Hazar Havzasinda Petrol ve Dogal Gaz Rekabetti ve Türkiyenin Rolu
Teknolojinin gelismesine ve üretimde ve yasamda kullanilmasina paralel olarak enerjiye duyulan ihtiyaç da giderek artmistir. Motorize araçlarin kitlesellesmesi sonucunda petrole ve yan ürünlerine olan ihtiyaç da artmistir. 20. yüzyilin basindan itibaren önemi giderek artan petrol, emperyalist ülkelerin mutlaka ele geçirmek istedikleri, kontrolleri altina almak istedikleri hammadde olarak sürekli, savaslara, darbelere, isgallere neden olmustur. Kapitalist üretim biçiminin serbest rekabetçi asamasinda dünyanin "atelye"si olan Ingiltere, 20.yüzyildan itibaren bu konumunu çogu alanda kaybetmesine ragmen ABDden sonra ikinci sirada olmasina ve bazi alanlarda Almanya'dan da geride kalmasina ragmen dünya petrol kaynaklari üzerindeki hegemonyasini daha sonraki yillarda Amerikan emperyalizminin lehine kaybetmistir. II. Emperyalist Paylasim Savasi sonrasinda sonuçlanan bu rekabeti, konumuzu dogrudan aktüel olarak ilgilendirmedigi için, sayilarin diliyle belirterek geçecegiz.
Kapitalist dünyada ABD disinda Ingiliz ve
Amerikan sirketlerinin petrol üretimindeki paylari, Amerikan sirketleri lehine
önemli boyutlarda degismistir. Örnegin Ingiliz sirketlerinin payi 1912'de %
31'den 1938'de % 55'e kadar çikmis ve sonraki yillarda giderek gerilemis ve
1952'de % 31,3 oranina düsmüstür. Amerikan sirketlerinin payi ise 1912'de %
8'den 1952'de % 57,3'e çikmistir.
ABD de dahil bütün kapitalist dünya petrol
üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi 1937'de % 23,5'ten 1952'de % 16,5'e
düserken Amerikan sirketlerinin payi ise ayni yillarda % 70,8'den % 78,3'e
çikmistir.
Bu veriler, Ingiliz emperyalizminin
kapitalist dünyada petrol üzerine rekabeti II. Emperyalist Paylasim Savasi
sonundan itibaren Amerikan emperyalizminin lehine kaybettigini gösteriyor.
Rekabetin bu dönemde Amerikan emperyalizminin lehine gelismesinde emperyalist
savasin kapitalist dünya açisindan sonuçlarinin dogrudan etkisi vardir; savasin
galiplerinden olmasina ragmen Ingiliz emperyalizmi zayifliyor, kapitalist dünya
açisindan savasin esas galibi Amerikan emperyalizmi olaganüstü
güçleniyordu.
Bölgesel açidan bakildiginda durum
söyleydi:
-Yakin ve Ortadogu'daki petrol üretimi
1937'de 15.8 milyon tondan 1953'te 121.8 milyon tona çikmisti. Bu miktar içinde
Ingiliz sirketlerinin payi 1937'de % 78.8'den 1953'te % 31.9'a düserken,
Amerikan sirketlerinin payi da, ayni yillarda, % 13.8'den % 59.4'e
çikiyordu.
-Latin Amerika'daki durum: 1951 verilerine
göre Venezuela petrol üretiminde Amerikan sirketlerinin payi % 66.9, Ingiliz
sirketlerinin payi % 32.2; Kolombia petrol üretiminde Amerikan sirketlerinin
payi % 67,7, Ingiliz sirketlerinin payi % 32.2; Arjantin petrol üretiminde
Amerikan sirketlerinin payi % 10.8, Ingiliz sirketlerinin payi %14.1; Peru
petrol üretiminde Amerikan sirketlerinin payi % 80, Ingiliz sirketlerinin payi %
20 ve Trinidad ve Ekvator petrol üretiminde ise Ingiliz sirketlerinin payi yüzde
yüzdü. 1951 yilinda, Meksika hariç, bütün Latin Amerika ülkelerinde üretilen
toplam 103.9 milyon tonluk petrolde Amerikan sirketlerinin payi % 61.7
oranindayken, Ingiliz sirketlerinin payi % 34.4 oranindaydi.
- Uzak Dogu'da durum: 1951 itibariyle
Endenozya petrol üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi % 56.5 iken Amerikan
sirketlerinin payi % 43.5 idi. Uzak Dogu'nun diger kapitalist ülkelerindeki
toplam petrol üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi % 52.7 ve Amerikan
sirketlerinin payi da % 14 idi. Uzak Dogu'nun bütün kapitalist ülkelerinin
petrol üretiminde Ingiliz sirketlerinin payi 1945'te % 80'den 1951'de % 72.8'e
düserken Amerikan sirketlerinin payi da -ayni dönemde- % 19'dan % 24.3'e
çikmisti. (Bu veriler için bkz. M. AWSENEW: "Der englisch-amerikanische Kampf um
das Erdöl nach dem zweiten Weltkrieg"- Ikinci Dünya Savasi'ndan sonra petrol
üzerine Ingiliz-Amerikan mücadelesi, Berlin 1956, s.52, 63, 84,93, ve
101).
II. Emperyalist Paylasim Savasindan
bugüne petrol üretiminde Amerikan emperyalizminin hakimiyeti diger emperyalist
ülkeler tarafindan sarsilmamistir. Ingiltere'nin Kuzey Denizi'nde petrol
çikarimi, bazi bagimli ülkelerde petrolün devletlestirilmesi bu sektörde
Amerikan sirketlerinin hakimiyetini geriletse de
yikamamistir.
Sosyalist Sovyetler Birligi'nin dünya
petrol üretimindeki payi, 1900'de ( o zaman Rusya) % 50.7; 1930'da % 9.5;
1950'de % 7.3 ve 1955'te de % 9.1 oranindaydi.
Revizyonist/sosyal emperyalist Sovyetler
Birligi'nin dünya petrol üretimindeki payi da 1960'da % 14; 1975'te % 18.5 ve
1990'da da % 18 oranindaydi. (Bkz. E. Lüdemann; " Die Weltwirtschaft im 20.
Jahrhundert", Frankfurt 1996, s.60).
