Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c.

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 92 – 100.

 

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ

92.

Sevdiğiniz şeylerden fedakârlık edemediğiniz sürece iyiliğe eremezsiniz.

وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَإِنَّ اللهَ بِهِ عَلِيمٌ

 

Allah, yaptığınız her iyiliği hakkıyla bilir.

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلاًّ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلاَّ مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ

93.

Tevrat gönderilmeden önce, kendi kendilerine koydukları yasaklar dışında, İsrailoğullarına her türlü yiyecek helâldi.

قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

 

Resulüm! onlara şöyle de: " Eğer samimi iseniz, Tevrat’ı açıp okuyabilirsiniz. "

فَمَنِ افْتَرَى عَلَى اللهِ الكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ فَأُولاَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

94.

Yine de kendi yalanlarını Allah'a yamamaya devam ederlerse, artık sadece kendilerine yazık ederler.

قُلْ صَدَقَ اللهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

95.

De ki: " Allah doğru söylüyor. İbrahim'in pırıl pırıl dinine uyun. Çünkü o, hiçbir zaman aratanrıcı olmadı… "

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ

96.

İnsanların ibadeti için yapılan ilk yapının, Mekke'nin bereket kaynağı, tüm evrene yön veren Kabe’ olduğunu

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا

97.

içindeki İbrahim Makamı ispat ediyor. Nitekim buraya giren kendini güvende hissediyor.

وَ ِللهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً

 

İmkânı olan varlıklı Müslümanlar, Kabe’yi ziyaret etmelidirler.

وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

 

Buna inanmayan bir zengin, Allah'ın kainat zengini olduğunu unutmamalıdır.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللهِ وَاللهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا تَعْمَلُونَ

98.

De ki: " Ey ehlikitap! Allah, bütün yapıp ettiklerinizi görüp dururken, neden Allah'ın işaretlerini görmezden gelirsiniz ki? "

قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنْتُمْ شُهَدَاءُ

99.

De ki: " Ey ehlikitap! gerçekleri göre göre neden inananları Allah yolundan çevirmeye kalkarsınız ki?

وَمَا اللهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

 

Allah yaptıklarınızın farkında değil mi sanki? "

يَآأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا

100.

Sevgili müminler!

إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ

 

Eğer, ehlikitaptan bazılarının dediğine giderseniz,

يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ

 

hazır inanmış iken, sizi tekrar inkarcı yapabilirler.

 

 

 

 

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 101 – 107.

 

وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَى عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ

101.

Allah'ın âyetleri size okunup dururken, hem de resul aranızda iken, nasıl olur da dininizi terk edebilirsiniz?

وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

 

Halbuki Allah'a sarılan, selamete erer.

يَآأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ حَقَّ تُقَاتِهِ

102.

Ey inananlar! Allah'a karşı kendinizi olabildiğince sağlama alın ve

وَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

 

mutlaka Müslüman olarak can verin.

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا

103.

Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, dağılmayın.

وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ

 

Allah'ın size verdiği nimetin kadrini bilin:

إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا

 

Çünkü sizler birbirinize düşman iken, Allah kalplerinizi kaynaştırmış, ve bu iyiliği sayesinde hepiniz kardeş olmuştunuz.

وَكُنْتُمْ عَلَى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا

 

Tam da lav çukurunun kenarında iken, sizi oraya düşmekten yine o kurtarmıştı.

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

 

Allah sözlerini size bu şekilde açıklıyorsa bu, sizin düze çıkabilmeniz içindir.

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ

104.

Artık sizin içinizde dahi insanları, hayra çağıran,

وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ

 

öz değerlere sahip çıkmanızı önerip kötüden alıkoyan önderler bulunsun.

وَأُولاَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

 

Bunu yapanlar kurtuldu demektir.

وَلاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ

105.

Son derece açık belgelere rağmen, kendi aralarında anlaşmazlığa düşüp darma dağın olanlar gibi olmayın.

وَأُولاَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

 

Bu gibilerin cezası çok ağır olacak.

يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ

106.

O gün bazı yüzler ağaracak, bazı yüzler de kararacaktır.

فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

 

Yüzleri kapkara kesilenlere şöyle denecek: " İnandıktan sonra döndünüz demek!!. Hadi o zaman nankörlüğünüzün cezasını çekin! "

وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

107.

Yüzleri ağaranlar ise yüce Allah'ın sevgi halkasına girmiş demektir, hem de sonsuza kadar kalmak üzere.

 

 

 

 

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 108 – 115.

 

تِلْكَ آيَاتُ اللهُ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ

108.

Resulüm! Biz, sana Allah kelâmını denge sağlaman için okuyoruz.

وَمَا اللهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعالَمِينَ

 

Herhalde Allah, insanlığa haksızlık edecek değildir.

وَ ِللهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ و َإِلَى اللهِ تُرْجَعُ اْلأُمُورُ

109.

Çünkü göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Her iş mutlaka Allah'ın onayından geçer.

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ

110.

Sizler, tüm insanlık için yaratılan en hayırlı milletsiniz.

تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللهِ

 

Çünkü siz, Allah'a inanan bir toplum olarak milleti millet yapan değerleri savunuyor, kötüleri yasaklıyorsunuz.

وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ

 

Ehlikitap olanlar inansalardı, elbet kendileri için daha iyi olurdu.

مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

 

Aralarında inananlar var ama, çoğu başına buyruk insanlar.

لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلاَّ أَذًى

111.

Onların size manevi rahatsızlıktan öte bir zararları olamaz.

وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ اْلأَدْبَارَ ثُمَّ لاَ يُنْصَرُونَ

 

Size karşı savaşsalar bile, dayanamayıp kaçarlar, sonunda ortada kalakalırlar.

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلاَّ بِحَبْلٍ مِنَ اللهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ

112.

Resulüm! Onlar her yerde daima aşağılık damgasını yediler. İçlerinde Allah'a ve yönetime bağlılık gösterenler olsa da,

وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ

 

Allah'ın lanetinden kurtulamadılar, yoksulluk yakalarını bir türlü bırakmadı.

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللهِ وَيَقْتُلُونَ اْلأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ

 

Neden mi? Çünkü, yalnız Allah kelâmını inkar etmekle kalmayıp, haksız yere Tanrı elçilerini de öldürdüler.

ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ

 

Çünkü başına buyruktular, çünkü azgındılar.

