Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 111 - 118. Ayetler

 

وَلَوْ أَنَّنَا نَزَّلْنَا إِلَيْهِمُ الْمَلاَئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتَى

111.

Sevgili resulüm! onlara melek de indirsek, ölüler dile gelip konuşsa da,

وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلاً

 

tüm belgeleri toplayıp önlerine yığsak da,

مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا إِلاَّ أَنْ يَشَاءَ اللهُ

 

Allah istemedikçe inanmaları mümkün değil.

وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ يَجْهَلُونَ

 

Zaten çokları ne yaptığının bilincinde değil.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ اْلإنْسِ وَالْجِنِّ

112.

Zaten biz, tüm Tanrı’ habercilerine, ins ve cin âleminden, hep bu şekilde şeytanlar musallat ederiz.

يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا

 

Bu şeytanlar birbirilerine, habire süslü püslü gururu okşayan sözler fısıldaşırlar.

وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ

 

- Rabb'in istese, bunu yapamazlar ama, yine de sen, onları pis yalanlarıyla başbaşa bırak-:

وَلِتَصْغَى إِلَيْهِ أَفْئِدَةُ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاْلآخِرَةِ

113.

Çünkü, ahirete inanmayanın gönlü, hep şeytandadır.

وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُوا مَا هُمْ مُقْتَرِفُونَ

 

Bu gibiler, şeytanları memnun etmeye ve onları taklit etmeye pek heveslidirler…

أَفَغَيْرَ اللهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلاً

114.

Resulüm de ki: " size Kuran’ı ayrıntılı olarak indirmiş iken ben şimdi gidip Allah'tan başka hakem mi ararım? "

وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ

 

Ehlikitap, Kuran’ın, Allah tarafından bir denge unsuru olarak indirildiğini bal gibi biliyor. Sakın ola bu konuda şüpheci olma.

وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً

115.

Rabb'inin sözleri yer ve zamanlama açısından tam yerinde söylenmiştir.

لاَ مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

 

Kimse onun sözlerini çarpıtmaya kalkışmasın çünkü o, engin bilgi ağı ile her şeyi duyuyor.

وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي اْلأَرْضِ

116.

Eğer sen, bu dünyada herkesin aklına uyacak olursan,

يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ

 

onlar seni Hak yoldan edip bunaltırlar.

إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ

 

Çünkü onlar, varsayımlarla hareket ederler.

وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ

 

bütün söyledikleri palavradır.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَبِيلِهِ

117.

Yolundan çıkanları en iyi Allah bilir.

وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

 

doğru yolda olanları da en iyi o bilir…

فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللهِ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ

118.

Eğer Allah kelâmına inanıyorsanız, besmele bismillah çekilerek kesilmiş olan hayvan etini yiyin.

 

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 119 - 124. Ayetler

 

وَمَا لَكُمْ أَلاَّ تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللهِ عَلَيْهِ

119.

Üzerine besmele çekilerek kesilmiş hayvan etini yememek de nereden çıktı ?

وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلاَّ مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ

 

Halbuki Allah, zaruret hali dışında yasak ettiği şeyleri bütün ayrıntılarıyla size açıklamıştı.

وَإِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ

 

Herhalde birçokları bilir bilmez keyfî uygulamaları sebebiyle olayı saptırıyor.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ

 

Rabb’in aşırılık yapanları biliyor elbet.

وَذَرُوا ظَاهِرَ اْلإثْمِ وَبَاطِنَهُ

120.

Günahın açığını da gizlisini de işlemeyin.

إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ اْلإثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ

 

Çünkü suç işleyenler, işledikleri suçun cezasını mutlaka çekeceklerdir.

وَلاَ تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ

121.

Besmelesiz kesilmiş hayvan etini yemeyin. Yoksa, bu bir isyan olur.

وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَى أَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ

 

Çünkü şeytanlar, yandaşlarına habire sizinle uğraşmalarını fısıldar.

وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ

 

Şayet şeytana uyarsanız, kesinlikle çok Tanrı’cı / müşriklerden olursunuz…

أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ

122.

Ölü iken hayat verdiğimiz, ayrıca insan içine çıkıp dolaşabilecek hâle getirdiğimiz saygın bir adam,

كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا

 

karanlıklara saplanıp kalmış çaresiz adamla bir olur mu?

كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

İnkarcılar hep kendi yaptıklarını beğenirler.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجْرِمِيهَا

123.

Biz de her şehirde, bu gibileri kullanarak bir takım suç ağalıkları oluştururuz.

لِيَمْكُرُوا فِيهَا

 

Bunlar, halkı oyuna getirip dolandırırlar.

وَمَا يَمْكُرُونَ إِلاَّ بِأَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

 

Aslında dolandırılanlar içinde kendileri de vardır ama, bunun farkında değillerdir.

وَإِذَا جَاءَتْهُمْ آيَةٌ

124.

Kendilerine bir ayet geldi mi:

قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتَّى نُؤْتَى مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللهِ

 

" Tanrı’ elçilerine verilen, bize de verilmedikçe inanmayacağız " deyip çıkarlar.

اَللهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ

 

Allah ise, elçilik görevi vereceği yeri herhalde daha iyi bilir.

سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللهِ

 

Suç işleyenler, yarın Allah huzurunda hem çok horlanacaklar,

وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ

 

hem de, dolandırıcılıkları sebebiyle çok ağır cezalara maruz kalacaklar.

 

 

 

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 125 - 131. Ayetler

 

فَمَنْ يُرِدِ اللهُ أَنْ يَهدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإسْلاَمِ

125.

Allah, birisini doğru yola sokmak isterse, onun gönlünü İslâm’a açar.

وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ

 

Dışlayıp yalnız bırakmak istediğinin

يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ

 

göğsünü de öyle daraltır ki, kininden gökleri tırmalar.

كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاّ يُؤْمِنُونَ

 

Allah, pis işleri hep inançsızların üstüne yıkar.

وَهَذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا

126.

Bu, Rabb'inin hiç şaşmaz bir yöntemidir.

قَدْ فَصَّلْنَا اْلآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

 

Sözlerimizi de, düşünce toplumunu hedef alarak ayrıntıladık.

لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِنْدَ رَبِّهِمْ

127.

Düşünce toplumu ise, Tanrı’ katındaki esenlik yurdunun sahipleridir.

وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

Bunlar emeklerine karşılık Tanrı’'nın koruması altındadırlar.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا

128.

Allah, o gün herkesi huzurunda toplayacak ve

يَامَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ اْلإِنْسِ

 

" Ey cinler sülalesi! diyecek. İnsanların üzerine biraz fazla gittiniz. "

وَقَالَ أَوْلِيَاؤُهُمْ مِنَ اْلإِنْسِ

 

Fakat cin dostu bazı insanlar:

رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي أَجَّلْتَ لَنَا

 

" Ya Rab! birbirimizi kullandık kullanacağız derken bize biçtiğin ömür çabucak gelip geçiverdi " demeye kalmadan

قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلاَّ مَا شَاءَ اللهُ

 

cevap verilir: " Sizin yeriniz ateştir. Hem de sonsuza kadar. Allah aksini isterse ne âlâ. "

إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

 

Çünkü her şeye bilgi ile hakim olan Allah'tır.

وَكَذَلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

129.

Bu şekilde biz, yaptıklarına bakarak, bazı suç odaklarını, dostluk kimliği altında birbirilerine düşman ederiz…

يَامَعْشَرَ الْجِنِّ وَاْلإنْسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ

130.

O gün bir ses: " Ey ins ve cin topluluğu! Size kendi aranızdan elçiler gelip de,

يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَذَا

 

benim sözlerimi anlatmadılar mı, size bu mülakattan söz eden olmadı mı hiç ? diye

قَالُوا شَهِدْنَا عَلَى أَنْفُسِنَا

 

gürlerken: " bütün suç bizde " diye itirafta bulunanlar olur.

وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ

 

Dünya hayatı onların gözünü bürümüştü, bu yüzden gerçekleri göremediler. Sonunda bunu itiraf ettiler.

ذَلِكَ أَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ

131.

Bu itiraflar: şuursuzca işler yapan bir toplumu helâk ederken, Tanrı’'nın haksızlık etmediğini ifade eder.

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 132 - 137. Ayetler

 

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُوا

132.

Herkesin, yaptığı hizmete göre bir derecesi vardır.

وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ

 

Çünkü Allah, kulların, yaptıklarını görmemiş olamaz.

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ

133.

Senin Rabb'in, engin bir sevgi deryasıdır.

إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَاءُ

 

İsterse sizin görevinize son verip, yerinize sevdiği birini atayabilir.

كَمَا أَنْشَأَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ

 

Nitekim sizi de başka milletlerin soyundan inşa etti.

إِنَّ مَا تُوعَدُونَ َلآتٍ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ

134.

Size sözü edilen felaket, mutlaka gelecektir. Asla buna engel olamayacaksınız.

قُلْ يَاقَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ

135.

Onlara şunu söyle: " Sevgili milletim! Siz yapacağınızı yapın, ben de yapayım,

فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ

 

Yer edinmede kimin başarılı olacağını pek yakında göreceksiniz,

إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

 

çünkü haksızlık edenin sonuç alması imkânsızdır… "

وَجَعَلُوا ِللهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَاْلأَنْعَامِ نَصِيبًا

136.

Akıllarısıra, Allah'ın ektiği ekinlerden ve büyük baş hayvanlardan Allah'a pay ayırıp:

فَقَالُوا هَذَا ِللهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَذَا لِشُرَكَائِنَا

 

" bu Allah'ın, şu da Tanrı’larımızın " derlerdi.

فَمَا كَانَ لِشُرَكَائِهِمْ فَلاَ يَصِلُ إِلَى اللهِ

 

Ne hikmet ise, Tanrı’larına adadıkları, Allah'a ulaşmaz,

وَمَا كَانَ ِللهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَى شُرَكَائِهِمْ

 

ama, Allah'a adadıkları, Tanrı’lara ulaşırdı.

سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ

 

Hepsi, saçma sapan hükümlerdi.

وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَاؤُهُمْ

137.

Bir saçmalık da Tanrı’ların, müşriklere kendi çocuklarını öldürmelerini iyi bir şeymiş gibi göstermesiydi.

لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ

 

Asıl maksatları ise, dinî bir kılıf uydurmak suretiyle çocuk sıkıntısından kurtulmaktı.

وَلَوْ شَاءَ اللهُ مَا فَعَلُوهُ

 

Sevgili resulüm! Allah isteseydi elbette bunu yapamazlardı,

فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ

 

ama yine de sen onları, bu saçma iftiralarıyla başbaşa bırak.

 

 

 

 

 

 

 

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 138 - 142. Ayetler

 

وَقَالُوا هَذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ

138.

Bir de: " şunlar, dokunulmazlığı olan ekin ve davarlardır,

لاَ يَطْعَمُهَا إِلاَّ مَنْ نَشَاءُ بِزَعْمِهِمْ

 

başkaları bunları, sadece biz istersek yiyebilir. İddiasında bulunurlar,

وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا

 

şunların da sırtına binilemez " derlerdi.

وَأَنْعَامٌ لاَ يَذْكُرُونَ اسْمَ اللهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ

 

Allah böyle buyuruyor iftirasıyla hayvanları besmele çekmeden keserlerdi.

سَيَجْزِيهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

Yakında bu iftiralarının cezasını çekecekler.

وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَذِهِ اْلأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَى أَزْوَاجِنَا

139.

Bir de: " şu şu hayvanın karnındaki yavrular bizim erkeklerimize özeldir, eşlerimize yasaktır.

وَإِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ

 

Ama ölü doğarsa, erkek de kadın da yiyebilir " derlerdi.

سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ

 

yakında bunun da cezasını çekecekler.

إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

 

Çünkü Allah, engin bilgi gücüyle her şeye egemendir…

قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُوا أَوْلاَدَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ

140.

Aptalca bir anlayış yüzünden öz evlatlarını, gözlerini kırpmadan öldürenlerin,

وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللهُ افْتِرَاءً عَلَى اللهِ

 

Allah'a attıkları asılsız iftiralarla onun verdiği rızkı, yavrularına çok görenlerin, işi bitmiştir.

قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ

 

Bunlar, kendi kendilerini bunalıma mahkum etmişlerdir. Yola gelmeleri mümkün değildir…

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ

141.

Çardaklı çardaksız bahçeler yapan,

وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ

 

Her biri değişik tat ve lezzette ekin ve hurmaları yetiştiren,

وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ

 

her cinsten zeytin ve nar çeşidini yaratan Allah'ın;

كُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ

 

ağaçları, meyveye oturunca yiyin, ayrıca, hasadının hakkını da verin.

وَلاَ تُسْرِفُوا إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

 

Döküp saçmayın. Çünkü Allah müsrifleri hiç sevmez…

وَمِنَ اْلأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا

142.

Allah, bazı büyük baş hayvanları ağırlık taşımak ve yünleri için yaratmıştır.

كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللهُ

 

Allah'ın sizlere verdiği besin maddelerinden yiyin.

وَلاَ تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ

 

Ancak, şeytanın izinden gitmeyin. Çünkü şeytan, sizin baş düşmanınızdır.

 

 

 

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 143 - 146. Ayetler

 

ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ

143.

Bu şeytanların dediğine göre sekiz çift hayvan eti haram imiş?

مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ

 

bunlardan bir çifti koyun; bir çift keçi imiş:

قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ اْلأُنْثَيَيْنِ

 

Resulüm sor onlara: " Allah bir çift erkeği mi haram etmiş yoksa bir çift dişiyi mi? "

أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ اْلأُنثَيَيْنِ

 

Yoksa ana rahmindekiler de bu yasak kapsamında mı?

نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

 

Eğer samimî iseniz, hadi bana bilimsel bir açıklama yapın " de.

وَمِنَ اْلإبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ

144.

Bu sekiz çiftten, bir çifti deve; bir çifti de sığır imiş:

قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ اْلأُنثَيَيْنِ

 

Sor onlara: " Allah bir çift erkek deveyi mi haram etmiş yoksa bir çift dişi deveyi mi?

أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ اْلأُنْـثَيَيْنِ

 

ya da ana rahmindekiler de bu yasak kapsamında mı?

أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللهُ بِهَذَا

 

Yoksa Allah bu yasakları size önerir iken sizler orada mıydınız? " de…

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللهِ كَذِبًا

 

Acaba uydurduğu yalanı Allah'ın üstüne atandan daha insafsız kim olabilir?

لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ

 

Gidiler, bilir bilmez konuşarak insanları bunaltıyorlar.

إِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

 

Allah, kendisine saygısı olmayan toplumlara yol vermez…

قُلْ لاَ أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا

145.

Resulüm de ki: " ben, bana vahyedilenler içerisinde yasaklı bir hayvan göremiyorum.

عَلَى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلاَّ أَنْ يَكُونَ

 

Bir insana yasak edilenler ise şunlardır:

مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَسْفُوحًا أَوْ لَحْمَ خِنْـزِيرٍ فَإِنَّهُ رِجْسٌ أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللهِ بِهِ

 

Leş, etten dışarı çıkmış olan kan, pislikle beslenen domuz eti, sırf inat olsun diye Allah adına kesilmemiş hayvanlar. "

فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ

 

zorda kalanlar, kerhen ve aşırıya kaçmadan yiyebilir.

فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Çünkü senin Rabb'in, engin hoşgörülü bir sevgi selidir…

وَعَلَى الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ

146.

Yahudilere tırnaklı hayvan etini yasakladık.

وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا

 

Sığır ve davarın iç yağlarını da yasakladık.

إِلاَّ مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ

 

Bu iki hayvanın sadece sırt, bağırsak ve kemiğe yapışık yağlarını yemelerine müsaade ettik.

ذَلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ

 

Aşırılıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Bizim söylediklerimiz doğrudur.

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 147 - 151. Ayetler

 

فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ

147.

Eğer sana yalancı derlerse, de ki: " sizin Rabb'iniz engin bir sevgi selidir

وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

 

ama, suçlu topluma verdiği cezayı da geri çekmez. "

سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللهُ

148.

Çoktanrıcılar: " eğer Allah isteseydi,

مَا أَشْرَكْنَا وَلاَ آبَاؤُنَا وَلاَ حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍ

 

biz ve atalarımız pekâlâ puta tapmaz, hiçbir şeyi de yasaklamazdık. " diyeceklerdir.

كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتَّى ذَاقُوا بَأْسَنَا

 

Hep aynı, daha öncekiler hep böyle diye diye yalanladılar. Ama sonunda acımızı tattılar.

قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا

 

Resulüm de ki: " elinizde bize göstermek istediğiniz bir belge mi var ?

إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ أَنْتُمْ إِلاَّ تَخْرُصُونَ

 

Aslında siz, sadece varsayımlara dayanıyor ve sadece tahminlerde bulunuyorsunuz.

قُلْ فَـلِلّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ

149.

Allah'ın delili sağlamdır.

فَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ

 

Allah isteseydi hepinizi yola getirirdi.

قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءَكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللهَ حَرَّمَ هَذَا

150.

Allah'ın bu besin maddelerini yasak ettiğine dair bir belge getirebilir misiniz? "

فَإِنْ شَهِدُوا فَلاَ تَشْهَدْ مَعَهُمْ

 

Resulüm! Belge falan getirmeye kalkarlarsa, sakın onları ciddiye alma.

وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

 

Sakın ola, bizim sözlerimizi yalanlayanların isteklerine boyun eğme.

وَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاْلآخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ

 

Çünkü ahiret hayatına inanmayanlar, Tanrı’nın annacına hep bir şeyler koyarlar…

قُلْ تَعَالَوْا أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ

151.

Resulüm onlara de ki: " Gelin size Tanrı’nın yasak ettiklerini okuyayım:

أَلاَّ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا

 

hiçbir şeyi Allah ile bir tutmayın;

وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا

 

hiçbir iyiliği de ana baba ile bir tutmayın.

وَلاَ تَقْتُلُوا أَوْلاَدَكُمْ مِنْ إِمْلاَقٍ

 

açlık korkusuyla çocuklarınızı öldüremeyin,

نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ

 

çünkü size de onlara da bakacak olan biziz.

وَلاَ تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ

 

fuhşun açığına da gizlisine de yanaşmayın,

وَلاَ تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ

 

geçerli bir sebep olmadan Allah'ın haram ettiği cana kıymayın. "

ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

Allah bunları, üzerinde kafa yormanız için öneriyor…

 

 

 

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 152 - 157. Ayetler

 

وَلاَ تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ

152.

Yetim mallarına karşı çok dikkatli olun.

إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ

 

Yetim ergenlik çağına gelene kadar onun çıkarlarını en iyi şekilde kollayın.

وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ

 

Ölçeğin ve tartının hakkını verin.

لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا

 

Çünkü biz, kişiyi gücü oranında sorumlu tutarız.

وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى

 

Konuşurken, yakınınız bile olsa adil olun.

وَبِعَهْدِ اللهِ أَوْفُوا

 

Allah adını kullanarak verdiğiniz sözlerin gereğini yapın.

ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

 

Allah bunları, üzerinde düşünmeniz için öneriyor.

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ

153.

Benim yolum düzgündür, siz onu izleyin.

وَلاَ تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ

 

Sakın ola sizi Hakyolundan uzaklaştıracak yollara sapmayın.

ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 

Allah bunları, kendinizi sağlama almanız için öneriyor…

ثُمَّ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِي أَحْسَنَ

154.

Musa'ya Tevrat’ı, güzel işlerde diretsin diye,

وَتَفْصِيلاً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً

 

her şeyi ayrıntılasın, öncülük etsin, sevsin,

لَعَلَّهُمْ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ

 

herkes, Allah ile yüzleşmenin kesinkes olacağına inansın diye verdik.

وَهَذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ

155.

Şimdi indirmekte olduğumuz Kur'an iyilikler kaynağıdır. Artık onu izleyin.

وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

Eğer kendinizi sağlama alırsanız, sevgi saygı görürsünüz.

أَنْ تَقُولُوا إِنَّمَا أُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلَى طَائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَا

156.