Petrol ve de dogal gaz üzerine rekabetin siddetini anlamak için bu hammaddelerin enerji tüketimindeki yerine bakmak gerekir. Petrol, dünya enerji tüketiminde birinci sirada yer aliyor. Örnegin 1987'de dünyanin toplam enerji tüketimi 8242 milyon ton petrole esit bir miktardi. Bunun içinde nükleer enerjinin payi % 4.9; agaçtan elde edilen enerjisinin payi % 5.2; su gücünden elde edilen enerjinin payi % 6.3; dogal gazin payi % 18.9; kömürün payi % 29 ve petrolün payi da % 35.7 idi. Bu oranlarda ve petrolün öneminde 10-12 sene sonrada, yani bugün açisindan degisen bir sey yok. Petrol en önemli enerji kaynagi olma durumunu koruyor.
1991 verilerine göre dünya enerji tüketimi 7808 milyon ton petrole esitti. Bu miktarin % 28'i Kuzey Amerika'da; % 23'ü Asya ve Avustralya'da; % 3'ü Afrika'da; % 20'si Dogu Avrupa ve eski Sovyetler Birligi'nde; % 3'ü Ortadogu'da; % 18'i Bati Avrupa'da ve % 5'i de Güney Amerika'da tüketiliyordu. Bu miktarda su gücünden elde edilen enerjinin payi % 2; nükleer enerjininki % 7; dogalgazinki % 23; kömürünki % 28 ve petrolün payi da % 40 idi.
Yunanistan ve Portekiz hariç Bati Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika dünya otomobil miktarinin % 78'ine; dünya ticaretinin % 71'ine; dünya gelirinin % 64'üne; enerji tüketiminin % 51'ine; kömür rezervelerinin % 43'üne; ormanlarin % 21'ine; nüfusun % 15'ine ve petrol rezervelerinin de ancak % 7'sine sahip. Buna karsin "gelisen" ülkeler ve eski dogu bloku ülkeleri dünya petrol rezervelerinin % 93'üne; kömür rezervelerinin % 57'sine; ormanlarin % 79'una; dünya nüfusunun % 85'ine sahipler. Sadece bu veriler, dogal enerji kaynaklarinin bagimli ülkelerde bulundugunu ve esas tüketicinin de gelismis, birkaç emperyalist ülke oldugunu gösteriyorlar. Kg. ve taskömürü bazinda yapilan hesaplamalara göre kisi basina dünya enerji tüketimi 1950'den 1990'a % 99 oraninda artarken, bu, sanayi ülkelerinde %90; "gelisen" ülkelerde % 420 ve eski dogu bloku ülkelerinde de % 262 oraninda artmisti. "Gelisen" ülkelerde kisi basina enerji tüketimi sanayi ülkelerindeki tüketimin 1950'de % 3.9'una ve 1990'da da % 10.8'ine tekabül ediyordu. (Bu veriler için bkz: Peter J. Opitz (yayinlayici); " Weltprobleme" 1995, Bonn, 4. baski, syf.310, 312, 317 ve E. Lüdemann; agk. syf. 94).
Bu veriler, emperyalist ülkelerin enerji ihtiyaçlarini karsilamak ve ayni zamanda rekabet edebilmek için bu kaynaklara sahip olmalari gerektigini gösteriyorlar. Bu kaynaklar da baska ülkelerde olduguna göre, onlara sahip olmak için fazla alternatifleri yok: isgal/savas; rekabet/savas; paylasma/savas! Her halükarda petrol, her dönem bir savas nedeni olmustur ve olmaya da devam etmektedir.
Irak'a karsi savasta emperyalist ülkeler bolca demokrasiden, bati degerlerinden ve hukukun hakimiyetinden bahsetmislerdi. Yani, Kuveyt'e saldiran Irak, güya "demokrasi" için, "bati degerleri" için bombalanmisti. Savasin esas nedeni ise petroldü. Kuveyt'i de ele geçirerek Irak'in bölgesel bir güç olabilecegini ve bagimsiz hareket edebilecegini düsünen emperyalist ülkeler ve basta da Amerikan emperyalizmi "saldirgan Irak'a gereken dersi vermek için harekete geçmekte gecikmediler. Amerikan emperyalizmi önderliginde savas koalisyonu kuruldu ve daha savas döneminde koalisyon ortagi emperyalist ülkelerin, savasa katilmalarinin esas nedeninin petrol oldugu açiga çikti. O dönem ABD Temsilciler Meclisi'nde Avrupa ve Yakin Dogu sorusturma komisyonu baskani olan G. Hamilton savasin gerçek nedenini bir cümleyle açikliyordu: " Körfez'e müdahalemizin nedeni oldukça açiktir; para ve petrol-ve bunun üzerinde kimin kontrol sahibi olacagidir". 1998 verilerine göre bilinen dünya petrol rezervelerinin % 25.4'ünün Suudi Arabistan'da; % 10.7'sinin Irak'ta; % 9.4'ünün Kuveyt'te; % 9'unun Iran'da; % 0.4'ünün Katar'da ve % 8.9'unun da Birlesik Arap Emirlikleri'nde oldugunu göz önünde tutarsak, Körfez Savasi'nin ve bu savas için emperyalist koalisyonun neden nispeten kolay kurulmus oldugu ve kisa zamanda çeliskilerinin açiga çiktigi anlasilir.
Savastan
Irak yenik çikti ve BM tarafindan konan ambargo hâlâ devam ediyor. Ambargo ile
Irak'in petrol üretimini neredeyse tamamen durduran BM -esasinda ABD- Saddam
rejiminin zayiflayacagina ve çökecegine inaniyordu. Beklenen sonuç elde
edilemedi ve aradan geçen zaman ambargonun da petrol üzerine rekabetin bir araci
oldugunu gösterdi. Irak rejimi, emperyalistler arasindaki çeliskilerden
yararlanmak için, ABD ve Ingiltere hariç digerleriyle ikili görüsmeler yapti ve
bu ülkelerin (Fransa, Italya, Rusya, Çin, Japonya) sirketleriyle, Irak
petrolünün çikarimi ve pazarlanmasi için anlasmalar imzaladi. Ama anlasmalarin
yürürlüge girmesi için ambargonun kalkmasi gerekiyor. Bu nedenden dolayi söz
konusu bu emperyalist ülkeler, ambargonun kaldirilmasindan yana tavir
alirlarken, ABD ve Ingiltere devamini talep ediyorlar. Amerikan emperyalizmi,
Irak'a konan ambargoyu zorbalikla sürdürüyor ve sürdürmekte de kararli. Onun
böyle hareket etmesinin nedeni de açik: Ambargo kalkarsa, Irak petrolü
üzerindeki kontrol Fransiz, Rus, Italyan, Çin ve Japon sirketlerinin eline
geçecek. Amerikan ve Ingiliz
sirketleri kaybetmis olacaklar. Tam da bunu engellemek için Amerikan
emperyalizmi mevcut durumun devamini, yani ambargonun devamini talep ediyor ve
ayni zamanda da Irak muhalefetini, Saddam'i devirmek için örgütlemeye ve
silahlandirmaya çalisiyor.
