BİLİM TEKNOLOJİ

deprem

Bu Sefer Ufolojistlere Göre Deprem Işıkları

 

Doç. Dr. Mikdat Kadıoğlu
TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası
Türk Denizleri Araştırma Vakfı
kadioglu@itu.edu.tr

 

Bilim ve Teknoloji sitesinde vemiş olduğumuz   haber daha sonradan değişik gazetelerde de yer aldı. Bu konuda çok fazla sansasyon yapıldığı için, sayın Doç. Dr. Mikdat Kadıoğlu açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamasını hiç bir değişiklik yapmadan sizlere sunuyoruz.

17 Ağustos 1999 Körfez Depremi gecesi gökyüzünde görülen şimşek çakmasına benzer ışık ve alev topu bazı tartışma ve komplo teorilerine neden oldu. Bu ışıklara, kimilerine göre bölgede dolaşan UFO’lar, gazetelerimizde de ele alınan bir komplo teorisine göre de 45000 kişiyi öldüren sismik bir bomba (Hulki Cevizoğlu, 24.4.1999 Akşam) ve ABD’nin askeri meteoroloji projelerinden biri olan HAARP (Sedat Sertoğlu, 22 ve 24.9.1999 Sabah) neden olmuştur. Bunlara ilaveten, bana telefon edip İstanbul semalarında her gece veya arasıra bu tür ışıkları hala gördüğünü anlatan veya çektiği amatör video kayıtlarını getirip göstererek “yeni bir deprem mi olacak” diye soran kafası karışmışların sayısı da az değil.

 

11 Eylül 1999 tarihinde Cumhuriyet Bilim-Teknik’de yayınlanan “Bir Dünya Işığı; UFO Değil!” başlıklı yazımda bu tür ışıkların eskiden beri bilindiğini ve fay hatları üzerinde değişik zamanlarda görüldüğünü açıklamaya çalışmıştım. Bazı dernek veya “araştırma merkezlerinin” yetkilileri ve sempatizanlarından aldığım eleştiriler ve açıklamalar ile birlikte ortaya atılan komplo teorileri beni bu konuda yeniden yazmaya itti. Umarım bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi ile kamuoyunda oluşan korku hafifler ve yanlış düşünceler ortadan kalkar.

 

Bana yöneltilen eleştiriler daha çok başka depremlerde bu tür ışıkların görüldüğüne dair herhangi bir kayıt ve fotoğraf olmadığı yönünde. Demek ki, 26 Kasım 1930 Japonya depremi örneği ve yazımın sonundaki kaynaklar yeterli olmamış. Bu sefer UFO severlerimize ufolojistlerin (UFO bilimcilerinin) kendi açıklamalarından da bahsederek örnekler verirsek belki daha inandırıcı oluruz (?) düşüncesi ile bu konuya bir daha ama son kez açıklık getirmeye çalışacağım.

 

Örneğin, ufolojistlere göre (UFO/Aliens Bulletin Board) “deprem ışıkları”na ait ilk kayıtlar M.Ö. 373 Antik Yunana kadar geriye gitmektedir [1]. Yine bu kaynağa göre bu tür ışıklar üzerine bilinen ilk bilimsel araştırmalar 1930’lu ve 1960’lı yıllarda yapılmış ve Japonya’da çekilmiş bir seri fotoğraf ile kayıtlara geçmiştir. Ayrıca Kanadalı bilim adamı Marcel Ouellet de, Quebec’in Saguenay bölgesinde Kasım 1988’den Ocak 1989’a kadar gözlemlediği ışıkları Nature dergisinde “Earthquake Lights and Seismicity” başlıklı makalesinde yayınlamıştır. Yine aynı UFO/Aliens Bulletin Board yazısına göre 1995’de Japonya’daki Kobe depreminde benzer ışıklar gözlenmiştir ve Science Frontiers #99. May-Jun 1995’de yayınlanmıştır. 1976 Çin depreminde ışıkların deprem merkezinden 320 km uzaklığa kadar bir alanı gündüz gibi aydınlattığı ve insanların odalarında elektrik ışıkları yakıldı sanarak uyandığı anlatılmaktadır.

 

U.S. Geological Survey’in (USGS) Hawai Volkan Gözlem evine göre de 29 Kasım 1975 Kalapana, Hawai Kalapana depremi ve sonrasında beyaz ile açık mavi renklerde deprem ışıkları gözlenmiştir [2]. Bu kaynak aynı ışıkların Japonya ve Kaliforniya’daki büyük depremlerde de gözlendiği açık bir şekilde belirtilmektedir. Hindistan 22 Mayıs 1997 Jabalpur depreminde de deprem ışıkları rapor edilmiştir [3]. Yine USGS’den John S. Deer, Laurentian Üniversitesinden Michael A. Peringer ABD’nin orta bölgesinde 19 yıl boyunca açığa çıkan sismik enerji ile rapor edilen ışık olayları arasında önemli bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur [5].

 

Ufolojistlerin bu konudaki tartışmalarına geri dönersek, Charles Fort’un gökyüzündeki ışıklar ile tektonik aktiviteler arasında bilimsel ilişki kuran ilk ufolojist olduğunu görürüz [6]. John Keel 1960 yıllarda olağan dışı ışıklar ile fay hatları ve manyetik anormallikler arasında ilişki kurmuştur. Fransız araştırmacı Ferdimamd Lagarde UFO ile fay hatları arasındaki ilişkiler üzerine 1968’de bir makale yazmıştır. Lagarde UFO gözlemlerinin daha çok jeolojik kırıklar ile ilişkili olduğu sonucuna varmış. Ayrıca bu ışıkların esas kaynağını, piezoelektrik veya elektrik, manyetik ya da gravitedeki değişim veya süreksizliklere bağlamıştır. 1975’de Paul Devereux ve Andrew York yayınladıkları iki makalede yıldırım toplarının tektonik etkinliklerle olan ilgisini ve UFO gözlemlerini kısmen meteorolojik olayların oluşturduğunu ortaya koymuştur. Ve burada sayılamayacak kadar çok olan diğer çalışmalar bu tespitleri desteklemekte ve dünyanın bir çok yerinden örnekler vermektedir [6]. Bu ışıkların oluşumu üzerine ortaya konan teoriler ve laboratuar deneyleri için de bu benzeri kaynakların incelenmesinde fayda vardır.

 

Ulaşabildiğim bazı Türkçe kaynaklarda da bu konu işlenmiştir. Örneğin, depremler ve UFO’ların ortak noktasını sorgulayan makale [7] nolu kaynakta 1993 yılında işlenmiş. Turkish Ufo and Paranormal Organization’un (TUVPO) internet sayfasında da deprem ışıklarının UFO raporlarının oluşumundaki etkisinin tahmin edilenden çok daha önemli olabileceği bilimsel kaynaklara atıflar yapılarak anlatılmaktadır [8]. Ayrıca Hulki Cevizoğlu, 24 Eylül 1999 gecesi Ceviz Kabuğu adlı programında İTÜ Avrasya Enstitüsü’nden Prof. Dr. Aykut Barka’ya atfen İstanbul’un fethinden sonra olan bir depremi anlatmak için yapılan resimlerde de bu tür ışıkların görüldüğünü belirtmiştir.

