DORDUNCU BOLUM
4.KIYI DEVLETLERİNİN HAZAR’DAKİ
TUTUMLARI VE ONDAN SAĞLANAN DOĞAL KAYNAKLARIN ÖNEMİ
4.1.1. Bakü
Petrollerinin Azerbaycan İçin Sağladığı Jeopolitik Konum
4.1.2. Hazar’ın
Statüsü ve Doğal Kaynaklarla İlgili Problemlere
Azerbaycan’ın Yaklaşımı
4.1.3. Asrın
Mukavelesi, Boru Hatları ve Azerbaycan İçin Petrolün Önemi
4.2.1.
İran’ın Hazar’daki Politikası
4.2.2. Hazar’ın
Statü Kazanmasında İran’ın Görüşleri
4.3.1.
Rusyan’ın Hazar’da Politikası
4.3.2.
Rusya’nın Hazar’ın Statüsüyle İlgili Yaklaşımlar
4.4.1. Hazar’ın
Statüsüyle İlgili Kazakistan’ın Görüşleri
4.4.2.
Kazakistan’ın Hazar’daki Yatırımları
4.5.1.
Türkmenistan’ın Hazar’ın Statü Sorununa İlişkin Yaklaşımı
Tarihten Hazar’da en önemli
konuma sahip olan Azerbaycan I ve II Cihan Savaşi ve sonraki dönemlerde esas petrol
zenginlikleriyle savaşin kaderini çizdigi gibi Hazar’a bagliligini yalniz
petrol olarak degil Azerbaycan’i Hazar’la bir-birinden ayrilmaz bir sembol
olarak görmüş her zaman Hazar üzerinde kendisinin manevi bir yükümlülügünü
hissetmiştir.
S.S.C.B.’nin dağılmasından
sonra kendi özgürlüğüne kavuşmuş devletler kısa bir zamanda diğer dünya
devletleri gibi uluslararası alanda ilişikler kurmak ülkelerinin geçmiş dönemde
ekonomik geriliğini ve hayat seviyelerini yükseltmek istiyorlardı. Ama S.S.C.B
dağılmasından bazı devletlere kalan lokal savaşlar siyasi çekişmeler olduğundan
ülke ekonomiği, uluslararası alanda işbirliği yapma ikinci plana geçmişti.
1988’ci yıldan başlayan
Azerbaycan-Ermenistan sorunu ise asrın evvellerinde olduğu gibi Karabağ
sorunuydu. Azerbaycan’ın savaşı göze almama ve yeterince desteği olmadığı için
kendi topraklarının %20’I ve bir milyona kadar göçkün düşmüş mültecisi ve
bununla beraber savaşta kaydettiği 20 000’e kadar şehit düşmüş askeri pahasına
nihayet 1994’de cumhurbaşkanı Haydar Aliyevin Ermenistan cumhurbaşkanı Levon
Ter Petrosyanla bağladığı ateşkes sonuçlandı. Ama bu ateşkes ne sülh ne de savaşın bittiğin
beliriyordu. Bu belirsizliğin hala da devam etmesinin sebebi ise Her iki
devletin ortak bir sonuca gelememesi ve Ermenistan’a savaşı baştan beri desteği
ile sürdüren Rusya’nın Kafkasya’dakı jeopolitik çekişmesi ile neden edebiliriz.
Azerbaycan’ı genel bir göze
aldıktan sonra düştüğü ağır durum ve bundan çıkış yollarını aramada ülkenin
yerleştiği coğrafi bölge ve sahip olduğu enerji zenginlikleri jeopolitik
motörünü işe salmayı bize öneriyor.
1993’de iktidara gelen H.
Aliyev iç ve dış politikada petrol faktörünü çok iyi kullanmış, Karabağ
probleminin çözümünü için petrol anlaşmalarına yer alan ABD, Ìngiltere, Fransa
ve başka büyük devletlerin yardımlarına güvendiğini bildirmiştir.
Uzmanlara göre Azerbaycan iki
tane, Azerbaycan iki tane harbi politik ülke arasında bir uç oluşturuyor.
Ìran’ın ekonomik Ermenistan’ı desteklemesi ve Moskova’nın bu ülkeye silah
göndermesi Bakü’yü Batıyla stratejik ortaklığa itiyor. Batı’da politik-ekonomik
destek arama, Azerbaycan’ı Rusya’nın güneyinden geçen batık trenin lokomotifi
haline getirebilir. Bu trenin esas hisselerini Türk cumhuriyetleri oluşturuyor
ve bu zincirin sonunda ise Nato üyesi Türkiye geliyor. Gürcistan’da Abkhas
sorunu daha da gerginleşse ve bu ülkede antrius havalar daha da artsa, bu
ülkeler grupuna Gürcistanı da katmak olar. Bu transkafkas trenin diğer pozitif sonucu
Ermenistan’ın maksimal izolasyonu olabilir.
Azerbaycan Hazar’ın bir “sınır
gölü“ olduğu düşüncesinden hareketle, orta hat esasına göre beş ulusal sektöre
bölünmesini savunmaktadır. Azerbaycan Hazar’ın sularının ve deniz dibinin
tamamen taksim edilerek, egemenlik alanlarına bölünmesini ve her ülkeye ait
alanda mülkiyet ve egemenlik ilkelerine dayalı olarak o ülke mevzuatının
geçerli olmasını savunmaktadır.
Azerbaycan ikinci bir teklif
olarak Hazar’a “açık deniz“ statüsünün uygulanabileceğini ileri sürmektedir. Bu
durumda Hazar’a 16 Kasım 1994’te yürürlüğe giren 1982 B.M.D.H.S’nin uygulanması
istenmektedir. Böylece her kıyı devlet 12 millik karasuları, 200 mil veya daha
fazla kıta sahanlığı ve 200 millik münhasır ekonomik bölgeye sahip olacaktır.
Azerbaycan açısından önem
taşıyan nokta Hazar’ın göl veya deniz statüsünde tanınmasından çok, kıyı
ülkelerinin deniz üzerinde münhasır yetkilerini kullanabileceği ulusal egemenlik
alanlarına bölünmesidir. Ancak Hazar’ın hukuksal statüsü kesin olarak
belirleninceye kadar, Azerbaycan her kıyı her kıyı devletinin kendi bölgesinde
kalacak petrol ve doğalgaz rezervlerini işletebilmesini savunmaktadır.
Azerbaycan, 6 Temmuz 1998’de Rusya ve Kazakistan’ın imzaladıkları ve Hazar’ın
deniz tabanını bölen anlaşmayı olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Ama
Azerbaycan’la Türkmenistan arasındaki tabanın bölünme sorununa göre
Azerbaycanlılarca konan Azeri ve Çıraq petrol sahalarının isimlerini
değiştirmiş ve kendi adını vermiştir. Üstelik Türkmenistan kıyılarından 104 km
uzaklıkta yerleşen Serdar/Kepez petrol sahası üzerindeki tek taraflı egemenlik
iddiasından vazgeçmiş değildir. Çünkü Türkmenistan yetkilerince, S.S.C.B.
zamanında orta hat esasına göre çizilmiş bulunan ve Azerbaycan-Türkmenistan
sınırını gösteren çizgi esas alındıkta “Yüzyılın Anlaşması“nın konusunu
oluşturan Çırak Yatağının Yarısının ve Azeri yatağının tamamının Türkmenistan’a
ait kesiminde kaldığı, bu itibarla Türkmenistan’a ait olduğu iddia edilmiştir.
