سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 24 - 26. Ayetler |
وَالْمُحْصَنَاتُ
مِنَ
النِّسَاءِ |
24. |
ve evli
kadınlar.
|
إِلاَّ
مَا
مَلَكَتْ
أَيْمَانُكُمْ
كِتَابَ
اللهِ
عَلَيْكُمْ |
|
Cariyeleriniz hariç,
yukarıda size yazılı dökümü yapılan kadınlarla
evlenemezsiniz. |
وَأُحِلَّ
لَكُمْ مَا
وَرَاءَ
ذَلِكُمْ |
|
Bunların
dışında kalan bayanları, |
أَنْ
تَبْتَغُوا
بِأَمْوَالِكُمْ
مُحْصِنِينَ
غَيْرَ
مُسَافِحِينَ |
|
zinaya tevessül
etmeden namuslarına leke sürmeden mal vererek isteyebilirsiniz. |
فَمَا
اسْتَمْتَعْتُمْ
بِهِ
مِنْهُنَّ
فَآتُوهُنَّ
أُجُورَهُنَّ
فَرِيضَةً |
|
Kendilerine sahip
olur olmaz belirlenen kızlık mehrini hemen ödemelisiniz. |
وَلاَ
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
فِيمَا
تَرَاضَيْتُمْ
بِهِ مِنْ
بَعْدِ
الْفَرِيضَةِ
|
|
Ancak mehrin
ödenmesinden sonra karşılıklı oturup biçilen miktar
üzerinde tekrar bir uzlaşmaya varabilirsiniz. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَلِيمًا
حَكِيمًا |
|
Allah, engin bilgi
gücüyle her şeye hakimdir
|
وَمَنْ
لَمْ يَسْتَطِعْ
مِنْكُمْ
طَوْلاً
أَنْ
يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ
الْمُؤْمِنَاتِ
|
25. |
İçinizdeki erkeklerden, hür iffetli ve
inançlı bayanlarla nikah yapmaya yetecek mali güce sahip
olmayanlarınız, |
فَمِنْ
مَا
مَلَكَتْ
أَيْمَانُكُمْ
مِنْ فَتَيَاتِكُمُ
الْمُؤْمِنَاتِ |
|
Elinizde bulunan
inançlı cariyelerinizden biri ile yuva kurabilirler. |
وَاللهُ
أَعْلَمُ
بِإِيمَانِكُمْ
بَعْضُكُمْ
مِنْ بَعْضٍ |
|
-Aslında beden
yapınız aynı olmakla birlikte içinizdeki imanı en iyi
Allah bilir.- |
فَانْكِحُوهُنَّ
بِإِذْنِ أهْلِهِنَّ
|
|
Cariyeleri
ailelerinin izniyle nikahlayın. |
وَآتُوهُنَّ
أُجُورَهُنَّ
بِالْمَعْرُوفِ
مُحْصَنَاتٍ
غَيْرَ
مُسَافِحَاتٍ
وَلاَ مُتَّخِذَاتِ
أَخْدَانٍ |
|
Mehirlerini de,
iffetlerini zedelemeden, zinaya zorlamadan, metres konumuna düşürmeden
örfî yasalara uygun olarak verin. |
فَإِذَا
أُحْصِنَّ
فَإِنْ
أَتَيْنَ
بِفَاحِشَةٍ
فَعَلَيْهِنَّ
نِصْفُ مَا
عَلَى الْمُحْصَنَاتِ
مِنَ
الْعَذَابِ |
|
Evlenip iffetlerini
sağlama aldıktan sonra fuhuş yaparlarsa, onlara, hür bayanlara
verilen cezanın yarısını verin. |
ذَلِكَ
لِمَنْ
خَشِيَ
الْعَنَتَ
مِنْكُمْ |
|
Bu tür evlilik,
günaha girme korkusu çeken erkekler için uygun olur. |
وَأَنْ
تَصْبِرُوا
خَيْرٌ
لَكُمْ |
|
Kendinize hakim
olmanız, sizin için en iyisidir. |
وَاللهُ
غَفُورٌ
رَحِيمٌ |
|
Allah, engin
hoşgörülü bir sevgi selidir. |
يُرِيدُ
اللهُ
لِيُبَيِّنَ
لَكُمْ
وَيَهْدِيَكُمْ
سُنَنَ
الَّذِينَ
مِنْ
قَبْلِكُمْ |
26. |
Allah bu
açıklamalarla sizi aydınlatmak, size sizden öncekilerin kötü
gidişatını göstermek istiyor. |
وَيَتُوبَ
عَلَيْكُمْ |
|
Dahası
pişmanlığınızı dinleyip sizi affetmek istiyor. |
وَاللهُ
عَلِيمٌ
حَكِيمٌ |
|
Allah, engin bilgi
gücüyle her şeye hakimdir. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 27-33. Ayetler |
وَاللهُ
يُرِيدُ أَنْ
يَتُوبَ
عَلَيْكُمْ |
27. |
Allah, bir yandan sizin
pişmanlıklarınızı kabul etmek isterken, |
وَيُرِيدُ
الَّذِينَ
يَتَّبِعُونَ
الشَّهَوَاتِ
أَنْ
تَمِيلُوا
مَيْلاً عَظِيمًا |
|
şehvet sömürgenleri
de öbür yandan, var güçleriyle sizin gönlünüzü çelmek istiyorlar. |
يُرِيدُ
اللهُ أَنْ
يُخَفِّفَ
عَنْكُمْ |
28. |
Allah ise
günahınızı silip sizi rahatlatmak istiyor. |
وَخُلِقَ
اْلإنسَانُ
ضَعِيفًا |
|
Çünkü insan,
zayıf yaratılmıştır
|
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا |
29. |
Sevgili müminler! |
لاَ
تَأْكُلُوا
أَمْوَالَكُمْ
بَيْنَكُمْ
بِالْبَاطِلِ |
|
Birbirinizin
malını sahibinin izni olmadan / sudan bahanelerle yemeyin. |
إِلاَّ
أَنْ
تَكُونَ
تِجَارَةً
عَنْ تَرَاضٍ
مِنْكُمْ |
|
Bunu sadece ticaret
yaparken karşılıklı rızanız olursa
yapabilirsiniz
|
وَلاَ
تَقْتُلُوا
أَنفُسَكُمْ
إِنَّ اللهَ
كَانَ
بِكُمْ
رَحِيمًا |
|
Kendi canınıza
kıymayın. Çünkü Allah, sizi çok seviyor. |
وَمَنْ
يَفْعَلْ
ذَلِكَ
عُدْوَانًا
وَظُلْمًا
فَسَوْفَ نُصْلِيهِ
نَارًا |
30. |
Kendini öldürme
işini başkasına düşmanlık ve zulüm için
yapanları ise yakarız. |
وَكَانَ
ذَلِكَ
عَلَى اللهِ
يَسِيرًا |
|
Bu, Allah için çok
kolaydır. |
إِنْ
تَجْتَنِبُوا
كَبَائِرَ
مَا تُنْهَوْنَ
عَنْهُ
نُكَفِّرْ
عَنْكُمْ
سَيِّئَاتِكُمْ
|
31. |
Eğer siz, size
yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, biz de sizin
kötülüklerinizi örtbas eder, |
وَنُدْخِلْكُمْ
مُدْخَلاً
كَرِيمًا |
|
huzurumuza saygı
ile kabul ederiz
|
وَلاَ
تَتَمَنَّوْا
مَا فَضَّلَ
اللهُ بِهِ
بَعْضَكُمْ
عَلَى
بَعْضٍ |
32. |
Allah'ın sizi birbirinizden farklı
yaratmasını kafanıza takmayın. |
لِلرِّجَالِ
نَصِيبٌ
مِمَّا
اكْتَسَبُوا
|
|
Çünkü erkek de
emeğinin karşılığını alacak; |
وَلِلنِّسَاءِ
نَصِيبٌ
مِمَّا
اكْتَسَبْنَ |
|
kadın da
emeğinin karşılığını alacaktır. |
وَاسْأَلُوا
اللهَ مِنْ
فَضْلِهِ |
|
Allah'tan hep erdemli
bir hayat isteyin. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَلِيمًا |
|
Çünkü Allah, her
şeyi bilip duyar
|
وَلِكُلٍّ
جَعَلْنَا
مَوَالِيَ
مِمَّا تَرَكَ
الْوَالِدَانِ
وَاْلأَقْرَبُونَ
|
33. |
Ana-baba ve akrabaların
bıraktığı, her türlü mal varlığının
mirasçıları bellidir. |
وَالَّذِينَ
عَقَدَتْ
أَيْمَانُكُمْ
فَآتُوهُمْ
نَصِيبَهُمْ |
|
Ayrıca yemin
şartına bağladığınız malları da
sahiplerine verin. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
شَهِيدًا |
|
Allah her şeyi
görüp izlemektedir
|
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 34 - 38. Ayetler |
الرِّجَالُ
قَوَّامُونَ
عَلَى
النِّسَاءِ |
34. |
Erkekler, kadınların
güvencesidir. |
بِمَا
فَضَّلَ
اللهُ
بَعْضَهُمْ
عَلَى
بَعْضٍ |
|
Çünkü Allah,
erkekleri daha güçlü yaratmıştır. |
وَبِمَا
أَنْفَقُوا
مِنْ
أَمْوَالِهِمْ |
|
Ayrıca
nafakayı erkek verir. |
فَالصَّالِحَاتُ
قَانِتَاتٌ
حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ
|
|
Bu nedenle hanım
dediğin, vefalı olmalı, yokluğunda erkeğinin
şerefini korumalıdır. |
بِمَا
حَفِظَ
اللهُ |
|
Tıpkı
Allah'ın, evlilik sayesinde kendisini korumaya aldığı
gibi
|
وَاللاَّتِي
تَخَافُونَ
نُشُوزَهُنَّ |
|
Aksilik yapmasından korktuğunuz
hanımlara |
فَعِظُوهُنَّ |
|
önce nasihat edin, |
وَاهْجُرُوهُنَّ
فِي
الْمَضَاجِعِ |
|
olmazsa bir süre
yalnız bırakın, |
وَاضْرِبُوهُنَّ |
|
o da olmazsa
eğitimle tedavi edin. |
فَإِنْ
أَطَعْنَكُمْ
فَلاَ
تَبْغُوا
عَلَيْهِنَّ
سَبِيلاً |
|
İtaat ederlerse
daha üzerlerine varmayın. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَلِيًّا
كَبِيرًا |
|
Çünkü büyük ve yüce
olan sadece Allah'tır. |
وَإِنْ
خِفْتُمْ
شِقَاقَ
بَيْنِهِمَا
فَابْعَثُوا
حَكَمًا
مِنْ
أَهْلِهِ
وَحَكَمًا
مِنْ
أَهْلِهَا |
35. |
Eğer karı
koca arasının açılmasından korkarsanız, kocanın
ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem
çağırın. |
إِنْ
يُرِيدَا
إِصْلاَحًا
يُوَفِّقِ
اللهُ
بَيْنَهُمَا |
|
Düzelmeye niyetleri
varsa Allah zaten onların arasını bulacaktır. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَلِيمًا
خَبِيرًا |
|
Çünkü Allah, engin bilgi
gücüyle her şeye hakimdir. |
وَاعْبُدُوا
اللهَ وَلاَ
تُشْرِكُوا
بِهِ شَيْئًا
وَبِالْوَالِدَيْنِ
إِحْسَانًا
|
36. |
Allah'a kulluk edin,
hiçbir şeyi Allah ile; hiçbir iyiliği de ana-babayla bir
tutmayın. |
وَبِذِي
الْقُرْبَى
وَالْيَتَامَى
وَالْمَسَاكِينِ |
|
Ayrıca
akrabalara, yetimlere ve yoksullara, |
وَالْجَارِ
ذِي
الْقُرْبَى
وَالْجَارِ
الْجُنُبِ
وَالصَّاحِبِ
بِالْجَنْبِ
وَابْنِ
السَّبِيلِ
وَمَا
مَلَكَتْ
أَيْمَانُكُمْ |
|
yakın ve uzak
komşulara, yakın arkadaşlara yol mağdurlarına, emriniz
altında çalışan hizmetlilere de iyilik yapın. |
إِنَّ
اللهَ لاَ
يُحِبُّ
مَنْ كَانَ
مُخْتَالاً
فَخُورًا |
|
Allah, kuruntulu ve
övüngen kişileri sevmez. |
اَلَّذِينَ
يَبْخَلُونَ
وَيَأْمُرُونَ
النَّاسَ
بِالْبُخْلِ
|
37. |
Ayrıca cimrilik
yapanları da, başkalarına cimrilik tavsiye edenleri de sevmez.