 

Bu konuda görsel malzeme ve daha çok bilgi istiyorsanız: Önce normal bir yıldırım (lightning) nasıl oluştuğunu gösteren animasyonu inceleyiniz [9]. Yıldırım topunun (ball lightning) görüntü ve temsili resimi için [10]’a bakınız. Depremler anında gök yüzünü aydınlatan ışığa (flash lightning) ait geçek bir kayıt için [11]’e bakınız. Yıldırım topunun nasıl bir şeye benzediğini görmek için de [12]’deki animasyonu inceleyiniz. Başta meteoroloji balonu olmak üzere UFO olarak yanlışlıkla nelerin rapor edilebildiğini öğrenmek için [13]’deki makaleye bakınız. İnsana hayret verici “UFO bulutları” görmek için [14]’e bakınız. Kaliforniya’da bir deprem aktivitesi varken meteoroloji uydularının bulut göstermediği yerde meteoroloji radarlarına yakalanan plazma ekosunu (yıldırım topu şeklindeki deprem ışığını) görmek için [15]’deki 4-21-98 tarihli olaya bakınız. Bazı UFO’ların oluşumu ve gözlenmesini Tektonik Gerilme Teorisine dayandıran ve insan beyninin manyetik alanlardan nasıl etkilenerek UFO türü halüsinasyonlara neden olduğunu anlatan makale için de [16]’ya bakınız…

 

Alaska Üniversitesinin Jeofizik Enstitüsü sismolojisti T. Neil Davis’e göre “deprem ışıkları sismolojide en karanlık noktalardan biridir” [4]. Şaka ile karışık yapılan bu tespit ile deprem ışıklarına yer bilimlerinde fazla önem verilmediği anlatılmaktadır. Deprem ışıkları faylar çevresinde her zaman görülebildiği gibi, bazen depremden bir kaç ay önce, bazen de depremden uzun yıllar sonra da olaşabilmektedirler. Diğer bir deyişle, ben “bu ışıklar takip edilerek deprem tahmin edilebilir” diyen hiç bir çalışmaya rastlayamadım. Deprem ışıkları, yıldırım topları gibi havada dolaşmasaydı atmosfer bilimcilerinin de ilgisini çekmeyecekti ve ben de bu yazıları hiç yazmayacaktım.

 

Sonuç olarak UFO’lara inananlara hiç bir sözüm yok. Şüphesiz inançları tartışamayız! Ama bu konuyu herhangi bir şekilde tartışmak isteyen olursa “deprem ışıklarının aslında bir UFO olduğu” gibi iddialarına ciddi kaynaklar göstermelidir.

 

Kaynaklar

1)Lawhon, L., 1999: Earthquake Lights. UFOs/Aliens Bulletin Board. http://ufos.about.com/library/weekly/aa32299.htm?pid=2733&cob=home

2)USGS, Hawaiian Volcano Observatory, November 29, 1975 Kalapana Earthquake, http://hvo.wr.usgs.gov/earthquakes/destruct/1975Nov29/

3)EERI SPECIAL EARTHQUAKE REPORT – August 1997.Some Observations on Engineering Aspects of the Jabalpur Earthquake of 22 May 1997. http://www.eeri.org/Reconn/Jabalpur/Jabalpur1.html

4)Davis, T.N., 1978: Earthquake Lights. Article # 83, Alaska Science Forum. http://www.gi.alaska.edu/ScienceForum/ASF0/083.html

5)Derr, J.S. and M.A. Persinger, 1999: Luminous Phenomena and Seismic Enrgy in the Central United States. Journal of Scientific Exploratio, 4 (1), p. 55. http://www.jse.com/abstracts/v4n1a5.html

6)Peter Brookesmith on Tectonic Strain Theory, 1997: UFO UpDates Mailing List. http://www.ufomind.com/ufo/updates/1997/feb/m10-004.shtml

7)P.B. Haber Hattı, 1983: Depremler ve UFO’ların ortak noktası ne? Popüler Bilim, Aralık 1993, s. 39.

8)TUVPO Home Page: Archive: Message #983. Solar-jeomanyetik faktörler. http://www.listbot.com/cgi-bin/subscriber?
Act=view_message&list_id=tuvpo&msg_num=983&start_num=

9)Lightning strikes, http://southflorida.digitalcity.com/DCNews/krt-lightning.htm

10)Kugelblitz! – The Fire In The Sky. http://freespace.virgin.net.brian.goodwin/Kugelblitz!.htm

11)Flash Lightning, http://www.qnet.com/~craftyb/lightning.htm

12)Ball lightning, http://southflorida.digitalcity.com/DCNews/krt-ballightning.htm

13)Identified Flying Objects, http://www.forteantimes.com/artic/102/ufoid.html

14)Lenticular Clouds, http://www.crystalinks.com/lenticular.html

15)Great Dreams Earth Changes - Weather Anomaly Page, http://www.greatdreams.com/radar.htm

16)Long, G,. Examing the earthlight theory… An investigation into a mini-flap. http://www.keelynet.com/ufo/earthlgt.txt

Deprem Zararları Kolayca Tespit Edilebilecek

1 Eylül 1999, Andrew McLaughlin

Malzemelerin içindeki çatlak ve zayıflıkların tespitine yarayan bir yöntem bulundu. Bu yöntem, depremden zarar görmüş hasarlı binalarda veya depreme dayanıklı evlerin yapılmasında çok işe yarayacak. Malzeme içinden ses dalgalarının geçmesi sırasında, çatlak veya şekil değiştirmeye uğramış bölgeler geçilirken meydana gelecek ton farklılığının incelenmesi bu yöntemin temelini oluşturuyor. Bu yöntem gerçekte, sadece deprem ile ilgili bina incelemelerinde değil, köprü, petrol borusu ve uçak yapılarındaki hasar tespitinde de kullanılıyor.

Bir malzemenin içinde bulunan çatlaktan ses dalgası geçerken frekansta değişme olur. Cisme farklı frekanslar uygulandığında, çatlağın resmini çizmek mümkün olur.

Amerikan Los Alamos Ulusal Laboratuvarı araştırıcılarından Paul Johnson, frekans spektrum analizi kullanarak, hasar görmüş veya görmemiş cisimlerin tespitinin kolaylıkla mümkün olabildiğini söylemektedir.

Linner olmayan Rezonans Ultrasound Spektreskopy adıyla bilinen bu teknoloji, tahribatsız muayene yöntemleri arasında en duyarlı, kolay uygulanabilir olmasıyla dikkat çekiyor. Johnson, sadece hasarın varlığını saptamakla kalmadıklarını, yerinin de saptanabildiğini söylüyor. 

Deprem Hakkında Teknik Bilgiler

Depremde Yapılması Gerekenler

Yardım Kampanyaları & Malzeme, Ekipman ve Personel Yardımında Bulunmak İsteyenler

Barınak Sağlayabilecek Kişilerin ve Kurumların Listesi

Önemli Telefon Numaraları ve Web Siteleri

Yardım İçin Banka Hesap Numaraları (Bank Accounts for Donations to Survivors)

HayNet Kan Bankası

Özgür Kocaeli Gazetesi

Depremleri online izleyin!



Tüm depremleri Türkiye Diri Fay Haritası üzerinden internete bağlı kaldığınız sürece online izleyebileceğiniz, download gerektirmeyen, Kandilli ile eş zamanlı, tamamen otomatik olarak güncellenen Deprem Monitörü...

Yaşadığımız büyük depremlerden sonra ciddiyeti kavranan deprem hareketlerini dakika dakika izlemek için elde çok fazla kaynak bulunmuyor. Eğer internet bağlantınız varsa ve son 10 dakikada ülkemizin neresinde deprem olduğunu görmek isterseniz önerebileceğimiz bir adres var.

Ülkemizde gerçekleşen en son depremleri Türkiye haritası üzerinde inşaatla ilgili yapiworld.com sitesinde izlemek mümkün olabiliyor. Hizmetten yararlanmak için bilgisayara herhangi bir program yüklemek gerekmiyor. Depremlerin şiddeti harita üzerindeki kırmızı yuvarlakların büyüklüğüyle anlaşılabiliyor. Deprem şiddetinin tam rakamsal değerlerini de aynı ekranda takip edebiliyorsunuz, bu sayede depremlerle ilgili detaylar görülebiliyor. Sitede ayrıca depremle ilgili detaylı teknik bilgiler ve günlük hayatta depremle ilgili karşılaştığınız tüm terimlerin kolay anlaşılabilir açıklamaları yeralıyor.

