سورةُ
الفَاتِحَةِ:
مكية 7 آية
|
1.c. |
Fatiha Suresi: 1 / 1- 7. |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ
|
1. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
(
Her şeye sevgi ile hakim olan Allah adıyla )
|
اَلْحَمْدُ
ِللهِ
|
2. |
Şükür Allaha!
|
رَبِّ
الْعاَلَمِينَ
|
|
kainatı çekip çevirene,
|
اَلرَّحْماَنِ
الرَّحِيمِ
|
3. |
her şeye sevgi ile hakim olana,
|
مَالِكِ
يَوْمِ
الدِّينِ
|
4. |
kıyamet gününün sahibine
|
إيَّاكَ
نَعْبُدُ
|
5. |
Ya Rab! yalnız
sana kulluk ediyor,
|
و
إيَّاكَ
نَسْتَعِينُ
|
|
yalnız senden yardım istiyoruz.
|
اِهْدِنَا
الصِّرَاطَ
المُسْتَقِيمَ
|
6. |
N'olur
doğru yola götür bizleri!
|
صِرَاطَ
الَّذِينَ
أَنْعَمْتَ
عَلَيْهِمْ
|
7. |
Tıpkı değer verdiğin kullar
gibi,
|
غَيْرِ
الْمَغْضُوبِ
عَلَيْهِمْ
وَ لاَ الضَّالِّينَ
|
|
kızıp etmeden, dışlamadan n'olur!
|
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 1- 5.. |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
الۤمۤ |
1. |
Elif, Lâm, Mîm. |
ذَلِكَ
الْكِتَابُ
لاَ رَيْبَ
فِيهِ |
2. |
Sadece bu Kitap'ta, şüphe yoktur. |
هُدًى
لِلْمُتَّقِينَ |
|
Bu Kitap, sağlamcılar için bir kılavuzdur: |
اَلَّذِينَ
يُؤْمِنُونَ
بِالْغَيْبِ |
3. |
Sağlamcılar, görülmeyene inanır, |
و
يُقِيمُونَ
الصَّلاَةَ |
|
namazı kılar, |
و
مِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ
يُنْفِقُونَ |
|
verdiklerimizden bir kısmını infak eder, |
و
الَّذِينَ
يُؤْمِنُونَ
بِمَا
أُنْزِلَ إلَيْكَ |
4. |
sana indirilenlere inandıkları gibi |
و
مَا
أُنْزِلَ
مِنْ
قَبْلِكَ |
|
senden önce indirilenlere de inanırlar, |
و
بِالآخِرَةِ
هُمْ
يُوقِنُونَ |
|
Ahiret hayatını, görmüşçesine kabul
ederler. |
أُولاَئِكَ
عَلَى هُدًى
مِنْ
رَبِّهِمْ |
5. |
Sağlamcıların kılavuzu, Tanrı'dır. |
و
أُولاَئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ |
|
Kılavuzu Tanrı olanın, sonu selâmettir. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 6 - 16. |
إِنَّ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
سَوَاءٌ
عَلَيْهِمْ
أَ
أَنْذَرْتَهُمْ
أَمْ لمَْ
تُنْذِرْهِمْ
لاَ
يُؤْمِنُونَ |
6. |
Sevgili Resulüm! Sen, gerçekleri göz
ardı edenleri, uyarsan da birdir, uyarmasan da, inanmazlar: |
خَتَمَ
اللهُ عَلَى
قُلُوبِهِمْ
وَ على سَمْعِهمْ
وَ عَلَى
أَبْصَارِهِمْ
غِشَاوَةٌ وَ
لَهُمْ
عَذَابٌ
عَظِيمٌ |
7. |
Çünkü
Allah, onların kalplerini mühürlemiş kulaklarını
tıkamış, gözlerini de perdelemiştir. Onları, çok
ağır cezalar bekliyor. |
وَ
مِنَ
النَّاسِ
مَنْ
يَقُولُ
آمَنَّا بِاللهِ
وَ
بِالْيَوْمِ
الآخِرِ |
8. |
İçlerinde: Biz, hem Allaha hem ahırete
inanıyoruz diyenler var ama, |
وَمَا
هُمْ بِـمُؤْمِنِينَ |
|
inandıklarının aslı yok. |
يُخَادِعُونَ
اللهَ وَ
الَّذِينَ
آمَنُوا |
9. |
Akılları sıra, Allahı ve müminleri
kandıracaklar. |
وَمَا
يَخْدَعُونَ
إِلاّ
أَنْـفُسَهُمْ
وَ مَا
يَشْعُرُونَ |
|
Aslında, kendilerini kandırıyorlar ama, farkında
değiller: |
فيِ
قُلُوبِـهِمْ
مَرَضٌ
فَزَادَهُمُ
اللهُ
مَرَضاً |
10. |
Onlar ruhen hastadır. Allah da bu hastalıklarını
giderek azdırıyor. |
وَ
لَهُمْ
عَذَابٌ
أَلِيمٌ
بِمَا
كَانُوا يَكْذِبُونَ |
|
Yalan söyledikleri için ilerdeki cezaları daha da ağır
olacak. |
وَ
إِذَا قِيلَ
لَهُمْ لاَ
تُفْسِدُوا
فيِ الأَرْضِ
|
11. |
Bu gibilere: Yer yüzünde fesat çıkarmayın
dendikçe, |
قَالُوا
إنَّمَا
نَحْنُ
مُصْلِحُونَ |
|
Bizler, sadece ! Islahatçıyız diyorlar. |
أَلاَ
إنَّهُمْ
هُمُ
المُفْسِدُونَ
وَلكِنْ لاَ
يَشْعُرُونَ |
12. |
Asıl fesatçı kendileri ama, anlamıyorlar ki. |
وَ
إذَا قِيلَ
لَهُمْ
آمِنُوا
كَمَا آمَنَ
النَّاسُ |
13. |
Bu gibilere: herkes gibi siz de inansanıza!
dendiğinde ise: |
قَالُوا
أ نُؤْمِنُ
كَمَا آمَنَ
السُّفَهَاءُ |
|
beyinsizler gibi mi inanalım yani ? diyorlar. |
أَلاَ
إنَّهُمْ
هُمُ
السُّفَهَاءُ
وَلكِنْ لاَ
يَعْلَمُونَ |
13. |
Asıl beyinsiz kendileri, bildikleri yok. |
وَ إِذَا
لَقُوا
الَّذِينَ
آمَنُوا
قَالُوا
آمَنَّا |
14. |
Müslümanlarla karşılaştıklarında: Biz de Müslümanız derken; |
وَ
إِذَا
خَلَوْا
إِلَى
شَيَاطِينِهِمْ |
|
şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında: |
قَالُوا
إِنَّا
مَعَكُمْ
إِنَّمَا
نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ |
|
Biz, sizden yanayız!. Sadece biraz takılıyoruz o
kadar diyorlar. |
اللهُ
يَسْتَهْزِئُ
بِهِمْ و
يَمُدُّهُمْ
فيِ طُغْيَانِهِم
يَعْمَهُونَ |
15. |
Halbuki, körü körüne yaptıkları
azgınlıklarını uzatarak, asıl Allah, kendileri ile
alay ediyor. |
أُولاَئِكَ
الَّذِينَ
اشْتَرَوُا
الضَّلاَلَةَ
بِالْهُدَى |
16. |
Bunlar, sağlamı hurda ile değişen
şaşkınlardır. |
فَمَا
رَبِحَتْ
تِجَارَتُهُمْ
وَ مَا كَانُوا
مُهْتَدِينَ |
|
Bunun için alış verişleri kârlı olmamış,
bir türlü de düze çıkamamışlardır. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 17 - 24. |
مَثَلُهُمْ
كَمَثَلِ
الَّذِي
اسْتَوْقَدَ
نَارًا
|
17. |
Onların durumu, karanlıkta ateş yakanların durumuna
benziyor: |
فَلَمَّا
أَضَاءَتْ
مَا
حَوْلَهُ
ذَهَبَ اللهُ
بِنُورِهِمْ |
|
Ateş tam çevrelerini aydınlatıp dururken, hani Allah'tan
ışıkları söner de, |
وَتَرَكَهُمْ
فِي
ظُلُمَاتٍ
لاَ
يُبْصِرُونَ |
|
zifiri karanlıklar içerisinde kalır ya insan! Hani çevresini
göremez ya. |
صُمٌّ
بُكْمٌ
عُمْيٌ
فَهُمْ لاَ
يَرْجِعُونَ |
18. |
Tamamen sağır dilsiz
ve kör olan inkarcılar da onlar gibi olup asla geri adım atamazlar. |
أَوْ
كَصَيِّبٍ
مِنَ
السَّمَاءِ
فِيهِ ظُلُمَاتٌ
|
19. |
İnkarcıların
durumu bir de, karanlıklar içinde sağanak yağmura tutulup da: |
وَرَعْدٌ
وَبَرْقٌ
يَجْعَلُونَ
أَصَابِعَهُمْ
فِي
آذَانِهِمْ
مِنَ
الصَّوَاعِقِ
حَذَرَ
الْمَوْتِ |
|
yıldırımlar,
şimşekler ve gök gürültüleri arasında can havli ile ellerini
kulaklarına tıkayarak |
وَاللهُ
مُحِيطٌ
بِالْكَافِرِينَ |
|
-zaten
Allah, inkarcıların hep dibindedir. - |
يَكَادُ
الْبَرْقُ
يَخْطَفُ
أَبْصَارَهُمْ
كُلَّمَا
أَضَاءَ
لَهُمْ
مَشَوْا
فِيهِ
وَإِذَا
أَظْلَمَ
عَلَيْهِمْ
قَامُوا |
20. |
gözleri kör eden şimşekler, şimşekler çaktıkça
ilerlemeye çalışan, karardıkça donakalan
şaşkınlara benziyor. |
وَلَوْ
شَاءَ اللهُ
لَذَهَبَ
بِسَمْعِهِمْ
وَأَبْصَارِهِمْ
|
|
Eğer Allah dileseydi, onları tamamen kör ve sağır
edebilirdi: |
إِنَّ
اللهَ عَلَى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
|
Çünkü Allah, her şeye kadirdir
|
يَا
أَيُّهَا
النَّاسُ
اعْبُدُوا
رَبَّكُمُ
الَّذِي
خَلَقَكُمْ
وَالَّذِينَ
مِنْ قَبْلِكُمْ
لَعَلَّكُمْ
تَتَّقُونَ |
21. |
Ey insanlar!