|
وَيَكْتُمُونَ
مَا
آتَاهُمُ
اللهُ مِنْ
فَضْلِهِ |
|
Allah'ın
kendilerine, severek verdiği emanet malı başkalarından
esirgeyenleri de sevmez. |
وَأَعْتَدْنَا
لِلْكَافِرِينَ
عَذَابًا مُهِينًا |
|
Biz, bu gibi
nankörler için çok aşağılayıcı cezalar
hazırladık. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 38 - 44. Ayetler |
وَالَّذِينَ
يُنْفِقُونَ
أَمْوَالَهُمْ
رِئَاءَ
النَّاسِ |
38. |
Ayrıca,
mallarını insanlara gösteriş için harcayanları da sevmez.
|
وَلاَ
يُؤْمِنُونَ
بِاللهِ
وَلاَ
بِالْيَوْمِ
اْلآخِرِ |
|
Aslında bunlar,
Allah'a ve ahiret gününe inanmazlar. |
وَمَنْ
يَكُنِ
الشَّيْطَانُ
لَهُ
قَرِينًا
فَسَاءَ
قَرِينًا |
|
Çünkü şeytana
yakın olan şeytanlaşır. |
وَمَاذَا
عَلَيْهِمْ
لَوْ
آمَنُوا
بِاللهِ
وَالْيَوْمِ
اْلآخِرِ
وَأَنْفَقُوا
مِمَّا
رَزَقَهُمُ
اللهُ |
39. |
İnsanoğlu
Allah'a ve ahiret gününe inansa da, Allah'ın kendilerine lütfettiği
şeylerden azıcık harcasa ne kaybeder ki? |
وَكَانَ
اللهُ
بِهِمْ
عَلِيمًا |
|
Nasıl olsa Allah
durumlarını bilmiyor mu? |
إِنَّ
اللهَ لاَ
يَظْلِمُ
مِثْقَالَ
ذَرَّةٍ |
40. |
Allah, zerrece
haksızlık etmez ki! |
وَإِنْ
تَكُنْ
حَسَنَةً
يُضَاعِفْهَا
|
|
Eğer bu zerre,
bir iyilik ise, Allah onu katlar katlar ve |
وَيُؤْتِ
مِنْ
لَدُنْهُ
أَجْرًا
عَظِيمًا |
|
kendisinden
muhteşem bir ödül olarak sahibine geri verir. |
فَكَيْفَ
إِذَا
جِئْنَا
مِنْ كُلِّ
أُمَّةٍ
بِشَهِيدٍ |
41. |
Peki yarın, her
milletten bir tanık getirdiğimizde n'olacak? |
وَجِئْنَا
بِكَ عَلَى
هَؤُلاَءِ
شَهِيدًا |
|
seni de
tanıklara tanık olarak getirdiğimizde n'olacak? |
يَوْمَئِذٍ
يَوَدُّ
الَّذِينَ
كَفَرُوا وَعَصَوْا
الرَّسُولَ
لَوْ
تُسَوَّى
بِهِمُ
اْلأَرْضُ |
42. |
O gün, inkar edip ve
resule isyan edenler utançtan yerin dibine geçmeyi temenni edecekler
ama |
وَلاَ
يَكْتُمُونَ
اللهَ
حَدِيثًا |
|
Allah'tan hiçbir
şey saklayamayacaklar ki
|
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا لاَ
تَقْرَبُوا
الصَّلاَةَ
وَأَنْتُمْ
سُكَارَى حَتَّى
تَعْلَمُوا
مَا
تَقُولُونَ |
43. |
Sevgili müminler! Sizler sarhoş iken,
bilinciniz yerine gelene kadar namaza durmayın. |
وَلاَ
جُنُبًا
إِلاَّ
عَابِرِي
سَبِيلٍ حَتَّى
تَغْتَسِلُوا |
|
Cünüp iseniz,
yıkanmadan namaz kılmayın. - yol durumu hariç - |
وَإِنْ
كُنْتُمْ
مَرْضَى
أَوْ عَلَى
سَفَرٍ |
|
Şayet hasta
iseniz, seferde iseniz, |
أَوْ
جَاءَ
أَحَدٌ
مِنْكُمْ
مِنَ
الْغَائِطِ |
|
küçük ya da büyük
hades yapmışsanız, |
أَوْ
لاَمَسْتُمُ
النِّسَاءَ
فَلَمْ تَجِدُوا
مَاءً |
|
kadınla cinsel
beraberliğiniz olmuş da su bulamamış iseniz |
فَتَيَمَّمُوا
صَعِيدًا
طَيِّبًا
فَامْسَحُوا
بِوُجُوهِكُمْ
وَأَيْدِيكُمْ |
|
temiz bir
toprağa dokunun, elinizi yüzünüzü yıkıyormuş gibi kuru
abdest / teyemmüm alın. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَفُوًّا
غَفُورًا |
|
Artık, affedip
bağışlayacak olan Allah'tır
|
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
أُوتُوا
نَصِيبًا
مِنَ
الْكِتَابِ |
44. |
Resulüm! ilahî Kitab'a sahip olma
şerefine nail olmuş Yahudi'lere bak: |
يَشْتَرُونَ
الضَّلاَلَةَ
وَيُرِيدُونَ
أَنْ
تَضِلُّوا
السَّبِيلَ |
|
Dışlanmışlık
kendilerine yetmiyormuş gibi sizi de toplumdan dışlamak
istiyorlar. |
سورةُ النساء
: مدنية
176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 45 - 51. Ayetler |
وَاللهُ
أَعْلَمُ
بِأَعْدَائِكُمْ
|
45. |
Allah, sizin
düşmanlarınızı daha iyi bilir. |
وَكَفَى
بِاللهِ وَلِيًّا
وَكَفَى
بِاللهِ
نَصِيرًا |
|
Yâr ve
yardımcı olarak sadece Allah yeter
|
مِنَ
الَّذِينَ
هَادُوا
يُحَرِّفُونَ
الْكَلِمَ
عَنْ
مَوَاضِعِهِ
|
46. |
Yahudiler, kelimelerle oynayıp sözleri
çarpıtıyorlar: |
وَيَقُولُونَ
سَمِعْنَا
وَعَصَيْنَا
وَاسْمَعْ
غَيْرَ
مُسْمَعٍ
وَرَاعِنَا
لَيًّا
بِأَلْسِنَتِهِمْ
وَطَعْنًا
فِي
الدِّينِ |
|
İslâm'a taş
atmak için dillerini eğip bükerek: " duyduk, isyan ettik,
dinletmeden dinle, bizi bak " gibi laflar ediyorlar. |
وَلَوْ
أَنَّهُمْ
قَالُوا
سَمِعْنَا
وَأَطَعْنَا
وَاسْمَعْ
وَانْظُرْنَا
لَكَانَ
خَيْرًا لَهُمْ
وَأَقْوَمَ |
|
Halbuki: " duyduk,
kabul ettik, dinle, bize bakar mısın " demiş
olsalardı daha güzel ve daha doğru olurdu. |
وَلَكِنْ
لَعَنَهُمُ
اللهُ
بِكُفْرِهِمْ
فَلاَ
يُؤْمِنُونَ
إِلاَّ
قَلِيلاً |
|
Fakat nankörlükleri
sebebiyle Allah onları lanetlemiştir. Artık pek azı hariç
inanmazlar
|
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
أُوتُوا
الْكِتَابَ |
47. |
Ey ehlikitap! |
آمِنُوا
بِمَا
نَزَّلْنَا
مُصَدِّقًا
لِمَا
مَعَكُمْ |
|
Sizin
Kitab'ınızı doğrulayıcı olarak
indirdiğimiz Kurana siz de inanın, |
مِنْ
قَبْلِ أَنْ
نَطْمِسَ
وُجُوهًا
فَنَرُدَّهَا
عَلَى
أَدْبَارِهَا
|
|
Biz,
suratınızı dümdüz edip ilkel bir hale getirmeden, |
أَوْ
نَلْعَنَهُمْ
كَمَا
لَعَنَّا
أَصْحَابَ
السَّبْتِ |
|
ya da cumartesi ihlâlcilerini
lanetlediğimiz gibi lanetlemeden imana gelin. |
وَكَانَ
أَمْرُ
اللهِ
مَفْعُولاً |
|
Allah'ın
fermanı mutlaka yerine getirilecektir. |
إِنَّ
اللهَ لاَ
يَغْفِرُ
أَنْ
يُشْرَكَ بِهِ
|
48. |
Allah, kendisine
şirk / ortak koşulmasını asla bağışlamaz. |
وَيَغْفِرُ
مَا دُونَ
ذَلِكَ
لِمَنْ
يَشَاءُ |
|
Bir kulun şirk
ötesi her şeyini bağışlayabilir. |
وَمَنْ
يُشْرِكْ
بِاللهِ
فَقَدِ
افْتَرَى إِثْمًا
عَظِيمًا |
|
Herhangi bir
şeyi Allah ile bir tutanlar, ona büyük bir iftirada bulunmuş olur. |
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
يُزَكُّونَ
أَنفُسَهُمْ
|
49. |
Kendi kendilerini
aklayanlara bakın hele! |
بَلِ
اللهُ
يُزَكِّي
مَنْ
يَشَاءُ
وَلاَ يُظْلَمُونَ
فَتِيلاً |
|
Halbuki birinin
günahını, sadece Allah silebilir. |
اُنْظُرْ
كَيْفَ
يَفْتَرُونَ
عَلَى اللهِ
الْكَذِبَ |
50. |
Uyduruk
laflarını Allah'a mal edenlere bakın! |
وَكَفَى
بِهِ
إِثْمًا
مُبِينًا |
|
Birine suç olarak
sadece bu iftira yeter de artar bile
|
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
أُوتُوا
نَصِيبًا
مِنَ
الْكِتَابِ |
51. |
Resulüm! Kitap'tan nasibi olanlara bak
hele! |
يُؤْمِنُونَ
بِالْجِبْتِ
وَالطَّاغُوتِ |
|
Puta çaputa bel
bağlıyorlar, |
وَيَقُولُونَ
لِلَّذِينَ
كَفَرُوا
هَؤُلاَءِ
أَهْدَى
مِنَ
الَّذِينَ
آمَنُوا
سَبِيلاً |
|
inkarcılara
bakıp bakıp: " Vallahi bunların yolu
Müslümanların yolundan daha düzgün " diyorlar. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 52 - 59. Ayetler |
أُولاَئِكَ
الَّذِينَ
لَعَنَهُمُ
اللهُ |
52. |
Allah, onları
lanetlemiştir. |
وَمَنْ
يَلْعَنِ اللهُ
فَلَنْ
تَجِدَ لَهُ
نَصِيرًا |
|
Allah da birine lanet
etti mi artık ona yâr olacak birini bulamazsın. |
أَمْ
لَهُمْ
نَصِيبٌ
مِنَ
الْمُلْكِ |
53. |
Yoksa onların
yönetimden bir payları mı var? |
فَإِذًا
لاَ
يُؤْتُونَ
النَّاسَ
نَقِيرًا |
|
Eğer öyle ise,
insanlara zırnık vermezler
|
أَمْ
يَحْسُدُونَ
النَّاسَ
عَلَى مَا
آتَاهُمُ
اللهُ مِنْ
فَضْلِهِ |
54. |
Yoksa, Allah'ın değer
verdiği insanları mı kıskanıyorlar? |
فَقَدْ
آتَيْنَا
آلَ
إِبْرَاهِيمَ
الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ |
|
Evet biz, İbrahim
ailesine kitap yanı sıra egemenlik sanatını da
öğrettik. |
وَآتَيْنَاهُمْ
مُلْكًا
عَظِيمًا |
|
Ardından
muhteşem bir saltanat verdik. |
فَمِنْهُمْ
مَنْ آمَنَ
بِهِ
وَمِنْهُمْ
مَنْ صَدَّ
عَنْهُ |
55. |
Onun halkı
arasında Allah'a inananlar da vardı, inanmayanlar da vardı. |
وَكَفَى
بِجَهَنَّمَ
سَعِيرًا |
|
Ah şu alevler!