Aslında inşaatla ilgili olan bu sitede, inşaat dünyasıyla ilgili bulmak istediğiniz herşey, inşaat şirketleri, malzeme ve uygulama firmaları, markalar, yatırımcı devlet kuruluşları, müşavir ve mühendisler, yapı denetim şirketleri, üniversiteler, yapı dünyasıyla ilgili tüm Türk standardları, dernekler, odalar ve çok kapsamlı teknik bilgiler de yeralıyor.

Deprem fobisi olanların ziyaret etmesi faydalı olabilir.

BU PROGRAMIN DOWNLOAD LINK'İ ANA SAYFA'DA BULUNMAKTADIR...

 

İstanbul'a "Acil Eylem Planı"



İstanbul'da deprem ve afetlere karşı acil eylem planı geliştirildi. Eylem planı durum tespit, acil müdahale, kurtarma, ulaşım, iletişim, sağlık, barınma, gıda temini ve koordinasyondan oluşuyor.

İstanbul Valiliği Afet Yönetim Merkezi (AYM), kenti etkileyecek olası deprem veya doğal afetlere, yönetim ve koordinasyonu iyi şekilde sağlamak amacıyla geliştirilen bir plan çerçevesinde hazırlanıyor.

Kocaeli'de 17 Ağustos'ta meydana gelen depremin ardından İstanbul Vali Yardımcısı Ali Cafer Akyüz başkanlığında kurulan Afet Yönetim Merkezi (AYM), Büyükşehir Belediyesi, Garnizon Komutanlığı ve ilçelerdeki afet merkezleriyle koordineli bir şekilde hazırlıklarını tamamlama noktasına getirdi.

AYM, olası bir afet durumunamüdahale, bölgeyle iletişim ve ulaşımın sağlanması, yardım ekip ve ekipmanlarının yönlendirilmesi, çalışmaların daha etkin ve verimli hale getirilmesi ile daha önceki depremlerde yaşanan kargaşanın önlenmesi amacıyla bir dizi düzenleme yaptı.

Acil Eylem Planı
Olası afetin en kötü ihtimali göz önünde bulundurularak hazırlanan ''Acil Eylem Planı'', özetle şunları kapsıyor:

- Bir afet durumunda öncelikle yapılacak iş, ilçelerdeki AYM'lerle, iletişim araçlarında meydana gelebilecek arızalara karşı kentin bütün bölgeleriyle iletişimi sağlayabilmek amacıyla kurulan telsiz sistemiyle irtibata geçilecek ve durum hakkında bilgi alınacak.

- Afetin bölgede yol açtığı hasara göre, hür türlü araç-gereçle donatılıp ilçelere dağıtılan özel eğitimli 6 bin 350 kişilik acil müdahale ve kurtarma ekibi yönlendirilecek, gerekli güvenlik önlemi sağlanacak, sağlık birimleri bölgeye sevkedilirken, yangınlara karşı 20 grup ve 19 müfrezelik itfaiye birimleri koordine edilecek.

Sahra hastaneleri
- Yaralılar durumlarına göre tasnif edilerek ya ayakta tedavi edilecek, ya da önceden belirlenen bölgelerde kurulacak sahra hastanelerine kaldırılacak veya tespit edilen 30 bin yatak, 11 bin hekim kapasiteli 400 ayrı hastaneye, 545 adet ambulansla sevkedilecek,

- Afetin ana arterler, 0-1 karayolu ve TEM otoyolu, boğaz köprüleri,alt ve üst geçitler ile diğer yollarda yaratacağı hasarın ulaşımda neden olacağı aksaklığa karşı önceden tespit edilmiş olan alternatif hava, kara ve deniz ulaşım imkanları kullanılacak.

- Herhangi bir iletişim sorununa karşı, bölgeyle, telsiz sisteminin yanı sıra, uydu bağlantılı sistem veya bilgisayar üzerinden data yoluyla haberleşme sağlanacak.

Barınma
- Barınma ihtiyacının giderilmesi amacıyla önceden belirlenen 495 çadır alanında, kullanıma hazır şekilde bekletilen 18 bin çadır kurulacak, gerekirse 16 bin kişi kapasiteli 148 spor tesisi, 126 bin kişi alabilen 129 okul binası ve 25 bin kişinin barınabileceği öğrenciyurtları kullanılabilecek.

- Gıda ihtiyacının karşılanmasında günlük 26 milyon ekmek kapasiteli, 1227 fırın, 20 bin kişiye sıcak yemek verebilen 10 seyyar mutfağın yanı sıra, 240 yemek üretim firması seferber edilebilecek.

- Afet süresince, bölgedeki bütün kamu ve özel sektöre ait imkanlar,ilçe AYM veya kaymakamlıklarca, Valilik adına, kurtarma, acil müdahale, barınma, sağlık ve diğer ihtiyaçların giderilmesi yönünde kullanılabilecek.

- Doğal afetlere karşı halkı bilgilendirmek ve eğitmek amacıyla kurulan Afet FM ile "www.aym.org.tr" adlı internet sitesi aracılığıyla halka duyurular yapılırken, basın-yayın organlarına da, görevlendirilen bir vali yardımcısı tarafından sürekli bilgi akışı sağlanacak.

Her türlü ayrıntısı düşünülerek hazırlandığı ifade edilen eylem planında ayrıca, sokakta kalan hayvanların bir merkezde toplanması, yaralıların tedavi edilmesi, telef olanların gömülmesi gibi konuların da yer aldığı bildirildi.

İstanbul'da depremden kaçacak yer yok



İstanbul'da depremden hangi semtlerin nasıl etkileneceğinin haritası çıkartıldı. Haritaya göre kaçacak yer yok. Depremde en çok 75-110 bin kişi ölür, 300-400 bin kişi yaralanır. Deprem önlemi için ise 7.2 milyar gerekiyor.

Jeofizik Mühendisleri Odası (JFMO) Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, olası bir depremin İstanbul'da hangi semtleri nasıl etkileyeceğinin aşağı yukarı belli olduğunu ifadeederek, buralarda yaşayan insanları şimdiden sağlam konutlara kavuşturma giderinin 7.2 milyar dolar olacağını söyledi.

Prof. Dr. Ercan, Marmara Denizi'nde meydana gelebilecek, 6.3-7.4 büyüklükleri arasındaki depremin kötü yerlerde yapılmış kötü yapıları ayıklayacağını belirterek, kıyıdan 15-20 kilometre uzakta, deniz içinde olabilecek depremin etki kuşağının 90 kilometreden az olmayacağını kaydetti.

Prof. Dr. Ercan, "Bu durumda, özellikle salınıma duyarlı Karadeniz kıyılarında arsa ve orman talanına gerek yok. Açıkçası, İstanbul'da kaçacak yer yoktur" diyerek, vuruş gücünün, zeminin özelliğine göre farklı etki göstereceğini söyledi.

Prof. Dr. Ercan, "Öyleyse ne yapmalı? Bütün imkanlarımız kullanılarak, İstanbul'da hangi semtlerin depremi nasıl duyumsayacağının haritası çıkartılmıştır. Buna dayanarak hangi semt ve belediye alanlarında kötü yapıların ayıklanacağı aşağı yukarı bellidir" dedi.

Depremin maliyeti
İnsan ölümlerinin maliyetinin de, 60-120 milyar dolar olacağını bildiren Prof. Dr. Ercan, şöyle konuştu

"Bir konutun maliyeti 2 bin dolardır. Depremde orta ve az hasar gören yapılar da gözönünde bulundurulursa, mağdur insan sayısı 3.6 milyon olacaktır. En kötü olasılıkla, bu insanları sağlam konutlara kavuşturma gideri 7.2 milyar dolar olacaktır. Oysa bu işlem yapılmazsa, beklenen gider 60-120 milyar dolardır"

Prof. Ercan, şöyle devam etti:
"Çok şükür ki, İstanbul'un büyük kesimi sağlam yerlerde yapılaşmıştır. Buralardaki yapılar sarsıntıyı duyacak ancak yapılar yaşlarına göre, konumlarına, rezonanslarına ve projelerinin doğruluğuna göre değişen dokuncalar görecek ancak göçmeyecektir. Ne var ki, kötü yerlerde yapılmış derme çatma yapılarda oluşacak dokunca,yıkım ve göçmelerin beklenen tutarı 100 milyar dolar civarında olacaktır.