Türkmenistan’ın iddialarına
karşı Azerbaycan ilimler Akademisi Jeoloji enistüsünün ilmi işçisi jeoloji ve
minerololoji ilimler namzedi Mehdi Cavadov bu soruna şöyle aydınlık getirmektedir.
Denizin su kısmında sınırın tayin edilmesinde esas ölçü karada olduğu gibi
mesafe götürülür ve su sathi ile kararlaştırılır. Bu sınır yerel bölgü olmakla
suni sınırdır ve doğal sınırlarla hiç zaman bağdaşmıyor. Bunun nedeni ise tabii faktörlerin dikkate
alınmasıdır. Bu faktörler doğrultusunda görülüyor ki, Abşeron adalar
topluluğunun güney-doğu bitiminde batıdan-doğuya doğru sırayla yerleşen
Güneşli, Çırag, Azer, Kepez (yatakları) sahaları Hazar’ın Azerbaycan
sektöründedir ve onların oluşturduğu Apşeron koridörü Türkmenistan sektöründe
Çelekan koridöründen Kepezde Livanov sahaları aralarındaki jeoloji hatta
ayrılıyor.
Bu gün için Azerbaycan yabancı
yatırım çekmede en başarılı olan Hazar devletidir. Batılı firmaların ülkenin
petrol sanayisinde yatırım yapmayı çekici bulmalarının bir nedeni Hazar’ın
batısının çok iyi incelenmiş ve bundan dolayı da yeni kapsamlı jeolojik
çalışmalara gerek duymamasıdır.
Eylül 1994’te Azeri hükümeti Amerikan ve Avrupalı petrol şirketlerinin oluşturduğu bir konsorsiyumla 8 milyar dolarlık bir anlaşma imzalayarak yabancıların ilgisini Hazar’daki kaynaklarına çekmiştir. Pek çok yorumcu tarafından “Yüzyılın Anlaşması“ olarak nitelendirilen anlaşma Bakü’ye bitişik Hazar kıyısındaki Güneşli, Çırak, Azeri sahalarında hesaplanan 4 milyar varil petrolün çıkarılmasını öngörmektedir. Bu üç sahanın 30 yıllık dönemde 511 milyon ton ham petrol üreterek, bu günkü kırlar üzerinden 50 milyar dolarlık bir kazanca yol açacağı umulmaktadır. Şimdiden hisselerin fiyatlari yükseldigi için gelir elde eden şirketler var: Örnek ABD’nin Penzoil şirketi projedeki yüzde 5’I satarak, 130 milyon dolar gelir sagladi. Bu önemli konsorsiyumda ABD’nin payi (Amoco %17,1 Penzoil %4,82, Unocal %9,52), Ěngiltere’nin (BP %17,13; Ramco %2,08) Rusya’nin (%10), Norveç’in (%8,65 Statoil), Japonya’nin (Hitaschi Oil %7,45), Türkiye (TPAQ %6,75), Suudi Arabistan (Delta Nimr %1,68). Azerbaycan Uluslararasi Ameliyat Şirketi (AĚOC) 2002 yilina kadar yilda en çok 6 milyon ton ham petrol üremiştir. Petrol yataklari üzerinde kurulan ikinci konsorsiyum olan Karabag projesine Türkiye katilmadi. 10 Kasim 1995’te imzalandi ve 14 Şubat 1996’da yürürlüge girdi. Konsorsiyumu SOCAR (Azerbaycan), Lukoil (Rusya), Penzoyl (ABD) ve ACIP (Italya) şirketleri kurdu. Başkani Lukoyl’un başkani Vahit Elekberov seçildi. Anlaşma 30 yil için geçerli 1,7 milyar dolar planliyordu. 3. konsorsiyum Şahdeniz konsorsiyumu oldu. Iran’in katilimi nedeniyle Amerikan şirketleri iştirak etmedi. Anlaşma 25 yil için geçerli, Şahdeniz yataklarinda 100 milyon ton petrol, 400 milyar metreküp gaz bulunuyor. Azerbaycan petrol şirketi U.A.Ş’in konsorsiyuma yatirim payi %7 olmasina karşin, kar marjinali %60 gibi yüksek tutuldu. Diger %40’in bölüşülmesi ise konsorsiyum ortaklari arasinda şöyle dagiliyor: Ěngiltere-Norveç (BP-Statiol ortakligi) %45, Türkiye (TRAO) %15, Fransa (ELF Akiten) %10, Rusya (Lukoyl) %10, Ěran %10. Hazar’in Eşrefi ve Dan Ulduzu petrol yataklarinda petrol çikartacak 4. konsorsiyum ise 14 Aralik 1996’da imzalandi. Pay şöyle: Amerika (Amoko) %30, Unocal %25,5; Japonya (Hatasachi Oil) %20, Şimdiye kadar burada seysmik araştirmalar tamamlanmiş, şimdi ise verilerin işlenmesi aşamasi devam ediyor. Şirketler %25 kurumlar vergisini ödeyecekler. Gelir bölümü ise şöyle: 8 yil içinde yatirilan kapital geri dönüyor, bu sürede yabanci firmalar petrol gelirlerinin yarisini elde ediyorlar. Sonra ise Azerbaycan’in hissesi %90’a yükselecek. Başka şimdi çok sayida konsorsiyum oluşturulmasi planlamiyor. Boru hatları 9 Ekim 1995’te erken petrolün eş zamanlı iki güzergahtan nakledilmesine A.D.P.Ş. ve U.A.Ş. karar verdi. Novorosisk hattının tamirini üstlenen Rusya’nın Transneft şirketi 70 milyon dolar tutarındaki maliyeti de üzerine aldı. 235 milyon dolara mal olacak Supsa için ise Türkiye’nin kredi teklifi şart koşması ile reddedildi. Supsa’nın yatırımını AÌOC ihaleye açtı ve ihaleyi İngiltere’nin John Braun şirketi kazandı, ancak bu 2’ci boru hattı 1998’in sonunda tamamlandı ve 1997’nin 50 milyon ton petrolü Novorssiysk’e aktı. Ana Boru hatt için ise büyük ihtimal ki Bakü-Ceyhan olacak. Geçmiş AÌOC başkanı Tery Adams’ın değişiyle 3 yol tartışılıyor: Bakü-Supsa, Bakü-Supsa-Ceyhan, Bakü-Grozny-Novorssiysk, fiyatları ise 1,2: 2,4: 2,1 milyar dolardır. Bir kaç gün önce ise U.A.Ş.’in rehberleri ve hem de Valeh Alesgerov tarafindan belirtilmiştir ki, Bakü-Supsa-Ceyhan’in fiyati belli ki, aşagi olacak. Adams ise bu konuda şunlari söyledi: “Bu hatta küçümsenemeyecek rol ülkelerin, Rusya, Türkiye, Gürcistan’in vergileri oynayacak. Ve Türkiye vergisini digerlerinkinden fazla tutmasa en akillica hattin Türkiye’den geçmesi olurdu.
Bakü-Supsa-Ceyhan: 1500 km, Botaş’in da içinde bulundugu
konsorsiyumla inşa edilecek Bakü-Ceyhan boru hatti Bakü-Sangaçal limanindan
kara geçişiyle Tiflis üzerinden gelip, Türkiye sinirinin 42 derece 49 dakika
kuzey ve 43 derece 18 dakika dogu koordinatlari arasindan Anadolu’ya giriş
yapacak. Hazar bölgesinde üretilen ham petrolün Türkiye üzerinden uluslararasi
piyasalara ulaştirilmasi amaciyla inşa edilecek olan boru hatti, Ardahan, Kars,
Erzurum, Erzincan, Sivas, Kayseri, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adana il
sinirlarini geçerek Ceyhan’da inşa edilecek olan terminale baglanacak.
