NİĞDE
MÜZESİ
Müzeler; kültür varlıklarını tespit eden, ilmi metotlarla açığa
çıkaran, inceleyen, değerlendiren, koruyan, tanıtan, sürekli ve
geçici olarak sergileyen, halkın kültür ve tabiat varlıkları
konusundaki eğitimini, bedii zevkini yükselten, dünya görüşünü
geliştirmede tesirli olan kuruluşlar olarak tanımlanmaktadır.
Niğde Müzesi üç büyük teşhir salonu, ihtisas kütüphanesiyle,
modern konferans ve sergi salonlarıyla, Orta Anadolu'nun en önemli
müzelerinden birisi durumundadır.
Niğde'de ilk müzecilik faaliyetleri 1939 yılında, müze olarak kullanılan
Akmedrese'de (Karamanoğlu Ali Bey tarafından yaptırılmıştır) başlatılmıştır.
Burası 1939-1950 yılları arasında II. Dünya Savaşı nedeniyle İstanbul
Arkeoloji Müzeleri'nin deposu olarak kullanılmıştır.
1950-1957 yıllarında depo olarak kullanılan Akmedrese'de 1957 yılında
"Niğde Müzesi Müdürlüğü" kurulmuş, bina onarılarak teşhir-tanzimi
yapılmış ve ziyarete açılmıştır.
Medresenin modern teşhire uygun olmaması nedeniyle, Kültür Bakanlığı'nca
yeni müze binasının temeli Temmuz-1971 ayında atılmıştır. 1977 yılında
ise Akmedrese kapatılarak yeni, modern müze binasına taşınılmıştır.
Yeni müze binasının teşhir-tanzimi ve düzenlemesi Kasım-1982 yılına
kadar sürmüş, 12 Kasım 1982 yılında düzenlenen törenle ziyarete
açılmıştır.
Niğde Müzesi'ne girmeden, ziyaretçileri Geç Hitit Dönemine ait,
bazalttan yapılmış, "Hitit Fırtına Tanrısı" yani "Teşup
kabartması" karşılar. Bu eser M.Ö. VIII-VII. yüzyılda Orta
Anadolu'da hüküm süren Geç Hitit devletlerinden birisi olan "Nahita
Krallığı"na ait önemli eserlerden birisidir.
Ziyaretçilerin müzeyi gezme planı çerçevesinde salonlar hakkında
bilgiler şöyledir:
1- Etnografik Eserler Salonu
Halkın sosyal hayatını yansıtan, insan yapısı araç ve gereçler
dahil bilim, din ve sanatlarla ilgili taşınır kültür varlıkları
olarak tanımlanan "etnografik eserler"den derlenen
koleksiyonlar bu salonda sergilenmektedir.
Salona girişten itibaren sağ taraftaki panolar üzerinde, Niğde
yöresinden derlenen ve satın alınan halı ve kilimler sergilenmektedir.
Salonun ortasında bulunan büyük vitrinlerin birincisinde, bilhassa Niğde
köylerinden satın alınıp müze koleksiyonlarına katılan kadın
giysileri, ikinci büyük vitrinde ise erkek giysisi örnekleri
sergilenerek, Niğde'nin geleneksel etnografyası hakkında bilgi
verilmeye çalışılmaktadır.
İki büyük vitrin arasında kalan mekânda sediri, gümüş sim işli
sedir örtüsü, sim işli yastıklarıyla, köşe minderleriyle ve orta
sinisiyle bit Türk evi canlandırılmaya çalışılmaktadır.
Ayrıca etnografya salonunun kolonları arasında bulunan köşe
vitrinlerinde sırasıyla takılar, yazı takımları, hamam takımları,
porselen takımları, nişan ve madalyonlar, tepelikler sergilenmektedir.
Bu salonun, en ilgi çeken eseri de bir orta sinisidir. Bu eser, M.S. 19.
yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında yaşayan Kaçar Türklerine ait olsa
gerektir. Sininin üzerine İranlı, Şair Firdevsi'nin Şeyhname'sinde
ismi geçen kralların büstleri ve bastırmış olduğu paralar kazıma
tekniği ile işlenmiştir. Etnografya salonunda II. Abdülhamid zamanına
ait bir Osmanlı arması da yer almaktadır.
2- Önasya Medeniyetleri Salonu
Küçük Asya olarak tanımlanan Anadolu, tarih boyunca çeşitli insan
topluluklarının iskânına uğramış ve bölgesel özellikler taşıyan
renkli ve çok sayıda uygarlığa sahne olmuştur.
Niğde bölgesi de bu süreç içerisinde M.Ö. 7-6 bin yıllarından
(Neolitik Çağ - Cilalı Taş Devri) itibaren zamanımıza kadar, çeşitli
medeniyetlerin gelip geçtiği önemli bölgelerden birisidir. Bölgede
bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Niğde İli'nin
zengin bir kültüre sahip olduğu ortaya çıkmıştır.
Dünyada iklim şartlarının yumuşamasıyla son buzul çağı sona
ererken, insanlık yalnız avcılık ve toplayıcılıkla geçen yaşam
sürecini tamamlamış bulunuyordu.
Uygarlık tarihinde "Neolitik Çağı" olarak tanımlanan
dönemin en önemli olaylarından birisi insanın doğa ile ilişkilerini
kendi tarafına çevirmeyi başarıp, çevresinde var olan bitki ve hayvan
cinslerinden bazılarını evcilleştirerek kendi eliyle üretir hale
gelmesidir.
Yapılan araştırmalardan bu devir insanının üretici olduğunu,
çiftçilik ve hayvancılık yaptığını, bir meydan etrafındaki
dikdörtgen planlı, taş temel ve kerpiç duvarlı, düz damlı yapılarda
oturduğunu, taş ve kemikten aletler, öğütme taşları, obsidiyenden
ok ve mızrak uçları yaptığını, ölülerini evlerinin içine gömdüğünü
ve kilden çanak-çömlek yaptığını öğrenmiş bulunmaktayız.
Neolitik Çağın, Orta Anadolu'daki en önemli merkezlerinden birisi de
İlimiz Bor İlçesi Bahçeli Kasabası'nda bulunan Köşk Höyük'tür.
Burada 1982 yılından bu yana yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen
eserlerin bir bölümü de bu salonun 1-2 nolu büyük vitrinlerinde
sergilenmektedir.
M.Ö.IV. binin sonu ve III. binin başlarında Anadolu'da bakır ve kalay
karıştırılarak tuncun elde edilmesi, bunun silah yapımında kullanılmasıyla
Anadolu insanı "Tunç Çağı"na girmiş olmaktadır. İnsanoğlu
çok önemli bu alaşımla silah, kap-kacak ve süs eşyaları üretmeyi
başarmış; bakır, altın, gümüş gibi asıl ve asıl olmayan
madenleri de dövme tekniği ile işleyerek, dinsel amaçlı veya günlük
ihtiyaçlarına cevap veren objeler üretmiştir.
Niğde İli'nde bu dönemin en önemli merkezi, İlimiz Çamardı İlçesi,
Celaller Köyü yakınındaki Göltepe-Kestel Örenyeridir.
M.Ö.III. binde Anadolu'da kalayın elde edildiğini ispatlayan Göltepe-Kestel
kazıları bu yönüyle Anadolu arkeolojisinin bilinmeyen yönlerini
ortaya çıkarmıştır.
Bu kazılardan elde edilen arkeolojik malzemeler IV. büyük vitrinde
sergilenmektedir. Ayrıca vitrinin yan kısmında da Kestel maden ocağından
ısıtma yöntemi ile elde edilen maden cevherinin zenginleştirilmesi,
eritilerek potalara dökülmesi canlandırılmaya çalışılmıştır.
III No.lu büyük vitrinde ise Aksaray İli Acemhöyük Örenyerinden,
Darboğaz Kasabası'ndan ve Bor Pınarbaşı Höyüğü'nden çıkarılan
Eski Tunç Çağı buluntuları sergilenmektedir.
