FARMAKOLOJİ
Farmakoloji,
Yunanca “pharmakon” ilaç ve “logia”
bilgi sözcüklerinden oluşmuştur. Farmakolojinin ana konusu ilaçtır. İlaç
biyolojik sistemleri etkileyen kimyasal bir maddeyi veya bitkisel ve hayvansal
kaynaklı standart miktarda aktif maddeyi içerir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
ilacı fizyolojik durumları veya patolojik olayları alanın yararı içinde
değiştirmek veya incelemek amacıyla kullanılan veya kullanılması öngörülen bir
madde ya da ürün olarak tanımlamıştır.
Kısaca ilaç bilimi olan farmakolojinin geniş
tanımı ilaçların kaynaklarını, kimyasal fiziksel özelliklerini, vücuda
alınışlarını, biyokimyasal ve fizyolojik etkilerini, etki biçimlerini,
zehirlilik durumlarını son olarak bunların hastaya verilecek hale konma yöntemlerini
araştıran bilim dalıdır.
Farmakoloji
bilimi eczacılığın ana konusudur. Yukarıda eczacılığı ve farmakolojiyi
ilgilendiren özel gün damgaları görülmektedir. Bunlar soldan sağa doğru şöyle
sıralanmıştır : Uluslararası İstanbul Eczacılık Kongresi ( Eczacılığın simgesi Aeskulap’ın kızı Hygeia’nın
elinde tuttuğu üzerine yılan sarılmış kupadır.), Bitki Hekimliğinde 50 Yıl
(Çeşitli bitkiler ilaçların hammaddesini oluştururlar. ) , Bitkisel İlaç
Hammaddeleri Toplantısı
Galen Paracelsus Dodonaeus J-B. Van Helmont
Farmakolojinin
tarihi gelişimine bakıldığında insanlık tarihi kadar eskilere uzandığı
görülmektedir. İlk çağlardan itibaren
insanlar doğadaki bazı bitkilerle hastalıklar arasında ilişki kurmuşlardır. Bu
bitkilerin köklerini, yapraklarını, çiçeklerini kullanarak bunların kendi
ruhsal durumlarında veya bedensel fonksiyonlarda meydana getirdikleri
değişikliklerden yararlanmayı bilip, kendilerinden sonra gelen nesillere de bu
bilgileri aktarmaya çalışmışlardır. İlaçlar hakkında ilk yazılı bilgilere Ebers papirüslerinde İ.Ö. 1550 rastlanmaktadır. Sümer ve Mısırlılar’a ait kalıntılarda ilaç olarak kullanılan
bitkilerle ilgili kayıtlara rastlanmaktadır. Milattan sonra I.yüzyılda Dioscorides kendi materia medica’sını hazırlamış, böylece modern farmakopenin
temelini atmıştır. II.yüzyılda Galen bu çalışmaları genişletmiş ve birçok yeni
madde ilave etmiştir. Bunların arasında opium tentürü
de bulunmaktadır. Daha sonra buna Paracelsus (1453 -
1541) laudanum adını vermiştir. Paracelsus
ayrıca potasyum tuzlarını, demir ve arseniğin halk arasında kullanılmasını yaygınlaştırmıştır.
Bunun için günümüzde bitkilerden hazırlanan ekstrelere
galenik preparatlar denir.
Ortaçağda
tedavi sanatının polifarmasiye yöneldiği
görülmektedir. Burada tedaviden emin olmak için pek çok maddenin kombine
biçimde kullanıldığı bildirilmektedir. Bu bileşimlerin içinde en ünlüsü
tiryaklardır. (Tiryak, Mesir
Macunu bkz. Tarih Öncesi Devir) Bunların
içerisinde engerek yılanı eti de olmak üzere 100’ü aşkın madde bulunmaktaydı.
Bu dönemde yeni ilaçlar ile İbni Sina önemli bir
örnek oluşturmaktadır.
16.
ve 17.yüzyıldan itibaren kimya bilgileri farmakolojide önemli değişiklik
yapacak noktaya ulaşmıştır. İlk adım olarak Friedrich
W. Sertürner tarafından opiumdan
morfinin izole edilmesi olmuştur.
Paul
Ehrlich enfeksiyon tedavisinde kimyasal maddeleri
kullanarak kemoterapinin babası ünvanını kazandı
Tıpta kullanılan ve ilaç yapılan bitkileri
gösteren ilk gün zarfları
Alman
Eczacılar günü özel damgası Theodor
Fontane’nin kurduğu Almanya’daki
ilk
eczane binasını gösteren özel gün damgası
“ Similia similibus curantur ” Benzeri benzerini iyi eder. Başka bir
deyişle sağlam insanlara verildiği zaman bazı belirtiler meydana getiren ilaçlar
bu gibi belirtilerin mevcut olduğu hastalıkta verilmelidir. Bu sistemin başka
bir kaidesi de bir kerede yalnız tek bir ilacın kullanılması, birinci dozun
etkisi bitmeden ikincisinin verilmemesi mecburiyetiydi. Homöopatinin
üçüncü kaidesi de dozun ancak hastalık üzerinde tesir edebileceği nispette
küçük olmasıydı. . Bu Samuel Hahnemann tarafından
ortaya konulmuştur.