Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 / 6 - 12. Ayetler

 

وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي اْلأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللهِ رِزْقُهَا

6.

Yeryüzü canlılarının geçimi, Allah'tan sorulur.

وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ

 

O, bu canlıların yuvalarını da bilir, gürneklerini de. Her birinin belli bir yaşam tarzı vardır…

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ

7.

Allah, gökleri ve yeri altı zamanda yaratmıştır.

وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ

 

Allah'ın evreni, daha önce sıvıdan ibaretti.

لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكمْ أَحْسَنُ عَمَلاً

 

Amacı ise sizi, en güzel iş yarışına sokmaktı.

وَلَئِنْ قُلْتَ إِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ

 

Resulüm! Sen onlara: " öldükten sonra tekrar diriltileceksiniz " desen,

لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُبِينٌ

 

İnkarcılar: " bu bir kandırmaca. " derler.

وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ

8.

Vereceğimiz cezayı azıcık erteleyelim desek:

لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ

 

" mani olan mı var ? " derler.

أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ

 

Kıyamet gelince, onları es geçecek değildir.

وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

 

Alay ettikleri, tam beyinlerinde patlayacaktır.

وَلَئِنْ أَذَقْنَا اْلإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ

9.

Biz insana  önce biraz ilgi gösterip sonra bunu biraz esirgesek,

إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ

 

hemen ruhsal dengesi bozulur, inkarcı kesilir.

وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ

10.

Bir müddet darlıktan sonra, bolluğa erdirsek,

لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ

 

" artık sıkıntılar bitti " diyerek, sevindirik olur.

إِلاَّ الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

11.

Sabredip yararlı faaliyette bulunanlar ise,

أُولاَئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ

 

Hem aftan istifade edecekler hem de büyük bir ödül sahibi olacaklardır …

فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ

12.

Resulüm! Herhalde senin içine daral gelmiş olmalı ki sana vahyedilen ayetleri biraz bırakır gibi oldun:

أَنْ يَقُولُوا لَوْلاَ أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ

 

sırf " ona bir hazine indirilmeli ya da yanına bir melek verilmeliydi " demeleri yüzünden.

إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ

 

Resulüm! Sen, sadece bir uyarıcısın.

وَاللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ

 

Endişelenme her şeyin tek savunmanı Allah'tır.

 

 

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 / 13 - 19 . Ayetler

 

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ

13.

" Kuran’ı kendisi uydurdu " diyorlarsa, " siz de uydurup, benzeri on sure getirin.

وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

 

Ciddi iseniz, Allah'tan başka çağırabildiğinizi yardıma çağırın " de.

فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنْزِلَ بِعِلْمِ اللهِ

14.

Sana cevap veremezlerse bilin ki Kuran, Allah'ın bilgisi dahilinde indirilmiştir.

وَأَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ فَهَلْ أَنْتُمْ مُسْلِمُون

 

Ayrıca, ondan başka tanrı olmadığını da bilin. Tamam mı kabul ediyor musunuz?

مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا

15.

Dünya hayatı ve refahını isteyen herkese biz,

نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ

 

emeğinin karşılığını kesinti yapmadan veririz

أُولاَئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي اْلآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ

16.

ama, ahirette görüp göreceği ateş olur.

وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

Çünkü yaptıkları boş, iyilikleri de geçersizdir.

أَفَمَنْ كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ

17.

Şimdi tüm emekleri boşa gidecek bir adam, Allah'tan belgeli,

وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ

 

ayrıca Allah tarafından görevli, Cebrail gibi bir meleğin eşlik ettiği,

وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً

 

ayrıca Musa'nın öncü ve sevgi dolu Kitab'ında adı geçen bir şahısla bir tutulur mu?

أُولاَئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ

 

Bir tutulmaz diyenler, ona güvenmelidirler.

وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ مِنَ اْلأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ

 

Bundan böyle ona inanmayanın yeri ateştir.

فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ

 

Resulüm! Sakın Kuran’dan kuşkulanma!

إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

Çokları tarafından tasvip görmese de Kuran, Sahib'in tarafından indirilen bir gerçektir.

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللهِ كَذِبًا

18.

Bir söz uydurup bunu, Allah'ın üstüne yıkandan daha aşağılık kim olabilir?

أُولاَئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ

 

Bu gibi aşağılıklar Allah'ın huzuruna çıkarıldıklarında

وَيَقُولُ اْلأَشْهَادُ هَؤُلاَءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى رَبِّهِمْ

 

tüm şahitler hep bir ağızdan haykıracaklar: " Allah'a iftirada bulunan yalancılar!!! "

أَلاَ لَعْنَةُ اللهِ عَلَى الظَّالِمِينَ

 

Artık Allah, bu saygısızlara lanet etmez mi!?

اَلَّذِينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا

19.

Hak yolcusunu yolundan edip, gerçekleri çarpıtanları kovmaz mı huzurundan!

وَهُمْ بِاْلآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

 

Zaten, ahiret hayatına da inanmamışlardı!

 

 

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 / 20 - 28. Ayetler

 

أُولاَئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي اْلأَرْضِ

20.

Dünyada iken Allah’ı da yıldıramamışlardı.

وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ

 

Şimdi ise Allah'tan başka kendilerine yâr olacak kimseleri yok.

يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ

 

Üstelik cezaları da ikiye katlanacak.

مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ

 

Vaktiyle dinlemeye ve görmeye tahammül edemiyorlardı.

أُولاَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ

21.

Şimdi ise kendilerini kaybedecekler.

وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

Üstelik uyduruk tanrıları kendilerini yüzüstü bırakıp gidecek.

لاَ جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي اْلآخِرَةِ هُمُ اْلأَخْسَرُونَ

22.

Artık, onlar kendilerini kaybetmesin de daha kimler kaybetsin.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُوا إِلَى رَبِّهِمْ

23.

İnanarak, yararlı faaliyetlerde bulunanlar ve huzuru Rab'lerinde arayanlar ise,

أُولاَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

 

cennetlik olup sonsuza kadar orada kalacaklar.

مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَاْلأَعْمَى وَاْلأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ

24.

Sanki cehennemi temsilen, körler sağırlar; cenneti temsilen görenler duyanlar takımı.

هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاً أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ

 

Hiç bu iki takım bir olur mu? Düşünsenize …

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ

25.

Tanrı elçisi olarak gönderdiğimiz Nûh ile halkı arasında şöyle bir tartışma olmuştu:

إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ

 

Nûh: " Ben sizi Allah adına uyarmaya geldim.

أَنْ لاَ تَعْبُدُوا إِلاَّ اللهَ

26.

Allah'tan başkasına kulluk etmeyin.

إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ

 

Sizin, başınıza büyük bir felaket gelmesinden korkuyorum. "

فَقَالَ الْمَـَلأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ

27.