Salonun 5-6 No.lu vitrinlerinde ve 3 adet köşe vitrininde de Aksaray İli
Acemhöyük Örenyeri'nde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan ve
"Asur Ticaret Kolonileri Çağı" olarak tanımlanan dönemin
buluntularından örnekler sergilenmektedir.
Acemhöyük'te (Puruşhanda) Prof. Dr. Nimet Özgüç başkanlığında
bir heyet tarafından yapılan arkeolojik kazılarda, buranın Anadolu'nun
M.Ö. II. bin başlarında Asurlu tüccarlar tarafından kurulan önemli
Karum'lardan (pazar yeri) birisi olduğu anlaşılmıştır. Kazılarda
ortaya çıkarılan iki adet yanmış saraydan elde edilen önemli
arkeolojik buluntuların büyük bir bölümü Niğde Müzesi'nde
bulunmaktadır.
Salonun en sonunda ise, Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra
Anadolu'da "Geç Hitit Devletleri" olarak tanımlanan ve şehir
krallıkları döneminden (Nahita Kralığı ve Tuvanuva Krallığı'nı
içine alan Tabal Krallığı) kalma Bereket tanrısı, Hitit çivi yazılı
(Hitit hiyeroglifi) kitabeler, Göllüdağ arslanı, Kaynarca tümülüsü
buluntuları, Frig Çağı seramikleri ve Porsuk kazısında bulunan mezar
küpü (pithos) sergilenmektedir.
Salonun oda şeklindeki bir bölümünde de sikke seksiyonu bulunmaktadır.
Sikke seksiyonunda Tepebağları kazısında bulunan Kappadokya krallıklarına
ait (M.Ö. 50-60. yılları) gümüş define ile İlimiz Merkez Sungurbey
Camii yakınında yapılan kamulaştırma ve kanal açma çalışmaları sırasında
bulunan Osmanlı altınları duvar vitrinlerinde sergilenmektedir.
Ayrıca 4 adet yatay vitrinde de en eski sikkelerden (Part sikkeleri),
Osmanlı sikkelerine kadar tüm devirlere ait sikkeler bir kronoloji
içerisinde sunulmaktadır.
3- Klasik Eserler Salonu
Salonun girişindeki pano üzerinde, buluntuları sergilenen kazı yerleri
hakkında bilgi verilmektedir.
Salonun girişinden itibaren sağ kısmında bulunan 3 büyük vitrinde,
Tepebağları, Porsuk, Acemhöyük gibi önemli kazı merkezlerinde yapılan
arkeolojik kazılarda bulunan Hellenistik ve Roma Çağının önemli
eserleri; salonun sol kısmında bulunan 3 büyük vitrinde ise Müze
Müdürlüğü'nce halktan satın alma yolu ile derlenen Hellenistik-Roma
Döneminin seçme eserleri sergilenmektedir. Bunlar genellikle mezar
hediyeleri olup en ilgi çekenler gözyaşı şişeleri, koku kapları,
kandillerdir. Kemerhisar'da bulunan, akik üzerine kazıma tekniği ile
yapılmış kartal kabartmalı bulunan altın yüzük en gözde
eserlerdendir.
Orta platformda, Kemerhisar'dan (Antik Tyana) heykeltraşlık eserleri;
Geç Osmanlı Dönemindeki azınlıklara ait kiliselerden getirilen
kitabeler; büyük köşe vitrinlerinde ise Bizans Çağı (Hıristiyanlık)
eserleri sergilenmektedir. Bu salonda Niğde Müzesi'nin en ilgi çeken
eserlerinden olan rahibe mumyası (M.S.X. yüzyıl) diğer platformda
sergilenmektedir.
Aksaray İli Ihlara Vadisinden (muhtemelen Yılanlı Kilise) bulunarak
1965 yılında müzeye getirilen rahibe mumyası, Ihlara Vadisi'nin maketi
ve tanıtıcı fotoğraflarıyla beraber sergilenmektedir. Mumya teşhirinin
arka bölümünde de, Orta Anadolu'nun en büyük ve en önemli Roma kenti
durumunda antik Tyana'dan (Kemerhisar) bulunarak getirilen yüksek
kabartma tekniğiyle yapılmış taş eserler sergilenmektedir. Bu salonun
önemli eserlerinden birisi de aruz vezinli ağıt kitabesiyle
"Karamanlıca Kitabe" olarak tanınan, M.S. 19. yüzyıla ait
mezar taşıdır.
Niğde
ili ve Koyunlu Kasabası
Nigde nin Koyunlu Kasabasi Yeni Zelanda dan yun alip fabrikasinda hali
dokuyor ve TEK'e elektrik satiyor
Nigde nin gezilecek tek genis yeri Cumhuriyet Caddesi. Merkezde boylu
boyunca uzaniyor. Baska gezilecek yer olmadigi icin gencler ona,
Mecburiyet cad. adini vermisler.
İlde sehir efsaneleri de adetler de almis basini yurumus. Sehrin
merkezinde arabayla giderken karsiniza demirlerle cevrilmis tekli mezarlar
çıkar, defalarca kez greyderlerle kaldirilmis. Fakat kimsenin fark
etmedigi anlarda yerlerine donen mezarlar, artik Nigdeli'nin dua ettigi
anitlar haline gelmis.
Sehir de on yıldir surekli aniden coktugu icin tamamlanamiyan Kultur
Sanat Merkezi de bu korkulardan nasibini almis. Universiteli akli basinda
gencler, kultur merkezinin insa edildigi tabanin suyla dolu oldugunu bu
yuzden de coktugunu soyluyor.
Nigde nin en ilginc adetleri Melendiz 'de. Burada kiz istemek yeni adet
olmus. Eskiden kiz begenilirse, kacirilirmis. Yorede dugunler, yuz
acimiyla, kinayla, atli oyunlariyla yedi gun suruyor. Millet dugunde
eglenirken bekar kiz ve erkekler ilce merkezine inip gordukleri her
pencereyi tasliyorlar. Masraflari odiyen de tabii ki dugun sahibi.
Nigdeliler hapishaneleriylede gurur duyuyorlar. "Mahpushanemiz
guzeldir, mahkumlarimiz beceriklidir." Nigde Tarim Acik Cezaevi
yillik 4 trilyon gelir elde eden tek hapishane. Maas usulu calisan
mahkumlar burada hayvancilik, bagcilik, ekmekcilik yapabiliyor, sanayi ile
ugrasabiliyor.
Taşa kazinan ask... Alaaddin Camii, Buyuk Selcuklu doneminde, Sancak beyi
Ziynettin Besare tarafindan 1223 yilinda il merkezinde yaptirilmis.
Selcuklu Bezene sanatinin tum inceliklerini yansitan camii, ozellikle
mimari acidan turunun ilk orneklerinden. Doguya bakan oyma kisminda
yalnizca yaz aylari saat 10.00-11.00 civari, gunesin biraktigi golgelerde
tacli bir kadin basi beliriyor. Anlatilan efsaneye gore camiyi yapan usta,zamanin
Nigde Sancak Beyi 'nin kizina asik olur. Usta, prensesle hicbir zaman
evlwenemeyecegini de bilincindedir. Bir gun ustaya Sancak Beyi tarafindan
kentte bir cami yaptirilmasi emri icin emir verilir. Usta ise prenses e
olan askini anlatmak icin bir firsat aramaktadir. Askinin sonsuza dek
surecegini anlamina gelecek sekilde,duvarin uzerine prensesin yuz kismini
taslara mukkemmel bir sekilde isler.
Bozkir Meyvesi- Nigdeli, kurak topraklarindan sikayet edip durmus yillarca.Ama
artik bunu kimseye yuturamiyor. Cunku verimsiz, ise yaramaz diyerek İTALYANLARA
sattiklari onbinlerce donum arazi,bugun elma bahceleri ile dolu. Artik
elmamizi İtalyanlar, Orta Anadolu bozkirindan dunyanin heryerine
"BODUR İTALYAN ELMASI" ismiyle ihrac ediyorlar. Halk,
italyanlarin getirdigi "damla sulama" tekniginin sirrini
ogrenmis ama elmaya yapilan asinin sirrini ogrenememis. Ancak Nigdeliler
bu olaydan ders almislar. Universitelerin ziraat fakultelerinden bilgi
destegi istiyorlar. Avrupa nin ikinci buyuk bahcesine ULUKİSLA'YA
bugunler de Belcikalilar talip mis.