Eğer kendinizi sağlama almak istiyorsanız, sizi ve sizden
öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin. |
الَّذِي
جَعَلَ
لَكُمُ
الأَرْضَ
فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ
بِنَاءً
وَأَنْزَلَ
مِنَ السَّمَاءِ
مَاءً |
22. |
Çünkü Allah, yer yüzünü sizler için tefriş etmiş, gökleri
inşa etmiş, gökten sular indirmiş, |
فَأَخْرَجَ
بِهِ مِنَ
الثَّمَرَاتِ
رِزْقًا
لَكُمْ |
|
beslenmenizi sağlayacak her türlü meyveyi, su sayesinde
çıkarmıştır. |
فَلاَ
تَجْعَلُوا
ِللهِ
أَندَادًا
وَأَنْتُمْ
تَعْلَمُونَ |
|
Artık, bunları göre göre Allaha
akranlar bulmaya çalışmayın. |
وَإِنْ
كُنْتُمْ
فِي رَيْبٍ
مِمَّا
نَزَّلْنَا
عَلَى
عَبْدِنَا
فَأْتُوا
بِسُورَةٍ مِنْ
مِثْلِهِ |
23. |
Şayet Kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz Kuran hakkında
şüpheniz varsa, benzeri bir sûre getirin. |
وَادْعُوا
شُهَدَاءَكُمْ
مِنْ دُونِ
اللهِ إِنْ
كُنْتُمْ
صَادِقِينَ |
|
isterseniz, Allahtan başka güvendiklerinizi de
çağırabilirsiniz. |
فَإِنْ
لَمْ
تَفْعَلُوا
وَلَنْ
تَفْعَلُوا
فَاتَّقُوا
النَّارَ
الَّتِي وَقُودُهَا
النَّاسُ
وَالْحِجَارَةُ
|
24. |
Şayet bunu yapamazsanız ki asla yapama-yacaksınız
o zaman kollayın kendinizi, yakıtı insanlar ve taşlar
olan ateşten: |
أُعِدَّتْ
لِلْكَافِرِينَ |
|
Çünkü bu ateş, inkarcılar için
hazırlanmıştır. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 25 - 29. |
وَ
بَشِّرِ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
|
25. |
Resulüm! İnanıp da yararlı faaliyette bulunanlara
şu müjdeyi verebilirsin: |
أَنَّ
لَهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي
مِنْ
تَحْتِهَا
اْلأَ
نْهَارُ |
|
Onlara, içinde suların çağladığı bahçeler
tahsis edilecektir. |
كُلَّمَا
رُزِقُوا
مِنْهَا
مِنْ
ثَمَرَةٍ رِزْقًا
|
|
Kendilerine, ne zaman bu bahçeden bir ürün takdim edilse, |
قَالُوا
هَذَا
الَّذِي
رُزِقْنَا
مِنْ قَبْلُ
وَأُتُوا
بِهِ
مُتَشَابِهًا |
|
öncekilerin benzeri verildiği halde: aa!
bunun aynısı az önce de verilmişti. diyecekler, |
وَلَهُمْ
فِيهَا
أَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌ
وَهُمْ
فِيهَا
خَالِدُونَ |
|
orada tertemiz eşleri ile birlikte sonsuza kadar kalacaklardır
|
إِنَّ
اللهَ لاَ
يَسْتَحْيِي
أَنْ
يَضْرِبَ
مَثَلاً مَا
بَعُوضَةً |
26. |
Allah,
bir sivri sineği örnek vermekten asla çekinmez. |
فَمَا
فَوْقَهَا |
|
hattâ ondan öte bir şeyi de örnek verebilir. |
فَأَمَّا
الَّذِينَ
آمَنُوا
فَيَعْلَمُونَ
أَنَّهُ
الْحَقُّ
مِنْ
رَبِّهِمْ |
|
İnananlar, bunun Rableri tarafından sunulan bir örnek
olduğunu kabul ederken, |
وَأَمَّا
الَّذِينَ
كَفَرُوا
فَيَقُولُونَ
مَاذَا
أَرَادَ
اللهُ
بِهَذَا
مَثَلاً |
|
inkarcılar: Allah bu örnekle ne demek istedi acaba
diyeceklerdir. |
يُضِلُّ
بِهِ
كَثِيرًا
وَيَهْدِي
بِهِ كَثِيرًا |
|
Allah ise, bu örnekle birçoklarını şaşırtacak,
birçoklarını da yola getirecektir. |
وَمَا
يُضِلُّ
بِهِ إِلاّ
الْفَاسِقِينَ |
|
Allah bu örnekle, özellikle içi bozuk olanları
şaşırtacaktır: |
َالَّذِينَ
يَنْقُضُونَ
عَهْدَ
اللَّهِ مِنْ
بَعْدِ
مِيثَاقِهِ |
27. |
Bu gibiler: Allaha verdiği sözü tutmazlar, |
وَيَقْطَعُونَ
مَا أَمَرَ
اللهُ بِهِ
أَنْ يُوصَلَ |
|
Allahın emrettiği akrabalık bağlarını
koparırlar, |
وَيُفْسِدُونَ
فِي
اْلأَرْضِ |
|
yeryüzündeki dengeleri bozarlar. |
أُولاَئِكَ
هُمُ
الْخَاسِرُونَ |
|
Evet, bu gibilerin sonu hüsrandır
|
كَيْفَ
تَكْفُرُونَ
بِاللهِ |
28. |
Nasıl
olur da Allahı göz ardı edebilirsiniz ki: |
وَكُنْتُمْ
أَمْوَاتًا
فَأَحْيَاكُمْ
ثُمَّ
يُمِيتُكُمْ
ثُمَّ
يُحْيِيكُمْ
|
|
Ölüydünüz size hayat verdi, sonra öldürecek, sonra tekrar hayat verecek
|
ثُمَّ
إِلَيْهِ
تُرْجَعُونَ |
|
ve en sonunda ona döneceksiniz. |
هُوَ
الَّذِي
خَلَقَ
لَكُمْ مَا
فِي
اْلأَرْضِ
جَمِيعًا |
29. |
Allah, yeryüzündeki her şeyi
sizin için yarattı. |
ثُمَّ
اسْتَوَى
إِلَى
السَّمَاءِ
فَسَوَّاهُنَّ
سَبْعَ
سَمَاوَاتٍ |
|
sonra semaya dönüp onu yedi gök halinde dengeledi. |
وَهُوَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَلِيمٌ |
|
Allah, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2
/ 30 -37. |
وَإِذْ
قَالَ
رَبُّكَ
لِلْمَلاَئِكَةِ
إِنِّي
جَاعِلٌ فِي
اْلأَرْضِ
خَلِيفَةً |
30. |
O gün
Rabb'in, meleklere : Ben yeryüzünde bir temsilci yaratacağım
deyince, bütün melekler: |
قَالُوا
أَتَجْعَلُ
فِيهَا مَنْ
يُفْسِدُ فِيهَا
وَيَسْفِكُ
الدِّمَاءَ |
|
yeryüzünde dengeleri bozup kan dökecek birini mi
yaratacaksın? |
وَنَحْنُ
نُسَبِّحُ
بِحَمْدِكَ
وَنُقَدِّسُ
لَكَ |
|
halbuki biz, ne güzel seni saygı ile yad ediyor, ve kutsuyorduk şeklinde
yakındılar. |
قَالَ
إِنِّي
أَعْلَمُ
مَا لاَ
تَعْلَمُونَ |
|
Rabb'in bu yakınmaları: Ben, sizin bilmediklerinizi
biliyorum diye noktaladı. |
وَعَلَّمَ
آدَمَ
اْلأَسْمَاءَ
كُلَّهَا ثُمَّ
عَرَضَهُمْ
عَلَى
الْمَلاَئِكَةِ |
31. |
Ademe bütün varlık isimlerini tanıttı. Sonra aynı
nesneleri meleklere gösterdi: |
فَقَالَ
أَنْبِئُونِي
بِأَسْمَاءِ
هَؤُلاَء
إِنْ
كُنْتُمْ
صَادِقِينَ |
|
Şayet itirazınızda samimi iseniz şu nesnelerin
isimlerini bana söyleyin dedi. |
قَالُوا
سُبْحَانَكَ
لاَ عِلْمَ
لَنَا إِلاَّ
مَا
عَلَّمْتَنَا |
32. |
Fesüphanallah dedi melekler, senin bize
öğrettiklerinden başka bilgimiz yok ki bizim, |
إِنَّكَ
أَنْتَ
الْعَلِيمُ
الْحَكِيمُ |
|
her şeye bilgi ile hakim olan sensin . |
قَالَ
يَاآدَمُ
أَنْبِئْهُمْ
بِأَسْمَائِهِمْ |
33. |
O zaman: Adem! dedi şu nesnelerin isimlerini onlara
söyler misin ? |
فَلَمَّا
أَنْبَأَهُمْ
بِأَسْمَائِهِمْ |
|
Adem onlara isimleri sıralayınca: |
قَالَ
أَلَمْ
أَقُلْ
لَكُمْ
إِنِّي
أَعْلَمُ
غَيْبَ
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضِ
وَأَعْلَمُ
مَا
تُبْدُونَ
وَمَا
كُنتُمْ
تَكْتُمُونَ |
|
Ben dedi Allah. Göklerin ve yerin görünmeyen yüzünü, hatta
sizin içinizi dışınızı en iyi ben bilirim dememiş
miydim size ? " |
وَإِذْ
قُلْنَا
لِلْمَلاَئِكَةِ
اسْجُدُوا
ِلآدَمَ
فَسَجَدُوا
إِلاَّ
إِبْلِيسَ |
34. |
Bunun üzerine meleklere: Ademe selâm durun dedik.
İblis dışında hepsi saygılarını
gösterdiler, |
أَبَى
وَاسْتَكْبَرَ
وَكَانَ
مِنَ الْكَافِرِينَ |
|
İblis ise, Ademi kabullenemedi, kibirlendi, inkarcı olup
çıktı. |
وَقُلْنَا
يَاآدَمُ
اسْكُنْ
أَنْتَ
وَزَوْجُكَ
الْجَنَّةَ
وَكُلاَ
مِنْهَا
رَغَدًا
حَيْثُ
شِئْتُمَا |
35. |
Sonra Adem'e: Adem! dedik sen ve eşin cennete yerleşin,
orada istediğiniz her şeyi bol bol yiyip
içebilirsiniz, |
وَلاَ
تَقْرَبَا
هَذِهِ
الشَّجَرَةَ
فَتَكُونَا
مِنْ
الظَّالِمِينَ |
|
ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa kendinize
yazık edersiniz dedik. |
فَأَزَلَّهُمَا
الشَّيْطَانُ
عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا
مِمَّا
كَانَا
فِيهِ |
36. |
Sonunda iblis onları ayartıp, oldukları yerden
çıkardı. |
وَقُلْنَا
اهْبِطُوا
بَعْضُكُمْ
لِبَعْضٍ
عَدُوٌّ |
36. |
Bunun üzerine kendilerine: hemen aşağı inin!