Halkın inkarcı kodamanları:

مَا نَرَاكَ إِلاَّ بَشَرًا مِثْلَنَا

 

" Gördüğümüz kadarıyla sen de bizim gibi bir beşersin.

وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلاَّ الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِىَ الرَّأْيِ

 

Bakıyoruz da sana uyanlar hep, zihinsel özürlü ayak takımı.

وَمَا نَرَى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ

 

Bizden bir farkınızı da göremiyoruz, açıkçası siz, yalancısınız ".

قَالَ يَاقَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي

28.

Nuh: " Aziz milletim! hiç düşündünüz mü ? Acaba ben, Rabb'imden ruhsatlı mıyım ?

وَآتَانِي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ

 

Acaba Allah bana sizi hiç kavrayamadığınız çok gizli bir görev mi verdi?

أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ

 

Acaba siz istemeden ben, sizi bunu kabule zorlamayabilir miyim? "

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 / 29 -37. Ayetler

 

وَيَاقَوْمِ لاَ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاً

29.

Sevgili milletim! Ben, bundan dolayı sizden bir şey istemiyorum.

إِنْ أَجْرِىَ إِلاَّ عَلَى اللهِ

 

Benim ücretim Allah'tan.

وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّهُمْ مُلاَقُوا رَبِّهِمْ وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

 

Ama ben, sizin cahilce sözlerinize bakarak inananları dışlayamam. Çünkü yarın onlar, Rab'lerinin huzuruna çıkacaklar.

وَيَاقَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ

30.

A milletim! Eğer ben onları kovarsam, söyler misiniz o zaman kim beni Allah'ın elinden kurtarabilir ?

وَلاَ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَائِنُ اللهِ وَلاَ أَعْلَمُ الْغَيْبَ

31.

Ben size: " Yanımda Allah'ın hazineleri var demiyorum. Gaybı da bilemem.

وَلاَ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ

 

Melek olduğumu da söylemiyorum.

وَلاَ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ

 

Alaycı bakışlarla süzüp durduğunuz müminler hakkında:

لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللهُ خَيْرًا

 

' Allah onlara asla iyilik etmez ' de diyemem.

اللهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنْفُسِهِمْ إِنِّي إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ

 

Çünkü onların içindekileri en iyi Allah bilir. Aksi halde haksızlık etmiş olurum. "

قَالُوا يَانُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا

32.

Kodamanlar bir ara: " Nuh be! Yahu bizimle çok uğraştın. Biraz da fazla oldun.

فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

 

Eğer sözünün eriysen, şu bizi tehdit edip durduğun şeyleri bize göstersene bir. "

قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُمْ بِهِ اللهُ إِنْ شَاءَ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ

33.

Nuh: " Bunu size, sadece Allah gösterebilir, isterse tabi, siz onunla uğraşamazsınız.

وَلاَ يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ

34.

Anlaşılan ben size içtenlikle nasihat etsem de size yaranamayacağım.

إِنْ كَانَ اللهُ يُرِيدُ أَنْ يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

Allah, sizi şaşırtmak istemişse, Sahibi'nizdir, şaşırtır. Nasıl olsa eninde sonunda ona döneceksiniz… "

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ

35.

Resulüm! Yoksa: " uydurdu " mu diyorlar.

قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ

 

De ki: " eğer uydurdumsa sorumlusu benim! Sizin suçlarınızın ise sorumlusu ben değilim."

وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ إِلاَّ مَنْ قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

36.

Sonunda Nuh'a: " sana halkından ilk başta inanmış olanlar dışında kimse inanmayacak yaptıklarına bakıp da canını sıkma.

وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا

37.

Sen bizim uzaktan kumandalı isteklerimize göre bir gemi yap.

وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

 

Haksızlık yapanlar için de, ikide bir bana yalvarıp durma! çünkü boğulacaklar " dedik.

 

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 / 38 - 45. Ayetler

 

وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ

38.

Gemi inşaatı devam ederken,

وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَـَلأٌ مِنْ قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ

 

kodamanlar ara sıra uğrayıp onunla dalga geçerlerdi. Nuh da onlara:

قَالَ إِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ

 

" biz inananlarla alay ederseniz, biz de sizin alayınıza ilerde aynen karşılık veririz der,

فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ

39.

eklerdi: kahreden acıların, kimin başına geleceğini; kimlerin üzerinde çöreklenip kalacağını yakında göreceksiniz. "

حَتَّى إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ

40.

Sonunda fermanımız çıktı. Ocak içlerinden bile sular fışkırmaya başlayınca Nuh'a:

قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ

 

" gemiye her şeyden bir çift yükle, aileni de.

إِلاَّ مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ

 

Ailenden, sadece inanları al. Daha önce ölüme mahkum olanları bırak " dedik.

وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ

 

Zaten inanıp ona destek olan çok azdı.

وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِاسْمِ اللهِ مَجْرٰيها وَمُرْسٰيهَا

41.

Nuh: " Vira bismillah" diyerek binin gemiye. Artık demir alma ve demir atma zamanıdır.

إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Artık Rabb'imin engin hoşgörülü sevgi deryasına açılıyoruz. "

وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ

42.

Gemi dağlar gibi dalgalar arasında akıp giderken, dayanamadı Nuh. Bir kaya kovuğunda büzüşen oğluna seslendi:

يَابُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا وَلاَ تَكُنْ مَعَ الْكَافِرِينَ

 

" hadi yavrum, dedi, gel yanımıza, inkarcılarla birlik olma n'olur! "

قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ

43.

" ben dedi oğlu, suyun ulaşamayacağı bir dağa atarım kendimi. "

قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللهِ إِلاَّ مَنْ رَحِمَ

 

" bugün Allah'ın esirgedikleri dışında elinden kurtulan olmayacak ki " diyebildi Nuh.

وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ

 

Derken aralarına dalga girdi ve boğulup gitti.

وَقِيلَ يَاأَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَاسَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ اْلأَمْرُ

44.

Sonunda: " Ey topraklar! Yut sularını, ey sema kes artık " dendi. Sular çekildi. Görev tamamlandı.

وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

 

" haksızlık edenlerin canı cehenneme! " diye sesler yükselirken, gemi de Cûdî'ye oturdu.

وَنَادَى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي

45.

Nuh Rabb'inden özür diledi: "Ya Rab! dedi. Oğlum benim canım ciğerimdi.

وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنْتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ

 

Sen de haklısın. Artık ne diyeyim hakimlerin hakimi sensin."

 

 

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 / 46 - 53. Ayetler

 

قَالَ يَانُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ

46.

Sert çıktı Tanrı. " o senin ailenden sayılmaz. Çünkü, uygunsuz işler yaptı.

