Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة الكهف: مكية 110 آية

16.c.

Kehf: 18 /  75.- 83. Ayetler

 

قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا

75.

Adam: " Ben sana, bana tahammül edemezsin dememiş miydim? "

قَالَ إِنْ سَأَلْتُكَ عَنْ شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلاَ تُصَاحِبْنِي قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنِّي عُذْرًا

76.

Musa: " Tamam! Eğer bundan böyle bir şey sorarsam, beni yanına alma. Hadi bak, benden yana geçerli sebebin var artık. "

فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ

77.

Tekrar yola koyuldular, gide gide bir köye vardılar.

نِ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا

 

Halktan yiyecek istediler. Her nedense halk onları konuk etmek istemedi.

فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ

 

Köyde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular, adam onu düzeltti.

قَالَ لَوْ شِئْتَ لاَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا

 

Musa yine dayanamadı: " İsteseydin tamir ücreti alabilirdin. "

قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ

78.

Adam: " Artık yeter! ayrılma zamanımız geldi.

سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا

 

Bak şimdi, sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana bir bir anlatayım: "

أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَأَرَدْتُ أَنْ أَعِيبَهَا

79.

a. Gemi: Gemi, denizde / nehirde çalışan öksüz ve yoksul çocuklara ait idi. Onu ayıplı hale getirmek istedim.

وَكَانَ وَرَاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا

 

Çünkü ilerde bir kral, bütün gemilere zorla el koyuyordu.

وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ

80.

b. Çocuk: Çocuğun annesi ve babası inançlı kimselerdi.

فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا

 

Çocuğun, ilerde ailesini azdırıp inkara sürüklemesinden korktuk.

فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا

81.

Allah'ın bu aileye, bundan daha nezih ve şefkatli bir çocuk vermesini istedik.

وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلاَمَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ

82.

c. Duvar: Duvar şehirdeki iki yetimin idi.

وَكَانَ تَحْتَهُ كَنْزٌ لَهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا

 

Altında bunlara ait bir define vardı. Babaları çok temiz kalpli idi.

فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ

 

Senin Rabb'in, onların büyüyüp gelişmelerini ve yine Rabb'inin bir ikramı olarak defineyi çıkarmalarını istedi.

وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا

 

Bütün bunları ben, kendi başıma yapmadım. İşte senin dayanamayıp durduğun olayların içyüzü…

وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ

83.

Resulüm! Sana Zülkarneyn’i / çift boynuzlu hükümdarı soruyorlar.

قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا

 

" Size onun birkaç macerasını anlatayım " de.

 

 

 

سورة الكهف: مكية 110 آية

16.c.

Kehf: 18 /  84.- 97. Ayetler

 

إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي اْلأَرْضِ

84.

Onu, maddî manevî imkânlarla donattık,

وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا

 

ayrıca yol yordam ve yöntem bilgisi yükledik.

فَأَتْبَعَ سَبَبًا

85.

Zülkarneyn yollara düştü.

حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ

86.

Gide gide gün batımına vardı.

وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا

 

Orada güneşi çamur deryasına batıyor gibi gördü. Ayrıca kıyıda bir toplum buldu.

قُلْنَا يَاذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا

 

O zaman: " Zülkarneyn! dedik. Eğer istersen bu toplumu tatlı - sert bir yaklaşımla yola getirebilirsin. "

قَالَ أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَى رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا

87.

Zülkarneyn: " haksızlık eden olursa elbet ceza veririz. Öbür dünyada ise Sahibi ona nasıl olsa cezanın âlâsını verecektir.

وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاءً نِ الْحُسْنَى وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا

88.

Ama, yürekten ve dürüst çalışan, karşılığını fazlasıyla alır, zaten onlara yapabilecekleri kolay işler buyuracağız . "

ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا

89.

Zülkarneyn tekrar yollara düştü.

حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا

90.

Gide gide hepten günlük güneşlik bir yere vardı ve güneşin, yöre halkı üzerinden hiç eksik olmadığını / batmadığını gördü.

كَذَلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا

91.

Bu şekilde ona bir bilgi daha yüklemiş olduk.

ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا

92.

Zülkarneyn tekrar yollara düştü.

حَتَّى إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلاً

93.

Gide gide setler ülkesine vardı. Setlerin beri yakasında biraz da laf anlamaz / göçebe bir toplumla karşılaştı.

قَالُوا يَاذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي اْلأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَى أَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا

94.

Dediler ki: " Zülkarneyn! Ye'cûc ve Me'cûc dünya dengelerini altüst eden bir millettir. Bizimle onlar arasına bir set çekmen şartıyla sana haraç verelim diyoruz ne dersin ? "

قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا

95.

Zülkarneyn: " Bana Rabb'imin verdiği güç yeter de artar bile. Beni iş gücü ile destekleyin de aranıza set çekeyim.

آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ حَتَّى إِذَا سَاوَى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُوا حَتَّى إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا

96.

" bana demir madeni getirin " dedi. Demir madeni iki tepe arasını doldurunca: " ateş yakıp körükleyin " dedi. Ateş akkor hale gelince de: " katran getirin üzerine boca edeyim " dedi.

فَمَا اسْطَاعُوا أَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا

97.

Artık düşmanlar, ne üzerinden aşabildiler, ne de delebildiler.

سورة الكهف: مكية 110 آية

16.c.

Kehf: 18 /  98.- 110. Ayetler

 

قَالَ هَذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّي فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا

98.

" Bu set fikri, Rabb'imin bana bir lutfudur. Ama vadesi doldu mu Tanrım onu da yerle bir edecektir. Onun vadesi hiç şaşmaz " dedi…

وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ

99.

O gün insanlar dalgalar gibi çırpınıp birbiri üzerine yığılacaklar.

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا

 

Ardından sûra üfleyip hepsini bir araya toplayacağız:

وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِرِينَ عَرْضًا

100.

Cehennemi, önce inkarcılara,

اَلَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي

101.

sonra, Kitabımı görünce gözlerini kaçıranlara,

وَكَانُوا لاَ يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا

 

Daha sonra da duymaya bile tahammül edemeyenlere göstereceğiz…

أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنْ يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِنْ دُونِي أَوْلِيَاءَ

102.

Oysa bu inkarcılar, beni atlayarak, sadece kullarımın dostluğu ile yetinebileceklerini sanmışlardı

إِنَّا أَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ نُزُلاً

 

ama biz, cehennemi inkarcıları konuşlandırmak için hazırladık.

قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِاْلأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً

103.

Resulüm de ki: " size en çok emek kaybı olanları haber vereyim mi?

اَلَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا

104.

Yani dünya hayatında iken iyilik yaptıklarını sandıkları halde, emekleri ve çabaları boşa gidenleri ? "

أُولاَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلاَ نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا

105.