artık birbirinize düşman olacaksınız, |
وَلَكُمْ
فِي
اْلأَرْضِ
مُسْتَقَرٌّ
وَمَتَاعٌ إِلَى
حِينٍ |
|
artık yeryüzünde bir süre yerleşim ve geçim
telaşınız olacak diye ferman ettik
|
فَتَلَقَّى
آدَمُ مِنْ
رَبِّهِ
كَلِمَاتٍ فَتَابَ
عَلَيْهِ |
37. |
Adem
ile Tanrı'sı arasında,
karşılıklı söyleşiler oldu. Sonunda Allah onu affetti. |
إِنَّهُ
هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّحِيمُ |
|
Çünkü sevgi deryası Allah, kuluna kıyamadı. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 38 - 48. |
قُلْنَا
اهْبِطُوا
مِنْهَا
جَمِيعًا
|
38. |
Bundan sonra: Hepiniz aşağı inin dedik, |
فَإِمَّا
يَأْتِيَنَّكُمْ
مِنِّي
هُدًى |
|
size mutlaka benim tarafımdan yol gösteren bir rehber gelecektir, |
فَمَنْ
تَبِعَ
هُدَايَ
فَلاَ
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلاَ هُمْ
يَحْزَنُونَ |
|
benim rehberime uyanlar korkmayacaklar ve üzülmeyeceklerdir. |
وَالَّذِينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِآيَاتِنَا
أُولاَئِكَ
أَصْحَابُ
النَّارِ هُمْ
فِيهَا
خالِدُونَ |
39. |
Ayetlerimi görmezden gelip yalanlayanlar ise, sonsuza kadar ateş
mahkumu olarak kalacaklardır
|
يَا
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
اذْكُرُوا
نِعْمَتِيَ
الَّتِي
أَنْعَمْتُ
عَلَيْكُمْ
وَأَوْفُوا
بِعَهْدِي
أُوفِ
بِعَهْدِكُمْ
وَإِيَّايَ
فَارْهَبُونِ |
40. |
İsrailoğulları! Vaktiyle size vermiş
olduğum nimetin kadrini bilin: Benim sözümü tutun ki ben de sizi kale
alayım. Benden çekinin. |
وَآمِنُوا
بِمَا
أَنْزَلْتُ
مُصَدِّقًا
لِمَا
مَعَكُمْ |
41. |
Sizin elinizdeki Tevratı doğrulayıcı olarak
indirdiğim Kurana inanın. |
وَلاَ
تَكُونُوا
أَوَّلَ
كَافِرٍ
بِهِ |
|
Kuranı ilk reddeden siz olmayın. |
وَلاَ
تَشْتَرُوا
بِآيَاتِي
ثَمَنًا
قَلِيلاً
وَإِيَّايَ
فَاتَّقُونِ |
|
Benim sözlerimi hafife almayın. Bana karşı kendinizi
sağlama alın. |
وَلاَ
تَلْبِسُوا
الْحَقَّ
بِالْبَاطِلِ
|
42. |
Güneşi balçıkla sıvamayın, |
وَتَكْتُمُوا
الْحَقَّ
وَأَنْتُمْ
تَعْلَمُونَ |
|
yani bile bile gerçeği gizlemeyin. |
وَأَقِيمُوا
الصَّلاَةَ
وَآتُوا
الزَّكَاةَ |
43. |
Namazı kılın, zekatı verin, |
وَارْكَعُوا
مَعَ
الرَّاكِعِينَ |
|
Birlikte ibadet edin. |
أَتَأْمُرُونَ
النَّاسَ
بِالْبِرِّ
وَتَنْسَوْنَ
أَنْفُسَكُمْ
|
44. |
Kendinizi unutup da başkalarına mı iyilik
yapmalarını emrediyorsunuz? |
وَأَنْتُمْ
تَتْلُونَ
الْكِتَابَ
أَفَلاَ
تَعْقِلُونَ |
|
Kitabı okuyup dururken yaptığınız
akıllıca değil. |
وَاسْتَعِينُوا
بِالصَّبْرِ
وَالصَّلاَةِ
|
45. |
Daima sabırla ve namazla ile güç toplayın. |
وَإِنَّهَا
لَكَبِيرَةٌ
إِلاَّ
عَلَى الْخَاشِعِينَ
|
46. |
Çünkü namaz, Allah'tan korkanlar dışında herkesin zoruna
gider. |
اَلَّذِينَ
يَظُنُّونَ
أَنَّهُمْ
مُلاَقُوا
رَبِّهِمْ
وَأَنَّهُمْ
إِلَيْهِ
رَاجِعُونَ |
|
Korkanlar ise, hep Rab'lerinin karşına çıkıp onunla
yüzleşmenin heyecanını yaşarlar
|
يَا
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
اذْكُرُوا
نِعْمَتِيَ
الَّتِي
أَنْعَمْتُ
عَلَيْكُمْ
وَأَنِّي
فَضَّلْتُكُمْ
عَلَى
الْعَالَمِينَ |
47. |
İsrailoğulları! Sizi
başkalarına tercih etmek suretiyle, vaktiyle size yapmış
olduğum iyiliğin değerini bilin. |
وَاتَّقُوا
يَوْمًا لاَ
تَجْزِي
نَفْسٌ عَنْ
نَفْسٍ
شَيْئًا |
48. |
Kimsenin kimseye hiçbir iyilik yapamayacağı güne
karşı tedbirinizi alın. |
وَلاَ
يُقْبَلُ
مِنْهَا
شَفَاعَةٌ
وَلاَ يُؤْخَذُ
مِنْهَا
عَدْلٌ |
|
Çünkü o gün kimsenin şefaati sökmeyecek, kimseden bedel de kabul
edilmeyecektir. |
وَلاَ
هُمْ
يُنْصَرُونَ |
|
Hasılı o gün kimseye yardım edilmeyecektir. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 49 - 57. |
وَإِذْ
نَجَّيْنَاكُمْ
مِنْ آلِ
فِرْعَوْنَ |
49. |
Sizi Fıravun'un zulmünden
kurtardığımız günü hatırlayın: |
يَسُومُونَكُمْ
سُوءَ
الْعَذَابِ
يُذَبِّحُونَ
أَبْنَاءَكُمْ
وَيَسْتَحْيُونَ
نِسَاءَكُمْ |
|
Yani, kızları sağ bırakıp erkek
çocuklarınızı kesmek suretiyle, sizleri sürüm sürüm süründüren zulümden. |
وَفِي
ذَلِكُمْ
بَلاَءٌ
مِنْ
رَبِّكُمْ
عَظِيمٌ |
49. |
Bu yaşadıklarınız, Rabbiniz tarafından size
uygulanmış çok büyük bir sınavdı. |
وَإِذْ
فَرَقْنَا
بِكُمُ
الْبَحْرَ
فَأَنْجَيْنَاكُمْ
وَأَغْرَقْنَا
آلَ فِرْعَوْنَ
وَأَنْتُمْ
تَنْظُرُونَ |
50. |
Denizi yarıp sizi kurtardığımızı, Fıravun'u
hepinizin gözleri önünde sulara gömdüğümüzü unutmayın. |
وَإِذْ
وَاعَدْنَا
مُوسَى
أَرْبَعِينَ
لَيْلَةً |
51. |
Kırk gece Musa ile söyleştiğimiz süreci de
unutmayın. |
ثُمَّ
اتَّخَذْتُمُ
الْعِجْلَ
مِنْ بَعْدِهِ
وَأَنْتُمْ
ظَالِمُونَ |
|
Siz ise, Musa gider gitmez buzağıya tapınıp
kendinize saygısızlık etmiştiniz. |
ثُمَّ
عَفَوْنَا
عَنْكُمْ
مِنْ بَعْدِ
ذَلِكَ
لَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ |
52. |
Buna rağmen teşekkür edersiniz ümidiyle sizi
bağışladık. |
وَإِذْ
آتَيْنَا
مُوسَى
الْكِتَابَ
وَالْفُرْقَانَ
لَعَلَّكُمْ
تَهْتَدُونَ |
53. |
Musaya, Tevrat yanı sıra, kılı kırk yaran bir
görüş yeteneği verdik, düze çıkmanızı umduk. |
وَإِذْ
قَالَ
مُوسَى
لِقَوْمِهِ
يَا قَوْمِ
إِنَّكُمْ
ظَلَمْتُمْ
أَنْفُسَكُمْ
بِاتِّخَاذِكُمُ
الْعِجْلَ |
54. |
Musa, halkına hitaben: Aziz milletim dedi Siz
buzağıya tapınmakla gerçekten kendinize büyük
saygısızlık ettiniz.. |
فَتُوبُوا
إِلَى
بَارِئِكُمْ
فَاقْتُلُوا
أَنْفُسَكُمْ |
|
Hemen kendinize gelip Allah'tan özür dileyin. |
ذَلِكُمْ
خَيْرٌ
لَكُمْ
عِنْدَ
بَارِ ئِكُمْ
فَتَابَ
عَلَيْكُمْ |
|
yaratıcınız katında sizin için en iyisi budur.
Belli mi olur, belki de sizi affedecektir, |
إِنَّهُ
هُوَ
التَّوَّابُ
الرَّحِيمُ |
|
Çünkü o, yalvarmalara hiç dayanamaz
|
وَإِذْ
قُلْتُمْ
يَا مُوسَى
لَنْ
نُؤْمِنَ لَكَ
حَتَّى
نَرَى اللهَ
جَهْرَةً |
55. |
Musa! Allahı ayan beyan görmedikçe sana asla
inanmayacağız dediğiniz günleri de hatırlayın. |
فَأَخَذَتْكُمْ
الصَّاعِقَةُ
وَأَنْتُمْ
تَنْظُرُونَ |
|
Güpe gündüz müthiş bir şimşek
patlamasıyla şok olduğunuz günleri de unutmayın. |
ثُمَّ
بَعَثْنَاكُمْ
مِنْ بَعْدِ
مَوْتِكُمْ
لَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ |
56. |
Bu şoktan sonra belki teşekkür edersiniz diye sizi yeniden
hayata döndürmüştük. |
وَظَلَّلْنَا
عَلَيْكُمُ
الْغَمَامَ |
57. |
Üzerinize bulut salıp güneşten yana gölge olmuştuk, |
وَأَنْزَلْنَا
عَلَيْكُمُ
الْمَنَّ
وَالسَّلْوَى |
|
üzerinize bıldırcın sürüleri salmış,
ayrıca sizi nişastalı gıda maddelerine
boğmuştuk. |
كُلُوا
مِنْ
طَيِّبَاتِ
مَا
رَزَقْنَاكُمْ |
|
size verdiğimiz bu nimetlerin sağlıklı
olanlarını yiyin demiştik. |
وَمَا
ظَلَمُونَا
وَلَكِنْ
كَانُوا
أَنْفُسَهُمْ
يَظْلِمُونَ |
|
Aslında onlar bize değil, hep kendilerine
saygısızlık ediyorlardı. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 58 61. |
وَإِذْ
قُلْنَا
ادْخُلُوا
هَذِهِ
الْقَرْيَةَ
|
58. |
Bir gün onlara: " şu şehre / Kudüs'e gidin, |
فَكُلُوا
مِنْهَا
حَيْثُ
شِئْتُمْ
رَغَدًا |
|
orada istediğiniz gibi bol bol yiyip
içip yaşayın, |
وَادْخُلُوا
الْبَابَ
سُجَّدًا
وَقُولُوا
حِطَّةٌ |
|
Ancak, şehrin kapısından girerken saygılı olun
ve: 'hıtta / bağışla ya Rab!' deyin ki |
نَغْفِرْ
لَكُمْ
خَطَايَاكُمْ
وَسَنَزِيدُ
الْمُحْسِنِينَ |
|
biz de sizi bağışlayalım, nitekim
davranışları güzel olanlara fazlasıyla veririz" demiştik. |
فَبَدَّلَ
الَّذِينَ
ظَلَمُوا
قَوْلاً غَيْرَ
الَّذِي
قِيلَ لَهُمْ
|
59. |
Fakat, bu saygısızlar, söylenenin tam aksini yaptılar. |
فَأَنِزَلْنَا
عَلَى
الَّذِينَ
ظَلَمُوا رِجْزًا
مِنَ
السَّمَاءِ
بِمَا
كَانُوا يَفْسُقُونَ |
|
Biz de saygısızlıkta inat edip giderek çamurlaşan
bu adamlar üzerine gökten pislik yağdırdık
|
وَإِذِ
اسْتَسْقَى
مُوسَى
لِقَوْمِهِ |