Simdi Yeni Zelanda dan yun alip hali dokuyan, elektrik ureten, iplik yapan
94 trilyonluk ciro ya sahip bir gruplar. 473 bin metrekarelik alana
kurulmus Koyunlu tesisleri, Eşine nadir rastlanan bu sistem 31 yildir
hicbir tatsizlik cikmadan islemis. 2600 ortakli. ilk basarili ihracatini
1977 de İtalya'ya yapmışlar.
Niğde-Bor civarında KİRVELİK
Kirve kavramı Anadolu'nun çeşitli yörelerinde farklı ağızlarla da
olsa, söylenegelmiştir. Meselâ kirve: Sünnet olan çocuğun elini
koluna tutan ve çocuk üzerinde babalık hakkı olan kimse, Emirdağ /
Ayfon, Amasya ve köyleri, Giresun, Artvin, Kırşehir, Narman / Erzurum,
Diyarbakır, Nazmiye / Tunceli, Urfa, Nizip / Gaziantep, Bor / Niğde; İsim
babası anlamında Gavurdağ-Osmaniye / Adana; Sağdıç anlamında Urfa,
Niğde; düğünde damadın yanında duran güzel giyimli çocuk anlamında,
Samsun, Amasya; bacanak anlamında Erzincan. Aynı kavram, yani bacanak Şebinkarahisar
/ Giresun, Bor / Niğde'de kivre olarak geçer. Avanos / Nevşehir'de,
kirvelemek, söyleşmek, konuşmak; Vazıldan-Divri / Sivas'ta da kirve,
Kürt anlamında kullanılır. Göle / Kars'ta kirve krva-kirva şeklinde
de söylenir. Van merkezi ile Muradiye ve Gürpınar ilçelerinde yarı
göçebe yaşayan Burukan aşireti arasında, kirve'ye kiriv veya kirva,
Elazığ merkez köylerinden Sun ve Hal'de küvre, Kars yerlilerince kirva,
Terekemelerce kirve, Musul bölgesi Telafur Türkleri'nce kirev denir.
Kerkük Türkleri arasında ise bu kelimenin bilinmediği belirtilmiştir.
Ermenilerde ise güveyin sağdıcına ve çocukların vaftiz babalarına
kirve derler. Divriği ilçesinde de kirve yerine kirva denilirken,
Yozgat'ta kirve kelimesi kullanılır. Mustafa Aksoy
NİĞDE BOR KEMERHİSAR VE TARİH
Niğde'de devir devir, canlı belgeleriyle yaşar. Niğde'nin güneyindeki
Kemerhisar, eski bir Hitit ve Asur kolonileri şehri olan Tuvana şehri
üzerine kurulmuş, Romalılar devrinde Tiyana adını alarak uzak
yerlerden şehre su getirilmiştir. Su kemerleri bugün de herkesin
hayranlıkla seyrettiği tarihi kalıntılardan biridir. Kemerhisar,
Bor'la birlikte Niğde'nin ilk çağlarda temel taşı sayılır. Niğde
tarihi, Bor,Kemerhisar üzerinde yükselir.
Selçukluların Anadolu'yu fetihleri sırasında Danişmendoğlu Emir
Gazi'nin fethettiği Niğde, daha sonra Selçukluların elinde, Konya'ya
bağlı önemli bir merkez olmuş, Niğdeli yiğitler, Haçlı seferleri sırasında,
cesaret ve kahramanlıklarıyla Selçuklu ordusunda ün yapmışlardır.
Bu nedenle, Selçuklu Sultanı İkinci Kılıç Arslan, bir fermanla Niğde'ye
"Pehlivanlar Yurdu" unvanını vermiş, sonra da memleketi onbir
oğluna bölerek, Niğde'ye sevgili oğlu Arslan Şah'ı Vali tayin etmişti.
Selçuklulardan sonra Karamanlılar, 1471 yılında da Osmanlılar eline
geçen Niğde, yetiştirdiği ünlü komutanları, bilginleri, şairleri
ve sanatçıları ile tanınmış, Anadolu'nun zengin folklor
hazinelerinden biri olmuştur.
Değerli
Hemşerilerim,bugün bir insanı tanıtacağız.Yine geçmişi
deşeleyip tarih raflarının tozunu alacağız.''İLK MECLİSDE MUHALEFET
isminde yanlış hatırlamıyorsam iletişim yayınlarından çıkmış
kitabı okur
ken Anadolu ve Rumeli Müdafa.i Hukuk Cemiyeti Heyet.i Temsiliye üyesi
Niğde'li çiftci Mustafa Bey ismine rastladım.Şaşırdığımı itiraf
etmeliyim.
Kimdir?Necidir?diye epey araştırdım.Yok izini bulamıyorum.Mutlaka akra
baları vardır..Neyse bir sene uğraştım.Bir arkadaşım bürosunda
otururken
yaşlı bir amca geldi kendisini tanıttı.Ben emekli tarih öğretmeni
Fikret
Tayanç(KARAMAÇA),Ratıpzade Mustafa bey'in damadı olurum' diyince
ben kulaklarıma inanamadım.Gökte ararken yerde bulmuştum.Fikret
Tayanç sayesinde kızı Vedia Şahenk'e ulaştım.Ondan ve başka
kaynaklar
dan hayat hikayesini çıkarttım
1885 yılında Niğde'nin Tepeviran mahallesinde doğar.İdadi ve
Konya Sultanisinde okur.Tarih ve Coğrafya öğretmenliği yapar.1918 yı
lında Mondoros ateşkes antlaşmasıyla birlikte ülke işgale uğrayınca
Faik Hoca'nın(Faik Şahek,Ayhan Şahenk'in babası)önderliğinde kuvva.i
Milliye Teşkilatı kurulur.Sivas'da kongre toplanacağı zaman Kongreye
temsilci istenir.Faik Hoca kayınbiraderi Mustafa Bey'i önerir ve Niğde'den
ratıpzade Mustafa bey,Bor'danda Halit Bey(Mengizade) sivas'a gider.
Mustafa Bey orada Heyeti temsiliye üyesi seçilir.Heyeti Temsiliye
Ankara'
da Meclis toplanıncaya kadar bir nevi Bakanlar Kurulu gibi çalışıp
Kurtuluş savaşını idare eder.İlk meclis toplanınca Ratıpzade
Mustafa bey
milletvekili seçilir.1920 mayısındaki tifüs salgınında vefet
eder.Mezarı ha
len atalarının inşa ettiği Paşa Camii'sinin avlusundadır.Rahmetle anıyoruz.
Vedia Şahenk'in annesinden aktardığı bir konuyuda burda
bahsetmeden geçemiyeceğim.1919 sonu 1920 başlarında eve birkaç tane
Paşa gelir.Evin selamlık bölümünde kalırlar.Selamlık bölümüne
kimsenin
girmesine izin verilmez.Paşalar sadece geceleri dışarı çıkıp
telgrafhaneye
gidip geri gelirler.Misafirlikleri bir hafta sürer,daha sonra Niğde'den
sessiz
ce ayrılırlar.Vedia Şahenk annesini kaynak göstererek paşalardan
birisinin
Mustafa Kemal Paşa olduğunu söylüyor.Aynı olaydan Ö.Fethi Gürer başka
bir kaynaka dayanarak 'BOR:Kasabadan Şehire'isimli kitabında bahsetmiş
ti.
EMİN SELAMOGLU NİĞDE 17.07.2005
Bu
günkü Nar vadisinde Antik
Roma döneminde çok büyük bir kent kurulur.1yy.da kent Aksaray'ın
önü
ne geçer.İsmi Sagok Diyazoser'dir.Hıristiyanlığın yayıldığı
dönemde Gre
gorius isminde azizide yetişdirir.Aziz Gregorius'un önemi katolik-Ortodoks
ayrılığında atıf yapılan kişilerden biri olmasıdır.Kent stratejik
askeri nok
tada olması önemini uzun müddet devam ettirir.