Allah'ın sözlerini ve ona hesap vermeyi inkar edenlerin emekleri boşa gitmiştir. O gün onları tartıya bile almayız.

ذَلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا

106.

Çünkü cezaları cehennemde yanmaktır. Çünkü bana inanmadılar, çünkü sözlerimi ve elçilerimi alaya aldılar.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلاً

107.

İnanıp yararlı faaliyetlerde bulunanlar ise Firdevs bahçelerinde konuk edilip ağırlanacaklardır.

خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلاً

108.

Onlar orada sonsuza kadar kalacaklar ve başka bir yere gitmek istemeyeceklerdir.

قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي

109.

Resulüm de ki: " Rabb'imin sözlerini yazmaya denizler mürekkep olsa denizler tükenir onun sözleri yine de bitmezdi,

وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا

 

Hattâ denizlere denizler katsak da yetmezdi. "

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحًا

110.

De ki: " Ben de sizin gibi bir beşerim. Bana Tanrınızın bir olduğu vahyediliyor. Onun yüzünü görmek isteyen, işini sağlam yapsın.

وَلاَ يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا

 

Allah'a ibadet ederken kimseyi ona aracı etmesin."

 

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 / 1.-11. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

كۤهٰيٰعۤصۤ

1.

Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.

ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا

2.

Anlatacaklarım, Rabb'inin Zekeriyya kuluna bir sevgi anısıdır.

إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا

3.

O, bir gün Tanrısına sessizce seslendi.

قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي

4.

Zekeriyya: " Ya Rab! kemiklerim eridi.

وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا

 

Saçlarım tutuştu yaşlılıktan,

وَلَمْ أَكُنْ بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا

 

Ama hiçbir zaman sana yalvarmanın bir kötülüğünü görmedim.

وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي

5.

Açıkçası, arkamda yerimi alacak olan yönetim adaylarından endişeliyim.

وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا

 

Karım da kısır, n'olur bana bir veliaht ver de

يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا

6.

benim yerimi alsın, Yakûb soyunu devam ettirsin. Ya Rab n'olur sevilen biri olsun. "

يَازَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلاَمٍ نِاسْمُهُ يَحْيَى

7.

Melek: " Zekeriyya! Sana bir oğlan müjdesi, ama adı, Yahya / yaşar olsun.

لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا

 

Daha önce hiç böyle bir isim vermemiştik. "

قَالَ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلاَمٌ

8.

Zekeriyya: " Aman Allah’ım! benim nasıl çocuğum olabilir ?

وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا

 

Karım kısır,

وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا

 

üstelik ben de çok yaşlıyım. "

قَالَ كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ

9.

Melek: " Öyle. Rabb’in ' bu bana göre kolay,

وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُنْ شَيْئًا

 

nitekim daha önce seni de, yoktan var etmiştim' diyor. "

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِي آيَةً

10.

Zekeriyya: " Ya Rab! N'olur bir işaret ver. "

قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَ لَيَالٍ سَوِيًّا

 

Melek: " İşaretin, tam üç gece kimse ile konuşmayacaksın o kadar. "

فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ

11.

Zekeriyya mihrapta cemaatin karşısına geçti ve

فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا

 

onlara: sabah akşam Allah'a dua edin şeklinde işaretler yaptı…

 

 

 

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 / 12.-25. Ayetler

 

يَايَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا

12.

Yahya'ya Kitaba bağlı kalmasını emrettik. Küçük yaşta devlet yönetimiyle tanıştırdık.

وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكَاةً وَكَانَ تَقِيًّا

13.

Yumuşak huylu, temiz yürekli ve sağlamcı bir kişiliği vardı.

وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا

14.

Anne-babasına karşı saygılıydı. Hiçbir zaman kaba ve asî olmadı.

وَسَلاَمٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ

15.

Yahya, doğduğunda olduğu gibi,

وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا

 

öleceği ve tekrar dirileceği günde dahi esenlikte olacaktır…

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ

16.

Resulüm! bu Kitap'ta Meryem’i de yad et.

إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا

 

Genç kız olup da ailesinden kopunca odanın doğu kısmında bir yere taşınmıştı.

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا

17.

Ailesiyle kendi arasına bir perde çekmişti.

فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا

 

Meryem gönderdiğimiz meleği bayağı bir adam kılığında karşına dikilmiş görünce:

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَانِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا

18.

Meryem: " Senden Allah'a sığınırım. Ama içinde Allah korkusu varsa… " diyebildi.

قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكَ ِلأَهَبَ لَكِ غُلاَمًا زَكِيًّا

19.

Melek: " Beni Rabb'in gönderdi. Sana pırıl pırıl bir bebek müjdesi için buradayım. "

قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلاَمٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ

20.

Meryem: " Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana bir erkek el sürmedi ki!

وَلَمْ أَكُنْ بَغِيًّا

 

Kötü bir kadın da değilim. "

قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ

21.

Melek: " Öyle. Senin Rabb’in, ' bu iş, bana göre kolaydır' diyor,

وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا

 

o bebeği insanlık için bir bayrak ve bir şefkat örneği yapacağız' diyor,

وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا

 

'zaten bu iş, çoktan olup bitmiştir' diyor. "

فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا

22.

Meryem bebeğe hamile kaldıktan sonra, uzak bir yere çekildi.

فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ

23.

Doğum sancısıyla kıvranırken bir hurma kütüğüne tutundu.

قَالَتْ يَالَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا

 

Meryem: " Keşke daha önce ölsem de unutulup gitse idim. " diye sızlandı.

فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلاَّ تَحْزَنِي

24.

Melek aşağı taraftan seslendi: " hiç üzülme!

قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا

 

Çünkü Rabb’in, yardımı senin ayağına getirdi.

وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا

25.

Hurma kütüğünü kendine doğru sallarsan üzerine taptaze meyveler dökülecektir.

 

 

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 / 26.-38. Ayetler

 

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيْنَ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا

26.

Bunlardan yiyip içebilirsin, hadi gözün aydın. Eğer bir insan görecek olursan:

فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَانِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا

 

' benim Allah'a suskunluk sözüm var, bu yüzden bu gün kimse ile konuşmayacağım' de. "

فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ

27.

Kucağında bebekle halkın karşısına çıktı.

قَالُوا يَامَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا

 

Kalabalık: " Meryem! Aaa! Herhalde sen, çok kötü bir iş yapmış olmalısın!

يَاأُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا

28.

Hârûn'un hemşîresi! N'oluyoruz! Senin baban kötü bir adam değildi. Keza anan da kötü bir kadın değildi. "

فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ

29.

Meryem onlara: " Derdinizi ona anlatın " anlamında bebeği işaret etti.

قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا

 

Kalabalık: " beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz ki ? "

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللهِ آتَانِي الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا

30.

Bebek: " Ben, bir Tanrı kuluyum, o bana, Kitap'la birlikte elçilik görevi verdi.

وَجَعَلَنيِ مُبارَكاً أَيْنَمَا كُنْتُ

31.

nerede olursam olayım beni hayırlara vesile kıldı.

وَأَوْصَانِي بِالصَّلاَةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا

 

Hayatta olduğum sürece bana, namazı ve zekatı önerdi.

وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا

32.

Anama kaba ve sert davranmadan saygı göstermemi öğütledi.

وَالسَّلاَمُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا

33.

" Ben, doğarken olduğum gibi, öleceğim gün, hatta tekrar diriltileceğim günde dahi esenlikte olacağım. "

ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ

34.

İşte, hakkında dedikodu üretilen Meryemoğlu İsa'nın gerçek öyküsü budur.

مَا كَانَ ِللهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ سُبْحَانَهُ

35.

Allah'ın çocuğu olamaz, çünkü o havsalaya sığmayacak kadar erişilmez yücedir.

إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

 

Allah bir şeyin olmasını istedi mi ona sadece: " ol " der, o da olur.

وَإِنَّ اللهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ

36.

Ey ehlikitap! Hepmizin gerçek sahibi Allah'tır.

فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ

 

Artık sadece ona kulluk edin. Çünkü doğru yol budur.

فَاخْتَلَفَ اْلأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ

37.

İsa konusunda farklı görüşler oluştu.

فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ

 

Fakat, asıl o büyük seyirlik gününde inkarcılara çok yazık olacak.

أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا

38.

O gün bizim karşımıza gelirken gözleri ve kulakları öyle bir açılacak ki!…

لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

Ama İsa'ya saygısızlığa hâlâ devam ediliyor.

 

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 / 39.-51. Ayetler

 

وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ

39.

Resulüm! insanları o pişmanlık gününe karşı uyar.

إِذْ قُضِيَ اْلأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

Çünkü, ilahî felaket, onlar henüz imana gelmeden ansızın bastırabilir. 

إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ اْلأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ

40.

Yeryüzü ve üzerindekilerin hepsi bize kalacak ve hepsi önümüze getirilecek…

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا

41.

Resulüm! Kitapta İbrahim'e de yer ver. Çünkü o da çok dürüst bir haberciydi.

إِذْ قَالَ ِلأَبِيهِ يَاأَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لاَ يَسْمَعُ وَلاَ يُبْصِرُ وَلاَ يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا

42.

İbrahim: " Canım babacığım! Ne diye hâlâ duymaz görmez, üstelik hiçbir işine yaramaz putlara hizmet edersin ki!

يَاأَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا

43.

Babacığım! Ben, senin farkında olmadığın bir takım ilahî bilgilere sahibim. Bana 'olur' de, seni doğru yola götüreyim.

يَاأَبَتِ لاَ تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ

44.

Babacığım! Gel şeytana uyma.

إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَانِ عَصِيًّا

 

Çünkü şeytan Sevgi'ye karşı gelmiştir.

يَاأَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمَانِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا

45.

N'olur babacığım! Ben, Allah'tan başına bir iş gelir de hepten kendini şeytana kaptırırsın diye korkuyorum. "

قَالَ أَرَاغِبٌ أَنْتَ عَنْ آلِهَتِي يَاإِبْراهِيمُ

46.

Baba öfkeyle: " Be İbrahim! Sen şimdi benim tanrılarıma karşı mı geliyorsun?

لَئِنْ لَمْ تَنتَهِ َلأَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا

 

Eğer buna bir son vermez isen vallahi seni gebertirim. Defol, gözüm görmesin seni! "

قَالَ سَلاَمٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا

47.

İbrahim: " Hoşça kal baba! Senin için Rabb'ime hep dua edeceğim. Herhalde beni kırmaz.

وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ

48.

Sizden de Allah diye dua ettiklerinizden de ilişiğimi kesiyorum.

وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلاَّ أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا

 

Rabb'ime hep senin için yalvaracağım. Bu yüzden Rabb'imle kötü olmam inşallah. "

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللهِ

49.

İbrahim, onlardan ve Tanrı diye tapındıkları şeylerden tamamen ilişiğini kesince

وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلاً جَعَلْنَا نَبِيًّا

 

biz de kendisini İshâk ve Yakûb gibi iki oğlan ile ödüllendirdik. İkisini de haberci yaptık.

وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا

50.

İbrahimlere durmadan çisem çisem sevgi çiseledik. Bu bereketlerle onları dillere destan eyledik…

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَى إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولاً نَبِيًّا

51.

Kitapta Musa'ya da yer ver. Çünkü Musa da çok samimî idi. Aynı zamanda Tanrı elçisi ve habercisi idi.

 

 

 

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 /  52.- 64. Ayetler

 

وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ اْلأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا

52.

Musa'ya Tur Dağı eteklerinde seslendik.  Çünkü onun için için yakarışını duymuştuk.

وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا

53.

Bir sevgi ifadesi olarak kardeşi Hârûn'u, onun yardımına verdik…

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِيًّا

54.

Kitapta İsmail'e de yer ver. İsmail sözünün eriydi. O, hem Tanrı elçisi ve hem de habercisi idi.

وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلاَةِ وَالزَّكَاةِ

55.

Aile efradına namazı ve zekatı emrederdi.

وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا

 

Rabb’inin beğenisini kazanmıştı…

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا

56.

Kitapta İdrîs'e de yer ver. Çünkü o da çok dürüst bir haberciydi.

وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا

57.

Onun derecesini yükseltmiştik.

أُولاَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ

58.

Bunların hepsi, Allah'ın değer verdiği haberciler idi.

مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ

 

Hepsi de Adem soyundandı. Kimi Nuh'la beraber kurtardığımız,

وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا

 

kimi İbrahim ve İsrail, kimi de doğruya yönlendirdiğimiz kullar soyundan gelmedir.

إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَانِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا

scd

Bunlara Allah kelâmı okunduğu zaman, sevinç gözyaşlarıyla yerlere kapanırlardı.

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلاَةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا

59.

Ama bunların ardından öyle nesiller de geldi ki namazı niyazı unuttular, nefislerine uydular. Ama yakında belâlarını bulacaklar.

إِلاَّ مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولاَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلاَ يُظْلَمُونَ شَيْئًا

60.

Tövbe edip inanan, ardından hep faydalı işler yapanlar ise cennete, hiçbir zorlukla karşılaşmadan gireceklerdir.

جَنَّاتِ عَدْنٍ نِالَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَانُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ

61.

Hem de Allah'ın kullarına, göstermeden vadettiği Adin bahçelerine.

إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا

 

Artık Allah'ın sözü yerine getirilmiştir.

لاَ يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلاَّ سَلاَمًا

62.

Cennette gereksiz bir laf duymazlar. Orada, duyup duyacakları hep olumlu sözlerdir.

وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا

 

Yiyecekleri dersen, sabah akşam hadahazırdır.

تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا

63.

İşte geleceğini sağlama alan kullarımıza  vereceğimiz cennet budur…

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلاَّ بِأَمْرِ رَبِّكَ

64.

Biz melekler, sadece Tanrı'nın emriyle hareket ederiz.

لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ

 

Geçmişte olanlar, gelecekte olacak olanlar ve arada olmakta olanlar hep onun izniyle olur.

وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا

 

Tanrı unutmaz.

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 /  65.- 76. Ayetler

 

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا

65.

Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin sahibi odur.

فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا

 

Ona hizmet et ve hizmetinde sabırlı ol, çünkü onun gibisini bulamazsın.

وَيَقُولُ اْلإنْسَانُ أَئِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا

66.

İnsanoğlu: " öldükten sonra mı tekrar diriltilecekmişim? " diye soruyor.

أَوَلاَ يَذْكُرُ اْلإنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا

67.

Acaba bu insan bizim kendisini daha önce hiçbir şey değil iken yarattığımızı hatırlamaz mı hiç?

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا

68.

Vallahi onları da şeytanlarını da cehenneme öyle bir getireceğiz ki korkudan dizlerinin bağı çözülüp çöküverecekler.

ثُمَّ لَنَـنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَانِ عِتِيًّا

69.

Sonra her bölük içerisinden, her şeye sevgi ile hakim olan Tanrı'ya en fazla karşı gelenleri bir bir beyleyip ayıracağız.

ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا

70.

Artık bunlar içerisinden, yanmayı en çok hak edenleri herhalde en iyi biz biliriz. 

وَإِنْ مِنْكُمْ إِلاَّ وَارِدُهَا

71.

Herkesin yolu mutlaka cehennemden geçer.

كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا

 

bu uğrama işi, Rabb'inin ta ezelde onayladığı kesin bir hükümdür.

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا

72.

Daha sonra sağlamcıları kurtaracağız.

وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا

 

Haksızlık edenleri ise, yüzüstü bırakacağız.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ

73.

Çünkü vaktiyle ayetlerimiz onlara tane tane okunurken,

قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا

 

bu inkarcılar, inananları göstererek: " Acaba iki takımdan hangisi daha iyi ve daha üstün konumda ? " diye sorarlardı.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا

74.

Biz daha önce nice çağlar devirdik. Onlar, daha donanımlı, daha cafcaflı idiler.

قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلاَلَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَانُ مَدًّا

75.

Resulüm de ki: " yanlış yolda olana Allah ne kadar uzatma verirse versin,

حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ

 

eninde sonunda sözü edilen cezayı ya bu dünyada ya da öbür dünyada çekecek ve

فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا

 

kimin yeri daha kötü, kimin askeri daha zayıfmış yakında görecekler… "

وَيَزِيدُ اللهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى

76.

Allah, doğru yola gönül verenlerin doğruluk derecelerini arttıracaktır.

وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا

 

Yararlı ve kalıcı eserler ise, getirisi ve götürüsü itibariyle Tanrı katında elbet daha hayırlıdır.

 

 

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 / 77.-95. Ayetler

 

أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ َلأُوتَيَنَّ مَالاً وَوَلَدًا

77.

Resulüm! Ayetlerimizi inkar edip de: " bana tabi ki mal ve evlat verilecek " diyene bak.

أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمْ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَانِ عَهْدًا

78.

Gaybı mı okumuş, yoksa Allah ile bir sözleşme mi yapmış?

كَلاَّ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا

79.

Hiç olur mu! Biz onun sözlerini kaydediyoruz, cezasını da uzattıkça uzatacağız.

وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا

80.

Bir gün bütün söylemleri bize intikal edecek ve karşımıza tek başına gelecek…

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا

81.

Allah’ı göz ardı edip, kendilerine saygınlık   olsun diye bir takım tanrılar icat ettiler.

كَلاً سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ

82.

Ama o gün bu tanrılar, kendilerine yapılan hizmeti inkar etmekle kalmayacak

وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا

 

aksine karşı tavır alacaklardır.

أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا

83.

Resulüm! gördüğün gibi biz, inkarcılar üzerine kışkırtıcı şeytanlar saldık.

فَلاَ تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا

84.

Onlardan yana hiç endişen olmasın! Çünkü biz, onlar için geri saymaya çoktan başladık.

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَانِ وَفْدًا

85.

O gün biz, sağlamcıları her şeye sevgi ile hakim olan Allah huzuruna kabul ederken

وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا

86.

suçluları da aç susuz.cehenneme sevkederiz.

لاَ يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلاَّ مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَانِ عَهْدًا

87.

O gün onların, Allah'tan söz alanlar dışında şefaatçileri de olmayacak…

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَانُ وَلَدًا

88.

Vaktiyle: " Allah'ın çocuğu var " demişlerdi.

لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا

89.

Ne büyük laf etmiştiniz.

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ

90.

Bu yüzden, gökler çatırdayabilir,

وَتَنْشَقُّ اْلأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

 

yerler yarılabilir, dağlar yere kapaklanabilirdi.

أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَانِ وَلَدًا

91.

Sırf Allah'a çocuk yakıştırdıkları için.

وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَانِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا

92.

Halbuki çocuk sahibi olmak Allah'a yakışmaz.

إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

93.

Çünkü göklerde ve yerde olan her ne varsa,

إِلاَّ آتِي الرَّحْمَانِ عَبْدًا

 

zaten Allah'a kul olarak dönecektir.

لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا

94.

Allah, engin bilgi gücü ile kulların tek tek dökümünü yaptığı için

وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا

95.

herkes Allah huzuruna, teker teker çıkacaktır.

 

سورة مريم: مكية 98 آية

16.c.

Meryem: 19 / 96.-98. Ayetler

 

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَانُ وُدًّا

96.

Evrene sevgi ile hakim olan Allah, inanıp yararlı faaliyetlerde bulunanların kalplerine bir sevi düşürecektir.

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ

97.

Nitekim biz, Kuran’ı senin tatlı dilin sayesinde dillere destan ettik.

لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا

 

Bu sayede sen, bir yandan sağlamcılara güç verirken azılı düşmanları da uyarabildin.

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا

98.

Biz daha önce nice nesilleri yerle bir ettik. Sen şimdi onlardan birini görebiliyor ya da en ufak bir ses duyabiliyor musun?

 

سورة طه: مكية 135 آية

 

 

Tâ Hâ: 20 / 1.- 12. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

ٰطهٰ

1.

