KAVRAM VE HUKUK DÜZENİ İÇİNDEKİ YERİ
II-MÂLÎ CEZALARIN İSLAM CEZA HUKUKU İÇİNDEKİ YERİ
III-İSLAM'IN DOĞUŞUNDA MEVCUT OLAN BAZI HUKUK SİSTEMLERİNDE MÂLÎ CEZALAR
İSLAM HUKUKUNDA MÂLÎ CEZALARIN TASNİFİ
I-NASSLAR TARAFINDAN BELİRLENMİŞ MÂLÎ CEZALAR
4-Kısas ve Diyeti Gerektiren Suçlar ve Diyet’in Aslî Veya Bedelî Ceza Olması
4-Ramazan Orucunu Bozma Keffâreti
II-NASSLAR TARAFINDAN BELİRLENMEMİŞ MÂLÎ CEZALAR
A) TA'ZÎR KAVRAMI VE TA'ZÎR CEZALARININ MEŞRÛİYYETİ
C) MÂLÎ TAZİR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER
1-Mâlî Ta’zir Lehinde İleri Sürülen Görüşler ve Delilleri
2-Mâlî Ta'zir Aleyhinde İleri Sürülen Görüşler ve Delilleri
3-Mâlî Ta’zir Aleyhindeki Delillerinin Münakaşa ve Değerlendirmesi
4-Mâlî Tazir Lehindeki Delillerinin Münakaşa ve Değerlendirilmesi
D) MÂLÎ TA'ZİR KONUSU OLAN BAZI SUÇLAR
MÂLÎ TA’ZÎR CEZALARININ ÇEŞİTLERİ
A) MÜSADERE'NİN TANIMI VE HUKÛKÎ NİTELİĞİ
B) MÜSADERE'NİN CEZA OLMA YÖNÜ
C) MÜSADERE'NİN BENZER UYGULAMALARDAN FARKI
E) MÜRTEDİN MALININ MÜSADERE EDİLMESİ
F) MÜSADERENİN ZORUNLU VEYA İHTİYÂRÎ OLMASI
D) ASLÎ CEZA OLARAK ĞARAME VE DİĞER CEZALARLA BİRLEŞMESİ
G) ĞARAME’NİN ÜSTÜN YÖNLERİ VE SAKINCALARI
II- MÂLÎ TA’ZİR CEZALARINI TAKDİR VE İNFAZ YETKİSİ
IV-SUÇLARIN TEKERRÜR VE İCTİMAININ MALÎ CEZALARA ETKİSİ
V- MÂLÎ CEZALARI DÜŞÜREN DURUMLAR
VI- MÂLÎ TA’ZİR CEZASI GELİRLERİNİN HARCAMA YERLERİ
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
GİRİŞ
MÂLÎ CEZA KAVRAMI, İSLÂM HUKUKU İÇİNDEKİ YERİ
VE MÂLÎ CEZALARIN TARİHÎ GELİŞİMİ
Ceza kelimesi iyi veya kötü karşılık anlamına gelen arapça bir kelimedir. Arap dilinde kişinin işlediği şeyin karşılığını ifade etmek üzere genellikle ukûbe ve ikâb kelimeleri kullanılmaktadır. Bazı hukukçular ukûbe ile ikâb arasında ayırıma giderek, insana uygulanacak ceza şayet dünyada ise ukûbe, ahirette karşılaşacağı bir ceza ise ikâb kelimelerini kullanmaktadırlar.
İkâb ve muâkabe mastarları sözlükte; kişinin işlediği kötülüğün karşılığını alması anlamına gelmektedir. Ukûbe ve ceza bu karşılığın ismidir. Muâkabe ise kişiyi muâheze etmek, hesaba çekmek anlamındadır. İkâb ve bundan türeyen kelimeler Kuran’ı-Kerim’de 26 yerde geçmektedir.