Azerbaycan’a faydası: T.C. hükümetinin desteği, Akdeniz pazarına kolay
ulaşmaktır. Öbürü konsorsiyumlar da bu yolu seçme ihtimali fazla olur, A.D.P.Ş.
ve U.A.Ş.’ın petrol nakli üzerinde etki yapabilmesi nakliye masrafı Ceyhan’dan
Rotterdam’a Novorossiysk’den Rotterdam’a olan masraftan iki kat azdır. Zararı;
Rus hükümetinin negatif tepkisi, büyük ihtimal ki, Hazar statüsü şiddetlenecek,
güvenlik sorunu: Azerbaycan-Ermeni cephesi yakın ve PKK’nın provokasyonları,
büyük harcamaların gerekeceği varsayımı ve bunlar da toplam ortak kardan
çıkarılacak. ABD ve Batılı şirketlerin desteğini alan projenin gerçekleşmesi
konusunda, Türkiye kararlı görünüyor. Bakü-Novorossiysk tankerle Ceyhan’a: 1411
km; 2,1 milyar dolar masrafla ölçülüyor. Faydası: Rus hükümetinin garantisi,
Azerbaycan’ın Karabağ ve Hazar Statüsü problemlerinde politik üstünlüğü;
Zararları: Türkiye’nin Boğazların güvenliği nedeniyle tanker geçişine 35 milyon
tonluk sınırlama kararı bulunuyor, güvensizlik Çeçenistan’da, AİOC ve SOCAR
büyük ihtimal ki, petrol nakli üzerinde etki yaratamayacak, Türkiye’nin negatif
tepkisi vardı. Başka
alternatif yollar da var. Örneğin, Bakü-Novorossiysk-Bürgas (Bulgaristan) -
Aleksandropolis (Yunanistan), Bakü-Supsa Ceyhan ve son zamanlarda
Bakü-Novorssiysk-Bulgaristan-Arnavutluk-Ìtalya (Triest), Gördüğümüz gibi
petrolün Karadeniz’e nakli için 2 problem var; terminallerin Kazak
petrolleriyle dolu olması, Ìstanbul boğazlarından sınırlı geçiş, 1960’tan beri
gemi sayısı %150 arttı. Senede boğazdan 5000 gemi geçiyor, yani 2 saatte bir
gemi. Gemiler 18 mil giderek, 12 defa geminin yönünü değiştirmek zorunda
kalıyorlar; boğazın genişliği ise yarım mil olan yerde gemiler 450 altında
dönmek zorunda kalıyorlar. Rusya ayrıca 60 milyon ton Kazakistan petrolünün
naklini üstlenmiş. Ama Rusya bu zorluklara bakmayarak teklif ettiği hattı
değişik biçimlerde öne sürmektedir. Mesela 9 Ağustos 1993’te petrol
konsorsiyumunun ilk toplantısında Bakü-Ìran-Nahçivan-Ceyhan hattı ilke olarak
kabul edildi. Bu toplantıdan sonraki aylarda Ermeniler hattın geçeceği Azeri
topraklarını işgal etmeye başladılar. Rusya o zaman ise petrolün Novorossiysk’e
akmasından başka bir alternatif olmadığın vurguluyor. Rusya’nın Ankara
büyükelçisi Çernişev ise: “5 kiloluk bir patlayıcı boru hattını kullanılamaz
hale getirebilir“ demecini veriyordu. Rus hükümetinde “en yumşak“ adam olan
geçmiş enerji bakanı Boris Nemtsov, 12 Kasım 1997’de Bakü’de petrol bayramı ve
anayasa gününde Bakü-Novorossiyskin en iktisatlı seçenek olduğunu vurguluyor ve
Bakü-Ceyhan ABD’nin ısrarını anlamadığın söylüyordu.
Bu boru hatları etrafında
giden tartışmalar sürse de Ìstanbul deklarasyonundan sonra ABD’nin de iştirak
etdiyi görüşte Azerbaycan Türkiye ve Gürcistan arasında Bakü-Tiflis-Ceyhan
kemeri hakkın da anlaşma yapıldı ve bundan bir kaç ay sonra da Azerbaycan
Respublikası Milli Meclisi 1999 18 Kasımda İmzalanan bu anlaşmayı onayladı.
Hazar’ın güney sınırlarında
yerleşen İran Hazar kıyılarına sınır uzunluğu az olduğu için Hazar’ın Sektörel
Bölünmesine tamamen karşı çıkmaktadır. Bu sebeple Hazar’ın enerji
ihtiyatlarının İran sektöründe yerleşmemesi nedeni İran kendi menfaatlerini
statü sorunuyla koparmak istemektedir.
İran’ın Hazar’daki temel
politikası Transkafkasya ve Orta Asyadaki devletleri kendi çıkarları için
Batılı devletlerin buraya gelememesi ve yatırım yapmaması ile ilişkilendirile
bilir. Çünkü bu durumda bölgenin jeopolitiğinde temel yer tutma sözkonusu
olmayabilir. İran’ın Orta Asya ilişkilerini kaybetmeme, bu pazarda rakipleri
yana itme bir Hazar İran için hem jeopolitik çekişme meydanı olduğu gibi, hem
de, bölgedeki devletler karlı bir ticaret pazarı durumundadır.
Hazarın statü sorunu, petrolün
erken üretimi ve oluşan yeni tablo eski Sovyetler Birliği döneminde imzalanan
ve Hazar da donanma bulundurmasını yasaklayan maddeleri İran geçersiz sayarak
Hazar’da askeri güç bulundurmaya (baş) can atıyor. Hazar’daki en büyük limanı
Enzeli, bunun yanı sıra Hoyşehr, Bender-Türkmen ve Babolser limanları da
gelecekte askeri amaçlı kullanılabilir. İran, ilk planda vurucu güce sahip
deniz komanda timi oluşturmayı planlıyor. Bu time denizaltı ve sahil korum
botlarının da dahil edilmesi artık karara bağlandı. Rusya’nın Baltiysk
kentindeki deniz akademisinde Ìran, denizci kadrolarını hazırlıyor. Ayrıca
Hazar’ı Basra körfezine bağlanarak kanal projesinde İran, Rusya’nın
tecrübelerinden faydalanıyor. Ìran, Rusya’dan 1995’te Varşavyanka denizaltısını
satın almış ve Basra Körfezi’ne yerleştirmiştir.
Tahran Orta Asya ve
Transkafkasya’da büyük bir Batılı özellikle Amerikan nüfuz ve siyasi varlığının
ortaya çıkmasını istememektedir.