Tâ, Hâ.

مَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى

2.

Resulüm biz bu Kuran’ı sana, sıkıntı çekesin diye değil,

إِلاَّ تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشَى

3.

İçlerinde ilahî bir kıpırtı hissedenlere öğüt veresin diye indirdik. 

تَـنْـزِِيلاً مِمَّنْ خَلَقَ اْلأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلاَ

4.

Kuran, yeri ve uzayıp giden semaları yaratanın indirisidir.

الرَّحْمَانُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى

5.

Sevgi, evrene hakim olmuştur.

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَى

6.

Göklerde olanlara, yeryüzünde olanlara, bu ikisi arasında olanlara, yerin altında olanlara hükmeden Sevgidir!

وَإِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى

7.

Sesini yükseltsen de farketmez. Çünkü Allah, gizliyi de bilir gizlinin gizlisini de.

اَللهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ لَهُ اْلأَسْمَاءُ الْحُسْنَى

8.

Başka tanrı yok, sadece Allah var. En güzel isimler de onundur…

وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى

9.

Resulüm! Sen Musa'nın öyküsü duydun mu?

إِذْ رَأَى نَارًا

10.

Musa, geceleyin Mısıra doğru yol alırken bir ateş görmüştü.

فَقَالَ ِلأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

 

Ailesine: " Durun hele! dedi. Eğer gördüğüm ateş ise, size ondan bir ensi getirebilirim. Ya da bu ışık sayesinde yolumu bulabilirim."

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي يَامُوسَى

11.

Ateşe yaklaşınca: " Musa! " dedi tatlı bir ses.

إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ

12.

" Ben, Rabb'in. Pabuçlarını çıkar.

إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى

 

Çünkü kutsal vadi Tuva'dasın. "

 

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 13.- 37. Ayetler

 

وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى

13.

Ben, seni seçtim. Bundan böyle sana vahyedilene kulak ver.

إِنَّنِي أَنَا اللهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنَا فَاعْبُدْنِي

14.

Ses: " Allah, benim. Benden başka tanrı yok. Bundan böyle bana hizmet edeceksin.

وَأَقِمِ الصَّلاَةَ لِذِكْرِي

 

Beni hatırlamak için de namaz kılacaksın.

إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا

15.

Vakti saatini gizlemek zorunda olduğum kıyamet yakın sayılır.

لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى

 

O gün herkes emeğinin karşılığını alacak.

فَلاَ يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لاَ يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ

16.

Kıyamete inanmadığı için kafasına göre hareket edenler, seni yolundan etmesin,

فَتَرْدَى

 

yoksa mahvolursun…

وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَامُوسَى

17.

Musa! Sağ elindeki ne? "

قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى

18.

Musa: " Kah dayandığım, kah davarıma yaprak indirdiğim deyneğim. Başka işlerime de yarar. "

قَالَ أَلْقِهَا يَامُوسَى

19.

Ses: " Musa! At onu yere. "

فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى

20.

Attı. Bir baktı ki deynek, yılan olmuş gidiyor.

قَالَ خُذْهَا وَلاَ تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا اْلأُولَى

21.

Ses: " Yakala onu! Korkma, çünkü biz onu eski haline döndüreceğiz.

وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى // لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى

22.

23.

Başka bir ipucu olmak üzere elini koltuk altına götür, lekesiz bembeyaz çıkacaktır. // Sana ilerde daha büyük mucizeler göstereceğiz

اِذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى

24.

ama bunun için hemen Fıravuna gitmelisin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. "

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي / وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي

25. 26.

Musa: " Ya Rab! N'olur içime ferahlık // işime kolaylık ver! "

وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي/  يَفْقَهُوا قَوْلِي

27. 28.

Öyle çöz ki düğümü dilimden, // anlasınlar sözümü.

وَاجْعَلْ لِي وَزِيرًا مِنْ أَهْلِي // هَارُونَ أَخِي

29. 30.

bana yar ol biriyle ailemden! // öz kardeşim Hârûn ile,

اُشْدُدْ بِهِ أَزْرِي // وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي

31-2.

güç ver bana, // onu işime ortak eyle ki,

كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا // وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا

33-4.

seni daha çok yüceltip // daha çok analım.

إِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَصِيرًا

35.

Artık halimizi görüyorsun. "

قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَامُوسَى

36.

Ses: " Sevgili Musa isteklerin kabul edildi!

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَى

37.

Böylece sana bir kez daha iyilik etmiş olduk. "

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 38.- 51. Ayetler

 

إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّكَ مَا يُوحَى

38.

Musa! vaktiyle biz, senin annene vahiy yoluyla ulaşmış ve:

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ

39.

" Bebeği tabuta [1] koy ve akıntıya bırak. Çünkü akıntı

فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِي وَعَدُوٌّ لَهُ

 

onu kıyıya atacak ve bebek, ikimizin de ortak düşmanı eline geçecek " demiştik.

وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي

 

Musa! sana hep özel bir ilgi gösterdim. Hep gözümün önünde yetişmeni sağladım:

إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَنْ يَكْفُلُهُ

40.

Nitekim ablan, Fıravunlara usulca varıp: " size bebeğe bakacak birini bulayım mı ? " demiş,

فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلاَ تَحْزَنَ

 

bu şekilde gözü arkada kalmasın üzülmesin diye seni tekrar annene bile kavuşturmuştuk.

وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا

 

Bir defasında sen, bir adam öldürmüştün. Seni o dertten kurtarırken de denemiştik.

فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَى قَدَرٍ يَامُوسَى

 

Medyen halkı içinde yıllarca piştin. Sonunda kader seni buralara kadar getirdi be Musa…

وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي

41.

Ben seni, kendim için özel yetiştirdim.

اِذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلاَ تَنِيَا فِي ذِكْرِي

42.

Hadi şimdi sen ve kardeşin mucizelerimi götürün, beni de aklınızdan çıkarmayın.

اِذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى

43.

Şimdi doğru Fıravun'a gidin, çünkü o çok azdı.

فَقُولاَ لَهُ قَوْلاَ لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى

44.

Önce ona yumuşak davranın. Bakarsın düşünür ve içine bir ışık düşebilir.

قَالاَ رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَنْ يَطْغَى

45.

Musa: " Ya Rab! açıkçası korkuyoruz, acaba bize sert çıkıp daha da azar mı ki! "

قَالَ لاَ تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى

46.

Allah: " Hiç korkmayın, çünkü ben sizin yanınızdayım, sizi duyuyor ve görüyorum.

فَأْتِيَاهُ فَقُولاَ إِنَّا رَسُولاَ رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلاَ تُعَذِّبْهُمْ

47.