cehennemi nasıl da dolduruyor
|
إِنَّ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
بِآيَاتِنَا
سَوْفَ
نُصْلِيهِمْ
نَارًا |
56. |
Biz sözlerimizi göz ardı
edenleri işte böyle bir ateşe atacağız. |
كُلَّمَا
نَضِجَتْ
جُلُودُهُمْ
بَدَّلْنَاهُمْ
جُلُودًا
غَيْرَهَا |
|
derileri
kızardıkça yenileriyle değiştireceğiz ve |
لِيَذُوقُوا
الْعَذَابَ |
|
acıyı
tekrar tekrar tadacaklar. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَزِيزًا
حَكِيمًا |
|
Allah, görkemli
gücüyle her şeye hakimdir. |
وَالَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
سَنُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي مِنْ
تَحْتِهَا
اْلأَنْهَارُ
خَالِدِينَ فِيهَا
أَبَدًا |
57. |
İnanıp
yararlı faaliyetlerde bulunanları, içerisinde derelerin
çağladığı, ve sonsuza kadar kalacakları bahçelere
buyur edip |
لَهُمْ
فِيهَا
أَزْوَاجٌ
مُطَهَّرَةٌ
وَنُدْخِلُهُمْ
ظِلاً
ظَلِيلاً |
|
pırıl
pırıl eşleri ile birlikte kendilerini koyu gölgeliklerde
ağırlayacağız
|
إِنَّ
اللهَ
يَأْمُرُكُمْ
أَنْ
تُؤَدُّوا اْلأَمَانَاتِ
إِلَى
أَهْلِهَا |
58. |
Allah size, görevi ehil olana vermenizi
emrediyor. |
وَإِذَا
حَكَمْتُمْ
بَيْنَ
النَّاسِ
أَنْ تَحْكُمُوا
بِالْعَدْلِ |
|
Ayrıca insanlar
arasında hükmederken, adil olmanızı da emrediyor. |
إِنَّ
اللهَ
نِعِمَّا
يَعِظُكُمْ بِهِ
إِنَّ اللهَ
كَانَ
سَمِيعًا
بَصِيرًا |
|
Size güzel güzel
öğütler veriyor. Çünkü Allah, her şeyi duyuyor ve görüyor
|
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
أَطِيعُوا
اللهَ
وَأَطِيعُوا
الرَّسُولَ
وَأُولِي اْلأَمْرِ
مِنْكُمْ |
59. |
Sevgili müminler! Allah'a ve resulüne itaat
ettiğiniz gibi kendi amir ve yöneticilerinize de itaat edin. |
فَإِنْ
تَنَازَعْتُمْ
فِي شَيْءٍ
فَرُدُّوهُ
إِلَى اللهِ
وَالرَّسُولِ
|
|
Herhangi bir
şeyde anlaşamazsanız konuyu Allah'a ve resulüne götürün. |
إِنْ
كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ
بِاللهِ
وَالْيَوْمِ
اْلآخِرِ
ذَلِكَ
خَيْرٌ
وَأَحْسَنُ
تَأْوِيلاً |
|
Şayet Allah'a ve
ahrete inanıyorsanız bunu yapın. Çünkü itaatin, asıl geri
dönüşü daha güzel olur. |
سورةُ النساء
: مدنية
176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi:4 / 60 - 65. Ayetler |
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
يَزْعُمُونَ
أَنَّهُمْ
آمَنُوا
بِمَا
أُنْزِلَ
إِلَيْكَ
وَمَا
أُنْزِلَ
مِنْ
قَبْلِكَ |
60. |
Şunlara
bakın! Bir
yandan sana ve senden önce indirilen kitaplara inandıklarını
iddia ederlerken, |
يُرِيدُونَ
أَنْ
يَتَحَاكَمُوا
إِلَى
الطَّاغُوتِ
|
|
bir yandan da,
davayı o azgın adama götürüp onun huzurunda yargılanmak
istiyorlar. |
وَقَدْ
أُمِرُوا
أَنْ
يَكْفُرُوا
بِهِ |
|
Halbuki kendilerine: o
şeytan adama inanmayın denmişti. |
وَيُرِيدُ
الشَّيْطَانُ
أَنْ
يُضِلَّهُمْ
ضَلاَلاً
بَعِيدًا |
|
Çünkü bu şeytan
adam, onları toplumdan adamakıllı dışlamak
istiyordu. |
وَإِذَا
قِيلَ
لَهُمْ
تَعَالَوْا
إِلَى مَا
أَنْزَلَ
اللهُ
وَإِلَى
الرَّسُولِ |
61. |
Herhalde kendilerine:
" Allah ve resulünün söylediklerine kulak verin " der demez |
رَأَيْتَ
الْمُنَافِقِينَ
يَصُدُّونَ
عَنْكَ
صُدُودًا |
|
münafıkların
senden nasıl ürktüklerini fark etmişsindir. |
فَكَيْفَ
إِذَا
أَصَابَتْهُمْ
مُصِيبَةٌ بِمَا
قَدَّمَتْ
أَيْدِيهِمْ
|
62. |
Peki,
yaptıkları yüzünden başlarına bir iş gelir de |
ثُمَّ
جَاءُوكَ
يَحْلِفُونَ
بِاللهِ |
|
yemin billah tekrar
sana dönerlerse n'olacak? |
إِنْ
أَرَدْنَا
إِلاَّ
إِحْسَانًا
وَتَوْفِيقًا |
|
" vallahi biz
sadece iyilik etmek ve yardım etmek istemiştik " derlerse
n'olacak? |
أُولاَئِكَ
الَّذِينَ
يَعْلَمُ
اللهُ مَا فِي
قُلُوبِهِمْ
|
63. |
Resulüm! Allah,
onların akıllarından geçenleri çok iyi biliyor. |
فَأَعْرِضْ
عَنْهُمْ
وَعِظْهُمْ |
|
Bu nedenle sen,
onlara aldırma, nasihat et, |
وَقُلْ
لَهُمْ فِي
أَنفُسِهِمْ
قَوْلاً
بَلِيغًا |
|
hattâ kendilerine
yürekleri hoplatan sözler söyle
|
وَمَآ
أَرْسَلْنَا
مِنْ
رَسُولٍ
إِلاَّ لِيُطَاعَ
بِإِذْنِ
اللهِ |
64. |
Biz, Tanrı elçilerini, yine
Tanrı desteği ile, kendisine itaati sağlasın diye
gönderdik. |
وَلَوْ
أَنَّهُمْ
إِذْ
ظَلَمُوا
أَنفُسَهُمْ
جَاءُوكَ
فَاسْتَغْفَرُوا
اللهَ |
|
Eğer onlar,
hatalarını anladıklarında sana gelip de Allah'tan özür
dileselerdi, |
وَاسْتَغْفَرَ
لَهُمْ
الرَّسُولُ |
|
hattâ, resul de onlar
adına özür dileseydi, |
لَوَجَدُوا
اللهَ
تَوَّابًا
رَحِيمًا |
|
herhalde
Allahı, çok merhametli ve affedici bulacaklardı. |
فَلاَ
وَرَبِّكَ
لاَ
يُؤْمِنُونَ
|
65. |
Sevgili resulüm!
Vallahi onların inanacağı falan yok: |
حَتَّى
يُحَكِّمُوكَ
فِيمَا
شَجَرَ
بَيْنَهُمْ |
|
ama bir gün sen,
aralarında patlak veren bir olaydan dolayı kendilerini muhakeme
eder, |
ثُمَّ
لاَ
يَجِدُوا
فِي
أَنفُسِهِمْ
حَرَجًا
مِمَّا
قَضَيْتَ |
|
onlar da zamanla
senin verdiğin kararın, kendileri için olumlu olduğunu
görürlerse |
وَيُسَلِّمُوا
تَسْلِيمًا |
|
belki o zaman sana
tam bir teslimiyetle bağlanabilirler. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 66 - 74. Ayetler |
وَلَوْ
أَنَّا
كَتَبْنَا
عَلَيْهِمْ
أَنِ اقْتُلُوا
أَنفُسَكُمْ
أَوِ
اخْرُجُوا مِنْ
دِيَارِكُمْ
مَا
فَعَلُوهُ
إِلاَّ قَلِيلٌ
مِنْهُمْ |
66. |
Eğer biz, bu
ikiyüzlülere: " ya bu ülke için can verin, ya da ülkeyi terk edin
" şeklinde bir emir verseydik, bunu sadece pek azı
yapardı. |
وَلَوْ
أَنَّهُمْ
فَعَلُوا
مَا
يُوعَظُونَ
بِهِ |
|
Şayet onlar
söyleneni yapsalardı, |
لَكَانَ
خَيْرًا
لَهُمْ
وَأَشَدَّ
تَثْبِيتًا |
|
elbette kendileri
adına daha hayırlı ve daha sağlam bir iş
yapmış olurlardı. |
وَإِذًا
َلآتَيْنَاهُمْ
مِنْ
لَدُنَّا أَجْرًا
عَظِيمًا |
67. |
O zaman biz de onlara
gönlümüzden kopan muhteşem bir ödül verirdik. |
وَلَهَدَيْنَاهُمْ
صِرَاطًا
مُسْتَقِيمًا |
68. |
Ayrıca
kendilerine, doğru bir hedef gösterirdik
|
وَمَنْ
يُطِعِ
اللهَ
وَالرَّسُولَ
|
69. |
Allah ve resulüne itaat edenler, |
فَأُولاَئِكَ
مَعَ
الَّذِينَ
أَنْعَمَ
اللهُ
عَلَيْهِمْ |
|
Allah'ın
şereflerine düzenlediği sofrada, |
مِنَ
النَّبِيِّينَ
وَالصِّدِّيقِينَ
وَالشُّهَدَاءِ
وَالصَّالِحِينَ |
|
nebiler,
doğrular, şehitler ve salihler ile birlikte olacaklardır. |
وَحَسُنَ
أُولاَئِكَ
رَفِيقًا |
|
Onlara eşlik
etmek şereftir. |
ذَلِكَ
الْفَضْلُ
مِنَ اللهِ |
70. |
Bu şerefi ise
Allah'a borçlular. |
وَكَفَى
بِاللهِ
عَلِيمًا |
|
Artık daha neler
var Allah bilir. |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
خُذُوا حِذْرَكُمْ
|
71. |
Sevgili müminler! Savaş güvenliğinizi
alın. |
فَانْفِرُوا
ثُبَاتٍ
أَوِ
انْفِرُوا
جَمِيعًا |
|
Sefere çıkarken,
küçük ve büyük birlikler oluşturun. |
وَإِنَّ
مِنْكُمْ
لَمَنْ
لَيُبَطِّئَنَّ
|
72. |
İçinizde
işi mutlaka ağırdan alanlar olacaktır. |
فَإِنْ
أَصَابَتْكُمْ
مُصِيبَةٌ |
|
Hattâ, sizin
başınıza bir iş gelince, içlerinde: |
قَالَ
قَدْ
أَنْعَمَ
اللهُ
عَلَيَّ
إِذْ لَمْ
أَكُنْ
مَعَهُمْ
شَهِيدًا |
|
" Güzel
Allah'ım bana acıdı, çünkü, onlarla beraber değildim "
diyenler olacaktır. |
وَلَئِنْ
أَصَابَكُمْ