Hazar statüsü sorununda
İran’ın tutumu her ne kadar Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan tarafından
imzalanan petrol sözleşmelerini tanımamak ise de Ìran şirketleri Rus
şirketlerinin Hazar’ın petrol ve gaz kaynaklarının çıkartılmasında kendi
çabalarına katılmasına göz kırpmaktadır. Gerçekten Amerikan hükümetinin ve
şirketlerinin Ìranlı şirketlerle iş yapmasını yasaklayan politikasına rağmen,
Tahran ABD firmalarının dahil olmadığı uluslararası konserli bir rol
üstlenmiştir. Azerbaycan 4 milyar dolarlık Şah Denizi anda tutmuş ancak Ìran’a
yüzde on pay vermiştir. Tahran ayrıca Hazar devletleriyle ikili anlaşmalar
imzalayarak ABD’nin uyguladığı kısıtlamalar aşmıştır. Ağustos 1996’da Örneğin İran
ve Kazakistan, yılda iki milyon metrilton hem petrolü kuzey İran’a gönderecek,
İran da eşit miktarda ürünü İran’ın Basra Körfezi’ndeki İran gemileriyle
gönderecektir.
İran’a göre 1940 Antlaşması 10
millik kıyı şeridi dışında ortak kullanma ilişkin olarak Hazar’ın 12 ulusal
sektöre bölünmesini önermektedir. Vance Owen’in 10 kantonluk Bosna planına
benzeyen bu öneri, çok karışık ve uygulanması oldukça zordur.
İran uzun süre, Rusya’nın
tezini desteklemekle birlikte Temmuz 1998’de imzalanan Rusya-Kazakistan
Anlaşması ile İran ve Rusya’nın Hazar’daki yolları ayrılmıştır. Bu nedenle İran
1999’in mayısında B.M. araçlığıyla protesto etmiştir. İran bu protestosunda,
Hazar’ın beş kıyı devletinin rızası olmaksızın paylaşmasının kabul
edilmeyeceğini ve tüm eski antlaşmalarıyla bağlı olduğunu bildirmiştir. Ayrıca
İran, Türkmenistan ile 7 Temmuz 1998’de Rus-Kazak Antlaşmasından bir gün sonra
ortak bir bildiri yayınlayarak Moskova ve Astana’nın imzaladıkları anlaşmayı
reddetmiş ve Hazar’ın ancak tek hukuksal statüsü olabileceğini, kaynaklarında
adil ve eşit bölüşülmesi gerektiğini belirtmiştir.
İran, Rusya Federasyonunun bu
politika değişikliği ile, Hazar’a ilişkin politikasında yalnız kalmıştır.
İran’ın bu gün Rusya ile uzlaştığı tek noktanın Hazar’dan boru hattı geçirilmemesi
söylenebilir. Diğer kıyı ülkelerin statü konusunda bir uzlaşmaya varması
halinde, İran’ın bu gelişmenin dışında kalmayacağı düşünülmektedir.
Aslında hukuksal açıdan
İran’ın bu iddiaları güçlü değildir. Çünkü, İran 1991’den önce 10 millik kendi kıyı
şeridi dışındaki alanı fiilen Sovyetler Birliğinin kullanımına terk etmiştir.
Bu gün Azerbaycan ve Kazakistan’ın kendi kıyılarına yakın alanda petrol
çıkarmasına sessiz kalmıştır. Bu durum İran tarafından o dönemde Sovyetler
Birliği gibi süper bir devlete karşı koymanın mümkün olmadığı gibi bir tezle
açıklanmaya çalışmıştır.
Tarihi, stratejik, siyasi ve
ekonomik sebeplerden ötürü bölgede en etkili olabilecek devlet Rusya
Federasyonudur. Ancak Rusya önceki süper güç olma çabasını kaybetmektedir.
S.S.C.B.’nin sona ermesinden sonra Ekonomik güçlüklerle karşılaşan Rusya
asasını bırakmak istemeyen ihtiyar gibi düşebilecek tüm ekonomik çıkarlarını
karşılayan durumlarda her türlü yolla çabasını göstermektedir.
Rusya’nın eski S.S.C.B.
cumhuriyetlerine yönelik politikası Montroe Doktrini’nin Rus versiyonudur.
Moskova post-Sovyet alanı kendi nüfuz alanı içinde, kendi koruması altında ve
diğer ülkelere kapalı alan olarak değerlendirmektedir. Rusya özellikle bir çok
nedenden ötürü güney cumhuriyetlerinde hakim güç olarak durma ihtiyacını
hissetmektedir. Bir yanda Moskova eğer eski Sovyetler Birliği’nin güney
cumhuriyetlerinde kendi kontrolünü tamamen kurarsa yarılıkçı duyguların
Rusya’nın büyük Müslüman nüfusu arasında yayılacağından korkmaktadır. Rusya’nın
böylece ayrılıkçı akımları kontrol etme gücü azalabilir. Eğer Rusya Hazar
üzerinde hakim nüfuzunu kullanmazsa, 10-15 yıl içinde Rus değil hemen hemen
bütünüyle Batılı olan şirketler bölgedeki petrolü çıkartıyor olacaktır.
Rusya’nın güney cumhuriyetleri üzerinde hakimiyetini devam ettirme çabasının
önemli bir unsuru Hazar petrolünün ihracatı üzerinde monopol kurmak için
yürüttüğü koordineli kampanyadır. Coğrafi gerçekler petrolün dünya piyasalarına
Akdeniz veya Basra Körfezi’ndeki liman tesislerine boru hattıyla getirilerek
ulaştırabileceğini göstermektedir. Rusya böyle bir boru hattının kontrolüyle
yalnızca dünya petrol arzını etkilemekle kalmayacağını ayrıca Hazar
devletlerini siyasi olarak olmasa da ekonomik açıdan kontrol edebileceğini
anlamıştır.
Moskova Hazar petrolünün
Rusya’nın Karadeniz’deki Limanı Novarossisk’ten Bakü’ye var olan boru hattıyla
ulaştırılması için yoğun şekilde lobi yapmaktadır. Rusya’nın Çeçenistan’dakı
savaşı, Bakü-Novorossisk boru hattının Çeçenistan’dan geçen bölümü üzerinde
kontrolü sağlama çabası için de görülebilir. Rusya Ekim 1995’te Azerbaycan ve
uluslararası petrol şirketlerinin oluşturduğu konsorsiyumunu erken Azeri
petrolünün Ağustos 1997’de başlamak üzere Rus boru hattıyla ihraç edilebileceğini
ilan ettiğinde bir zafer kazanmıştır. Erken petrolün bir kısmı da Gürcistan
üzerinden taşınabilecektir. Ancak Gürcü boru hattının büyük bir bölümünü henüz
inşa edilmedi ve öngörülen inşa zamanı 275 milyon dolarlık maliyetle iki
yıldır. Rusya böylece kendi kalkınmasının önem taşıyan ilk devrelerinde
Azerbaycan petrolünün tek sevk imkanına sahip olacaktır. Moskova’nın Hazar
petrol gelişmelerindeki eli Mart 1996’da Kazakistan’ın Tengiz sahasından bir
boru hattının Novorissisk’e ulaştırılabileceğini ilan ettiğinde daha da
güçlenmiştir.
Rusya ayrıca Hazar petrolünün
taşınması işinde monopol kurabilmek için bütün bölge boyunca faaliyette
bulunmaktadır. Her ne kadar Moskova’nın süresini öne sürerek engellemek
istemesi başarısız olmuşsa da, Rusya bu zayıf ve bölünmüş cumhuriyet üzerinde
esaslı bir nüfuza sahiptir. Rus barış gücü kuvvetlerinin Gürcistan’ın ayrılıkçı
Güney Osetya ve Abhazya bölgelerindeki varlığı ve 1994 yılında imzalanan bir
anlaşmaya göre Gürcistan da iki Rus askeri üssünün kurulması, Moskova’ya
Tiflis’in kendi başına çıkarları için hareket etmesini engelleyecek imkanları
sunmaktadır. Rusya açıkça Gürcistan üzerinde otorite kurmak suretiyle boru
hattı üzerinde de söz sahibi olmak istemektedir.