Petrol ve dogal gaz rezervelerinin
dagilimi emperyalistler arasi rekabetin hangi bölgelerde yogunlastigini ve
ileride daha da yogunlasip/keskinlesecegini göstermektedir. Bunu asagidaki
verilerle gösteriyoruz: (Tablo)
"Uluslararasi Enerji Acentaciligi"nin
(IEA)-OECD'ye bagli bir örgütlenme- bir arastirmasina göre, önümüzdeki dönemde,
uzun vadeli olarak daha ziyade OPEC ülkelerinin petrolü kullanilacak. Bunun
ötesinde, OPEC üyesi olmayan ülkelerde petrol üretimi ve rezervesi, OPEC üyesi
ülkelerinkilere, özellikle de Körfez ülkelerindekine nazaran verimsizlesecek;
ABD'de petrol üretimi geriliyor ve rezervelerin belli bir zaman sonra tükenecegi
tahmin ediliyor. Meksika ve Venezuela'da yeni petrol kaynaklarinin isletmeye
açilmasi degmiyor veya Kolombiyada oldugu gibi iç savastan dolayi beklenen
verim elde edilmiyor. Kuzey Denizi rezervelerinin en fazla on sene sonra
bitecegi hesaplaniyor. Bu durumda OPEC'in giderek daha da güçlenecegi, petrol
üretiminde ve pazarlamasinda istedigi fiyati dikte edecegi hesap ediliyor. Bu,
OECD ülkelerinin ve petrol tekellerinin hesabi. Rekabet açisindan maddi
nedenleri olan bir hesaplama. Yukaridaki tablonun gösterdigi gibi petrol
rezervelerinin önemli bir kisimi OPEC ülkelerindedir.
Böyle bir
durumda Hazar Havzasi petrolü giderek daha önemli oluyor. Sadece OPEC'e
alternatif olmak, OPEC'in tekelciligini etkisizlestirmek bakimindan degil, ayni
zamanda emperyalistler arasi hegemonya mücadelesi; 21. yüzyila hakimiyet
bakimindan önemli oluyor. Hazar Havzasi'nda Azerbaycan, kullanilan ve henüz
kullanilmayan oldukça verimli petrol yataklarina sahip. Keza Kazakistan'in da
petrol yataklari kapsamli ve verimli. Türkmenistan ise, petrolü az olmasina
ragmen, dogal gaz bakimindan dünyanin en zengin yataklarina sahip. Özbekistan'in
da petrolü az olmasina ragmen, zengin dogalgaz yataklarinin oldugu biliniyor.
IEA'in hesaplamasina göre bu bölgedeki petrol rezerveleri 2-6 milyar ton
civarinda. Bu miktar, dünya petrol rezervelerinin % 1,5 ila % 4'üne tekabül
ediyor. Özbekistan hariç bölgenin dogal gaz rezerveleri toplaminin 4500-7000
milyar m3 oldugu tahmin ediliyor. (Özbekistan'in dogal gaz rezervesi ise 2 bin
milyar m3 civarinda.) Buna Azerbaycan'da yeni bulunan dogal gaz dahil
degil.
Hazar Havzasi'nda modern teknoloji ile petrol aranmasina henüz yeni baslandi. Rezervelerin ne kadar oldugu bilinmiyor ama toplam petrol rezervesinin 23-28 milyar ton ve dogal gaz rezervesinin de yaklasik 8 trilyon m3 oldugu tahmin ediliyor. (Bkz: "Caspian oil and Gas, The Supply Potential of Central Asia and Transcaucasia" IEA, OECD yayini, Paris 1998, syf. 32 ve DIW- Wochenbericht 24/1998, syf. 429)
Bu veriler Hazar Havzasi'nin petrol ve dogal gaz bakimindan Basra Körfezi'nden sonra ikinci sirada yer aldigini gösteriyor.
IEA'nin hesaplamalarina göre Hazar Havzasi'nda petrol çikarimi için toplam yatirimlar devasa boyutlara variyor. Bu alanda toplam yatirimlarin Azerbaycan'da 40 ve Kazakistan'da da 70 milyar dolar civarinda olacagi tahmin ediliyor.
Dünya petrol sektöründe yeri olan hemen hemen her sirket Azerbaycan petrolünün yagmalanmasina katiliyor. Azeri petrolünü çikartmak için kurulan Konsorsiyumda (AIOC) yer alan sirketler ve paylari söyle: BP % 17.12; Amaco % 17.01; Exxon % 8.0; Unocol % 10.05; Pennzoil % 4.82; Socar % 10.0; Lukail % 10.0; Statoil % 8.57; TPAO % 6.75; Itochu % 3.92; Romco % 2.08 ve Delta/Nimir % 1.68. AIOC 7 ülkeden 12 firma tarafindan olusturulmustur. (Bkz: DIW-Wochenbericht, 24/98, s. 435) Bu konsorsiyumda Amerikan sirketlerinin (Amaco, Exxon, Unocol ve Pennzoil) toplam payi % 39.88'dir. Ingiliz sirketi BP ile birlesen Amaco'nun veya bu iki sirketin toplam payi da % 34.13'tür. Her halükarda Azerbaycan petrolü, Amerikan tekellerinin ve BP+Amaco ortakliginin kontrolündedir.
Kazakistan petrolünde de durum pek farkli degil. Kazak petrolünün yagmalanmasinda da basta Mobil ve Chevron olmak üzere Amerikan tekelleri belirleyici durumdadirlar. Bu iki tekelin önderliginde kurulan konsorsiyum (TCO) Tengiz petrol sahasini kontrol ediyor. Chevron'a göre bu bölge, dünyanin en büyük petrol yataklarindan birisi. 1992'de kurulan Hazar Boru Hatti konsorsiumunda (CPC) yer alan ülke ve sirketlerin payi da söyle: Kazakistan % 19; Rusya % 24; Chevron % 15; Oman % 7; Mobil % 7,5; Oryx % 1.75; Lukarca (Amerikan-Rus ortakligi) % 12.5; British Gas % 2; Agip % 2; Rosneft-Shell % 7.5; Amaca+Kazakoil % 1.75 (Bkz: DIW, agy, s.435).