Ona varıp deyin ki: ' biz seni yöneten Tanrı'nın elçileriyiz. İsrailoğullarını bizimle gönder. Artık onları ezme.

قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكَ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى

 

Sana Rabb'inden bir mucize gösterebiliriz. Doğru olana Allah selâmet versin!

إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى

48.

Ancak bize bildirildiğine göre, yalanlayıp yüz çeviren cezalandırılacaktır. "

قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَامُوسَى

49.

Fıravun: " Kim imiş sizin Tanrınız be Musa! "

قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى

50.

Musa: " Bizim Tanrımız, her nesneyi kendi özel yapısına göre yaratıp yol verendir. "

قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ اْلأُولَى

51.

Fıravun: " Peki eskilerin durumu ne olacak o zaman? "

 

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 52.- 64. Ayetler

 

قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي فِي كِتَابٍ لاَ يَضِلُّ رَبِّي وَلاَ يَنسَى

52.

Musa: " Onlarla ilgili bilgiler Tanrı katında kayıtlıdır. Benim Tanrım yanılıp şaşmaz.

اَلَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اْلأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلاً

53.

Yeryüzünü size beşik yapan, sizleri yollara düşürüp gezdiren ve

وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً

 

gökten su indiren de odur. "

فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْ نَبَاتٍ شَتَّى

 

Nitekim, erkekli dişili her çeşit bitkiyi su sayesinde yetiştirdik.

كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ َلآيَاتٍ ِلأُولِي النُّهَى

54.

İster yiyin ister hayvanlarınızı otlatın. Bütün bunlarda aklı olanlar için bir takım ipuçları vardır.

مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ

55.

Sizi topraktan yarattık tekrar toprağa iade edecek ve

وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى

 

bir kez daha topraktan çıkaracağız.

وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَى

56.

Aslında biz Fıravun'a bütün mucizelerimizi gösterdik ama o yalanlayıp inat etti ve:

قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَامُوسَى

57.

Fıravun: " Musa! dedi. Sen bizi büyüleyerek topraklarımızdan çıkarmaya mı geldin? "

فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا

58.

O zaman biz de sana büyü ile karşılık veririz. Hemen aramızda bir buluşga ayarla.

لاَ نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلاَ أَنْتَ مَكَانًا سُوًى

 

Ne biz ne sen, caymak yok. Yeterki uygun bir yer olsun. "

قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى

59.

Musa: " Buluşgamız bayram günü olsun. Kuşluk vakti, tam halkın toplandığı zaman. "

فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى

60.

Fıravun gitti ve bütün tedbirini alıp geldi.

قَالَ لَهُمْ مُوسَى وَيْلَكُمْ لاَ تَفْتَرُوا عَلَى اللهِ كَذِبًا

61.

Musa büyücülere: " çok acınacak haliniz var. Allah'a iftira etmeyin,

فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى

 

yoksa o, canınıza okur. Çünkü iftira eden, kendine eder. "

فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى

62.

Büyücüler kendi aralarında durumu tartışıp fısıldaştılar ve:

قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ

63.

" Musa ile kardeşi iyi büyücüye benziyorlar.

يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا

 

Herhalde maksatları, kendi büyüleri ile sizi, topraklarınızdan sürüp çıkarmak

وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى

 

ve sizin eşsiz mesleğinizi elinizden almak.

فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا

64.

Haydi şimdi bütün hünerinizi gösterin, sıra olup göz dağı verin.

وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى

 

Çünkü bugün üstün gelen, kurtuldu demektir " dediler.

 

 

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 65.- 76. Ayetler

 

قَالُوا يَامُوسَى إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى

65.

Büyücüler: " Musa! Önce atmak ister misin? yoksa önce biz mi atalım? "

قَالَ بَلْ أَلْقُوا

66.

Musa: " Tamam, siz atın. "

فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى // فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُوسَى

67.

Bir an Musa, onların iplerinin ve sopalarının, büyüleri sebebiyle canlanıp yürüdüğünü sandı. // Hatta, hafiften bir korku bile hissetti.

قُلْنَا لاَ تَخَفْ إِنَّكَ أَنْتَ اْلأَعْلَى

68.

Biz de tam o sırada kendisine fısıldadık: " Korkma çünkü en büyük sensin

وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ

69.

Sağ elindekini yere at da onların yapıtlarını yutsun. Çünkü yaptıkları sadece bir büyücü hilesidir.

وَلاَ يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى

 

Hiçbir büyücü gerçek bir başarı elde etmez. "

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى

70.

Yenilen büyücüler yerlere kapanıp: " Harûn ile Musa'nın Tanrı'sına inandık " dediler.

قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ

71.

Fıravun ise: " Ona, benden müsaade almadan inandınız.

إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلاَفٍ

 

Bütün bunlar, sizin büyü hocanız Musa'nın başının altından çıkıyor olmalı, vallahi hepinizi elini ayağını çaprazlama kesip

وَلأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ

 

hurma kütüklerinde sallandıracağım."

وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى

 

o zaman anlayacaksınız hangimizin cezası daha yaman ve daha kalıcı imiş."

قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ

72.

Büyücüler: " Bizim gözümüzle gördüklerimiz senden daha önemli.

وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنْتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا

 

Allah aşkına ne yapacaksan yap. Çünkü senin söz ve hükmün sadece bu dünyada geçer.

إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ

73.

Biz ise, Rabb'imize, suçlarımızı bağışlar ve başımıza sardığın bu büyü belâsından bizi kurtarır diye inandık

وَاللهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى

 

Çünkü hayırlı ve kalıcı olan Allah’tır. "

إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لاَ يَمُوتُ فِيهَا وَلاَ يَحْيَى

74.

Rabb’inin huzuruna suçlu olarak gelenlerin cezası cehennemdir, artık orada ne ölüm ölümdür, ne de yaşam yaşamdır.

وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولاَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلاَ

75.

Onun huzuruna inanmış ve yararlı işler işlemiş olarak gelenler ise, yüksek derecelere sahip olacaklardır:

جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا

76.

Yani içinde derelerin çağladığı ve sonsuza kadar kalacakları Adin bahçelerine.

وَذَلِكَ جَزَاءُ مَنْ تَزَكَّى

 

Evet ruhen arınmanın karşılığı budur.

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 77.- 87. Ayetler

 

وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي

77.

Musa'ya: " Kullarımı geceleyin yola çıkar " dedik.

فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا

 

Denizde onlara kuru bir yol bul..

لاَ تَخَافُ دَرَكًا وَلاَ تَخْشَى

 

Sakın ola yakalanma korku ve endişen olmasın " dedik.

فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ

78.

Fıravun, birlikleri ile onları takip ediyordu. Derken su duvarı öyle bir yıkıldı ki üslerine.

وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَى

79.

Fıravun halkını yanılttı, kendi de battı...

يَابَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ

80.

İsrailoğulları! Sizi düşman elinden kurtardık.

وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ اْلأَيْمَنَ

 

Tur dağının sağ tarafında sizinle sözleştik.

وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى

 

Üzerinize âdeta tohumlu gıdalar ve bıldırcın sürüleri yağdırdık.

كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ

81.

Size verdiğimiz bu gıdaların sağlıklı olanlarından yiyin dedik.

وَلاَ تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي

 

Aşırılığa kaçmayın, yoksa öfkeme muhatap olursunuz dedik.

وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى

 

Benim öfkeme muhatap olanlar, cehennemi boylar.

وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى

82.

Ama ben, tövbe edeni, sonra yaralı işler yapıp kendine çeki düzen vereni bağışlarım.

وَمَا أَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَامُوسَى

83.

Allah: " Musa! Halkın için neden bu kadar evişiyorsun ? "

قَالَ هُمْ أُولاَءِ عَلَى أَثَرِي وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى

84.

Musa: " Onlar benim arkamdalar, ben de sırf memnun olasın diye sana geldim ya Rab! "

قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ

85.

Allah: " biz senin yokluğunda halkını ufaktan bir sınadık. Samirî onları baştan çıkardı. "

فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا

86.

Musa üzgün ve öfkeli olarak hemen halkın başına döndü.

قَالَ يَاقَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا

 

Musa: " Sevgili milletim! Allah sizlere güzel güzel vaatlerde bulunmadı mı ?

أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدْتُمْ أَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُمْ مَوْعِدِي

 

Size bu vaatler yapılalı daha ne kadar oldu ki. Yoksa siz Allah'tan belâ mı istiyorsunuz? Bu yüzden mi sözümü tutmadınız ?

قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا

87.

Halk: " Biz sana verdiğimiz sözü keyfimizden çiğnemedik.

وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا

 

Fakat Mısır halkından alıp getirdiğimiz ziynet yüklerini ateşe atıp erittik.

فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ

 

Nitekim Samirî de attı. "

 

 

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 88.- 98. Ayetler

 

فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ

88.

Samirî onlara böğürebilen kocaman bir buzağı heykeli yapmıştı.

فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى فَنَسِيَ

 

Samirîler: " Bu dediler, hem sizin tanrınız, hem de Musa'nın unutup gittiği tanrısı. "

أَفَلاَ يَرَوْنَ أَلاَّ يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلاً وَلاَ يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا

89.

Onlar, bu heykelin cevap veremeyeceğini, ayrıca kendilerine herhangi bir fayda ve zarar veremeyeceğini görmüyorlar mıydı sanki.

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ يَاقَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ

90.

Harûn daha önce onlara: " Heey Millet! Siz bununla sınanıyorsunuz.

وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَانُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي

 

Rabb'iniz Allah'tır. Arkamdan gelin. Benim emirlerime saygılı olun " diye uyardığı halde

قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى

91.

Halk: " Musa bize dönene kadar bu buzağıya ibadete devam edeceğiz " diyordu.

قَالَ يَاهَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا أَلاَّ تَتَّبِعَنِي

92.

Musa döndüğünde: " Harûn! dedi. Saptıklarını görünce neden gelip beni uyarmadın?

أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي

93.

Emirlerime karşı mı geldin yoksa? " 

قَالَ يَبْنَؤُمَّ لاَ تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلاَ بِرَأْسِي

94.

Harûn: " Canım karındaşım! Saçımı sakalımı asılıp durma benim!

إِنِّي خَشِيتُ أَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي

 

Ben senin, İsrailoğullarını bölüp parçaladın, sözlerimi hiç kale almadın demenden korktum hep. "

قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَاسَامِرِيُّ

95.

Musa: " Samirî! Sana ne oldu peki ? "

قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ

96.

Samirî: " Ben de halkın görmediğini gördüm.

فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا

 

Resulün bastığı yerden bir avuç toz alıp potaya savurdum.

وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي

 

İçimden böyle yapmak geldi. "

قَالَ فَاذْهَبْ فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَنْ تَقُولَ لاَ مِسَاسَ

97.

Musa: " Defol! Bundan böyle hayatta ' bana dokunmayın ' dan başka laf edemeyesin!

وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَنْ تُخْلَفَهُ

 

Ama Tanrı ile buluşma saatini asla iptal edemeyeceksin.

وَانْظُرْ إِلَى إِلاَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا

 

Başını bekleyip durduğun şu tanrı bozuntusuna bak!

لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا

 

Şimdi hep birlikte onu cayır cayır yakıp, deryaya savuralım da gör. "

إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللهُ الَّذِي لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ

98.

Sizin gerçek tanrınız kendisinden başka tanrı tanımayan Allah'tır.

وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا

 

Onun bilgisi her şeyi kapsar…

 

 

 

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 99.- 113. Ayetler

 

كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ

99.

Resulüm, biz sana geçmişin haberlerinden bir demet sunduk.

وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا

 

Ayrıca dillere destan bir Kitap verdik.

مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا

100.

Bu Kitabı kabul etmeyenler, kıyamet gününde büyük bir yük altına gireceklerdir.

خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلاً

101.

Hem de sonsuza kadar. Kıyamet gününde bu yük, çekilir şey değildir.

يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا

102.

Sura üflenip de, suyu çekilmiş feri gitmiş gözleriyle suçluları bir araya topladığımızda

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلاَّ عَشْرًا

103.

kendi aralarında: " dünyada sadece on gün mü kaldınız ? " diye fısıldaşırlar.

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ

104.

Aslında neler konuştuklarını en iyi biz bilmekle beraber:

إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِنْ لَبِثْتُمْ إِلاَّ يَوْمًا

 

" Topu topu bir gün kaldınız " diye akıllıca laf edenler de olur…

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا

105.

Resulüm sana dağları soruyorlar. De ki: " Rabb'im onları dipten söküp savuracak.

فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا

106.

Yerlerini dümdüz edip bırakacak.

لاَ تَرَى فِيهَا عِوَجًا وَلاَ أَمْتًا

107.

Ne bir engebe ne tümsek göremeyeceksin. "

يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لاَ عِوَجَ لَهُ

108.

O gün herkes, dosdoğru çağıran sese koşar.

وَخَشَعَتِ اْلأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَانِ فَلاَ تَسْمَعُ إِلاَّ هَمْسًا

 

Bütün sesler, Sevgi'ye dikkat kesilir. Sadece belli belirsiz ayak sesleri duyarsın.

يَوْمَئِذٍ لاَ تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلاَّ مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَانُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً

109.

O gün, sevgili Tanrı'nın müsaade ettikleri ve söz hakkı verdikleri dışında kimse kimseye şefaat edemez.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ

110.