60. |
Bir gün Musa,
halkı için Allah'tan su talebinde bulunmuştu. |
فَقُلْنَا
اضْرِبْ
بِعَصَاكَ
الْحَجَرَ |
|
Kendisine: " deyneğini
taşa vur " dedik, |
فَانْفَجَرَتْ
مِنْهُ
اثْنَتَا
عَشْرَةَ عَيْنًا |
|
on iki göz patladı. |
قَدْ
عَلِمَ
كُلُّ
أُنَاسٍ
مَشْرَبَهُمْ
|
|
Biz de ardından artık suya kavuştuğunuza göre |
كُلُوا
وَاشْرَبُوا
مِنْ رِزْقِ
اللهِ |
|
Allahın verdiklerinden yiyip içebilirsiniz, |
وَلاَ
تَعْثَوْا
فِي
اْلأَرْضِ
مُفْسِدِينَ |
|
yeter ki, dünya dengelerini bozarak doğaya zarar vermeyin tavsiyesinde bulunduk. |
وَإِذْ
قُلْتُمْ
يَا مُوسَى
لَنْ
نَصْبِرَ عَلَى
طَعَامٍ
وَاحِدٍ |
61. |
Öyle bir noktaya geldiniz ki: " Musa! Artık tek tip
gıda ile beslenmekten bıktık, |
فَادْعُ
لَنَا
رَبَّكَ
يُخْرِجْ
لَنَا
مِمَّا
تُنْبِتُ
اْلأَرْضُ |
|
Rabb'ine yalvar da bizim topraklarımızda |
مِنْ
بَقْلِهَا
وَقِثَّائِهَا
وَفُومِهَا
وَعَدَسِهَا
وَبَصَلِهَا |
|
biraz da bakliyat, salatalık, soğan sarımsak ve mercimek
yetiştirsin. "
dediniz. |
قَالَ
أَتَسْتَبْدِلُونَ
الَّذِي
هُوَ أَدْنَى
بِالَّذِي
هُوَ خَيْرٌ |
|
Musa kızdı: " Siz, değerli olanı
değersizle birebir değiştirmek mi istiyorsunuz? |
اِهْبِطُوا
مِصْرًا
فَإِنَّ
لَكُمْ مَا
سَأَلْتُمْ |
|
Mısır'a dönün o zaman, orada istediğiniz her şey
var "
dedi. |
وَضُرِبَتْ
عَلَيْهِمُ
الذِّلَّةُ
وَالْمَسْكَنَةُ
|
|
Şehirde sefalet paçadan akıyor yoksulluk kol geziyordu. |
وَبَاءُوا
بِغَضَبٍ
مِنَ اللهِ |
|
Sonunda Allah'ın gazabına uğramışlardı. |
ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ
كَانُوا
يَكْفُرُونَ
بِآيَاتِ
اللهِ |
|
Çünkü Allah'ın uyarılarına aldırış
etmemişler, |
وَيَقْتُلُونَ
النَّبِيِّينَ
بِغَيْرِ الْحَقِّ |
|
Tanrı elçilerini haksız yere öldürmüşlerdi. |
ذَلِكَ
بِمَا
عَصَوْا
وَكَانُوا
يَعْتَدُونَ |
|
Evet bütün bunlar, hep isyan edip aşırılık yapmalarından
oluyordu. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 62 69. |
إِنَّ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَالَّذِينَ
هَادُوا وَالنَّصَارَى
وَالصَّابِئِينَ |
62. |
Evet, ister Müslüman, ister Yahudi, ister Hıristiyan, isterse Sâbiî olsun, |
مَنْ
آمَنَ
بِاللهِ
وَالْيَوْمِ
الآخِرِ وَعَمِلَ
صَالِحًا |
|
Allah'a ve ahirete inanıp yararlı
işler yapan herkes |
فَلَهُمْ
أَجْرُهُمْ
عِنْدَ
رَبِّهِمْ |
|
Allah'tan alacaklı konumdadır. |
وَلاَ
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ وَلاَ
هُمْ
يَحْزَنُونَ |
|
Bu gibiler korku ve hüzün yaşamayacaklardır. |
وَإِذْ
أَخَذْنَا
مِيثَاقَكُمْ
وَرَفَعْنَا
فَوْقَكُمُ
الطُّورَ |
63. |
Hatırlarsınız, yüce Tûr Dağı'nda sizden
sıkı söz almış: |
خُذُوا
مَا
آتَيْنَاكُمْ
بِقُوَّةٍ |
|
" verdiğimiz Kitab'a
sımsıkı sarılın, |
وَاذْكُرُوا
مَا فِيهِ
لَعَلَّكُمْ
تَتَّقُونَ |
|
geleceğinizi sağlama alabilmeniz için de onun içindekileri
dilinizden düşürmeyin " demiştik. |
ثُمَّ
تَوَلَّيْتُمْ
مِنْ بَعْدِ
ذَلِكَ |
64. |
Ama siz, bunu da kulak ardı ettiniz. |
فَلَوْلاَ
فَضْلُ
اللهِ
عَلَيْكُمْ
وَرَحْمَتُهُ
|
|
Eğer Allah, size değer verip ilgi göstermemiş
olsaydı,. |
لَكُنْتُمْ
مِنَ
الْخَاسِرِينَ |
|
çoktan yok olup gitmiştiniz. |
وَلَقَدْ
عَلِمْتُمُ
الَّذِينَ
اعْتَدَوْا
مِنْكُمْ
فِي
السَّبْتِ |
65. |
Sizler, cumartesi gününü amacından saptıranları pekâlâ
biliyorsunuz, |
فَقُلْنَا
لَهُمْ
كُونُوا
قِرَدَةً
خَاسِئِينَ |
|
bizim kendilerine: " aşağılık maymunlar
gibi olun " dediğimizi de biliyorsunuz. |
فَجَعَلْنَاهَا
نَكَالاً
لِمَا
بَيْنَ يَدَيْهَا
وَمَا
خَلْفَهَا |
66. |
Bu cezaları biz, onlara ve gelecek nesillerine bir ibret olsun
diye verdik. |
وَمَوْعِظَةً
لِلْمُتَّقِينَ |
|
sağlamcılara da bir öğüt olsun istedik
|
وَإِذْ
قَالَ
مُوسَى
لِقَوْمِهِ |
67. |
Bir gün Musa
ile halkı arasında şöyle bir konuşma oldu: |
إِنَّ
اللهَ
يَأْمُرُكُمْ
أَنْ
تَذْبَحُوا
بَقَرَةً |
|
Musa:
- Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor. |
قَالُوا
أَتَتَّخِذُنَا
هُزُوًا |
|
Halk:
- Bizimle alay mı ediyorsun ? . |
قَالَ
أَعُوذُ
بِاَّللهِ
أَنْ
أَكُونَ مِنَ
الْجَاهِلِينَ |
|
Musa:
- Estağfirullah, ben o kadar cahil
miyim? |
قَالُوا
ادْعُ لَنَا
رَبَّكَ
يُبَيِّنْ
لَنَا مَا
هِيَ |
68. |
Halk:-
O zaman Rabb'ine bizim için yalvar da bari bize onun özelliklerini
açıklasın. |
قَالَ
إِنَّهُ
يَقُولُ
إِنَّهَا
بَقَرَةٌ
لاَ فَارِضٌ
وَلاَ
بِكْرٌ
عَوَانٌ
بَيْنَ
ذَلِكَ
فَافْعَلُوا
مَا
تُؤْمَرُونَ |
|
Musa:-
Ne kart ne de körpe olmadığını, ikisi ortası bir
düve olduğunu söylüyor. Hadi artık size emredileni yapın. |
قَالُوا
ادْعُ لَنَا
رَبَّكَ
يُبَيِّنْ
لَنَا مَا لَوْنُهَا |
69. |
Halk:-
Rabbine bizim için yalvar da rengi neymiş bildirsin. |
قَالَ
إِنَّهُ
يَقُولُ
إِنَّهَا
بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ
فَاقِعٌ
لَوْنُهَا
تَسُرُّ النَّاظِرِينَ |
|
Musa:-
Onun, seyrine doyum olmaz güzellikte sarı ve parlak renkli bir düve
olduğunu söylüyor. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 70 76. |
قَالُوا
ادْعُ لَنَا
رَبَّكَ
يُبَيِّنْ
لَنَا مَا
هِيَ |
70. |
Halk:
- Rabbine bizim için yalvar da onun özelliğini biraz daha
açsın, |
إِنَّ
الْبَقَرَ
تَشَابَهَ
عَلَيْنَا |
|
çünkü sığır cinsi birbirine benzer. |
وَإِنَّا
إِنْ شَاءَ
اللهُ
لَمُهْتَدُونَ |
|
Allahın izni ile bu sefer doğruyu yakaladık
sayılır. |
قَالَ
إِنَّهُ
يَقُولُ
إِنَّهَا
بَقَرَةٌ لاَ
ذَلُولٌ
تُثِيرُ
اْلأَرْضَ
وَلاَ تَسْقِي
الْحَرْثَ
مُسَلَّمَةٌ
لاَ شِيَةَ فِيهَا |
71. |
Musa:
- Allah onun, çift sürerek tarla sulayarak ezilmemiş, kusursuz ve
alacasız bir düve olduğunu söylüyor. |
قَالُوا
اْلآنَ
جِئْتَ
بِالْحَقِّ |
|
Halk:
- İşte şimdi doğru söyledin. |
فَذَبَحُوهَا
وَمَا
كَادُوا
يَفْعَلُونَ |
|
Sonunda düveyi boğazladılar, az kalsın
yapmayacaklardı
|
وَإِذْ
قَتَلْتُمْ
نَفْسًا
فَادَّارَأْتُمْ
فِيهَا
وَاللهُ
مُخْرِجٌ
مَا
كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ |
72. |
Hatırlayın. Hani siz, birini öldürmüş ve suçu birbirinize
atmıştınız. Halbuki Allah'ın maksadı,
gerçeği göstermekti. |
فَقُلْنَا
اضْرِبُوهُ
بِبَعْضِهَا |
73. |
" Kesilen kurban etini cesede biraz dokundurun dirilecektir
" dedik o kadar. |
كَذَلِكَ
يُحْيِ
اللَّهُ
الْمَوْتَى |
|
Bakın Allah, ölülere de böyle can verecek. |
وَيُرِيكُمْ
آيَاتِهِ
لَعَلَّكُمْ
تَعْقِلُونَ |
|
aklınızı kullanabilmeniz için de size bir takım
ipuçları veriyor
|
ثُمَّ
قَسَتْ
قُلُوبُكُمْ
مِنْ بَعْدِ
ذَلِكَ |
74. |
Derken
kalpleriniz yine katılaştı. |
فَهِيَ
كَالْحِجَارَةِ
أَوْ
أَشَدُّ
قَسْوَةً |
|
Kaya gibi. Hattâ daha da katılaştı: |
وَإِنَّ
مِنَ
الْحِجَارَةِ
لَمَا
يَتَفَجَّرُ
مِنْهُ
اْلأَنْهَارُ |
|
Çünkü öyle kayalar vardır ki çağıl çağıl
nehirler çağlar dibinden. |
وَإِنَّ
مِنْهَا
لَمَا
يَشَّقَّقُ
فَيَخْرُجُ
مِنْهُ
الْمَاءُ |
|
Öyle kayalar vardır ki çatır çatır
çatlayıp sular fışkırır bağrından. |
وَإِنَّ
مِنْهَا
لَمَا
يَهْبِطُ
مِنْ خَشْيَةِ
اللهِ |
|
Yine öyle kayalar vardır ki yuvarlanıp çağşak
olur Allah korkusundan. |
وَمَا
اللهُ
بِغَافِلٍ
عَمَّا
تَعْمَلُونَ |
|
Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir
|
أَ
فَتَطْمَعُونَ
أَنْ
يُؤْمِنُوا
لَكُمْ وَقَدْ
كَانَ
فَرِيقٌ
مِنْهُمْ
يَسْمَعُونَ
كَلاَمَ
اللهِ ثُمَّ
يُحَرِّفُونَهُ
مِنْ بَعْدِ
مَا
عَقَلُوهُ
وَهُمْ
يَعْلَمُونَ |
75. |
Resulüm!
Allah kelâmını dinledikten, hattâ onun makul olduğunu kabul
ettikten sonra, yine de onu, bilerek tahrif eden birkaç Yahudi din
adamının, size inanmalarını mı bekliyorsunuz? |
وَإِذَا
لَقُوا
الَّذِينَ
آمَنُوا
قَالُوا
آمَنَّا
وَإِذَا
خَلاَ
بَعْضُهُمْ
إِلَى
بَعْضٍ |
76. |
Bu gibiler, Müslümanları görür: inanıyoruz derler.
