İÇ
DÜNYAMIZDAN MESAJLAR
Selim Gündüzalp
Seneler
önce, bir psikoloji dersi sonrası samimi bir hava içinde,
hocamıza şu soruyu somuştuk: "-Bazı yerlere kesinlikle
ilk defa gittiğimizi bildiğimiz halde, sanki orasını daha
önce görmüş veya yine ilk defa yaşadığımız bir hadiseyi
sanki daha öncede yaşamış gibi olmaktayız... Hem önceden
düşündüğümüz şahıslar bir zaman sonra aynıyle
karşımıza çıkıyor. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Siz
bu konuda, bize neler söyleyebilirsiniz. Hocamızın cevabı
bizi hayarete düşürmüştü: "Çocuklar psikoloji ilmi,
bu konuyla daha yeni ilgilenmeye başlamıştır. Fakat ben sizi,
böyle konularla uğraşmayacak kadar medeni görüyorum!"
Buraya bir nokta koyup, o zaman alamadığımız cevabı şimdi
beraber arayalım.
Önsezi
nedir?
Bütün
hayati fonksiyonları sadece beyinle izah etmeye çalışan
maddeci felsefenin talebesinin bu örtbas gayretini, yıllar
sonra şu satırlada bulduk. Dinleyelim; "Eğer insan
fotoğraftan ibaret değilse ve hareket eden bir mankenden
farklı ise, onun beyninin ardındaki kişiliği aramak
zorundayız... Batılıların subanaliz dedikleri kendi kendi ile
konuşma nasıl başarılabilmektedir? Bizden içeride olan asıl
"ben" kimdir? Hani darda kaldığımızda
problemlerimizi danıştığımız iç spiker kimdir?
İçimizdeki hangi gizli kuvvet bizi sevmeye ya da nefret etmeye
zorlamaktadır. Asıl önemlisi, devamlı alış verişte
bulunduğumuz bu iç dünyadaki "ben ", ölüm
konusunda daima ölümsüzlüğü telkin etmektedir. Dış
kalıbınızın ardında bir başka kişiliğimiz var. Derinlerde
esrareniz bir gerçek dünya var. Böyle bir dünyanın
varlığını ispatlarsak, ölümden ötede bir hayatın
varlığına ait başka bir isbat şekli daha ortaya çıkmış
olacaktır. Bir hadisenin madde ötesi olması cereyan etmesi
gerekir."İnsanın madde ötesi kişiliğinin en açık
ispatı ise "önsezi" veya "hiss-i kablel
vuku" dediğimiz olacak hadiseleri daha önceden sezebilmek
özelliğidir.
Mesele şimdi daha iyi anlaşılmıştır herhalde. Evet, yakın
zamana kadar insanın madde yapısının ardında gizlenen
sırlar, ilim dünyasına kapalı sayılmaktaydı. Ancak
telepati, biomanyetik alan, telekinezi, önsezi gibi meseleler
büyük bir merakla ilim dünyasında incelenmeye başlanınca,
insanın iç dünyasına pencereler aralanmış, buradan onun
yüceliği dörülmeye başlanmıştır. Hemen hemen bir
çoğumuzu olayları önceden garip bir şekilde farkettiğimizi
sezmişizdir. Tarif edemediğimiz bu duygu fırtınası iç
dünyamızdan gelen bir mesaj gibidir. Önsezinin temel
özelliği, bir olay başlamadan evvel bize işaret veren duygu
oluşudur. Aniden sıkılma yada sevinç şeklinde akseder.
Önseziye benzeyen birtakım olayları önsezi ile
karıştırmamak gerekir. Mesela sevdiğimiz bir insan bizi
andığı yada bulunduğumuz şehre geldiği zaman daha onu
görmeden hatırlamamız, önsezi değil bir telepati olayıdır.
Buna benzeyen bir olayda, hayvanların bazı olayları önceden
haber vermeleridir. Depremlerden, fırtınalardan önce
hayvanlarda görülen huzursuzluk, onların bağırmaları
önsezi gibi gösterilmek istenir. Aslında hayvanların bu
reaksiyonları, önceden başlayan elektromanyetik bir
yayılmayı uzaktan farketme kabiliyetidir. Fırtına veya deprem
ortaya çıkmadan kısa bir zaman önce, büyük maddi
değişiklikler olur. Bu değişmeler sırasında elektromanyetik
dalgalar yayılır. Hayvanların hissettikleri ancak bu fiziki
hadiselerden ibarettir. Nitekim Japonya'daki araştırmalar,
hayvanların çökme deremlerini daha önceden hissedemediklerini
ispatlamıştır. Çünkü burada olay ani olur ve elktromanyetik
dalgaların yayılışı hayvanlara yansımaz.
