BEDEN ÇÜRÜSE DE...
SELIM GÜNDÜZALP
Vücudumuz,
devamli akan bir nehir gibi degil midir? Uzun zamandir gördügümüz nehir belki yine
ayni nehirdir, ama sular yerinde durmazki degisir, akip giderler. "Üst üste ayni
suda iki defa yikanamayiz" diyen Heraklit haksiz olmasa gerek. Çünkü kâinatta
oldugu gibi duran ve kendi varligini degismeden muhafaza eden ne var ki?.. Su anda
vücudumuzdaki binlerce hücre ölmekte, yerine yenileri imâl edilmektedir. Ceset
elbisemiz hayatimiz boyunca devamli yenilenmektedir. 40-50 sene yasayan bir insanin, bu
kisa hayatinda en az bes sefer vücut hücreleri (beyin ve sinir hücrelerimiz hariç)
tamamen yenilenmistir. Dagilmak ve bozulmak bir araya gelmis seylerin özelligi
oldugundan, elementlerden ve topraktan meydana gelen cesed, bir zaman sonra yine geldigi
topraga dönecek.
Fakat
ruh ise, kendine has özelliklere sahip oldugundan ve topraktan yaratilmadigindan
yolculugunun sadece dünya duragindaki kismini tamamlayip âhiret menzillerine dogru
uzanan mecburî istikâmetine devam edecektir. Ampul kirilinca ceryanin yok olmayacagi;
evin ve elbisenin, girenlerin çikmasiyla degismeyecegi bir gerçektir. Iste bir bakima
ölüm de çok zengin gardrobu bulunan birisinin bir elbisesini çikarip baska birini
giymesi gibidir. Yani bedenimiz için elbiseler ne ise, ruhumuz için de beden odur.
Aslinda, hayat olmazsa vücud vücud degildir. Yokluktan farki olmaz denilebilir. Çünkü
hayat ruhun isigidir. Hayat ve ruh ise, herseyin basi ve esasidir. Bununla beraber mânâ
maddeye tâbi degildir. Bilâkis madde mânânin emrinde ve hizmetinde oldugu için, ruh,
dünya hayati safhasinda cesed elbisesinin misafiridir. Ruh sonsuzluk diyari için maddî
bedenimizden daha elverisli bir yapiya sahiptir.
Bu
konuyla alâkali olarak Bediüzzaman su misâli (meâlen) veriyor: "Bir incir agaci,
ölse dagilsa; onun ruhu hükmünde olan tesekkülât kanunu, zerre gibi bir çekirdeginde
ölmeyerek bâki kalir. Iste, madem en adi ve zaif emrî kanunlar böyle bekâ ve devam
ile alâkadardirlar. Elbette, insan ruhu, degil yanliz bekâ ile belki ebed-ül-abad ile
alâkadar olmak lâzim gelir." (Sözler, s. 518.) Bir de Racin'i dinleyelim: "Ey
kendini hersey yapabilirim sayan koca kimyager! Sanatinda ne kadar mahir olursan ol; ne
yaparsan yap; her neden yardim istersen iste, yine de hiç bir seyi yok etmeyi
basaramazsin! Meselâ, bir parça tuzu eritebilirsin, süzebilirsin, buhara
çevirebilirsin. Fakat bunu tamamen yok etmek elinden gelmez. Onu, herseyi bilen, herseyi
yapan, bir daha yokluga dönmemek üzere var eylemistir. Öyle, mucitlikten dem vurup
durma! Hiç bir varligin yok olmasina çare bulamamakta oldugunu gör de, aczini bil!
Içindeki mahsulleri saklamakta mahir olan tabiat, görmekte oldugumuz bin degisiklik
içinde bir zerreyi bile yitirmiyor. Zaman geçer, ceset distan, ruh içten gelen
zorluklarla yipraninca, ruh cisime veda eder. Müthis tehlikeler, bir cesedin düzenini
bozarak, onun parçalarini perisan edebilir. Ama Allah'in bir lütfu olan ruh, öyle
birbirinden kolayca kopabilen parçalardan biraraya gelmemistir ki, cesetle birlikte o da
yok olup gitsin! Çünkü ruh yekpâredir. Ölümsüzdür. "Öyleyse ölüm nedir mi
diyorsunuz?" "Ölüm; ruhun, cisimden ilgisini kesmesidir.
Cisim
topraktir yine topraga dönüyor; ruh ise göklerindir, yine göklere uçup gidiyor.
" Rahmetli Ayhan Songar hocamizin tesbitleriyle yazimiza son verelim: "Beynin
ötesinde" baska bir kuvvetin "tipki piyanoyu çalabilmek için piyanistin
mevcudiyeti gibi, var oldugunu kabulden baska çere yoktur. Bu halde ve sartta ise beyin
"Herseyin baslangici olma sifatini ve kendi kendine yeter bulunma vasfini kaybeder. O
da bir âlet, bir vasitadir ki, tipki kendi kendine çalamayan piyano gibi... Onu harekete
geçiren, ona hükmeden, ister beynin içinde ve materyalistlerin iddia ettikleri gibi
kimyasal veya fizik tabiatta bir enerji, isterse onun arkasinda ve disinda bir ruh olsun,
bugünkü arastirma metodlarimizla "erisilemeyen" bir kuvveti görmemezlikten
gelemeyiz. Ruhun "ne oldugunu bilmemiz" baska, onu "yok farz etmemiz"
ise bambaska seylerdir. Mademki beynimizi idare eden bir kuvvet vardir. (Tekrar edelim,
ona inanciniza bagli olarak, ister ruh deyin, ister enerji deyin) ve biz düsünebilmek
için beyne muhtaciz.
O
halde beyinle ondan üstün olan ve onu idare eden bir kuvveti idrak edemeyiz. Beyin hiç
bir zaman kendi kendini asamayacak ve ruh meselesini insanoglu
çözemeyecek, halledemeyecektir. Bir âletin kendisini asarak onu idare eden güce
erismesi mümkün degildir. Âyeti Kerime: "Sana ruh'tan soracaklar. De ki, o
Allah'in bir emridir ve insanlar ondan çok az sey bileceklerdir" (Isrâ Sûresi 85).
Bu yazı Zafer dergisinden alınmıştır... ( Teşekkürler Zafer dergisi )