Ama, kendilerinden birini suçüstü yakaladılar mı: |
قَالُوا
أَتُحَدِّثُونَهُمْ
بِمَا فَتَحَ
اللهُ
عَلَيْكُمْ
لِيُحَاجُّوكُمْ
بِهِ عِنْدَ
رَبِّكُمْ |
|
Allahın size verdiği özel bilgileri, Tanrınız
katında size karşı kullansınlar diye mi Müslümanlara
anlatıyorsunuz? |
أَفَلاَ
تَعْقِلُونَ |
|
Hiç aklınız yok mu sizin derler. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 77 83. |
أَوَلاَ
يَعْلَمُونَ
أَنَّ اللهَ
يَعْلَمُ مَا
يُسِرُّونَ
وَمَا
يُعْلِنُونَ |
77. |
Acaba bu adamlar,
Allah'ın gizli saklı her şeyi bildiğini bilmiyorlar
mı ? |
وَمِنْهُمْ
أُمِّيُّونَ
لاَ
يَعْلَمُونَ
الْكِتَابَ
إِلاّ
أَمَانِيَّ
وَإِنْ هُمْ إلاّ
يَظُنُّونَ |
78. |
Yahudiler içinde dahi
Tevratı, sadece boş hayaller olarak kabul eden,
varsayımcı kara cahiller var. |
فَوَيْلٌ
لِلَّذِينَ
يَكْتُبُونَ
الْكِتَابَ
بِأَيْدِيهِمْ
|
79. |
Yazık Kitap
yazmak için kalem tutan ellere! |
ثُمَّ
يَقُولُونَ
هَذَا مِنْ عِنْدِ
اللهِ
لِيَشْتَرُوا
بِهِ
ثَمَنًا قَلِيلاً |
|
Üç kuruş
kazanmak için yazıp yazıp: " Allah
kelâmı " diyenlere! |
فَوَيْلٌ
لَهُمْ
مِمَّا
كَتَبَتْ
أَيْدِيهِمْ
|
|
Yazık
yazdıkları yüzünden başlarına iş açanlara! |
وَوَيْلٌ
لَهُمْ
مِمَّا
يَكْسِبُونَ |
|
Yazık kalemiyle
sağladığı kazanç yüzünden çekecek olanlara!
|
وَقَالُوا
لَنْ
تَمَسَّنَا
النَّارُ
إلاّ أَيَّامًا
مَعْدُودَةً |
80. |
Bazı
Yahudiler: "
Sayılı bir kaç gün dışında ateş bize
dokunmayacak " demişler. |
قُلْ
أَتَّخَذْتُمْ
عِنْدَ
اللهِ عَهْدًا
|
|
De ki: " Allah'tan
bir söz mü aldınız? |
فَلَنْ
يُخْلِفَ
اللهُ
عَهْدَهُ |
|
Söz
aldıysanız Allah sözünden dönmez. |
أَمْ
تَقُولُونَ
عَلَى اللهِ
مَا لاَ
تَعْلَمُونَ |
|
Yoksa bilir bilmez
söylediğiniz şeyleri, Allah'a mı mal ediyorsunuz? " |
بَلَى
مَنْ كَسَبَ
سَيِّئَةً
وَأَحَاطَتْ
بِهِ
خَطِيئَتُهُ
|
81. |
Evet bunlar gibi, bir
tek suçla başlayıp, giderek suç merkezi haline gelenler, |
فَأُولاَئِكَ
أَصْحَابُ
النَّارِ
هُمْ فِيهَا
خَالِدُونَ |
|
cehennemde sonsuza
kadar yanacaklardır. |
وَالَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
|
82. |
İnanıp
yararlı faaliyetlerde bulunanlar ise |
أُولاَئِكَ
أَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
هُمْ فِيهَا
خَالِدُونَ |
|
sonsuza kadar
cennette kalacaklardır
|
وَإِذْ
أَخَذْنَا
مِيثَاقَ
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
لاَ تَعْبُدُونَ
إِلاّ اللهَ |
83. |
Hatırlayın!
İsrail
Oğullarından sadece Allah'a kulluk edin şeklinde söz almış, |
وَبِالْوَالِدَيْنِ
إِحْسَانًا |
|
ana-babaya iyilik
konusunda, |
وَذِي
الْقُرْبَى
وَالْيَتَامَى
وَالْمَسَاكِينِ |
|
akraba, yetim ve yoksullara
iyilik konusunda öğütlerde bulunmuş, |
وَقُولُوا
لِلنَّاسِ
حُسْنًا |
|
" insanlara
nazik davranın, |
وَأَقِيمُوا
الصَّلاَةَ
وَآتُوا
الزَّكَاةَ |
|
namaza devam edin
zekat / aklama verginizi verin " demiştik. |
ثُمَّ
تَوَلَّيْتُمْ
إِلاّ قَلِيلاً
مِنْكُمْ |
|
Sonra -pek
azınız dışında- bu sözünüzden döndünüz. |
وَأَنْتُمْ
مُعْرِضُونَ |
|
Hâlâ da dönüp
mırın kırın ediyorsunuz. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 84 88. |
وَإِذْ
أَخَذْنَا
مِيثَاقَكُمْ
لاَ
تَسْفِكُونَ
دِمَاءَكُمْ
|
84. |
Hatırlarsınız! Sizden söz
almıştık: birbirinizin kanını dökmeyecek, |
وَلاَ
تُخْرِجُونَ
أَنْفُسَكُمْ
مِنْ دِيَارِكُمْ |
|
kendi
yurttaşlarınızı öz yurdundan sürgün etmeyecektiniz. |
ثُمَّ
أَقْرَرْتُمْ
وَأَنْتُمْ
تَشْهَدُونَ |
|
Evet bütün
bunları açık açık kabul
etmiştiniz. |
ثُمَّ
أَنْتُم
هَؤُلاَءِ
تَقْتُلُونَ
أنْفُسَكُمْ |
85. |
Ama sonra,
birbirinizi kırıp geçiren yine siz oldunuz. |
وَتُخْرِجُونَ
فَرِيقًا
مِنْكُمْ
مِنْ دِيَارِهِمْ
تَظَاهَرُونَ
عَلَيْهِمْ
بِاْلإثْمِ
وَالْعُدْوَانِ |
|
Aleyhte suçlamalar ve
düşmanlık gösterileri yaparak kendi halkınızdan bir
kısmını öz yurtlarından çıkaran da siz oldunuz. |
وَإِنْ
يَأْتُوكُمْ
أُسَارَى
تُفَادُوهُمْ
وَهُوَ
مُحَرَّمٌ
عَلَيْكُمْ
إِخْرَاجُهُمْ |
|
Aslında sürgün
edilmeleri yasak olduğu halde tekrar geri dönenlere esir muamelesi
yapıp, kendilerinden fidye talep eden de sizlerdiniz. |
أَ
فَتُؤْمِنُونَ
بِبَعْضِ
الْكِتَابِ
وَتَكْفُرُونَ
بِبَعْضٍ |
|
Tevrat'ın bir
kısmına inanıp bir kısmını göz ardı ediyordunuz? |
فَمَا
جَزَاءُ
مَنْ
يَفْعَلُ
ذَلِكَ
مِنْكُمْ |
|
Bütün bunları
yapanlar cezasız kalmayacak: |
إِلاَّ
خِزْيٌ فِي
الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا |
|
onlar önce bu dünyada
aşağılanacaklar, |
وَيَوْمَ
الْقِيَامَةِ
يُرَدُّونَ
إِلَى أَشَدِّ
الْعَذَابِ |
|
daha sonra öbür
dünyada, cezaların en ağırına
çarptırılacaklardır. |
وَمَا
اللهُ
بِغَافِلٍ
عَمَّا
تَعْمَلُونَ |
|
Allah
yaptıklarınıza asla göz yummayacaktır. |
أُولاَئِكَ
الَّذِينَ
اشْتَرَوُا
الْحَيَاةَ
الدُّنْيَا
بِالآخِرَةِ
|
86. |
Yukarıdaki suçları
işleyenler, dünya hayatını ahirete
tercih etmiş demektir. |
فَلاَ
يُخَفَّفُ
عَنْهُمُ
الْعَذَابُ
وَلاَ هُمْ
يُنْصَرُونَ |
|
Cezalarında
indirim yapılmayacak, kendilerine asla yardım da edilmeyecektir... |
وَلَقَدْ
آتَيْنَا
مُوسَى
الْكِتَابَ
وَقَفَّيْنَا
مِنْ
بَعْدِهِ
بِالرُّسُلِ
|
87. |
Biz Musa'ya Tevrat'ı
vermiş, onun ölümünden sonra elçileri ardarda
sıralamıştık: |
وَآتَيْنَا
عِيسَى
ابْنَ
مَرْيَمَ
الْبَيِّنَاتِ
|
|
Meselâ Meryem
oğlu İsa'ya mucizeler verdik. |
وَأَيَّدْنَاهُ
بِرُوحِ الْقُدُسِ |
|
Kendisini Cebrail ile
destekledik. |
أَ
فَكُلَّمَا
جَاءَكُمْ
رَسُولٌ
بِمَا لاَ
تَهْوَى
أَنْفُسُكُمْ
|
. |
Ama siz, işinize
gelmeyen bir elçi gelince, |
اسْتَكْبَرْتُمْ
فَفَرِيقًا
كَذَّبْتُمْ
وَفَرِيقًا
تَقْتُلُونَ |
|
hemen
ayaklandınız. kimini yalanladınız, kimini öldürdünüz
|
وَقَالُوا
قُلُوبُنَا
غُلْفٌ |
88. |
Yahudiler Muhammed'e gelip: "Bizim
kalp gözlerimiz kapalı galiba " dediler. |
بَلْ
لَعَنَهُمُ
اللهُ
بِكُفْرِهِمْ |
|
Hiç olur mu
inkarları sebebiyle, Allah'ın lanetine uğradılar da
ondan. |
فَقَلِيلاً
مَا
يُؤْمِنُونَ |
|
Ne kadar da
cılız bir imanları var. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 89 93. |
وَلَمَّا
جَاءَهُمْ
كِتَابٌ
مِنْ عِنْدِ
اللهِ
مُصَدِّقٌ
لِمَا
مَعَهُمْ |
89. |
Allah tarafından
kendi kitaplarını doğrulayan bir Kitap gelince, Yahudilere bir
şeyler oldu. |
وَكَانُوا
مِنْ قَبْلُ
يَسْتَفْتِحُونَ
عَلَى
الَّذِينَ
كَفَرُوا |
|
Halbuki daha önceleri
en azından inkarcılara yanaşıp
açılırlardı. |
فَلَمَّا
جَاءَهُمْ
مَا
عَرَفُوا
كَفَرُوا
بِهِ |
|
Birden
tanıdık bir yüzle karşılaşınca, selâmı
sabahı kestiler. |
فَلَعْنَةُ
اللهِ عَلَى
الْكَافِرِينَ |
|
Yazıklar olsun
gerçekleri göz ardı edenlere! |
بِئْسَمَا
اشْتَرَوْا
بِهِ
أَنْفُسَهُمْ
أَنْ
يَكْفُرُوا
بِمَا
أَنْزَلَ
اللهُ |
90. |
Allah'ın
indirdiğini inkar edivermekle kendi değerini beş paralık
etmek ne kötü bir şey. |
بَغْيًا
أَنْ
يُنَزِّلَ
اللهُ مِنْ
فَضْلِهِ عَلَى
مَنْ
يَشَاءُ
مِنْ
عِبَادِهِ |
|
Sırf,
Allah'ın kendileri dışında birini tercih edip ona indirme
yapmasını çekemedikleri için. |
فَبَاءُوا
بِغَضَبٍ
عَلَى
غَضَبٍ |
|
Artık hem
tekmeyi hem silleyi hak ettiler. |
وَلِلْكَافِرِينَ
عَذَابٌ
مُهِينٌ |
|
İnkarcıların
cezası hep böyle aşağılayıcıdır
|
وَإِذَا
قِيلَ
لَهُمْ
آمِنُوا
بِمَا أَنْزَلَ
اللهُ |
91. |
Yahudilere her ne zaman " Allah'ın
indirdiklerine iman edin " dense, |
قَالُوا
نُؤْمِنُ
بِمَا
أُنْزِلَ
عَلَيْنَا |
|
" biz, sadece
bize indirilene inanırız " deyip |
وَيَكْفُرُونَ
بِمَا
وَرَاءَهُ
وَهُوَ الْحَقُّ
مُصَدِّقًا
لِمَا
مَعَهُمْ |
|
keserlerdi.