Vaktiyle " bizden önce, şimdi Yahudi ve Hristiyan olan iki topluma Kitap indirilmiş ama

وَإِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِلِينَ أَوْ تَقُولُوا

 

doğrusu onların okumalarından pek bir şey anlamıyoruz " derdiniz.

لَوْ أَنَّا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَى مِنْهُمْ

157.

Hattâ: " eğer bize de bir kitap indirilseydi, biz onlardan daha ilerde olurduk " derdiniz.

فَقَدْ جَاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ

 

Artık size de Allah'tan bir açıklama, bir öncü ve bir sevgi kaynağı gelmiş bulunuyor.

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِآيَاتِ اللهِ وَصَدَفَ عَنْهَا

 

Bundan böyle Allah kelâmını yalanlayıp es geçen artık zalimin tekidir.

سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ

 

Sözlerimizi kale almayanlara, bu umursamaz tutumları sebebiyle pek yakında çok büyük acılar tattıracağız.

 

 

 

سورةُ الأنعام: مكية 165 آية

8. c.

En’am: 6 / 158 - 165. Ayetler

 

هَلْ يَنْظُرُونَ إِلاَّ أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلاَئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ

158.

Ne bekliyorlar, ölüm meleklerini mi, Tanrı’nın felaketini mi

أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ

 

Ya da Rabb’inin mucizesini mi?

يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا

 

Tanrı’nın kıyamet alametleri geldiğinde, inanmanın kimseye faydası olmayacak ki:

لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا

 

Hele de daha önce inanmamışsa, ya da inancı doğrultusunda bir iyilik yapmamışsa.

قُلِ انْـتَظِرُوا إِنَّا مُنْـتَظِرُونَ

 

Resulüm! de ki: " bekleyin çünkü biz de bekliyoruz. "

إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ

159.

Resulüm! Dinlerini bölük börçük edip parselleyenlerle senin herhangi bir işin olamaz.

إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

 

Onların işi Allah'a kalmıştır. Artık o gün Allah, onlara yaptıklarını bir bir sayıp dökecektir.

مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا

160.

O gün iyiliği olana, on katı ilave edilecek;

وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

 

kötülüğü olana ise sadece kötülüğü kadar ceza verilecektir. Kimselere asla haksızlık edilmeyecektir.

قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا

161.

De ki: " Rabb’im beni, değerli bir dine ve onun doğru yoluna doğru yönlendirmiştir.

مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ

 

Hem de, hiçbir zaman çok Tanrı’cı olmamış İbrahim'in, doğa kadar temiz dinine.

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي  ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

162.

Benim dualarım da, ibadetlerim de, yaşamım ve ölümüm de, kainatı çekip çeviren Allah içindir.

لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ

163.

Onun eşi benzeri yoktur. Ben de, bana emredildiği gibi ilk müslümanım. "

قُلْ أَغَيْرَ اللهِ أَبْغِي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍ

164.

Artık her şeyin tek sahibi Allah iken başka Sahip istemem. "

وَلاَ تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ إِلاَّ عَلَيْهَا

 

Herkesin günahı kendine.

وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى

 

Kimse kimsenin suçunu üstlenemez.

ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ

 

Bir gün gerçek Sahib'inize döneceksiniz.

فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

 

O da size uzlaşamadığınız şeyleri bir bir sayıp dökecek.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ اْلأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ

165.

Allah siz insanları, yeryüzü temsilcileri olarak yarattı. Bazılarınızın derecelerini yükselttiyse bu, sizi size verdikleriyle sınamak içindir.

إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Rabb’inin sorgulaması hızlıdır. Üstelik, engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 1 - 11. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

 

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

الۤمۤصۤ

1.

Elif, lâm, mîm, sâd.

كِتَابٌ أُنْزِلَ إِلَيْكَ فَلاَ يَكُنْ فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ

2.

Resulüm! Sana, indirdiğimiz bu Kitap hakkında, gönlünde bir kuşku bulunmasın.

لِتُنْذِرَ بِهِ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ

 

Sen bu kitapla uyarıda bulunacak, müminlere öğütler vereceksin.

اِتَّبِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ

3.

Allah tarafından size indirilen bu Kitab'a uyun.

وَلاَ تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ

 

Kendinize de Allah'tan başka dost aramayın.

قَلِيلاً مَا تَذَكَّرُونَ

 

Öyle az düşünüyorsunuz ki.

وَكَمْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا فَجَاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتًا أَوْ هُمْ قَائِلُونَ

4.

Biz, nice şehirleri yok ettik. Felaket onları, ya gece yarılarında ya da gündüz uykusunda yakadı.

فَمَا كَانَ دَعْوَاهُمْ إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا

5.

Kendilerine Felaket geldiğinde yaptıkları son dua hep:

إِلاَّ أَنْ قَالُوا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

 

" kendimiz ettik kendimiz bulduk. " demek olmuştur.

فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ

6.

Biz, elçi gönderilen toplumlara da, elçilerine de hesap soracağız.

فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَائِبِينَ

7.

O gün bilgimizi konuşturacağız, çünkü olup bitenler bizim bilgimiz dahilinde oluyordu.

وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ نِالْحَقُّ

8.

O gün tartılar yalan söylemeyecek:

فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولاَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

 

Tartısı ağır basanlar kurtulacak.

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولاَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ

9.

Tartısı hafif gelenler ise, kendilerinden geçecekler

بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَظْلِمُونَ

 

çünkü vaktiyle ayetlerimizi hiçe saymışlardı.

وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي اْلأَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ

10.

Halbuki dünyada iken sizi imkânlara boğmuş ne güzel geçimlikler vermiştik.

قَلِيلاً مَا تَشْكُرُونَ

 

Öyle az şükrediyordunuz ki…

وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ

11.

Sizi yaratıp, bir güzel şekil verdik.

ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُوا ِلآدَمَ

 

Sonra meleklere: " hadi Adem'e saygınızı gösterin " dedik.

فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِدِينَ

 

Hepsi saygı gösterisinde bulundular, ama İblis, saygı göstermedi.

 

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 12 - 22. Ayetler

 

قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلاَّ تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ

12.

Allah: — sana emrettiğim halde neden saygı göstermedin?

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ خَلَقْتَنِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ

 

İblis: — ben ondan üstünüm, çünkü beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan.

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ أَنْ تَتَكَبَّرَ فِيهَا فَاخْرُجْ إِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرِينَ

13.

Allah: — Hemen oradan in aşağı. Çünkü burada kibir sana düşmez! Yıkıl karşımdan! Gözümden düştün artık!

قَالَ أَنْظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

14.

İblis: — Peki kıyamete kadar faaliyetime izin ver o zaman?!

قَالَ إِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرِينَ

15.

Allah: — Tamam izinlisin.

قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي َلأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ

16.

