Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة يوسف: مكية. 111 آية

13.c.

Yûsuf: 12 /  53 - 63. Ayetleri

 

وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي

53.

Ben bir başıma kendimi temize çıkaramam.

إِنَّ النَّفْسَ َلأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّي

 

Çünkü, Allah korumazsa kör şeytan, insana istediğini yaptırabilir.

إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Çünkü Allah engin hoşgörülü bir sevgi selidir."

وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي

54.

Vezir: " Onu bana getirin de kendime baş danışman yapayım.

فَلَمَّا كَلَّمَهُ

 

Yusuf’la konuştu:

قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَكِينٌ أَمِينٌ

 

" Artık bugün tekrar itibarına kavuştun. "

قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَائِنِ اْلأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ

55.

Yusuf: " Beni, tarım ürünlerine ver, çünkü ben tarımı severim, bilirim de. "

وَكَذَلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي اْلأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ

56.

Böylece Yusuf'a bu dünyada istediği yere gelebilmesini sağlayacak bütün imkanları hazırladık.

نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَاءُ وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ

 

Çünkü biz, istediğimizi sevgiye boğarız, iyilik sevdalılarına teşekkürü de unutmayız.

وَ َلأَجْرُ اْلآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ

57.

İnanıp kendini sağlama alanlar için, ahirette vereceklerimiz ise daha da önemlidir…

وَجَاءَ إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ

58.

Yusuf'un kardeşleri şehre geldiler. Muamele için ona çıktılar. Yusuf onları tanıdı ama, onlar onu tanıyamadı.

وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ

59.

Yusuf, bir yandan onların malzemelerini hazırlatırken kendilerini hafiften iğneledi:

قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَكُمْ مِنْ أَبِيكُمْ

 

" Gelecek sefere baba bir kardeşinizi de getirin " dedi:

أَلاَ تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَا خَيْرُ الْمُنْـزِلِينَ

 

Benim, ölçeklerin hakkını verdiğimi, ayrıca konukseverliğimi gördünüz.

فَإِنْ لَمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلاَ كَيْلَ لَكُمْ عِنْدِي وَلاَ تَقْرَبُونِ

60.

Onu bana getirmezseniz size tahıl mahıl vermem, sakın üzerime gelmeyin.

قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ

61.

Kardeşler: " Babasının gönlünü edebilirsek… Ah herhalde bunu yapmak zorundayız. "

وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ

62.

Yusuf adamlarına: " yüklerine kendi mallarını da yükleyin " diye tenbihledi..

لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انْقَلَبُوا إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

Bir taraftan da kendi kendine söylendi: evlerine varınca inşallah farkına varırlar da tekrar gelirler. "

فَلَمَّا رَجَعُوا إِلَى أَبِيهِمْ

63.

Döner dönmez, babalarının huzuruna çıkan

قَالُوا يَاأَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَأَرْسِلْ مَعَنَا أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

 

kardeşler: " Baba! N'olur kardeşimizi bizimle gönder, yoksa bize mal vermeyecekler. Ona çok iyi bakacağız. "

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

13.c.

Yûsuf: 12 /  64 - 69. Ayetler

 

قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إلاَّ كَمَا أَمِنْتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِنْ قَبْلُ

64.

Baba: " Artık ben onu size, ancak daha önce kardeşi Yusuf’u emanet ettiğim gibi emanet edebilirim.

فَاللهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

 

Çünkü, en güvenli koruyucu, en çok sevip kollayan sadece Allah'tır. "

وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ

65.

Neden sonra yüklerini açtılar. Bir baktılar ki tahılları aynen iade edilmiş. Bunun üzerine

قَالُوا يَاأَبَانَا مَا نَبْغِي هَذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا

 

kardeşler: " Baba!. Daha ne isteyelim ki! Bak sermayemizi bile bize iade etmişler.

وَنَمِيرُ أَهْلَنَا وَنَحْفَظُ أَخَانَا

 

Artık bununla yedek erzak bile alabiliriz. Ayrıca kardeşimize de dikkat ederiz.

وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍ ذَلِكَ كَيْلٌ يَسِيرٌ

 

Bir deve yükü de fazlamız olacak, hattâ bu ilave yük, elde bir gibi bir şey.

قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللهِ

66.

Yakûb: " Bana Allah adına yemin edin, yoksa onu sizinle dünyada göndermem.

لَتَأْ تُنَّنِي بِهِ إِلاَّ أَنْ يُحَاطَ بِكُمْ

 

Hepiniz birden yok olmadıkça onu bana mutlaka getireceksiniz tamam mı!? "

فَلَمَّا آتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ

 

Çocukları yemin edip söz verince: " Artık Allah söylediklerimize teminat olsun.

وَقَالَ يَابَنِيَّ لاَ تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ

67.

Ancak şehre aynı kapıdan giriş yapmayın.

وَادْخُلُوا مِنْ أَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ

 

değişik kapılardan girin.

وَمَا أُغْنِي عَنكُمْ مِنَ اللهِ مِنْ شَيْءٍ

 

Yine de Allah adına size güvence veremem.

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ ِللهِ

 

Çünkü hakimiyet Allah'ın tekelindedir.

عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

 

Ben sadece ona güvenirim. Gerçek güvence isteyenler de ona güvensin. "

وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُمْ

68.

Şehre babalarının emrettiği gibi girdiler.

مَا كَانَ يُغْنِي عَنْهُمْ مِنَ اللهِ مِنْ شَيْءٍ

 

Aslında çocukları için Allah’tan güvence istemesi,

إِلاَّ حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا

 

Yakub'un gönlünden geçen bir hacetin, dilinden dökülüvermesiydi.

وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

 

Çünkü Yakûb, önsezi bilgisi yüklediğimiz için bu tür tahminlerde bulunabiliyordu. Çoğu insan, bu bilgiden mahrumdur…

وَلَمَّا دَخَلُوا عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَخَاهُ

69.

Bütün kardeşler, yanına girdiler, Yusuf, öncelikle öz kardeşini bağrına bastı.

قَالَ إِنِّي أَنَا أَخُوكَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

" Ben, senin öz kardeşinim. Onların bize yaptıklarına aldırma " diye kulağına fısıldadı.

 

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

13.c.

Yûsuf: 12 /  70 - 78. Ayetler

 

فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ

70.

Malzemelerini hazırlattı, değerli bir ibriği de çaktırmadan öz kardeşinin yükü içine koydu.

ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ

 

Sonra bir tellal gürledi: " Kervancılar! durun hırsız var! "

قَالُوا وَأَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ

71.

Kervancılar sese döndüler: " ne kaybettiniz?"

قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ

72.

Memurlar: " Vezirin değerli su kabını kaybettik. "

وَلِمَنْ جَاءَ بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَا بِهِ زَعِيمٌ

 

Yusuf: " Getirene bir deve yükü malzeme var. Ben de buna kefilim. "

قَالُوا تَاللهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي اْلأَرْضِ

73.

Kervancılar: " Siz de pek âla biliyorsunuz ki biz bu ülkeyi talan etmeye gelmedik,

وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ

 

biz, hırsız falan değiliz "

قَالُوا فَمَا جَزَاؤُهُ إِنْ كُنتُمْ كَاذِبِينَ

74.