8yy.da arap istilası Toros duvarını aşıp Anadolu Platosuna ulaşır.
Tyana(bu günkü Kemerhisar)ve Aksaray yakılıp yıkılır.Bizans bunun
ü
zerine Tyana eksenli askeri stratejisini değiştirir.Sıradan askeri
karakol görünümde olan Bor ve Niğde öne çıkar.Bor,Niğde ve
Nazianus
ekseninde oluşturulan strateji gereği Nazianus garnizon kent haline ge
tirilir.Öteden beri önemli bir yol kavşağında bulunan Ankara yeni bir
yol
la Nazianus'a bağlanır.Nazianusdan çıkan güneye giden yol ise bir
kaç
koldan Niğde'ye ve Bor'a bağlanır.Yeni yerleşimler kurulur.Yol
üzerinde
bu gün batmış olan askeri kentler ,yer altı tahkimatları oluşturu
lur.Bugün Bor merkezde bulunan yeraltı şehri kuvvetle muhtemel bu şe
kilde oluşmuştur yada bu amaçla kullanılmıştır.
A.Akif Tüteng 1966 yılında Nar vadisini ziyaret eder.Kalenin ku
zeye bakan yamacında Nekropol(mezarlıkta)yaptığı i,ncelemede mezar
taşlarında latince yazıtları okuyunca bir çoğu Fransa İtalya gibi
Avrupa
ülkelerinde doğmuş kişilerin mezarları olduğunu görür.Hocam bunların
lejyoner-paralı asker olduğunu söyler.
Bu güne dönersek Nar Vadisi geçmişin ihtişamlı günlerini arar
gibi.Gözden ırak olan gönüldende uzak olurmuş.Gördüğü ilgi geçmişin
ihtişamından uzak.Neyse bizim çabamız bunun aksi yönde.
Nar vadisindeki tarihi kalıntılar Kale, Mezarlık ,yeraltışehri ve
kiliselerden oluşmaktadır.Ayrıca herhalde şehrin su ihtiyacını karşılamak
için küçük barajda mevcuttur.Etraf meşelik ardıç ve çam ağaçlarıyla
çev
rilidir.Yeryer peribacaları görülür.Neolitik çağın madeni olan
obsidiyen-
volkan camlarına rastlanır.
Nar Vadisine ulaşmak için Derinkuyu,Gülağaç karayolunu kul
lanmak gerekir.Derinkuyu'dan Aksaray istikametine yönelince Nar köyü
tabelasıyla köye sapılır.Köyün içinde vadiye nasıl gidileceğini
sormak gerekir.
Bir dahaki sefere kadar hoşcakalın.Görüşmek dileğiyle.
NİĞDE*04/08/2005*SELAMOĞLU*GEZGİNCİ
KIBRIS'A
YERLEŞEN ANADOLU AİLELER
Kıbrıs'a genel iskân 22 Eylül 1572 (13 Cemâziye'l-evvel 980) tarihli
hükümle başladı. Bir sûretinin de Alâiye, Manavgat, İçil, Bozok ve
Teke kadılarına gönderildiği bu hükümde; "Karaman, Anadolu ve
Zülkadriye eyâletlerinde bulunan kasabalarda her on aileden birinin
nakli" isteniyordu. 1572'de yapılan kayıtlara göre kıbrıs'a
gönderilmek üzere Aksaray'dan 225, Beyşehir'den 262, Seydişehir'den
202, Anduğı'dan 145, Develihisar'dan 197, Ürgüp'den 64, Koçhisar'dan
88, Niğde'den 172, Bor'dan 69, Ilgın'dan 48, İshaklı'dan 87 ve Akşehir'den
130 olmak üzre toplam 1.689 aile belirlenmiştir. Bu şekilde kıbrıs
nüfusunun takviyesi maksadıyla göçmen nakli uzun müddet devam etmiştir.
Yusuf Belviranlı
Niğde Sancağında Yaşayan Gayri Müslümler
Kilikya Krallığı'na bağlı olan bu bölgeye Ermeniler 12. yüzyıldan
itibaren yerleşmişlerdi. Çoğunlukla Türkçe konuşan halk Surp
Astvadzadzin Kilisesi ve Surp Garabed Manastırı civarında toplanmıştı.
Burada da Bartevian Lisesi çok meşhurdu.
Bor'da sayıları 895 olan Ermeniler Surp Astvadzadzin kilisesi ve 70 öğrencisi
olan bir lise etrafında yerleşmişti. Ayrıca Aksaray, Nevşehir ve
Hamidiye'de Ermeniler'e ait birer kilise ve birer okul vardı. Her biri
birer kiliseye sahip olan Burdur ve Isparta'da yaklaşık 4000 Ermeni yaşıyordu.
(Kaynak Agos Gazetesi)
Niğde'de Eretna bey ve Kadı Burhanettin
Bölgede l243 Kösedağ Savaşından sonra Selçuklular ve İlhan'lı
devletine bağlı valilerce idare edilmeye başlamış,Sivas ve Kayseri
bölgemize merkezlik yapmıştır.Bölgemizde daha sonra bölge valisi
Eratna bey'in idaresine geçmiştir.Eratna bey aslen Uygur
Türklerindendir.Cengiz’in ordularında görev yaptığı
görülür.Yöre halkının çoğunluğu Uygur Türkü asıllıdır.Eratna
Beyin ölümü ile kadısı olan Kadı Burhanettin idareyi ele geçirmiştir.Bu
dönemde Kayseri'ye bağlanmıştır.
TÜRKLER VE BOR TARİHİ
1071 Malazgirt zaferinden sonra Kutalmış Oğlu Süleyman Şah tarafından
fethedilmiştir.Fetihten sonra bölgeye Kayı Boyuna bağlı Bayat,Emen ve
Badak aşiretleri yerleştirilmiştir.Yöreye ilk gelen Müslüman
Türkler,şimdiki ilçe merkezinin Humam Çayı etrafındaki Çay,Kala ve
Harım mahallelerinin bulunduğu sulak araziye yerleşmişler,Eski adı
TYANA yahut TUANA olan şehir de zamanla Bor,Kemerhisar ve Bahçeli arasında
yok olmuş , bölgede yaşayan gayrımüslim halk (çoğunluğu Rum) zaman
içerisinde asimile olmayıp ilçeden göç etmişlerdir.Birinci Dünya ve
Kurtuluş Savaşları sonrası yapılan mübadele ile Arnavutluk ve
Yunanistan'dan göç eden Türklerin de ilçeye yerleşmesi ile bugünkü
etnik yapı oluşmuştur.
NİĞDE CİVARI RUM KARAMANLILAR
Karamanlılar, aynı dinden oldukları için Rum-Ortodoks patriğine
tabidirler. Eremya Çelebi Kömürciyan da 17. yüzyılda Karamanlıların
Yedikule'de suriçinde oturduklarını belirtir. ''Bunlar Rum oldukları
halde Rumca bilmezler ve Türkçe konuşurlar'' diye yazar.
Süreç içinde Karamanlılar Yedikule'den Fener, Cibali, Tahtakale,
Kumkapı semtlerine ve Rumların yaşadığı diğer mahallelere dağılıp
yerleştiler. Karamanlıların büyük çoğunluğu İstanbul'da ticaretle
uğraşırlardı. Niğde'nin Kurdonos Köyü'nden gelenler sabun tüccarı,
Aravan'dan gelenler kuruyemişçi, Uluağaç'tan gelenler kabzımal, Niğde'den
gelenler zahireci ve peynirci, Fertek'ten gelenler beratlı şarapçı
idiler; Ürgüp'ün Sinasos Köyü'nden gelenler havyar ve tuzlu balık
ticareti, Kayserililer pastırma ve sucuk ticaretiyle uğraşırlardı.