İblis: — Madem beni dürteledin, ben de varıp sana giden yol üzerine bir güzel kurulacak,

ثُمَّ  َلآتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَائِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ

17.

insanların önü, arkası, sağı solu derken ağzından girip burnundan çıkacağım, sen de artık şükreden kul bile bulamayacaksın.

قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْءُومًا مَدْحُورًا

18.

Allah: — Hadi oradan alçak rezil!

لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ َلأَمْلأَنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ أَجْمَعِينَ

 

Eğer kullarımdan sana uyan olursa, hepinizi cehenneme tıkarım…

وَيَاآدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ

19.

Adem!! Sen ve eşin cennete yerleşin.

فَكُلاَ مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا

 

İstediğiniz gibi yaşayın,

وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ

 

ancak, şu ağaca yaklaşmayın, aksi halde kendinize yazık edersiniz. "

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْآتِهِمَا

20.

Derken şeytan onların aklını çeldi. Kendilerine henüz farkında olmadıkları ayıp yerlerini göstermek istedi ve:

وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ إِلاَّ أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ

 

" Sahib'iniz size bu ağacı yasakladı ama, yerseniz hem melek, hem de ölümsüz olacaksınız " dedi.

وَقَاسَمَهُمَا إِنِّي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحِينَ

21.

Onlara yeminler etti: " ben sadece sizin iyiliğinizi istiyorum " dedi.

فَدَلاَّهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا

22.

Kabara kabara onların önüne düştü. Lakin ağacın meyvesini tadar tatmaz, çırılçıplak ortada kalıverdiler.

وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ

 

Anî bir tepkiyle bahçedeki ağaç yapraklarını üzerlerine çekip örtünmeye çalıştılar.

وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ

 

Tam o sırada Rab'leri seslendi: " ben size şu ağaca yaklaşmayın demedim mi?

وَأَقُلْ لَكُمَا إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُبِينٌ

 

şeytan sizin baş düşmanınızdır demedim mi " diye kendilerini azarladı.

 

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 23 - 30. Ayetler

 

قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنْفُسَنَا

23.

Adem ve Havva: — " Aman Allah'ım! Biz ettik suç bizim,

وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

 

eğer bizi bağışlamazsan, eğer bize merhamet etmez isen, mahvolduk demektir. "

قَالَ اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ

24.

Allah: — " hadi bakalım birbirinize düşman olarak inin aşağıya " dedi ve devam etti:

وَلَكُمْ فِي اْلأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

 

Artık yeryüzünde bir süre yerleşim ve geçim derdiniz olacak.

قَالَ فِيهَا تَحْيَوْنَ وَفِيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ

25.

Orada yaşayacak, orada ölecek ve yine oradan çıkarılacaksınız… "

يَابَنِي آدَمَ قَدْ أَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْآتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَى ذَلِكَ خَيْرٌ

26.

Ey insanoğlu! Biz bedenin dış yüzünü örtüp koruyacak elbiseler ve tüyler yarattık, ama en güzel örtü, kişinin özünü koruyan örtüdür.

ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ

 

Bunlar Allah kelâmıdır. Herhalde üzerinde düşünüp taşınırsınız.

يَابَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ

27.

Ey Ademoğlu! Sakın şeytanın oyununa gelmeyin.

كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ

 

Şunu unutmayın ki, ebeveyninizi cennetten çıkaran şeytandı.

يَنْـزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْآتِهِمَا

 

Üzerlerinden giysilerini alıp kendilerini çırıl çıplak ortada bırakan da şeytandı.

إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ

 

Çünkü şeytan sülalesi sizi, göremeyeceğiniz kör noktadan vurur.

إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

Biz şeytanı, inanmayanlara dost eyleriz.

وَإِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءَنَا

28.

Nitekim inkarcıların, bir kabalık yapınca: " Biz atalarımızdan böyle gördük.

وَاللهُ أَمَرَنَا بِهَا

 

Allah, böyle buyurmuş  olmalı " demeleri bu dostluğun eseridir.

قُلْ إِنَّ اللهَ لاَ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ

 

De ki: " Allah insanlara kabalık emretmez.

أَتَقُولُونَ عَلَى اللهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

 

Bilmediğiniz şeyleri Allah'ın üstüne atmayın!

قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ

29.

Allah bana doğruluğu emretti. Camilerde dua ederken Allah'a yüreğinizi verin, ondan bir şey isterken de bütün varlığınızla isteyin.

كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ

 

Çünkü nasıl olsa sizi yoktan var edenin eline bakacaksınız " de.

فَرِيقًا هَدَى وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلاَلَةُ

30.

Ah şu insanlar! kimileri düze çıktı, kimileri dışlanıp yalnızlığa mahkum edildi.

إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ اللهِ

 

Çünkü Allah’ı bırakıp, şeytana yâr oldular,

وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ

 

Çünkü kendilerini hep, doğru yolda sandılar…

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 31 - 37. Ayetler

 

يَابَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ

31.

Ey Ademin çocukları! Camilere gelirken dış giysilerinize özen gösterin.

وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

 

Yiyin, için ama israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.

قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ

32.

Resulüm: " Allah'ın kulları için varettiği süsleri kimse yasaklayamaz.

وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ

 

Sağlıklı gıda maddelerini de yasaklayamazlar.

قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ

 

çünkü inananların dünya hayatında kullandığı bu süsler ve takılar, ahiret hayatında dahi geçerlidir. "

كَذَلِكَ نُفَصِّلُ اْلآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

 

Biz, sözlerimizi, bu şekilde açarken özellikle bilgi toplumunu hedefliyoruz.

قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَاْلإثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ

33.

De ki: " Allah, fuhşun açığını da gizlisini de, gereksiz taşkınlıklara varana kadar suçun her türlüsünü de yasaklamıştır.

وَأَنْ تُشْرِكُوا بِاللهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا

 

Allah, onay vermediği Tanrı’ları, kendisi ile bir tutmanızı yasakladığı gibi,

وَأَنْ تَقُولُوا عَلَى اللهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

 

kendi bilgisizliğinizi, Allah kelâmıyla bastırmaya çalışmanızı da yasaklamıştır… "

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ

34.

Her milletin bir ömrü vardır.

فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ

 

Vadesi gelen ömür de, ne bir saat ileri ne de geri alınabilir.

يَابَنِي آدَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي

35.

Ey Ademoğlu! Tanrı’ elçileri, size benim sözlerimi anlatmak üzere bir gün mutlaka geleceklerdir.

فَمَنِ اتَّقَى وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

 

İşte o zaman kendisine çeki düzen verip geleceğini sağlama alanlar, korku keder yüzü görmeyeceklerdir.

وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا

36.

Ayetlerimizi yalanlayıp küçümseyenler ise

أُولاَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

 

sonsuza kadar cehennemde kalacaklardır.

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ

37.

Uydurduğu yalanı Allah'a mal ederek Allah kelâmını ayaklar altına alandan daha zalim kim olabilir?

أُولاَئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ

 

Bir gün yazılı belgeler kendilerine sunulacak:

حَتَّى إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا

 

Bir gün meleklerimiz onların canlarını almaya gelecekler ve:

أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ

 

" Allah’a rağmen yalvardığınız öteki tanrılarınız nerede? " diye soracaklar.

قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا

 

" Bizi ekip gittiler " diyecekler ve

وَشَهِدُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ

 

inkarcı olduklarını dilleriyle itiraf edecekler.

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 38 - 43. Ayetler

 

قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَاْلإنْسِ فِي النَّارِ

38.

Mahşerde bir ses: " Haydi cehenneme! Hadi sizden önceki insanlar ve cinler arasına katılın " diye gürleyecek.

كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَعَنَتْ أُخْتَهَا

 

Her giren, kendi şeytanına lanetler savuracak.

حَتَّى إِذَا ادَّارَكُوا فِيهَا جَمِيعًا قَالَتْ أُخْرَاهُمْ  ِلأُولاَهُمْ

 

Hepsi cehenneme doluşup da, sonrakiler önden gidenleri görünce şöyle haykıracaklar:

رَبَّنَا هَؤُلاَءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِنَ النَّارِ

 

" Tanrı’m! İşte bizi yoldan çıkaran bunlardı. N'olur onlara iki kat ceza ver. "

قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلَكِنْ لاَ تَعْلَمُونَ

 

Bir ses cevap verecek: " Aslında herkesin cezası katlıdır fakat siz fark edemezsiniz. "

وَقَالَتْ أُولاَهُمْ ِلأُخْرَاهُمْ فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

39.

Bu sefer öncekiler, sonradan gelenlere karşılık verecek: " Sizin de bizden kalır yeriniz yoktu. Siz de çekin yaptıklarınızın cezasını…"

إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا

40.

Bizim sözlerimizi yalanlayıp horlayanlara,

لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ

 

o gün semanın kapıları açılmayacak.

وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ

 

Bunlar, deve iğne deliğinden geçmedikçe, cennete giremeyecekler.

وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ

 

Biz, adî suçluları böyle cezalandıracağız.

لَهُمْ مِنْ جَهَنَّمَ مِهَادٌ وَمِنْ فَوْقِهِمْ غَوَاشٍ

41.

Cehennemde cehennem döşeğine yatıp, üzerilerine yorgan çekenler de vardır.

وَكَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ

 

saygısızlık suçu işleyenleri de bu şekilde cezalandıracağız.

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا

42.

Tarafımızdan herhangi bir zorlamaya maruz kalmadan inancı doğrultusunda yararlı faaliyetlerde bulunanlar ise,

أُولاَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

 

sonsuza kadar cennette kalacaklardır.

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ اْلأَنْهَارُ

43.

Onlar, çağlayanlar arasında kendinden geçerken içlerinde kin ve nefretten eser bırakmayacağız:

وَقَالُوا الْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَذَا

 

Bir yandan da: " Şükür Allah'a ki bizlere bu günleri gösterdi.

وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلاَ أَنْ هَدَانَا اللهُ

 

Yoksa Allah bize doğru yolu göstermeseydi, bu güzelliklere nasıl sahip olurduk.

لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ

 

Rabb'imizin elçileri doğru söylemiş demek ki " diye söylenip sevinecekler.

وَنُودُوا

 

Sonunda kendilerine sesli duyuru yapılacak:

أَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

" İşte cennetiniz! tam yaptıklarınızın karşılığı."

 

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 44 - 51. Ayetler

 

وَنَادَى أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا

44.

Cennettekiler cehennemliklere seslenirler: " Bizler, Rabb'imizin bize vadettiklerini aynen bulduk. peki size söylenenler doğru çıktı mı? "

قَالُوا نَعَمْ

 

Cehennemdekiler: " evet. "

فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَنْ لَعْنَةُ اللهِ عَلَى الظَّالِمِينَ

 

İçlerinden biri haykırır: " Allah kahretsin zalimleri!

اَلَّذِينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُمْ بِاْلآخِرَةِ كَافِرُونَ

45.

oh olsun Allah yolundan alıkoyanlara, yorgunu yokuşa sürenlere, ahiret hayatına inanmayanlara…"

وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ

46.

Cennetle cehennem arasındaki, kale

وَعَلَى اْلأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلاًّ بِسِيمَاهُمْ

 

burçlarında nöbet tutan ve herkesi yüzünden tanıyan görevliler,

وَنَادَوْا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ

 

henüz cennete girmemiş ama, gireceklerini tahmin ettiklerine: " sizler esenliktesiniz " diye seslenirler.

وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاءَ أَصْحَابِ النَّارِ

47.

Bu ön müjdeye rağmen, cehennemlikleri gözucuyla süzen cennet adayları:

قَالُوا رَبَّنَا لاَ تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

 

" Allah'ım n'olur bizi bu zalimlerin yanına atma " diye için için dua ederler.

وَنَادَى أَصْحَابُ اْلأَعْرَافِ رِجَالاً يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ

48.

Burç görevlileri bir yandan, sîmalarından tanıdıkları cehennemliklere:

قَالُوا مَا أَغْنَى عَنْكُمْ جَمْعُكُمْ وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ

 

" yığdığınız mallar, attığınız havalar işe yaramadı herhalde" diye takılırlar,

أَهَؤُلاَءِ الَّذِينَ

49.

bir yandan da cehennemdekilere, cennetlikleri işaret ederek: Sahi bunlar mıydı?

أَقْسَمْتُمْ لاَ يَنَالُهُمُ اللهُ بِرَحْمَةٍ

 

Yemin edip:' Allah bunların yüzüne bile bakmaz ' dediğiniz adamlar derler,

اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ لاَ خَوْفٌ عَلَيْكُمْ وَلاَ أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ

 

bir yandan da: " hadi korkusuzca buyurun cennete " diyerek cennetliklere yol verirler…

وَنَادَى أَصْحَابُ النَّارِ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ أَفِيضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَاءِ أَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللهُ

50.

Cehennemdekiler, cennettekilere: " N'olur üstümüze biraz su serpin, ya da Allah'ın size verdiği serinlikten verin " diye yalvarsalar da:

قَالُوا إِنَّ اللهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِرِينَ

 

görevliler: " Allah inkarcılara su ve serinliği yasakladı " deyip itiraz ederler.

اَلَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا

51.

Dinlerini oyun eylence konusu yaparak kendilerini dünyaya kaptıranlar,

فَالْيَوْمَ نَنْسَاهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَاءَ يَوْمِهِمْ هَذَا

 

bugünkü büyük buluşmayı nasıl unuttularsa, biz de bugün onları unutacağız.

وَمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

 

Zaten sözlerimizi inkar ediyorlardı…

 

 

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 52 - 57. Ayetler

 

وَلَقَدْ جِئْنَاهُمْ بِكِتَابٍ فَصَّلْنَاهُ عَلَى عِلْمٍ

52.

Bizim, Mekkelilere sunduğumuz bu Kitap, bir bilgi ürünüdür.

هُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

 

Bu Kitap, inananların önünü açacak ve sevgi aşılayacaktır.

هَلْ يَنْظُرُونَ إِلاَّ تَأْوِيلَهُ

53.

Mekkeliler asıl bu kitabın, sonunu merak ediyorlar.

يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ

 

Ama bir gün beklenen son geldiğinde, daha önce Kitap geldiğini unutanlar:

قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ

 

" Eyvah!. Tanrı’ elçileri doğru söylemiş.

فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا

 

Acaba torpil yapabilecek birini bulabilir miyiz ?

أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ

 

hayata dönsek de yaptıklarımızı tamir etsek. "

قَدْ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

Artık işleri bitmiştir. Hattâ uyduruk tanrıları bile kendilerini ekip gitmiştir…

إِنَّ رَبَّكُمُ اللهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ

54.

Sizin gerçek sahibiniz olan Allah, gökleri ve yeri altı zamanda yaratıp evreni dengesine oturtmuştur.

يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا

 

Eğer gece ile gündüz habire birbirini izliyorsa,

وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ

 

güneş, ay ve yıldızlar onun fermanına göre hareket ediyorsa bu, hep Allah'ın işidir.

أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَاْلأَمْرُ

 

Tüm yaratıklar onundur ve onun fermanı ile hareket ederler.

تَبَارَكَ اللهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ

 

Tüm iyiliklerin kaynağı, evrenin sahibi olan Allah'tır…

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً

55.

Allah'a, sessiz ve derinden yalvarın.

إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ

 

Çünkü Allah, bağırıp çağıranları sevmez.

وَلاَ تُفْسِدُوا فِي اْلأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا

56.

Yeryüzündeki hazır kurulu dengeyi bozmayın.

وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا

 

Allah'a biraz korku biraz da umutla dua edin.

إِنَّ رَحْمَةَ اللهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ

 

Çünkü Allah'ın gönlü hep, gönül yapanlardan yanadır…

وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ

57.

Kullarına sevgisinin bir ifadesi olarak bulutları serbest bırakan da Allah'tır.

حَتَّى إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالاً سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ

 

Zamanı gelince rüzgâr, ağır bulutları kaldırır, biz de onu ölü topraklara doğru sevk ederiz.

فَأَنْـزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ

 

Bulut vasıtasıyla suyu indirir, bu suyla her çeşit ürünü yetiştiririz.

كَذَلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَى لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

 

Ölüleri de aynı şekilde diriltiriz. Herhalde olup bitenler üzerinde düşünürsünüz.

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 58 - 67. Ayetler

 

وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ

58.

Temiz toprağın bitkileri Allah'ın izniyle sağlıklı çıkarken,

وَالَّذِي خَبُثَ لاَ يَخْرُجُ إِلاَّ نَكِدًا

 

bozuk toprağınkiler, seyrek sepelek ve sağlıksız çıkar.

كَذَلِكَ نُصَرِّفُ اْلآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ

 

Bu dememizle biz, iyiliklere teşekkür edebilen bir toplum hedefliyoruz…

لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ

59.

Kendi halkına görevli olarak gönderdiğimiz

فَقَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ

 

Nûh: " Sevgili milletim! Allah'a hizmet edin. Çünkü sizin ondan başka tanrınız yok.

إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

 

Çünkü ben, o büyük felaket gününde sizin ceza yemenizden korkuyorum. "

قَالَ الْمَـَلأُ مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

60.

Kodamanları ileri atıldılar: " Sende biraz kaçıklık var gibi. "

قَالَ يَاقَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلاَلَةٌ وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

61.

Nuh: " Sevgili halkım! Bende kaçıklık falan yok, ben, kainatın tek hakimi tarafından gönderilmiş bir elçiyim.

أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَأَنْصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

62.

Size Efendi'min emirlerini duyuruyor ve öğütler veriyorum, ayrıca Allah'tan, sizin alamayacağınız bilgiler alıyorum.

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَى رَجُلٍ مِنْكُمْ

63.

Yoksa içinizden tanıdık biri aracılığı ile, Allah tarafından size bir hatırlatma gelmesine mi şaşırdınız? Hiç şaşırmayın,

لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

çünkü Allah sizi uyaracak siz de kendinizi koruyacak belki de mutlu olacaksınız. "

فَكَذَّبُوهُ فَأَنجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ

64.

Derken onu yalanladılar. Biz de onu, yanındakilerle birlikte gemiye alıp kurtardık.

وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

 

sözlerimizi inkar edenleri ise sulara gömdük.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ

 

Gerçekten körcahil bir millet idiler…

وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا

65.

âd halkına kendi içlerinden gönderdiğimiz

قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ

 

Hûd: " Sevgili milletim! Allah'a hizmet edin, çünkü sizin ondan başka tanrınız yok.

أَفَلاَ تَتَّقُونَ

 

Kendinizi sağlama almak istemez misiniz? "

قَالَ الْمَـَلأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

66.

Kodamanları  inkarcıydılar, ileri atıldılar: " Sende biraz sakatlık var mı? Biraz da yalancı gibisin sanki. "

قَالَ يَاقَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ

67.

Hûd: " Sevgili milletim! benim kafamda sakatlık falan yok.

وَلَكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

 

Ama ben, tüm evrenin tek sahibi Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim.

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 68 - 73. Ayetler

 

أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَأَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ أَمِينٌ

68.

Size Rabb'imin emirlerini tebliğ ediyorum. Ayrıca sizin için güvenli bir nasihatçiyim.

أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ

69.

İçinizden tanıdık biri vasıtasıyla size, Allah tarafından bir hatırlatma yapılmasına mı şaşırdınız? Şaşırmayın çünkü sizi uyarıyor.

وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ

 

Allah’ın Nuh kavmi yerine sizi lâyık gördüğü hep aklınızda olsun.

وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً

 

sizi daha güçlü bir yapıya kavuşturmasını da unutmayın."

فَاذْكُرُوا آلاَءَ اللهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

Artık kurtuluşunuz Allah'ın verdiği ipuçları üzerinde düşünmenize bağlı. "

قَالُوا أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللهَ وَحْدَهُ

70.

Halkı: " Sen şimdi bir tek Tanrı’ya kulluk edelim diye mi bize geldin?

وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا

 

atalarımızın hizmet ettiği putları bırakalım mı şimdi?

فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

 

Açık olalım. sen bizi ne ile korkutacaksın, onu söyle! "

قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ

71.

Hûd: " Rabb'inizin felaketi gelip çatmış, üzerinize zehir yağmış,

أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ

 

siz ise kalkmış, hâlâ benimle atalarınızın yapıp uydurduğu putları tartışıyorsunuz.