Hazar petrolünün taşinmasinda
bir monopol oluşturma çabalarina ek olarak Rusya’nin güney cumhuriyetlerinin iç
işlerine kariştigindan şüphe edilmektedir. En kayda deger şüphelerden birisi,
Moskova’nin hem Azerbaycan hem de Gürcistan’da gerçekleşen bir dizi darbe ve
başkanlara karşi suikast girişimlerinden dolayi suçlanmasidir. Rusya’nin ayrica
bölgeyi ve bölgenin petrol zenginligini kontrol etmeye yönelik uzun dönemli
stratejisinin bir parçasi olarak iç çatişma tehlikesini kullandigindan
şüphelenilmektedir. Moskova Daglik Karabag çatişmasini ve Abbazya’daki
ayrilikçi şiddetli Azerbaycan ve Gürcistan’i zayiflatmak ve parçalamak için
kullandigi yolunda sayisiz kere suçlanmiştir.
Rusya’nın üstesinden gelmesi
gereken önemli bir engel Türkiye’nin Hazar’daki faaliyetleridir. Erken Azeri
petrolünün hem Rusya, hem de Gürcistan üzerinden taşınmasını içeren Ekim 1995
kararı Moskova için bir başarı olarak değerlendirmekteyken, iki hatlı boru
hattı planı uzun dönemli Hazar Petrolünün ihracı için sadece geçici bir
adımdır. Türkiye hem Azeri hem de Kazak petrolünün sürekli taşınması için
Akdeniz kıyısındaki Ceyhan petrol terminali tesislerine bir boru hattının
yapılması için sürekli lobi yapmıştır. Her ne kadar Azerbaycan ve Batılı
konsorsìyum bir Türk boru hattını olumlu değerlendiriyorsa da, Rusya böyle bir
seçeneğe güçlü biçimde karşı çıkmaktadır ve Rusya’nın nüfus alanındaki bu
hayati önemdeki bölgede, Türkiye’nin sızma girişimlerini bertaraf etmek için
önlemler almıştır.
Rusya’nın Hazar ve çevresinde hakim güç olma
stratejisinin son bir unsuru bölgede Rus şirketlerinin yatırımını teşvik
etmektir. Rusya’nın Azerbaycan ve Türkmenistan’ın imzaladığı enerji
kaynaklarıyla ilgili anlaşmaları tanımamayı Hazar’ın statüsüyle ilgili
politikasına rağmen, Moskova Hazar havzasında Rus şirketlerinin yoğun yatırım
işlerini desteklemiştir. Gerçekten Rus hükümeti ile petrol devi Lukoil arasında
yakın bir stratejik ortaya çıkmıştır.
Uzun dönemli sıfır faizli borç
olarak vergi ödemelerinin ertelenmesine karşılık Lukoil Moskova’nın gündemine
Hazar’ı sokmuştur ve Azerbaycan ve Kazakistan’daki Batılık petrol projelerinde
milyar dolarlık pay elde etmiştir. Hazar’da bütün hidrokarbon çıkarım işlerinde
hükümetin oluşturduğu koordinatör olarak Likoil, Rusya’nın bölgesel petrol
çıkarımının ekonomik faydalarını toplayacağını garanti etmiştir. Daha da
önemlisi, Hazar Petrol sözleşmelerinde pay elde etmesi Rusya’ya bölgesel enerji
kalkınmasının hızını ve yönünü kontrol etmesinde nüfuz kazandıracaktır.
Böylece, Hazar’ın Sektörel Bölünmesine karşı politika izlerken, Rusya kendi
bölgesel çıkarlarına uygun şekilde Hazar petrol gelişimini etkileme gücüne
kavuşabilir.
Rusya’nın Hazar’ın Sektörel Bölünmesini yasaklamak
için ileri sürdüğü resmi argüman bölünmenin doğal çevreye zarar vereceğidir. Moskova
Hazar Denizi’nin korunması gereken çok hassas eşsiz bir eko sisteme sahip
olduğunu iddia etmekte ve eğer Hazar sektörlere bölünecek olursa bunun neden
olacağı zararlı çevresel kirlenmeden korunması gerekecek olan bir balıkçılık
sanayisinin varlılığını gündeme getirmektedir. Ortak kontrolün Denizin doğal
kaynaklarının özellikle de Rusya ve Ìran arasındaki antlaşmalarca güvence
altına alınmış balıkçılık haklarını daha iyi koruyacağı iddia edilmektedir.
Rusya’nın çevreyi korumak için ortaya çıkan bu yeni arzu bugün için ironik
gözükmektedir çünkü Sovyet dönemi boyunca Moskova’nın korumasında Hazar Denizi
dünyadaki çevre açısında en tehlikeli bölgelerden birisi olmuştur. Gerçekten
Azeri bilmadamlarına göre “Bakü ve Sumgait’i içeren Apşeron Yarımadası ve Hazar
Denizi şiddetli hava ve su kirlenmesi nedeniyle dünyanın en harap bölgesidir.“
Her ne kadar Rusya Hazar’ın
statüsüyle ilgili tutumunu Denizin çevresel sağlığı kaygısını destekleme
çerçevesinde çizmeye kalkışıyorsa da, Moskova’nın resmi açıklamaları statü
sorunundaki gerçek amaçlarını göstermektedir. Gerçekte Rusya güney
cumhuriyetlerinde hakim güç olarak rolünü sürdürme hedefini geliştirmek için
Hazar üzerinde ortak egemenlik fikrini ileri sürmektedir.
Rusya Federasyonu, Hazar’ın
hukuki statüsünün 1921 ve 1940 yılların da S.S. C.B. ve Ìran arasında imzalanan
anlaşmalarla belirlenmiş olduğunu ve sözkunusu anlaşmalarda münhasır egemenlik
alanının yalnız balıkçılık için tanınan 10 millik kıyı şeridinden ibaret
olduğunu, bunun dışında kalan bölgelerdeki suların ortak kullanıma açık
olduğunu ve Hazar Denizi’ne kıyı ülkelerin bu sulardan eşit haklarla
yararlanabileceğini ileri sürmektedir. Rusya’nın birinci tutumu 10 veya 12 veya
20 millik kıyı şeridi dışındaki şu kütlesini ve deniz tabanının ortak kullanılacağı
şeklindedir. Bu çerçevede Rusya, Hazar’ı kapalı bir su rezervi olarak
tanımakta, 1982 Diniz Hukuku Sözleşmesinin Hazar’a uygulanamayacağını
belirtmektedir. Rusya özellikle bu tezini Ağustos 1993’ten sonra kesin bir
şekilde dile getirmeye başlamıştır.
Rusya’nın ikinci konumu 12
Kasım 1996’dan itibaren 40-45 millik kıyı şeridi dışında ortak kullanım
şeklindedir. Böylece Rusya Hazar’ın bölünmesini kabul yönünde bir adım daha
atmıştır.
