Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

 

XIX. YÜZYILDA  TIP

 

 

1819’da Theophile Hyacinthe Laennec 1781 – 1826  fiziksel tanı metotları üzerinde çalışıp, steteskop’un icadı ile tıpta yeni bir devir açtı. XIX.yüzyılda tıp mesleği hastaneler çevresinde toplandı.

 

Kısa bir dönem askeri doktorluk yapan Laennec patolojik anatomi profesörlüğü sırasında 1815 yılında steteskopu icat etti. Karaciğer sirozu hakkında bir de kitap yazmıştır.

 

 

 

                                                        

 

Histoloji, patoloji, farmakoloji ve fizyoloji bilim dallarında yapılan değerli araştırmalar sonucunda XIX.yüzyılın ikinci yarısında klinik tıbbın yeni bir tipinin gelişmesine neden oldu. Bu yeni klinik tip bugünün modern tıbbıdır. Bunun öncülüğünü de Claude Bernard 1813 – 1878 laboratuarlarında yapmıştır. Böylece bu yeni devir ortaçağların kütüphane tıbbından laboratuar tıbbı diye adlandırılan şekline geçmiştir. Bernard bugün bildiğimiz birçok hormonun bulunmasına yol açmıştır. Sindirimin midede son bulmayıp midede sadece bir hazırlık olduğunu ve asıl sindirimin pankreas salgısı ile barsaklarda meydana geldiğini kanıtlamıştır. Onun bir diğer buluşu da vazo-motor sistemidir. Sempatik sinirlerin kan damarlarını daralttığını ve chorda tympaninin damarları genişlettiğini görmüştür. Sindirim ve solunum sistemi üzerinde araştırmalar yapmış. Karaciğerde şeker üretimi ve pankreastan yağ atılımını incelemiş. Dördüncü beyin ventriklelinin zedelenmesi ile idrarda şeker yoğunlaşmasını kanıtlamıştır.

 

                                

Histolojinin temelini atan Marie François Xavier Bichat 1771 – 1802 organizmanın özel dokularındaki belli hastalıkların yerini arayıp dokular üzerinde incelemeler yaptı. Mikroskobik anatomideki buluşları ile tıp tarihinde önemli bir yeri olan Jacob Henle 1809 – 1885 ise o temel üstüne bina kurmaya başlamış. Böbrek tübülüslerini, derinin epitelyal ve arterlerin müsküler tabakasını, gözün mikroskobik anatomisini ve beyinde değişik dokuları ilk tarif eden ve keşfedendir Epidemilerin mikroorganizmalar tarafından meydana geldiğini açıklamıştır. Bu görüş daha sonra Robert Koch tarafından kanıtlanmıştır. 

 

               

 

XIX.yüzyılın başlarındaki her tıbbi icat “ ANTİSEPSİ ” usulünü bulması ile cerrahide tam bir devrim meydana getirmiş olan Joseph Lister’in ( 1827 - 1912 ) keşfi yanında sönmeye başlar. Lister, Pasteur’ün buluşlarından ilham almış bunu gerek konferanslarda gerek yazılarında Pasteur’e borçlu olduğunu tekrarlamıştır. Antiseptik sistem ilk defa 1865 yılında onun tarafından bir bacak kırığında kullanılmıştır. Lister Edinburg’dayken Pasteur ile mektuplaşmış, bu nedenle birbiri hakkında derin saygı besleyen bu iki bilgin arasında hayatları boyunca süren dostlukları olmuştur. Onun icat ettiği sinüs pensleri, künt uçlu makaslar günümüzde de kullanılmaktadır. Ayrıca katgüt ligatürü de onun icadıdır.

 

Viyana Okulu

Yeni klinik tıp Viyana’ya da yayılıp ünlü oldu. Viyana Okulu’nun en ünlü iki lideri oskültasyon ve perküsyonu geliştiren Josef Skoda 1805 – 1881 ve devrinin en büyük patoloji anatomisti Karl Rokitansky 1804 – 1878 idi. Mide Cerrahisi’nin kurucusu olan Theodor Billroth da 1829 – 1894 Viyana Okulu’nun tanınmış simalarındandır.

 

Karl Rokitansky, Virchow ile beraber modern patolojik anatominin kurucusu sayılır. 1850’de Viyana Üniversitesi’nin rektörü olmuş. Akut sarı karaciğer distrofisi, spondiloz ve polikistik over tümörleri üzerine araştırmalar yapmış. Beyindeki ependym hücrelerini bulan Avusturyalı ve bir tıp bilginidir.

 

          

                                                 Joseph Skoda          Theodor Billroth         Karl Rokitansky

 

Rudolf Virchow 1821 – 1902

 

Hücresel patolojinin kurucusudur. Patolojinin her dalı dışında ayrıca Tıp Tarihi, Hijyen, Antropoloji ve ilkçağ tarihi hakkında da araştırmalar yapmış ve derin bilgisiyle bu konularda da katkıda bulunmuştur. Tıbbi kişiliği haricinde liberal bir politikacıydı. Reichstag’ın (Alman Parlamentosu) bir üyesi olan Virchow anayasa hazırlanırken Bismarck karşıtıydı. Kültür savaşında kiliseyi de karşısına almıştı.