فَضْلٌ مِنَ
اللهِ
لَيَقُولَنَّ
كَأَنْ لَمْ
تَكُنْ بَيْنَكُمْ
وَبَيْنَهُ
مَوَدَّةٌ |
73. |
Eğer, Allah size
zafer nasip etseydi, aynı şahıs, sevgiden yoksun bir adam
edasıyla soğuk soğuk: |
يَالَيْتَنِي
كُنْتُ
مَعَهُمْ
فَأَفُوزَ فَوْزًا
عَظِيمًا |
|
" Keşke onlarla
birlikte olsam da zaferden payımı alabilseydim "
diyecektir. |
فَلْيُقَاتِلْ
فِي سَبِيلِ
اللهِ
الَّذِينَ |
74. |
Bundan böyle, Allah
yolunda savaşacak olanların, |
يَشْرُونَ
الْحَيَاةَ
الدُّنْيَا
بِاْلآخِرَةِ |
|
ahireti dünyaya
tercih etmesi gerekecek, çünkü biz, |
وَمَنْ
يُقَاتِلْ
فِي سَبِيلِ
اللهِ فَيُقْتَلْ
أَوْ
يَغْلِبْ |
|
Allah yolunda
savaşan şehit ya da gazilere, |
فَسَوْفَ
نُؤْتِيهِ
أَجْرًا
عَظِيمًا |
|
muhteşem bir
ödül takdim edeceğiz. |
سورةُ النساء
: مدنية
176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 75 - 79. Ayetler |
وَمَا
لَكُمْ لاَ
تُقَاتِلُونَ
فِي سَبِيلِ
اللهِ
وَالْمُسْتَضْعَفِينَ
مِنَ الرِّجَالِ
وَالنِّسَاءِ
وَالْوِلْدَانِ
الَّذِينَ
يَقُولُونَ |
75. |
Neden Allah yolunda
savaşmıyorsunuz, neden kurtarmıyorsunuz şu çaresiz
adamları, kadınları ve çocukları: |
رَبَّنَا
أَخْرِجْنَا
مِنْ هَذِهِ
الْقَرْيَةِ
الظَّالِمِ
أَهْلُهَا
وَاجْعَل
لَنَا مِنْ
لَدُنْكَ
وَلِيًّا
وَاجْعَل
لَنَا مِنْ
لَدُنْكَ
نَصِيرًا |
|
" Bizi
şu zalim halkın elinden kurtar ya Rab! N'olur, bize yâr olacak,
yardım edecek birini bul ya Rab!" diye yalvaranları? |
اَلَّذِينَ
آمَنُوا
يُقَاتِلُونَ
فِي سَبِيلِ
اللهِ |
76. |
İnananlar, Allah
için mücadele ederlerken; |
وَالَّذِينَ
كَفَرُوا
يُقَاتِلُونَ
فِي سَبِيلِ
الطَّاغُوتِ |
|
inkarcılar da,
şeytan için mücadele ediyorlar. |
فَقَاتِلُوا
أَوْلِيَاءَ
الشَّيْطَانِ
إِنَّ
كَيْدَ
الشَّيْطَانِ
كَانَ
ضَعِيفًا |
|
Artık sizler de
bundan böyle, şeytancılarla mücadele edin. Çünkü şeytanın
tuzağı zayıf olur... |
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
قِيلَ
لَهُمْ
كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ
وَأَقِيمُوا
الصَّلاَةَ
وَآتُوا
الزَّكَاةَ |
77. |
Kendilerine: " Elinize hakim olun,
namazı kılın, zekatı verin " denilen
adamları görüyor musun? |
فَلَمَّا
كُتِبَ
عَلَيْهِمُ
الْقِتَالُ
إِذَا
فَرِيقٌ مِنْهُمْ
يَخْشَوْنَ
النَّاسَ
كَخَشْيَةِ
اللهِ أَوْ
أَشَدَّ
خَشْيَةً |
|
Kendilerine
savaş ferman edilince, hemen görüldü ki, Allah'tan çok insanlardan,
belki de ölesiye korkan bazıları: |
وَقَالُوا
رَبَّنَا
لِمَ
كَتَبْتَ
عَلَيْنَا
الْقِتَالَ
لَوْلاَ
أَخَّرْتَنَا
إِلَى
أَجَلٍ
قَرِيبٍ |
|
" Ya Rab
dediler neden bize savaşı ferman ettin ki, varsak da biz ecelimizle
ölsek olmaz mıydı sanki! " |
قُلْ
مَتَاعُ
الدُّنْيَا
قَلِيلٌ
وَاْلآخِرَةُ
خَيْرٌ
لِمَنْ
اتَّـقَى |
|
Resulüm de ki: "
dünya sefası kısa, ahiret ise ilerisini düşünenler için
daha hayırlıdır. |
وَلاَ
تُظْلَمُونَ
فَتِيلاً |
|
Çünkü orada
haksızlık görmeyeceksiniz. |
أَيْنَمَا
تَكُونُوا
يُدْرِكُّمُ
الْمَوْتُ
وَلَوْ
كُنْتُمْ
فِي بُرُوجٍ
مُشَيَّدَةٍ
|
78. |
Kaldı ki
nerede olursanız olun ölüm sizi arar bulur. Hattâ sağlam dökme
kulelerde olsanız bile. " |
وَإِنْ
تُصِبْهُمْ
حَسَنَةٌ
يَقُولُوا
هَذِهِ مِنْ
عِنْدِ
اللهِ |
|
Bu gibiler, bir
iyiliğe kondular mı hemen: " bu, Allah tarafından
" derler. |
وَإِنْ
تُصِبْهُمْ
سَيِّئَةٌ يَقُولُوا
هَذِهِ مِنْ
عِنْدِكَ |
|
Başlarına
bir kötülük geldi mi de: " bu, senin yüzünden " derler. |
قُلْ
كُلٌّ مِنْ
عِنْدِ
اللهِ |
|
De ki: " hepsi
Allah'tan. " |
فَمَالِ
هَؤُلاَءِ
الْقَوْمِ
لاَ يَكَادُونَ
يَفْقَهُونَ
حَدِيثًا |
|
Ne oluyor bu millete,
nerdeyse laf anlamaz bir toplum olup çıktılar. |
مَا
أَصَابَكَ
مِنْ
حَسَنَةٍ
فَمِنَ
اللهِ |
79. |
Resulüm! senin başına gelen
iyilikler, Allah'tan; |
وَمَا
أَصَابَكَ
مِنْ
سَيِّئَةٍ
فَمِنْ نَفْسِكَ |
|
başına gelen
kötülükler ise, sendendir. |
وَأَرْسَلْنَاكَ
لِلنَّاسِ
رَسُولاً |
|
Biz seni, insanlara
elçi olarak gönderdik. |
وَكَفَى
بِاللهِ
شَهِيدًا |
|
Aslında
tanık olarak sadece Allah
yeter. |
سورةُ النساء
: مدنية
176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 80 - 86. Ayetler |
مَنْ
يُطِعِ
الرَّسُولَ
فَقَدْ
أَطَاعَ اللهَ
وَمَنْ
تَوَلَّى
فَمَا
أَرْسَلْنَاكَ
عَلَيْهِمْ
حَفِيظًا |
80. |
Resule itaat eden
Allah'a da itaat eder. İtaat etmeyen varsın etmesin, biz seni
onların başına bekçi göndermedik. |
وَيَقُولُونَ
طَاعَةٌ
فَإِذَا
بَرَزُوا مِنْ
عِنْدِكَ |
81. |
" Tamam
" diyorlar. Fakat senin yanından çıkar çıkmaz |
بَيَّتَ
طَائِفَةٌ
مِنْهُمْ
غَيْرَ
الَّذِي
تَقُولُ |
|
yine de bir
kısmı, senin dediklerinin tam tersini yapıyorlar. |
وَاللهُ
يَكْتُبُ
مَا
يُبَيِّتُونَ
|
|
Allah nasıl olsa
kurgularını kayda geçiyor, |
فَأَعْرِضْ
عَنْهُمْ
وَتَوَكَّلْ
عَلَى اللهِ |
|
bu nedenle
onları umursama. Allah'a güven. |
وَكَفَى
بِاللهِ
وَكِيلاً |
|
Güvence olarak Allah
yeter
|
أَفَلاَ
يَتَدَبَّرُونَ
الْقُرْآنَ |
82. |
Bunlar, Kuranı hiç irdelemiyorlar
mı? |
وَلَوْ
كَانَ مِنْ
عِنْدِ
غَيْرِ
اللهِ
لَوَجَدُوا
فِيهِ
اخْتِلاَفًا
كَثِيرًا |
|
Eğer Kuran,
Allah tarafından olmasaydı onda bir çok çelişki
bulurlardı. |
وَإِذَا
جَاءَهُمْ
أَمْرٌ مِنَ
الأَمْنِ
أَوِ
الْخَوْفِ
أَذَاعُوا
بِهِ |
83. |
Bazıları,
kendilerine bir güven ya da korku haberi ulaşınca hemen dedi kodu
yayıyorlar. |
وَلَوْ
رَدُّوهُ
إِلَى
الرَّسُولِ
وَإِلَى
أُولِي
اْلأَمْرِ
مِنْهُمْ |
|
Halbuki bunu, resule ya
da kendilerinden bir yöneticiye götürselerdi, |
لَعَلِمَهُ
الَّذِينَ
يَسْتَنْبِطُونَهُ
مِنْهُمْ |
|
kendi bilim
adamları bunu mutlaka çözerlerdi. |
وَلَوْلاَ
فَضْلُ
اللهِ
عَلَيْكُمْ
وَرَحْمَتُهُ
|
|
Eğer Allah sizi
sevip saymasaydı, |
َلاتَّبَعْتُمُ
الشَّيْطَانَ
إِلاَّ
قَلِيلاً |
|
pek azınız
hariç, çoktan şeytana uymuştunuz. |
فَقَاتِلْ
فِي سَبِيلِ
اللهِ لاَ
تُكَلَّفُ
إِلاَّ
نَفْسَكَ |
84. |
Resulüm sen, Allah
için mücadeleni sürdür. Çünkü sen, sadece kendinden sorumlusun. |
وَحَرِّضِ
الْمُؤْمِنِينَ
|
|
İnananları
da mücadeleye çağır. |
عَسَى
اللهُ أَنْ
يَكُفَّ
بَأْسَ
الَّذِينَ
كَفَرُوا |
|
Bakarsın Allah,
inkarcıların gücünü kırıverir. |
وَاللهُ
أَشَدُّ
بَأْسًا
وَأَشَدُّ
تَنْكِيلاً |
|
Çünkü Allah, daha
güçlü ve daha caydırıcıdır. |
مَنْ
يَشْفَعْ
شَفَاعَةً
حَسَنَةً
يَكُنْ لَهُ
نَصِيبٌ
مِنْهَا |
85. |
Bir iyiliğe
aracı olan o iyiliğe ortak olmuş demektir. |
وَمَنْ
يَشْفَعْ
شَفَاعَةً
سَيِّئَةً
يَكُنْ لَهُ
كِفْلٌ
مِنْهَا |
|
Kötülüğe
aracı olan da kötülüğe ortak olmuş demektir. |
وَكَانَ
اللهُ عَلَى
كُلِّ
شَيْءٍ
مُقِيتًا |
|
Her şeye
bakıp eden Allahtır
|
وَإِذَا
حُيِّيتُمْ
بِتَحِيَّةٍ
فَحَيُّوا
بِأَحْسَنَ
مِنْهَا
أَوْ
رُدُّوهَا |
86. |
Size selâm verildi mi, siz daha güzeliyle
karşılık verin. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
حَسِيبًا |
|
Çünkü Allah, her
ayrıntının hesabını sorar. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 87 - 91. Ayetler |
اَللهُ
لاَ إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ
لَيَجْمَعَنَّكُمْ
إِلَى
يَوْمِ
الْقِيَامَةِ
|
87. |
Allah'tan başka hiç tanrı yoktur.
