animtavaf.gif (61638 bytes)
DÜĞÜN ve ÖLÜM

Düğün ve ölüm..İlk bakışta birbirine tamamen zıt hayatın iki gerçeği.Biri düğün;akla sevinç ve mutluluk getiren.Diğeri ölüm;üzüntü ve keder kaynağı.Peki hiç düğün ve ölümü yanyana düşündünüzmü.İkisinin de aynı duyguları yaşatabileceğini.İlk anda insana çok garip hatta imkansız gibi gelebilir.Bir düğün nasıl bir ölüm veya bir ölüm nasıl bir düğün olabilir? Dünya gözüyle bakarsak bu mümkün değil. Olaylara tek taraflı baktığımızı ne çabuk unutuyoruz,değil mi? Olaylara at gözlüğüyle baktığımızı,dar kalıplardan kurtulamadığımızıişimize gelen şeyleri öne çıkardığımızı.Oysa ki her başımıza gelen hadisenin bir dünyevi olduğu gibi bir de uhrevi yani ahireti ilgilendiren yönü vardır.Bizi asıl ilgilendirmesi gereken de uhrevi yönü olmalıdır. Yaşadığımız hayatın bizi ahirete ne derecede hazırlayıp,hazırlamadığını düşünmeliyiz. Her insan doğar. Bu çevresi ve ailesi için bir sevinçtir. İnsanlar bir şekilde değişik hayat tarzlarında büyürler.Nasıl yaşadığına,nelere aldandığına,nelerin esiri olduğuna bakmadan,sorumsuzca hayatını sürdürür. Gün gelir evlenir,hayatında yeni bir döneme girer. İşte bu anda dünyayı düşünen kimse de düğün ve ölüm ayrımı başlar. Öyle ya;evlendi ve mutlu oldu yada öyle düşündü. Vakti doluncada ölecek. Ve üzüntü anı. Geride kalanlar acılı, isyanlar, ağıtlar. Peki bir ölümü düğün gibi yapmak nasıl olur. Ölümle düğünüde bir yapmak insanın iradesindedir. Mademki bu dünya bir dinlenme, soluklanma yeri neden bu kadar üzerine düşüyoruz. Aman hiçbir şeyim eksik kalmasın,aman daha çok para kazanayım, aman çocuklarım okusun,işim eksik kalmasın diyerek boşa geçen bir ömür. Hani bunun ahiret tarafı.öbür dünyayı, ebedi istirahatgahımızı neden düşünmedik. Allah(cc) buyurmuyormu ki “ben cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım”. Kendi nefsimde dahil hangi birimiz Allah’ın emrine uyduk. Kaçımız inanarak evet diyebilir. Sadece dünya için yaşarsak ölüm anında ve sonrasında azap kaçınılmaz olur.Biliyoruz ki bütün nefisler ölümü tadacaktır. Kaçınılmaz son budur. Peki neden bunu bilinçaltımızda ikinci plana itiyoruz. Allah’ın emirlerine uymak,peygamber efendimizin sünnetlerine uymak bu kadar zormu? Ebedi hayatımızı neden düşünmüyoruz? Kabrimizi cennet bahçelerinden bir bahçe yapmak da,cehennem çukurlarından bir çukur yapmak da bizim elimizde. Ölüm mü’minin düğünü olmalıdır. Düğüne süslenir gibi ölüme süslenmelidir. Bu bedeni süs değil,ruhen manevi alemde süslenmek olmalıdır. Nasıl ki dünyada önemli biriyle karşılaşacağımız zaman kendimize özen gösteriyoruz,öldükten sonra Rabbimizin huzuruna çıkacağımızı bildiğimiz halde neden ibadetlerle kendimizi süslemiyoruz? Öyle bir gün ki Allah’la aramızda hiçbir perde yok. “Sen yolcu bu yalan dünya hancıdır,öyle bir gün var ki yürekte sancıdır,yer gök bir olupta hesap sorulunca,en sevdiğin bile senden davacıdır.” Evet,ne büyük bir dehşet. Bu dünyada can ciğer olduğunuz,en sevdiğiniz kişiler mahşer günü yakanıza yapışacak. Ana-baba evladından yüz çevirecek. Herkes kendi amelleriyle başbaşa kalacak. Sadece Rabbimiz ve nefsimiz. Rabbimize hangi yüzle cevap vereceğiz? “Emirlerini tutamadık” diye nasıl diyeceğiz.Evet! Mü’min ölümünü kendi eliyle düğün yapar. Tüm hayatında,ibadetlerinde,işinde sadece Allah rızasını gözetir,O’na sığınıp,O’ndan beklerse ölümde düğündür,çok sevilen,özlem duyulan sevgiliye kavuşma anıdır. Yalancı dünya hayatından kurtuluştur. Rabbine kavuşmaktır,özlemin ve vuslatın sona ermesidir. Gerçek hayatın mutluluk içinde başlamasıdır.Gelin artık kendimize bir çeki düzen verelim. Artık ahiretimiz için çalışalım. Fani hayatta bulamadığımız huzur ve lezzeti,ebedi hayata açılan kapıda yani ölümde bulalım. Tamamen Rabbimize yönelelim.Duyduklarımızla amel etme dua ve temennisiyle.

Geri