Ana dili türkce olan ortodoks hıristiyan cemaatlar için verilen addır.15yy
dan itibaren çalışma ve başka amaçlarla İstanbul'a giden cemaat
mensuplarına
ağırlıklı olarak Osmanlının Karaman vilayetinden geldikleri için
halk arasında
Karamanlı denmiş daha sonra bu konuyu araştıran akademik çevrelerde
bu ismi
benimsemiştir.Konuştukları dil ağırlıklı olarak Türkce olup
birazda herhalde di
nin etkisiyle olsa gerek rumca sızmıştır.Araştırmacı Dimitri
Kastakas %90na %10
olduğunu söyler.Bu cemaata mensup kişiler genellikle Türkce lakap
rumca kü
çük isim taşırlar.
Karamanlılar Konya Niğde nevşehir Kayseri Ankara alanya safranbolu
merkezlerinde köy ve kasabalarında yoğunlaşmışlardır.Ama bilinenin
aksine
türkologlarca yapılan araştırmalar Balkanlarda ve tüm karadeniz
sahilinde
yaygın olduklarını göstermektedir.
Yazı dili olarak ise karşımıza yunan alfabesi çıkar.Karamanlıca yazılı
metinler grec alfabesi kullanılarak türkce yazılmış metinlerdir.
Günümüzde kilise hamam veya mezar taşlarında rastladığımız
karaman
lıca metinlerden ilimizdeki örneklerden bahsedersek en bilineni Niğde
mü
zesinde bulunan mezar taşındaki şiirdir.19yy sonlarında Kurdunus(hamamlı)kö
yünde ölen genç kız için aruz vezniyle yazılmış ağıt mermer taşa
işlenmiştir.
Fertek'de hamamın ve mahalle içindeki kilisenin kitabesi karaman
lıcadır.Bor'da ki çarşı içindeki kilisenin,Niğde'de Dumlupınar ilk
öğr.okulunnun
altındaki kilisenin,Konaklı'da(misli),Yeşilburç'ta(Deneği)ki
kilisenin kitabeleride
benzer metinlerdir.Bunun anlamı eğer yunan alfabesini biliyorsanız bu
metinleri
Türkce okuyabilirsiniz.
Karamanlı cemaatlarının oluşumu kanımızca şöyle olmuştur.Türklerin
iç Asya'dan Anadolu'ya başlattıkları yürüyüş sadece İran
üstünden ve Binli yıllar
da olmamıştır.Çok daha önce bu günkü Rusya üzerinden( 8
yy)Balkanlar'ı aşarak
Bizansa çarptıklarını hatta İstanbulu kuşattıklarını yada teşebbüs
ettiklerini biliyo
ruz.Kimdi bunlar uzlar,peçenekler,bulgarlar.Bizans bunların bir kısmını
Hıristayan
laştırarak Anadolu'ya yerleştirdi.Kilikya Kapısı denen Gülek Boğazı'nı
aşan Arap
akınlarını durdurmak için bu cemaatleri özellikle boğaza yakın
yerlere yerleştir
diler( Niğde Konya vb.)
1.dünya harbinde Osmanlının yenilgisi akabinden Ege bölgesindeki rum
ortodoks cemaatler İç Anadoluya ilerleyen Yunan ordusuyla bütünleşmişler
ve
işbirliği yapmışlardır.Yunan ordusu yenilince Rumlar orduyla birlikte
ülkeyi terk
etmişlerdir.Ama özellikle İç Anadolu'da bulunan Karamanlı cemaatları
yunan
işgalini desteklememişler,Baba Eftim gibi liderlerin önderliğinde işgale
karşı
çıkmışlardır.Lozan Antlaşmasıyla Mübadeleye tabi tutulan Karamanlılar
Yunanis
tana zorunlu göçmüşlerdir.
Niğde'de nüfusun 1/3 Yunanistan'a gitmiş karşılığındada Selanik
merkezli
müslüman ahali yerleştirilmiştir.Bu uygulamanın tarihi 1924'ün
temmuz ayıdır.
Mübadeleden etkilenen yerleşimler Niğde,Bor merkez,Fertek,Küçükköy(dilmusun)
Hançerli(Durmuson),Yeşilburç(Deneği),Taşlıca(Sazalca),Balcı(Mandala
veya
Madala),Gölcük,Hasaköy,Misli(Konaklı),Tırhan,Aktaş(Andaval),Ovacık(Semendire)
Uluağaç,Kurdunus(Hamamlı),Aravan(Kumluca),Karatlı,Sulucaova,Maden dir.
Yunanistan'a gidenler çok ciddi sıkıntılarla karşılaşmışlar ve
yerli halk
tarafından horlanmışlardır.Bir istatiske göre ilk 15 yıl içinde sıtma
vb.hastalıklar
nedeniyle nerdeyse nufuslarının %30 kaybetmişlerdir.
Bu gün Yunanistan'daki karamanlı cemaatları kendi kültürlerini yaşat
mak için ciddi uğraş vermektedir.Küçük Asya Araştırmaları
Merkezini,Kapadokya
lılar Derneğini örnek verebiliriz.
KURTULUŞ
SAVAŞINDA FRANSIZ İŞKALİNE KARŞI NİĞDE
Coğrafi konumu itibariyle Niğde, Akdeniz bölgesini Orta Anadolu''ya ve
Sivas başyaylasına dolayısıyla Doğu Anadolu''ya, Ereğli ve Ankara
yolları ile de Batı ve Karadeniz bölgelerine bağlayan iki çok önemli
boğazı kontrol altında tutmakta idi. Bunlardan birincisi Gülek Boğazı,
ikincisi ise Zamantı-Yahyalı yolu idi.
Çukurova bölgesi işgale başlanır başlanmaz Niğde'de bulunan 41 nci
Tümen'in mevcut askerleri ve Niğde, Bor ve Pozantı gönüllülerinin
oluşturdukları Kuvayı Milliye, Pozantı'nın olası bir işgale karşı
muhafazası için bölgeye yerleşti. Stratejik noktaları kontrol altına
aldı ve buradan gelecek herhangi bir düşman saldırısını bertaraf
etmeye hazır bir konuma geldi. Bu iyi tahkimat ve konuşlanma sayesinde
bu bölgeden düşman girememiştir.
Pozantı'da alınan bu tedbirlerin diğer bir geçiş yolu olan Zamantı-Yahyalı
yolu üzerinde de alınması gerekiyordu. Fransızların Kozan'ı ele
geçirdikten sonra yukarıdaki yol ile Aladağlar'ı aşıp Orta
Anadolu'ya girecekleri anlaşılınca, hemen bu bölgede faaliyetler başladı.
Aladağlar'ın gerek güneyi, gerekse kuzeyinde hızlı bir harekete girişildi.
1920 yılı Kasım ayı Yahyalı'da adı geçen yolu kontrol altında
tutacak 50 kişilik bir birlik oluşturuldu. Bu birliğin komuta kademesi,
askerinin bir kısmı ile silah ve mühimmatını Niğde'den temin
ediyordu.
Niğde Bölgesinde tertip edilen müfrezeler, kararlaştırıldığı gibi
Karaisalı bölgesine gideceklerdir. Yahyalı'da bir nizamiye bölüğü
ile milli müfrezeler, Sis dolaylarına hareket edeceklerdir...Alınan bu
tedbirlere rağmen, bazı Ermenilerin öncülük ettiği bir grup Fransız
öncü birliği Ulupınar Köyü yakınlarındaki bir mağraya kadar ulaşabildiler
ve burayı karakol yaparak bir müddet burada kalmaya çalıştılar. Bunu
haber alan 41 nci Tümen Komutanlığı, Şükrü Efendi komutasındaki
bir taburu bölgeye gönderdi. Anılan birlik Yahyalı'ya ulaşınca
Ulucami yanındaki medreseyi kendisine karargah yaptı, çevre köyler, aşiretler
ve Yahyalı ahalisini teşkilatlandırarak bir strateji hazırlamaya başladı.
41 nci Tümen Komutan Yardımcısı Yarbay Mümtaz Bey'in bölgeye gelip
komutayı ele almasından hemen sonra başlayan çatışma kısa sürede
başarıya ulaştı, düşman askeri imha edilmişti. Fransızlara yardım
eden Ermenilerin pek çoğu bu çatışmada Fransızlarla birlikte muamele
gördüler, geriye kalanlar ise bölgeyi terk ettiler.