17 Ağustos depreminde 20 bin kişi ölmüştür. Buradaki kentlerin deprem öncesi nüfusu yaklaşık iki milyon kişiydi. Yani her yüz kişiden biri ölmüştür. Bu orantıya göre, İstanbul'da olası bir depremde, en kötü koşulda insan yitimi 75-110 bin kişi, yaralı sayısı 300-400 bin olabilir. Bu korkunç görüntü gözardı edilemez."

Yapıların yüzde 70'i kaçak
Riskli bölgelerin, özellikle yoksul insanların, tek veya çok katlı derme çatma binalarda yaşadığı yerler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ahmet Ercan, bu yerlerdeki konutların yüzde 70'inin kaçak, sadece yüzde 8'inin inşaat projesine sahip olduğunu ve sadece yüzde 1'inin jeofizik yer araştırmasının bulunduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Ercan, mevcut teknolojinin, binaların göreceği hasarı önceden belirlemede yeterli olduğunu belirterek "İstanbul'da insanların yoğun olarak bulunduğu otel, stadyum, tiyatro, sinema, havaalanı gibi yerlerde jeofizik salınım ölçümleri alınmıştır. Durum açıkça ortadadır" dedi.

Yoksul halk önlemini alamaz
Prof. Dr. Ercan, "depremlerle yaşamayı öğrenmeliyiz" gibi sözlerle artık zaman geçirmemek gerektiğini vurgulayarak, Türk insanının artık depremi çok iyi öğrendiğini ancak kendi önlemini alabilecek maddi gelire sahip olmağını söyledi.

"İnsanlar bunu öğrendi. Peki, kulübesi için ne yapması gerekiyor?" diye soran Prof. Dr. Ercan, "Ulusal gelirden payı yılda 2 bin 850 dolar olan insanımız geçim sıkıntısı içinde kıvranırken, sağlam yerde, sağlam konuta geçecek ne umudu, ne de yatırım yapacak parası vardır. Hükümetlerimiz, buna bir çözüm bulmalıdır" dedi.

Prof. Dr. Ercan, diğer bütün sorunlarda olduğu gibi depremin tek çaresinin ekonomiyi düzeltmek olduğunu kaydederek, şöyle devam etti:

"Deprem salt yoksulu vurur. Yoksul derme çatma yapılarda, gelir düzeyi yüksek kişiler ise jeofizik ve inşaat projesi yapılmış binalarda oturur.

Depremden etkilenmeyi azaltmak için halkın deprem bilincine erişmesi yetmez. Önemli olan, yöneticilerin halkın gelir düzeyini, Atatürk'ün gösterdiği uygar ülkeler düzeyine çıkartmasıdır.

Deprem sadece bizim gibi yoksul ülkelerde kırandır. Oysa gelişmiş ülkelerde, güvenli yapılaşma ile etkileri azaltılan doğal bir olaydır. Deprem dokuncalarını azaltmanın yolu, ekonomiyi düzeltmeye dayanır. Tek çözüm bu olur."

Deprem çalışmalarına ayrılan bütçenin yetersizliğinden de yakınan Prof. Dr. Ercan, "Deprem araştırmalarına ayrılan pay sadece 1 milyon dolardır. Oysa ülkemizde, bir futbolcuya 15 milyon dolar, sigara tüketimine 4.5 milyar dolar harcanabilmektedir" şeklinde konuştu.

Depreme karşı koruyucu yatak



Almanya'da üretilen yatak, deprem anında her iki yandan çıkıp yukarı doğru yükselen metal parçalar ve 4 hava yastığından oluşuyor

Bonn Üniversitesi Jeo-Dinamik Enstitüsü bilim adamlarından Prof. Hans-Joachim Kümpel tarafından geliştirilen ve tüp şekline dönüşen yatakta yatan kişi, böylece darbelere karşı korunmuş oluyor. Depremlerde insanların büyük bölümünün yıkılan evlerde hayatını kaybettiklerini hatırlatan Prof. Kümpel, "Quake-Shell" adını verdiği depreme dayanıklı yatağı için Almanya, Japonya ve ABD'de patent aldığını bildirdi.
İnsanların, ömürlerinin yaklaşık üçte birini yatakta geçirdiklerini belirten Prof. Kümpel, yatılan mekanların yeterince korunmasıyla, deprem felaketlerinde ölü sayısının önemli ölçüde azaltılabileceğini kaydetti. Prof. Kümpel, yatağın çok kolay kurulabildiğini, koruma sisteminin normal zamanlarda yatağın altında yer aldığını söyledi. Metal parçaların, yatağın altında bulunan alıcıların hareketlenme kaydederek sistemi devreye sokmasıyla açılıyor.

Deprem ve ay ilişkisi



Rus bilim adamları, deprem ve ay arasında ilişki saptadı. Yeni ay ve dolunay zamanında depremler artıyor.

Rus bilim adamları, Ay'ın hareketleri ile deprem arasında bir ilişki saptadıklarını ileri sürdü. Rusya çekirdek Fiziği Enstitüsü, bilim adamları, yeryüzünden yayılan nötron ışıması ile sismik faaliyetin yükselmesi arasında doğru orantı olduğunu belirledi.

Rusya'da, bilimsel enstitülerin bünyesindeki Bilim Ajansı'nın haberine göre, bu bulgunun, depremin önceden tahmin edilmesinde kullanılabileceğini düşünen bilim adamları, yeryüzünden yayılan nötron ışımasının, Ay'ın 'yeni ay' ve 'dolunay' dönemlerinde arttığını saptadı. Ölçümler, şiddetli deprem kuşağı üzerinde bulunan Orta Asya'daki Pamir Dağları'nda, deniz seviyesinden 1100 metre yükseklikte yapıldı.

Rus bilim adamları, 1964-92 yılları arasında dünyada meydana gelen depremlerin Ay'ın zamanlarıyla karşılaştırmasını da yaptı. Bu çerçevede, Pasifik'teki deprem kuşağında yer sarsıntılarının çoğunun, yeni ay ya da dolunay evrelerinin ya başlangıcında ya da birkaç gün önce ya da sonra meydana geldiği belirlendi.

Ay hareketleri, yeryüzünün sismik faaliyet ve belirli bir bölgedeki nötron ışımaları arasında bağlantı kuran bilim adamları, bulgularının daha da geliştirmeleri halinde, depremin kısa süreli de olsa önceden bilinmesine katkıda bulunabileceklerini düşünüyor.

Türkiye'de de tartışılıyor
Rus bilim adamlarının Ay'ın hareketleri ile depremler arasında bir ilişki belirledikleri yolundaki açıklaması Türk bilim adamları arasında da tartışma yarattı.


Jeofizik Mühendisleri Odası Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, Yer içindeki fiziksel olaylar ve yer dışındaki doğal olayların her zaman etkileşim içinde olduğunu belirterek "Ama bu bir deprem yaratır mı, yaratmaz mı bilemiyoruz" dedi.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ise Ay ve depremlar arasında ilişki olduğu yönündeki iddianın bilimsellikten uzak olduğunu söyledi.

Rus bilim adamlarının açıklamalarını değerlendiren Ercan, uzaydaki kozmik dengeye işaret ederek "Yer, güneş ve diğer gezegenler arasında, uzaysal bir denge söz konusudur. Bir yıldızın patlamasıyla bu denge bozulabiliyor. Bunu Newton Yasası'na göre de açıklayabiliriz" dedi.

Ercan, yer ile güneş arasındaki mıknatıslanmada 27 günde bir büyük artışlar meydana geldiğini belirterek, buna "manyetik fırtınalar" denildiğini ve değişik etkileşimlere yol açtığını kaydetti.