İsterse kendi Kitaplarını doğrular olsun |
قُلْ
فَلِمَ
تَقْتُلُونَ
أَنْبِيَاءَ
اللهِ مِنْ
قَبْلُ إِنْ
كُنْتُمْ
مُؤْمِنِينَ |
|
de ki: "
eğer gerçekten böyle düşünüyorsanız, neden hep kendi
elçilerinizi öldürdünüz? |
وَلَقَدْ
جَاءَكُمْ
مُوسَى
بِالْبَيِّنَاتِ
|
92. |
Musa size ne
mucizeler getirmiş, |
ثُمَّ
اتَّخَذْتُمُ
الْعِجْلَ
مِنْ بَعْدِهِ
وَأَنْتُمْ
ظَالِمُونَ |
|
siz ise
Musa'nın yokluğunda büyük bir saygısızlıkla gidip
buzağıya tapınmıştınız
" |
وَإِذْ
أَخَذْنَا
مِيثَاقَكُمْ
وَرَفَعْنَا
فَوْقَكُمُ
الطُّورَ |
93. |
Hatırlayın ! Hemen üstünüzdeki yüce Tur
dağında sizden söz almış: |
خُذُوا
مَا
آتَيْنَاكُمْ
بِقُوَّةٍ
وَاسْمَعُوا |
|
"
verdiklerimize sımsıkı sarılın ve kulak verin "
demiştik. |
قَالُوا
سَمِعْنَا
وَعَصَيْنَا |
|
Bunlar, o zaman da:
" hem dinler, hem itiraz ederiz " demişler, |
وَأُشْرِبُوا
فِي
قُلُوبِهمُ
الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ |
|
içlerindeki inkar
boşluğunu buzağı sevgisi ile doldurmaya
çalışmışlardı. |
قُلْ
بِئْسَمَا
يَأْمُرُكُمْ
بِهِ إِيمَانُكُمْ
|
|
Resulüm onlara deki:
" meğer sizin imanınız size ne kadar da kötü
şeyler yaptırmış ? |
إِنْ
كُنْتُمْ
مُؤْمِنِينَ |
|
Eğer
inancınız bu ise durum çok vahim. " |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 94 101. |
قُلْ
إِنْ
كَانَتْ
لَكُمُ
الدَّارُ
اْلآخِرَةُ
عِنْدَ
اللهِ
خَالِصَةً
مِنْ دُونِ
النَّاسِ |
94. |
Resulüm! de ki:
" Şayet, ahiret hayatı Allah
tarafından başkalarına değil de sırf size tahsis
edilmişse, |
فَتَمَنَّوُا
الْمَوْتَ
إِنْ
كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
|
siz de bu iddianızda samimi
iseniz, hadi bakalım ölümü göze alın da görelim! " |
وَلَنْ
يَتَمَنَّوْهُ
أَبَدًا
بِمَا قَدَّمَتْ
أَيْدِيهِمْ
|
95. |
Yaptıklarına
bakılırsa onlar, ölümü asla göze alamayacaklardır. |
وَاللهُ
عَلِيمٌ
بِالظَّالِمِينَ |
|
Çünkü Allah, bu gibi
kaypakların durumunu bilip görmektedir. |
وَلَتَجِدَنَّهُمْ
أَحْرَصَ
النَّاسِ عَلَى
حَيَاةٍ
وَمِنَ
الَّذِينَ
أَشْرَكُوا |
96. |
Dikkat edersen,
Yahudileri, herkesten, hattâ çok tanrıcılardan daha çok yaşama
düşkün göreceksin. |
يَوَدُّ
أَحَدُهُمْ
لَوْ
يُعَمَّرُ
أَلْفَ
سَنَةٍ |
|
Hattâ içlerinde bin
yıl ömür sürmek isteyenler bile var. |
وَمَا
هُوَ
بِمُزَحْزِحِهِ
مِنَ
الْعَذَابِ
أَنْ
يُعَمَّرَ |
|
Aslında çok
yaşaması, kendisini cezadan kurtaracak değil. |
وَاللهُ
بَصِيرٌ
بِمَا
يَعْمَلُونَ |
|
Çünkü Allah,
nasıl olsa tüm yaptıklarını biliyor |
قُلْ
مَنْ كَانَ
عَدُوًّا
لِجِبْرِيلَ
|
97. |
Resulüm! Onlara
şunu söyle: Cibril'e düşman olanlar bilsinler ki |
فَإِنَّهُ
نَزَّلَهُ
عَلَى
قَلْبِكَ
بِإِذْنِ
اللهِ |
|
Cibril, Kuranı,
Allah'tan alıp senin kalbine indiren melektir. |
مُصَدِّقًا
لِمَا
بَيْنَ
يَدَيْهِ
وَهُدًى
وَبُشْرَى
لِلْمُؤْمِنِينَ |
|
Kuran ise
öncekileri doğrulayıcı, önderliği yanı sıra
müminleri rahatlatıcı bir kitaptır. |
مَنْ
كَانَ
عَدُوًّا
ِللهِ وَمَلاَئِكَتِهِ
وَرُسُلِهِ
وَجِبْرِيلَ
وَمِيكَالَ
فَإِنَّ
اللهَ
عَدُوٌّ
لِلْكَافِرِينَ |
98. |
Allah'a,
meleklere, resullere, Cibril'e ve Mikail'e
düşman olanlar bilsinler ki inkarcıların düşmanı da
Allah'tır. |
وَلَقَدْ
أَنْزَلْنَا
إِلَيْكَ
آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ
|
99. |
Resulüm! bizim sana
indirdiğimiz ayetlerin, anlamı gayet açıktır. |
وَمَا
يَكْفُرُ
بِهَا إلاَّ
الْفَاسِقُونَ |
|
Bunları, ancak
başına buyruk olanlar inkar edebilir. |
أَوَكُلَّمَا
عَاهَدُوا
عَهْدًا
نَبَذَهُ
فَرِيقٌ
مِنْهُمْ |
100. |
Nitekim sana
sıkı sıkı söz verdikleri halde,
içlerinden bazıları sözlerini çiğnemedi mi? |
بَلْ
أَكْثَرُهُمْ
لاَ
يُؤْمِنُونَ |
|
Ne bazısı,
aslında onların çoğu inanmıyor. |
وَلَمَّا
جَاءَهُمْ
رَسُولٌ
مِنْ عِنْدِ
اللهِ
مُصَدِّقٌ
لِمَا
مَعَهُمْ |
101. |
Kendilerine Allah
tarafından kendi kitaplarını tasdik eden bir elçi gelince, |
نَبَذَ
فَرِيقٌ
مِنَ
الَّذِينَ
أُوتُوا الْكِتَابَ
كِتَابَ
اللَّهِ
وَرَاءَ
ظُهُورِهِمْ
كَأَنَّهُمْ
لاَ
يَعْلَمُونَ |
|
hem de ehli kitaptan
bazıları, sanki hiç haberleri yokmuş gibi, Allah
kelâmını kulak ardı ediverdiler. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 102 105. |
وَاتَّبَعُوا
مَا تَتْلُو
الشَّيَاطِينُ
عَلَى
مُلْكِ
سُلَيْمَانَ |
102. |
Yani, Süleyman
peygamber yönetimine karşı şeytanın izlediği büyü
yöntemini benimsediler: |
وَمَا
كَفَرَ
سُلَيْمَانُ
|
|
Aslında Süleyman
inkara sapmış değildi, |
وَلَكِنَّ
الشَّيَاطِينَ
كَفَرُوا
يُعَلِّمُونَ
النَّاسَ
السِّحْرَ |
|
Asıl
inkarcı, insanlara büyü öğreten şeytanlardı. |
وَمَا
أُنْزِلَ
عَلَى
الْمَلَكَيْنِ
بِبَابِلَ
هَارُوتَ
وَمَارُوتَ |
|
Bu şeytanlar, Babil'de kendilerine melek süsü veren Harût ile Marût'u taklit
ediyorlardı. Oysa |
وَمَا
يُعَلِّمَانِ
مِنْ أَحَدٍ
حَتَّى يَقُولاَ
إِنَّمَا
نَحْنُ
فِتْنَةٌ
فَلاَ
تَكْفُرْ |
|
bu ikili, birine
sihir gösterisi yaparken : " Bizim yaptığımız bir
aldatmacadır, sakın ola bunu ciddiye alma! " demeden
işe başlamazlardı. |
فَيَتَعَلَّمُونَ
مِنْهُمَا
مَا يُفَرِّقُونَ
بِهِ بَيْنَ
الْمَرْءِ
وَزَوْجِهِ |
|
Zaten halk, bunlardan
sadece karı koca arasını açabilecek şeyler
öğreniyordu. |
وَمَا
هُمْ
بِضَارِّينَ
بِهِ مِنْ
أَحَدٍ إلاَّ
بِإِذْنِ
اللهِ |
|
Allah'ın izni
olmadan onlar, bu gizemli söz ve gösterileriyle kimseye zarar veremezlerdi. |
وَيَتَعَلَّمُونَ
مَا
يَضُرُّهُمْ
وَلاَ يَنْفَعُهُمْ |
|
Çünkü halkın
öğrendikleri, eften püften şeylerdi |
وَلَقَدْ
عَلِمُوا
لَمَنِ
اشْتَرَاهُ
مَا لَهُ فِي
اْلآخِرَةِ
مِنْ
خَلاَقٍ |
|
İyi yanı
ise: sihir gibi gizemli şeyler ile uğraşanların, ahirette herhangi bir hisse sahibi olamayacakları
gerçeği idi. |
وَلَبِئْسَ
مَا شَرَوْا
بِهِ
أَنْفُسَهُمْ
لَوْ
كَانُوا
يَعْلَمُونَ |
|
İnsanların
kendilerini, böylesine ucuza pazarlamaları ne kötü! Ah bir bilseler! |
وَلَوْ
أَنَّهُمْ
آمَنُوا
وَاتَّقَوْا
|
103. |
Şayet onlar
İslâma inanıp da kendilerini sağlama alsalardı, |
لَمَثُوبَةٌ
مِنْ عِنْدِ
اللهِ
خَيْرٌ |
|
Allah'tan görecekleri
herhalde daha iyi olurdu. |
لَوْ
كَانُوا
يَعْلَمُونَ |
|
Ah bir bilebilseler!