Kazakistan'a biraz gecikmeli gelen Exxon, Aralik 1998'de o zamana kadar dünyanin 4. büyük petrol tekeli olan Mobil oil'i yuttu ve petrol sektörünün devi oldu. Exxon (137) ve Mobilin (66) 1997'deki toplam cirosu 203 milyar dolara variyordu. Bu, Türkiye'nin ayni yildaki GSMH'sina hemen hemen esit bir miktardir.
Exxon ve Mobil Oil'in birlesmesini yorumlarken "artik OPEC'e güvenilmez" diyordu Exxon'un eski sef ekonomisti R. Gold. Chevron da "iyi yönetilen bir isletme önce kendi kapisini temizlemelidir, kartelin (OPEC kastediliyor, SP) üretimi kismasini ve fiyatlari artirmasini beklememelidir" anlayisinda.
Her halükarda Azerbaycan ve Kazak petrollerinin OPEC'e karsi bir koz olarak kullanilacagi açik.
Kazak petrollerinde Çin de söz sahibi. Çin
ulusal petrol sirketi (devlet sirketi) 1997'de en büyük Kazak petrol sirketi
Aktyubinskneft'in çogunlugunu ele geçirerek Kazakistan'in ikinci büyük petrol
sahasini kontrolü altina almistir. Bu bölgedeki petrol rezervesinin 600 milyon
ton ve dogal gaz rezervesinin de 220 milyar m3 oldugu tahmin ediliyor (Bkz:
WIWO, 11 Eylül 1997),
Türkmenistan dogal gazinda da söz sahibi
olan yabanci sirketlerin basinda Royal Dutsch/Shell (Britanya/Hollanda)
geliyor.
1997 yili itibariyle dünya petrol tüketiminde
G-7'lerin toplam payi % 49. Dünya tüketiminde ABD'nin payi % 25; Japonya'ninki %
8; Almanya'ninki % 4; Fransa'ninki % 3; Italya'ninki % 3; Kanada'ninki % 2.7 ve
Ingiltere'nin ki de keza % 2.7.
1997 yili itibariyle Exxon+ABD+Mobil'in (ABD) toplam kâri 11 milyar dolar ve toplam cirosu da 203 milyar dolar (Exxon 137 ve Mobil 66). Shell'in (Büyük Britanya+Hollanda) toplam kâri 8 milyar dolar, cirosu da 131 milyar dolar. BP (Büyük Britanya), Amaco (ABD) ve Arco'nun (ABD) toplam kâri 8 milyar dolar ve toplam cirosu da 123 milyar dolar (BP 73; Amaco 36 ve Arco 24). Chevron (ABD) ve Texaco'nun (ABD) toplam kâri 6 milyar dolar ve toplam cirosu da 81 milyar dolar (Chevron 36 ve Texaco 45).
Salt bu veriler, Hazar Havzasi petrollerinde hangi emperyalist ülkelerin ve petrol tekellerinin nüfuz sahibi olmak için rekabet içinde olduklarini göstermeye yetiyor.
Hazar Havzasi petrolü ve dogal gazi çok uluslu tekeller tarafindan paylasildi. Bu havzaya girmek oldukça kolay oldu. Simdi bütün sorun, bu bölgenin yeralti zenginliklerinin dünya pazarlarina tasinmasinda. Tam da bu noktada; Hazar Havzasi petrol ve dogal gazinin dünya pazarlarina tasinmasinda rekabet keskinlesiyor. Bir taraftan soruna ekonomik açidan bakan ve kârlarini düsünen tekeller, diger taraftan enerji kaynaklari ve bu enerjinin (petrol ve dogal gaz) dünya pazarlarina tasinmasi üzerinde nüfuz sahibi olmak isteyen güçler. Bir taraftan Avrasya stratejisini gerçeklestirmeye çalisan ve petrol ve dogal gazin dünya pazarlarina sevk edilmesine bu strateji açisindan bakan Amerikan emperyalizmi, diger taraftan eski nüfuz alanlarini yeniden ele geçirmeye çalisan Rus emperyalizmi, simdilik seyirci konumundaki AB, doguda yükselen Çin, bölgesel rol üstlenmeye ve oynamaya soyunan Türkiye ve Iran.
Bu güçler arasindaki iliski ve Avrasya'nin, Hazar Havzasi'nin emperyalist hegemonya mücadelesi açisindan anlami petrol ve dogal gaz güzargahi için sürdürülen rekabetin keskinlesmesinde ifadesini buluyor.
Sovyetler Birligi'nin dagilmasindan sonra zengin enerji kaynagi olmasi özelliginden dolayi Hazar Havzasi, basta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin ve de bölgesel güçlerin dogrudan ilgi alanina girdi. Amerikan emperyalizmi bölgeyi, dis politika açiliminin temel yönlerinden birisi olarak açikladi. Ama Amerikan emperyalizmi jeostratejik çikarlar ile ekonomik çikarlarin her zaman çakismadigini da kisa zamanda gördü. O, bugün, Hazar Havza'sina yönelik dis politikasinin; bölge üzerinde hegemonyasinin gerçeklestirilmesinde ekonomik ve jeostratejik çikarlari arasinda bir denge saglayarak ilerleme sorunlariyla karsi karsiya.
"Kafkasya ve Orta Asya devletleri Birlesik
Devletler için önemli stratejik bir anlama sahiptirler" diyordu Amerikan
Disisleri Bakanligi'nin "yeni bagimsiz devletler"in sorunlariyla görevli olan
özel temsilcisi Sestanovich. Amerikan emperyalizmi bu tespitin geregini siyasi,
ekonomik ve de askeri açidan yerine getirmek için adimlar atmakta gecikmedi.
Bölge devletleri Amerikan emperyalizminden
ABD, bölgeye sermayesiyle, askeriyle,
NATO'suyla yeni güç olarak yerlesiyor. Bunu yaparken de müttefiki olan ülkelerde
demokrasinin lafta da olsa uygulanip uygulanmadigina bakmiyor. Amerikan
emperyalizmi bu bölgede "demokrasi" ve "insan haklari"ni savunmuyor. Onun için
önemli olan, kendi çikarlari temelinde istikrarli rejimlerin kurulmasi ve
devamidir. ABD Disisleri Bakan Yardimcisi S. Talbott, 1997'de "çatismalari çözümlemek bizim bu bölgedeki
bir numarali görevimizdir" diyordu. Çünkü bu baya göre "çatismalarin
çözümlenmesi enerji kaynaklarinin kullanilacak hale getirilmesinin ön
kosulu" olmakta.
Birkaç Amerikan baskanina "güvenlik
danismanligI yapmis olan ve simdi de BP-Amaco'nun danismanligini yapan Z.