Memurlar: " Peki yakalanırsanız size göre hırsızın cezası nedir ?"

قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ

75.

Kervancılar: " bize göre, yükünde çalıntı bulunduran tutuklanır.

كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ

 

Haksız kazanç sağlayanları biz, bu şekilde cezalandırırız. "

فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ

76.

Yusuf arama işine ,öz kardeşini atlayıp üvey kardeşlerinin kaplarından başladı.

ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَاءِ أَخِيهِ

 

Sonra su kabını öz kardeşinin kapları arasından çıkardı.

كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ

 

Biz Yusuf için böyle bir oyun ayarladık.

مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ

 

Aksi halde ülke kanunlarına göre kardeşini

إِلاَّ أَنْ يَشَاءَ اللهُ

 

Allah'tan bir sebep olmadıkça alıkoyamazdı.

نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ

 

Biz, beylediğimiz kulları tutar kaldırırız.

وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ

 

Her bilenin, bir üs bileni vardır.

قَالُوا إِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُ

77.

Nitekim kardeşleri: " Çalmıştır, çünkü daha önce öz kardeşi de çalmıştı. " demezler mi.

فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفْسِهِ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ

 

Yusuf bu sözü içine attı. Üvey kardeşlerine belli etmedi. Sadece kendi kendine:

قَالَ أَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًا وَاللهُ أَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ

 

" Sizin durumunuz daha berbat, yaptıklarınızı Allah biliyor elbet. " diye mırıldandı.

قَالُوا يَاأَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا

78.

Kardeşler: " Beyefendi! Onun yaşlı mı yaşlı bir babası var.

فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ

 

N'olur onun yerine bizden birini tutukla, zira gördüğümüz kadarıyla sen temiz kalplisin. "

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

13.c.

Yûsuf: 12 /  79 - 86. Ayetler

 

قَالَ مَعَاذَ اللهِ أَنْ نَأْخُذَ إِلاَّ مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُ

79.

Yusuf: " Hiç olur mu. Biz çalıntıyı kimin üzerinde bulduysak onu tutuklarız,

إِنَّا إِذًا لَظَالِمُونَ

 

aksi halde haksız duruma düşeriz. "

فَلَمَّا اسْتَيْئَسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّا

80.

Yusuf’tan ümitlerini kesince bir kenara çekilip fısıldaşmaya başladılar.

قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ

 

Ağabeyleri: " Bildiğiniz gibi babanıza karşı

مَوْثِقًا مِنَ اللهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِي يُوسُفَ

 

Allah adına verilmiş bir sözünüz var. Zaten Yusuf meselesinde de ileri gitmiştiniz.

فَلَنْ أَبْرَحَ اْلأَرْضَ حَتَّى يَأْذَنَ لِي أَبِي

 

Bu nedenle ben, babam bana izin verene kadar burayı terk etmeyeceğim.

أَوْ يَحْكُمَ اللهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ

 

Bakalım, Allah hakkımda ne gösterecek, çünkü bu düğümü sadece o çözebilir.

اِرْجِعُوا إِلَى أَبِيكُمْ فَقُولُوا يَاأَبَانَا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ

81.

Şimdi siz doğruca babanıza gidin ve deyin ki: Baba!!! Ne yazık ki oğlun hırsızlık yaptı,

وَمَا شَهِدْنَا إِلاَّ بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حافِظِينَ

 

biz de maalesef görgü şahidi olduk ama, işin iç yüzünü bilmiyoruz.

وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا

82.

İster bizi gören kasabalılara, istersen bizim kervana sor,

وَإِنَّا لَصَادِقُونَ

 

ama biz doğru söylüyoruz. "

قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ

83.

Babaları: " Yoo olamaz! Yine mi çocukça işler çevirdiniz. Hey Allah'ım sen bana sabır ver!

عَسَى اللهُ أَنْ يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا

 

İçimde, güzel Allah'ım, hepsini bana geri verecekmiş gibi bir his var.

إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

Artık, her şeye bilgi ile hakim olan sadece o. "

وَتَوَلَّى عَنْهُمْ

84.

Koca Yakûp, yalnız kaldıkça:

وَقَالَ يَاأَسَفَى عَلَى يُوسُفَ

 

" Vah Yusuf’um vah! " diye diye gözyaşı döküyordu.

وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ

 

Acıları içine ata ata üzüntüden gözleri ağarıp görmez olmuştu.

قَالُوا تَاللهِ تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ

85.

Çocukları: " Vallahi baba! Yusuf diye diye

حَتَّى تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ

 

yataklara düşüp canından olacaksın. "

قَالَ إِنَّمَا أَشْكُوا بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللهِ

86.

Yakûp: " Çocuklar! ben, Allah'a sadece dertlerimi ve acılarımı iletiyorum.

وَأَعْلَمُ مِنَ اللهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

 

Ama bu arada ondan, sizin bilemeyeceğiniz bazı işaretler de alıyorum.

 

 

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

13.c.

Yûsuf: 12 /  87 - 95. Ayetler

 

يَابَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَأَخِيهِ

87.

Yavrularım! Gidip Yusuf ve kardeşini arayın.

وَلاَ تَيْئَسُوا مِنْ رَوْحِ اللهِ

 

Allah'tan ümidinizi kesmeyin.

إِنَّهُ لاَ يَيْئَسُ مِنْ رَوْحِ اللهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الكَافِرُونَ

 

Zira sadece inkarcı toplumların, Allah'tan bir beklentileri olmaz… "

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ

88.

Kardeşler Yusuf'un huzuruna çıktılar:

قَالُوا يَاأَيُّهَا الْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا الضُّرُّ

 

" Sayın bakan! Ailecek başımız dertte.

وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجَاةٍ فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ

 

Getirdiğimiz mal eksik ama, sen yine bize tam versen de,

وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَا إِنَّ اللهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ

 

üstünü bize bağışlasan olur mu, Allah bağışta bulunanlara karşılığını verecektir. "

قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنْتُمْ جَاهِلُونَ

89.

Yusuf: " Sizler! Toyluk dönemlerinizde Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı hatırlıyor musunuz? "

قَالُوا أَئِنَّكَ لَأَنْتَ يُوسُفُ

90.

Kardeşler: " Aa! Yoksa sen Yusuf musun ?

قَالَ أَنَا يُوسُفُ وَهذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللهُ عَلَيْنَا

 

Yusuf: " Evet ben Yusuf’um, bu da kardeşim. Allah bizi esirgedi.

إِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَإِنَّ اللهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ

 

Gördüğünüz gibi Allah, sağlamcı, sabırlı ve iyi niyetli kullarının yaptıklarını hiç de zayi etmiyor. "

قَالُوا تَاللهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللهُ عَلَيْنَا

91.

Kardeşler:" Artık ne diyebiliriz! Allah seni bize tercih etti.

وَإِنْ كُنَّا لَخَاطِئِينَ

 

Evet, yanlış yapan biz idik. "

قَالَ لاَ تَثْرِيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ

92.

Yusuf: " Artık şimdi sizi azarlamanın anlamı yok.