مَا نَزَّلَ اللهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ

 

Hem de Allah'ın, hiç onay vermediği putları.

فَانْـتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْـتَظِرِينَ

 

Biraz bekleyin, yakında neler olacak hep beraber göreceğiz. "

فَأَنجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا

72.

Biz Hûd'u ve beraberindekileri tarafımızdan bir sevgi göstergesi olarak kurtardık.

وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ

 

Ama, sözlerimizi yalanlayanların kökünü kazıdık. Çünkü inanmadılar…

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا

73.

Semûd halkına görevli olarak gönderdiğimiz

قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ

 

Salih: " Sevgili Milletim! Allah'a kulluk edin. Çünkü sizin ondan başka tanrınız yok.

قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ

 

Size Rabb'iniz tarafından bir belge gönderildi:

هَذِهِ نَاقَةُ اللهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللهِ

 

Allah'ın gönderdiği bu deve bir simgedir. Onu bırakın Allah'ın topraklarına otlasın.

وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

Ona bir zarar vermeyin. Aksi halde başınız büyük belâya girecek.

 

 

 

 

 

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 74 - 81. Ayetler

 

وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ

74.

Unutmayın! Ad Kavminin helâkinden sonra Allah, onların yerine sizi getirdi.

وَبَوَّأَكُمْ فِي اْلأَرْضِ

 

Sizi yerleşik düzene geçirdi.

تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا

 

Ovalarda saraylar döktürdünüz.

وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا

 

Dağları yontup evler yaptınız.

فَاذْكُرُوا آلاَءَ اللهِ وَلاَ تَعْثَوْا فِي اْلأَرْضِ مُفْسِدِينَ

 

Şimdi Allah'ın bu nimetlerini bir bir hatırlayın ve, yeryüzünün dengelerini bozmayın."

قَالَ الْمَـَلأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ آمَنَ مِنْهُمْ

75.

Halkın burunları havada üs yöneticileri, alt tabakadan maddî durumları zayıf olan inançlı kesimine hitaben:

أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّهِ

 

" Salih'in gerçekten Tanrı’ elçisi olduğuna inanıyor musunuz? "

قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلَ بِهِ مُؤْمِنُونَ

 

Halk: " Evet. Onun getirdiklerine inanıyoruz " deyince

قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا بِالَّذِي آمَنتُمْ بِهِ كَافِرُونَ

76.

Üs düzey yöneticiler: " Biz zaten sizin Tanrı’nızı kabul etmiyoruz " dediler,

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ

77.

deveyi kesip Tanrı buyruğuna karşı geldiler:

وَقَالُوا يَاصَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ

 

" Sevgili Salih! Eğer hakikaten Tanrı’ elçisi isen, söyleyip durduğun belâyı getir de görelim hadi " dediler.

فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ

78.

Çok geçmeden patlamalı bir sarsıntı oldu. Hepsi kendi evlerinin içinde büzüşüp kaldılar.

فَتَوَلَّى عَنْهُمْ

79.

Salih, cesetlerden uzaklaşırken kendi kendine söyleniyordu:

وَقَالَ يَاقَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي

 

“ A kardeşlerim! Ben Rabb’imin özel haberini sizlere ilettim.

وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَكِنْ لاَ تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ

 

Size nasihatler ettim, ama siz nasihatçileri hiç sevmiyorsunuz ki. “

وَلُوطًا

80.

Lût’u da unutmayın.

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ

 

Halkına şöyle demişti: “ Siz resmen fahişelik yapıyorsunuz.

مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ

 

Hattâ sizin yaptığınızın dünyada eşi benzeri olamaz.

إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ

81.

Yani siz, kadınlara değil, erkeklere şehvetle yanaşıyorsunuz.

بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

Yoo siz, gerçekten çıldırmış olmalısınız. “

 

 

 

 

سورة الأعراف: مكية 206 آية

8. c.

A'râf: 7 / 82 - 87. Ayetler

 

وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ

82.

Halkının son sözü ise:

إِلاَّ أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوهُمْ مِنْ قَرْيَتِكُمْ

 

" Şehrinizden atın bu adamları!

إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ

 

Çünkü bunların hepsi gerçekten temizlik budalası " demek oldu.

فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلاَّ امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ

83.

Lût'u ve ailesini kurtardık, karısını ise geride pislikler içinde bıraktık [1]

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا

84.

Sonra üzerlerine felaket yağdırıp işlerini bitirdik. [2]

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ

 

Pis suçluların sonu n'oldu gör bak…

وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا

85.

Medyen halkına gönderdiğimiz öz kardeşleri

قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ

 

Şuayb: " Sevgili kardeşlerim! Allah'a kulluk edin, çünkü sizin ondan başka tanrınız yok.

قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ

 

Rabb’inizden size bir açıklama geldi.

فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ

 

Bundan böyle ölçü ve tartının hakkını verin.

وَلاَ تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ

 

İnsanları, kendi mallarıyla aptal yerine koymayın.

وَلاَ تُفْسِدُوا فِي اْلأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا

 

Yeryüzünün kurulu doğal dengesini de bozmayın.

ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

 

Eğer içinizde iman varsa bunlar, sizin kendi iyiliğiniz içindir.

وَلاَ تَقْعُدُوا بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ

86.

Köşe başlarını tutup, Allah'a inananları tehdit etmeyin,

وَتَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ مَنْ آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًا

 

Hak yolcusunu yolundan etmeyin, işlerini yokuşa sürmeyin.

وَاذْكُرُوا إِذْ كُنْتُمْ قَلِيلاً فَكَثَّرَكُمْ

 

Azınlıkta iken, Allah'ın sizleri çoğunluk durumuna getirdiği zamanları hatırlayın.

وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ

 

bozguncuların sonu n'olmuş iyi bakın.

وَإِنْ كَانَ طَائِفَةٌ مِنْكُمْ آمَنُوا بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ وَطَائِفَةٌ لَمْ يُؤْمِنُوا

87.

Eğer bana gönderilen bilgi ve belgelere içinizden bir kesim inanır, bir kesim inanmaz ise

فَاصْبِرُوا حَتَّى يَحْكُمَ اللهُ بَيْنَنَا

 

Allah aramızda hükmünü verene dek sabredin.

وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ

 

Çünkü en isabetli kararı, o verir. "

 



[1] Karısının Lût'a inanmadığı anlaşılıyor.

[2] Harfî tercüme: " üstlerine yağmur yağdırdık " şeklinde olmalıydı. Ancak Türkçe'de bundan rahmet anlaşılır. Halbuki arlanmaz ve uslanmazlara rahmet yaraşmaz. Bu yağmur, nükleer sepinti gibi bir felaket olmalı. Ayrıca. 15/74. Ayetine de bakınız.