Stratejik olarak bu askeri tedbirleri başarıyla uygulayan Niğde teşkilatı
aynı zamanda bölgede meydana gelebilecek anarşik eşkıya hareketlerine
karşı da icabeden tedbirleri aldı. Bu suretle Niğde ve civarında
Türkiye geneli itibariyle yüksek bir ortalamada bulunan gayr-i
müslimlerin olası taşkınlıkları ve iç isyanlarına karşı da
gereken tedbirler alınmıştı.
Bilindiği üzere bu dönemde cephede eksikliği hissedilen yeğane şey,
mühimmat ve erzak idi. Bunların temini hususunda Büyük Millet Meclisi
tarafından ilan edilen Tekalif-i Milliye Kanunu herkesin malumudur. Bu
büyük ihtiyaç, bütün yurt çapında hamiyetperver insanlarımız
tarafından karşılanmaya çalışıldı. Bu hususta da Niğde üzerine
düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirdi. Gıda maddeleri olarak
özellikle buğday, arpa, baklagiller, soğan vs. gibi temel besin
maddeleri ihtiyaç duyulan yerlere gönderildi. Niğde'den yapılan bu
hayiti destek Mustafa Kemal tarafından yollanan takdirnamelerle
ödüllendirilmiştir.
Niğde'den yapılan lojistik destek sadece gıda maddeleriyle sınırlı
kalmadı. Nakil Vasıtaları, araç-gereç ve giyecek maddeleriyle de
devam etti. Niğde'nin yetiştirdiği emekli veya terhis olmuş subay, er
vs. askerlerde gönüllü birlikler olarak Batı ve Adana cephelerinde
vuruşmuşlardır. Niğde, gerek Heyet-i Temsiliye döneminde, gerekse
Büyük Millet Meclisi döneminde Anadolu hareketini gönülden desteklemiş
ve bu desteğini Sivas ve Ankara'ya gönderdiği delegelerle de ispatlamıştır.
TÜRK
HALK MÜZİĞİ SANATCISI
ALİ ERCAN
Ali Ercan, 1931 yılında Niğde'ye bağlı eski adı
Ferbenk yeni adı İçmeli köyünde doğdu. Altı yaşında
annesi Fatma'yı, yedi yaşında babası Ahmet'i
kaybetti. Sekiz yaşından itibaren çalıp söylemeye
başladı. Zamanla çevresindeki saz ve halk şairlerinden
öğrendikleriyle beste yapmaya, bağlamasını daha
iyi çalmaya başlıyor. Onsekiz yaşında İstanbul
Radyosunun açtığı sınavı kazanır ve burada çalışmaya
başlar. Bir süre sonra ücretinin azlığı
nedeniyle bu görevinden ayrılır ve serbest olarak
çalışmaya başlar. Asker ocağında yurdun farklı
yerlerinden gelen, bağlama çalan ve türkü söyleyen
insanlarla tanışma imkanı bulur. Dolayısıyla
askerde iken ufkunu genişletir ve bilgisini oldukça
artırır.
1951 yılında evlenir ve daha sonra Mustafa, Ahmet adında
iki erkek ve Feza adında bir kızı olur. 1962 yılında
"Karakaş Gözlerin Elmas" türküsü ile tüm
yurtta tanındı. 1964 yılında ilk plağı olan
"Adana'ya bir kız geldi gördün mü" yü
çıkardı. 1965 yılında hazırlamış olduğu
"Karakaş Gözlerin Elmas ve Niğde Türküleri"
kitabı Niğde il basımevi tarafından basıldı.
Aralarında "Karakaş Gözlerin Elmas" ve
"Adaletin Bu Mu Dünya" nın da olduğu 300
kadar eseri mevcuttur.
KARAKAŞ GÖZLERİN ELMAS
Karakaş Gözlerin Elmas
Bu Güzellik Sen De Kalmaz
Pişman Olun Kimseler Almaz
Annene Bak Gör Halini
Gel Güzelim Beni Yakma
Seni Seven Kalbi Yıkma
Allah Dahi Kalbi Yıkmaz
Öldürücü Gözle Bakma
İnsanların Kalbi Belli
Canlıları Yaşatan Odur
Bir Saniye Gönlünü Kır Da
Gel De Benim Kalbime Gir
Gel Güzelim Beni Yakma
Seni Seven Kalbi Yıkma
Allah Dahi Kalbi Yıkmaz
Öldürücü Gözle Bakma
Ne Gecem Ne Gündüzüm Belli
Yaşım Oldu Kırkdokuz Elli
Bağrım Yanık Gözlerim Nemli
Yalan Dünya Yaktın Beni
Gel Güzelim Beni Yakma
Seni Seven Kalbi Yıkma
Allah Dahi Kalbi Yıkmaz
Öldürücü Gözle Bakma
Ercan Söyler Hakiki Sözü
Geçti Bahar Getirdik Yazı
Bir Gün Ölür O Zalimin Kızı
Annene Bak Gör Halini
Gel Güzelim Beni Yakma
Seni Seven Kalbi Yıkma
Allah Dahi Kalbi Yıkmaz
Öldürücü Gözle Bakma
BU GENÇLİK GİDER
Gel güzel sevişelim bu gençlik gider.
Ellisine basan yaş sevilmeyi nider?
Binlerce düşünsek aşk borcumu öder
Gel gülelim bunda feleğin suçu ne?
Ateş değil sensin kalbimi yakan
Senin hayaline tek bendim bakan
Yirmi yaşındasın sel gibi akan
Kırk beşine basan yaşıyan suçu ne?
Çalarım sazımı dinleyen hani?
Genç yaşta yükledin Tükenmez gamı
Mecnunla arkadaş ettin Ercanı
Seni yetiştiren ananın suçu ne?
GÜZEL OLAN GÜZEL
Güzel olan güzel kendini över
Altun saç bağı da kuluncun döver
Ay ile bahsetmiş gün ile doğar
Çekip gider yaylasına bir güzel
Güzelin yanağı tazeden taze
Ağzı şeker olmuş dudağı meze
Yaylaya giderken haber sal bize
Bekledim yolunu geçmedin güzel!
Eğlim eğlim akar Dündarlarının özleri
Şirin olurda beylerinin sözleri
Sakın unutmam yavrucağım bizleri
Sargı tutmaz yaralarım var benim
KADIN FENDİNE
Gel aldanma gönül kadın fendine
Sular aksın aman kendi kendine
Niçin sevmez oldu sor o kadına
Anlamadım ki artık çağem geçmiştir
Bir zaman gül idim bende koklanan
Her zaman sen idin beni yoklayan
Günlerce severek benden bakmayan
Sanki bir ölü ceset acep in olmuştur
Seni benim gibi kimse sevmedi
Ateşli dudaklar bunu bilmedi
Senden başkasına bu yüz gülmedi
Sence bütün vücut artık kocamıştır
Bence bu sevginin hiç sonu yoktur
Bu kadarda üzülme sevenin çoktur
Sevgiyi sen bilmedin kalbim bilecektir
Ercan gençtir amma sazı kocamıştır.