يَغْفِرُ اللهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

 

Ama, Allah sizi bağışlayabilir. Çünkü Allah, tüm sevenlerin başıdır.

اِذْهَبُوا بِقَمِيصِي هَذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا

93.

Sizden ricam, şu gömleğimi götürüp babamın yüzüne doğru fırlatın, göreceksiniz gözleri açılacaktır.

وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ

 

Bütün ailenizi buraya bana getirin… "

وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ

94.

Kervan Mısırdan yola düşünce, taa uzaklardan şöyle diyordu babaları:

إِنِّي لأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَنْ تُفَنِّدُونِ

 

" Beni kınamayın komşular, Yusuf’un kokusu geliyor burnuma. "

قَالُوا تَاللهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ

95.

Komşular: " Valla eskisi gibi dellendin yine. "

 

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

13.c.

Yûsuf: 12 /  96 - 103. Ayetler

 

فَلَمَّا أَنْ جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا

96.

Müjdeci gelir gelmez gömleği babasının yüzüne doğru fırlattı, gözleri açılıverdi.

قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

 

Babaları: " Demedim mi ben. Allah bana, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri fısıldıyor " diye.

قَالُوا يَاأَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ

97.

Çocukları: " Sevgili babamız. N'olur affet bizi, çünkü biz, çok büyük bir suç işledik. "

قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّي

98.

Babaları:" Sizi affetmesi için Allah'a hep dua edeceğim.

إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

 

Çünkü o, engin hoşgörülü bir sevgi selidir… "

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ

99.

Bütün aile efradı yanına girince, Yusuf anasına ve babasına sarıldı.

وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ إِنْ شَاءَ اللهُ آمِنِينَ

 

Yusuf: " Mısır'a hoş geldiniz. Artık, Allah'ın izniyle güvendesiniz.

وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًا

100.

Her iki atasını, yerine buyur etti. Hep birden karşılarına geçip saygı durdular.

وَقَالَ يَاأَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَاي مِنْ قَبْلُ

 

Yusuf: " Babacığım! yıllar önceki rüyalarımın yorumu bu imiş demek ki.

قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا

 

Rabb’im hepsini gerçekleştirdi.

وَقَدْ أَحْسَنَ بِي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ

 

Beni hapishaneden çıkarırken bu yerimi bile ne güzel hazırlamış.

وَجَاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ أَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي

 

Şeytan yıllarca benimle kardeşlerim arasına girdikten sonra bile bakın güzel Allah'ım sizleri çölden toplayıp getirdi.

إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِمَا يَشَاءُ إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

 

Benim Tanrım, beylediği kullarına karşı çok naziktir. Çünkü o, bilgi ile her şeye hakimdir.

رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ

101.

Hey Rabb'im! Bana güç verdin.

وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ اْلأَحَادِيثِ

 

Bana olayları yorumlama yeteneği verdin.

فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

 

Yeri ve gökleri yaratan Allah'ım!

أَنْتَ وَلِيِّ فِي الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةِ

 

Dünya - ahiret tek yârim sensin.

تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ

 

Müslüman olarak canımı al benim. İyi kulların arasına sal beni n'olur! …"

ذَلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ

102.

Resulüm bunlar, sana vahiy yoluyla bildirdiğimiz perde arkası / gayb olaylarıdır.

وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُوا أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ

 

Çocuklar, tuzak hazırlamak üzere aralarında anlaşırlarken herhalde yanlarında değildin.

وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ

103.

Resulüm! sen istediğin kadar hırslan, yine de insanların çoğu inanmayacaktır.

 

 

 

سورة يوسف: مكية. 111 آية

13.c.

Yûsuf: 12 /  104 - 111. Ayetler

 

وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ

104.

Sen ki, bu hizmetine mukabil onlardan bir ücret istemiyorsun.

إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ

 

Artık Kuran, herkesin dilindedir…

وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

105.

Göklerde olduğu gibi yeryüzünde dahi öyle harikalar vardır ki,

يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ

 

insanlar bunlara dokunup geçerler ama, her nedense hiç önemsemezler.

وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللهِ إِلاَّ وَهُمْ مُشْرِكُونَ

106.

İnsanların çoğu Allah'a inanır ama, hep araya aracılar koyup şirke girerler.

أَفَأَمِنُوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللهِ

107.

Acaba insan, çeşitli ilahî cezalardan, meselâ bir çökertici gelmesine karşı güvenceli mi?

أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ

 

Meselâ durup dururken anî bir sarsıntıya karşı sigortalı mı?

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي

108.

Resulüm de ki: " benim yolum bu.

أَدْعُوا اِلَى اللهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي

 

Ben bir insanı Allah'a çağırırken hep onun basiretine hitap ederim, arkadaşlarım da öyle.

وَسُبْحَانَ اللهِ

 

Çünkü benim Tanrım, havsalaya sığmaz.

وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ

 

Yine de ben, asla aratanrıcı / müşrik olmadım.

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً

109.

Resulüm! bizim daha önce gönderdiğimiz elçiler de senin gibi adamlardı.

نُوحِي إِلَيْهِمْ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى

 

Kent halkından farklı olarak onlara sadece vahiy ile ulaşıyorduk.

أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي اْلأَرْضِ

 

Acaba bu insanlar, yeryüzünde gezmediler mi?

فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

 

Daha öncekilerin sonu n'olmuş görmediler mi?

وَلَدَارُ اْلآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا اَفَلاَ تَعْقِلُونَ

 

Öbür dünya, kendisini sağlama alanlar için elbet daha hayırlıdır. Düşünsenize bir.

حَتَّى إِذَا اسْتَيْئَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا

110.

Sonunda elçilerimiz, tam da yalan ithamlardan pes etmek üzere iken,

جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ

 

yardımlarımız ulaşmış, kurtulmasını istediklerimiz kurtulmuştur.

وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ

 

Ama suçlu toplumlara verilen cezadan asla geri dönüş olmamıştır.

لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ ِلأولِي اْلأَلْبَابِ

111.

Bu elçilerin hayat hikayelerinde, aklı başında olanlar için elbette çıkarılacak dersler vardır.

مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ

 

Kuran, uydurma bir söz değildir; kendinden önceki ilahî kitapların sağlaması, ayrıca

وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

 

inanç toplumuna gerekli açıklama ve önderlik hizmeti veren bir güç kaynağıdır.

 

سورة الرعد: مكية. 43 آية

13.c.

Ra'd: 13 /  1 - 5. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

الۤمۤرٰ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ

1.

Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kuran ayetleridir.

وَالَّذِي أُنْـزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ

 

Ama, Rabb'in tarafından sana indirilen gerçeğin ta kendisi olduğu halde

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

insanların çoğu hâlâ inanmıyorlar.

اَللهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا

2.

Gördüğünüz gibi Allah, gökleri direksiz yükseltmiş,

ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ

 

sonra evreni dengesine oturtmuş, güneşe ve aya ivme verip hizmete sokmuştur.

كُلٌّ يَجْرِي لأَجَلٍ مُسَمًّى

 

Artık her biri, belli bir süre hareket edecektir.