فَلاَ تَسْأَلْنِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ

 

Hem iç yüzünü bilmediğin şeyleri isteme benden.

إِنِّي أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ

 

ben, bir cahillik etmen ihtimaline karşı seni peşinen uyarıyorum. "

قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ

47.

Nuh mahcup oldu: " Ya Rab senden içyüzünü bilmediğim bir şeyi istediğim için affına sığınıyorum.

وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُنْ مِنَ الْخَاسِرِينَ

 

eğer beni bağışlamazsan, eğer beni sevmez isen, mahvolurum ben. "

قِيلَ يَانُوحُ اهْبِطْ بِسَلاَمٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَى أُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَ

48.

Ferman: " Ey Nuh! haydi esenlikle aşağı in. Sana da senin yanında yer alan milletlere de hayırlı olsun. "

وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

Artık bu milletler arasında bir süre yaşatıp sonra canını fena yakacaklarımız olacak.

تِلْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ

49.

Resulüm! Sana vahyettiğimiz bu haberler, gayb  haberleridir.

مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَذَا

 

Bunları daha önce ne sen biliyordun ne de halkın.

فَاصْبِرْ إِنَّ الْعاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ

 

Sabret, çünkü zafer, sağlamcılarındır…

وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا

50.

Ad kavmine gönderdiğimiz hemşehrileri

قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ

 

Hûd: " Aziz milletim!. Allah'a kulluk edin.

مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلاَّ مُفْتَرُونَ

 

Çünkü sizin ondan başka tanrınız yok. Siz bu tanrıları kendiniz uyduruyorsunuz.

يَاقَوْمِ لاَ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا

51.

Sevgili milletim! ben, bu hizmetten dolayı sizden bir ücret istemiyorum.

إِنْ أَجْرِىَ إِلاَّ عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

 

Aklınızı çalıştırın. Benim ücretim, beni yaratana aittir.

وَيَاقَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ

52.

Sevgili milletim! Rabbinizden özür dileyip tövbe edin ki

يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا

 

Allah, yukarıdan üzerinize bol bol rahmet indirsin,

وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ

 

kesenize biraz bereket dolsun da ortalıkta suçlu imiş gibi dolaşmayın. "

قَالُوا يَاهُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ

53.

Halk: " Sevgili Hûd! Sen bize bir mucize getirmedin.

وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ

 

Biz, senin kuru lafınla ne tanrılarımızı bırakır

وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ

 

ne de sana güveniriz.

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  54 - 62. Ayetler

 

إِنْ نَقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوءٍ

54.

Anlaşılan biz lafımızı bitirmeden bizim tanrılar seni serseme çevirmiş. "

قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ

 

Hûd gürledi: "Allah şahidim olsun ki, sizin aracı tanrılarınızla işim yok benim.

مِنْ دُونِهِ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لاَ تُنْظِرُونِ

55.

Hadi Allah'a rağmen bana pusu kurun, hemen beklemeden.

إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ رَبِّي وَرَبِّكُمْ

56.

Benim yegane güvencem, her ikimizin sahibi Allah'tır.

مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

 

Çünkü, Allah'ın elini uzatıp yardım etmediği tek bir canlı yoktur, doğru yolda olan, benim Tanrımdır.

فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ

57.

Ben, bana verilen emri size ilettim. Eğer kabul etmezseniz,

وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا

 

Tanrım sizi alıp yerinize başka bir toplum getirebilir. Allah'a engel de olamazsınız.

إِنَّ رَبِّي عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ

 

Çünkü yaratıkları koruma görevi Rabb'ime aittir. "

وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ

58.

Yıkım fermanımız gelince, Hûd'u ve yanındaki inananları, bir sevgi işareti olarak, o büyük felaketten kurtardık.

وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ

59.

Gördüğün gibi bizim Ad'lılar, Allah kelâmını inkar ettiler,

وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُوا أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ

 

Tanrı elçilerine karşı geldiler gidip nerde dik kafalı ve zorba varsa ona takıldılar.

وَأُتْبِعُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ

60.

O yüzden, hem bu dünyada hem öbür dünyada laneti hak ettiler.

أَلاَ إِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْ

 

Evet Ad'lılar, Tanrı'yı inkar ettiler.

أَلاَ بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ

 

Artık Hûd'un Ad halkı için yapacak bir şeyi yoktu…

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا

61.

Semûd'a gönderdiğimiz öz kardeşleri

قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ

 

Salih: " Aziz milletim! Allah'a kulluk edin.

مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ اْلأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا

 

Sizin ondan başka tanrınız yok. Sizi dünya çamurundan yaratıp, dünyayı imar etmenizi istedi.

فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُجِيبٌ

 

Tövbe edip ondan özür dileyin. Benim tanrım çok yakındadır. Hemen cevap verecektir.

قَالُوا يَاصَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَذَا

62.

Halk: " A Salih! Sen bu olaydan önce aramızda sevilen biriydin.

أَتَنْهَانَا أَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ

 

Şimdi sen, ata tanrılarını bize yasak mı ediyorsun. Doğrusu, senin bize yaptığın tek tanrı çağrısında derin kuşkularımız var. "

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  63 - 71. Ayetler

 

قَالَ يَاقَوْمِ أَرَأَيْتُمْ

63.

Salih: " Sevgili milletim! Hiç düşündünüz mü?

إِنْ كُنْتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً

 

Benim Allah'tan ruhsatlı olup olmadığımı, ya da, bana nazik bir görev verip vermediğini?

فَمَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللهِ إِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ

 

Allah'a karşı gelirsem, kim beni onun elinden kurtarabilir? Siz bana zarardan başka ne verebilirsiniz ki?

وَيَاقَوْمِ هَذِهِ نَاقَةُ اللهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللهِ

64.

Sevgili milletim! Şu deve size Allah tarafından gönderilmiş bir simgedir. Bırakın onu, Allah'ın otlağında keyfince otlasın.

وَلاَ تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ

 

Ona kötü davranmayın, aksi halde cezanız ivedilik kazanır. "

فَعَقَرُوهَا

65.

Onu kestiler.

فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ ذَلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ

 

O zaman Salih: " Köşklerinizde ancak üç gün daha safa sürebilirsiniz. Artık ok yaydan çıkmıştır."

فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ

66.

Yıkım fermanımız gelince, Salih'i ve yanında yer alan inananları, bir sevgi işareti olarak o berbat günden salimen kurtardık.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ

 

Çünkü senin Rabb'in görkemli bir güce sahiptir.

وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ

67.

Derken korkunç bir ses zalimleri şok etti.

فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ

 

Hepsi de köşkleri içinde büzüşüp kaldılar.

كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا

68.

Sanki orada hiç varlık sürmemiş gibi oldular.