Dünya ile Ay arasında da buna benzer etkileşimler bulunduğunu anlatan Ercan, şöyle konuştu:

"Gel-git olayları oluyor mesela. Bu en çok kendini denizlerde gösteriyor, ancak karada da bir büzme ve genleşmeye yol açıyor. Bunları ölçüyoruz. Bütün dünya boyutunda mühendisler bu alanda çalışır.

Ay ile yer arasında olağanüstü ilişkiler var mıdır? Bu, uzun yıllardır tartışılan bir olaydır. Türk araştırmacılar, ay ile yer arasındaki çekişmenin depremlere neden olabileceğini 50 yıldan beri söyleyegelmektedirler. Ancak bu konuda söylenenler, Rus bilim adamlarının söylediklerinden öte değildir. Yer çekirdeğindeki magma, devinimini üstteki kabuğa sürünerek ve süründürerek sürdürüyor. Üst kabuğun gerilmesinin asıl nedeni bu. Bu kırılma sırasında oluşan kırığa deprem diyoruz.

Yer içindeki fiziksel olaylar ve yer dışındaki doğal olayların bir etkileşimi her zaman için vardır, ama bu bir deprem yaratır mı, yaratmaz mı bilemiyoruz."

Olağandışılık var
Son zamanlarda dünya genelinde meydana gelen büyük depremleri de değerlendiren Ercan, şunları kaydetti:

"Son 4 bin yılın depremlerini incelediğimizde, depremlerin çoğunlukla Ağustos, Ekim ve Aralık ayları ile gece 03.00, akşam 21.00 ve sabah 09-10.00 saatleri arasında, yani yelkovanla akrebin düz olduğu zamanlarda meydana geldiği görülüyor. Bu bir rastlantı mı, ya da bunun fiziksel bir anlamı var mı bilemiyoruz."

Dünyanın 2001 yılına çok etkin girdiğini vurgulayan Ercan, "Dünyada 8 büyüklüğündeki depremler yılda ortalama bir tane olurken, sadece 2001'in Ocak ayında 7.9 büyüklüğünde 5 ayrı deprem meydana geldi. Yani dünya yaklaşık 6 ayda üretmesi gereken depremi, 2001'de bir ayda üretti" dedi.

Bunun şu anda bir olağandışılık olduğu anlamına geldiğini belirten Ercan, "Bunun kaynağı nedir, bu geçici mi bilemiyoruz. Yeryüzündeki bu ani gerginliğin kaynağı nedir? Bunu araştırıyoruz. Tüm bu noktaları göz önünde bulunduruyoruz" diye konuştu.

"Bilimsellikten uzak"
Prof. Dr. Üşümezsoy ise böyle bir iddiayı "anlamsız" bulduğu için dikkate almadığını, bu konuda mekanik olarak hesaplanmış ciddi bir formülasyonun bulunmadığını, bu nedenle iddianın bilimsellikten uzak olduğunu savundu.

İÜ Fen Fakültesi Astronomi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Adnan Ökten de, bu konuda daha önce yaptıkları araştırmayı hatırlatarak, son 25 yılın bütün büyük depremlerini Ay'ın konumlarına göre ele aldıklarını, ancak Ay'ın hareketlerinin dünya üzerinde herhangi bir etkiye neden olmadığını tespit ettiklerini söyledi.

Rus bilim adamlarının söz konusu açıklamasında geçen "nötron ışıması"nın nasıl çıktığının bilinmediğini kaydeden Ökten, "Ama bizim bildiğimiz Ay'ın evreleri ile depremin ilişkisinin olmadığıdır. Dolunay ve yeniay evreleri toplam bir aylık zamanı alıyor. Işık alma miktarından çok, gün gün Ay'ın evrelerine bakmak gerekiyor. Bu açıdan yanılıyor olabilirler" dedi.

Deprem ile ilgili tavsiyeler



Bir deprem olduğunu veya başladığını hissettiğinizde bir sıra veya sağlam bir masanın altına giriniz. Pencerelerden, kitaplıklardan, dosya dolaplarından, ağır ve büyük aynalardan, askılıklardan ve diğer devrilme veya düşme ihtimali bulunan ağır eşyalardan uzak durunuz. Düşen sıva veya tavan kaplamalarına dikkat ediniz. Sarsıntı kesilene kadar saklandığınız yerde kalın ve sizi koruyan şeyden ayrılmayın. Eğer sizi koruyan şey hareket ediyorsa siz de onunla birlikte hareket edin.

Özel yerler için bazı ek tavsiyeler şöyle özetlenebilir:
Eğer yüksek bir binada bulunuyorsanız yakınınızda bir masa veya altına girebileceğiniz benzeri bir eşya yoksa bir duvarın dibinden yürüyün ve başınızı ellerinizle koruyun. Asansörleri kullanmayın. Alarm veya su püskürtücüler çalışmaya başlarsa şaşırmayın. Dışarıya çıkmayın. Cam pencereler deprem sırasında yerlerinden çıkabilir ve uçarak yüzlerce feet uzaklığa gidebilirler.

Eğer dışarıda bulunuyorsanız ağaçlardan, tabelalardan, binalardan, elektrik tellerinden ve direklerden uzaklaşın ve bu tür şeylerin bulunmadığı açık bir alana gidin.

Eğer binaların yanındaki bir kaldırımda bulunuyorsanız, düşen tuğlalar, cam, sıva ve diğer enkazdan korunmak için derhal bir kapı girişine sığının.

Eğer araç kullanmakta iseniz aracı yolun kenarına çekin ve durun. Üstgeçitlerden, enerji hatlarından ve diğer tehlikeli yerlerden kaçının. Sarsıntı kesilene kadar aracın içinde bekleyin.

Eğer kalabalık bir mağaza veya benzeri müşterek bir alanda bulunuyorsanız çıkışa koşmayın. Üzerlerinde düşebilecek cisimler bulunan vitrin raflarından uzaklaşın.

Eğer tekerlekli sandalyede iseniz sandalyenizden ayrılmayın. Eğer mümkünse sizi koruyacak bir yere gidin, tekerlekleri kilitleyin ve kollarınızla başınızı koruyun.

Eğer mutfakta iseniz buzdolabından, sobadan ve duvarların üst kısımlarına monte edilmiş dolaplardan uzaklaşın. (Tehlikeleri azaltmak için araçları duvara sağlam bir şekilde monte etmek ve dolap kapaklarına güvenlik menteşeleri monte etmek için ŞİMDİ harekete geçin)

Eğer bir stadyum veya tiyatroda bulunuyorsanız yerinizde oturun ve kollarınızla başınızı koruyun. Sarsıntı kesilene kadar çıkmaya çalışmayın ve daha sonra da sakin ve düzenli bir şekilde terk edin. Çıkış kapılarına koşmaktan kaçının

İstanbul hareket-î arzı (hicri 915)



Prof. Dr. Uğur Ersoy

Solakzade Tarihine göre Hicri 915 senesi Cemaziyülahir ayının birinci günü (Miladi Eylül 1509) istanbul büyük bir depremle sarsılmış. Bu tarihçi, yüz dokuz caminin, binlerce ev ve dükkanın, kara tarafındaki surların tümünün, deniz tarafındakilerin çoğunluğunun, Yedikule'nin ve denizden Bahçekapısi'na kadar saray duvarlarının tamamen harap olduğunu yazıyor. Solakzade, Fatih Camiinin sütun başlıklannın, imaretin ve cami etrafındaki medresenin de ağır hasar gördüğünü ve binlerce kişinin enkaz altında kalıp öldüğünü de kaydetmektedir (Batılı bazı tarihçilere göre ölü sayışı 13000 dolaylarındadır).