لَيْسُوا سَوَاءً

113.

Hepsi değil tabi ki:

مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ

 

Ehlikitap içerisinde, gece yarılarında Allah'ın ayetlerini okuyup yerlere kapanan değerli kimseler de vardır.

يُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ

114.

Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, hep öz değerleri savunurlar, kötü değerlerden sakındırırlar,

وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُولاَئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ

 

hayır işlerinde yarışırlar. Bu gibiler, faydalı insanlardır.

وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُ وَاللهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ

115.

Hem onlar, hem yaptıkları hayırlar, asla göz ardı edilmeyecektir. Allah, sağlamcıların farkındadır.

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 116 – 121.

 

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلاَ أَوْلاَدُهُمْ مِنَ اللهِ شَيْئًا

116.

İnkarcıların, ne malları ne çocukları kendilerini yarın kıyamet gününde Allah'ın elinden asla kurtaramayacaktır.

وَأُولاَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

 

Bunlar, ateş mahkumları olarak sonsuza kadar cehennemde kalacaklardır.

مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ فِي هَذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ

117.

kendi değerlerini inkar eden bir milletin, şu dünyada yaptığı hayır harcamaları, rastladığı ekini kasıp kavuran sam yeline benzer.

وَمَا ظَلَمَهُمُ اللهُ وَلَكِنْ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

 

Allah onlara haksızlık etmedi, ama onlar, kendi değerlerini inkar ettiler…

يَآأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ

118.

Sevgili müminler! Sizden olmayanlara sırlarınızı açmayın.

لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ

 

Çünkü ehlikitap sizi yokuşa sürüp, sıkıntıya sokmaktan pek hoşlanırlar.

قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ

 

Artık nefretleri, yüzlerinden okunuyor.

وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ

 

İçlerinde gizledikleri ise daha da büyük.

قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ اْلآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ

 

Dikkat ettiyseniz, size bütün ipuçlarını verdik.

هَاأَنْتُمْ أُوْلاَءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلاَ يُحِبُّونَكُمْ

119.

İşte siz işte onlar. Siz onları seviyorsunuz ama onlar, sizi sevmiyorlar.

وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ

 

-herhalde bütün kitaplara inandığınız için olsa gerek-

وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا

 

Size rastladıklarında: " inanıyoruz " diyorlar.

وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ اْلأَنَامِلَ مِنَ اْلغَيْظِ

 

Kendi başlarına kaldıklarında ise size karşı olan öfkelerinden tırnaklarını yiyorlar.

قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

 

De ki: " öfkeden çatlayın inşallah! Çünkü Allah nasıl olsa içinizdekileri biliyor."

إنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ

120.

Siz bir iyiliğe kondunuz mu, bu onlara batar;

وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا

 

başınıza bir iş gelince de, buna alkış tutarlar.

وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا

 

Sabreder kendinizi sağlama alırsanız, onların oyunları size hiçbir zarar veremez.

إِنَّ اللهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

 

Çünkü Allah, onların yaptığı her şeyi kuşatmaya almıştır…

وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ

121.

 

Hatırlarsın, hani o gün sen Müslümanları mevzilerine konuşlandırmak üzere sabahın köründe evden ayrılmıştın.

وَاللهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

 

Allah her şeyi bilip duyuyordu.

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 122 – 132.

 

إِذْ هَمَّتْ طَائِفَتَانِ مِنْكُمْ أَنْ تَفْشَلاَ وَاللهُ وَلِيُّهُمَا

122.

Hattâ koruyucuları Allah olduğu halde içinizde iki kabile neredeyse pes etmek üzereydi.

وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

 

Aslında inananların, Allah'a güvenmesi gerekirdi.

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللهُ بِبَدْرٍ وَأَنْتُمْ أَذِلَّةٌ

123.

Nitekim durumunuz çok zayıf olduğu halde Allah, size Bedir'de zafer nasib etmişti.

فَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

Şimdi dahi, Allah'a karşı kendinizi sağlama almalı sonra da ona dua etmelisiniz.

إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلاَثَةِ آلاَفٍ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ مُنْزَلِينَ

124.

Hani Bedir savaşında Müslümanlara: " Rabb’inizin gökten inme üç bin melekle sizlere yardım etmesi yetmez mi ? " diyordun.

بَلَى إِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا

125.

Elbette yeterdi. Çünkü siz, sabreder de sıkı tedbir ile kendinizi sağlama alırsanız,

وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هَذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلاَفٍ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ مُسَوِّمِينَ

 

hemen üzerinize saldırsalar bile, Rabb'iniz sizlere, özel görevli beş bin melekle yardım edecektir.

وَمَا جَعَلَهُ اللهُ إِلاَّ بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهِ

126.

Allah ise bunları hem müjde vermek, hem de sizi rahatlatmak için yapıyor.

وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِنْدِ اللهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

 

Çünkü asıl zafer, her şeye gücüyle egemen olan Allah'tandır.

لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا

127.

Zaten Bedir savaşı, inkarcı kesimin gözünü korkutup

أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَائِبِينَ

 

içten çökertmek ve geriye boynu bükük dönmelerini sağlamak için yapılmıştır…

لَيْسَ لَكَ مِنَ اْلأَمْرِ شَيْءٌ

128.

Resulüm! senin bu korkaklar için yapabileceğin bir şey yok.

أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ

 

onları affedecek ya da cezalandıracak olan Allah'tır. Çünkü saygısızlık eden, onlardı.

وَ ِللهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ

129.

Göklerde ve yerde olan her şeyin sahibi Allah'tır:

يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ

 

Bu nedenle o, isterse bağışlar, isterse cezalandırır.

وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

يَآأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَأْكُلُوا الرِّبَا أَضْعَافًا مُضَاعَفَةً

130.

Ey inananlar! Ribayı / anapara artışını katlayarak almayın.

وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

Sonunuz selamet olsun istiyorsanız, Allah'a karşı kendinizi sağlama alın.

وَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

131.

İnkarcılar için hazırlanan ateşe karşı da kendinizi sağlama alın.

وَأَطِيعُوا اللهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

132.

Sevgisine mazhar olmak istiyorsanız Allah ve Resulüne itaat edin

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 133 – 140.

 

وَسَارِعُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ

133.

Rabb’inizin affını ve cennetini hedefleyin.

عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَاْلأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ

 

Eni yerler ve gökler kadar olan bu Cennet, tam sağlamcılara göre hazırlanmıştır.

اَلَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ

134.

Sağlamcı: varlıkta ve darlıkta verebilen,

وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ

 

öfkesini yenebilen, insanları bağışlayabilendir.

وَاللهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

 

Çünkü Allah, gönül yapanları sever

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ

135.

Sağlamcı, kendisine bir kabalık ya da haksızlık edildi mi,

ذَكَرُوا اللهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ

 

hemen, Allah adına sığınıp tövbe istiğfar edendir.

وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللهُ

 

- zaten tövbeleri Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! -

وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ

 

Sağlamcı, yaptığı hatada bile bile inat etmeyendir.

أُولاَئِكَ جَزَاؤُهُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ

136.

Böyle bir sağlamcının ödülü ise, başta Allah'ın affına mazhar olmak,

وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الاََّنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا

 

daha sonra da içinde derelerin çağladığı sonsuzluk bahçelerine kavuşmaktır.

وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ

 

Emeğinin karşılığını almak ne güzel!

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي اْلأَرْضِ فَانْظُروا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

137.

Resulüm! Sizden önce nice iktidarlar gelip geçti. İsterseniz, dünyayı gezip inkarcıların sonu ne olmuş bizzat kendiniz görün.

هَذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ

138.

Bunlar, hep insanlığa bir şeyler söyler. Sağlamcılar için de aydınlatıcı bir derstir…

وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا

139.

Savaşta kendinizi salıp hemen panik olmayın.

وَأَنْتُمْ اْلأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

 

Eğer yürekten inanıyorsanız, en büyük sizsiniz.

إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ

140.

Eğer siz bu savaşta yara alırsanız, karşı taraf da benzer yaralar alacak demektir.

وَتِلْكَ اْلأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ

 

Resulüm! insanlar arasındaki bu savaşlar, bizim bir kısır döngümüzdür.

وَلِيَعْلَمَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ

 

Çünkü Allah, bu sayede inananları tanırken bir kısmınızı da bu tanıklığa tanık ediyor.

وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ

 

Çünkü Allah, zorbaları sevmez.

 

 

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 141 – 147.

 

وَلِيُمَحِّصَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ

141.

Allah, savaşlar sayesinde, inananları aklayıp inkarcıları imha edecektir.

أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ

142.

Yoksa siz, bedavadan cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?

وَلَمَّا يَعْلَمِ اللهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ

 

Hem de Allah, içinizdeki sabırlı ve samimî mücahitleri belirlemeden öyle mi

وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَتَمَنَّوْن الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ

143.

Aslında siz, ölümle yüz yüze gelmeden önce ölmeye can atıyordunuz.

فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

 

Gerçekle yüz yüze gelince, bakakaldınız.

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ

144.

Muhammed, daha önceleri gelip geçen nice tanrı elçilerinden sadece biridir.

أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ

 

Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye dönüp gidecek missiniz?

وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللهَ شَيْئًا

 

Geri dönüp kaçanlar, Allah'a herhangi bir zarar veremeyecektir.

وَسَيَجْزِي اللهُ الشَّاكِرِينَ

 

Allah ise sonuna kadar dayananları ödüllendirecektir.

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللهِ كِتَابًا مُؤَجَّلاً

145.

Hiç kimse Allah'ın ezelde yazdığı alın yazısını yaşamadan ölmez.

وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا

 

Biz, dünya nimetini isteyene, payına düşeni veririz;

وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ اْلآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا

 

ahiret nimetini isteyene de ahiretten payına düşeni veririz.

وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ

 

Haline şükredenleri ise ayrıca ödüllendiririz…

وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ

146.

Geçmişte nice Allah dostu, nice tanrı habercisiyle omuz omuza vuruşmuştur.

فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ

 

Onlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı hiçbir zaman gevşemediler,

وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا

 

pes etmediler, boyun eğmediler.

وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ

 

Allah da, dayanıklı kullarını severdi.

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا

147.

Çünkü onların ağızlarından: " Allah’ım! günahlarımızı affeyle,

وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا

 

aşırılığımızı hoş gör, dizlerimize derman ver,

وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

 

İnkarcı güçlere karşı bize kol kanat ol " demekten başka söz çıkmazdı.

 

 

 

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 148 – 153.

 

فَآتَاهُمُ اللهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ اْلآخِرَةِ

148.

Buna karşılık Allah da onları dünya-ahret nimetinin hem de güzeliyle ödüllendirdi:

وَاللهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

 

Çünkü Allah, işini sağlam yapanları severdi…

يَآأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا

149.

Sevgili müminler! eğer inkarcılara boyun eğecek olursanız,

يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ

 

onlar sizi geriye götürüp küfre sokarlar, sonra da yerlerde sürünürsünüz.

بَلِ اللهُ مَوْلاَكُمْ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ

150.

Halbuki sizi koruyup kollayacak, size en iyi destek verecek olan, Allah'tır.

سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ

151.

Biz inkarcıların kalplerine korku salacağız.

بِمَا أَشْرَكُوا بِاللهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا

 

Çünkü hiç aslı astarı olmayan şeyleri, Allah ile bir tutuyorlar.

وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ

 

Onların yegane sığınağı ateştir. Kendilerine saygısızlık edenlerin olacağı budur…

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللهُ وَعْدَهُ

152.

Aslında Allah'ın size vadettiği zafer çok yakındı.

إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ

 

Allah'ın izniyle düşmanı haklamak üzereydiniz ki

حَتَّى إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي اْلأَمْرِ

 

gevşediniz, size verilen görevi tartıştınız,

وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ

 

durumun bir an istediğiniz gibi gelişmesine bakarak emre karşı geldiniz:

مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ اْلآخِرَةَ

 

Kiminiz bu dünyayı; kiminiz öbür dünyayı tercih ettiniz.

ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ

 

Sonunda Allah, Uhut'ta sizi harcadı. Size asla unutamayacağınız bir ders verdi.

وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ وَاللهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ

 

Ama yine de sizi affetti. Çünkü Allah, inanan kesime çok değer veriyordu.

إِذْ تُصْعِدُونَ وَلاَ تَلْوُونَ عَلَى أَحَدٍ

153.

Hatırlıyor musunuz? O gün, resule rağmen dağlara tırmanıyordunuz.

وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ

 

Resul ise sizi, öbür dünya için mücadeleye çağırıyordu.

فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ

 

Sonunda Allah, üzerinize dert üstüne dert saldı.

لِكَيْلاَ تَحْزَنُوا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلاَ مَا أَصَابَكُمْ

 

Çünkü bu savaşta kaybettiğiniz değerlerin acısını sizlere unutturmak istiyordu.

وَاللهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

 

Çünkü, neler çektiğinizi, Allah biliyordu.

 

 

 

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 154 – 157.

 

ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشَى طَائِفَةً مِنْكُمْ

154.

Bu acı yenilgiden sonra bir kısmınızın üzerine çöken o tatlı mı tatlı esenlik uykusunu Allah indirmişti.

وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ

 

Bu sırada canları pek kıymetli olan başka bir birlik de Allah hakkında yakışıksız ve cahilce laflar ediyorlar:

يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ اْلأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ

 

" bu işte bizim fikrimizi alan oldu mu sanki ? " diyorlardı.

قُلْ إِنَّ اْلأَمْرَ كُلَّهُ ِللهِ

 

De ki: " her işin başyönetmeni Allah'tır."

يُخْفُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ مَا لاَ يُبْدُونَ لَكَ

 

Aslında senin yüzüne karşı açıkça ifade edemediklerini içlerinde tutuyorlar ve:

يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ اْلأَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هَاهُنَا

 

" şayet bu işte bizim de görüşümüz alınsaydı pisipisine ölmezdik böyle " demek istiyorlar.

قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَى مَضَاجِعِهِمْ

 

De ki: " evinizde dahi olsanız, eğer birilerinin kaderine ölüm yazılmışsa, ölüm onu yatağında da bulur."

وَلِيَبْتَلِيَ اللهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ

 

" Bütün bu musibetlerle Allah, hem sizin iç dünyanızı yoklamak hem de yüreklerinizin bakımını yapmak istemiştir. "

وَاللهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

 

Çünkü gizli saklı içinizdekileri en iyi Allah bilir.

إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ

155.

İki taraf Uhut eteklerinde karşı karşıya geldiği gün, içinizden geri dönüp kaçanları

إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا

 

bir şeyleri bahane ederek ayartan, şeytanın ta kendisiydi.

وَلَقَدْ عَفَا اللهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

 

Ama Allah, onları yine de affetti. Çünkü Allah, engin hoşgörülü ve ince düşüncelidir…

يَآأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا

156.

Sevgili müminler! inkarcılar gibi olmayın.

وَقَالُوا لإخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي اْلأَرْضِ أَوْ كَانُوا

 

Hele hele sefere katılıp da gazi olarak dönen kardeşlerine:

غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا

 

" bizim yanımızda olsalardı, ölmez ya da öldürülmezlerdi " diyenler gibi de olmayın.

لِيَجْعَلَ اللهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ

 

Çünkü Allah, onlara ağızlarının payını verecektir:

وَاللهُ يُحْيِ وَيُمِيتُ وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

 

Çünkü, canı veren de alan da Allah’tır. Allah, bütün yapıp ettiklerinizi görüp durmaktadır.

وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ أَوْ مُتُّمْ

157.

Şayet Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki

لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

 

Allah'ın o tatlı yaklaşım ve sevgisi insanların topladığı maldan daha hayırlıdır.

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 158 – 165.

 

وَلَئِنْ مُتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ َلإلَى اللهِ تُحْشَرُونَ

158.

Unutmayın, ölseniz de öldürülseniz de eninde sonunda Allah'ın huzuruna getirileceksiniz.

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللهِ لِنْتَ لَهُمْ

159.

Resulüm! Bereket versin, o gün sen onlara nazik davrandın.

وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ َلانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ

 

Eğer, kaba ve sert davransaydın, çevrenden dağılıp giderlerdi.

فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي اْلأَمْرِ

 

Bundan böyle de, affedici ve bağışlayıcı ol. Bu gibi durumlarda onların da görüşünü al.

فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

 

İşini sağlama aldın mı, artık Allah'a güven. Çünkü Allah, güvenceli iş yapanları çok mu çok sever.

إِنْ يَنْصُرْكُمُ اللهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ

160.

Şayet Allah yardım edecek olursa, sizi hiçbir kimse yenemez.

وَإِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذِي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهِ

 

Eğer Allah sizi yalnız bırakacak olursa, bir daha size kim destek olabilir ki?

وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

 

Demem o ki, müminler sadece Allah'a güvensinler!

وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَغُلَّ

161.

Bir Tanrı elçisinin sömürmesi asla söz konusu olamaz.

وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

 

Sömürenler, kıyamet günü sömürdüğü şeyleri yanlarında getirecek ve

ثُمَّ تُوَفَّى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

 

o gün, tüm edinimleri, hiç haksızlık edilmeden kendilerine gösterilecektir.

أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللهِ كَمَنْ بَاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللهِ

162.

Allah rızasını hedefleyenle, onun öfkesini üzerine çeken bir olur mu hiç?!

وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

 

Berikinin sonu cehennemdir, aman ne kötü son…

هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللهِ وَاللهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ

163.

O gün her insanın, Allah katında farklı bir yeri olacak. Çünkü Allah, yaptıklarını biliyor.

لَقَدْ مَنَّ اللهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِنْ أَنْفُسِهِمْ

164.

Allah, kendi içlerinden birini elçi göndermekle müminlere çok büyük bir iyilikte bulunmuştur. Neden mi?:

يَتْلُوا عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ

 

Çünkü bu elçi, halka Allah kelâmını okumak suretiyle, onları temiz toplum haline getirecek,

وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ

 

ayrıca kendilerine yazıyı ve egemen olma sanatını da öğretecektir.

وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

Nitekim vaktiyle onlar, tamamen yalnızlığa terkedilmiş bir toplum idi.

أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّى هَذَا

165.

Yoksa daha önceleri başkalarına tattırdığınız yenilgi, kendi başınıza gelince mi: " bu da nesi " diyerek apışıp kaldınız ?

قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِكُمْ

 

De ki: " bu yenilgi sizden kaynaklanmıştır. "

إِنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

 

Allah elbette her şeye kadirdir…

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 166 – 173.

 

وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللهِ

166.

İki tarafın çarpışması sonucu tattığınız bu acı yenilgi, Allah'ın bilgisi dahilinde olmuştur.

وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ

 

Çünkü Allah, hem inananları,

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا

167.

hem de iki yüzlülük edenleri sergilemek istemiştir.

وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللهِ أَوِ ادْفَعُوا

 

Nitekim kendilerine: " haydi Allah için savaşın, ya da savunma yapın " denince:

قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالاً لاَتَّبَعْنَاكُمْ

 

" savaştan anlasak, zaten size takılırdık " demişlerdi.

هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلإيمَانِ

 

Ogün onlar, imandan çok, küfre yakındılar.

يَقُولُونَ بِأَفْواهِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ

 

Kalplerinde olmayan bir şeyi, ağızlarının ucuyla söylüyorlardı.

وَاللهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ

 

Allah ise, neleri gizlediklerini pekâlâ biliyordu.

اَلَّذِينَ قَالُوا  ِلإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا

168.

Hattâ kardeşleri için oturdukları yerden: " bizi dinleselerdi, öldürülmezlerdi " diyenler oldu.

قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

 

Resulüm! bu gibilere şunu söyle: " Eğer samimi iseniz, hadi siz de ölüme engel olun."

وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللهِ أَمْوَاتًا

169.

Sakın ola ki Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın.

بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ

 

Bilakis onlar, Rab'leri tarafından ikrama boğulan dirilerdir.

فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللهُ مِنْ فَضْلِهِ

170.

Allah'ın kendilerine, bir şükran borcu olarak verdiği şeylerden de mutludurlar.

وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ

 

Hattâ, geride kendilerine henüz katılmamış olan şehit adaylarına müjdeyi yetiştirirler:

أَلاَّ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

 

korku ve keder yüzü görmeyeceklerini iletirler,

يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللهِ وَفَضْلٍ وَأَنَّ الله لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ

171.

şehitlik Allah tarafından hem bir nimet hem de ayrıcalıkmış, Allah, inananların ecrini zayi etmiyormuş derler…

اَلَّذِينَ اسْتَجَابُوا ِللهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَا أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ

172.

Savaşta aldıkları ağır yaralara rağmen, bir yandan Allah ve resulünün çağrısına koşarken,

لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ

 

bir yandan güzel davranışlar sergileyen sağlamcılara muhteşem ödüller var.

اَلَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ

173.

" Bak düşmanlar size karşı silahlanıyor, onlara karşı güvenlik tedbirinizi alın " şeklindeki uyarılardan

فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

 

güç alıp: " Allah bize yeter, ondan âlâ güvence mi olur " diyenlere bile ödül var.

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 174 – 180.

 

فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللهِ

174.

Hattâ, Allah'ın özel ilgi ve ikramı sayesinde Bedir'den kayıp vermeden dönüp Allah'ın sevgisine mazhar olanlara da ödüller var…

وَاللهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ

 

Allah, muhteşem bir erdeme sahiptir.

إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ

175.

Sizin şu insan bozuntusu şeytanınız ise, olsa olsa kendi yandaşlarını korkutabilir.

فَلاَ تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

 

Eğer gerçekten inanıyorsanız, ondan değil benden korkun…

وَلاَ يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ

176.

Resulüm! inkar bataklığında koşuşturanlar, sakın seni üzmesin.

إِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللهَ شَيْئًا

 

Onlar, Allah'a herhangi bir zarar veremezler.

يُرِيدُ اللهَ أَلاَّ يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي اْلآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

 

Allah onları, öbür dünyada nasipsiz bırakmak istiyor. Ayrıca onlar, çok da ağır cezalara çarptırılacaklardır.

إِنَّ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالإيمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللهَ شَيْئًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

177.

İmanı bırakıp küfrü tercih edenler, Allah'a zarar veremezler. Onlar da, çok acı veren cezalara maruz kalacaklar…

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ ِلأَنْفُسِهِمْ

178.

İnkarcılar, bizim iplerini biraz uzatmış olmamızı, sakın kendileri için hayra yormasınlar.

إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُوا إِثْمًا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ

 

Onları biraz salıyorsak bu, suçları çoğalsın diyedir. İlerdeki cezaları daha da aşağılayıcı.

مَا كَانَ اللهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ

179.

Herhalde Allah, inananları hep, sizin şimdiki konumunuzda tutacak değildir.

حَتَّى يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ

 

Bu durum, temizi pislikten kurtarana kadar sürecektir.

وَمَا كَانَ اللهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَكِنَّ اللهَ يَجْتَبِي مِنْ رُسُلِهِ مَنْ يَشَاءُ

 

Allah, gayb âlemini size göstermez. Fakat Allah, bu bilgiyi kendi elçileri arasından sadece dilediğine yükleyebilir.

فَآمِنُوا بِاللهِ وَرُسُلِهِ وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ

 

Artık Allah ve resulüne inanmanız gerekir. Eğer inanır da kendinizi sağlama alırsanız, karşılığında çok büyük ecir kazanacaksınız…

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللهُ مِنْ فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

180.

Cimriler, Allah'ın özel ikram olarak sunduğu malı, kendileri için hayra yormasınlar. Aksine bu, onlar için bir kötülüktür. Çünkü serbest dolaşımına engel oldukları bu mal, kıyamette kendi boyunlarına dolanacaktır.

وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأرْضِ

 

Göklerin ve yerin tüm mirası Allah'ın tekelindedir.

وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

 

Allah, yaptıklarınızın tümünden haberlidir.

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 181 – 186.

 

لَقَدْ سَمِعَ اللهُ قَوْلَ الَّذِينَ

181.

Allah şu zavallıların sözünü, tabiki duymuştur.

قَالُوا إِنَّ اللهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاءُ

 

Akılları sıra: " Allah fakir, biz zenginiz " diyorlar.

سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ اْلأنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ

 

Biz, onların bu sözlerini, hattâ tanrı elçilerini nasıl acımadan öldürdüklerini de kaydettik.

وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ

 

Bir gün kendilerine: " yangın acısını tadın " diyeceğiz o kadar.

ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ

182.

Bu ceza, dünyada iken yaptıklarınızın karşılığıdır.

وَأَنَّ اللهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِلْعَبِيدِ

 

Herhalde Allah, kullarına haksızlık edecek değildir.

اَلَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللهَ عَهِدَ إِلَيْنَا

183.