Brezinski, "yegane süper güç, Amerikan Hakimiyet Stratejisi" kitabinda Hazar
Havzasi'ni "Avrasya Balkani" olarak tanimliyor. Amerikan emperyalizminin bu
ideologuna göre "Avrasya Balkani" önümüzdeki dönemde "siyasi cadi kazani"
olacak. Söylenmek istenen oldukça açik. Bölgenin enerji kaynaklarina sahip olmak
isteyen her güç ve bir gücün tek basina sahip olmasini istemeyenler burayi
etnik, dini vb. farkliliklari temelinde karistiracaktir. Z. Brezinski'ye göre
"Avrasya Balkani", enerji nakliyati, enerji kaynagi ve baska önemli maden
yataklarina (örnegin altin) sahip olmasi bakimindan önemli. Bu önemliliginden
dolayi emperyalist ülkelerin gözü bu
bölgede. "Bilindigi gibi Orta Asya bölgesi ve Hazar Havzasi, Kuveyt'inkini,
Meksika'ninkini ve Kuzey Denizi'nkini gölgede birakacak dogal gaz ve petrol
rezervelerine sahiptir.
Bu kaynaklara ulasmak, zenginliginden pay sahibi
olmak ulusal dürtüleri uyandiran, grup çikarlarini canlandiran, tarihsel haklari
yeniden bilince çikartan, emperyalist çabalari canlandiran ve uluslararasi
rekabeti atesleyen amaçlardir" (Z. Brezinski, agk, s.182/183,
Alm.).
Brezinski'ye göre "Avrasya, gelecekte de küresel hakimiyet
için mücadelenin sürdürülecegi satranç tahtasidir...En önemli oyuncular satranç
tahtasinin batisinda, dogusunda, merkezinde ve güneyinde faaller" (Agk,
s.57).
Bati Avrupa ve Asya-Pasifik sahasi,
Avrasya stratejisi açisindan anahtar bölgeler. Amerika, Avrasya'nin bati
kiyisinda, dar bir alanda varligini sürdürüyor. "Avrasya Balkani"nda esas
oyuncular karsi karsiya geliyorlar. Ve jeostratejik esas aktörlerin çikarlari
Avrasya Balkani'nda çatisiyor. Bunu somutlastirirsak;
-Batida AB, bu bölgeye nüfuz etmeye
çalisiyor.
-Güneyde Iran ve Irak gibi "alçak
devletler" var.
-Güneydoguda birbirine düsman ve bölgesel
güç olan atom silahina sahip Pakistan ve Hindistan var.
-Kuzeyde bugün için eski gücünü kaybetmis
durumda olan Rusya var.
-Doguda yükselen güç olarak bölgeye nüfuz
etmeye çalisan Çin var.
-Ve bölgeye yegane süper güç olarak hakim
olmak isteyen ABD.
Amerikan emperyalizmi, kaynaklari dünya
hegemonyasi için yeterli olan bir bölgenin baska bir gücün eline geçmesini
engellemek istiyor. Hazar Havzasi böyle bir bölge ve dolayisiyla bu bölgenin
Rusya, AB veya Çin'in hegemonyasinda olmasini engellemeye çalisiyor. Bu
hegemonya mücadelesinde ABD, simdilik NATO üyesi emperyalist güçlerle ortak
hareket edebiliyor. Yani AB ile. Bu durumda ABD ve AB'nin amaci, Rusya'nin bölge
üzerinde hakimiyet kurmasini engellemek ve onu bölgeden dislamak. Bu amaca
ulasmak için Amerikan emperyalizmi Rusya'yi batida ve güneyde çevreleyen
alanlara sahip olmak istiyor. Amerikan emperyalizmi bu bölgede rekabet edecek
güçlerin ortaya çikmasini dahi engellemeye çalisiyor. Amerika'nin çikari, "eski SB topraklarinda veya baska bir yerde
yeni bir rakibin yeniden dogmasini engellemektir". Devamla Amerikan
emperyalizminin stratejik hedefi söyle belirleniyor: "uzak gelecekte stratejik hedefler ve askeri
yetenekler gelistirebilecek uluslar veya olasi koalisyonlar var; bunlar bölgesel
veya küresel hakimiyete yönelik amaçlardir. Biz, stratejimizi simdi, her olasi
rakibin küresel çapta yükselisini önlemeye konsantre etmeliyiz"
("NO-Rivals-Plan; akt: Blätter", 4/1992, syf. 430).
Amerikan emperyalizmi, gelecekte kendine
rakip olabilecek güçlere karsi hazirlaniyor ve gelecekte küresel rakip olarak da
Rusya ve Çin'i görüyor. Ve hazirligini bugünden yapiyor. Bu hazirligin nasil
sekillendigini, 21. yüzyilda hegemonya mücadelesinin ilk adimlarinin nasil
atildigini Hazar Havzasi zenginliklerinin (petrol ve dogal gaz) dünya
pazarlarina tasinmasi için gerekli olan güzergah -boru hatlari- üzerine
rekabette görmekteyiz.
Hazar Havzasi petrol ve dogal gazinin
çikarimi üzerine rekabet, Amerikan tekellerinin lehine sonuçlandi. Simdi bütün
sorun bu zenginliklerin dünya pazarlarina tasinmasinda da Amerikan emperyalizmi
kontrolünün saglanmasidir. Hatlar, özellikle Rusya ve Çin'in müdahale
edemeyecekleri bölgelerden ve bu ülkeler dislanarak geçmelidir. Böyle bir
yaklasim Amerikan devletiyle sirketlerini karsi karsiya getiriyor; Amerikan
emperyalizminin siyasi ve ekonomik çikarlari boru hatlari konusunda çakismiyor.
-Iran hatti:
Bölge petrolünü dünya pazarina tasimada bu
hat en ucuz olanidir. Yeni boru hatti insasina gerek duyulmuyor. Iran,
Kazakistan ve Azeri petrolünü, sirketler vasitasiyla kuzeyde aliyor ve orada
isliyor. Buna karsin güneyde, Körfez'de, kuzeyden aldigi kadar petrolü,
sirketlere devrediyor. Yani mübadeleye dayanan bir iliski.
Petrol tekellerinin sicak baktigi bu
öneriyi Amerikan emperyalizmi reddediyor. Bu reddedis, tamamen siyasi
karakterlidir. Iran, hattin kendi ülkesinden geçmesi için emperyalistler arasi
ve tekeller arasi çeliskilerden ve rekabetten yararlanmaya çalissa da Amerikan
emperyalizminin agirligindan dolayi bu hat tartisma disi kalmis
durumda.