ADALETİN BU MU DÜNYA
Güvenemem Servetime Malıma
Ümidim Yok Bugün İle Yarına
Toprak Beni De Basacak Bağrına
Adaletin Bu Mu Dünya
Ne Yar Verdin Ne Mal Dünya
Kötülerinsin Sen Dünya
İyileri Öldüren Dünya
Ne İnsanlar Gelip Geçti Kapından
Memnun Gelip Giden Var Mı Yolundan
Kimi Fakir Kim Ayrılmış Yarinden
Adaletin Bu Mu Dünya
Ne Yar Verdin Ne Mal Dünya
Kötülerinsin Sen Dünya
İyileri Öldüren Dünya
Kimi Mecnun Gibi Dağda Dolaşır
Kimisi De Ölüm Yok Gibi Çalışır
Kimi Meteliksiz Kimi Milyona Karışır
Adaletin Bu Mu Dünya
Ne Yar Verdin Ne Mal Dünya
Kötülerinsin Sen Dünya
İyileri Öldüren Dünya
|
NİĞDE
'nin Özel Yemekleri
1- Mangır Çorbası
2- Oğma Çorbası
3- Pancar Çorbası
4- Erişte Pilav ve Çorbası
5- Tarhana Çorbası
6- Kuskus Çorbası ve Pilavı
7- Üzüm Boranası
8- Kabak Musakkası
9- Kabak Köftesi
10- Niğde Tavası
11- Ditme
12- Tirit
13- Niğde Çanağı
14- Söğürme-Közde pişerse çızbız
15- Unlu Söğürme
16- Ayva Boranası
17- Havu, Tatlı Havu
18- Cilbir
19- Soğan Yahnisi
20- Etkabağı
21- Yoğurtlu Çorba
22- Yoğurtlu Kuru Kabak Sarması
23- Nohutlu Kuru Etli Çanak
24- Mıhla
25- Çemen
26- Mumbar Dolması
27- Papara
NİĞDE'nin Özel Tatlıları
1- Höşmeri
2- Halveter
3- Kaygana
4- Pekmez
5- Aşüre
6- Zerde
7- Sarıburma
8- Tatlı Dürümü
9- Hurma Tatlısı
10- Kaşık Kayganası
NİĞDE ŞİVESİ
Istar : Halı tezgahı, halı.
İfrit : Pis koku.
Kanayaklı : Kadıncağız, kızcağız (Mahsun veya
masumluk ifadesi olarak)
Karık : Üzüm dikilen tümsek
Kelik : Eski ayakkabı
Kesirinden gelmek : Sırf inat olsun diye yapılan şey
Kesek : Kerpiç
Kığı : Koyun-keçi pisliği
Kırı : Eşek yavrusu
Kişniş : Küçük taneli üzüm
Köfter : Üzüm suyu ve nişastayla yapılan yöresel
tatlı.
Kömüs: Bağ ve tarla sulama sırasını ayarlayan
yetkili
Kursak : Mide
Mazarat : Zararlı
Meşkef : Kir,pislik, pasak
Nörüyon : Ne yapıyorsun ?
Ödü sıdmak : Çok korkmak
Pöç : Kuyruk sokumu
Sıracalı : Hastalıklı
Sokum : Lokma
Söğürme : Ateşte etle yapılan yöresel bir yemek
Şepe : Biraz kalınca açılan anında yenilen yufka
ekmek
Tirit : Kelle suyu ile ekmek karışımı yemek
Uyku semesi : Uyku mahmurluğu hali, uyku sersemliği
Ümüğü ötmek : Yokluktan ve açlıktan perişan
olmak
Ütmek : Kumarda kazanmak, kılı yakarak temizlemek
Übülük : 8 - 10 santimlik ince agaç çubuğu iki
taş arasına koyarak başka uzun çubuk vasıtasıyla
uzaklara fırlatılarak oynanan bir oyun.
Vıcıtmak : Fırlatmak, çekilip gitmek.
Vittırıvızık : (Halk ağzıyla) pekmezle yapılan
unlu helvaya verilen ad.
Yamsılmak: Saygısızca, geniş ve rahat oturmak.
Yamuk : Güvenilmez
Yılıkkan : Yalama, gevşemiş
Yuha : İnce, seyrek, hafif (giysiler için kullanılan
tabir)
Yuvak : Kabaran toprak damları yağmura karşı
sertleştirmek için kullanılan eksen delikleri
bulunan taş silindir.
Yinli : Hafif, uçarı, elde avuçta durmaz
|
|
ŞEHİT
ALBAYIM
Bir nâme almışım Kore ilinden
Başıma yıkıldı dağlar yeşil Bor.
Felek bergüzârı aldı elimden
Şimdi için için ağlar yeşil Bor
Dinimiz Hak dini eksilmez sayı
O kahbe düşmandan alırız payı,
Kaybettik Nuri Pamir albayı,
Şimdi için için ağlar yeşil Bor.
Güç bulunur kahramanın bir eşi,
Kıydı hayatına düşman ateşi,
Haber almış ise kavim, kardeşi,
Şimdi için için ağlar yeşil Bor.
Albay Nuri Pamir baş temelimiz,
Yaratan Mevlâya açık elimiz,
Çağlasın düşmana ölüm selimiz,
Öcünü alacak sağlar yeşil Bor.
Ruhuna rahmetler o kahramanın,
Kalır mı yanında kahbe düşmanın?
Artmıştır hicanı dertli Savan’ın
Kalbi için için ağlar yeşil Bor.
BOR'A HASRET
Anamın koyduğu azık alkımda,
Her sabah kalkınca Bor'u özlerim.
Gün batar gurbette içimde tasa,
Özden rüzgarından haber gözlerim.
Firkat basar beni her akşam böyle,
Sıra selvilerden geçip te şöyle,
Çakılbahçeden bir gonca koparıp,
Sinandı bağından eseyim derim.
Seccademi serip yarımadaya,
Gece orda yatıp bakarsak aya,
Yunak'ta soyunup gireyim suya
Bentkavak'a kadar yüzeyim derim.
Çayırlı Camide bir namaz kılıp,
İftihan yoluyla, yedi odaya,
Acıgöl'de durup Kuddüs Babaya,
Bütün sırlarımı vereyim derim.
Gurubu seyredip kayabaşında,
Şıra kaynatayım gala dışında,
Sızgıt dürümünde, arabaşında,
Eski lezzet var mı sorayım derim.
Azrail gelirse şu genç yaşımda,
Bir türkü yakılsın dombul başında,
Okçu suyu içip sabah beşinde,
Bor'da canımı al öleyim derim.
Borlu Ferit derde düştüm hasretle,
Bir gün kavuşursun inşallah dosta,
Paşa camiinde serdiğim posta
Yüzümü, gözümü süreyim derim.
Ferit ÜNAL
BOR'DA BAHAR
Ortaanadolu'nun küçük, şirin köşesi,
Sanki seher yeliyle esilir yeşil Bor'da
Bağların da dinlenir kuşların şakrak sesi,
İlham, gönülde derya, yüzülür Yeşil BOR'da.
Çiçeklenir ağaçlar, yemyeşil olur kırlar.
İpek ipek ibrişim ilkbaharda çayırlar,
Kuzuya mera olur, güzden kuru bayırlar,
Bu mevsimde arzuyla gezilir Yeşil BOR'da.
ÇAKILBAHÇE-GEBERE, KAYABAŞI'nda bahar,
ÖZDEN'de karsuları, coşarak çağlar akar
BENTKAVAK, MANASTIR'da sevda türkü yakar,
Sevgilinin yüreği ezilir Yeşil BOR'da
Bahçeler gonca gonca, çeşit çeşit gülleri,
Ötüşürken yarışır bülbüllerin dilleri
İlkbaharda yemyeşil giyer mevsim tülleri,
Sevgi dolu güzellik, süzülür Yeşil BOR'da.
YANIK KAPI, bağları mor menekşe kokuyor
YUNAK'da HUMAN Çayı köpürrek akıyor
KIZILYER'de leblebi çiçekleri şakıyor,
Duygular sanki düğüm, çözülür Yeşil BOR'da
Hadırellezle gidilir bağa, yeni yaprağa,
Canlılık fışkırıyor, hayat gelmiş topraga
Gece çiçeklerinden esans yayılır, dağa
İlham gelir, mısralar yazılır Yeşil BOR'da.
Bor'a özlemle dolu Borlular gurbet elde
Birer hatıra şimdi yanık türküler dilde,
Kavuşmamız neşedir hasretli gönüllerde,
Sabır vuslata tespih, dizilir Yeşil BOR'da.
ACIGÖL, ELALDI'da hayatın son durağı,
Kimini gonca iken ereken almış kırağı
Anmadan durulmuyor neşe olasa da ağı,
Her geçişte burukluk sezilir Yeşil BOR'da
Kaynakları beslesin; yaşatsın karlı dağlar
Pınarlar şırıl şırıl, mehtaba çelenk bağlar,
FESÇİOĞLU, sevinçli gelmiş yine ilkbahar,
Sevgilere mezar mı kazılır Yeşil BOR'da.