Sevgili resulüm! Şu Yahudi'lerin küstahlığına bak: " Biz, Tanrı ile sözleştik, bundan böyle

أَلاَّ نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ

 

bize ateşe atılabilecek bir kurban getirmeden hiçbir resule inanmayacağız " diyorlar.

قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ

 

Cevaben de ki: " benden önce gelen elçiler, size belgeler de getirmişlerdi.

وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

 

Hattâ o, dediğiniz kurbanı da getirmişlerdi. Samimi idiyseniz neden onları öldürdünüz ?"

فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ

184.

Resulüm! sana yalancı derlerse, bil ki senden öncekiler de yalanlanmıştı,

جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ

 

Hem de, belgeler ve aydınlatıcı kitaplar sundukları halde…

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ

185.

Her nefis ölümü tadacaktır.

وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

 

Hepiniz emeklerinizin karşılığını, kıyamet gününde alacaksınız.

فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ

 

O gün ateş yolundan alınıp cennet yoluna sokulanlar kurtuldu demektir.

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ

 

Dünya hayatı, tam bir aldatmacadan ibarettir.

لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ

186.

Bu dünyada hepiniz, mallarınız ve canlarınız konulu bir sınava tabi tutulacaksınız.

وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ اَلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَذًى كَثِيرًا

 

Bu arada, öncelikle ehlikitaptan, daha sonra da Allah'a aracılarla ulaşan torpilci zihniyetten çok eza cefa göreceksiniz.

وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ اْلأُمُورِ

 

Artık sabredip kendinizi sağlama almalısınız. Bu ise, kesinlikle bir azim işidir.

 

 

 

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 187 – 194.

 

وَإِذْ أَخَذَ اللهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ

187.

Vaktiyle Allah, ehlikitap ulemasından söz almış ve:

لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ تَكْتُمُونَهُ

 

" Kitabı insanlara mutlaka açıklayacak ve asla gizlemeyeceksiniz " demiştik.

فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلاً

 

Çok geçmeden kitabı ortadan kaldırdılar, üç kuruşa tenezzül edip ayağa düşürdüler.

فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

 

Yaptıkları çok çirkin bir alışverişti.

لاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوْا

188.

Sevgili resulüm! yaptıklarından dolayı şımaranların,

وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا

 

hiç yapmadığı şeylerden dolayı övülmekten hoşlananların

فَلاَ تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

cezadan kurtulacaklarını sanma. Onlara verilecek ceza çok kıvrandıracak.

وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

189.

Göklerin ve yeryüzünün tek hakimi Allah'tır.

وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

 

Allah ise, her şeye kadirdir.

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ َلآيَاتٍ ِلأُولِي اْلأَلْبَابِ

190.

Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece gündüz farkında, öz bilgi sevdalısı bilim adamları için bir takım ipuçları vardır. 

اَلَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِهِمْ

191.

Çalışırken, otururken, dengilip yatarken Allah adını dilinden düşürmeyen bilginler,

وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

 

göklerin ve yerin nasıl yaratıldığını düşünürken şöyle mırıldanırlar:

رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذَا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

 

" Ya Rab! Bütün bunları boşuna yaratmadın. Sen muhteşemsin. N'olur ateşe atma bizi.

رَبَّنَا إِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ

192.

Ya Rab! Çünkü sen, zalime kimseler yâr olmaz misali ateşe attıklarını hep yüzüstü bırakırsın.

رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلإِيمَانِ أَنْ آمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا

193.

Ya Rab! Biz, 'sizin gerçek sahibiniz olan Allah'a inanın!' diyen bir ses duyduk ve hemen inandık.

رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ اْلأَبْرَارِ

 

Ya Rab! N'olur hiç olmazsa bu yüzden bizi bağışla, kötülüklerimizi görmezden geliver, iyi kulların arasına bizi de alıver.

رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَى رُسُلِكَ

194.

Ya Rab! Elçilerin vasıtasıyla vadettiklerini ver artık bize,

وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ

 

bizi kıyamet gününde perişan etme. Çünkü sen sözünden dönmezsin. "

 

 

 

 

 

سورةُ آل عمران : مدنية 200 آية

4. c

Âli Ímrân Sûresi: 3 / 195 – 200.

 

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي

195.

Rab’lerinin ise onlara cevabı kesindir:

لاَ أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ

 

" Ben, emek sarf eden hiçbir emekçinin emeğini zayi etmem.

مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ

 

Kadın erkek fark etmez, ha siz ha onlar. "

فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ

 

Ben, yurtlarından çıkarıldığı için göç etmek zorunda kalanların,

وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي

 

benim için çile çekenlerin,

وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ

 

savaşırken öldürülenlerin geçmiş suçlarını silip

وََلأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

 

hepsini, içinde derelerin çağladığı bahçelere alacağım.

ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللهِ

 

Allah'tan bir karşılık olmak üzere.

وَاللهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ

 

Çünkü en güzel karşılığı sadece Allah verir…

لاَ يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي الْبِلاَدِ

196.

Resulüm! İnkarcıların ülke genelindeki müreffeh yaşantıları sakın seni yanıltmasın.

مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ

197.

Bu yaşantı kısa sürelidir. Onların sonu cehennemdir. Ah ne kötüdür orası!

لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ

198.

Allah'a karşı kendilerini sağlama alanların ise yeri cennettir.

تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

 

Hem de içinde şarıl şarıl şarlayan dereleriyle

خَالِدِينَ فِيهَا نُزُلاً مِنْ عِنْدِ اللهِ

 

sonsuza kadar, üstelik Tanrının özel konuğu olarak.

وَمَا عِنْدَ اللهِ خَيْرٌ لِلأَبْرَارِ

 

Evet, Allah katındaki tüm güzellikler, seçkin kullar içindir.

وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللهِ

199.

Ehlikitap içerisinde Allah'a yürekten inananlar da vardır.

وَ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ ِللهِ

 

Bunlar, size ve kendilerine indirilenin Allah'tan olduğuna derin bir saygı duyarak inanırlar.

لاَ يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللهِ ثَمَنًا قَلِيلاً

 

Allah kelâmını ucuz sömürü aracı yapmazlar.

أُولاَئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ

 

Bunlar, Allah'tan alacaklı durumundadırlar.

إِنَّ اللهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

 

Allah’ın hesaplaması ise son derece hızlıdır…

يَآأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا

200.