Solakzade, yalnız Veziriazam Paşa'nın konağında atlarıyla birlikte üç yüz süvarinin telef olduğunu, dalgaların yıkılan surları aşarak şehre hücum ettiğini de yazmaktadır. Aynı tarihçiye göre. Yeni Saray'a bir şey olmamasma rağmen, duvarlara güveriemeyen Sultan Beyazıd bahçeye bir çadır kurdurarak orada ikamete başlamış, daha sonra Edime'ye geçmiş. Ancak Edirne'de fazla kalmamış, "Allahın gazabından kurtulunamaz" diyerek îstanbul'a dönmüş.

Bir harabeye dönen istanbul'u baştan aşağı dolaşan Sultan, bir At Divanı toplayarak bütün vezirleri ve devletin ileri gelenlerim bu divana çağırmış. Müzakereler padişahın bir hitabesi ile başlamış. Solakzade'ye göre Beyazıd, tam 490 yıl sonra torunlarından bazılanna esin(!) kaynağı olacak şu sözlerle başlamış konuşmasına: "O kadar haksızlık, o kadar zulüm ettiniz ki, mazlumların ahi göklere kadar çıkarak bu beldeye gazab-ı ilahiyi davet etti."

Sultan bu sözleri şöylerken nedense bu depremde büyük kayba uğrayanların vezirleri değil, fakir halk olduğunu unutmuş. Demek ki zavallı halk, hem vezirlerden hem de depremden yemiş darbeyi! Konuşmayı dinleyenler. Yeniçeri Ağasi'nın suçlanmasını bekliyormuş. Zira Sultan Beyazıd bir süre önce şarap içilmesin! menetmiş ve bütün şarap satan mahalleri kapatmış. Ancak yeniçeriler Sultan'ın bu buyruğunu dinlememişler, meyhaneleri zorla açtırmışlar. Padişah, askere söz geçiremeyeceğini anlayınca emri geri almış. Beyazıd bundan dolayı Yeniçeri Ağasi'na fazlaca kızgınmış.

At Divanında padişah, surların en kısa zamanda onarılmasını, halkın iaşesiyle yakından ilgilenilmesini istemiş. Bunun üzerine söz alan Veziriazam Hadım Ali Paşa, bir kusurları, bir suçları varsa affı şahaneye sığındıklarım belirttikten sonra, "Saye-i Şahanede iki aydan tezi yok istanbul yine eski istanbul olacaktır, irade büyürün, aciz kulunuz da dahil olmak üzere sırtımızda taş taşıyalım. Tamiratı ikmal edip padişahımızın itimat ve teveccühlerine takrar nail olmaya çalışalım," demiş.
imparatorluğun her yöresine gönderilen adamlar aracılığıyla binlerce duvar ustası îstanbul'a getirilip Hicri 915 senesi. Zilhicce ayının 20'sinde (Miladi Mart 1510) onanma başlanmış. Üç ay geceli gündüzlü çalışılarak surlar ve camiler kısa zamanda onarılmış. Dini, mezhebi ne olursa olsun evleri yıkılanlara veya hasar görenlere evlerini yeniden inşa edebilmeleri için gerekli alet ve malzeme bedava verilmiş.

Solakzade'ye göre. Hicri 916 senesi, Rebiülevvel ayının 19'unda (Miladi Haziran 1510) huzura kabul edilen Veziriazam Hadım Ali Paşa, Biyazıd'ın eteklerini öperek şu müjdeyi vermiş: "Padişahım, saye-i şahanede zelzelenin yaptığı tahribat tamamen tamir edilmiştir."
Sultan Beyazıd, Veziriazam'a hil'atlar giydirmiş ve kıymetli armağanlar vermiş. Bir gün sonra büyük bir tören yapılmış. Fakir halka Uç gün gümüş sahanlar içinde yemek dağıtılmış. (*)

Yapılan törenden iki ay kadar sonra "Nurcu Hoca" diye anılan müderris Mehmet Efendi, camide verdiği vaazda, "Tehlikenin henüz geçmediğin! ve istanbul'un her an sallanabileceğini," söylemiş. Hoca Efendi konuşmasında, zelzelenin Marmara Denizini kendine mekan eyleyen bir canavarın kuyruk darbesinden kaynaklandığım belirterek, "Canavar seneler süren uykusundan uyandı, artık bir süre daha kuyruk sallamaya devam edecek," buyurmuşlar. Sonra gözlerin! kubbeye dikerek, "Bu canavarı kızdırmaya gelmez. Kızıp da kuyruğunu şiddetle sallarsa istanbul'da taş üstünde taş kalmaz. Allah cümlemizi canavarın gazabından korusun," demiş.

Bu vaazı dehşet içinde dinleyen cemaat, Hoca'nın söylediklerim önce zevcelerine, bilahare tüm tanıdıklanna nakletmişler. Kısa bir süre sonra istanbul Hoca Efendi'nin sözünü ettiği deniz canavarının öyküsü ile çalkalanmış. Artık mahalle kahvelerinde canavardan başka konu konuşulmaz olmuş.

O devirde istanbul'da Meydancı lakabıyla anılan Şahin adında bir açıkgöz yaşamaktaymış. Meydancı Şahin canavar öyküsünü düyunca kafayı çalıştırmış. Bu işten çok para kazanabileceğini anlayan Meydancı, hemen bir plan yapmış. Sonra medreseleri dolaşarak yaptığı planı müderrislere anlatmış. Meydanci'nın planı çok basilmiş. Aya Sofya Meydam'nda bir platform kurulacak ve her akşam platforma çıkan müderrisler, toplanan halka canavarla ilgili görüşlerim aktaracaklar. Müderrisler Meydanci'nın bu planım hemen benimsemişler. Uzun süredir arka planda kalmaktan sıkılan müderrisler, kendilerini gösterebilecekleri böyle bir fırsat doğduğu için çok sevinmişler. Zaten son günlerde Nurcu Hoca'nın kazandığı şöhreti de fena halde kıskanıyorlarmış.

Meydancı Şahin, Kumkapı meyhanelerini dolaşıp birlikte çaışacağı birkaç kafadar bulmuş. Bulduğu bu Hıristiyan, Musevi ve Müslüman kafadarlarım cemaatlerin içi ne salmış. Ayrıca tellallar çıkararak o gece Aya Sofya Meydanındaki toplantıyı ahali ye duyurmuş.

Hicri 916 senesi Cemaziyülevvel ayının 17'si (Miladi Ağustos 1510), perşembe akşamı Aya Sofya Meydanı'nda mahşeri bir kalabalık toplanmış. Meydancı Şahin bile bu kadar insanın toplanacağım tahmin edememiş. O akşam, ulum-u riyaziye ile iştigal eden Şerbetçizade Kudbettul Hoca, ulum-u arziye ile iştigal eden Üşümezzade Mesut Hoca ve ulum-u semaiye ile iştigal eden Muneccimzade Asaf Hoca birer konuşma yapmışlar. Hitabet ve ikna kabiliyeti yüksek bu hocaları halk, yarı hayranlık, yan korku içinde dinlemiş.Bunu izleyen günlerde, medreselerdeki müderrisler Aya Sofya Meydam'nda konuşabilmek için adeta sıraya girmişler. Kürsüye çıkabilmek için birbirlerini itip kakmaya başlamışlar. Bu toplantılarda bazı hocalar canavarın kuyruğunun 7.7 arşın uzunluğunda oldugunu savunurken, diğer bir grup. "Bulan 5.5 arşını geçmez", buyurmuşlar. Birkaç hoca, bu canavarın artık aynı şiddette kuyruk sallamayacağını savunurken, diğerleri yakında gelecek kuyruk darbesinin yaşanan zelzeleden çok daha şiddetli olacağım savunmuşlar.

Hocalar, canavarın kuyruğunun uzunluğu hakkında görüş belirtirken, canavarın yuvasının fstanbul'dan ne kadar uzakta oldugunu da uzun uzun tartışmışlar. Tartışılan konular arasında en önemlisi de, canavarın kuyruğunu ne zaman sallayacağı imiş. Bazı hocalar "Canavar uyuyor, yakın bir gelecekte kuyruk sallamaz," derken diğerleri, "Canavar çok kızgın, billah bugün yann harekete geçer," buyurmuşlar.