يُدَبِّرُ اْلأَمْرَ

 

Her işi, tek elden yöneten Allah, 

يُفَصِّلُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ

 

hesabın kaçınılmaz olduğuna inandırmak için size harikalarını sunuyor.

وَهُوَ الَّذِي مَدَّ اْلأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا

3.

Gördüğünüz gibi Allah, yeryüzünü yatırıp üzerine dağlar çakmış, nehirler serpiştirmiş,

وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ

 

erkekli dişili her türlü meyve ağacı ile donatmıştır.

يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ

 

Gördüğünüz gibi geceyi gündüze örtü yapmaya devam ediyor.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

 

Bütün bunlarda düşünce toplumları için elbette çıkarılacak dersler vardır.

وَفِي اْلأَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ أَعْنَابٍ

4.

Yeryüzünde yan yana sıralanmış tarım alanlarına ve üzüm bahçelerine bakın.

وَزَرْعٌ وَنَخِيلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ

 

Ekinlere, kardeşli kardeşsiz hurmalara bakın,

يُسْقَى بِمَاءٍ وَاحِدٍ

 

hepsi de aynı su ile sulandığı halde

وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَى بَعْضٍ فِي اْلأُكُلِ

 

her arazinin meyve tadı diğerinden farklı.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

 

Bunlarda akılcı toplumlar için araştırılmaya değer işaretler vardır.

وَإِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ

5.

Resulüm! Sen şaşırıyorsun ama, asıl şaşılası iş onların. Yani: " biz toprak olduktan sonra mı sil baştan dirileceğiz " demeleri.

أُولاَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ وَأُولاَئِكَ اْلأَغْلاَلُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَأُولاَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

 

Bunlar Tanrı'yı inkar etmekle boyunlarına demir halkayı taktılar ve cehennemlik oldular. Artık sonsuza kadar orada kalacaklar.

 

 

 

 

سورة الرعد: مكية. 43 آية

13.c.

Ra'd: 13 /  6 - 13. Ayetler

 

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلاَتُ

6.

Onlar, kendilerinden önce nice örneği geçtiği halde yine de senin, iyi haberinden çok, kötü haberini merak ediyorlar.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُوا مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلَى ظُلْمِهِمْ

 

Senin Rabb'in, insanların bunca densizliğine rağmen yine de hoşgörülüdür.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ الْعِقَابِ

 

Ama, suçlunun peşini de bırakmaz.

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلاَ أُنْـزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ

7.

İnkarcılar, Allah tarafından resule bir mucize de indirilmeliydi diyorlar.

إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ

 

Resulüm sen, sadece bir uyarıcısın, nitekim her toplumun bir öncüsü vardır…

اَللهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَى

8.

Allah, her dişinin neye gebe olduğunu bilir.

وَمَا تَغِيضُ اْلأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ

 

Rahimlerin, ne kadar erken ne kadar geç doğum yapacağını da bilir.

وَكُلُّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بِمِقْدَارٍ

 

Her şeyin dozu Allah tarafından ayarlanmıştır.

عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ

9.

Kainatın görünen ve görünmeyen yüzünü bilir. Yüceler yücesidir.

سَوَاءٌ مِنْكُمْ مَنْ أَسَرَّ الْقَوْلَ وَمَنْ جَهَرَ بِهِ

10.

Sözlerinizi gizleseniz de açsanız da ona göre farketmez.

وَمَنْ هُوَ مُسْتَخْفٍ بِاللَّيْلِ وَسَارِبٌ بِالنَّهَارِ

 

gece saklanıp gündüz ortaya çıkanı da bilir.

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ

11.

Her insanın, önden ve arkadan takipçileri vardır.

يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللهِ

 

Bu takipçiler, Allah'tan aldıkları emirle o şahsı korurlar.

إِنَّ اللهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُوا مَا بِأَنفُسِهِمْ

 

Toplumlar kendi öz değerlerini bozmadıkları sürece Allah o toplumu bozmaz.

وَإِذَا أَرَادَ اللهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلاَ مَرَدَّ لَهُ

 

Allah, bir toplumun kötülüğünü istedi mi, onu kimse durduramaz.

وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَالٍ

 

Ama o topluma yine  Allah'tan başka sahip çıkan da olamaz…

هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا

12.

Size önce şimşeği gösterip içinize biraz korku biraz ümit salarken

وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ

 

bulutlara yağmur yükleyen de odur.

وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلاَئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ

13.

Gök gürültüsü Allah'ın erişilmez yüceliğini dile getirirken, melekler korkuyla ona eşlik ederler.

وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَنْ يَشَاءُ

 

Saldığı yıldırımlar ile de, işaretlediği kimseyi bulup çarpar.

وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ

 

Hem de Allah'ın ihtişamını tartışıp durdukları bir sırada. Çünkü Allah çarptı mı fena çarpar..

 

 

سورة الرعد: مكية. 43 آية

13.c.

Ra'd: 13 /  14 - 18. Ayetler

 

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ

14.

Dua sadece Allah'a yapılır.

وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ

 

Onun dışındaki tanrılar, duaya karşılık veremezler, putlara el açanların durumu,

إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ

 

Ağzına su gelsin diye avucunu çeşmeye doğru uzatıp bekleyen adama benzer ki

وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ

 

asla suya kavuşamaz, inkarcıların duası da böyledir, hep boşa akar gider.

وَ ِللهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلاَلُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَاْلآصَالِ

15.

scd

Göklerde ve yeryüzünde yaşayan tüm varlıklar, sabah akşam Allah'a ister istemez saygı gösterirler, hem de gölgeleriyle.

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

16.

Resulüm sor: " göklerin ve yerin sahibi kim?

قُلِ اللهُ قُلْ أَ فَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ

 

madem Allah, o zaman nasıl olur da ondan başkasına yâr olursunuz?

لاَ يَمْلِكُونَ  ِلأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا

 

Bu putların kendilerine yararı yok ki zararı olsun. "

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي اْلأَعْمَى وَالْبَصِيرُ

 

De ki:" Görenle görmeyen bir olur mu ?

أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ

 

Ya da karanlıkla aydınlık bir olur mu " ?

أَمْ جَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِهِ

 

Yoksa bu adamların tıpatıp Allah gibi yaratabilen başka tanrıları

فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ

 

var da yaratılan yaratıkları mı karıştırıyorlar?

قُلِ اللهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

 

De ki: " her şeyi yaratan, her şeyin üstünde olan tek varlık Allah'tır…"

أَنْـزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا

17.

Allah yukarıdan suları salınca, dereler ağzına kadar nasıl da dolup taşar.

فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا

 

Ortalık nasıl da sel suya karışır seliyle selintisiyle köpük köpük.

وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ

 

Tıpkı, kap kacak ve ziynet eşyası imalatı için kaynatılan potada, ayrışıp üste çıkan maden cürufu gibi. Allah, hak ile batılı böyle ayrıştırır.

فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي اْلأَرْضِ كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللهُ اْلأَمْثَالَ

 

Ayrışanlar, atık olarak çöpe giderken, insana faydalı olanlar dibe çöker. Allah'ın sunduğu örneklere dikkat edin.

لِلَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنَى

18.

Allah'a olumlu yanıt verenler, en güzele sahip olacaklardır.