 

 

 

 

Emil von Behring 1854 – 1917

Robert Koch’un da asistanlığını yapan bu ünlü bilim adamı bilhassa serum tedavisi esasları üzerinde çalıştı ve difteri aşısını buldu.

 

 

Shibasaburo Kitasato 1852 – 1931

Bu bilim adamı da Koch’un yanında çalışıp veba basilini bulmuştur. Ayrıca Behring ile beraber Tetanoz aşısını da bulmuştur.

 

 

Elie Metchnikoff 1845 – 1916

1908 yılında Paul Ehrlich ile birlikte Fizyoloji – Tıp dalında Nobel ödülünü kazanmış Rus asıllı bilim adamıdır. Fagositoz teorisi ile bağışıklık sisteminin  temelini bulmuştur.

 

 

 

Ignaz Philipp Semmelweis 1818 – 1865

Budapeşte’de gördüğü tıp eğitiminden sonra Viyana ve Budapeşte’deki fakülte ve doğum kliniklerinde çalışıp öğrenciler yetiştirdi. Modern asepsinin tarihi trajik bir görünüm içinde başlar. Modern cerrahinin başlamasından önceki yıllarda loğusalık enfeksiyonu bulundu. Ancak bazı çevreler bununla ilgilenmediler. Semmelweis, Viyana Üniversitesinin I. Doğum Kliniği’nde çalışırken, buradaki loğusalık ölüm hızının diğer II. Doğum Kliniği’nin loğusalık ölüm hızından üç kere yüksek olduğunu buldu. Çünkü II. klinikte yalnız ebelerin öğretimi yapılıyor, I. Klinikte ise tıp öğrencilerine açık bırakılıyordu. Semmelweis, I. Klinikteki loğusalık hummasının, otopsi odasından gelen doktorların ve tıp öğrencilerinin elleriyle bulaştığını bildirdi.

 

Semmelweis, ölüm nispetindeki bu farkı izah etmeye çalışırken adli tabip profesörü olan arkadaşı Kolletschka bir otopside aldığı yaradan ölmüştü. Semmelweis, gerek belirtileri, gerek postmortem muayenelerde bulunan lezyonların tamamen loğusalık hummasındakilere benzediğini tespit etmişti. Hastayı elle muayene etmeden önce ellerin klor solüsyonu ile yıkanmasını önerdi. Sonuç olarak loğusalık ölüm hızında bir azalma oldu. Ancak meslektaşları, onun bu buluşu ile pek ilgilenmediler. Sonunda Viyana’daki işinden çıkarılan Semmelweis Budapeşte’ye dönmek zorunda kaldı.

 

Semmelweis, kendine özgü prensipleri olan bir insandı. Her yıl doktorların bilgisizliğinden hastanelerde ölüme gönderilen binlerce anneyi gördü. Ancak bu konuda verdiği öğütlerin hiçbiri çoğu kimse tarafından duyulmadı. Ne yazıktır ki, 1865’te Viyana’da bir akıl hastanesinde sepsisten öldü.

 

 

19.yüzyılda psikiyatride en önemli çalışmalar Fransız ve Alman ruh hekimleri tarafından yapılmıştır. Fransa’da Esquirol, Morel, Magnan ve yüzyılın sonuna doğru Liebault, Bernheim ve Charcot.

 

Jean Martin Charcot 1825 – 1893

Bir müddet Freud ile birlikte de çalıştı. Histerinin yalnız kadınlarda değil, erkeklerde ve çocuklarda da olabileceğini hastalığın oluşunda ruhsal etkenlerin önemini hipnozla düzelebileceğini gösterdi.

 

Almanya, Avusturya ve İsviçre’de 19.yüzyılın başından sonuna doğru Meynert, Freud, Jung ve Adler çağdaş psikiyatrinin kurusu oldular. Ruhsal bozuklukların anlaşılmasında ve dinamik psikiyatrinin gelişmesinde öncü oldular.

 

Bu konuda asıl çığırı Freud açmış, psikanaliz kuramı birçok yönleri ile çağımızın en önemli psikoloji okulu olmuş ruh hekimliğindeki hastalık anlayışını ve tedavi yöntemlerini köklü biçimde etkilemiştir. 

 

Iwan Petrowitsch Pavlov 1849 – 1936

Freud ile aynı çağda yaşayan Rus fizyologu Pavlov’un koşullandırma ile öğretme denemeleri ve koşullu tepki kuramı psikolojiye, psikiyatriye ve psikosomatik hekimliğe apayrı bir boyut kazandırmıştır. Davranışçı okulların ve terapilerin kaynağı kuşkusuz Pavlov olmuştur.