Ey müminler! Sabredin, sabrı tavsiye edin, aranızda gönül köprüleri oluşturun.

وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

bir de kurtulabilmeniz için Allah'a karşı kendinizi sağlama alın.

 

 

 

سورةُ النساء : مدنية 176آية

4. c

Nisâ Suresi: 4/ 1 - 6. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

 

Bismillâhirrahmânirrahîm

يَآ أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ

1.

Ey insanlar! Allah'a karşı kendinizi sağlama alın.

الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاءً

 

O sizi bir tek candan yaratmış; sonra ondan eşini var etmiş, daha sonra da bu ikiliden erkek ve kadın cinsini üretmiştir.

وَاتَّقُوا اللهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَاْلأَرْحَامَ

 

Her vesile ile adını kullandığınız Allah'a karşı da kendinizi sağlama alın, akrabalara karşı da.

إِنَّ اللهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا

 

Çünkü Allah'ın gözü hep üzerinizdedir.

وَآتُوا الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ وَلاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ

2.

Yetim mallarını kendilerine aynen iade edin. İyilerini kendi kötülerinizle değiştirmeyin. Mallarını kendi malınıza karıştırıp yemeyin.

إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا

 

Bunu yapmak çok büyük bir suç olur.

وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ

3.

Yetimlere gerektiği kadar bakamama endişeniz varsa, onlara bakabileceğini tahmin ettiğiniz iki, üç, dört kadınla evlenebilirsiniz.

فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ

 

Eşler arası eşitlik sorun olacaksa, tek bayanla evlenmeli, ya da cariyelerle yetinmelisiniz.

ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُوا

 

Çok çocuk yapmamak için en doğrusu budur.

وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً فَإِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَرِيئًا

4.

Kadınlara mehirlerini geri almamak üzere verin. Şayet size gönül rızasıyla bir miktar verirlerse bunu alıp harcayabilirsiniz…

وَلاَ تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمْ الَّتِي جَعَلَ اللهُ لَكُمْ قِيَامًا

5.

Zekâ özürlülerin mallarını kendilerine teslim etmeyin, çünkü Allah, onu size çalıştırmanız için emanet etmiştir,

وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفًا

 

Bu malın geliriyle gıda ve giyim ihtiyaçlarını karşılayın. Olumlu sözlerle gönüllerini alın.

وَابْتَلُوا الْيَتَامَى حَتَّى إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ

6.

Yetimleri, evlenme çağına doğru deneyin. Şayet onlarda yeterli olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin.

وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَنْ يَكْبَرُوا

 

Daha büyümelerine çok var diyerek mallarını çarçur edip yemeyin.

وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ

 

Şayet velî zengin ise, iffetli davransın, şayet fakir ise, örfî yasalara uygun olarak harcayıp etsin.

فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ

 

Yetimlere mallarını teslim ederken, durumu karşı tanıklarla belgeleyin.

وَكَفَى بِاللهِ حَسِيبًا

 

Çünkü sorumluluk konusunda tek başına yeterli olan sadece Allah'tır…

 

 

سورةُ النساء : مدنية 176آية

4. c

Nisâ Suresi: 4/ 7-11. Ayetler

 

لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَاْلأَقْرَبُونَ

7.

Anne baba ve akrabalardan kalan maldan erkeklerin hissesi olduğu gibi

وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَاْلأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَفْرُوضًا

 

anne baba ve akrabalardan kalan maldan az veya çok kadınların da belli oranda hisseleri vardır.

وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُوا الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ

8.

Eğer paylaşıma uzak akraba, öksüzler ve yoksullar da seyirci olarak katılmışsa

فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفًا

 

maldan bir şeyler vermek suretiyle onların da gönülleri alınmalıdır.

وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ

9.

Veliler, geride bıraktıkları bakıma muhtaç yavruları için gösterdikleri titizliği diğer varislerine de aynen göstersinler.

فَلْيَتَّقُوا اللهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا

 

Allah'a karşı kendilerini sağlama alıp doğru kararlar versinler.

إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا

10.

Yetim mallarını insafsızca yiyenler,

إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا

 

midelerini ateşle dolduruyorlar demektir.

وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا

 

Bu gibiler, harlı ateşe yaslanacaklardır…

يُوصِيكُمُ اللهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ

11.

Allah'ın çocuklarınız hakkındaki veraset önerisi şöyledir:

لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ اْلأُنثَيَيْنِ

 

Bir erkek, iki kız kadar paya sahiptir.

فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ

 

Varislerin hepsi kız olup ikiden fazla ise, ölenin bıraktığı malın üçte ikisi onlarındır.

وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ

 

Varis tek kız ise, payı yarımdır.

وَ  ِلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ

 

Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı malın altıda biri anne babaya aittir.

فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ

 

Ölenin çocuğu yoksa, yani varis, ana ile baba ise, anne üçte bir paya sahiptir.

فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ

 

Ölenin kardeşleri varsa, annenin payı altıda birdir. -Vasiyet ve borcun ödenmesinden sonra kalanın altıda biri-.

آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا فَرِيضَةً مِنَ اللهِ

 

Sizler, Allah'ın farzları söz konusu olunca atalarınızdan ve çocuklarınızdan hangisi, çıkar olarak size daha yakın, bilemezsiniz.

إِنَّ اللهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

 

Allah ise, her şeyi bilir, her şeye egemendir.

 

 

 

 

سورةُ النساء : مدنية 176آية

4. c

Nisâ Suresi: 4/ 12 - 14. Ayetler

 

وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ

12.

Ölen hanımın çocuğu yoksa, bıraktığı malın yarısı, kocasınındır. [1]

فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ

 

Ölen hanımın çocuğu varsa, kocasının maldan payı, dörtte birdir.

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ

 

- yaptıkları vasiyet ve borcun ödenmesinden sonra tabi ki.-

وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌ

 

Ölen kocanın çocuğu yoksa bıraktığı malın dörtte biri dul karısınındır.

فَإِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ

 

Ölen kocanın çocuğu varsa hanımların payı sekizde birdir.

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ

 

- yapılan vasiyet ve borcun ödenmesinden sonra tabi ki.-

وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَوِ امْرَأَةٌ

 

Kadın olsun erkek olsun eğer ölenin babası ve çocuğu yoksa / kelâle

وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ

 

ama erkek ve kız kardeşi varsa her birinin payı altıda birdir.

فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ

 

Çocuksuz kelâlenin kardeşleri ikiden çok ise kardeşler, kalanın üçte birine ortak olurlar.

مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَا أَوْ دَيْنٍ

 

- vasiyet ve borç ödemesinden sonra tabi ki-.

غَيْرَ مُضَارٍّ وَصِيَّةً مِنَ اللهِ

 

Bunları Allah'ın tavsiyelerine zarar vermeden, gerçekleştirin.

وَاللهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ

 

Allah her şeyi bilir, evmez evişmez.

تِلْكَ حُدُودُ اللهِ

13.

Bunlar, Allah'ın getirdiği sınırlamalardır.

وَمَنْ يُطِعِ اللهَ وَرَسُولَهُ

 

Allah, kendisine ve elçisine itaat edenleri,

يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

 

içerisinde derelerin çağladığı bahçelerde ağırlayacaktır.

خَالِدِينَ فِيهَا

 

Hem de sonsuza kadar.

وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

 

Çünkü kazanılan, çok muhteşem bir zaferdir.

وَمَنْ يَعْصِ اللهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا

14.

Allah'a ve resulüne baş kaldıranları ise ateşe atacaktır.

خَالِدًا فِيهَا

 

Hem de sonsuza kadar.

وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ

 

Ayrıca çok aşağılayıcı cezaları da olacak…

 

 

 

سورةُ النساء : مدنية 176آية

4. c

Nisâ Suresi: 4/ 15 - 19. Ayetler

 

وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ

15.

Fuhuş yapan kadınlarınızın durumlarını

فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِنْكُمْ

 

içinizden dört erkek şahitle belgelendirin.

فَإِنْ شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّى يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللهُ لَهُنَّ سَبِيلاً

 

Durumları tanıklarla belgelenen kadınları, ölene, ya da Allah, durumlarına bir çare bulana kadar ev hapsinde tutun

وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَآذُوهُمَا

16.

İçinizden bir çift zina yaparsa önce onurlarını incitin.

فَإِنْ تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا

 

Tövbe edip durumlarını düzeltirlerse, daha üzerlerine varmayın.

إِنَّ اللهَ كَانَ تَوَّابًا رَحِيمًا

 

Çünkü Allah, içten pişmanlıklara dayanamaz bakarsın bağışlayıverir.

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَرِيبٍ

17.

Kötülüğü bilmeden işledikten sonra yürekten pişmanlık duyanların tövbelerini kabul etmek sadece Allah'a özeldir.

فَأُولاَئِكَ يَتُوبُ اللهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

 

Allah, bu gibilerin tövbesini elbet kabul eder. Çünkü her şeye bilgi ile hakim olan Allah'tır.

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ

18.

Kötülük yapmayı adet haline getirenlerin, ecel gelince pişman olup: " artık şimdi pişmanım " demeleri pişmanlık değildir.

وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ

 

Keza inkarcı olarak ölenlerin son pişmanlıkları da tövbe sayılmaz.

أُولاَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

 

Biz bu gibiler için çok acı veren cezalar ayarladık…

يَآ أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا

19.

Sevgili müminler!

لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَرِثُوا النِّسَاءَ كَرْهًا

 

Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helâl olmaz.

وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ

 

verdiğiniz mehrin hiç olmazsa birazını kurtarayım diye kendilerini sıkıştırmayın.

إِلاَّ أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ

 

Belgeli bir iffetsizlik yaparlarsa başka tabi ki.

وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ

 

Eşlerinizle güzel güzel geçinin.

فَإِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ

 

Eğer kendilerine bir türlü ısınamadıysanız,

فَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا

 

Bakarsın Allah, beğenmediğiniz bir şeyde sizin için nice güzellikler saklamış olabilir…

 

 

 

 

 

 

 

سورةُ النساء : مدنية 176 آية

4. c

Nisâ Suresi: 4/ 20-23. Ayetler

 

وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ

20.

Eşinizi bırakıp başka bir hanımla evlenmek isterseniz,

وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلاَ تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا

 

birincisine tonla mehir vermiş olsanız bile bu miktardan hiçbir şey almayın.

أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

 

Yoksa, niyetiniz iftira atmak, ya da açık bir suçlama ile bir şeyler koparmak mı?

وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ

21.

Bu mehri nasıl alabilirsiniz?

وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ

 

Birbirinize o kadar da içli dışlı olmuş iken,

وَأَخَذْنَ مِنْكُمْ مِيثَاقًا غَلِيظًا

 

ayrıca kadınlar sizden o derece sağlam sözler almış iken…?

وَلاَ تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ آبَاؤُكُمْ مِنَ النِّسَاءِ

22.

Babalarınızın nikahlayıp boşadığı kadınlarla evlenmeyin.

إِلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلاً

 

Geçen geçmiştir. Ne kadar da çirkin, iğrenç ve berbat bir gelenek idi…

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ

23.

Evlenemeyeceğiniz Kadınlar:

أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ

 

Analarınız, kızlarınız,

وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالاَتُكُمْ

 

kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz,

وَبَنَاتُ الأَخِ وَبَنَاتُ الأُخْتِ

 

erkek ve kız kardeşlerinizin kızları,

وَأُمَّهَاتُكُمُ اللاَّتِي أَرْضَعْنَكُمْ

 

sizi emzirmiş olan süt anneleriniz,

وَأَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ

 

süt kız kardeşleriniz,

وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ

 

eşlerinizin anaları,

وَرَبَائِبُكُمُ اللاَّتِي فِي حُجُورِكُمْ

 

üvey kızlarınız, - himayeniz altında ve de

مِنْ نِسَائِكُمُ اللاَّتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ

 

zifaf olduğunuz eşinizden olmalı.-

فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ

 

-Eğer, anasıyla henüz cinsel beraberliğiniz olmamışsa, onlarla evlenebilirsiniz.-

وَحَلاَئِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلاَبِكُمْ

 

gelinleriniz, / öz oğullarınızın hanımları,

وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الأُخْتَيْنِ

 

aynı anda iki kız kardeş.

إِلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ

 

Geçmişin hesabı kapatılmıştır.

إِنَّ اللهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا

 

Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

 



[1] Mirasla ilgili ayetlerin Arapçasındaki ikinci şahıslar, daha iyi algılanabilmesi açısından Türkçeye hep üçüncü şahıs olarak nakledildi.