ANTHONY QUINN'in HATIRALARI
Hepimizin
"ÇAĞRI" filmiyle daha yakından anıdığı A.
Quınn, Meksika da bulunduğu yıllarda yaşadığı bir depremi
1997 yılında yayınlanan otobiyografik romanını "One Man
Tango" da bakın nasıl anlatıyor.
Depremden iki ya da üç gün önce, havada tuhaf bir
elektriklenme meydana gelir. Ve bu elektriklenme her şeye tesir
eder. Olanları açıklamak, benim için o kadar kolay değil.
Kemiklerimde, havada müthiş bir ağırlık hissederim; işte o
zaman onun yaklaşmakta olduğunu anlarım. Uzun yıllar San
Andreas fay çizgisinin geçtiği bir bölgede yaşadığım
için bu uyarılara ister istemez alışmıştım. Onu önce
sabahları hisseder, tuhaf bir duygu içinde uyanırdım. Zaten
bu değişiklik, daha geceden belli olmaya başlar. Bunu kimi
zaman, zihnimin şu yada bu sebeble iyice yorulmuş olmasına
veririm, ya da o akşam yediklerimin mideme ağır gelmiş
olabileceğini düşünürüm. Kendi kendimi şöyle bir
yoklarım. Ne en ufak bir nevrasteni belirtisi, ne de en ufak bir
mide yanması. Hiçbir şe yok. Değişiklik, içimde değil,
dışımda.
Çok geçmeden aynı huzursuzluğu başkalarının da
hissettiğini öğrenirim. Ne olduğunu anlarız, ama hiç
üzerinde durmayız. Onun bir kez daha tekrarlanacağına asla
inanmak istemeyiz. Ertesi sabah, aynı duyguları bir türlü
içimden atamam. Artık bütün duyu organlarım dengesini
kayetmiştir. Yemeklerin tadı pek yavan gelir insana. Burnum o
kokuları ilk kez farkediyordur sanki. Gökyüzü bile bir harabe
rengine bürünür. Ne var ki gün, her günkü gündür. Başa
gelecekleri engellemek istercesine, açık seçik olan şeyi
görmezlikten gelir ve kendi kendimizi aldatmaya çalışırız.
O gece, uzaklarda bir yerde, bir grültü duyulur. Bu ses,
tanımakta güçlük çektiğimiz, ama hiç de kulağımıza
yabanıcı gelmeyen bir sestir. Bir an sesin havalimanından
geldiğini sanırız, ama uçaklar bu kadar çok gürültü
çıkaramaz ki. İnsanı merak içinde bırakan bu sesler,
toprağın üzerinden değil, toprağın derinliklerinden
geliyordur.
İşte her şey o anda başlar. Büfedeki tabaklar yere
devrilirken, avizelerimiz sağa sola sallanmaya başlar. Duvarda
asılı duran resimler çarpık bir durum alır; her şey
filmlerde görmeye alıştığımız o beylik ağır çekim
görüntülerini andırır. Birden güçlü ve kocaman bir, evi
kavradığı gibi sarsmaya başlamıştır. Kadınlar avaz avaz
bağırırken, çocuklar biraz da onların bağırmasından
korkarak çığılık atmakdadır. Evin erkeği ise, bütün
korkuları bastırarak onları kurtarma telaşına girmiştir.
Kısacas depremler, bizi tatlı rüyalarımızdan sık sık
uyandıran can pazarlarıdır.
Karım ve ben,
değişik şiddetteki depremlerden her seferinde sağ salim
kurtulduk. Deprem sırasında çocukları da yanımıza alarak
kendimizi güvenli bir yere atmaya bakardık. En güvenli
yerlerin kapı kasalarının altı olduğu söylenir. Ama
yıkılan bir çok binada değil kapılar, katları bile bulmak
mümkün değildi. Buna rağmen hemen dışarıya çıkmıyorsak
bir yerlere çömelir ve bildiğimiz duaları ard arda okurken,
sarsıntının geçmesini beklerdik. O bekleme sırasında, her
şeyin fasa fiso olduğunu anlardım. Dünya, o sağlam
zannettiğimiz karalarıyla azgın bir deniz üzerindeki sal
parçalıran dönüşünce, biz de gelgit dalgalarının
üzerinde sallanıp dururduk. Bu akıl almaz bir şeydi.
Sokakları felaketten kurtarabilecek güçlü kuvvetli insanlar
da ortalıkta görünmüyordu. Ve zenginiyle fakiriyle herkes,
kendi başının çaresine bakma telaşındaydı.
Deprem sırasında oluşan gürleme, sonunda yavaş yavaş yok
olur giderdi. İçindeki zehirleri kusan kocaman bir canavar
gibi, arz küresi de o sıkıntılı öğürmelerine son verirdi.
Deprem sona ererdi, ama bu her şeyin son bulduğu anlamına
gelmezdi; çünkü canavarın yeniden uyanabileceği korkusunu
içimizden atamazdık. Nelerin kırılıp döküldüğünü
anlamak, çocuklarımızın sorularını cevaplamak için,
saklandığımız yerlerden çıkardık. Böyle bir olayı nasıl
açıklayabilirdiniz? Dışarda, insanlar dua ederken,
inançsızlar bile dizlerinin üzerine çökmüş olurlardı.
Ölenler ölürdü. Ama kalanlarla birlikte yeniden yapılanma ve
hayat, bir kez daha başlardı. Ama hiç birimiz depremlerden
sonra eskisi gibi olduğumuzu iddia edemezdik.
( One Man Tango )
Zafer Dergisinden
Alınmıştır. ( İlgilerinden dolayı teşekkürler. )