Allah, kulların geçmişini de geleceğini de bilir.

وَلاَ يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا

 

Kimse onun ilmine eremez.

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا

111.

Ogün yüzler, hayat dolu bu egemen güç karşısında sıkıntılıdır. Haksızlık suçu ile gelenler ise daha da perişandır.

وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلاَ يَخَافُ ظُلْمًا وَلاً هَضْمًا

112.

İnanmış olarak yararlı işler yapanların ise, haksızlığa ve hakarete uğramak gibi bir endişeleri yoktur…

وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا

113.

Resulüm! biz bu Kuran’ı, anlaşılır bir Arapça ile indirdik.

وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ

 

İçine de sık sık uyarılar sepeledik ki,

لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا

 

Okuyan kendisini sağlama alsın. Ya da en azından dikkat etsin.

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 114.- 125. Ayetler

 

فَتَعَالَى اللهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ

114.

Evrenin gerçek hakimi yüce Allah’tır

وَلاَ تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ

 

Resulüm! Sana indirilen vahyin daha sonu gelmeden hemen okumaya davranma.

وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا

 

" Ya Rab ilmimi arttır " diye dua et…

وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ

115.

Adem'le önceden anlaşmıştık. Ama unuttu.

وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا

 

İnsan olarak kendisinde kararlılık göremedik.

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُوا ِلآدَمَ

116.

Meleklere: " Ademe, saygı durun " dedik.

فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى

 

Hepsi önünde eğildiler. İblis ise reddetti.

فَقُلْنَا يَاآدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ

117.

Bunun üzerine Adem'e: " Adem! İblis senin de eşinin de düşmanıdır.

فَلاَ يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى

 

Sakın ola ki sizi cennetten çıkarmasına izin verme yoksa perişan olursun.

إِنَّ لَكَ أَلاَّ تَجُوعَ فِيهَا وَلاَ تَعْرَى

118.

Çünkü senin, cennette iken yemek ve giyim derdin olmayacak.

وَأَنَّكَ لاَ تَظْمَأُ فِيهَا وَلاَ تَضْحَى

119.

Ayrıca susaman ve güneşte kavrulman da söz konusu değil. "

فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ

120.

Gel gelelim şeytan aklını çeldi ve dedi ki:

يَاآدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لاَ يَبْلَى

 

" Adem! sana ölümsüzlük ağacı ile birlikte hiç sönmeyen bir güç kaynağını göstereyim mi ?"

فَأَكَلاَ مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا

121.

Ağaçtan yer yemez, ikisinin de ayıp yerleri görünüverdi.

وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ

 

Hemen cennet yapraklarından koparıp örtünme telaşına düştüler.

وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى

 

Adem, Sahib'ine karşı gelmiş ve şaşırıp kalmıştı.

ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى

122.

Derken Tanrı'sı ona iyi davrandı. Tövbesini kabul edip yol gösterdi ve:

قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ

123.

" Şimdi birbirinize düşman olarak aşağı inin " dedi.

فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى

 

Eğer benim tarafımdan size bir önder gelir de

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلاَ يَضِلُّ وَلاَ يَشْقَى

 

bu önderime uyarsanız, yolunuzu şaşırıp zor durumda kalmazsınız.

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا

124.

Benim adımı anmak istemeyenlere ise hayatı zindan ederiz.

وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

 

Üstelik kıyamette de kör olarak haşrederiz.

قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا

125.

Hatta: " Allah'ım! ben dünyada görüyordum, neden körelttin ki " diye sızlanır.

 

سورة طه: مكية 135 آية

16.c.

Tâ Hâ: 20 / 126.- 135. Ayetler

 

قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَى

126.

Ona: " Öyle ya bizim ayetlerimiz gelince sen hiç oralı olmadın. Aynı şekilde bu gün de sen unutulacaksın. " diye karşılık verilir.

وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِآيَاتِ رَبِّهِ

127.

Evet biz, Allah kelâmına inanmadığı halde atıp savanları da bu şekilde cezalandıracağız.

وَلَعَذَابُ اْلآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى

 

Ahiret cezası ise daha ağır ve kalıcı olacaktır.

أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ

128.

Acaba bizim önceki nesilleri yok edişimiz onları hiç etkilemedi mi? Halbuki onların yurtlarında dolaşıp duruyorlar.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لإُوْلِي النُّهَى

 

Evet bu kalıntılarda aklı başında olanlar için alınacak çok dersler var.

وَلَوْلاَ كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى

129.

Eğer Rabb'inin vaktiyle verilmiş süreli sözü olmasaydı cezaları derhal uygulanırdı.

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ

130.

Bu nedenle sen, onların dediklerine aldırma.

وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاءِ اللَّيْلِ

 

Güneş doğmadan önce, battıktan sonra, bir de geceleri, erişilmez yüceliğini düşünerek Allah'a dua ile teşekkür et.

فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى

 

Kendinle barışık olabilmen için gündüzleri de Allah’ı aklından çıkarma…

وَلاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنيَا لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ

131.

Resulüm! bazı çiftlerin emaneten verdiğimiz cicili bicili şeylere gözünü dikip durma. Çünkü biz, bu mallarla onları sınıyoruz.

وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى

 

Rabb'inin rızkı, daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلاَةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا

132.

Ailene namazla dua etmeyi öğret. Kendin de namaza devam et.

لاَ نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى

 

Senden rızk istemiyoruz. Biz, sana bakarız. Ama mutluluk, sağlamcı anlayıştadır…

وَقَالُوا لَوْلاَ يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِنْ رَبِّهِ

133.

" Tanrı'dan bize bir mucize getirmeliydi " diyorlar.

أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ اْلأُولَى

 

Acaba bunlar, önceki kitaplarda yer alan mucizeleri hiç duymadılar mı?

وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ

134.

Eğer biz onları elçimiz gelmeden cezalandırsa idik,

لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلاَ أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولاً

 

bu sefer de: " Ya Rab derlerdi, bize bir Tanrı elçisi göndersen de,

فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَى

 

böyle perli perişan olmadan senin sözlerine uysak olmaz mıydı " derlerdi.

قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا

135.

De ki: " herkes beklemede. Siz de bekleyin. "

فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى

 

Çünkü, kimler doğru yolcu, kimler doğru yolda pek yakında bilecekler.

 



[1] Ö.Rıza Doğrul'un, verdiği bilgilere göre tabut / teba, Eski Mısır dilinde nehir yoluyla tanrı taşıdığı için kutsal sayılan bir sandıktır. Musanın anası, oğlunu sağlama almak için, kutsal tabutu prenseslerin nehir banyosu yaptıkları bir sırada nehre bırakmış, arkasından da süt anne olarak saraya yerleşmiştir.