Sizi kıyamet gününde kesinkes bir araya getirecektir. |
لاَ
رَيْبَ
فِيهِ |
|
Bundan asla
şüpheniz olmasın. |
وَمَنْ
أَصْدَقُ
مِنَ اللهِ
حَدِيثًا |
|
Allahtan daha
doğru söyleyen biri mi var ? |
فَمَا
لَكُمْ فِي
الْمُنَافِقِينَ
فِئَتَيْنِ
وَاللهُ
أَرْكَسَهُمْ
بِمَا
كَسَبُوا |
88. |
Allah
yaptıklarından dolayı hepsini tepe takla etmiş iken,
münafıklar yüzünden neden ikiye bölündünüz ki? |
أَتُرِيدُونَ
أَنْ
تَهْدُوا
مَنْ
أَضَلَّ اللهُ |
|
Allah'ın
şaşırttığını yola getirmek mi
istiyorsunuz? |
وَمَنْ
يُضْلِلِ
اللهُ
فَلَنْ
تَجِدَ لَهُ سَبِيلاً |
|
Allah'ın
şaşırttığına asla bir çare bulamazsın. |
وَدُّوا
لَوْ
تَكْفُرُونَ
كَمَا
كَفَرُوا فَتَكُونُونَ
سَوَاءً |
89. |
Onlar, kendileri gibi
siz de inkar etseniz de hepiniz bir olsanız isterler. |
فَلاَ
تَتَّخِذُوا
مِنْهُمْ
أَوْلِيَاءَ
حَتَّى يُهَاجِرُوا
فِي سَبيلِ
اللهِ |
|
Resulüm!, Allah için
hicreti göze alana kadar onlarla dostluk kurmayın. |
فَإِنْ
تَوَلَّوْا
فَخُذُوهُمْ
وَاقْتُلُوهُمْ
حَيْثُ
وَجَدْتُمُوهُمْ
|
|
|
وَلاَ
تَتَّخِذُوا
مِنْهُمْ
وَلِيًّا
وَلاَ
نَصِيرًا |
|
Kendilerinden
herhangi bir himaye ve yardım da talep etmeyin. |
إِلاَّ
الَّذِينَ
يَصِلُونَ
إِلَى
قَوْمٍ
بَيْنَكُمْ
وَبَيْنَهُمْ
مِيثَاقٌ |
90. |
Ancak onlar, hem
sizinle hem kendileriyle sözleşmesi olan bir millete
sığınırlarsa; |
أَوْ
جَاءُوكُمْ
حَصِرَتْ
صُدُورُهُمْ
أَنْ
يُقَاتِلُوكُمْ
أَوْ
يُقَاتِلُوا
قَوْمَهُمْ |
|
ya da hem sizinle hem
kendi halkıyla uğraşmaktan daral gelmiş olarak sana
gelirlerse dokunmayın. |
وَلَوْ
شَاءَ اللهُ
لَسَلَّطَهُمْ
عَلَيْكُمْ
فَلَقَاتَلُوكُمْ |
|
Allah isteseydi,
onları sizin başınıza belâ eder ve sizinle
savaşır dururlardı. |
فَإِنِ
اعْتَزَلُوكُمْ
فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ
وَأَلْقَوْا
إِلَيْكُمُ
السَّلَمَ |
|
Eğer size
ilişmezler, sizinle savaşmazlar, hattâ size barış teklif
ederlerse, |
فَمَا
جَعَلَ
اللهُ
لَكُمْ
عَلَيْهِمْ
سَبِيلاً |
|
artık Allah,
onlara saldırma sebebinizi ortadan kaldırmış demektir. |
سَتَجِدُونَ
آخَرِينَ
يُرِيدُونَ
أَنْ يَأْمَنُوكُمْ
وَيَأْمَنُوا
قَوْمَهُمْ |
91. |
Resulüm! Artık
bazı münafıkların, hem sizinle, hem kendi milletiyle güven
içinde yaşamak istediklerini görüyorsun. |
كُلَّمَا
رُدُّوا
إِلَى
الْفِتْنَةِ
أُرْكِسُوا
فِيهَا |
|
Çünkü fitne ile
boğuşa boğuşa boğuşacak halleri kalmadı. |
فَإِنْ
لَمْ
يَعْتَزِلُوكُمْ
وَيُلْقُوا إِلَيْكُمُ
السَّلَمَ
وَيَكُفُّوا
أَيْدِيَهُمْ
|
|
Ancak, sizi
rahatsız etmeye devam ederlerse, barışa yanaşmazlar ve
sizi tehdide devam ederlerse |
فَخُذُوهُمْ
وَاقْتُلُوهُمْ
حَيْثُ
ثَقِفْتُمُوهُمْ |
|
onları
bulduğunuz yerde yakalayıp haklayın. |
وَأُولاَئِكََُمْ
جَعَلْنَا
لَكُمْ عَلَيْهِمْ
سُلْطَانًا
مُبِينًا |
|
Artık, onlara
karşı size tam yetki vermiştir. |
سورةُ النساء : مدنية
176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 92 - 94. Ayetler |
وَمَا
كَانَ
لِمُؤْمِنٍ
أَنْ
يَقْتُلَ
مُؤْمِنًا
إِلاَّ
خَطَأً |
92. |
Bir
yanlışlık
dışında Müslümanın, Müslümanı öldürmesi helâl
değildir. |
وَمَنْ
قَتَلَ
مُؤْمِنًا
خَطَأً
فَتَحْرِيرُ
رَقَبَةٍ
مُؤْمِنَةٍ |
|
Bir Müslümanı
yanlışlıkla öldüren, ya inançlı bir köleyi esaretten
kurtarmalı, |
وَدِيَةٌ
مُسَلَّمَةٌ
إِلَى
أَهْلِهِ
إِلاَّ أَنْ
يَصَّدَّقُوا |
|
ya da ölenin ailesine
bedelini ödemelidir. -ailesi bağışlarsa ödemez.- |
فَإِنْ
كَانَ مِنْ
قَوْمٍ
عَدُوٍّ
لَكُمْ
وَهُوَ
مُؤْمِنٌ |
|
Yanlışlıkla
öldürülen Müslüman, size düşman bir toplum üyesi ise, |
فَتَحْرِيرُ
رَقَبَةٍ
مُؤْمِنَةٍ |
|
Müslüman bir köle
azat edilmelidir. |
وَإِنْ
كَانَ مِنْ
قَوْمٍ
بَيْنَكُمْ
وَبَيْنَهُمْ
مِيثَاقٌ |
|
Yanlışlıkla
öldürülen, karşılıklı antlaşmanız olan bir
toplum üyesi ise, |
فَدِيَةٌ
مُسَلَّمَةٌ
إِلَى
أَهْلِهِ
وَتَحْرِيرُ
رَقَبَةٍ
مُؤْمِنَةٍ |
|
hem ailesine fidye
ödenmesi, hem de Müslüman bir köle azadı gerekir. |
فَمَنْ
لَمْ يَجِدْ
فَصِيَامُ
شَهْرَيْنِ
مُتَتَابِعَيْنِ
تَوْبَةً مِنَ
اللهِ |
|
Eğer bulamaz
ise, Allah'tan özür dilemek üzere aralıksız iki ay oruç
tutmalıdır. |
وَكَانَ
اللهُ
عَلِيمًا
حَكِيمًا |
|
Allah engin bilgi
gücüyle her şeye hakimdi. |
وَمَنْ
يَقْتُلْ
مُؤْمِنًا
مُتَعَمِّدًا
|
93. |
Bir Müslümanı
bilerek öldürmenin cezası, |
فَجَزَاؤُهُ
جَهَنَّمُ
خَالِدًا
فِيهَا |
|
sonsuza kadar
yanmaktır. |
وَغَضِبَ
اللهُ
عَلَيْهِ
وَلَعَنَهُ
وَأَعَدَّ
لَهُ
عَذَابًا
عَظِيمًا |
|
Allah ona gazap
etmiş, lanet etmiş, ayrıca ağır mı ağır
cezalar hazırlamıştır
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا ضَرَبْتُمْ
فِي سَبِيلِ
اللهِ
فَتَبَيَّنُوا
|
94. |
Sevgili müminler! Allah için sefere
çıktığınız zaman son derece dikkatli olun. |
وَلاَ
تَقُولُوا
لِمَنْ
أَلْقَى
إِلَيْكُمُ
السَّلاَمَ
لَسْتَ
مُؤْمِنًا |
|
Size Müslüman
selâmı veren birisine: " sen Müslüman değilsin "
demeyin. |
تَبْتَغُونَ
عَرَضَ
الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا |
|
Belli ki dünya
hayatının birkaç kuruşuna tama ediyorsunuz ama, |
فَعِنْدَ
اللهِ
مَغَانِمُ
كَثِيرَةٌ |
|
Allah katında
daha çook ganimetler var. |
كَذَلِكَ
كُنْتُمْ
مِنْ قَبْلُ |
|
Daha dün, siz de
aynı durumda idiniz. |
فَمَنَّ
اللهُ
عَلَيْكُمْ |
|
Allah,
başınıza devlet kondurdu. |
فَتَبَيَّنُوا |
|
Artık dikkatli
olun. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَبِيرًا |
|
Çünkü Allah, tüm
yaptıklarınızın farkındadır. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 95 - 101. Ayetler |
لاَ
يَسْتَوِي
الْقَاعِدُونَ
مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
غَيْرُ
أُولِي
الضَّرَرِ |
95. |
Özürsüz olarak sefere
katılmayan müminler, |
وَالْمُجَاهِدُونَ
فِي سَبِيلِ
اللهِ بِأَمْوَالِهِمْ
وَأَنْفُسِهِمْ |
|
Allah için malı
ve canı pahasına vuruşanlarla bir olamaz. |
فَضَّلَ
اللهُ
الْمُجَاهِدِينَ
بِأَمْوَالِهِمْ
وَأَنْفُسِهِمْ
|
|
Allah, cephede
malı ve canı pahasına çarpışanları |
عَلَى
الْقَاعِدِينَ
دَرَجَةً |
|
oturanların bir
derece üzerine çıkarmıştır. |
وَكُلاًّ
وَعَدَ
اللهُ
الْحُسْنَى |
|
Allah, tüm müminlere
en güzeli vadetmiştir |
وَفَضَّلَ
اللهُ
الْمُجَاهِدِينَ
عَلَى
الْقَاعِدِينَ
أَجْرًا
عَظِيمًا |
|
ama mücahitleri,
oturanlara tercih etmiştir |
دَرَجَاتٍ
مِنْهُ
وَمَغْفِرَةً
وَرَحْمَةً |
96. |
Bir yandan da anlara
olan sevgi ve şefkatinin dozunu arttırmıştır. |
وَكَانَ
اللهُ
غَفُورًا
رَحِيمًا |
|
Çünkü Allah, engin
hoşgörülü bir sevgi selidir
|
إِنَّ
الَّذِينَ
تَوَفَّاهُمُ
الْمَلاَئِكَةُ
ظَالِمِي
أَنفُسِهِمْ
|
97. |
Melekler, hicreti göze alamayarak
kendilerine haksızlık edenlerin canlarını alırken |
قَالُوا
فِيمَ
كُنْتُمْ |
|
Kendilerine:
" Siz nerede idiniz? " diye soracak. |
قَالُوا
كُنَّا
مُسْتَضْعَفِينَ
فِي اْلأَرْضِ |
|
Onlar: " Biz,
kendi yerimizde miskin miskin oturup kaldık " diyecekler. |
قَالُوا
أَلَمْ
تَكُنْ
أَرْضُ
اللهِ وَاسِعَةً
فَتُهَاجِرُوا
فِيهَا |
|
Melekler yine soracak:
" Peki Allah'ın toprağı hicret edecek kadar geniş
değil miydi?" |
فَأُولاَئِكَ
مَأْوَاهُمْ
جَهَنَّمُ
وَسَاءَتْ
مَصِيرًا |
|
"
"