İslam Hukuku ıstılahında ceza, cezanın amacı da dikkate alınarak, geçmişte ve günümüzde çok farklı şekillerde tarif edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir;
Mâverdî (450/1058); “Allah’ın, haram olan şeylerin işlenmesini ve emrettiği şeylerin terkini önlemek üzere koyduğu caydırıcı (zevâcir) şeylerdir.” Mâverdî, insan tabiatında mevcut bulunan süflî arzuların dünyevi lezzet karşılığında ahireti unutturduklarını, bu yüzden Allah’ın, cezanın sertliğinden korkarak ve acısından çekinerek cahil insanların kendi emirlerine uyması ve yasaklarını çiğnememesi ve böylece herkesin maslahatı ve ilahî teklifin tamamlanması için bazı hadler koyduğunu ifade etmektedir. Mâverdî, “biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” ayetini, insanları cehaletten kurtarmak, kötülük ve sapıklıklardan uzaklaştırmak ve itaate yönlendirmek hususunda rahmet olmak şeklinde değerlendirir. Devamla cezaların (zevâcir) had ve ta’zir olmak üzere iki çeşit olduğunu söyler.
İbn Teymiyye (728/1327); “Şer’î (: hukûkî) cezalar Allah’dan kulları için bir rahmet olarak konulmuştur, bunlar onun yaratma rahmeti ve onlara karşı ihsan iradesinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple işledikleri suçlar karşılığında suçlulara verilecek cezalarda, babanın evladını terbiye etmesi ve doktorun hastasını muayene etmesi gibi, bu rahmet ve ihsan amaçlanmalıdır.”
İbn Hümam (861/1457); “Cezalar fiilin işlenmesinden önce engelleyici, işlenmesinden sonra da caydırıcı özelliğe sahiptirler. Yani, bir fiil karşılığında ceza konulduğunu bilmek söz konusu fiili işleme teşebbüsünü önler, fiilin işlenmesinden sonra da tekrarlanmasını engeller.”
İbn Abidin (1252/1836); “Cezalar bütün insanların maslahatı için, nesil, mal, akıl ve namuslarını korumak ve kulların zarar gördüğü çeşitli kötülüklerden vazgeçirmek amacıyla konulmuştur.”
Günümüzdeki bazı İslam hukukçularının tariflerine gelince;
Ebû Zehra; “Cezalandırılan açısından bütün cezalar acı verici ise de, bunlar neticeleri itibariyle toplum için rahmettirler. Bu, nefsânî bir şefkat duygusu değil, aksine hiç bir ayırım yapmadan bütün insanları kapsayan bir rahmettir. İnsanoğlunun gerçekleştirmek istediği fakat kin ve haset duygularının kanunlara yansımasıyla başaramadığı bu rahmet için, rahmeti her şeyi kapsayan rahman tarafından semavî şeriatlar indirilmiştir.”
Behnesî; “Ukûbe, yasaklananı irtikap etmeyi ve emrolunanı terk etmeyi önlemek için kanun koyucunun koyduğu cezadır. Sorumlu kişiyi suç işlemekten alıkoyan, şayet işlemişse tekrar işlemesini önleyen ve aynı zamanda diğerlerine de ibret olan önceden belirlenmiş maddî cezadır.”
Abdülkadir Udeh; “Ukûbe, kanun koyucunun emrine isyan karşılığında toplumun maslahatı için konulmuş cezadır.”
Cevat Akşit; “Ceza, kanun koyucunun toplum yararı için yasaklamış olduğu fiilleri işleyene, acı veren bir karşılık olan, kanunda belirtilmiş korkutucu bir müeyyidedir. Bu tariflerde cezanın gaye ve mahiyeti aksettirilmeye çalışılmıştır.”
Sözlük anlamı olarak ‘mal’ kelimesi manası bilinen ve açıklamaya gerek olmaksızın tanınan bir kelimedir. Bu sebeple bazı sözlüklerde bir açıklama yapmak yerine “ma’ruftur” denilerek yetinilmiştir. Bununla birlikte pek çok kaynak kelimenin sözlük anlamını açıklamıştır. Bunlardan bir kaçı şöyledir;
Fîrûzâbâdî (817/1414); “Mal, herhangi bir şeyden malik olduğun şeydir.” şeklinde genel bir tarif yaparken, İbnü’l-Esîr; “ Mal diye aslında altın ve gümüşten mâlik olduğun şeylere denirken sonradan, elde edilen ve mâlik olunan her türlü a’yan(: maddî eşya)’a mal denilmiştir. Bu ismi Araplar en çok develer hakkında kullanmışlardır. Zira malların büyük bir kısmı develerden meydana geliyordu.” diyerek daha geniş ölçüde bir açıklamada bulunmuştur.