Meydancı Şahin'in başansmı gören diğer bazı açıkgöz meydancılar da kentin başka semtlerinde toplantılar düzenlemeye başlamışlar. Konuşacak müderris konusunda hiç bir sıkıntıları olmamış. Hocaların konuşmaya bu denli hevesli oldugunu gören bazı meydancılar, bu hocalara halkın karşısında hakaret etmekten bile çekinmemişler. Böylece onlar da kendilerim tatmin etmişler. Muhterem hoca efendiler bu toplantılarda şöhret uğruna sık sık birbirlerine girip, birbirlerini cahillikle suçlamışlar. Canavar konusunda da ölçüyü kaçırmışlar zamanla. Halkı kim daha fazla korkutursa onun daha meşhur olacağına inandıklanndan, canavarın kuyruğunu büyüttükçe büyütmüşler, yuvasını yaklaştırdıkça yaklaştırmışlar. Hatta rivayet edilir ki bir hoca efendi halkı yeterince korkutamadığını görünce, cehennemdeki Gayya Kuyusu'nu anlatmaya başlamış toplananlara!
Meydan toplantıları devam ederken, tecrübeli, aklı selim sahibi birkaç usta da, zelzeleye karşı alınacak en iyi tedbirin sağlam bina yapmak oldugunu anlatmaya çalışmışlar halka. Bu ustalara göre zelzeleye dayanacak bina yapmak mümkünmüş. Ustalar her gittikleri yerde bunları tekrarlayıp durmuşlar ama nafile. Ustaların söyledikleri canavar öyküsü kadar renkli olmadığından kimse kulak vermemiş onlara.
Meydan toplantılarım kaçırmayan istanbul halkı, bir süre sonra korku ve panik içinde gece uyuyamaz olmuş. Birçokları evlerin! satıp şehri terketmişler. Bu işten muska yazan hocalar ve dülgerler kazanmış. Evin zelzeleden göçmesin! önleyecek bir muska için halk iki yüz akçe ödüyormuş. Müslüman ahali Eyüp Sultan'da adak için kuyrukta beklerken, kilise ve sinagoglar dolup taşmış.

Aya Sofya toplantılarından sonra ortaya çıkan bazı mucitler, imal ettikleri masa ve kutuların zelzelede can kurtaracağım söyleyerek büyük paralar kazanmışlar. Bazı dülgerler de evlerin payanda çakılarak güçlendirilebileceğini halka duyurmuşlar. Payandalı takviye için önceleri 20 duka altını alan dülgerler, talep arttıkça fiyatı 100 duka altınına kadar yükseltmişler. Dülgerlerin kısa sürede zengin oldugunu gören bazı müderrisler de, "Biz payanda işini dülgerlerden iyi yaparız," deyip ellerine birer keser alıp bu piyasaya girmişler. Onlar da kısa sürede ceplerim doldurmuşlar. Muskacı hocalar, mucitler ve dülgerler kendilerin! zengin eden Aya Sofya müderrislerine hayır dualarım eksik etmemişler.

Piyasa kızıştıkça yeni cambazlar türemiş. Bu cambazlar ellerine bir terazi alıp binanın kuyruk darbesine dayanıp dayanamayacağım saptayabileceklerim iddia etmişler. Halk sıraya girmiş ve cambazlar da köşeyi dönmüş.
Şimdi eminim merak ediyorsunuzdur, acaba bu işten Meydancı Şahin gibilerin çıkan ne olmuş diye. Anlatayım. Bu açıkgözler, meydana toplanan bunca insanın, hocaları dinlerken acıkıp, susayacaklarını hesap ederek, köfteci, çerezci, poğaçacı, bozacı ve şerbetçi gibi seyyar satıcılarla anlaşmışlar ve satışlardan yüzde almışlar. Ayrıca hoca efendileri coşturarak kuyruk darbesinden en fazla hasar görecek semtleri teker teker söyletmişler. O semtlerde ev fiyatları düşünce, esnaftan aldıkları yüzdelerle ev salın almışlar yok pahasına. Anlayacağınız Meydancı Şahin gibiler büyük kazanç sağlamışlar bu işten.

Hicri 918 senesi. Sefer ayının 6'sında (Miladi 23.4.1512) Yavuz Selim babasını tahttan indirip devletin yönetimine hakim olduğunda, İstanbul'da deniz canavarı çılgınlığı hala devam ediyormuş. Nitekim Sultan Selim babasının elini öpmeye geldiğinde, Beyazıd oğluna şu nasihatte bulunmuş: "Bak oğlum Selim Han, Allah padişahlığım mübarek etsin. Biz otuz yıldır saltanat sürdük. Allah şahittir ki, adaletten ayrılmadık. Sevap işlersen yann huzur-u rabbülalemine yüzün akı ile çıkarsın, işleyeceğin en büyük sevaplardan biri de şu canavar işine son vermektir. Halk ziyadesi ile mağdur oldu."

Sultan Selim iki gün sonra kılık değiştirerek akşam Aya Sofya meydanına gitmiş. Bakmış Medrese'nin Başmüderrisi, birkaç müderris ile birlikte orada oturuyor. Başmüderris şöyle sesleniyormuş halka: "Sultammız bize on bin duka altını bahşetsin, bir kadırga donatıp deryaya salahın. Canavar hangi tarihte, hangi saatte kuyruğunu sallayacak tesbit edelim. Sizlere bunu duyuralım ki rahat uyuyasınız!"
Biraz sonra platforma belden yukansı çıplak Üşemezzade çıkmış. Güzel vücudunu ve pazularını göstermiş halka. Sonra iki hoca güreş tutmuş. Sultan Selim bakmış ki ikisi de bu işin ustası. Pehlivanlar, birbirini tuşa getirmek için türlü oyunlar denemişler.(**)

Yavuz Sultan Selim gördüklerine çok üzülmüş. Veziriazam aracılığı ile yaptırdığı araştırmada halkın sinir hastası olduğunu, nüfusun yüzde otuzunun şehri terkettiğini, dülgerlerin, muska yazan hocaların ve teraziyle bina sağlamlığı ölçenlerin zengin olduğunu öğrenmiş. Veziriazam padişaha, her akşam kürsüye çıkan bu müderrislerin birbirlerinin önüne geçebilmek için canavarla ilgili öyküyü her gün biraz daha abarttıklarım ve sonunda tüm saygınlıklarım yitirdiklerim de söylemiş.

Malum müderrislerin saygınlıklarım yitirmeleri umurunda değilmiş Sultan'ın. Ancak onlarla birlikte tüm medreselerin saygınlığım yitirmeye başlamasını ülke için çok sakıncalı bulmuş Selim Han.

Padişah bir gün. Veziriazam'ı huzuruna çağırarak şöyle buyurmuş: "Bak Lala. Ben bu duruma daha fazla seyirci kalamam. Babam, başta Başmüderris olmak üzere bunlara inanmış ve müsamaha göstermiş. Ben "Baba" değilim. Hırsı kabiliyetinin bir fersah önünde giden Başmüderrisi azlettim. Meydan toplantılarım yasakladım. Bundan böyle bu şekilde kelam eden ve halkı huzursuz eden müderrislerin basını vurdururum. Muska yazan, payanda çakan ve teraziyle bina mukavemetim ölçenlere de acımam bilah."

Sultan Selim daha sonra o devrin büyük alimi Mevlana Nurettin Sangürz'ü huzuruna davet etmiş. Ona da şöyle talimat vermiş: "Hocam, medreselere git ve konuş. Alim. meydan göstericisi değildir. Müderrislerinuz, ilimle uğraşsınlar. Alime hürmetimiz sonsuzdur ama halkın tedirgin edilmesine ve gösteriye tahammülümüz yoktur. Bunu böyle hileler. Gazabımızdan korksunlar."
O günden sonra istanbul halkı huzura kavuşmuş. Göç edenler zamanla evlerine dönmüşler. Ticaret canlanmış, halkın yüzü gülmeye başlamış.