Artık onların gidebilecekleri tek yer cehennemdir. Aman ne berbat
bir yer! |
إِلاَّ
الْمُسْتَضْعَفِينَ
مِنَ الرِّجَالِ
وَالنِّسَاءِ
وَالْوِلْدَانِ
لاَ يَسْتَطِيعُونَ
حِيلَةً
وَلاَ
يَهْتَدُونَ
سَبِيلاً |
98. |
Bunlar arasından
sadece zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar, çaresiz
sayılabilirler ve kendi başlarına yola
çıkamayabilirlerdi. |
فَأُولاَئِكَ
عَسَى اللهُ
أَنْ
يَعْفُوَ
عَنْهُمْ
وَكَانَ
اللهُ
عَفُوًّا
غَفُورًا |
99. |
Çünkü Allah sadece bu
gibileri bağışlayabilir. Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir
af deryasıdır
|
وَمَنْ
يُهَاجِرْ
فِي سَبِيلِ
اللهِ يَجِدْ
فِي
اْلأَرْضِ
مُرَاغَمًا
كَثِيرًا
وَسَعَةً |
100. |
Allah için göç edip yola düşenler, bir
çok zorluk ve sıkıntı yanı sıra yeryüzünde bir
takım zenginlikler de bulacaklardır. |
وَمَنْ
يَخْرُجْ
مِنْ
بَيْتِهِ
مُهَاجِرًا
إِلَى اللهِ
وَرَسُولِهِ
ثُمَّ
يُدْرِكْهُ
الْمَوْتُ
فَقَدْ
وَقَعَ
أَجْرُهُ
عَلَى اللهِ |
|
Allah'a ve Resulüne
varabilmek için yerini yurdunu terk edenlere, sonra yolda eceli gelip
ölenlere, mükafatlarını Allah bizzat verecektir. |
وَكَانَ
اللهُ
غَفُورًا
رَحِيمًا |
|
|
وَإِذَا
ضَرَبْتُمْ
فِي اْلأَرْضِ
فَلَيْسَ
عَلَيْكُمْ
جُنَاحٌ أَنْ
تَقْصُرُوا
مِنَ
الصَّلاَةِ إِنْ
خِفْتُمْ
أَنْ
يَفْتِنَكُمُ
الَّذِينَ
كَفَرُوا |
101. |
Sefere
çıktığınızda, inkarcıların size bir
kötülük etmesinden korkarsanız, namazı kısaltabilirsiniz. |
إِنَّ
الْكَافِرِينَ
كَانُوا
لَكُمْ
عَدُوًّا
مُبِينًا |
|
Çünkü inkarcılar
sizin baş düşmanlarınızdır... |
سورةُ النساء
: مدنية
176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 102 - 105. Ayetler |
وَإِذَا
كُنْتَ
فِيهِمْ
فَأَقَمْتَ
لَهُمُ
الصَّلاَةَ |
102. |
Resulüm sen kendilerine namaz
kıldırırken, |
فَلْتَقُمْ
طَائِفَةٌ
مِنْهُمْ
مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا
أَسْلِحَتَهُمْ |
|
Silahlı bir tim,
senin yakınında bulunsun. |
فَإِذَا
سَجَدُوا
فَلْيَكُونُوا
مِنْ وَرَائِكُمْ |
|
Namazdakiler secdeye
varınca bunlar, sizin arkanızı kollasınlar. |
وَلْتَأْتِ
طَائِفَةٌ
أُخْرَى
لَمْ يُصَلُّوا
فَلْيُصَلُّوا
مَعَكَ |
|
Sonra namaz
kılmamış diğer birlikler gelip seninle namaza dursun. |
وَلْيَأْخُذُوا
حِذْرَهُمْ
وَأَسْلِحَتَهُمْ |
|
Onlar da silahlı
güvenlik tedbirlerini alsınlar. |
وَدَّ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
لَوْ
تَغْفُلُونَ
عَنْ
أَسْلِحَتِكُمْ
وَأَمْتِعَتِكُمْ
فَيَمِيلُونَ
عَلَيْكُمْ
مَيْلَةً
وَاحِدَةً |
|
İnkarcılar,
hep sizin silah ve mühimmatınızı
bıraktığınız bir anlık gafletinizi
yakalayıp üzerinize atlamak isterler. |
وَلاَ
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
إِنْ كَانَ
بِكُمْ
أَذًى مِنْ
مَطَرٍ |
|
Yağmur gibi
sıkıntılı bir durumunuz varsa, |
أَوْ
كُنْتُمْ
مَرْضَى
أَنْ
تَضَعُوا
أَسْلِحَتَكُمْ |
|
ya da hasta iseniz,
silahı bırakabilirsiniz. |
وَخُذُوا
حِذْرَكُمْ |
|
Ama güvenlik
tedbirinizi alın. |
إِنَّ
اللهَ
أَعَدَّ
لِلْكَافِرِينَ
عَذَابًا
مُهِينًا |
|
Allah,
inkarcılar için çok aşağılayıcı bir ceza
ayarladı
|
فَإِذَا
قَضَيْتُمُ
الصَّلاَةَ
فَاذْكُرُوا
اللهَ
قِيَامًا
وَقُعُودًا
وَعَلَى جُنُوبِكُمْ
|
103. |
Namazı eda ettiğinizde, artık
çalışırken, otururken ve dengilip yatarken Allah adı hep
dilinizde olsun. |
فَإِذَا
اطْمَأْنَنْتُمْ
فَأَقِيمُوا
الصَّلاَةَ |
|
Güvenlikte iseniz
namazı tastamam kılın. |
إِنَّ
الصَّلاَةَ
كَانَتْ
عَلَى
الْمُؤْمِنِينَ
كِتَابًا
مَوْقُوتًا |
|
Çünkü müminlere farz
olan namaz, vakitlidir. |
وَلاَ
تَهِنُوا
فِي
ابْتِغَاءِ
الْقَوْمِ إِنْ
تَكُونُوا
تَأْلَمُونَ
|
104. |
Ne kadar yorgun ve
bitkin olursanız olun saldırı beklentisini hafife alıp
gevşemeyin. |
فَإِنَّهُمْ
يَأْلَمُونَ
كَمَا
تَأْلَمُونَ
|
|
Ancak,
düşmanın da en az sizin kadar acı çektiğini bilin. |
وَتَرْجُونَ
مِنَ اللهِ
مَا لاَ
يَرْجُونَ |
|
Fakat siz onlardan
farklı olarak, Allah'tan, onların hiç ummadığı
şeyler bekliyorsunuz. |
وَكَانَ
اللهُ
عَلِيمًا
حَكِيمًا |
|
Allah, bilgi gücü ile
her şeye egemendir. |
إِنَّا
أَنْزَلْنَا
إِلَيْكَ
الْكِتَابَ بِالْحَقِّ
|
105. |
Resulüm! Biz sana bu
Kitabı bir denge unsuru olarak gönderdik. |
لِتَحْكُمَ
بَيْنَ
النَّاسِ
بِمَا
أَرَاكَ
اللهُ |
|
Bu sayede insanlar
arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde karar
verebileceksin. |
وَلاَ
تَكُنْ
لِلْخَائِنِينَ
خَصِيمًا |
|
Sakın
içlerindeki hainler yüzünden, insanlara düşman olma! |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 106 - 113. Ayetler |
وَاسْتَغْفِرِ
اللهَ إِنَّ
اللهَ كَانَ
غَفُورًا
رَحِيمًا
|
106. |
Daima Allah'tan özür
dile, çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir. |
وَلاَ
تُجَادِلْ
عَنِ
الَّذِينَ
يَخْتَانُونَ
أَنْفُسَهُمْ
|
107. |
Resulüm! Kendi kendilerine
ihanet edenler için uğraşıp durma! |
إِنَّ
اللهَ لاَ
يُحِبُّ
مَنْ كَانَ
خَوَّانًا
أَثِيمًا |
|
Çünkü Allah, sürekli
suç işleyerek kendilerine ihanet eden günah küplerini hiç sevmez. |
يَسْتَخْفُونَ
مِنَ
النَّاسِ
وَلاَ يَسْتَخْفُونَ
مِنَ اللهِ |
108. |
Bu gibiler, sadece
insanlardan saklanırlar, Allah'tan saklanmaya çalışmazlar. |
وَهُوَ
مَعَهُمْ
إِذْ
يُبَيِّتُونَ
مَا لاَ
يَرْضَى
مِنَ
الْقَوْلِ |
|
Oysa Allah, onlar
geceleri çirkin sözler üretirken hep yanıbaşlarında |
وَكَانَ
اللهُ بِمَا
يَعْمَلُونَ
مُحِيطًا |
|
tüm yapıp
ettiklerini, yakından görüp izliyordu. |
هَاأَنْتُمْ
هَؤُلاَءِ
جَادَلْتُمْ
عَنْهُمْ
فِي
الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا |
109. |
Diyelim ki bu dünyada
onları savunup ettiniz. |
فَمَنْ
يُجَادِلُ
اللهَ
عَنْهُمْ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
|
|
Peki öbür dünyada kim
onları, Allah'ın elinden alacak, |
أَمْ
مَنْ
يَكُونُ
عَلَيْهِمْ
وَكِيلاً |
|
yoksa onları
savunacak bir vekil mi var? |
وَمَنْ
يَعْمَلْ
سُوءًا أَوْ
يَظْلِمْ
نَفْسَهُ |
110. |
Kim ne suç
işlerse işlesin, isterse kendine saygısızlık
etmiş olsun, |
ثُمَّ
يَسْتَغْفِرِ
اللهَ
يَجِدِ
اللهَ غَفُورًا
رَحِيمًا |
|
Yeter ki pişman
olup af dilesin, Allahı hep engin hoşgörülü bir sevgi seli
bulacaktır
|
وَمَنْ
يَكْسِبْ
إِثْمًا
فَإِنَّمَا
يَكْسِبُهُ
عَلَى
نَفْسِهِ |
111. |
Suç işleyen, kendi kuyusunu kazar. |
وَكَانَ
اللهُ
عَلِيمًا
حَكِيمًا |
|
Allah her şeye,
engin bilgi gücüyle hakimdir. |
وَمَنْ
يَكْسِبْ
خَطِيئَةً
أَوْ
إِثْمًا ثُمَّ
يَرْمِ بِهِ
بَرِيئًا |
112. |
Yaptığı
bir yanlışı ya da işlediği bir suçu masum birinin
üstüne atanlar, |
فَقَدِ
احْتَمَلَ
بُهْتَانًا
وَإِثْمًا مُبِينًا |
|
hem ağır
bir iftira, hem de çok büyük bir suç yüklenmiştir. |
وَلَوْلاَ
فَضْلُ
اللهِ
عَلَيْكَ
وَرَحْمَتُهُ
|
113. |
Resulüm! eğer
Allah'ın sana karşı beslediği özel ilgi ve sevgisi
olmasaydı, |
لَهَمَّتْ
طَائِفَةٌ
مِنْهُمْ
أَنْ يُضِلُّوكَ |
|
birileri seni
azıtmayı çoktan kafasına koymuştu. |
وَمَا
يُضِلُّونَ
إِلاَّ
أَنْفُسَهُمْ
وَمَا
يَضُرُّونَكَ
مِنْ شَيْءٍ |
|
Ama onlar, sadece
kendi kendilerini azıtacak, sana asla bir zarar veremeyeceklerdi. |
وَأَنْزَلَ
اللهُ
عَلَيْكَ
الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ
|
|
Sevgili resulüm!