Bu tarife göre edinmeye konu olabilen her şey,gerek a’yan (maddî şeyler) olsun gerek menâfi’ (menfaatler), sözlük anlamında maldır.
Istılah anlamı olarak İslam hukukçularının malı tarifleri bu kelimenin sözlük anlamı ile yakından ilgilidir ve ona çok yakındır.
Mecelle; “Tab-ı insânî mâil olup da vakt-i hâcet için iddihar olunabilen şeydir ki menkûle ve gayri menkûle şamil olur” Bu tarifte ifade edildiği üzere, Hanefî içtihadına göre bir şeyin mal sayılabilmesi için gerekli görülen şartlar şunlardır;
1-İnsan tabiatının meylettiği, iktisadî-ticarî değeri olan bir şey olmalıdır. İmam Muhammede atfedilen : “Altın ve gümüş paralar, buğday, arpa ve davarlar, giyecek eşyası ve diğer temellüke elverişli şeylere mal denir” şeklindeki tarif ile İmam Şâfiî’ye ait “Mal denince akla gelebilenler şunlardır: az da olsa bir ticarî değeri olup telef edenin tazmin etmek zorunda kalacağı şeyler ve insanların normal olarak sokağa atmadıkları -para gibi- şeylerdir” şeklindeki tarif, Mecelle’nin tarifinin bu bölümünü açıklar. Bazı Hanefî kitaplarında mal “bezl ve men’e (: tasarrufa) konu olan şey” olarak tarif edilirken de aynı mana ifade edilmiş olmaktadır.
2-Ayrıca ihtiyaç zamanına saklanabilen bir şey olmalıdır ki ona mal denebilsin. Hanefîler bu sebeple “hakkı süknâ” ve “hakkı istiğlâl” gibi menfaatleri mal kavramına dahil etmezler. Bunu ifade etmek üzere “menfaatler tek başına mütekavvim (: değerli) mal sayılmaz” şeklinde bir kaide koymuşlardır.
Kaide bu olmakla beraber Hanefîler, mesela icare akdini bu kaideden istisna ederek mütekavvim mal saymışlardır. İhtiyaç, zaruret ve istihsan temellerine dayandırılan istisnalar daha da genişletilmiştir. Şunu ifade etmek gerekir ki, Hanefîlerin bu izahının tamamen nazarî olduğu görülmektedir, zira bir çok meselede zorlukların doğmasına sebep olmaktadır.
Netice itibariyle İbn Abidin’nin naklettiği şu tarif en uygun tarif olarak kabul edilebilir: “İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için yaratılan ve istenildiği zaman elde edilip kullanılabilen, insandan gayri şeylere mal denir.”
Geçmişte İslam hukukçuları mâlî cezanın tarifi ve bu tarifin hangi hususları kapsadığı konusunda çok net ifadeler ortaya koymuş değillerdir. Ancak bu kavram altında ele aldıkları konulardan hareketle bir tarife ulaşabilmek mümkündür. Burada dikkati çeken bir husus, mâlî cezalar konusu üzerinde çalışma yapanların tek bir tarif ve düzenli bir muhteva konusunda anlaşamamış olmalarıdır. Bu sebeple mâlî cezalar başlığı altında ele alınan konular da birbirinden farklı olmuştur. Mâlî cezanın bir tarifini ortaya koymaya çalışanlar genellikle son dönem İslam hukukçularıdır.
Bu tariflerden bir kaç tanesi şöyledir;
“Mâlî ceza; Şahsın malına taalluk eden veya hükümlünün mâlî zimmetinde azalmaya sebep olan cezadır.”
“Mâlî ceza; suçlunun malına isabet eden cezadır. Diyet, ğarâme ve müsadere gibi.”
“Mâlî ceza; şahsın malına yönelik cezadır, diyet, ğarâme, müsadere ve itlaf gibi,”
Günümüz hukukçularından Hitnî, İbn Teymiyye’nin mâlî ceza taksimini dikkate alarak, kişinin görevinden alınması ve ekmeğinden mahrum edilmesi, ev ve mallarının yakılması, süt ve benzerlerinin dökülmesi gibi hususları da bu kapsama dahil ederek şöyle bir tarif yapmaktadır: “Suçluya veya Âkıleye katılan kimseye işlediği suç sebebiyle mâlî bakım
Tez yazari Hüseyin ESEN ile irtibat kurabilirisiniz.