|
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا لاَ
تَقُولُوا
رَاعِنَا |
104. |
Sevgili müminler! Sakın ola resule hitaben:
" bizi bak " demeyin. |
وَقُولُوا
انْظُرْنَا
وَاسْمَعُوا
|
|
" bakar
mısınız, bizi dinler misiniz !" deyin. |
وَلِلْكَافِرِينَ
عَذَابٌ
أَلِيمٌ |
|
Çünkü,
saygısızlara da ağır cezalar verilecek. |
مَا
يَوَدُّ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
مِنْ أَهْلِ
الْكِتَابِ
وَلاَ
الْمُشْرِكِينَ
|
105. |
Ehlikitap içindeki inkarcılarla çok
tanrıcıların tahammül edemediği tek şey, |
أَنْ
يُنَزَّلَ
عَلَيْكُمْ
مِنْ خَيْرٍ
مِنْ
رَبِّكُمْ |
|
Allah'ın size
yaptığı iyiliktir. |
وَاللهُ
يَخْتَصُّ
بِرَحْمَتِهِ
مَنْ يَشَاءُ |
|
Allah ise, sevgisini
değer bulduğu kullarına gösterir. |
وَاللهُ
ذُو
الْفَضْلِ
الْعَظِيمِ |
|
Çünkü Allah,
muhteşem değerler deryasıdır
|
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 106 112. |
مَا
نَنْسَخْ
مِنْ آيَةٍ
أَوْ
نُنْسِهَا |
106. |
Eğer biz, bir ayeti siler ya da
unutturursak, |
نَأْتِ
بِخَيْرٍ
مِنْهَا
أَوْ
مِثْلِهَا |
|
ya ondan daha iyisini,
ya da bir benzerini getiririz. |
أَلَمْ
تَعْلَمْ
أَنَّ اللهَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
|
Bildiğin gibi
Allah her şeye kadirdir. |
أَلَمْ
تَعْلَمْ
أَنَّ اللهَ
لَهُ مُلْكُ
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضِ
|
107. |
Bildiğin gibi
göklerin ve yerin mülkiyeti Allah'a aittir. |
وَمَا
لَكُمْ مِنْ
دُونِ اللهِ
مِنْ وَلِيٍّ
وَلاَ
نَصِيرٍ |
|
Şunu da bilin
ki, sizin de Allah'tan başka yâr ve yardımcınız olamaz. |
أَمْ
تُرِيدُونَ
أَنْ
تَسْأَلُوا
رَسُولَكُمْ
كَمَا
سُئِلَ
مُوسَى مِنْ
قَبْلُ |
108. |
Yoksa siz, daha önce
Musa'ya yapıldığı gibi, resulünüzü soru yağmuruna
mı tutmak istiyorsunuz? |
وَمَنْ
يَتَبَدَّلِ
الْكُفْرَ
بِالإيمَانِ
فَقَدْ
ضَلَّ
سَوَاءَ
السَّبِيلِ |
|
Unutmayın ki
imanı küfürle takas edenler, doğru yoldan çıkmış
demektir
|
وَدَّ
كَثِيرٌ
مِنْ أَهْلِ
الْكِتَابِ
لَوْ
يَرُدُّونَكُمْ
مِنْ بَعْدِ
إِيمَانِكُمْ
كُفَّارًا |
109. |
Ehlikitaptan bir çokları, sizin
İslâma girdikten sonra küfre dönüş yapmanızı öylesine
arzu ediyorlar ki! |
حَسَدًا
مِنْ عِنْدِ
أَنْفُسِهِمْ
مِنْ بَعْدِ
مَا
تَبَيَّنَ
لَهُمُ
الْحَقُّ |
|
Gerçek, gün gibi
ortada iken, kıskançlıktan nerdeyse çatlayacaklar. |
فَاعْفُوا
وَاصْفَحُوا
حَتَّى
يَأْتِيَ اللهُ
بِأَمْرِهِ |
|
Sizler, Allah'tan yeni
bir ferman gelene kadar söylentilere aldırmayın geçin. |
إِنَّ
اللهَ عَلَى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
|
Allah, her şeye
kadirdir. |
وَأَقِيمُوا
الصَّلاَةَ
وَآتُوا
الزَّكَاةَ |
110. |
Namaza devam edin,
zekat verginizi de verin. |
وَمَا
تُقَدِّمُوا
ِلأَنْفُسِكُمْ
مِنْ خَيْرٍ
تَجِدُوهُ
عِنْدَ
اللهِ |
|
Çünkü kendiniz için hayır
olarak ne verirseniz, yarın Allah katında onu
bulacaksınız. |
إِنَّ
اللهَ بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَصِيرٌ |
|
Çünkü Allah,
yaptıklarınızı görüyor. |
وَقَالُوا
لَنْ
يَدْخُلَ
الْجَنَّةَ
إِلاّ مَنْ
كَانَ
هُودًا أَوْ
نَصَارَى |
111. |
" Cennete
sadece Yahudi ve Hristiyan olanlar girecek
" demişler. |
تِلْكَ
أَمَانِيُّهُمْ |
|
Bunlar, tamamen kendi
kuruntuları. |
قُلْ
هَاتُوا
بُرْهَانَكُمْ
إِنْ
كُنْتُمْ
صَادِقِينَ |
|
Sen de kendilerine:
" İddianızda samimi iseniz, ispat edin " de yeter. |
بَلَى
مَنْ
أَسْلَمَ
وَجْهَهُ
ِللهِ وَهُوَ
مُحْسِنٌ |
112. |
Evet, sırf Allah
rızası için kendilerini hayra adayanlar, |
فَلَهُ
أَجْرُهُ
عِنْدَ
رَبِّهِ |
|
bunun
karşılığını Allah'tan mutlaka
alacaklardır. |
وَلاَ
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلاَ هُمْ
يَحْزَنُونَ |
|
Artık onlar için
korku da yoktur hüzün de. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2
/ 113 119. |
وَقَالَتِ
الْيَهُودُ
لَيْسَتِ
النَّصَارَى
عَلَى
شَيْءٍ |
113. |
Yahudiler: " Hristiyanlığın
aslı astarı yok " derken, |
وَقَالَتْ
النَّصَارَى
لَيْسَتِ
الْيَهُودُ
عَلَى
شَيْءٍ |
|
Hristiyanlar da: " Yahudiliğin
aslı astarı yok " diyorlar. |
وَهُمْ
يَتْلُونَ
الْكِتَابَ |
|
Her iki taraf okur
yazar oldukları halde |
كَذَلِكَ
قَالَ
الَّذِينَ
لاَ يَعْلَمُونَ
مِثْلَ
قَوْلِهِمْ |
|
tıpkı zırcahiller gibi konuşuyorlar. |
فَاللهُ
يَحْكُمُ
بَيْنَهُمْ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
فِيمَا
كَانُوا
فِيهِ
يَخْتَلِفُونَ |
|
Duruma
bakılırsa, anlaşamadıkları konularla ilgili son
kararı kıyamette, Allah vereceğe benziyor
|
وَمَنْ
أَظْلَمُ
مِمَّنْ
مَنَعَ
مَسَاجِدَ
اللهِ أَنْ
يُذْكَرَ
فِيهَا
اسْمُهُ
وَسَعَى فِي
خَرَابِهَا |
114. |
Camileri tahribe çalışandan ve
içinde Allah adının anılmasını yasaklayandan daha
zalim kim olabilir? |
أُولاَئِكَ
مَا كَانَ
لَهُمْ أَنْ
يَدْخُلُوهَا
إِلاّ
خَائِفِينَ |
|
Bu gibiler, camilere
bakına çekine girerler. |
لَهُمْ
فِي
الدُّنْيَا
خِزْيٌ
وَلَهُمْ فِي
اْلآخِرَةِ
عَذَابٌ
عَظِيمٌ |
|
Onlar, dünyada iken
horlanacaklar. Ahretteki cezaları ise daha beter olacak... |
وَِللهِ
الْمَشْرِقُ
وَالْمَغْرِبُ
|
115. |
Doğu da batı da
Allahındır. |
فَأَيْنَمَا
تُوَلُّوا
فَثَمَّ
وَجْهُ اللهِ |
|
Nereye dönerseniz
dönün, Allah oradadır. |
إِنَّ
اللهَ
وَاسِعٌ
عَلِيمٌ |
|
Çünkü her yer
Allahın, bilgi kapsam alanı içindedir
|
وَقَالُوا
اتَّخَذَ اللهُ
وَلَدًا
سُبْحَانَهُ
|
116. |
"Allah'ın
çocuğu var" diyorlar. Fesüphanellah! |
بَلْ
لَهُ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضِ
كُلٌّ لَهُ
قَانِتُونَ |
|
Göklerde ve yerlerde
ne varsa zaten onundur. ve hepsi de ona itaat etmektedirler. |
بَدِيعُ
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضِ
وَإِذَا
قَضَى أَمْرًا
|
117. |
Gökleri ve yeri
döktüren Allah, bir şey istedi mi, |
فَإِنَّمَا
يَقُولُ
لَهُ كُنْ
فَيَكُونُ |
|
ona sadece "ol
" der, o da olur
|
وَقَالَ
الَّذِينَ
لاَ
يَعْلَمُونَ
لَوْلاَ
يُكَلِّمُنَا
اللهُ أَوْ
تَأْتِينَا
آيَةٌ |
118. |
Bazı cahiller: " Allah bizimle
konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya! " diyorlar. |
كَذَلِكَ
قَالَ
الَّذِينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
مِثْلَ
قَوْلِهِمْ |
|
Daha öncekiler de
onlar gibi konuşuyorlardı. |
تَشَابَهَتْ
قُلُوبُهُمْ |
|
Sanki,
akıllarından geçenleri okumuşlar. |
قَدْ
بَيَّنَّا
اْلآيَاتِ
لِقَوْمٍ
يُوقِنُونَ |
|
Bu sefer ise biz,
anlama seviyesi daha yüksek bir topluma hitap ediyoruz. |
إِنَّا
أَرْسَلْنَاكَ
بِالْحَقِّ
بَشِيرًا
وَنَذِيرًا |
119. |
Seni de, iyi ve kötü haber
dozunu ayarlayıp dengeyi sağlaman için gönderdik. |
وَلاَ
تُسْأَلُ
عَنْ
أَصْحَابِ
الْجَحِيمِ |
|
Sen, ateşe
mahkum olanlardan sorumlu değilsin
|
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 120 126. |
وَلَنْ
تَرْضَى
عَنْكَ
الْيَهُودُ
وَلاَ النَّصَارَى
حَتَّى
تَتَّبِعَ
مِلَّتَهُمْ |
120. |
Sen, onların dinine girmedikçe
ne Yahudiler, ne Hristiyanlar, senden asla memnun
olmayacaklardır. |
قُلْ
إِنَّ هُدَى
اللهِ هُوَ
الْهُدَى |
|
Resulüm! de ki:
" Çıkar yol, Allah'ın yoludur ". |
وَلَئِنْ
اتَّبَعْتَ
أَهْوَاءَهُمْ
بَعْدَ
الَّذِي
جَاءَكَ
مِنَ
الْعِلْمِ
مَا لَكَ
مِنَ اللهِ
مِنْ
وَلِيٍّ
وَلاَ
نَصِيرٍ |
|
Eğer, sana gelen
bunca bilgiye rağmen, yine de onların dümen suyuna girersen,
Allah'tan ne himaye ne destek alamazsın. |
اَلَّذِينَ
آتَيْنَاهُمُ
الْكِتَابَ
يَتْلُونَهُ
حَقَّ
تِلاَوَتِهِ
|
121. |
Ehlikitap içerisinde Kuranı, kendini
vererek okuyanlar, |
أُولاََئِكَ
يُؤْمِنُونَ
بِهِ |
|
ona gerçekten
inanıyor / inanacak demektir. |
وَمَنْ
يَكْفُرْ
بِهِ
فَأُولاََئِكَ
هُمُ
الْخَاسِرُونَ |
|
Onu kabul
etmeyenlerin sonu ise hüsrandır
|
يَا
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
اذْكُرُوا
نِعْمَتِيَ
الَّتِي
أَنْعَمْتُ
عَلَيْكُمْ |
122. |
İsrailoğulları! size yaptığım
iyiliğin kadrini bilin. |
وَأَنِّي
فَضَّلْتُكُمْ
عَلَى
الْعَالَمِينَ |
|
Sizi el üstünde tuttuğum günleri unutmayın. |
وَاتَّقُوا
يَوْمًا لاَ
تَجْزِي
نَفْسٌ عَنْ
نَفْسٍ
شَيْئًا |
123. |
Kimsenin kimse için hiçbir şey yapamayacağı güne
karşı kendinizi sağlama alın. |
وَلاَ
يُقْبَلُ
مِنْهَا
عَدْلٌ |
|
Çünkü o gün hiçbir bedel kabul edilmeyecek, |
وَلاَ
تَنْفَعُهَا
شَفَاعَةٌ
وَلاَ هُمْ يُنْصَرُونَ |
|
Hiçbir şefaat işe yaramayacağı gibi, yardım da
görmeyecek
|
وَإِذِ
ابْتَلَى
إِبْرَاهِيمَ
رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ
فَأَتَمَّهُنَّ |
124. |
Hatırlarsın. Hani Allah İbrahimi bir takım sözlerle sınadı O
da istenenleri tamamladı. |
قَالَ
إِنِّي
جَاعِلُكَ
لِلنَّاسِ
إِمَامًا
قَالَ
وَمِنْ
ذُرِّيَّتِي |
|
Allah: " Ben seni halkına öncü yapacağım
" deyince, " Soyumu da! " deyiverdi
İbrahim. |
قَالَ
لاَ يَنَالُ
عَهْدِي
الظَّالِمِينَ |
|
" Ama demişti Rabbi, benim sözüm,
haksızlık edenleri kapsamaz. " |
وَإِذْ
جَعَلْنَا
الْبَيْتَ
مَثَابَةً
لِلنَّاسِ
وَأَمْنًا |
125. |
Zamanla bu Evi, insanların gelip rahatlaması için güvenli bir
buluşma noktası yaptık ve: |
وَاتَّخِذُوا
مِنْ
مَقَامِ
إِبْرَاهِيمَ
مُصَلًّى |
|
" İbrahimin oturduğu yer dilek yeri olsun "
istedik. |
وَعَهِدْنَا
إِلَى
إِبْرَاهِيمَ
وَإِسْمَاعِيلَ
أَنْ
طَهِّرَا
بَيْتِيَ
لِلطَّائِفِينَ
وَالْعَاكِفِينَ
وَالرُّكَّعِ
السُّجُودِ |
|
İbrahime, sonra İsmaile: " çevresinde tavaf edip
kendini dinleyecekler için, namaz kılıp dua edecekler için evimi
temiz tutun " dedik. |
وَإِذْ
قَالَ
إِبْرَاهِيمُ
رَبِّ
اجْعَلْ هَذَا
بَلَدًا
آمِنًا
وَارْزُقْ
أَهْلَهُ مِنْ
الثَّمَرَاتِ
مَنْ آمَنَ
مِنْهُمْ
بِاللهِ
وَالْيَوْمِ
الآخِرِ |
126. |
İbrahim: " Ya Rab! burasını her türlü belâdan
emin eyle, Allaha ve ahırete inanan
halkına bol rızklar ihsan eyle " diye yalvarınca |
قَالَ
وَمَنْ
كَفَرَ
فَأُمَتِّعُهُ
قَلِيلاً |
|
Allah buna: " Ama inkarcılara da ben bakarım, |
ثُمَّ
أَضْطَرُّهُ
إِلَى
عَذَابِ
النَّارِ
وَبِئْسَ
الْمَصِيرُ |
|
fakat sonunda ceza olarak ateşe de atarım
Ne kötü bir son! " diye
karşılık verdi. |
سورةُ
البَقَرة :
مدنية 286آية |
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 127 134. |
وَإِذْ
يَرْفَعُ
إِبْرَاهِيمُ
الْقَوَاعِدَ
مِنَ
الْبَيْتِ
وَإِسْمَاعِيلُ
|
127. |
İbrahim ve İsmail Kabe binasının temellerini biraz
kaldırdıklarında şöyle dua etmişlerdi: |
رَبَّنَا
تَقَبَّلْ
مِنَّا
إِنَّكَ
أَنْتَ
السَّمِيعُ
الْعَلِيمُ |
|
" Ya Rab! dualarımızı kabul eyle. Artık her
şeyi duyan da bilen de sensin. |
رَبَّنَا
وَاجْعَلْنَا
مُسْلِمَيْنِ
لَكَ وَمِنْ
ذُرِّيَّتِنَا
أُمَّةً
مُسْلِمَةً
لَكَ
وَأَرِنَا
مَنَاسِكَنَا |
128. |
Ya Rab! gönlümüzü sana teslim eyle, torunlarımızı sana
hadim eyle. Yolumuzu yönümüzü açık eyle. |
وَتُبْ
عَلَيْنَا
إِنَّكَ
أَنْتَ
التَّوَّابُ
الرَّحِيمُ |
|
Ya Rab! sen bize kıyamazsın bizleri sevgi halkana dahil eyle. |
رَبَّنَا
وَابْعَثْ
فِيهِمْ
رَسُولاً
مِنْهُمْ |
129. |
Ya Rab!, soyuma kendi halkından birini önder eyle! |
يَتْلُو
عَلَيْهِمْ
آيَاتِكَ
وَيُعَلِّمُهُمُ
الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ
وَيُزَكِّيهِمْ |
|
senin kelâmını okuyan olsun, halkına ilim irfan olsun,
egemen olsun, toplumu temiz toplum olsun! |
إِنَّكَ
أَنْتَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ |
|
Artık, muhteşem gücünle her şeyin tek hakimi sensin!