Allah sana, bu Kitapla birlikte, egemenlik sanatı bilgilerini de
yükledi. |
وَعَلَّمَكَ
مَا لَمْ
تَكُنْ
تَعْلَمُ |
|
Yani sana, daha önce
hiç bilmediğin şeyleri öğretti. |
وَكَانَ
فَضْلُ
اللهِ
عَلَيْكَ
عَظِيمًا |
|
Çünkü Allah, sana
gerçekten büyük değer veriyordu. |
سورةُ النساء
:
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 114 - 121. Ayetler |
لاَ
خَيْرَ فِي
كَثِيرٍ
مِنْ
نَجْوَاهُمْ
إِلاَّ مَنْ
أَمَرَ
بِصَدَقَةٍ
أَوْ مَعْرُوفٍ
أَوْ
إِصْلاَحٍ
بَيْنَ
النَّاسِ |
114. |
Sadakayı,
yasalara saygıyı ve insanlar arası uzlaşıyı
önermek dışında yapılan gizli söyleşilerin çoğu
faydasızdır. |
وَمَنْ
يَفْعَلْ
ذَلِكَ
ابْتِغَاءَ
مَرْضَاةِ
اللهِ |
|
Ama bu etkinlikleri,
sırf Allah rızası için yapanlara, |
فَسَوْفَ
نُؤْتِيهِ
أَجْرًا
عَظِيمًا |
|
çok muhteşem
karşılıklar vereceğiz. |
وَمَنْ
يُشَاقِقِ
الرَّسُولَ
مِنْ بَعْدِ مَا
تَبَيَّنَ
لَهُ
الْهُدَى |
115. |
Biz, ne güzel düze
çıkmış ve önü aydınlanmış iken resulden kopup, |
وَيَتَّبِعْ
غَيْرَ
سَبِيلِ
الْمُؤْمِنِينَ
نُوَلِّهِ
مَا
تَوَلَّى |
|
Müslümanların
aksine bir yol takip edenleri yolundan çevirmeyiz, |
وَنُصْلِهِ
جَهَنَّمَ
وَسَاءَتْ
مَصِيرًا |
|
ama sonunda
ateşe atarız. Öf gir artık girebilirsen
|
إِنَّ
اللهَ لاَ
يَغْفِرُ
أَنْ
يُشْرَكَ بِهِ
|
116. |
Allah, kendisine aracı ile
ulaşılmasını asla bağışlamaz, |
وَيَغْفِرُ
مَا دُونَ
ذَلِكَ
لِمَنْ
يَشَاءُ |
|
bunun
dışında her suçu, isterse bağışlayabilir. |
وَمَنْ
يُشْرِكْ
بِاللهِ
فَقَدْ
ضَلَّ ضَلاَلاً
بَعِيدًا |
|
Allah'a aracı
ile yalvaranlar aslında çok büyük bir yalnızlık
içerisindedirler. |
إِنْ
يَدْعُونَ
مِنْ
دُونِهِ
إِلاَّ
إِنَاثًا |
117. |
Hattâ bunun için olsa
gerek aracı tanrılarına hep bayan isimleriyle hitap ediyorlar,
|
وَإِنْ
يَدْعُونَ
إِلاّ
شَيْطَانًا
مَرِيدًا |
|
aslında
yanıp tutuştukları çulsuz şeytandır. |
لَعَنَهُ
اللهُ |
118. |
hem de Allah'ın
lanetleyip kovduğu. |
وَقَالَ
لأتَّخِذَنَّ
مِنْ
عِبَادِكَ
نَصِيبًا
مَفْرُوضًا |
|
Ama kovulurken
demediğini bırakmayan: " senin kullarını haraca
bağlayıp sömüreceğim: |
وَلأُضِلَّنَّهُمْ
وَلأُمَنِّيَنَّهُمْ |
119. |
hepsini
baştan çıkaracağım, hepsini sonu hüsranla biten hayallere
salacağım, |
وَلآمُرَنَّهُمْ
فَلَيُبَتِّكُنَّ
آذَانَ
اْلأَنْعَامِ |
|
Meselâ: şans
getirecek kesin diyeceğim hayvanlarının kulaklarını
bile kesecekler, |
وَلآمُرَنَّهُمْ
فَلَيُغَيِّرُنَّ
خَلْقَ
اللهِ |
|
Meselâ: bozun
diyeceğin doğanın dengesini bile bozacaklar " diyebilen şeytan. |
وَمَنْ
يَتَّخِذِ
الشَّيْطَانَ
وَلِيًّا مِنْ
دُونِ اللهِ |
|
Allahı
bırakıp da şeytana yâr olanların |
فَقَدْ
خَسِرَ
خُسْرَانًا
مُبِينًا |
|
sonu hüsrandır. |
يَعِدُهُمْ
وَيُمَنِّيهِمْ
|
120. |
İnsanlara
vaatlerde bulunup, ümitlendirirler |
وَمَا
يَعِدُهُمُ
الشَّيْطَانُ
إِلاَّ غُرُورًا |
|
ama
şeytanın vaatleri boş hayallerdir. |
أُولاَئِكَ
مَأْوَاهُمْ
جَهَنَّمُ |
121. |
Şeytana kananlar
kendilerini ateşin ortasında bulurlar. |
وَلاَ
يَجِدُونَ
عَنْهَا
مَحِيصًا |
|
Artık çık
çıkabilirsen. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 122 - 127. Ayetler |
وَالَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
|
122. |
İnanıp yararlı faaliyetlerde
bulunanları, |
سَنُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي
مِنْ تَحْتِهَا
اْلأَنْهَارُ |
|
içinde derelerin
çağladığı bahçelere alacağız. |
خَالِدِينَ
فِيهَا
أَبَدًا |
|
Hem de sonsuza kadar
kalmak üzere. |
وَعْدَ
اللهِ
حَقًّا
وَمَنْ
أَصْدَقُ
مِنَ اللهِ
قِيلاً |
|
Bu bir Tanrı
sözüdür. Allah kadar sözüne sadık biri mi var? |
لَيْسَ
بِأَمَانِيِّكُمْ
وَلاَ
أَمَانِيِّ
أَهْلِ
الْكِتَابِ |
123. |
Ne sizin ne
ehlikitabın kuruntuları bir şey ifade etmez. |
مَنْ
يَعْمَلْ
سُوءًا
يُجْزَ بِهِ |
|
Suçu işleyen,
cezasını çeker, |
وَلاَ
يَجِدْ لَهُ
مِنْ دُونِ
اللهِ
وَلِيًّا
وَلاَ
نَصِيرًا |
|
Hiçbir suçlu,
kendisine Allah'tan başka yâr ve yardımcı olacak birini
bulamaz. |
وَمَنْ
يَعْمَلْ
مِنَ
الصَّالِحَاتِ
مِنْ ذَكَرٍ
أَوْ
أُنْثَى
وَهُوَ
مُؤْمِنٌ
|
124. |
Erkek olsun
kadın olsun yararlı faaliyetlerde bulunan her mümin, |
فَأُولاَئِكَ
يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ |
|
mutlaka cennete
girecektir. |
وَلاَ
يُظْلَمُونَ
نَقِيرًا |
|
hem de zerrece
haksızlığa uğramadan
|
وَمَنْ
أَحْسَنُ
دِينًا
مِمَّنْ
أَسْلَمَ
وَجْهَهُ
لِلَّهِ
وَهُوَ
مُحْسِنٌ |
125. |
İyilikler yapa yapa yüzünü Allah'tan alamaz
olmuş bir yüz var ki |
وَاتَّبَعَ
مِلَّةَ
إِبْرَاهِيمَ
حَنِيفًا |
|
İbrahim'in
pırıl pırıl yolunda, ilerliyor. |
وَاتَّخَذَ
اللهُ
إِبْرَاهِيمَ
خَلِيلاً |
|
Hem de Allah'ın dostum,
dediği İbrahim'in yolunda. |
وَلِلَّهِ
مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي
اْلأَرْضِ |
126. |
Göklerde ve yerde ne
varsa hepsi Allah'ındır. |
وَكَانَ
اللهُ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
مُحِيطًا |
|
Allah, her nesnenin
çevresini çepeçevre sarıp kuşatmıştır
|
وَيَسْتَفْتُونَكَ
فِي
النِّسَاءِ |
127. |
Kadınlar hakkında senden fetva
istiyorlar: |
قُلِ
اللهُ
يُفْتِيكُمْ
فِيهِنَّ |
|
Deki: " onlarla
ilgili fetvayı sadece Allah verir." |
وَمَا
يُتْلَى
عَلَيْكُمْ
فِي
الْكِتَابِ فِي
يَتَامَى
النِّسَاءِ |
|
Kuranda size yetim
kadınlarla ilgili gerekli açıklamalar yapılıp duruyor: |
اللاَّتِي
لاَ
تُؤْتُونَهُنَّ
مَا كُتِبَ لَهُنَّ |
|
Buna rağmen, hem
onların kanunî haklarını vermiyor, |
وَتَرْغَبُونَ
أَنْ
تَنْكِحُوهُنَّ
|
|
Hem de kendilerini
nikah altına almıyorsunuz. |
وَالْمُسْتَضْعَفِينَ
مِنَ
الْوِلْدَانِ |
|
Kuranda, çaresiz
erkek çocukları için de fetvalar var. |
وَأَنْ
تَقُومُوا
لِلْيَتَامَى
بِالْقِسْطِ |
|
Kuranda, yetim
haklarına sahip çıkmanız da emrediliyor. |
وَمَا
تَفْعَلُوا
مِنْ خَيْرٍ
فَإِنَّ اللهَ
كَانَ بِهِ
عَلِيمًا |
|
Hasılı
hayır olarak ne yaparsanız yapın Allah, hepsini biliyor. |
سورةُ النساء
: مدنية
176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 128 - 134. Ayetler |
وَإِنِ
امْرَأَةٌ
خَافَتْ
مِنْ
بَعْلِهَا
نُشُوزًا
أَوْ إِعْرَاضًا
فَلاَ
جُنَاحَ
عَلَيْهِمَا
أَنْ
يُصْلِحَا
بَيْنَهُمَا
صُلْحًا |
128. |
Bir kadın kocasının kendisini
yüzüstü bırakıp gideceğinden korkarsa aralarında bir
barış köprüsü atabilirler. |
وَالصُّلْحُ
خَيْرٌ |
|
En iyisi
barışmaktır. |
وَأُحْضِرَتِ
اْلأَنفُسُ
الشُّحَّ |
|
Çünkü insanoğlu,
doyumsuzdur. |
وَإِنْ
تُحْسِنُوا
وَتَتَّقُوا
|
|
İyi davranarak
geleceğinizi sağlama alın, |
فَإِنَّ
اللهَ كَانَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَبِيرًا |
|
bilin ki Allah, tüm yaptıklarınızın
farkındadır
|
وَلَنْ
تَسْتَطِيعُوا
أَنْ
تَعْدِلُوا
بَيْنَ
النِّسَاءِ
وَلَوْ
حَرَصْتُمْ |
129. |
Ne kadar dikkatli olursanız olun
kumalar arasında tam bir eşitlik sağlayamazsınız. |
فَلاَ
تَمِيلُوا
كُلَّ
الْمَيْلِ
فَتَذَرُوهَا
كَالْمُعَلَّقَةِ |
|
Bari, tamamen
birinden yana meylederek ötekini askıda bırakmayın. |
وَإِنْ
تُصْلِحُوا
وَتَتَّقُوا
فَإِنَّ اللهَ
كَانَ
غَفُورًا
رَحِيمًا |
|
Uzlaşarak
kendinizi sağlama alın, çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi
selidir. |
وَإِنْ
يَتَفَرَّقَا
يُغْنِ
اللهُ
كُلاًّ مِنْ
سَعَتِهِ |
130. |
Şayet
ayrılırlarsa, Allah, kendi engin imkânları ile her birini
yeniden ihya edecektir. |
وَكَانَ
اللهُ
وَاسِعًا
حَكِيمًا |
|
Çünkü Allah, engin
imkânlarıyla her şeye hakimdir. |
وَلِلَّهِ
مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي
اْلأَرْضِ |
131. |
Çünkü, göklerde ve
yerde her ne varsa hepsi Allah'ındır. |
وَلَقَدْ
وَصَّيْنَا
الَّذِينَ
أُوتُوا الْكِتَابَ
مِنْ
قَبْلِكُمْ
وَإِيَّاكُمْ
أَنِ
اتَّقُوا
اللهَ |
|
Vallahi bizim, hem
size hem de sizden önceki ehlikitaba tavsiyemiz hep: " Allah'a
karşı kendinizi sağlama alın " demek
olmuştur. |
وَإِنْ
تَكْفُرُوا |
|
Eğer Allah'a
karşı kendilerini sağlama almayı reddederler ise |
فَإِنَّ
لِلَّهِ مَا
فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي
اْلأَرْضِ |
|
şunu bilsinler ki,
göklerde ve yerde her ne varsa hepsinin sahibi Allah'tır. |
وَكَانَ
اللهُ
غَنِيًّا
حَمِيدًا |
|
Allah, saygı
duyulası bir varlığa sahiptir. |
وَلِلَّهِ
مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي
اْلأَرْضِ |
132. |
Göklerde ve yerde ne
varsa hepsi Allah'ındır. |
وَكَفَى
بِاللهِ
وَكِيلاً |
|
Hepsine bakıp
eden de Allah'tır
|
إِنْ
يَشَأْ
يُذْهِبْكُمْ
أَيُّهَا
النَّاسُ
وَيَأْتِ
بِآخَرِينَ |
133. |
A
şaşkınlar!