Rusya Şubat 1998’den sonra
üçüncü bir tutum benimsemiştir. 9-10 Şubat 1998 tarihinde Rusya ve Kazakistan
Hazar’in statüsüne ilişkin bir uzlaşma metni kabul etmişlerdir. Buna göre
taraflar Hazar’in deniz tabanini eşit uzaklik ilkesine göre tamamen bölmüşler,
su kitlesini ise ortak kullanima birakmişlardir. Fakat kiyi devletlerin Hazar
üzerinde sahip olacaklari ulusal sektörler konusunda bir açiklama
yapilmamiştir. Ayrica taraflar Hazar’in Rusya-Kazakistan kisminin
silahsizlandirmasini ve çevre, ulaşim gibi konularda işbirligi yapmayi taahhüt
etmişlerdir. Mevcut bilgilerden anlaşma ile deniz tabani ve toprak alti
madenlerin araştirilmasi, işletilmesi, çevre korumasi ile seyrüsefer
konularinin taraflarin saptayacagi ortak bir rejime tabii tutmasinin
öngörüldügü anlaşmaktadir.
Bu metin Rusya ve Kazakistan
Cumhurbaşkanlari Baris Yeltsin ve Nursultan Nazarbayev’in tarafindan Moskova’da
imzalandi. Böylece Rusya’nın “deniz dibi bölünebilir ama su kültesi ve su
yüzeyi ortak kullanıma tabidir“ görüşünü benimsediği görülmektedir.
Rusya’nın üçüncü tutumuyla
Hazar için “ortak su kültesi“ tanımından “sınır gölü“ tanımına yaklaştığı
görülmektedir. Rusya Kazakistan ile yapılan sözleşmenin Hazar’da yeni bir statü
oluşturacağını kabul etmese de durum pek değişmemektedir. Ancak her şeye rağmen
Rusya Hazar’ın tam paylaşmasını kabul etmiş değildir. Ayrıca Hazar’a deniz
hukukunun uygulanmasına da şiddetle karşı çıkmaktadır. Bu karşı çıkışın
temelinde siyasi ve ekonomik gerçeklerin yanında hukuksal bazı saikler vardır.
Rusya, Baltik Denizi ve Karadeniz’le
bağlantıyı sağlayan Volga Don ve Volga-Baltik kanalları yüzünden de Hazar’ın iç
deniz statüsünde değerlendirilmesine karşı çıkmaktadır. Rusya bu kanallardaki
geçiş rejimini ulusal mevzuatıyla düzenlemektedir. Hazar için 1982
B.M.D.H.S.’nın Kasım 10’daki “iç deniz“ tanım uygulanırsa bu kanallar
uluslararası suydu haline gelecektir. Böylece Hazar’a kıyı devletlerin bu su
kanallarından transit geçiş hakkı doğacaktı. Rusya, Hazar’ı Baltik Denizine ve
Karadeniz’e bağlayan su kanallarını yapay su kanalları olması dolayısıyla, bu
kanallar ve nehirlerin uluslararası hukuki sonucu olmadıklarını iddia
etmektedir. Ayrıca Hazar hukuksal açıdan değerlendirilirse bile, karasularından
zararsız geçiş ve münhasır ekonomik bölgeden serbest geçiş hakkında sadece kıyı
devletler yararlanabilecektir.
1918’den Hazar’da Rusya’nın
politikası yeni aşamaya girmişti. İstanbul Zirve görüşü zamanı ABD, Ìngiliz,
Fransa ve diğer büyük devletlerin de
katıldığı görüşmede Hazar’ın Statüsü konusunda Sektörel Bölünmeye destek veren
ABD Rusya’ya başka çıkış yolları koymadı ve hiç dense bir şeylerin olması
deyimiyle belirtsek Rusya da kendi görüşlerini bu yönde geliştirmekle Hazar’da
kendi payını saklayacağına hatta artıracağını da belirtmişti. Her ne kadar
Rusya’nın yabancı yatırım yapma konusunda çok faydasız konumda olsa da
Azerbaycan hükümeti için politik taraftar kazan olasılığıyla hareket eden
cumhurbaşkanı Haydar Aliyev Rusya devleti ve şirketleriyle bir kaç görüşmeler
yapmakla Hazar’ın Azerbaycan kısmındaki karbohidrojen yataklarının işletilmesi
için yatırımlara teşvik etmesi Hazar’ın statü çözümünde de taraflar arasında
ortak çözüme gelmek için bir adım olmuştur.
İlerdeki bölümde elde olunan
anlaşmalar hakkında daha açık belirtmemiz daha uygundur.
Diğer Yönden özellikle Azerbaycan’ın
Hazar’ın statüsü konusundaki sert tutumu karşısında Moskova “statü savaşının“
kazanılmaz olduğunu anlamıştır. Bu durum karşısında Rusya statü konusunda taviz
vererek “boru savaşında“ daha avantajlı durumu gelme yolunu seçmiştir.
Erken petrolün çıkartılmasıyla
1997 yılından başlayarak kurulmuş Bakü-Supsa ve Bakü-Novorossisk kemerleriyle
ise 365,2 bin ton petrol vurulmuştur. Rusya şirketlerinin Hazar’a yatırım
yapması Lukoil’un başçılığı ile başlamıştı. “Asrın Mukavelesi“ çerçevesinde
sermayelerin toplam miktarı 10 milyar pay ayrılmıştır. Beklentilere göre
sermaye koyuluşlarının karşılığı arıklamasıyla kendini doğrultacaktır.
Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla 1992’den beri Kazakistan’a Batılı şirketlerin akını başlamıştı.
Azerbaycan ve Türkmenistan’la karşılaştırmada Rusya Kazakistan’a hem siyasi hem
de ekonomik güce sahiptir. Bölgede en çok tabii ihtiyatlara sahip olan
Kazakistan’da dünyanın bir çok sayılı şirketleri önemli yatırımlar ve karlar
elde etmektedirler. Azerbaycan’dan aksine Kazakistan’ın petrol ve gaz
kaynakları karadadır ve güçle mücadele etmemektedir. Kazakistan için önemlisi
ise Gemicilik ve Balıkçılığın geliştirilmesi ve bu konuda Hazar’a uygulanan
statünün sağladığı imkanlar olacaktır.
Kazakistan Hazar’ın statüsü
konusunda Şubat 1998’e kadar Azerbaycan ile benzer görüşleri benimsemiştir. Bu
çerçevede Kazakistan Hazar’ı bir iç deniz olarak nitelemiş ve 1982
B.M.D.H.S.’nin uygulanmasını istemiştir. Kazakistan için kendi petrol ve
doğalgaz sahalarındaki egemen haklarının tanınması büyük önem taşımaktadır.
Kazakistan deniz yatağının paylaşılması, Hazar’ın sularını ise belirli bir
münhasır yetki alanı dışında ortak kullanılmasını görüşünü benimsemiştir.
Kazakistan deniz tabanının tamamen bölünmesini kabul ederken su kütlesinin
ortak kullanılmasını kabul etmekle, Hazar’ı bir sınır gölü olarak
değerlendirdiği izlenimi vermektedir. Çünkü Hazar’a deniz hukuku uygulansaydı,
kıyı devletlerinin tam egemenliğinin olduğu 12 millik karasuları dışında, 200
millik veya karşı kıyı devletin sınırına kadar münhasır ekonomik bölgeye sahip
olacaktı.
Diğer devletler için olduğu
kadar Kazakistan için de Hazar enerji kaynaklarının geliştirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Ve bu konuda Kazakistan yabancı sermaye çekmede bölgede çok güçlü
çabalar göstermektedir.