M. Emin Arısoy (FESÇİOĞLU)
NİĞDE'M
İç Anadolu'da sevimli bir şehirsin.
Bölgede tarihi anlatan tek isimsin.
Kaderinde zengin değil, biraz fakirsin.
Sen benim gurbetçi fedakâr ilimsin...
Konukları minarelerle karşılarsın.
Saat kulenle her zaman hep antikasın.
Bor, koyunlu ve Fertek' inle harikasın.
Çamardı, Eskigümüşünle başka cansın...
Şairlerin şiir yazdıkları mekansın.
Okumuşlarınla adeta hanedansın.
Bağrından çıkıp sana gelmeyen utansın.
Türkiye'nin her yerinde her zaman varsın...
Anamın babamın öz memleketi Niğde'm
Sana kavuşunca ağrımaz asla midem.
Elimde olsa seni terk edip hiç gitmem.
Bir gün gel desen bana, ben ne derim bilmem.
Adana Kayseri yolu üzerindesin.
Dağlar arasında neden çıkmıyor sesin.
Sana derman olalım, geçmesin hevesin.
Kim bilir sen kimlerin gölündesin...
Yanakları al aldır, masum yavruların.
Temiz hava gıdasıdır, oturanların
Okullar dostudur, genç körpe çocukların
Soğan simgesidir Niğdeli olanların...
Bağlarında üzümler, renk renk yetişirdi.
Meyveli bahçelerin; bir huzur yeriydi.
Suların tüm hastalara deva verirdi.
Sarıköprün, Kayaardın, cennet eliydi...
Nerelerde kaldı, o güzelim yerlerin,
Ne oldu, sebil su dağıtan çeşmelerin
Zaman süsünü almış antika evlerin,
Ayrı bir güzeldir, tarihi camilerin...
Yine yeşillendi mi? güzelim dağların,
Çıkmıyor hatıramdan, kıraç dağların,
Unutulur mu hiç değnekli, çobanların,
Bir başkadır, Ramazanda akşamların...
Derbent; kaderle herkesin son diyarıdır,
Ortası, ölenlerin ilahi bağıdır,
Kader orada; bilinen tek bir şarkıdır,
Orası, tüm erenlerin en son şanıdır.
Celal AYDIN
ÖZLEDİM BOR'UM
Burcu burcu kokan, iğde dalları,
Yeşil nakış vurmuş bostan tolları,
Aşşık oynadığım tozlu yolları,
Kaç yıldır görmedim, özledim BOR'UM.
Torbadan gözüken pekmez toprağın,
Emsali bulunmaz yeni yaprağın,
Sokuya dil veren bulgur toprağın,
Gurbette bağrımı dövüyor BOR'UM.
Sade kayabaşın dillere destan,
Eski parkın şimdi olmuş Gülistan,
Okçu suyu içer dirilir insan,
Kaç yıl var içmedim özledim BOR'UM.
Yoğurdunda vardır bir başka maya,
Koyuver gevreği, boz sulu suya
Kavurma yemedik ah doya doya,
Tuzlu söğürmeyi özledim BOR'UM.
Ildır ıldır akan dombul başını,
Şıra kaynattığın kala dışını,
Av etiyle pişen Arabaşını,
Sız-gıt dürümünü özledim BOR'UM.
Güvercin tünemiyor mu sulakta,
Cığızların eski sarı konakta,
Yine çimen var mı bizim yunakta,
Kaç yıldır çimmedim, özledim BOR'UM.
Bağlar Bozulup çırpıldı mı döşekler,
Tandıra gömüldü mü kelle keşkekler,
Zerzemiye asıldı mı altın hevekler,
Çok yıldır yemedim, özledim BOR'UM.
Kerdiler sulanıp suya kandı mı,
Hazal dişirip tandır yandı mı,
Cevizler çırpılıp köfter bandı mı,
Bandırma banmadık, Özledim BOR'UM.
Geçse de pazarı kaldı BOR adı,
Ne kadar kınasa kaymakam, kadı,
Köfter yalamanın başkadır tadı,
Kaç yıl yalamadık, özledim BOR'UM.
Büzeyden pekmezin etli tiridin,
kaç yıldır yolunu gözler Ferit'in;
Varamadım sana yolda çürüdüm,
Özledim, özledim, özledim BOR'UM.
GEÇTİ BOR'UN PAZARI
Başta kavak yelleri estiği günler hani?
Beklediğin nişanlar, şerefli günler hani?
Aradığın sevgili şanlı düğünler hani?
Sevgi gibi ümitler döndü birer ideye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye
Sende varsa bir cevher onu herkes de bilsin
Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?
Süslü bir dairede müdür bile değilsin
Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye
Bilmem ki ne olmaktır gayen maksadın?
Fare gibi kitaplar arasında yaşadın
Ne dans ettin, eğledin, ne de sevdin kız kadın
kim dedi hey serseri gençliğine kıy diye?
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye
Gönül ne çalgı ister, ne eğlence ne de dans
Ne güzel kadınların önlerinde referans
Kapandıkça kapandı bunca yıldır kahpe şans
İhtiyarlık gölgesi perde çekti dideye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye
Fırsatı iyi kolla olma sakın dangalak;
Keyfine bak! Dünyaya gülerek, oynayarak
Sonra iç şampanyalar, viskiler bardak bardak
Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mideye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye
Fırsat uçan bir kuştur vaktinde yetişmeyeli
Durmadan eğlenmeli, alıştırıp şişmeli
Yanmadan kavrulmadan mükemmelen pişmeli
Sonra seni almazlar hiçbir yere çiğdiye
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye
SAZIMDA NİĞDE
Orta yaylamızın en güzel süsü.
Hüdavent Hatun' un zümrüt örtüsü,
Aklıma geldi mi kırat türküsü,
Tütüm tütüm tüter gözümde Niğde.
Kırbağı söğüdü sırma saçların,
Üç bedenli kalen çatık kaşların
Hasandağı, Melendiz omuz başların,
Heybet, asalet var yüzünde Niğde.
Dörtayak, Fesleğen Çebiçderesi,
Tepeyran, Kayardı, Sarıovası,
Akmedrese, Sungurbey, Saat Kulesi,
Tarih ziynetidir dizinde Niğde.
Ahmet Pınarında suyun pek serin.
İçli türkülerin çok yanık derin.
Efir efir esen amas yellerin.
Bir başka hava var yazında Niğde.
Kadarak yolunda Derbent yelinde,
Bazen coşar akarım Humman selinde,
Bir al elma görsem gurbet ilinde,
Hasretin yeşerir közümde Niğde.
Kemanı Devlette sensin Niğde'm vay,
Misal, Cennettir yeşil Bor'un hay,
Ervahı Evliya kutsal aksaray,
Pir olmuş dervişler közünde Niğde.
Fertek bağlarında gönül şenlenir,
Ulukışla'mızda yayla yaylanır,
Ortaköy, Çamardı namı söylenir,
Yiğit harman olur sözünde Niğde.
Ah Ahmet dayımın Niğde tavası,
Kavelin Kemal'in uzun mayası,
Anıların yine eski havası,
Dertli dertli öter sazımda Niğde.
Bor'lu Ferit sen iline yanmışsın,
Yıllar var ki yad ellerde kalmışsın,
Bu sözlerle hasret söner sanmışsın,
Sönmez esmez isem sözünde Niğde.
Ferit Ünal
Emekli Vali
ÜZERIMIZE AGLARI ÖRDÜLER
Yüreklerimizde
Acilara yakinlik duygusu
Yiginlasan bir karisiklik içerinde
Gözlerimizle
Isik özünün boyutlarini küçültürken
Onlar
Üzerimize aglari ördüler.
Hayatin çilelerini çekerken
Asik yüzlü insanlari göre göre
Yorgun düsüncelerle
Yillarca
Kirbaç silkintilerini dinledik...
Öylesine gizli düsüncelerle
Onlar bizi hiç düsünmediler
Ve... acimadan
Üzerimize aglari ördüler.
Üzeyir Lokman ÇAYCI
|
|
|
|