- Afganistan-Pakistan
hatti:
Amerikan petrol sirketi Unocal, Suudi
Arabistan sirketi Delta oil ile Türkmenistan gaz ve petrolünü Afganistan ve
Pakistan üzerinden dünya pazarlarina tasimak için boru hatti insasi üzerine
anlasirlar. Amerikan emperyalizmi, Türkmenistan'in Iran'a yanasmasini engellemek
için bu projeye soguk bakmaz ve lafta da olsa destekler. Ama ABD,
Afganistan'daki siyasi istikrarsizligi projenin önüne engel olarak
koyar.
O, besledigi ve silahlandirdigi Talibana
artik güvenmemektedir. Bu hatta bugün için tartisma disi
kalmistir.
- Dogu Avrupa
hatlari:
a-Bakü-Novorosisk (Rusya) hatti:
Bakü ve Kazakistan (Tengiz) petrolleri
için en kisa ve en ucuz hat. Azerbaycan, Kasim 1997'den beri bu hatti geçici
üretim için kullaniyor. Rusya, bu hattin ana hat olarak kullanilmasi için
diretiyor. Rusya'nin Dagistan ve Çeçenistan'a saldirisinin temel nedenlerinden
birisi bölgede "istikrari" saglamak ve bu hattin güvenirligini kanitlamak.
Amerikan emperyalizmi, boru hatlari üzerinde Rus hakimiyetini engellemek ve
Rusya'yi dislamak için bu hattin ana hat olmasina karsi. Türkiye de, Bogazlarda
dogacak sorun ve tehlikeyi öne sürerek bu hattin ana hat olmasini reddediyor.
Amaci Bakü-Ceyhan'i ön plana çikartmak.
b- Bakû-Supsa (Gürcistan)
hatti:
Sovyetler Birligi döneminden kalma bu
hattin ana boru hatti olarak gelistirilmesi Türkiye'nin hiç isine gelmiyor. Yine
Bogazlar sorunu ön plana çikartiliyor, ama kast edilen
Bakû-Ceyhan.
c- Bakû-Supsa veya Bakû-Navorosisk-Burgaz
(Bulgaristan) hatti:
Daha ziyade Yunanistan'in önerdigi ve
"kötünün iyisi" anlayisiyla Rusya'nin destekledigi hat. Mantik su: Madem ki
Türkiye, Bogazlar sorununu gündeme getiriyor. Öyleyse petrol, Supsa veya
Novorosisk'te tankerle Burgaz'a tasinir, oradan da kisa bir boru hattiyla Ege
Denizi'ne akitilir. Bu, üzerinde dogru dürüst tartisilmamis bir öneri olarak
kaldi.
d- Odesa (Ukrayna)-Avrupa
hatti:
Azerbaycan ve Kazakistan petrolleri bir
sekilde (Supsa ve Novorosisk limanlarindan) Odesa'ya tankerle tasinacak,
Odesa'dan itibaren kisa bir boru hatti insa edilecek ve eski SB döneminde insa
edilmis hatta ("Drusba Petrol Boru Hatti") ulasilacak ve bu hat üzerinden de
Avrupa'ya sevkiyat yapilacak.
Amerikan emperyalizmi bu hatlarin
hiçbirisine sicak bakmiyor. Her kosul altinda Rusya'nin petrol boru hatlari
üzerindeki nüfuzunu bastan kirmaya, yok etmeye çalisiyor.
Geriye iki güzergah kaliyor: Çin ve
Bakü-Ceyhan
Çin hatti:
Çin üzerinden geçecek olan boru hatti,
Çin'in Kazakistan petrolündeki konumunu göstermektedir. Çin'in 1997 itibariyle
dünya petrol tüketimindeki payi % 4.2 oraninda, yani 140 milyon ton. 1997
yilinda Çin'in Sudan, Irak, Iran, Venezuela ve Kazakistan petrol yataklarina
yaptigi toplam yatirim miktari 8 milyar dolar tutuyor. Kazak petrolünü Sincan'a
tasiyacak hattin yapimina baslandi. Ayrica Çin, Usen'de (Kazakistan) çikardigi
petrolü Iran üzerinden dünya pazarina tasimak için bir hat planlaniyor. Bu hat,
Amerika'nin Iran'a yaptirmamak için direndigi hattir.
Çin, 1994'te sadece 3 milyon ton petrol
ithal ediyordu. Bu miktar 1997'de 30 milyon tona çikmisti. Çin'in 2000 yilinda
ithal edecegi petrol miktari 50 milyon ton olarak hesap edilliyor. Küresel
hegemonyaci bir güç olarak gelismeyi hedefleyen Çin'in Hazar Havzasi
zenginliklerinde, özellikle de petrolünde gözünün olacagi açik. Bugün, Amerikan
emperyalizmi Çin'in bölge petrolü üzerinde nüfuz sahibi olma yolunda
ilerleyisini engelleyecek durumda degil. Amerikan emperyalizminin, Hazar Havzasi
petrol ve dogal gazini Rusya ve Çin'i dislayarak dünya pazarlarina tasiyabilmesi
için yegane koridoru Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye koridoru, yani Bakû-Ceyhan
petrol boru hatti olusturmaktadir.
Bakû-Ceyhan petrol boru hatti, iktisadi
degil siyasi bir hattir
Bakû-Ceyhan boru hatti destek yorgunu
olmustu. Yillardan beri sürekli destekleniyor, ama destegi somutlastiran adimlar
atilmiyordu. Sonra ne olduysa oldu ve Ekim ayinda konsorsiyumun en büyük ortagi
BP-Amaco, Bakû-Ceyhan ana boru hatti projesine destek verdigini açikladi. ABD
Enerji Bakani B. Richardson da BP-Amaco'nin Bakû-Ceyhan'a destek vermesinin;
dogu-bati ana boru hatti olarak onaylanmasinin Azeri ve de Kazak petrollerinin
dünya pazarlarina tasinmasi için önemli bir kilometre tasi oldugunu
açikladi.
"Bogazlar, çevresel nedenler yüzünden, Hazar
petrolünün ihraci için uzun dönemli bir çözüm degildir. Bakü-Ceyhan en iyi
alternatiftir. Dogulu ve batili Hazar tasimacilarinin, bu projenin islemesi için
esit temelde alim yapmaya ihtiyaci vardir" diyen Richardson, "biz Bakû-Ceyhan'i insa edip etmeyecegimizi
tartismiyoruz, onu nasil ve ne zaman gerçeklestirecegimizden bahsediyoruz"
diyerek Amerikan emperyalizminin soruna verdigi önemi
vurguladi.