Ocak 1995’de Kazakistan, Umman
ve Rusya önemli bir boru hattı anlaşması imzaladılar. Anlaşmaya göre Rusya’nın
Novorossisk Limanından Kazakistan’ın yeni petrol yataklarını birleştirecek
büyük bir boru hattı yapılacaktır. Boru hattının kapasitesi günlük iki milyon
varile ulaşacaktır. Kazakistan, Rusya ve Oman projeye sırası ile %25, %25 ve
%40 hisseyle katılmıştırlar.
Uluslararası Petrol firmalarıyla
Kazakistan 27 milyar varil petrol ve zengin doğal gaz rezervlerini çıkarmaya
hedefliyor. Bir joint-venture kuruluş olan Tengizchevroil önümüzdeki 50 yılda
20 milyar dolarlık karı hedefleyerek büyük Tengiz Petrol sahasında petrol
çıkarma anlaşmalarıyla ülkede yatırım yapacaktır. Haziran 1996’da keşfedilen
yeni deniz altındaki zengin sahalara da yatırım yapılması beklenmektedir.
Kazakistan’ın 2000 yılındaki
petrol üretimi 40 milyon tona ulaşmıştır. Bunun 12 milyon tonu ülke ihtiyacını
karşılarken, 28 milyon tonu ise ihraç edilmektedir. Kaz Trans Oil Şirketi’nin
Başkanı Kayılgeldi Kabuldin’e göre 2005 yılında toplam üretimin 60 milyon ton
olması bekleniyor. Bu miktarın iç üretime ayrılacak kısmı 14 milyon ton
olurken, 46 milyon ton ihraç edilecek. 2010 yılına gelindiğinde ise üretim 102
milyon tona ulaşacak. Bu yılda ülke içi talep 16 milyon tona ulaşırken, 68
milyon tonu ihraç edebilecek.
Kazak petrolünün taşinmasi da
Azeri petrolü gibi çeşitli seçenekler ve politik çikarlar karşisinda
kalmaktadir.
Bu seçenekler şöyle:
* İran üzerinden Basra
körfezine çıkışı.
* Hazar Denizinden geçip,
Ermenistan’dan Türkiye’ye girerek Ceyhan’a ulaşmasi veya.
* Hazar’ın Kuzeyinden
Karadeniz’e çıkması istenmektedir.
Petrolün, Avrupa’ya
yönlendirilmesi görüşü karşisinda, Karadeniz ve Ceyhan seçenekleri agirlikli
olarak ortaya çikmaktadir.
Petrolün Karadeniz’e çıkması,
Boğazlardan yılda en az 60-70 milyon ton geçişi gerektireceğinden Türkiye, bu
seçeneğe şiddetle karşı çıkmaktadır.
Buna alternatif olarak, Kazak Petrolünün
Bakü Ceyhan Hattına bağlanmasını ön geren projeyi savunmaktadır.
Bakü-Ceyhan Hattı nasıl Azeri
petrollerine dayanıyorsa, Rusya’nın Novorossisk önerisinde de başı Kazak
petrolleri çekmektedir. Novorossisk limanı, yıllık 30 milyon ton kapasitesi ile
yetersiz bir öneri çıkış noktasıdır. Daha uzun boru hattı yatırımı liman ve
terminal genişletme yatırımları ile Ceyhan seçeneğinden daha zayıf bir
öneridir.
Petrolün Karadeniz’e gelmesi,
çözmemekte, sorun ondan sonra bu petrolün nasıl dağıtılacağı düğümlenmektedir.
Novorossisk’e gelen petrolün uluslararası piyasalara ulaştırması, yani
Karadeniz’den Akdeniz’e geçişi sorun olmaktadır. Türkiye’nin yeni Boğazları
atlayan seçenekleri gündeme getirmiştir.
Tengiz-Novorossisk hattının
proje değeri 1,2 milyar tutarındadır. Kazakistan Tengiz Petrolü için güzergaha
ilişkin anlaşma imzaladı. Tengiz petrollerinin %49’una sahip Amerika’nın
Chevron şirketi, petrolünün Rusya arazisinden nakledilmesini isteniyor. Zaten
Novorossisk hattı, Tengiz petrolünü taşıma kapasitesine sahip değil. Üstelik
Novorossisk limanı tanker taşımacılığına elverişli bir liman değil. Yılın 200
günü Karadeniz’in dalgalı olması nedeniyle gemiler çalışmıyor. Chevron, yeni
arayışlar içinde Chevron’un mühendislik hizmetlerini gören ABD’nin “Brawn and
Rood“ şirketi Hazar’ın altından geçen boru hattı üzerinde duruyor. Dolayısıyla
bu güzergah Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye üzerinden geçecek. Bir nevi
Bakü-Ceyhan’a bağlanabilecek bir projedir. Chevron bu proje gerçekliklik
kazanana kadar, geçici alternatifler peşindedir. Bu amaçla Azerbaycan ve
Gürcistan’la anlaşarak, Tengiz’den iki milyon tonluk petrolün taşınması için
ilginç bir yol denedi. Kazakistan’ın Aktua limanından Azerbaycan’ın Dübendi
limanına boşaltılan Tengiz petrolüne karşılık Azerbaycan barter usulüyle
Alibayramlı’daki kendi petrolünden vagonlara doldurduğu aynı hacimdeki petrolü
demir yolu vasıtasıyla Gürcistan’ın Batum limanına gönderdi. Chevron, aynı tür
barter anlaşmasını Ìran’la da yapmaya hazırlanıyor. Ayrıca Türkiye’nin
boğazların güvenliği nedeniyle tanker geçişine 35 milyon tonluk sınırlama
kararı bulunuyor.
Hazar’da kendi güç dengesini
konuma yollarından da biri donama bulundurmaktır. Kazakistan da bu yönde
çalışmalarını 1992’den başlamıştır. En büyük limanı olan Aktua’da 10 sahil koruma
botu ve 10 helikopter bulundurmaktadır. Bu gücün amacı da, narkotik ve silah
tüccarlarına karşı mücadeleden ibarettir. Ayrıca Kazakistan’ın petrol
platformlarını da koruyor. Rusya ve Kazakistan savunma bakanlıkları arasında
yapılan anlaşmaya göre, Rusya Kazakistan’a 5 gemi daha karşılıksız verecek.
Rusya, bu gemilerle denizde bir takım araştırmalar yapılmasını da istiyor.
Kazakistan Rusya, Türkiye ve Ukrayna deniz askeri okullarıyla yaptığı
anlaşmalar gereği kadrolarını bu ülkelerde yetiştiriyor.
Bu ülke BM tarafından
kendisine verilen “tarafsızlık“ statüsü nedeniyle çok önemli bir konuma sahip.
Her ne kadar Hazar’daki kendi bölgesini geliştirmede geri kaldıysa da,
önümüzdeki yüzyılda özellikle doğalgaz da önemli bir enerji ihracatçısı olarak
ortaya çıkmak için çok büyük potansiyele sahiptir. Yapılan araştırmalara göre
Türkmenistan’ın Mary Vilayeti Gurrukbil sahasında bulunan petrol ve doğalgaz
rezervlerinin varlığı Türkmenistan Doğal kaynaklar ve Jeoloji Ulusal konseyi
tarafından onaylandı. Jeologlar, Gurrubkil sahasının bulunduğu Garabil-Badkız
bölgesinin zengin rezervlere sahip olduğunu tahmin ediyorlar. Yeni bir rezerv
olan Üçgamak sahası da bu bölgede bulunuyor.
Hesaplamalara göre 3 milyar
tonluk petrole ek olarak Türkmenistan 4,5 trilyon metre küplük doğalgazıyla
dünyanın en büyük gaz rezervine sahiptir.