وَالَّذِينَ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُ لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي اْلأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لاَفْتَدَوْا بِهِ

 

Olumsuz yanıt verenler ise, dünya dolusu malına bir o kadar daha mal katıp kurtulmak isteyeceklerdir ama boşuna.

أُولاَئِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ

 

Berbat bir sorgulama, ardından cehennem.

وَبِئْسَ الْمِهَادُ

 

Aman ne berbat bir yer…

 

سورة الرعد: مكية. 43 آية

13.c.

Ra'd: 13 /  19 - 28. Ayetler

 

أَفَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنْـزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ

19.

Sana Allah tarafından indirilenin Allah kelâmı olduğuna inanan bir adam,

كَمَنْ هُوَ أَعْمَى إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُوا اْلأَلْبَابِ

 

kör cahil biriyle bir olur mu? Sadece öz bilgi sahipleri, sağlıklı düşünebilirler.

َالَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللهِ وَلاَ يَنْقُضُونَ الْمِيثَاقَ

20.

Allah adına ettikleri yemine sadık kalanlar, verdikleri sözden dönmeyenler,

وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ

21.

Allah’ın sıkı tutulmasını emrettiği akrabalık bağlarını güçlendirenler,

وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ

 

ahret sualinden korkarak, Rab’lerine karşı daimî bir ürperti içinde olanlar,

وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلوَةَ

22.

Allah’ın rızasına erebilme aşkıyla yanıp tutuşanlar, namazlarına devam edenler,

وَأَنْـفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَ نِيَةً

 

emaneten verdiklerimizden gizli açık verenler,

وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولاَئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ

 

kötülüğü, iyilikle savanlar bu dünyadan mutlu ayrılacaklar ve

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا

23.

Adin cennetine geçiş yapacaklardır.

وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ

 

Hem de bu yere lâyık olan babaları, eşleri ve torunları ile birlikte.

وَالْمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍ

 

Her bir yandan sökün eden melekler yanlarına sokulup:

سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ

24.

“ Selâm! Sabrınızın karşılığı olarak dünyayı ne kadar da güzel noktaladınız “ diyecekler.

وَالَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللهِ مِنْ بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللهُ بِهِ اَنْ يُوصَلَ

25.

Allah adına söz verdiği halde sözünde durmayanlar, Allah’ın sıkı tutulmasını emrettiği akrabalık bağlarını koparıp

وَيُفْسِدُونَ فِي اْلأَرْضِ

 

dünya dengelerini altüst edenler ise

أُولاَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ

 

yuhalanarak en berbat yere atılacaklar...

اَللهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ

26.

Allah dünya malını, kimine bol bol, kimine de gıdım gıdım ölçerek verir.

وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا

 

bazıları, dünya hayatını çok severler.

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي اْلآخِرَةِ إِلاَّ مَتَاعٌ

 

Ama bunlar, dünya hayatının, ahrete oranla tadımlık olduğunu bilmelidirler…

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلاَ أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ

27.

İnkarcılar: “ Resule Rabb’inden bir mucize gelmeliydi “ diyorlar.

قُلْ إِنَّ اللهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ

 

de ki: “ Allah, dilediğini dışlar, dilediğini bağrına basar. “

اَلَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللهِ

28.

Allah’ın bağrına bastıkları: inananlar ve huzuru Allah demekte bulanlardır.

أَلاَ بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

 

Kalpler, eğer Allah diyebiliyorsa huzur bulur.

سورة الرعد: مكية. 43 آية

13.c.

Ra'd: 13 /  29 - 34. Ayetler

 

اَلَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

29.

İnanıp yararlı faaliyetlerde bulunanlar!

طُوبَى لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ

 

ne mutlu onlara ki, mutlu sona erdiler…

كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَا أُمَمٌ

30.

Resulüm biz seni, tarihî geçmişi olan bir topluma görevlendirdik.

لِتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ

 

Yapacağın iş, sana söylediklerimizi onlara aktarmaktır.

وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَانِ

 

Çünkü bunlar, her şeye sevgiyle hakim olan Allah'a inanmıyorlar.

قُلْ هُوَ رَبِّي لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ

 

Onlara de ki: "Benim Rabb’imden başka tanrı yoktur. Ben ona dayanır ona güvenirim.

وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ اْلأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَى بَلْ لِلَّهِ اْلأَمْرُ جَمِيعًا

31.

Eğer Kuran, mucize olarak dağları yürütse, yeryüzünü hurda haş etse, hatta ölüleri de konuştursa, yine de emri, Allah verirdi. "

أَفَلَمْ يَيْئَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنْ لَوْ يَشَاءُ اللهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا

 

Acaba inananlar, istediği takdirde Allah'ın bütün insanlığı, toptan yola getirebileceğine dair ümitlerini mi yitirdiler.

وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ

 

İnkarcı kesimi yaptıklarından dolayı her an kendilerini bir çarpan tehdidinde hissederler.

أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِنْ دَارِهِمْ

 

Hattâ bu çarpanın evlerine yakın bir yere düşeceğinden korkarlar.

حَتَّى يَأْتِيَ وَعْدُ اللهِ إِنَّ اللهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ

 

Ama korkunun ecele faydası yoktur. Çünkü  Allah'ın zamanlaması hiç şaşmaz…

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ

32.

Resulüm! senden önce de tanrı elçileriyle hep alay edilmiştir.

فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

 

Ama ben, inkarcıları önce biraz boşlamış, sonra da tuttuğum gibi hepsine cezayı basmışımdır.

أَفَمَنْ هُوَ قَائِمٌ عَلَى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ

33.

Şu işe bakın, insanların tüm eylemlerine kimin hakim olduğu besbelli iken, hâlâ kalkıp Allah'a ortak koşuyorlar.

قُلْ سَمُّوهُمْ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي اْلأَرْضِ أَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِ

 

De ki: " kimmiş bunlar!? Yoksa siz, Allah'ın bu âlemde bilmediği şeyler de var demeye mi çalışıyorsunuz? Yoksa atıyor musunuz? "

بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّبِيلِ

 

İnkarcılar hep kendi kurgularını beğenir. Zaten hep de bu yüzden yolu şaşırırlar.

وَمَنْ يُضْلِلِ اللهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

 

Ama Allah birini şaşırttı mı, artık kimse onu yola getiremez.

لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

34.

Artık yolunu şaşıranlar yalnız bu dünyada çektikleriyle kalmayacaklar,

وَلَعَذَابُ اْلآخِرَةِ أَشَقُّ

 

öbür dünyada daha beterini çekecekler.

وَمَا لَهُمْ مِنَ اللهِ مِنْ وَاقٍ

 

Üstelik orada Allah'a karşı kendilerini kollayan birileri de olmayacak.

سورة الرعد: مكية. 43 آية

13.c.

Ra'd: 13 /  35 - 42. Ayetler

 

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ أُكُلُهَا دَائِمٌ وَظِلُّهَا

35.

Şırıl şırıl akan suları, tükenmeyen yiyecekleri, uzayıp giden gölgeleriyle sağlamcılara söz verilen cennetin bir bezeri yoktur.

تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوا وَعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ

 

Sağlamcıların sonu böyle bir yer iken, inkarcıların sonu ise ateştir…

وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ

36.

Resulüm! ehlikitap arasında sana indirilene sevinenler var

وَمِنَ اْلأَحْزَابِ مَنْ يُنْكِرُ بَعْضَهُ

 

vahyin bir kısmını kabul etmeyenler de var.

قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللهَ وَلاَ أُشْرِكَ بِهِ

 

Onlara şunu söyle yeter: " Ben Allah'a, aracısız kulluk etmek üzere emir aldım.

إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ

 

sizi ona çağırıyorum, çünkü ben de ona döneceğim… "

وَكَذَلِكَ أَنْـزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا

37.

Resulüm! Tam egemenlik sağlayabilmen için Kuran’ı, Arapça indirdik.

وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَمَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ

 

Eğer sen, sana gelen bunca ilme rağmen onların arzularına boyun eğersen,

مَا لَكَ مِنَ اللهِِ مِنْ وَلِيٍّ وَلاَ وَاقٍ

 

sonunda Allah'a karşı kimse sana kol kanat olmayacaktır.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ

38.

Resulüm! Biz senden önce de elçiler gönderdik.

وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً

 

Onların da eşi dostu, çoluk çocuğu vardı.

وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللهِ

 

Ancak hiçbir elçi, Allah'ın izni olmadan bir mucize sergileyebilmiş değildir.

لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ

 

Her sürecin belli bir kader çizgisi vardır.

يَمْحُوا اللهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ

39.

Allah bu çizgilerin kimini siler, kimini bırakır. Çünkü ana kütük onun elindedir.

وَإِنْ مَا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ

40.

Resulüm! Sen, onlara vereceğimiz cezanın bir kesitini, daha ölmeden mutlaka göreceksin.

فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ

 

Sen işine bak, tebliğ görevine devam et. Hesap ve ceza işini de bize bırak.

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي اْلأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا

41.

Acaba onlar, topraklarını ucundan kıyısından erittiğimizi de mi göremiyorlar?

وَاللهُ يَحْكُمُ لاَ مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

 

Allah'ın kararı kesindir, onun kararını kimse temyiz edemez, sorgulaması da hızlıdır.

وَقَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلِلَّهِ الْمَكْرُ جَمِيعًا

42.

Resulüm! onlardan önce de pusu kurdular. Ama pusuya pusu kurmak Allah'ın işidir.

يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ

 

Çünkü Allah, kişilerin yapacaklarını da bilir.

وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ

 

İnkarcılar, bu dünyada en iyi sonucu kimin alacağını pek yakında görecekler.

 

 

سورة الرعد: مكية. 43 آية

13.c.

Ra'd: 13 /  43 – 43. Ayeti

 

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلاً

43.

İnkarcılar: " Sen elçi falan değilsin " diyorlar.

قُلْ كَفَى بِاللهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ

 

Onlara şunu söyle: " aramızda şahit olarak Allah yeter, ayrıca içimizde kitap bilgisi olanlar da var. "

 

سورة إبراهيم: مكية. 52 آية

 

 

İbrahim: 14 /  1 - 5. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

 

 

الۤرٰ

1.

Elif Lâm, Râ.

كِتَابٌ أَنْـزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ

 

Resulüm! Biz sana bu Kitabı, Allah'ın izniyle bütün insanlığı, karanlıktan aydınlığa çıkarasın diye indirdik.

إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

 

Saygı duyulası o görkemli Tanrı'nın aydın yoluna götüresin diye,

اَللهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ

2.

Yer gök her şeyin sahibi olan Allah'ın nurlu yoluna iletesin diye indirdik…

وَوَيْلٌ لِلْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ شَدِيدٍ

 

Vay inkarcılar vay! Bu acıya can mı dayanır.

اَلَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى اْلآخِرَةِ

3.

Vay dünya hayatını ahrete tercih edenlere!

وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا

 

Vay Hak yolcusunu yolundan edenlere, vay basiti karmaşık hale getirenlere!

أُولاَئِكَ فِي ضَلاَلٍ بَعِيدٍ

 

Aslında onlar, büyük bir yalnızlık bunalımı içerisindedirler.

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ

4.

Biz halkına bir güzel anlatabilsin diye bütün elçilere kendi toplum diliyle hitap ettik.

فَيُضِلُّ اللهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ

 

Allah, kimini şaşırtır, kimini yola getirir.

وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

 

Çünkü, görkemli gücü ile egemen olan odur…

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا

5.

Musa'yı bir yandan mucizeler destekli olarak görevlendirirken

أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ

 

bir yandan da: " halkın cehaletiyle mücadele et onları aydınlat.

وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللهِ

 

Onlara tarihî olayları anlat " dedik.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

 

Çünkü tarihî olaylarda sabır ve şükür sorunu olan toplumlar için çıkarılacak dersler vardı.

 

 

 

 

سورة إبراهيم: مكية. 52 آية

13.c.

İbrahim: 14 /  6 - 10. Ayetler

 

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ

6.

Musa halkına hitaben şöyle demişti:

اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ

 

" Allah'ın, Fıravunların elinden kurtarmak suretiyle size verdiği değeri düşünün.

يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ

 

Unutmayın ki Fıravunlar, kız çocuklarını sağ bırakıp, erkek çocuklarınızı keserek, size dayanılmaz acılar tattırıyorlardı.

وَفِي ذَلِكُمْ بَلاَءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ

 

Bu, gerçek sahibiniz olan Allah tarafından size uygulanan çok muazzam bir sınavdı.

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ َلأَزِيدَنَّكُمْ

7.

Hatırlıyor musunuz hani Rabb'iniz sizi uyarmış: 'şükrederseniz, daha çok veririm,

وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ

 

nankörlük ederseniz, şamarım çok sert olur ' demişti.

وَقَالَ مُوسَى إِنْ تَكْفُرُوا أَنْتُمْ وَمَنْ فِي اْلأَرْضِ جَمِيعًا فَإِنَّ اللهَ لَغَنِيٌّ حَمِيدٌ

8.

Yalnız siz değil, bütün dünya halkları olarak ona nankörlük etseniz, Allah yine de şükür zenginidir… "

أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ

9.

Acaba sizin, daha önceki milletlerden haberiniz var mı ?

قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ

 

Nûh, Ad ve Semûd gibi kavimlerden,

وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ لاَ يَعْلَمُهُمْ إِلاَّ اللهُ

 

hattâ Allah'tan başka kimsesi olmayan sonraki toplumlar hakkında ne biliyorsunuz?

جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ

 

Tanrı elçileri bunlara hep, belgelerle geldiler.

فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ

 

Şaşkınlıktan parmaklarını ısıran

وَقَالُوا إِنَّا كَفَرْنَا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ

 

halk: " Aa, sizin elçi olduğunuza inanamayız.

وَإِنَّا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ

 

Hattâ, bizi davet ettiğiniz Tanrı hakkında bile kuşkularımız var. "

قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللهِِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

10.

Elçiler: " gökleri ve yeri yaratan hakkında kuşkularınız var öyle mi ?

يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

 

Halbuki Allah, günahlarınızı bağışlamak ve bir süre daha hayat hakkı vermek için size çağrıda bulunuyordu. "

قَالُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُنَا

 

Halk:" Siz de bizim gibi beşersiniz,

تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا

 

bizi, atalarımızın tapındığı putlardan vazgeçirmek mi istiyorsunuz?

فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ

 

Bize daha açık deliller getirin! "

 

 

 

 

 

سورة إبراهيم: مكية. 52 آية

13.c.

İbrahim: 14 /  11 - 18. Ayetler

 

قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِنْ نَحْنُ إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ

11.

Elçiler: " Doğru. Biz de sizin gibi insanız.

وَلَكِنَّ اللهََ يَمُنُّ عَلَى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ

 

Ama Allah görevi, dilediği kuluna verebilir.

وَمَا كَانَ لَنَا أَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللهِ

 

Biz Allah'tan izinsiz bir şey söyleyemeyiz.

وَعَلَى اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

 

İnananların Allah'a güvenmeleri gerekir.

وَمَا لَنَا أَلاَّ نَتَوَكَّلَ عَلَى اللهِِ وَقَدْ هَدَانَا سُبُلَنَا

12.

Bizim ufkumuzu açmış iken neden Allah'a güvenmeyelim ki!

وَلَنَصْبِرَنَّ عَلَى مَا آذَيْتُمُونَا

 

Sizin eziyetlerinize katlanmak zorundayız.

وَعَلَى اللهِِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

 

Güvence isteyen herkes, mutlaka Allah'a güvenmek zorundadır. "

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ أَرْضِنَا

13.

İnkarcıların ise elçilere karşı son sözü: " Ya biz sizi topraklarımızdan sürüp çıkaracağız,

أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا

 

ya da siz tekrar bizim dinimize döneceksiniz. " demek olmuştur.

فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمِينَ

 

Tanrı da bunun üzerine elçilerine hep şunu fısıldamıştır: " zalimleri helâk edeceğiz

وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ اْلأَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْ

14.

onlardan sonra da yeryüzüne sizi yerleştireceğiz.

ذَلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامِي وَخَافَ وَعِيدِ

 

Bu, benden ve benim tehdidimden korkanlara bir Tanrı vadidir…"

وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ

15.

Derken elçiler imdat ziline basar basmaz, tüm inatçı devler yerle bir olurlar.

مِنْ وَرَائِهِ جَهَنَّمُ وَيُسْقَى مِنْ مَاءٍ صَدِيدٍ

16.

Ardından cehennem, su yerine içilen irinler,

يَتَجَرَّعُهُ وَلاَ يَكَادُ يُسِيغُهُ

17.

Yutmaya  çalışır ama çok zor yutar,

وَيَأْتِيهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ

 

her taraftan ölümler sökün eder,

وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ وَمِنْ وَرَائِهِ عَذَابٌ غَلِيظٌ

 

ama ölemez, biri biter biri başlar acıların…

مَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ أَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ انِشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ فِي يَوْمٍ عَاصِفٍ

18.

Hasılı Allah’ı inkar edenlerin amelleri, kasırgalı bir günde rüzgarla birlikte savrulup giden kül misali yok olur gider...

لاَ يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلَى شَيْءٍ

 

Artık kazandıklarından elde avuçta hiçbir şey kalmamıştır.

ذَلِكَ هُوَ الضَّلاَلُ الْبَعِيدُ

 

Artık yalnızlığın buruk acısı ile başbaşadırlar...

 

 

 

 

 

سورة إبراهيم: مكية. 52 آية

13.c.

İbrahim: 14 /  19 - 24. Ayetler

 

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ بِالْحَقِّ

19.

Acaba bu insanlar, Allah'ın gökleri ve yeri denge için yarattığını farkedemediler mi?

إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ

 

O isterse sizi alıp, yerinize yepyeni bir millet getirebilir.

وَمَا ذَلِكَ عَلَى اللهِ بِعَزِيزٍ

20.

Bu Allah'a göre hiç de zor değildir.

وَبَرَزُوا لِلَّهِ جَمِيعًا

21.

Herkesin Allah'a selâm durduğu bir günde,

فَقَالَ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا

 

zayıflar, güçlü ağalarına: " biz vaktiyle size uymuş idik,

فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللهِ مِنْ شَيْءٍ

 

Hadi bakalım, şimdi Allah'ın bize verdiği cezayı, kaldırın da görelim? "

قَالُوا لَوْ هَدَانَا اللهُ لَهَدَيْنَاكُمْ

 

Ağalar: " Allah bize hidayet etseydi, herhalde biz de size hidayet ederdik.

سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَجَزِعْنَا أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَحِيصٍ

 

Artık ıkınsak da sıkınsak da farketmez. Bir çıkamağımız yok çünkü. "

وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ اْلأَمْرُ

22.

Her şey olup bittikten sonra ortaya çıkan

إِنَّ اللهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ

 

şeytan: " Aslında Allah size çok güzel vaatlerde bulundu.

وَوَعَدْتُكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ

 

Ben de bulundum ama, sizi yanılttım.

وَمَا كَانَ لِي عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلاَّ اَنْ دَعَوْتُكُمْ

 

Ama ben, size vaatten öte bir zorlamada bulunmadım.

فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلاَ تَلُومُونِي وَلُومُوا أَنْفُسَكُمْ

 

Siz ise hemen bana olumlu yanıt verdiniz, şimdi beni değil, kendinizi kınamalısınız.

مَا أَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّ

 

Artık ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni.

إِنِّي كَفَرْتُ بِمَا أَشْرَكْتُمُونِي مِنْ قَبْلُ

 

Zaten ben, beni Tanrı ile bir tutmanızı daha önce de kabul etmemiştim. "

إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

Artık yanlış yapan, cezasını çekecek… "

وَأُدْخِلَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

23.

İnanıp yararlı faaliyetlerde bulunanlar ise, içinde şırıl şırıl derelerin çağladığı bahçelere buyur edilecekler.

خَالِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ

 

Artık, Rab'lerinin müsaadesiyle, esenlik içinde sonsuza kadar orada kalacaklar.

أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللهُ مَثَلاً

24.

Resulüm! Allah'ın verdiği örneğe bak:

كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ

 

Güzel bir söz, sağlıklı gürbüz bir ağaca benzer:

أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاءِ

 

kökü sağlam, dalları göklerde olan bir ağaca.

 

 

 

سورة إبراهيم: مكية. 52 آية

13.c.

İbrahim: 14 /  25 - 33. Ayetler

 

تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا

25.

Sağlıklı bir ağaç, Allah'ın izniyle her mevsim meyve verir.

وَيَضْرِبُ اللهُ اْلأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

Allah bu tür örnekleri insanların da sağlıklı düşünmeleri için veriyor.

وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ

26.

Çirkin bir söz ise, sağlıksız bir ağaç gibidir.

انِجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ اْلأَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ

 

Kökü yüzeyde olduğu için her an devrilmeye mahkumdur.

يُثَبِّتُ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي اْلآخِرَةِ

27.

Allah, inananları, sağlıklı sözler söyletmek suretiyle, hem dünya hem ahret hayatında sağlama alıyor.