أَلاَ إِنَّ ثَمُودَ كَفَرُوا رَبَّهُمْ أَلاَ بُعْدًا لِثَمُودَ

 

Evet, Semûd halkı Allah'ı inkar etmişti. Yazık oldu Semûd’a…

وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى قَالُوا سَلاَمًا

69.

Meleklerimiz müjdeli bir haber vermek üzere İbrahim'e uğrayıp selâm verdiler.

قَالَ سَلاَمٌ فَمَا لَبِثَ أَنْ جَاءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍ

 

İbrahim de: " selâm " deyip buyur etti. Çok geçmeden kendilerine dana eti ikram etti.

فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لاَ تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً

70.

Misafirlerin yemeğe uzanmadıklarını görünce onları garipsedi ve içini hafiften bir korku sardı.

قَالُوا لاَ تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمِ لُوطٍ

 

Ziyaretçiler: " Korkma! biz Lût kavminin işini bitirmeye geldik zaten " dediler.

وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ

71.

Tam o sırada, İbrahim’in hizmet için ortalıkta dolaşan hanımı durduk yerde gülüverdi.

فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِنْ وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ

 

Ziyaretçiler: " Eşini, İshak ve Yakûb ile müjdeledik de ondan gülüyor " dediler.

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  72 - 81. Ayetler

 

قَالَتْ يَاوَيْلَتَا أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَذَا بَعْلِي شَيْخًا

72.

Hanım: " Eyvaah! Yani şimdi ben çocuk mu doğuracağım? Ben yaşlı, kocam moruk.

إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ

 

Olamaz böyle bir şey. "

قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللهِ

73.

Ziyaretçiler: " Allah'ın işine mi karışıyorsun. "

رَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ

 

Bu, Allah'ın size karşı bir sevgi ve iyilik çıkartmasıdır.

أَهْلَ الْبَيْتِ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَجِيدٌ

 

Bu, hane halkının teşekkür etmesi gereken bir durumdur. "

فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَى يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ

74.

İbrahim'in korku ve heyecanı yatışıp da bunun yerini müjdeli bir haber alınca, başladı bizim elçilerimizle Lût kavmini tartışmaya.

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُنِيبٌ

75.

Çünkü, İbrahim oldukça ince düşünceli, içli ve açık yürekli biriydi.

يَاإِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ

76.

Ziyaretçiler: " A İbrahim bırak onları. Rabbin fermanı çıktı bile.

وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ

 

Artık onlara verilen cezadan geri dönüş yok " diye kestirip attılar…

وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ

77.

Ziyaretçi melekler, Lût'a gelince, Lût fena bozuldu, eli ayağına dolaştı. Kendi kendine: " ne berbat bir gün " diye söylendi. [1]

وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ

78.

Çok geçmeden halk, daha önce de yaptıkları gibi bu sefer de yılışa kırıta Lût'un kapısına dayandılar.

قَالَ يَاقَوْمِ هَؤُلاَءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللهَ

 

Lût kızdı: " Be adamlar! benim tam size göre tertemiz kızlarım var, Allah'tan korkun da

وَلاَ تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي أَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَشِيدٌ

 

beni misafirlerim önünde bari rezil etmeyin. İçinizde aklı başında adam yok mu sizin? "

قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ

79.

Halk: " Bizim, senin kızlarınla bir işimiz olmadığını bal gibi biliyorsun. Bizim ne istediğimizi de pekâla biliyorsun. "

قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَى رُكْنٍ شَدِيدٍ

80.

Lût: " Keşke. Size karşı bir gücüm olsa, ya da daha sağlam bir kaleye sığınabilsem "

قَالُوا يَالُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُوا إِلَيْكَ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ

81.

Misafirler: " Sevgili Lût! Biz Tanrı görevlisiyiz. Sana dokunamayacaklar, gece yarısında ailenle birlikte çek git. Geride kimse kalmasın

إِلاَّ امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ

 

karından başka. Çünkü halkın başına gelen onun da başına gelecek.

إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ

 

infaz şafakta, şafak yakın değil mi ? "

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  82 - 88. Ayetler

 

فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا

82.

İnfaz vakti gelir gelmez, şehrin altını üstüne getirdik. 

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ مَنْضُودٍ

 

Şehre, el yapımı taşlarla yoğun atışlar yaptık.

مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ

83.

Tanrı damgalı ve de zalime ayarlı taşlarla…

وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا

84.

Medyen halkına gönderdiğimiz öz kardeşleri

قَالَ يَاقَوْمِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ

 

Şuayb: " Aziz milletim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka tanrınız yok.

وَلاَ تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ

 

Ölçüyü tartıyı eksik yapmayın. Gördüğüm kadarıyla haliniz vaktiniz yerinde,

وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ

 

Ben sizin, o kapsamlı felaket gününde çok acı çekmenizden korkuyorum.

وَيَاقَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ

85.

Sevgili milletim! ölçüyü tartıyı doğru yapın.

وَلاَ تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ

 

İnsanları, kendi mallarıyla aptal yerine koyup aşağılamayın.

وَلاَ تَعْثَوْا فِي اْلأَرْضِ مُفْسِدِينَ

 

Dünyadaki malî dengeleri bozmayın,

بَقِيَّةُ اللهِ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

86.

Allah'ın belirlediği kâr payı, sizin için daha hayırlıdır. İnanıyorsanız tabi.

وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفِيظٍ

 

Ben sizin başınızda hep bekçi olamam. "

قَالُوا يَاشُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا

87.

Halk: " A Şuayb! atalarımızın taptığı putları bırakmamızı emreden, senin namazın mı?

أَوْ أَنْ نَفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ

 

kendi malımız üzerinde keyfi tasarrufta bulunamayacak mıyız şimdi?  "

إِنَّكَ َلأَنْتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ

 

Çünkü sen, ince fikirli ve aklı başında birisin. "

قَالَ يَاقَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي

88.

Şuayb: " Sevgili milletim! Acaba siz, benim Rabb'imden ruhsatlı olup olmadığımı,

وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا

 

bana özel bir ikramda bulunup bulunmadığını düşündünüz mü  hiç?

وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَى مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ

 

Ben ise, size koyduğum yasaklara ihaneti asla düşünmüyorum.

إِنْ أُرِيدُ إِلاَّ اْلإصْلاَحَ مَا اسْتَطَعْتُ

 

Ben elimden geldiğince düzeltmek istiyorum.

وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللهِ

 

Olursa başarım, Allah sayesinde olacaktır.

عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ

 

Ona güveniyorum, içimi de ona döküyorum. "

 

 

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  89 - 97. Ayetler

 

وَيَاقَوْمِ لاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي

89.

Şuayb: "Sevgili milletim! bana karşı düşmanca tavır almayın.

أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ

 

Aksi halde Nuh, Hûd ve Salih kavimlerinin başına gelenler aynıyla sizin de başınıza gelebilir.

وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ

 

Hele de Lût kavmi sizden pek de uzak değil.

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ

90.

Rabbinize tövbe istiğfarda bulunun. Çünkü benim Rabb'im sevecen ve dost canlısıdır. "

قَالُوا يَاشُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ

91.

Halk: " A Şuayb! Biz senin dediklerinin çoğunu anlamıyoruz.

وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلاَ رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ

 

Aslında bize göre sen zayıfsın. Zaten arkan olmasa çoktan senin başını ezmiştik.

وَمَا أَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ

 

Yani bizim yanımızda hiç değerin yok. "

قَالَ يَاقَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللهِ

92.

Şuayb: " Be adamlar! Benim cemaatim size göre Allah'tan daha mı değerli ?

وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا

 

bunun için mi Allah'ı gözardı ediyorsunuz?

إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

 

Sizin tüm yaptıklarınız Rabb'imin malûmudur.

وَيَاقَوْمِ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ

93.

Ey millet! Elinizden geleni geri koymayın. Çünkü ben görevimi yapıyorum.

سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ

 

Ama, insanı kahreden acıların kime isabet edeceğini, kimin yalancı olduğunu yakında göreceksiniz.

وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ

 

Bekleyin, çünkü sizinle beraber ben de beklemedeyim. "

وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا

94.

Yıkım fermanımız gelince, Şuayb’ı ve onun safında yer alan müminleri, acıdığımız için kurtardık.

وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ

 

Saygısızlar ise, büyük bir ses patlamasıyla şok oldular. Hepsi köşkleri içerisinde, büzüşüp kaldılar.

كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا أَلاَ بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ

95.

Sanki orada hiç yaşamamış gibi oldular. Yazık oldu Medyen'e, tıpkı Semûd gibi…

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ

96.

Musa'yı mucizeler ve belgeler destekli olarak görevlendirdik.

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ

97.

Musa, Fıravun'un yönetim halkasına kadar girdi,

فَاتَّبَعُوا أَمْرَ فِرْعَوْنَ وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ

 

Hep beraber onun emirlerini uyguladılar. Fıravun'un işleri hiç de akıllıca değildi.

 

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  98 - 108. Ayetler

 

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ

98.

Fravun, kıyamet günü halkının önüne düşüp onları ateşe götürecek.

وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ

 

Eyvaah! başı çekene bak, çekilene bak.

وَأُتْبِعُوا فِي هَذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ

99.

Hem bu dünyada hem öbüründe laneti hakettiler.

بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ

 

Eyvaah! hak edene bak, hakedilene bak…

ذَلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ

100.

Resulüm! Sana, kimi harabe, kimi yerle bir olmuş kentlerden öyküler sunduk.

وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِنْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ

101.

Ama biz onlara haksızlık etmedik, bilakis onlar kendilerine kıydılar.

فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ

 

Rabb'inin fermanı geldiğinde, kul oldukları Tanrı ötesi tanrılar, onlara zerre kadar yâr olmadı,

وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ

 

onlara hayal kırıklığından öte bir şey vermedi.

وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ

102.

Senin Rabb’inin azgın kentlere düzenlediği suçüstü baskınları hep böyle olmuştur.

إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ

 

Evet onun baskınları inletir ve kıvrandırır.

إِنَّ فِي ذَلِكَ َلآيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ اْلآخِرَةِ

103.

Bütün bu olaylarda, yüreğinde ahiret sızısı olanlar için alınacak dersler vardır.

ذَلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌ لَهُ النَّاسُ وَذَلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ

 

Ahiret, tüm insanlığın bir araya getirileceği tüm evrenin seyrine açık bir sahnedir.

وَمَا نُؤَخِّرُهُ إِلاَّ ِلأَجَلٍ مَعْدُودٍ

104.

Kıyameti, vadesi dolana kadar erteleriz.

يَوْمَ يَأْتِ لاَ تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلاَّ بِإِذْنِهِ

105.

O gün geldi mi, Allah'ın izni olmadan kimse ağzını açamaz.

فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ

 

Kimi sıkıntılı, kimi de mutludur.

فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ

106.

Sıkıntılı olanlar, alevlere dalarken, hıçkırıklar hırıltılar, çığlıklar ayyuka çıkacaktır.

خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَاْلأَضُ

107.

Onlar, gökler ve yer durduğu sürece orada kalacaklardır. [2]

إِلاَّ مَا شَاءَ رَبُّكَ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ

 

Yani Rabb'in aksini istemediği sürece. Çünkü senin Rabbin istediğini mutlaka yapacaktır.

وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَاْلأَرْضُ

108.

Yüzlerinde mutluluk ifadesi olanlar ise, cennettedir. Onlar, gökler ve yer durduğu sürece orada kalacaklardır.

إِلاَ مَا شَاءَ رَبُّكَ عَطَاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ

 

Yani Rabb'in aksini istemediği sürece, ikramlar kesintisiz devam edecektir.

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  109 - 117. Ayetler

 

فَلاَ تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هَؤُلاَءِ

109.

Resulüm! Onların tapındıkları putlar hakkında tartışmaya bile girme.

مَا يَعْبُدُونَ إِلاَّ كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُمْ مِنْ قَبْلُ

 

Onlar sadece ataları gibi ibadet ediyorlar.

وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ

 

Biz onlara, dünyadaki nasiplerini hiç kesinti yapmadan vereceğiz…

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ

110.

Musa'ya Tevratı indirdik. Bu Kitap konusunda derin görüş ayrılıkları oluştu.

وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ

 

Şayet Rabb'inin vaktiyle verilmiş sözü olmasaydı, onların işi çoktan bitmişti.

وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مُرِيبٍ

 

Onlar hâla bu Kitap yüzünden içlerini kemiren bir şüphe içindedirler.

وَإِنَّ كُلاً لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ

111.

Allah, onlardan her birine yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir.

إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

 

Çünkü Allah, tüm yaptıklarını ayrıntısıyla biliyor…

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ

112.

Resulüm, sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Yanındaki tövbeciler de dürüst olsun.

وَلاَ تَطْغَوْا إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

 

Sakın bir taşkınlık yapmayın. Çünkü Allah, yaptıklarınızı görüp izlemektedir.

وَلاَ تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ

113.

Haksızlık yapanlara meyletmeyin, yoksa siz de yanarsınız.

وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لاَ تُنْصَرُونَ

 

Zaten Allah'tan başka dostunuz yok, sonra büsbütün desteksiz kalırsınız.

وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ

114.

Namazı gündüzün iki yarısında, ve gecenin ilk yarısında kılın.

إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ

 

İyilikler, kötülükleri götürür.

ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ

 

Bu söz, aklı başında olan herkesin kulağına küpe olsun.

وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ

115.