Ecevit'in ABD ziyareti öncesinden itibaren
Amerikan emperyalizmi, adeta "Amerika'yi kesfetmis gibi", Türkiye'nin "dost" bir
ülke oldugunu daha stratejik vurgulamaya basladi. B.Clinton, "stratejik
ortaklik"tan, "dostluk"tan 21. yüzyilda Türkiye'nin dünya politikasinda önemli
bir rol oynayacagindan bahsetmeye basladi. Ve nihayet Kasim ayinda Istanbul'da
gerçeklestirilen AGIT Zirvesi'nde Bakû-Ceyhan boru hatti anlasmasi imzalandi.
Ayni zaman da Türkmenistan ve Azeri dogal gazinin da tasinmasina iliskin anlasma
imzalandi. Böylece Amerikan emperyalizminin patronlugu altinda Türkiye,
Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan petrol ve dogal gaz boru
hatlarina imza atarak bu alandaki rekabetin ilk asamasini sonuçlandirmis
oldular.
Amerikan emperyalizminin Avrasya
stratejisinde Türkiye'nin özel bir yeri var. Yukarida da bahsettigimiz gibi,
Amerika Hazar Havzasi'na kolay girdi, ama çikisi o kadar kolay olmuyor. Bu
havzadan yegane çikis yolu Türkiye. Havza zenginliklerinin dünya pazarlarina
tasinmasinda yegane güvenebilecegi ülke Türkiye. Amerikan emperyalizmi,
Türkiye'nin bu konumunu AB'den ve Türkiye'den daha önce görmüs ve politikasini
da ona göre olusturmustur. Türkiye'nin çikarlari da daha çok ABD'nin
çikarlariyla çakistigi için her iki ülke arasindaki "dostluk" giderek
derinlesmistir.
Emperyalist rekabet ve 21. yüzyilda
hegemonya mücadelesi açisindan baktigimizda Bakû-Ceyhan boru hattina verilen
önemin öncelikle ekonomik olmadigini görüyoruz. Bakû-Ceyhan, Amerikan
emperyalizmi açisindan bugün için ve yakin zaman için siyasi ve jeostratejik
açidan birinci derecede önemli. Hattin uzunlugunun 1700 km olmasi, maliyetinin
4.5 milyar dolara varmasi ve petrolün ancak 2004'ten itibaren akmaya baslayacak
olmasi pek önemli degil. Önemli olan, daha bugünden hegemonya aglarini örmek ve
bu aglari örerken de rakipleri; yani öncelikle Rusya'yi dislamak. Bakû-Ceyhan,
isletmeye açildiginda dünya pazarlarina petrol sevkiyatinin yönü degismis
olacak. Kuzey (Rusya) koridorunun yerini Bati (Türkiye) koridoru
alacak.
Petrol ve dogal gaz sevkiyati için yapilan
bu anlasmalar, Rusya açisindan büyük bir siyasi, diplomatik, stratejik ve
ekonomik yenilgidir. ABD
açisindan da stratejik bir zaferdir. Türkiye, sadece bu zaferden yararlanmaya
çalisan bir güç durumunda. Anlasmalar imzalanmasa ve Bakü-Ceyhan'in defteri
kapanmis olsaydi, Amerikan emperyalizminin bu yenilgisinin ceremesini Türkiye de
çekecekti. Amerikan emperyalizmi, stratejik çikarlarindan dolayi, imkansiz
gözükeni olanakli kildi.
Hazar Havzasi petrolünün ve dogal gazinin
dünya pazarlarina ulastirilmasi için sevkiyat koridorunun Bakû-Ceyhan boru hatti
anlasmasiyla yön degistirmesi, yani ABD ve Türkiye'nin istedigi ve Rusya ve
Iran'in istemedigi sekilde sonuçlanmasi bu alandaki rekabetin sadece ilk
asamasini olusturuyor. Rekabetin bu asamasinin kazanilmasi, bu hatlarin mutlaka
insa edilecekleri anlamina gelmiyor.
Rusya, ilk raundu kaybetmesini
kabullenmiyor ve durumu kendi lehine çevirmek için elinden geleni de yapiyor.
Kafkasya çikartmasinin ve Çeçenistan saldirisinin altinda yatan gerçek neden,
bölge üzerindeki nüfuzunu daha fazla kaybetme kaygisinin yani sira,
Bakû-Novorasisk hattinin kullanilabilirligini yeniden kanitlamaktir. Bunun
ötesinde Rusya, Kafkasya çikartmasiyla Gürcistan ve Azerbaycan sinirlarina
yeniden ve anlamli olarak yükleniyor.Gürcistan'da oldugu gibi, provokasyona
basvuruyor -bir köye helikopterlerle saldiri- Gürcistan ve Azerbaycan
yönetimlerini tehdit ediyor. Bu yöntemlerle simdiye kadar sonuç alamayan
Rusya'nin bu ülkelerde darbelere girisecegi veya örgütleyecegi güçlü olasiliklar
arasinda. Bu iki ülkede istikrarsizligi güçlendirmek için azinliklari da
kiskirttigi biliniyor. Özellikle Gürcistan-Abhaza çatismasinin örgütleyici
gücünün Rusya oldugu biliniyor. Bir diger ihtimal de bu ülkelerde örgütleyecegi
silahli provokasyon sonucunda Moskova'da hazir bekleyen yandaslarina hükümet
kurdurtmak ve bu hükümetin "çagri"sina uyarak bu iki ülkeyi isgale kalkismak.
Simdilik pek ihtimal dahili degil, ama böyle bir olasiligin kosullarini
olusturmak için ugrasacaktir.
Rusya, Iran'la da ortak hareket ediyor.