" |
وَمَنْ
يَرْغَبُ
عَنْ
مِلَّةِ
إِبْرَاهِيمَ
إِلاّ مَنْ
سَفِهَ
نَفْسَهُ |
130. |
İbrahim'in dinine burun kıvıranlar, olsa olsa kendini küçük görenlerdir. |
وَلَقَدِ
اصْطَفَيْنَاهُ
فِي
الدُّنْيَا |
|
Çünkü biz İbrahimi, bu dünyada sıkı bir elemeden
geçirdik. |
وَإِنَّهُ
فِي
الآخِرَةِ
لَمِنَ
الصَّالِحِينَ |
|
Ahrette dahi gözde kullarımızdan olacaktır. |
إِذْ
قَالَ لَهُ
رَبُّهُ
أَسْلِمْ
قَالَ أَسْلَمْتُ
لِرَبِّ
الْعَالَمِينَ |
131. |
Çünkü Rabbi ona: " teslim ol " deyince o,: " Kainatın
sahibine canım feda " deyip koştu. |
وَوَصَّى
بِهَا
إِبْرَاهِيمُ
بَنِيهِ |
132. |
İbrahim bu ruhu kendi çocuklarına da aşıladı. |
وَيَعْقُوبُ
يَا بَنِيَّ
إِنَّ اللهَ
اصْطَفَى
لَكُمُ
الدِّينَ |
|
Yakup ise: " Yavrularım! dedi, Allah sizin yolunuzu
belirlemiştir. |
فَلاَ
تَمُوتُنَّ
إِلاَّ
وَأَنْتُمْ
مُسْلِمُونَ |
|
Artık bundan böyle Müslüman olarak can vereceksiniz ". |
أَمْ
كُنْتُمْ
شُهَدَاءَ
إِذْ حَضَرَ
يَعْقُوبَ
الْمَوْتُ |
133. |
Ölüm döşeğinde gördüğünüz Yakûb
ise |
إِذْ
قَالَ
لِبَنِيهِ
مَا
تَعْبُدُونَ
مِنْ
بَعْدِي |
|
çocuklarına: " benden sonra kime kulluk edeceksiniz "
diye sormuş, |
قَالُوا
نَعْبُدُ
إِلَهَكَ
وَإِلَهَ
آبَائِكَ
إِبْرَاهِيمَ
وَإِسْمَاعِيلَ
وَإِسْحَاقَ
إِلَهًا
وَاحِدًا |
|
onlar da: " Senin Tanrı'na, yani ataların
İbrahim, İsmail ve İshak'ın tek
Tanrı'sına hizmet edeceğiz. |
وَنَحْنُ
لَهُ
مُسْلِمُونَ |
|
evet,.sadece
ona, bağlı olacağız " demişlerdi. |
تِلْكَ
أُمَّةٌ
قَدْ خَلَتْ |
134. |
Resulüm! işte tarihe mal olmuş bir millet, |
لَهَا
مَا
كَسَبَتْ
وَلَكُمْ
مَا
كَسَبْتُمْ |
|
artık onların yaptıkları onları, sizin
yaptıklarınız da sizi bağlar. |
وَلاَ
تُسْأَلُونَ
عَمَّا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ |
|
Siz onların yaptıklarından asla sorumlu değilsiniz. |
سورةُ
البَقَرة : مدنية
286آية
|
1.c. |
Bakara Suresi: 2 / 135 141. |
وَقَالُوا
كُونُوا
هُودًا أَوْ
نَصَارَى تَهْتَدُوا
|
135. |
Bazıları: " Yahudi ya da Hristiyan
olun ki doğru yolu bulasınız " diyorlarmış. |
قُلْ
بَلْ
مِلَّةَ
إِبْرَاهِيمَ
حَنِيفًا |
|
Sen de kendilerini: " Yoo!
İbrahim'in su gibi saf dinine " diyerek düzeltiver. |
وَمَا
كَانَ مِنَ
الْمُشْرِكِينَ |
|
Çünkü İbrahim asla aratanrıcı
olmadı. |
قُولُوا
آمَنَّا
بِاللهِ
وَمَا
أُنْزِلَ إِلَيْنَا
وَمَا أُنْزِلَ
إِلَى
إِبْرَاهِيمَ
وَإِسْمَاعِيلَ
وَإِسْحَاقَ
وَيَعْقُوبَ
وَاْلأَسْبَاطِ
|
136. |
Onlara deyiniz ki: " Biz, Allah'a inanırız, bize
indirilene de inanırız; İbrahim, İsmail, İshak, Yakûp ve torunlarına indirilene de.
Ayrıca, |
وَمَا
أُوتِيَ
مُوسَى وَعِيسَى
وَمَا
أُوتِيَ
النَّبِيُّونَ
مِنْ
رَبِّهِمْ
لاَ
نُفَرِّقُ
بَيْنَ
أَحَدٍ مِنْهُمْ
|
|
Rableri tarafından Musa'ya, İsa'ya ve diğer nebilere
gönderilenlere, hem de aralarında hiç fark gözetmeden, inanıyoruz. |
وَنَحْنُ
لَهُ
مُسْلِمُونَ |
|
Biz Allah'a gönülden bağlıyız " deyin. |
فَإِنْ
آمَنُوا
بِمِثْلِ
مَا
آمَنتُمْ
بِهِ فَقَدِ
اهْتَدَوْا |
137. |
Şayet onlar da, sizin gibi yürekten inanırlarsa doğru
yaparlar. |
وَإِنْ
تَوَلَّوْا
فَإِنَّمَا
هُمْ فِي شِقَاقٍ
|
|
Ama burun kıvırırlarsa, işte o zaman
sıkıntıya düşerler. |
فَسَيَكْفِيكَهُمُ
اللهُ
وَهُوَ
السَّمِيعُ
الْعَلِيمُ |
|
Bu durumda her şeyi duyup bilen Allah, onlara karşı
senden yana olacaktır
|
صِبْغَةَ
اللهِ
وَمَنْ
أَحْسَنُ
مِنَ اللهِ
صِبْغَةً |
138. |
Allah'ın
bütün boyaları güzeldir! Onunkinden daha güzel renk veren boya mı
var? [1]
|
وَنَحْنُ
لَهُ
عَابِدُونَ |
|
Aslolan: " Biz sadece Allaha hizmet ederiz
" diyebilmektir. |
قُلْ
أَتُحَاجُّونَنَا
فِي اللهِ
وَهُوَ رَبُّنَا
وَرَبُّكُمْ
|
139. |
Ehlikitaba de ki: " Hepimizin sahibi olan Allah
hakkında bizimle tartışmak mı istiyorsunuz? |
وَلَنَا
أَعْمَالُنَا
وَلَكُمْ
أَعْمَالُكُمْ |
|
Bizim işimiz bizi, sizin işiniz sizi bağlar. |
وَنَحْنُ
لَهُ
مُخْلِصُونَ |
|
Şu farkla ki biz, Allah'a gönülden bağlıyız. " |
أَمْ
تَقُولُونَ
إِنَّ
إِبْرَاهِيمَ
وَإِسْمَاعِيلَ
وَإِسْحَاقَ
وَيَعْقُوبَ
وَاْلأَسْبَاطَ
كَانُوا
هُودًا أَوْ
نَصَارَى |
140. |
Yoksa siz: " İbrahim, İsmail, İshak,
Yakup ve torunları da Yahudi ya da Hristiyandılar
" mı diyorsunuz ? |
قُلْ
أَ أَنْتُمْ
أَعْلَمُ
أَمِ اللهُ |
|
De ki: " Siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı? |
وَمَنْ
أَظْلَمُ
مِمَّنْ
كَتَمَ
شَهَادَةً
عِنْدَهُ
مِنَ اللهِ |
|
Üzerindeki belgeyi Allah'tan saklamaya çalışanlar zalimin
tekidir? |
وَمَا
اللهُ
بِغَافِلٍ
عَمَّا
تَعْمَلُونَ |
|
Allah, yaptıklarınızı görmemiş olamaz. " |
تِلْكَ
أُمَّةٌ
قَدْ خَلَتْ
لَهَا مَا
كَسَبَتْ
وَلَكُمْ
مَا
كَسَبْتُمْ
وَلاَ تُسْأَلُونَ
عَمَّا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ |
141. |
Geçmiş milletler tarihe mal olmuştur: Onların
yaptıkları onları, sizin yaptıklarınız sizi
bağlar. Siz, onların yaptıklarından sorumlu
değilsiniz. |
[1] Sarı renkli
suyla vaftiz banyosu yaptırılan bebekler, koyu hiristiyan
olurlarmış. Ayet, bu sakat düşünceye cevap veriyor.