Petrolün Batıya taşınmasının
Ekonomik Yönü’nden çok, Teknik Yönü, özellikle Politik Yönü üzerinde savaş
verilirken, doğal gaz için daha hızlı gelişmeler olmaktadır. Çünkü doğalgazın;
* günlük hayatın doğrudan
içinde olması
* direkt olarak kullanılması
* tüketicilerin bekleyememesi
* çabucak tüketilip satılması
* paraya çok çabuk dönüşmesi
* çevreye uyguluğu
gibi ekonomik ve çevreci
özellikleri, onun öncelikle çözülmesini gerektirmektedir. 1 Mayıs 1992’de
Türkmenistan’la imzalanan 30 yıllık “DOĞALGAZ GÖNDERÌLMESÌ ANLAŞMASI“ ile
Türkiye Avrupa ile eş zamanda yeni alternatif kaynak (gibi) için ilk adım
atılmıştır. Fakat geçiş yolu konusunda bir anlaşmaya varılamadı. 10 Mayıs
1992’deki AŞKABAT ZÌRVESÌ’nde, taraflar Fürmen doğalgazının İran ve Türkiye
üzerinden taşınmasını ilke olarak kabul etmiştir. 1992’de Ankara’da 1. Türk
Cumhuriyetleri Zirvesi’nde “Türkiye tarafından“ Türkmenistan-Avrupa Boru Hattı“
projesi önerildi. Projenin 4790 km uzunluğunda, 2 hatlı, 40 milyar m3
kapasiteli, ilk aşamasi olan Avrupa hattinin 14 milyar dolar olmasi planlanir.
Azerbaycan, doğalgaz hattının
Hazar Denizi’nin altından gelerek, kendi, üzerinden Türkiye’ye geçmesini
istemektedir. Böylece, doğalgazdan yararlanmayı ummaktadır. Türkmenistan ise
İran ile olan sınırından dolayı, Hazar-Denizi geçişinin dört kat pahalı
olacağını savunarak, İran geçişini tercih etmektedir. Bunun için Türkmenistan,
1992 yılında İran ile doğalgaz boru hattının İran üzerinde Türkiye’ye geçmesi
için bir anlaşma yapmıştır. Öte yandan bu geçiş, Dünyanın büyük rezerv
ülkelerinden İran’ın doğalgazının da, Türkiye’den Avrupa’ya pazarlamasını
sağlayacaktır. Batı ise Ermenistan ve Gürcistan’ın dahil edilmesini, bu
ülkelerin korunması ve gazın akış güvenliği için istemektedir. Sonuçta,
doğalgazın nereden geçeceği tartışması, sadece Batı ile Avrasya ülkeleri
arasında değil, yeni Türk Cumhuriyetleri arasında da menfaat çekişmeleri
doğurmaktadır.
Bu olumlu gelişmelere ragmen:
ABD, Iran’in Avrupa’ya karşi eline koz geçirecegi için kaygilanmakta, Rusya ise
Türkmenistan üzerindeki etkisinin zayiflamasindan korktugu için rahatsizlik
duymaktadir.
Türkmenistan, uzunca bir süre
diğer kıyı devletlere göre daha belirsiz ve esnek olmuştur. Türkmenistan, Rusya
ile İran’ın baskıları nedeniyle önce bu ülkelerin görüşüne yakın bir görüşü
Ocak 1997 tarihine kadar savunmuş ve kıyı ülkelere bırakılacak 45 millik
münhasır yetki alanı dışında kıyı devletlerin ortak kullanımına açık bir alan
tesis edilmesi gerektiği görüşünü benimsemiştir. Türkmenistan daha sonra bu
görüşünü değiştirmiş ve idari paylaşımın orta hat esasına göre yapılması,
ayrıca kıyı beş ülkenin Hazar’ın kendi sektörlerinde kalan bölümünde mineral
kaynakları münhasıran kullanmakta serbest olması gerektiği görüşünü savunmaya
başlamıştır.
Ocak 1997’de Türkmenistan
Cumhurbaşkani Azeri ve Çirak petrol sahalarinin Azerbaycanlilarca konan ismini
degiştirmiş ve kendi adini vermiştir. Bu petrol sahalari, 45 millik kiyi
şeridinden daha ötede oldugu için Türkmenistan’in Hazar’in fiilen ulusal
sektörlere bölünmesini destekledigi söylenebilir. Ancak işin ilginç tarafi
Hazar’da ayni tezi savunan Türkmenistan ve Azerbaycan, petrol sahalari yüzünden
kendi aralarinda anlaşmazliga düşmüşler.
Fakat son zaman Türkmenistan
tekrar yine tutumunun değiştirdiği gözlenmektedir. Türkmenistan Cumhurbaşkanı
Saparmurad Türkmenbaşı’nın 6-9 Temmuz 1998 tarihindeki Tahran ziyareti
sırasında yayımlanan ortak bildiride, Hazar’ın statüsü konusunda kıyı
devletlerin onayladığı bir anlaşma ortaya çıkana kadar Ìran ve Sovyetler
Birliği arasında imzalanan anlaşmaların geçerli olacağı belirtildi. Böylece
Türkmenistan, Hazar’ın hem deniz tabanının hem de su kütlesinin ortak kullanımını
savunan Ìran’ın görüşlerine daha yakın hale getirmiştir.
Türkmenistan’ın
Rusya-Kazakistan Anlaşması sonrasında İran ile belirli ölçüde ortak bir tepki
sergilenmesinin ardındaki en önemli etken, bu ülkenin Azerbaycan ile Hazar’daki
tartışmalı petrol sahalarından kaynaklanan sorunlarının çözümlenmesinin bir
süre daha mümkün olmayacağı düşüncesi ve Azerbaycan’a karşı bir destek arayışı
içinde olması şeklinde açıklanabilir. Bununla birlikte Türkmenistan’ın tutumu
halen çok açık değildir. Üstelik Türkmenistan kıyılarına 104 km uzaklıkta
bulunan Serdar/Kepez petrol sahası üzerindeki tek taraflı egemenlik iddiasından
vazgeçmiş değildir.
1998 şubat ayinda Azerbaycan
Diş Işleri bakani ve Türkmenistan Diş Ěşleri bakani arasinda yapilan görüşmede
anlaşma imzalanmasa da Hazar’in orta hat usulü ile bölünmesi konusunda görüş
birligine varılmış ve sınırın kesinleştirilmesi için uzmanlar grubu
oluşturulmuştur.
Diğer kıyı devletleri gibi Türkmenistan da Hazar’da donanma bulundurma çabasındadır. En büyük limanı Türkmenbaşı. Ancak askeri donanması bulunmuyor. Mevcut gemiler sadece ticaretle meşgul. Türkmenbaşı limanı ve körfezi gelecekte askeri donanmayı barındırabilecek şekilde teçhiz edilebilir.
500 kişiden oluşan sahil koruma personeli burada faaliyet gösteriyor. Hazar’da, gemilerin güvenligi, ekolojinin korunmasi, balikçilik ve kaçakçiliga karşi mücadele gibi amaçlarla; sahil koruma ekibi bulunduruyor. Rus sahil ve sinir koruma birlikleri de bu güce destek veriyor. Rus sinir birlikleri sahil koruma birlikleri ekibinin, Türkmenbaşi limaninin girişindeki Kizilsu adalarinda konuşlandirilmasi yönünde anlaşmaya varilmak üzeredir.