Sabırlı ol, çünkü Allah, güzel davranışların karşılığını zayi etmez.

فَلَوْلاَ كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُوا بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي اْلأَرْضِ

116.

Acaba sizden önce, dünyadaki bozulmalara karşı çıkan ileri düzeyde insanlar oldu mu ki? Keşke olsaydı.

إِلاَّ قَلِيلاً مِمَّنْ أَنْجَيْنَا مِنْهُمْ

 

Buna çıksa çıksa bizim kurtardığımız pek az insan karşı çıkmıştır.

وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ

 

Bütün zalimler, önce gösterişe giden yola gimişler,

وَكَانُوا مُجْرِمِينَ

 

ardından da günaha belenip çıkmışlardır.

وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ

117.

Aksi halde senin Rabbin, halkı yenilikçi olan kentleri, durup dururken helâk edecek değil herhalde.

 

سورة هود: مكية 123 آية

12.c.

Hûd: 11 /  118 - 123. Ayetler

 

وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً

118.

Eğer Allah dileseydi, bütün insanlığı tek düze yaratabilirdi,

وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ

 

Yapmadığına göre kavgalar sürüp gidecek demektir.

إِلاَّ مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ

119.

Ama Allah'ın sevdikleri de olacaktır.

وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ

 

Zaten insanlığı mücadele için yaratmıştır.

وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ َلأَمْلأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

 

Sonuç olarak Allah'ın: " Cehennemi, insanlar ve cinlerle dolduracağım " sözü mutlaka gerçekleşecektir…

وَكُلاًّ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ

120.

Resulüm! Tanrı elçileriyle ilgili olarak anlattığımız bu öyküler,

مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ وَجَاءَكَ فِي هَذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ

 

senin içini rahatlatacaktır. Söylenenlerin hepsi gerçek olaylar olup inanlar için unutulmaz bir ders niteliğindedir.

وَقُلْ لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ

121.

İnanmayanlara şöyle de: " Elinizden geleni geri koymayın. Çünkü biz görevimizi yapmak zorundayız.

وَانْتَظِرُوا إِنَّا مُنْتَظِرُونَ

122.

Bekleyin, çünkü biz de bekliyoruz. "

وَِللهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ اْلأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ

123.

Yerin ve göklerin ötesi de Allah'ındır. Her iş Allah'ın onayından geçer. Hep bunu dikkate alarak ona hizmet et.

وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

 

Allah'a güven. Çünkü senin Rabb'in yaptıklarınızı görmemiş olamaz.

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

 

 

Yûsuf: 12 /  1- 4. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

الۤرٰ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ

1.

Elim, Lâm, Râ. Bunlar, aydınlık bir Kitab'ın sözleridir.

إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

2.

Onu, okuyup anlamanız için Arapça indirdik.

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ

3.

Biz bir taraftan sana Kuran’ı vahyederken bir yandan da öykülerin en güzelini anlatacağız. Çünkü daha önce sen, bunları bilmiyordun.

إِذْ قَالَ يُوسُفُ لأَبِيهِ

4.

Yusuf babasına anlatıyordu:

يَاأَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ

 

" Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla birlikte güneşi ve ayı gördüm. Hepsi de önümde eğiliyorlardı. "

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

12.c.

Yûsuf: 12 /  5 - 14. Ayetler

 

قَالَ يَابُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ

5.

Baba: " Yavrucuğum! Sakın bu rüyanı kardeşlerine öykünme.

فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإنْسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ

 

Yoksa sana oyun edip zarar verebilirler. Çünkü şeytan insanın baş düşmanıdır.

وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ

6.

Rabbin bununla sendeki ayrıcalığa işaret ediyor.

وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ

 

Belliki sana olayların yorumunu öğretecek. Belliki sana ve Yakûb ailesine verdiği görevi  tamamlayacak.

كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ

 

Nitekim vaktiyle bu görevi ataların İbrahim ve İshak ile noktalamıştı.

إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

 

Çünkü Allah, bilgi ile her şeye egemendir. "

لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ

7.

Yusuf ve Kardeşleri olayında ders almaya niyetli olan herkes için alınacak dersler vardır.

إِذْ قَالُوا

8.

Kardeşler kendi aralarında:

لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا

 

" Babamız Yusuf'u ve kardeşini bizden çok seviyor,

وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

halbuki biz de varız, herhalde babamız büyük bir yalnızlık bunalımına girdi " diyorlardı.

اُقْتُلُوا يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا

9.

Biri: " Yusuf'u öldürüp araziye bırakın.

يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ

 

Böylece babanızın sevgisi sırf size kalır. Bakarsın bu sevgiden gül gibi bir toplum olur.

قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ لاَ تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ

10.

Diğeri: " Yoo. Yusuf'u öldürmeyin onu derin bir su kuyusuna atın.

يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ

 

Böyle yaparsanız nasıl olsa kervancıların biri onu alıp götürecektir. "

قَالُوا يَاأَبَانَا مَا لَكَ لاَ تَأْمَنَّا عَلَى يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ

11.

Kardeşler babalarına varıp:" Sevgili babamız! Neden Yusuf'u bize emanet etmiyorsun? Biz ona pekâla bakabiliriz.

أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

12.

Yarın onu bizimle bırak da koşsun oynasın. Biz ona kol kanat oluruz. "

قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَنْ تَذْهَبُوا بِهِ

13.

Baba: " Sanki onu götürürseniz çok üzülecek gibiyim.

وَأَخَافُ أَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنْتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ

 

Oyuna falan dalarsınız da onu kurt yer diye korkuyorum. "

قَالُوا لَئِنْ أَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّا إِذًا لَخَاسِرُونَ

14.

Kardeşler: " İyi artık. Eğer biz bu kadar kalabalık iken onu kurt yerse, hepimiz mahvolduk demektir. "

 

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

12.c.

Yûsuf: 12 /  15- 22. Ayetler

 

فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهِ وَأَجْمَعُوا أَنْ يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ

15.

Onu götürdüler. Tam kuyuya atmaya karar verdikleri sırada Yusuf'a fısıldadık:

وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِأَمْرِهِمْ هَذَا وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ

 

" Sen, ilerde onların yaptıklarını çaktırmadan yüzlerine vuracaksın " diye güç verdik.

وَجَاءُوا أَبَاهُمْ عِشَاءً يَبْكُونَ

16.

Akşam üzeri, ağlaşarak babalarına geldiler.

قَالُوا يَاأَبَانَا إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ

17.

Kardeşler: " Babacığım! Biz yarışıyorduk Yusuf'u da eşyalarımızın yanına bırakmıştık, ama onu kurt yemiş.

وَمَا أَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ

 

Hoş, biz doğru söylesek de bize inanmazsın ya! "

وَجَاءُوا عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ

18.