Not: Bu öykünün basında sözü edilen olay ve söylemler Solakzade Tarihinden aktarılmıştır. Öykünün geri kalan bölümü ise hayal ürünüdür. Bunların günümüzdeki, gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Şayet isim ve olaylarda bazı benzerlikler görülürse, bunar tamamen rastlantıdır.

(*) Üç ay içinde istanbul'un yeniden inşa edilmiş olması acaba mümkün mü?! Fakirlere dağıtılan yemek neden gümüş sahanlar içinde verilmiş? Bunları bana sormayın, ben Solakzade'nin yalancısıyım! Acaba bu tarihçi tarafından hasarla ilgili verilen sayılar mı abartılı, yoksa onarım süresi mi yanlış verilmiş? Deprem bu, her şey mümkündür!

 

Deprem ve çocuklarımız



Patolog Dr. Mehmet Uhri

17 Ağustos depremi ile yaşadığımız felaket hepimizi sarstı. Beklemediğimiz bu olay ile birlikte görüp yaşadıklarımız, hepimizin aklına "ölüm korkusu" nu getirdi. Kendimiz ve yakınlarımız için ölümü düşünmek ve bu konuda aciz olduğumuzu hissetmek ile yaşadığımız kaygı hepimizi çeşitli derecelerde etkiledi. İnsanların ölüm korkusu karşısında tepkileri tüm topluluklarda aynı sırayı izlemektedir.

Şoke olma
Korku
Öfke
Suçluluk
Keder

Bu aşamalar ister çocuk, ister yetişkin, ister arkadaş, ister doktor ya da hemşire olsun ölümle yüz yüze gelmiş herkes için geçerlidir. Ancak her yetişkin ve çocuğun bu aşamalardan geçerken gösterdiği davranışlar farklılaşabilir.

Çocuklar deprem felaketiyle nasıl başa çıkar?
Böyle bir felaketten sonra çocuğun davranışlarında, yaşadığı psikolojik sıkıntıya ilişkin belirtilerin çıkması çok doğaldır. Anne - babaların felakete karşı gösterdiği tepkiler çocuğun da bu olayı nasıl algılayacağını ve bu olayla nasıl başa çıkacağını belirler. Çocuklar genelde anne-babalarının endişelerinin farkındadır. Ama özellikle bir kriz durumunda bu konuda daha duyarlı hale gelirler. Bu nedenle anne ve babalar endişelerini çocuklarıyla paylaşmalı ve aynı zamanda, bu zorlukların üstesinden gelebileceklerini söylemelidirler. Çocuğun yaşı depreme göstereceği tepkide önemlidir. Özellikle küçük çocuklar kolayca incinebilir olduklarından, olan biteni anlamada ve yaşadıkları duyguları aktarmada güçlük yaşarlar. Daha büyük çocuklar da bu olaydan küçük çocuklarınkine benzer bir şekilde etkilenebilirler; duygularını ifade etmekte güçlük çekebilirler. Altı yaşında bir çocuk korkusunu okula gitmek istemeyerek gösterirken, ergenlik çağındaki bir çocuk korkusunu açıkça göstermeyebilir. Ama okul başarısı düşebilir, anne-babasıyla sık sık tartışmalara girebilir. Bu yüzden depremi çocukların yaşına uygun kelimelerle açıklamak en doğru yaklaşımdır.

Bir deprem felaketini yaşadıktan sonra, insanlarda "travma sonrası stres bozukluğu" orta çıkabilir. Bu durum, çok korkutucu bir olaya şahit olmak, olayın içinde bulunmak ve felaketi yaşamaktan doğan bir psikolojik zedelenmedir. Bu bozukluğu yaşayan çocuklar korkutucu olayı, oyun sırasında tekrar tekrar ele alarak, korkularından kurtulmaya çalışırlar. Küçük yaştaki çocuklar uykuda canavarların olduğu, başkalarını kurtarmaya çalıştıkları, kendilerinin veya başkalarının zarar gördüğü kabuslar görebilirler. Bu tür bir felakete maruz kalmış çocukların davranışlarındaki değişmeler çok sık görülür ve strese karşı çok doğal tepkilerdir. Bu tepkilerin bazıları haftalarca ya da aylarca sürse dahi, zaman içinde geçecektir. Çok özel durumlar dışında çocukların çoğunda ciddi ya da kalıcı herhangi bir psikolojik bozukluk ortaya çıkmaz.

Nasıl yardımcı oluruz?
Çocukları olaylarla ilgili bilgilendirmede büyük yarar vardır; onlara duygusal açıdan destek vermek, aile ve akrabaların felaket sonrası yaralarını sarma çalışmalarında rol almalarını sağlamak, aile ve akrabaların bir arada oldukları duygusunu yaşamalarına katkıda bulunur. Bu zorlukları birlikte aşabilmek, deprem felaketinden çok sonraları bile sürebilecek ve aile bireylerini güçlendirecek bir "birlik beraberlik" duygusu yaşatacaktır. Çocuklarınızı rahatlatmak ve güven vermek için zaman ayırın. Bir felaketle başa çıkmaya çalışırken yetişkin bir insanın dikkati kolayca başka konulara kayabilir. Deprem sırasında ya da sonrasındaki acil durumlar içindeyken çocuğunuzu rahatlatmak için vakit ayıramıyacağınızı düşünebilirsiniz. Ama bir dakikalık bile olsa ,içten,şefkat dolu bir sarılma, sürekli onun yanında olduğunuza dair güven verici,sıcak bir iki söz, çocuklarınızın kendilerini güvende hissedebilmeleri için yeterli olacaktır.

Durumla ilgili olarak hiç bir şey saklamadan, onun anlayabileceği düzeyde basit sözcüklerle dürüst olarak bilgi verin. Ailenize neler olduğunu çocuklarınıza açıklayın. Onların anlayacağı basit sözcükler kullanın. Dürüst olun. Yaşadığınız bu ciddi durumu, olduğundan daha hafif bir şekilde aktarmaya çalışmayın. Ancak varolanı da abartmayın. Çocuğu doğrudan ilgilendirecek,hayatını doğrudan etkileyecek konular üzerinde bilgilendirin.

Çocuğun başına gelen felaketi anlamasına yardımcı olun. Çocuklar anlamadıkları şeylerden korkarlar. Çocuğa depremin ne olduğunu,nasıl oluştuğunu, nasıl çok ender olarak ortaya çıkan, ama doğanın ayrılmaz bir parçası olduğunu anlatın. Çocuklar bu felaketin kendi yaptıkları her hangi bir "kabahat" ile ilişkili olmadığını, kendi suçlarının olmadığını mutlaka anlamalı, söz konusu bu felaketin kendilerini verilen bir ceza olmadığını çok iyi öğrenmelidir.

Çocuğa, ailesinin, aile sisteminin (akrabalar, yakınlar) ya da yakın çevrenin koruması içinde olduğu konusunda güvence verin. Onlara şu tür tümcelerle yaklaşabilirsiniz: "Evet canım, deprem tehlikeli bir şey. Başımızdan çok üzücü olaylar geçti. Ama bizler şimdi güvencedeyiz. Bu konu ile ilgili kişiler bize mutlaka yardım edeceklerdir." Olanaklar ölçüsünde, gündelik alışkanlıklarınızı sürdürmeye çalışın. Çocukların ölümü anlamaları ve ölümle başedebilmeleri için onunla etkileşimlerinizde davranışlarınızın şu temel dört özelliği taşıyor olmasına özen gösterin. "Sevecenlik, Dürüstlük, Kabul edicilik, Tutarlıl


site yapım,içerik ve dizayn:

SELCUK TUNCER

nick: BLueMooN