Çikarlari birbirine ters düsmesine ragmen. Rusya, nüfuz alanini eski SB
sinirlarina kadar genisletme amacinda. Yani Gürcistan ve Azerbaycan üzerinde
yeniden hegemonyasini saglamak istiyor. Bunu saglayinca müttefiki Ermenistan ile
yeniden baglanti kurmus olacak. Yani Rusya, Güney Kafkasya'yi yeniden hakimiyeti
altina almayi amaçliyor. Iran da ayni yönde ilerleme amacinda. O da Azerbaycan
ve Ermenistan üzerinde etkili olmanin ötesinde nüfuzunu geçerli kilmaya
çalisiyor. Her iki ülkenin Güney Kafkasya; Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan
üzerine planlari ve çikarlari çelisiyor. Ama her iki güç, ABD ve Türkiye'ye
karsi; bu iki ülkenin bölgedeki nüfuzuna karsi birlesiyor. Açik ki Rusya ve
Iran, söz konusu projenin gerçeklesmemesi için her yola basvuracaklar. Bir
örnek: Bakû-Ceyhan boru hatti ve Türkmenistan-Azerbaycan-Türkiye dogal gaz boru
hatti anlasmalarinin imzalanmasindan sonra Iran'i ziyaret eden Rusya Disisleri
Bakani I. Ivanov ve Iran Disisleri Bakani K. Harrazi yayinladiklari ortak
bildiride söyle diyorlardi: "Hazar Denizi yatagindan boru hattlari dösenmesi
yolunda Rusya ve Iran'in katilimi olmaksizin tasarlanan projelere (Rusya ve
Iran) karsidirlar". Burada Hazar alt geçisli Kazakistan-Bakû petrol hatti ve
Türkmenistan-Azerbaycan dogal gaz hatti kastediliyor.
Kisaca: Amerikan emperyalizminin stratejik
çikarlari olmasa bu boru hattinin insasi bir hayaldir ve Amerikan emperyalizmi,
bölgedeki stratejik çikarlarini korumak ve 21. yüzyil hegemonyasini
gerçeklestirmek istiyorsa bu boru hattinin insasi için sonuna kadar mücadele
edecektir.
Bakû-Ceyhan boru hattinin ekonomik
getirisi nedir? Bu hattin insasi için gerekli sermaye -4 milyar dolar civarinda
oldugu saniliyor- bulunur. Böyle bir hatti insa etmek için firmalar yarisirlar.
ABD'nin destegi oldugu için de uluslararasi piyasalarda yeterli kredi alinir.
Sorun bu degil. Bu hattin
saglayacagi yillik geçis ücreti (getirisi) 100-120 milyon dolar. Enerji Bakani C. Ersümer'e göre de bu
miktar 200 milyon dolar. Türkiye'nin ekonomik potansiyeli göz önünde tutulursa
bu miktarin hiçbir önemi yok, adeta bir harçlik. En fazlasiyla ucuz petrol
alimi, nakliyat masrafinin olmamasi gibi nedenlerle Türkiye'nin enerji-hammadde
alimi ucuzlar ve dolayisiyla da ithalatinin kapsami daralir. Bu bir neden
olabilir. Ama ne derece belirleyici olacagi tartisma
götürür.
Hattin çalismaya baslamasi durumunda
Istanbul Bogazi yogun tanker trafiginden kurtulur. Bu dogrudur. Ama Istanbul
Bogazi ve çevre sorunlari nedeniyle bu hattin yapilmasinda israr edildigine
inanmak da tam anlamiyla aptallik olur.
Türkiye, Azerbaycan ve Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri arasindaki iliskilerin nasil sekillenecegi bir yerde emperyalist
ülkelerin bölgedeki hegemonya mücadelelerinin ve güçler dengesinin gelismesine
bagli. Türk burjuvazisinin yeni bir Enver Pasa ve Turancilik sendromuna takilip
takilmayacagi veya böyle bir maceraya sürüklenip sürüklenmeyecegi de yine dünya
dengelerine bagli olacaktir. Her halükarda Türk burjuvazisi, bugünkü gücüyle
böyle bir maceraya girisemez. Ama Amerikan emperyalizmi, Avrasya stratejisini
gerçeklestirmek; Avrasya'da söz sahibi olabilecek bir küresel hegemon gücün
dogmasini engellemek, somutta da Rusya ve Çin'in böyle bir güç olarak
gelismesini engellemek için Türkiye'yi çikarlarina kosacaktir. ABD, amacina
ulasmak için Türki devletlerinin federasyon kurmalarini tesvik edebilir. Rusya
ve Çin'deki Türk toplumlarini "bagimsizlik" için kiskirtabilir ve Türkiye'yi bu
islerle memur edebilir. Böylelikle Amerikan emperyalizmi, Rusya'yi güçsüz kilar,
olasi Rusya-Çin yakinlasimasi ve ittifakinin ortasinda kendi kontrolünde bir
Türk faktörünü örgütleyebilir. Böylelikle Amerikan emperyalizmi Rusya'yi
dogusunda ve Çin'i de bati ve kuzeyinde bir Türk kusagi ile sarabilir. Kirinti
karsiliginda Türk burjuvazisi buna hayir demekte zorlanir.
Bütün bu olasiliklari ve bu cografyanin
mevcut sorunlari Bakû-Ceyhan boru hattiyla Türkiye'ye yansiyacaktir. Bu hat,
ayni zamanda dogal gaz hatti, Türkiye'yi kriz bölgelerine bagliyor ve oralardaki
gelismelere angaje ediyor. Kendi çikari için degil, Amerikan emperyalizminin
çikarlari için. Türkiye, bir gün, Amerikan çikarlarini savunmak için Rusya ile
karsi karsiya gelecektir. Mavi Akim projesi ile Rus emperyalizmini
sakinlestirmeye çalismak uzun vadede istenen sonucu vermeyecektir. Rusya,
kaybettigi nüfuzunu yeniden elde etmek ve enerji kaynaklarini ve sevkiyatini
kontrol etmek için mücadelesini sürdürecektir ve Türkiye de boru hatlarini
korumakla karsi karsiya kalacaktir. Bu, ABD adina, tekeller adina petrol için
savasmaktan baska bir anlam tasimiyor.
Petrol ve dogal gaz boru hatlarinin
insasi; petrolün Ceyhan'dan dünya pazarlarina sevki ve Türkmenistan-Azeri dogal
gazinin Türkiye üzerinden Avrupa'ya baglanmasi Türkiye'yi siyasi olarak önemli
kilacaktir. Türkiye, kelimenin tam anlamiyla dünya çapinda bir enerji kavsagi
olacaktir. Türkiye, AB açisindan da çok önemli olacaktir. ABD'nin ve AB'nin
gözdesi konumuna gelen; enerji kavsagi olan Türkiye, yabanci sermayeye çekici
gelebilir ve dünya enerji politikasinda dogrudan söz sahibi olabilir. Türk
burjuvazisi bu konumunu, yayilmaci amaçlari için kullanmaya çalisacaktir. Her
halükarda siyasi olarak güçlenme olasiligina, ekonomik olarak da güçlenme
olasiligi eklenince Türk burjuvazisi "bitlenecek" ve "emperyalist" dürtülerine
daha açik/duyarli olacaktir[1]