Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 1.-10. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَ

1.

Yakında hesap verecekler, hâlâ gaflet içinde itirazlarını sürdürüyorlar.

مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ

2.

Rableri tarafından habire yeni hatırlatmalar geliyor

إِلاَّ اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ

 

ama, işi gücü bırakıp da bunlara, şöyle bir kulak verelim demiyorlar.

لاَهِيَةً قُلُوبُهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا

3.

Bir taraftan eğleniyorlar, bir taraftan da zalim yandaşlarına açılıyorlar:

هَلْ هَذَا إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ

 

" Yahu bu da sizin gibi bir insan değil mi ?

أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ

 

Şimdi siz, göz göre göre büyülenmeye mi gidiyorsunuz ? " diyorlar.

قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ

4.

Resul: " Benim Tanrım yerde gökte bütün söylenenleri bilir.

وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

 

Duyma ve bilgi alanı sınırsızdır " derken

بَلْ قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ بَلِ افْتَرَاهُ

5.

Öbürü: " Bunlar, rüya saçmalıkları, bunları Muhammed uyduruyor. " karşılığını veriyor.

بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ اْلأَوَّلُونَ

 

Bir başkası: " Yoo. Şair! Eski elçilere olduğu gibi bize de bir mucize gönderilmeli " diyor.

مَا آمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا

6.

Daha önce helâk ettiğimiz kent halkları inandı da

أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ

 

bunlar mı inanacak?

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُوحِي إِلَيْهِمْ

7.

Resulüm! Senden önceki elçiler de sadece vahiy farkı olan sıradan adamlardı.

فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

 

Eğer bilmiyorsanız, ehlikitaba sorun.

وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لاَ يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ

8.

Onları yemez içmez bir bedende yaratmadık.

وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ

 

Ölümsüz de değillerdi.

ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ

9.

Onlara verdiğimiz sözü tuttuk.

فَأَنجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَاءُ

 

Onları ve onlarla birlikte kurtarılmaya değer bulduklarımızı kurtardık.

وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ

 

Aşırıları ise helâk ettik.

لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ

10.

Size indirdiğimiz kitapta sizin adınız geçiyor.

أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

 

Bu ne demek düşünsenize bir!

 

 

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 11.-24. Ayetler

 

وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً

11.

Haksızlık eden nice kentleri kırıp geçirdik.

وَأَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ

 

Onların yerine başka nesiller yetiştirdik.

فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَ

12.

Bizim güçlü atağımızı hissettiklerinde görsen bir kaçışları vardı ki.

لاَ تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَى مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ

13.

Hadi kaçmayın! Hadi eski şımarıklığınıza ve köşklerinize dönün dönebilirseniz!

لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ

 

Artık sorgulama kaçınılmazdır!

قَالُوا يَاوَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

14.

" Yandık mahvolduk! Biz de çok acımasızdık hani " gibisine sızlanmalar.

فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّى جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ

15.

Sorgulamaları biter bitmez hepsini biçilmiş ekin gibi yerlere sereriz…

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَاْلأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لاَعِبِينَ

16.

Biz, gökleri yeri ve bu ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık.

لَوْ أَرَدْنَا أَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لاَتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا إِنْ كُنَّا فَاعِلِينَ

17.

Eğer oyalanmak isteseydik, yapabilirdik. Çünkü bu güç sadece bizdedir.

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ

18.

Aksine biz, hakkı batılın tam beyninde fırlatıp patlatacağız.

وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ

 

Yaptığınız yakıştırmalardan dolayı yazıklar olsun sizlere!

وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

19.

Göklerde ve yerde olan akıllı akılsız tüm varlıklar Allah'ındır.

وَمَنْ عِنْدَهُ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلاَ يَسْتَحْسِرُونَ

 

Allah’ın emrinde olan melekler, ona hizmet ederken asla böbürlenip yüksünmezler.

يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لاَ يَفْتُرُونَ

20.

Gece gündüz bıkıp usanmadan onun erişilmez yüceliğini dile getirirler.

أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ اْلأَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ

21.

Yoksa onların, yerden çıkıp ölüleri diriltecek bir tanrı saplantıları mı var?

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلاَّ اللهُ لَفَسَدَتَا

22.

Eğer Allah'tan başka yer ve gök tanrıları olsaydı, önce bu ikili birbirine düşerdi.

فَسُبْحَانَ اللهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

 

Halbuki arşı âlâyı çekip çeviren Allah onların havsalasına sığmayacak kadar erişilmezdir.

لاَ يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ

23.

Allah yaptığından sorumlu değildir. Allah’ın dışında her ne varsa hesaba çekilecektir.

أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً

24.

Eğer Allah'tan öte tanrı anlayışları varsa

قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ

 

Şunu söyle: " hadi ispatlayın.

هَذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي

 

İşte Kuran işte benden öncekilerin Kitabı. "

بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ

 

Ne yazık ki onların çoğu gerçeği bilmiyorlar. Ama gerçekten de kaçıyorlar.

 

 

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 25.-35. Ayetler

 

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ

25.

Resulüm! biz senden önce ne zaman bir elçi göndersek

إِلاَّ نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنَا فَاعْبُدُونِ

 

ilk işimiz ona: " benden başka tanrı yoktur, sadece bana ibadet edin " demek olmuştur.

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَانُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ

26.

" Allah'ın çocuğu var " diyorlar. Halbuki Allah, erişilmez yücedir! Melekler ise, Allah'ın değerli kullardır.

لاَ يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ

27.

Melekler, Allah'ın işine karışamazlar, sadece ona hizmet ederler.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ

28.

Allah meleklerin, hem geçmişlerini, hem geleceklerini bilir.