İç güdü mü, sevk-i İlahi mi?
Meselenin ruhi olduğu kadar ilahi cephesine de geniş yer
verenlerede rastlamaktayız. Mesela Bediüzzaman Hazretleri
'Mektubat' adlı eserinin 28. Mektubunda meal olarak,
"Hiss-i kablel vuku (önsezi) az veya çok herkesde vardır.
Hatta hayvanlarda dahi vardır" diyor. Bediüzzaman,
önseziden başka halen mevcut olup da bildiğimiz maddi ve
manevi duygulara ilaveten insanda ve hayvanda onu şevk ile
sevkeden, harekete geçiren bir başka hissi de ilmen bulduğunu
belirtiyor. Ancak felsefeciler bu hisse, hata ederek
ahmakçasına 'sevk-i tabii' yani 'içgüdü' diyorlar, aslında
bunun yaradılışa konan ilahi bir program olması gerektiği
kaydedilerek muhtelif misaller veriliyor. Mesela: Kedi gibi bazı
hayvan, gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderi ile gider,
gözüne ilaç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi
olur"deniliyor.
"Hemruy-i
zeminin sıhhıyet me'murları hükmünde ve bedevi hayvanatın
cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi akillü'l-lahm (et
ile beslenen) kuşlara, bir günlük mesafeden bir hayvan
cenazesinin vücudu, o sevk-i kaderi ile ve o hiss-i kablel vuku
ilhamiyle ve o saika-i İllahi ile bildirilir ve bulurlar. Hem
yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu; yaşı bir gün iken,
havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o
sevki-i kaderi ile ve o saika ilhamiyle döner, yuvasına girer.
Hatta herkesin başında çok defa tekerrür ediyor ki;
birisinden bahsediyorken, ani kapı açılarak, tahminin fevkinde
aynı adam gelir." Bediüzzaman son olarak meseleyi
"kurdun bahsinin ettiğin zaman topuzu hazırla, vur,
çünkü kurt geliyor."şeklinde bir ata sözüyle
bağlıyor. Evet, önsezi umumiyetler sıkılma ve sevinç
şeklinde kendini gösterir demiştik. Mesela bir yolculuğa
çıkmaya karşı reaksiyon ve sonunda meydana gelen bir kaza
gibi. Batı kaynaklıyayınlarında önseziye ait misaller
umumiyetle uçak kazaları sebebiyle verilmektedir. Bineceği
uçağın, otobüsün veya trenin vs kaza geçireceğini sezen ve
binmeyen kimselerin kurtuldukları oldukça sık rastlanan
hadiselerdir.
Tesadüf yok
Demek ki: Her insan hiss-i kablel vuku ile ve taşıdığı çok
özel çok ilahi bir duygu vasıtasıyla, herhangi bir hadisenin
veya düşündüğü bir insanın gelmesini apaçık olmasa da,
kısmen hissedebilmektedir. Yalnız ruh , hissettiğini
bildirmemek şartıyla tabii... Zaten aklın şuuru böyle ani ve
ince meseleleri birden kavrayamadığı ve kuşatamadığı
için, insan hissettiği böyle bir ihtimali konuda kasden
konuşamaz, konuşsa da elinde olmayarak ihtiyarsız bahseder.
Feraset sahipleri ise, keramet gibi olacak şeyin
yaklaştığını veya geldiğini beyan ederler. Maneviyat
büyüklerinde ise, bu hiss-i kablel vuku çok fazla inkişaf
eder ve eser ve tesirlerini keramet şeklinde gösterir.
Kısacası; İnsandaki her duygu bir başka alemi bildirdiği
gibi, 'hiss-i kablel vuku'da ruh penceresinden madde ötesine
açılmakta, yani buradan sonsuz bir alemi seyretmekte ve
gördüklerini kısmen açık, kısmen şifreli olarak haber
vermektedir.
Yazımızı yine bu geçtiği Mektubat'tan aldığımız bir
cümleyle son veriyoruz: " En cüz'i hadisat dahi vukua
gelmeden evvel hem mukayyeddir, hem yazılmıştır. Demek
tesadüf yok, hadisat başıboş gelmiyor, intizamsız
değillerdir. "
Dr. Haluk Nurbaki, Ölüm
ve Ötesi
Sinan Onbulak, Ruhi Olaylar
Bediüzzaman, Mektubat
Zafer
Dergisinden Alınmıştır. ( İlgilerinden dolayı tüm
çalışanlarına teşekkürler )