وَيُضِلُّ اللهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللهُ مَا يَشَاءُ

 

Allah yersiz konuşanları, önce yalnız bırakır, sonra da yapacağını yapar…

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَةَ اللهِ كُفْرًا

28.

Allah'ın verdiği nimeti, elinin tersiyle itip

وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ

 

kendi halkını sefalete sürükleyenlere bak!

جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا وَبِئْسَ الْقَرَارُ

29.

Kendilerini ateşe atıyorlar. Aman ne kötü bir yer:

وَجَعَلُوا لِلَّهِ أَندَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِهِ

30.

İnsanları doğru yoldan alıkoymak için, Allah'a denk tanrılar uydurdular. 

قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى النَّارِ

 

Resulüm de ki: " şimdilik keyfinize bakın ama, sonunda yanacaksınız. "

قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا يُقِيمُوا الصَّلاَةَ

31.

İnanan kullarıma söyle: namazı kılsınlar.

وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً

 

Emaneten verdiklerimizden bir kısmını gizli açık olarak hayra yatırsınlar,

مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خِلاَلٌ

 

eşin dostun ve alış verişin işe yaramadığı o gün gelip çatmadan…

اَللهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ

32.

Allah, gökleri ve yeryüzünü yarattı.

وَأَنْـزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً

 

Gökten sular indirdi.

فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ

 

Bu su ile beslenmeniz için ürünler üretti.

وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ

 

Denizlerde Tanrının komutuyla akıp giden gemileri sizin emrinize verdi.

وَسَخَّرَ لَكُمُ اْلأَنْهاََرَ

 

Nehirleri, hizmetinize sundu.

وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ

33.

Dönüp duran ay ve güneşi size göre ayarladı.

وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ

 

Gece ve gündüzü de sizin hizmetinize sundu.

 

 

 

سورة إبراهيم: مكية. 52 آية

13.c.

İbrahim: 14 /  34 - 42. Ayetler

 

وَآتَاكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ

34.

Hasılı Allah size, istediğiniz her şeyi verdi.

وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللهِ لاَ تُحْصُوهَا

 

Hattâ onun nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız.

إِنَّ اْلإنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ

 

Buna rağmen insanoğlu hem çok acımasız, hem de çok nankördür...

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ

35.

Hatırlar mısın bir gün İbrahim’in Kabe inşaatı devam ederken şöyle dua etmişti:

رَبِّ اجْعَلْ هَذَا الْبَلَدَ آمِنًا

 

" Ya Rab! N'olur bu yöreyi güvenli kıl.

وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَنْ نَعْبُدَ اْلأَصْنَامَ

 

Beni ve çocuklarımı putlara kul eyleme!

رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ

36.

Ya Rab! bu putlar nice insanı bunalıma soktu.

فَمَنْ تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي

 

Bana uyan bendendir.

وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Karşı geleni de senin, engin hoşgörü ve sevgine havale ediyorum.

رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ

37.

Ya Rab! ben, aile efradımı ekinsiz, kupkuru bir vadiye yerleştirdim.

عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلوَةَ

 

Senin saygı değer Ev'inin dibine. Çocuklarım her an sana dua etsinler diye ya Rab!

فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ

 

Halkın onları sevmesini  sağla ya Rab!

وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ

 

Onlara bol bol ürün ver ki şükrü öğrensinler.

رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ

38.

Ya Rab! sen, içimi dışımı biliyorsun.

وَمَا يَخْفَى عَلَى اللهِ مِنْ شَيْءٍ فِي اْلأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ

 

Yerde gökte hiçbir şey senin gözünden kaçmaz.

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاءِ

39.

İleri yaşıma rağmen bana İsmail ve İshak’ı bağışlayan Allah'ıma şükürler olsun. Rabb'im artık duaları duyan sensin.

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلوَةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي

40.

Rabb'im! beni ve soyumu hep duacı eyle.

رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ

 

Rabb'im! dualarımı kabul eyle.

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

41.

Beni, anamı babamı ve tüm inananları o sorgulama gününde geçiver ya Rab!… "

وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ

42.

Sevgili resulüm! Sakın, zalimlerin yaptıkları Allah'ın gözünden kaçar sanma.

إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ اْلأَبْصَارُ

 

Onların cezasını, en fazla gözlerin fal taşı gibi açılacağı güne kadar erteleyebilir.

 

 

سورة إبراهيم: مكية. 52 آية

13.c.

İbrahim: 14 /  43 - 52. Ayetler

 

مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ

43.

O gün herkes, başları havada gözleri ileride,

لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ

 

bakışları donmuş, nefesler tutulmuş bekleşir.

وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ

44.

Resulüm! bu felaketin kaçınılmaz olduğunu insanlara hatırlat.

فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا

 

O gün, zalimlerin itiraf günüdür, yani:

رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ

 

" Ya Rab! N'olur bize biraz daha süre tanı da  senin davetini kabul edip, elçilerine uyalım " diyecekleri gündür.

أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ

 

Yahu siz eskiden, size zeval olmayacağına  yemin etmez miydiniz?

وَسَكَنتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ

45.

Dahası, önceki zalimlerin yerini almamış mıydınız?

وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ اْلأَمْثَالَ

 

Öncekilere ne yaptığımızı aslında bal gibi anlamıştınız. Çünkü size örnekler vermiştik…

وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللهِ مَكْرُهُمْ

46.

Ne pusular kuruyorlardı, Allah da pusularına pusu ile cevap veriyordu.

وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ

 

Çünkü pusuları, dağları yerinden edebilirdi.

فَلاَ تَحْسَبَنَّ اللهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِ رُسُلَهُ

47.

Resulüm! Sakın Allah’ı, elçilerine verdiği sözden döner sanma!

إِنَّ اللهَ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ

 

Allah, güçlüdür kimsenin yaptığını yanına koymaz.

يَوْمَ تُبَدَّلُ اْلأَرْضُ غَيْرَ اْلأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ

48.

O gün dünya, bambaşka bir dünya olacak, gökler de öyle olacak.

وَبَرَزُوا ِللهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

 

O gün her şey, yenilmez gücün sahibi Allah karşısında arzı endam edecek.

وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنِينَ فِي اْلأَصْفَادِ

49.

O gün suçluları, birbirilerine zincirlerle bağlanmış göreceksin.

سَرَابِيلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشَى وُجُوهَهُمُ النَّارُ

50.

Gömlekleri katranlı yapış yapış, yüzlerini ateş sarmış alev alev.

لِيَجْزِيَ اللهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ

51.

Allah, herkese yaptığının karşılığını mutlaka verecektir.

إِنَّ اللهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

 

Hem de anında, çünkü onun sorgulaması çok hızlıdır.

هَذَا بَلاَغٌ لِلنَّاسِ

52.

Bu Kuran, tüm insanlık için bir bildirgedir.

وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ

 

Çünkü insanlık onunla uyarılmalı ve herkes Tanrı'nın, tek olduğunu mutlaka bilmelidir.

وَلِيَذَّكَّرَ أُولُوا اْلأَلْبَابِ

 

Ayrıca bu bildiri, öz bilgi sahiplerini de sağlıklı düşünmeye salmalıdır.