Allah isterse sizi alıp yerinize başkalarını getirebilir. |
وَكَانَ
اللهُ عَلَى
ذَلِكَ
قَدِيرًا |
|
Evet Allah, bunu
yapabilir. |
مَنْ
كَانَ
يُرِيدُ
ثَوَابَ
الدُّنْيَا |
134. |
lâkin dünya getirisi
isteyen şunu bilsin ki, |
فَعِنْدَ
اللهِ
ثَوَابُ
الدُّنْيَا
وَاْلآخِرَةِ |
|
her iki âlemin tüm
girdileri Allah'ın elindedir. |
وَكَانَ
اللهُ
سَمِيعًا
بَصِيرًا |
|
Allah her şeyin
gözü ve kulağıdır. |
سورةُ النساء :
مدنية 176آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 135 - 140. Ayetler |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
كُونُوا قَوَّامِينَ
بِالْقِسْطِ
شُهَدَاءَ
لِلَّهِ |
135. |
Sevgili müminler! Asla adaletten
şaşmayın, Allah için tanıklık edin. |
وَلَوْ
عَلَى
أَنْفُسِكُمْ
أَوِ
الْوَالِدَيْنِ
وَاْلأَقْرَبِينَ |
|
Kendi aleyhinize,
hattâ ananız babanız ve yakınlarınız aleyhine bile
olsa, |
إِنْ
يَكُنْ
غَنِيًّا
أَوْ
فَقِيرًا فَاللهُ
أَوْلَى
بِهِمَا |
|
İster zengin
ister fakir olsun, her iki kesim için de Hak öncelikli olmalıdır. |
فَلاَ
تَتَّبِعُوا
الْهَوَى
أَنْ
تَعْدِلُوا |
|
Adalet ederken
duygularınıza kapılmayın. |
وَإِنْ
تَلْوُوا
أَوْ
تُعْرِضُوا |
|
Şayet
kıvırtıp geri dönüş yaparsanız, |
فَإِنَّ
اللهَ كَانَ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَبِيرًا |
|
Bilin ki Allah
yapıp ettiklerinizi görüp duruyor. |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
آمِنُوا بِاللهِ
وَرَسُولِهِ
|
136. |
Sevgili müminler! Allah ve resulüne inanın, |
وَالْكِتَابِ
الَّذِي
نَزَّلَ
عَلَى
رَسُولِهِ |
|
Muhammed'e
indirdiği kitaba da inanın, |
وَالْكِتَابِ
الَّذِي
أَنْزَلَ
مِنْ قَبْلُ |
|
daha önceleri
indirdiği kitaba da. |
وَمَنْ
يَكْفُرْ
بِاللهِ
وَمَلاَئِكَتِهِ
وَكُتُبِهِ
وَرُسُلِهِ
وَالْيَوْمِ
اْلآخِرِ
فَقَدْ
ضَلَّ
ضَلاَلاً
بَعِيدًا |
|
Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, elçilerine ve ahiret gününe inanmayanlar, inanılmaz
derecede yalnızlık içindedirler
|
إِنَّ
الَّذِينَ
آمَنُوا
ثُمَّ
كَفَرُوا ثُمَّ
آمَنُوا
ثُمَّ
كَفَرُوا
ثُمَّ
ازْدَادُوا
كُفْرًا |
137. |
Önce inanıp sonra dönenler; sonra yeniden
inanıp tekrar dönenler ve en sonunda inkarcıbaşı
kesilenleri |
لَمْ
يَكُنِ
اللهُ
لِيَغْفِرَ
لَهُمْ وَلاَ
لِيَهْدِيَهُمْ
سَبِيلاً |
|
Allah bir daha
bağışlamayacak ve kendilerine tekrar hidayet nasip etmeyecektir. |
بَشِّرِ
الْمُنَافِقِينَ
بِأَنَّ
لَهُمْ عَذَابًا
أَلِيمًا |
138. |
Resulüm! bütün iki
yüzlülere, çok acı veren bir ceza verileceğini haber ver. |
اَلَّذِينَ
يَتَّخِذُونَ
الْكَافِرِينَ
أَوْلِيَاءَ
مِنْ دُونِ
الْمُؤْمِنِينَ
|
139. |
Müminler varken
inkarcılarla dostluk kuranlar, |
أَيَبْتَغُونَ
عِنْدَهُمُ
الْعِزَّةَ |
|
acaba onlarla
olmaktan güç mü umuyorlar? |
فَإِنَّ
الْعِزَّةَ
لِلَّهِ
جَمِيعًا |
|
Halbuki tüm güçleri
elinde tutan, Allah'tır. |
وَقَدْ
نَزَّلَ
عَلَيْكُمْ
فِي
الْكِتَابِ
أَنْ |
140. |
Size Kuranda
kesinkes şöyle ifade edilmiştir: |
إِذَا
سَمِعْتُمْ
آيَاتِ
اللهِ
يُكْفَرُ بِهَا
وَيُسْتَهْزَأُ
بِهَا |
|
" Bir
mecliste Allah kelâmının inkar ve tahkir edildiğini duyar
duymaz |
فَلاَ
تَقْعُدُوا
مَعَهُمْ
حَتَّى يَخُوضُوا
فِي حَدِيثٍ
غَيْرِهِ
إِنَّكُمْ
إِذًا
مِثْلُهُمْ |
|
hemen oturuma son
verin ki, anlayıp lafı değiştirsinler. Aksi takdirde siz
de onlardan sayılırsınız." |
إِنَّ
اللهَ
جَامِعُ
الْمُنَافِقِينَ
وَالْكَافِرِينَ
فِي
جَهَنَّمَ
جَمِيعًا |
|
Allah, iki yüzlü ve
inkarcı takımlarının hepsini cehennemde
buluşturacaktır. |
سورةُ النساء :
مدنية 176 آية |
5. c. |
Nisâ Suresi: 4 / 141 - 147. Ayetler |
الَّذِينَ
يَتَرَبَّصُونَ
بِكُمْ
فَإِنْ كَانَ
لَكُمْ
فَتْحٌ مِنَ
اللهِ
|
141. |
Sizin yollarınızı
gözleyen münafıklar, eğer Allah'tan bir zaferle dönmüşseniz: |
قَالُوا
أَلَمْ
نَكُنْ
مَعَكُمْ |
|
" Sizin
yanınızda değil miydik " derler. |
وَإِنْ
كَانَ
لِلْكَافِرِينَ
نَصِيبٌ قَالُوا
أَلَمْ
نَسْتَحْوِذْ
عَلَيْكُمْ
وَنَمْنَعْكُمْ
مِنَ
الْمُؤْمِنِينَ |
|
Zaferi
inkarcılar kazanmışsa: " sizin zaferinizde bizim hiç
mi payımız yok, biz müminlere karşı sizi tutmadık
mı? " derler. |
فَاللهُ
يَحْكُمُ
بَيْنَكُمْ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
|
Yarın
aranızda son sözü Allah söyleyecek. |
وَلَنْ
يَجْعَلَ
اللهُ
لِلْكَافِرِينَ
عَلَى
الْمُؤْمِنِينَ
سَبِيلاً |
|
Allah,
inanmayanların, inananları ezmesine müsaade etmeyecektir. |
إِنَّ
الْمُنَافِقِينَ
يُخَادِعُونَ
اللهَ
وَهُوَ
خَادِعُهُمْ
|
142. |
Münafıklar, güya
Allahı aldatıyorlar, aslında aldanan kendileridir: |
وَإِذَا
قَامُوا
إِلَى
الصَّلاَةِ
قَامُوا
كُسَالَى |
|
Çünkü namaza
kalkarken üşene sıkıla kalkıyorlar, |
يُرَاءُونَ
النَّاسَ |
|
insanlara
gösteriş yapıyorlar, |
وَلاَ
يَذْكُرُونَ
اللهَ
إِلاَّ
قَلِيلاً |
|
'Allah' adını çok az telaffuz
ediyorlar. |
مُذَبْذَبِينَ
بَيْنَ
ذَلِكَ لاَ
إِلَى هَؤُلاَءِ
وَلاَ إِلَى
هَؤُلاَءِ |
143. |
Dalgalı
akım gibi, bir aşağı bir yukarı dalgalanıp
duruyorlar. |
وَمَنْ
يُضْلِلِ
اللهُ
فَلَنْ
تَجِدَ لَهُ سَبِيلاً |
|
Resulüm! Eğer
bir insanı Allah şaşırttı ise, artık sen bile
ona çare bulamazsın
|
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا |
144. |
Sevgili müminler! |
لاَ
تَتَّخِذُوا
الْكَافِرِينَ
أَوْلِيَاءَ
مِنْ دُونِ
الْمُؤْمِنِينَ |
|
İnananlar varken
inkarcıları dost edinmeyin. |
أَتُرِيدُونَ
أَنْ
تَجْعَلُوا
لِلَّهِ
عَلَيْكُمْ
سُلْطَانًا
مُبِينًا |
|
Kendinize
karşı kullanılmak üzere Allah'a açık koz mu vermek
istiyorsunuz? |
إِنَّ
الْمُنَافِقِينَ
فِي
الدَّرْكِ
اْلأَسْفَلِ
مِنَ
النَّارِ |
145. |
İki yüzlüler, cehennemin
dibini boylayacak ve |
وَلَنْ
تَجِدَ
لَهُمْ
نَصِيرًا |
|
sen onlara arka
çıkacak birini göremeyeceksin. |
إِلاَّ
الَّذِينَ
تَابُوا
وَأَصْلَحُوا
|
146. |
Tövbe edip
kendilerini yenileyenler, |
وَاعْتَصَمُوا
بِاللهِ
وَأَخْلَصُوا
دِينَهُمْ لِلَّهِ |
|
Allah'a
sarılanlar, Allah'tan başka yüz tanımayanlar |
فَأولاَئِكَ
مَعَ
الْمُؤْمِنِينَ |
|
müminlerle birlikte
olacaklar ve |
وَسَوْفَ
يُؤْتِ
اللهُ
الْمُؤْمِنِينَ
أَجْرًا
عَظِيمًا |
|
o gün Allah,
müminlere muhteşem ödülünü takdim edecektir. |
مَا
يَفْعَلُ
اللهُ
بِعَذَابِكُمْ
إِنْ شَكَرْتُمْ
وَآمَنْتُمْ
|
147. |
Allaha inanır,
verdiklerine şükrederseniz, Allah ne diye sizi cezalandırsın
ki! |
وَكَانَ
اللهُ
شَاكِرًا
عَلِيمًا |
|
Allah, teşekküre
teşekkürle karşılık verir ve teşekküre lâyık
olanı da bilir. |