrupa Konseyi'nin Fener-Balat projesine olan desteğindeki
gibi örgütlenmelerin de yaygınlaştırılması yoluyla
uluslararası kaynaklar harekete geçirilerek, bu büyük ve tarihsel seferberliğe
katılmalıdır.
konusunda etkin ve kararlı olarak devreye girmelidir...
yapıların tek tek ve sadece yapı sahiplerinin parasal olanaklarıyla
sağlamlaştırılması çabasının kenti ve insanları deprem
yıkımından kurtaramayacağı açıktır.
saptanacak öncelikler'' içerisinde (şu anda öncelik, parası olanlar
için geçerlidir) yürütebilecek, kamusal sorumluluklar
içinde örgütlenmiş bir ''teknik elemanlar ordusuna'' (TEO) ivedili
gereksinme vardır.
kuralları içerisinde gerekli kaynaklar bulunabilir. Ayrıca, ulusal
ve uluslararası kredi olanaklarıyla birlikte, yine TOKİ ve
Dünya Bankası olanakları da bu semtlerdeki kentsel restorasyon ve yenileme
seferliği için devreye sokulabilir.
kamusal hizmet olanaklarını da güvence altına alma durumundadır. Bu
nedenle,
ve ivedi bir programla'' derhal bakım ve onarım seferberliğine alınmalıdır.
okullar ile hastanelere öncelik verilerek yapısal durumları teknik
güvenceye alınmadan hizmete açılmamalıdır. Çarşı,
sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri vb. gibi mekânların ise yapı
ve işletme sahiplerine banka kredileri sağlanarak güvenilir
duruma getirilmeleri ''kesin koşul'' olarak belirlenmelidir.
artık ''yaşamsal durum'' vardır. Deprem anında kent içi ulaşımın tümüyle
tıkanacağı, insanların evlerine ulaşması ya da
yaralıların hastanelere taşınması ve her türlü yardımın koordinasyonu
konusunda en büyük sorunun ''tümüyle tıkanacak
yollar olacağı'' kesindir.
Şimdiden devreye sokulacak ve Boğaziçi-Marmara-Haliç üçgeninde yeterli
yeni iskeleler ve deniz taşıtı olanaklarıyla
oluşturulacak bir su yolu taşıma sistemi, son günlerde Beşiktaş Belediyesi'nin
gündeme getirdiği gibi özel motorlarla veya
Şehir Hatları ile İETT'nin birlikte proje geliştirmesiyle de yaşama
geçirilebilir...
özlemi olan demiryolu tüp geçiştir.
sistemleri birleştirerek, tüm metropolitan alanda hızlı ve güvenilir
toplu ulaşımı sağlayacak olan demiryolu tüp geçiş için
''depremde önce hizmete sokma'' hedefini de kentsel restorasyon ve
yenileme seferberliği içine katmak gerekiyor...
görev ve sorumluluk, elbette ki ulusal teknik gücümüze ve kendi kamu
ve özel inşaat sektörümüze düşüyor.
kampanyasına koşut olarak, yine dünyanın kentsel restorasyon ve yenileme
konusundaki deneyimli ülkelerinden teknik ve
profesyonel desteğin sağlanması da aynı evrensel sorumluluklar içerisinde
hem anlamlı, hem de gerekli olacaktır.
de kalmadan, ulusal teknik gücümüz ve inşaat sektörümüzün yanında yabancı
uzman ve firmalara da ''Dünya mirası
İstanbul'u birlikte kurtarma'' çağrısını yapmak, uygulama olanaklarını
güçlendireceği gibi, uluslararası finans kaynaklarının
devreye girmesinde de etkili bir ilişkiler zinciri yaratacaktır..
kurumsal yapılanma kadar önem taşıyan gerçekleşme koşulu da hiç kuşkusuz
toplumun ''kenti sahiplenme bilinci'' içinde
''örgütlenmesidir''.
İstanbul'da beklenen depremden ''önce'' yaratılması ve kentsel restorasyon
ile yenileme projelerinin her aşamasında bu
toplumsal örgütlenmenin denetimden uygulama organizasyonlarına dek
etkin olarak devreye girmesi, İstanbul için 3. binyıl
projesinin aynı zamanda bir ''demokrasi okuluna'' dönüşmesini de sağlayacaktır.
kooperatiflerinin işlevi kentli bilincinin gelişmesini de sağlayacağı
gibi, genelde İstanbul için alınacak karar süreçlerinde
üniversitelerin, meslek odalarının ve diğer ilgili demokratik kuruluşlarının
katılımı, bu bilincin kalıcı bir demokratik yönetime
kavuşmasına da büyük katkıda bulunacaktır...
ancak olağanüstü önlemlerle kurtulabilir. Çünkü kentin yıllardır içine
itildiği her yönüyle çürük ''imar durumu'', olağanüstü
tıkanıklıklar ve zorluklar içermektedir.
seferberlik içinde ''kentsel restorasyon ve yenileme'' hedefi oluşturabilir.
Tersi durumda ise İstanbul olası bir yıkımdan
sonra yeniden kurulsa bile, o artık ''dünya mirasımız İstanbul" olmayacaktır...
Istanbul'u
vuracak deprem (Prof. Le Pichon)
(Bu makalede beklenen Istanbul depremiyle ilgili başka
makalelere bağlantı bulunmaktadır)
Deprem Anasayfası