Sahte kan bulaşığı gömleğini getirmişlerdi.

قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنْفُسُكُمْ أَمْرًا

 

Baba: " Yoo bu çocuksu davranışlarınızla siz ancak kendinizi kandırabilirsiniz " diye inledi

فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ

 

Artık bağrıma taş basmalıyım. Anlattığınıza bakılırsa bana sadece Allah yâr olabilir.

وَجَاءَتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَأَدْلَى دَلْوَهُ

19.

Derken bir kervan geldi. Sucularını suya saldılar. Kovasını sarkıttı.

قَالَ يَابُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ

 

Sucu: " Aa! bir çocuk! "

وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ

 

Onu ticarî bir mal gibi sarıp sarmalayıp götürdüler. Allah ise yaptıklarını biliyordu.

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُوا فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ

20.

Kervancılar, umursamaz bir tavır takınarak Yusuf'u öldü pahasına, yani birkaç kuruşa sattılar.

وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِنْ مِصْرَ ِلإمْرَأَتِهِ

21.

Onu satın alan Mısırlı vezir, karısına şöyle diyordu:

أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَى أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا

 

" Ona iyi bak. İşimize yarayabilir. Bakarsın onu evlat bile edinebiliriz. "

وَكَذَلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي اْلأَرْضِ

 

Bu şekilde Yusuf'un dünyadaki yerini berkittik.

وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْوِيلِ اْلأَحَادِيثِ

 

Çünkü ilerde ona, olayların yorumunu öğretecektik.

وَاللهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ

 

Çünkü Allah işini bilirdi,

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

 

ama çokları, olup biteni anında yorumlayamazdı...

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا

22.

Yusuf ergin yaşa geldiğinde ona, siyasî güç yanı sıra bir takım bilgiler de yükledik.

وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

 

Zaten bizim, gönül erlerine karşılığımız hep böyle olmuştur.

 

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

12.c.

Yûsuf: 12 /  23 - 30. Ayetler

 

وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِهِ

23.

Vezirin hanımı bir gün, genç Yusuf'tan yararlanmaya kalktı.

وَغَلَّقَتِ اْلأَبْوَابَ

 

Kapıları kapattı ve:

وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ

 

" Hadi gel " dedi.

قَالَ مَعَاذَ اللهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ

 

Yusuf: " Aman Allah'ım! Efendimin bana iyiliği var.

إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

 

nankörlük eden, iflah olmaz " diye diretti.

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلاَ أَنْ رَأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ

24.

Şayet Yusuf, Allah'tan bir işaret almasaydı, ya o, kadına; ya da kadın, ona sahip olacaktı.

كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ

 

Onu, kaba ve çirkin bir oyunun eşiğinden bu şekilde çekip aldık.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ

 

Çünkü o, bizim has kullarımızdandı.

وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِنْ دُبُرٍ

25.

Kapıya doğru koşuştular, bu arada kadın Yusuf'un gömleğini arkadan asılmıştı.

وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ

 

Tam o sırada kapıda kocasıyla karşılaştılar.

قَالَتْ مَا جَزَاءُ مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوءًا

 

Karısı: " Senin ailene göz koyan birinin cezası,

إِلاَّ أَنْ يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

herhalde ya hapis, ya da çok ağır bir ceza olmalı " diye suç bastırdı.

قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَنْ نَفْسِي

26.

Yusuf ise: " O, bana asıldı " diyebildi sadece.

وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ أَهْلِهَا

 

Hane halkından olaya tanıklık eden

إِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

 

biri: " Gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru, oğlan yalan söylemiştir.

وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ

27.

Yok eğer, gömleği arkadan yırtılmışsa, o zaman kadın yalan, erkek doğru söylüyor demektir. "

فَلَمَّا رَأَى قَمِيصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ

28.

gömleğin arkadan yırtıldığını gören

قَالَ إِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ

 

kocası: " bu, sizin kancık oyunlarınızdan biri, doğrusu oyun etmede üstünüze yok.

يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا

29.

Yusuf!! Sen bu davadan vazgeç.

وَاسْتَغْفِرِي لِذَنْبِكِ إِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ

 

Hanım!! Sen de Allah'tan özür dile. Çünkü yanlış yapan sensin. "

وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ

30.

Şehirde olup bitenleri duyan

امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا

 

kadınlar: " Vezirin hanımı kölesine asılmış. Delikanlı, yüreğini hoplatmış kadının.

إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

Herhalde zavallı bunalıma girmiş olmalı. "

سورة يوسف: مكية. 111 آية

12.c.

Yûsuf: 12 /  31 - 37. Ayetler

 

فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ

31.

Hanım, kadınların hakkındaki dedikodularını duyunca, hepsini saraya davet etti.

وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكِّينًا

 

Onlar için sofralar hazırlattı. Her birinin eline bir meyve bıçağı verdi ve Yusuf’a:

وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ

 

" çık da hanımlar seni bir görsünler " dedi.

فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ

 

Yusuf'u görünce, kendilerini kaybedip ellerini kesen misafir

وَقُلْنَ حَاشَ ِللهِ مَا هَذَا بَشَرًا إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ كَرِيمٌ

 

hanımlar: " Aman Allah'ım! Bu insan olamaz. Bu olsa olsa bir melek olabilir. "

قَالَتْ فَذَلِكُنَّ الَّذِي لُمْتُنَّنِي فِيهِ

32.

Vezirin hanımı: " Yaa, gördünüz mü beni dillere düşüren delikanlıyı!

وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهِ فَاسْتَعْصَمَ

 

Gerçekten ondan yararlanmak istedim ama, dürüstlük tasladı.

وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُوناً مِنَ الصَّاغِرِينَ

 

Ama, bundan böyle dediklerimi yapmaz ise, hapsi boylayacak ve bir hiç olacak. "

قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ

33.

Yusuf: " Tanrım! Hapishane, bana yaptıkları adî tekliften daha iyidir.

وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُنْ مِنَ الْجَاهِلِينَ

 

Eğer onların elini çekmez isen üstümden, onlara karşı kendimi tutamayıp bir cahillik edebilirim. " diye mırıldandı.

فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

34.

Allah duasını kabul etti. Bayanların onu tuzağa düşürmelerine izin vermedi . Çünkü Allah, her şeyi duyuyor, biliyordu...

ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَأَوُا اْلآيَاتِ

35.

Derken ipuçlarını tekrar değerlendirdiler.

لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّى حِينٍ

 

Sonunda Yusuf'un bir süre hapis yatmasına karar verdiler.

وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِ

36.

Yusuf'la birlikte hapishaneye iki genç daha girmişti.

قَالَ أَحَدُهُمَا إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا

 

Birisi: " Yahu ben rüyamda kendimi hep şaraplık üzüm sıkarken görüyorum. "

وَقَالَ اْلآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ

 

Öbürü: " Yahu ben de rüyamda başımda ekmek taşıyorum, bir kuş da gelip hep bu ekmeği gagalıyor.

نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ

 

Bunları bize yorumlar mısın? Gördüğümüz kadarıyla sen bu işi iyi biliyorsun. "

قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَكُمَا ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي

37.

Yusuf: " Ben şu yiyeceklerinizin ne olduğunu daha gelmeden size haber verebilirim. Dahası Allah beni sizin için de bilgilendirdi.

إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَهُمْ بِاْلآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

 

Zaten bu sayede ben, Allah'a inanmayan, üstelik ahreti inkar eden bir milletin dinini bıraktım. “

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

12.c.

Yûsuf: 12 /  38 - 43 Ayetler

 

وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَائِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ

38.

Daha sonra da atalarım, İbrahim, İshâk ve Yakûb'un dinine girdim.

مَا كَانَ لَنَا أَنْ نُشْرِكَ بِاللهِ مِنْ شَيْءٍ

 

Zaten biz insanların, birini Allah ile bir tutması kabul edilemez bir durumdur.

ذَلِكَ مِنْ فَضْلِ اللهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ

 

İçimizdeki bu iman, Allah'ın bize ve insanlara değer verdiğinin göstergesidir. Ama, çokları haline şükür bile etmez.

يَاصَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

39.

Sevgili hücre arkadaşlarım! Acaba çeşit çeşit tanrılar mı daha iyidir, yoksa hepsine hakim tek bir Allah mı? "

مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ

40.

Allah dışında ibadet ettiğiniz tanrı isimleri, sizin ve atalarınızın taktığı özel takma lâkaplardır.

مَا أَنْزَلَ اللهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ ِللهِ

 

Allah o tanrılara, herhangi bir yetki falan da vermemiştir. Egemenlik sadece Allah'ındır.

أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِيَّاهُ

 

Allah, sadece kendisine kulluk etmenizi emretmiştir.

ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

 

İnsanların çoğu bilincinde olmasa da gerçek din budur …

يَاصَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا

41.

Sevgili hücre arkadaşlarım! Rüyalarınıza gelince, biriniz sahibine şarap sunacak.

وَأَمَّا اْلآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْ رَأْسِهِ

 

Diğeri ise asılacak ve kuşlar, başının etini yiyecek.

قُضِيَ اْلأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ

 

Rüyaların merak ettiğiniz kesin yorumu bu."

وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا

42.

Yusuf bunlardan kurtulacağını sandığı mahkuma:

اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ

 

" Ağana benden söz et “ diye tembihledi.

فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ

 

Ama şeytan, hatırlatma işini ona unutturdu.

فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ

 

Hatta bu yüzden Yusuf, yıllarca hapiste kaldı.

وَقَالَ الْمَلِكُ

43.

Bir gün beylerine hitabeden

إِنِّي أَرَى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ

 

Vezir: “ Beyler! Rüyamda hep yedi semiz sığır görüyorum,

يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ

 

ama her defasında yedi zayıf sığır gelip bu semizleri yiyor.

وَسَبْعَ سُنْبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ

 

Bir de yedi yeşil, yedi de kuru başak görüyorum.

يَاأَيُّهَا الْمَـَلأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ

 

Beyler! Hadi bana bu rüyamı yorumlayın?

إِنْ كُنْتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ

 

Rüya tabirinden anlıyorsanız tabi? “

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

12.c.

Yûsuf: 12 /  44 - 52. Ayetler

 

قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ اْلأَحْلاَمِ بِعَالِمِينَ

44.

Beyler: " Efendim bunlar karışık rüyalar açıkçası biz böyle rüyaların yorumunu yapamayız. "

وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ

45.

İki hücre arkadaşlarından kurtulanı, neden sonra Yusuf'un sözünü hatırladı:

أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ

 

Eski mahkum: " Beni hapishaneye gönderin size yorumunu getireyim " dedi.

يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ

46.

Yusuf! Canım arkadaşım! Acaba bana yedi zayıf ineğin yedi besili ineği yediği rüyayı yorumlayabilir misin,?

وَسَبْعِ سُنْبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ

 

Ayrıca yedi yeşil ve yedi kuru başağın ne anlama geldiğini?

لَعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ

 

Dönüp insanlara anlatayım, sonucu bilmek için meraktan çatlamışlardır şimdi.

قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ فِي سُنْبُلِهِ إِلاَّ قَلِيلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ

47.

Yusuf: " Yedi yıl bildiğiniz şekilde ekin ekeceksiniz. Hasattan yiyeceğiniz kadarını dövüp gerisini başak olarak saklayacaksınız.

ثُمَّ يَأْتِي مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلاَّ قَلِيلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ

48.

Bundan sonra yedi kurak yıl gelecek ve daha önce ambara doldurduklarınızı yiyip bitirecek, sadece tohumluklarınız kalacak.

ثُمَّ يَأْتِي مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ عَامٌ فِيهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَفِيهِ يَعْصِرُونَ

49.

Bu ikinci yedi yılı izleyen ilk yılda ise halk, bol yağmur sayesinde sıkıntıdan kurtulacak. Ürün dolup taşacak. "

وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ

50.

Vezir: " onu bana getirin " diye emretti.

فَلَمَّا جَاءَهُ الرَّسُولُ

 

Elçi kendisini götürmeye geldiğinde

قَالَ ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللاَّتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ

 

Yusuf: " Efendine git ve ellerini kesen hanımlara ne yapıldığını sor bakalım. Aslında Rabb’im yaptıklarını biliyor ya. "

قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِهِ

51.

Vezir kadınlara sordu: " Yusufun bedeninden yararlanmaya kalktığınızda neler olmuştu? "

قُلْنَ حَاشَ ِللهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُوءٍ

 

Hanımlar: " Hiçbir şey! Biz onun kötü bir davranışını görmedik. "

قَالَتِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ اْلآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ

 

Vezirin hanımı: " Durum şimdi anlaşıldı.

أَنَا رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ

 

Ben, onun bedeninden yararlanmaya kalkmıştım, o son derece saf ve temizdir. "

ذَلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ

52.

Yusuf: " Ha şöyle. Ben sadece yokluğunda efendime ihanet etmediğimi;

وَأَنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ

 

Allah'ın da hainlerin oyununu onaylamadığını bilsin istedim. "

 

 



[1] Lût, homoseksüel halkın, genç ve yakışıklı misafirlerini taciz etmelerinden korkmuş.

[2] Ömer Rıza Doğrul, bu ayeti yorumlarken, cehennemdeki sonsuzluğun, uzun süre anlamıyla yorumlanabileceğini, bir gün cehennemin tamamen boşalabileceğini söylüyor. Bkz. s. 333-334.