وَلاَ يَشْفَعُونَ إِلاَّ لِمَنِ ارْتَضَى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ

 

Melekler, sadece Allah'ın onay verdiği kimselere şefaat edebilirler. Allah korkusu ile yürekleri hep kıpır kıpırdır.

وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَهٌ مِنْ دُونِهِ

29.

Melekler arasında: " Ben Allah'tan farklı bir tanrıyım " diyen olursa,

فَذَلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ

 

cezası cehennemdir. Zaten saygısızlık edenlere verdiğimiz ceza hep budur...

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا

30.

İnkar edenler, göklerin ve yerin vaktiyle bitişik olduğunu, bunları sonradan ayırdığımızı anlayamadılar mı?

وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلاَ يُؤْمِنُونَ

 

Her canlı nesneyi sudan yarattığımıza bakıp inanmaları gerekmez mi?

وَجَعَلْنَا فِي اْلأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِهِمْ

31.

İnsanları sallama ihtimaline karşı yerküreyi dağlarla sağlamlaştırdığımızı göremediler mi?

وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلاً لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

 

Ya yol alabilmeleri için dağlar arasında açtığımız gediklere ne demeli?

وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ

32.

Gökyüzüne çattığımız güvenli çatıya rağmen hâlâ işaretlerimizi göremediler ha?

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ

33.

Geceyi gündüzü, ayı güneşi yaratan odur.

كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

 

Hepsi boşlukta yüzüp duruyorlar…

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَ

34.

Resulüm! biz, senden önce hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik.

أَفَإِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ

 

Sen ölürsen sanki onlar ölümsüzlüğe mi erecekler.

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ

35.

Her canlı ölümü tadacaktır.

وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً

 

İyi ya da kötü ile sizi sınava tabi tutuyoruz.

وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

 

Çünkü en sonunda bize döneceksiniz.

 

 

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 36.-44. Ayetler

 

وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلاَّ هُزُوًا

36.

Resulüm! inkarcılar görür görmez seni alaya alıp kendi yandaşlarına:

أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ

 

" sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mu? " diyerek

وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَانِ هُمْ كَافِرُونَ

 

her şeye sevgi ile hakim olan Allah’ı inkar ediyorlar.

خُلِقَ اْلإنسَانُ مِنْ عَجَلٍ

37.

İnsanoğlu aceleci yaratılmıştır.

سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلاَ تَسْتَعْجِلُونِ

 

Ben size mucizelerimi yakında göstereceğim beni sıkıştırmanıza gerek yok…

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

38.

Bir de: " Madem o kadar eminsiniz, bu felaket ne zaman gerçekleşecek " diyorlar.

لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لاَ يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلاَ عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلاَ هُمْ يُنْصَرُونَ

39.

Ah inkarcılar, önden arkadan saldıran ateşe karşı koyamayacakları ve yardım alamayacakları günü bir görebilseler!

بَلْ تَأْتِيهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ

40.

Ama bu felaket onlara ansızın gelince apışıp kalacaklar.

فَلاَ يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلاَ هُمْ يُنْظَرُونَ

 

Onu kendi başlarına def edemeyecekleri gibi kendilerine bir süre de verilmeyecek…

وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ

41.

Resulüm! Senden önceki Tanrı elçileri de hep alaya alınmıştır.

فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون

 

Fakat alaya aldıkları şey, alaycıların başını yemiştir.

قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَانِ

42.

De ki: " Gece ya da gündüz, kim sizi her şeye sevgiyle hakim olan Allah'ın elinden alabilir? "

بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ

 

Resulüm! aslında onlar, kendilerini yöneten Tanrı'nın adından ürküyorlar.

أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَا

43.

Yoksa onların bize engel olabilecek başka tanrıları mı var?

لاَ يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنْفُسِهِمْ

 

Oysa, ne onlar kendi kendilerine bakabilir

وَلاَ هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ

 

ne de bizden yüz bulabilirler…

بَلْ مَتَّعْنَا هَؤُلاَءِ وَآبَاءَهُمْ

44.

Resulüm! aslında biz, bu insanları ataları gibi nimete gark ettik.

حَتَّى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ

 

Hatta uzun süre bu nimetin tadını çıkardılar.

أَفَلاَ يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي اْلأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا

 

Acaba şimdi bu insanlar bizim, ucun ucun topraklarına girdiğimizi de mi göremiyorlar?

أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ

 

Hâlâ galip geleceklerini mi sanıyorlar?

 

 

 

 

 

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 45.-57. Ayetler

 

قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ

45.

Resulüm! sen: " ben sizi sadece vahiy ile uyarabilirim " de.

وَلاَ يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ

 

Ama sağırlar, kendilerine yapılan uyarıları duyamazlar ki.

وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ

46.

Eğer burunları, Rabb'inden ufacık bir ceza kokusu alabilse:

لَيَقُولُنَّ يَاوَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

 

" Eyvaah! hakikaten haksızlık etmişiz " diye yaygarasını çoktan basarlardı.

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ

47.

Resulüm! kıyamet gününde biz, en hassas tartı cihazlarını ortaya koyarız.

فَلاَ تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا

 

Kimseye zerrece haksızlık yapılmaz.

وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا

 

Yapılan amel, hardal tanesi kadar da olsa onu teraziye koyarız.

وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ

 

Hesap görmede bizim üstümüze yoktur…

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ

48.

Biz Musa ve Harûn'a kılı kırk yaran bir Kitap vermiştik.

وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّقِينَ

 

Hem de sağlamcılar için bir ışık ve unutulmaz bir anı olmak üzere.

اَلَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ

49.

Resulüm! Rab'lerinin yüzünü görmediği halde içlerinde kıpırtı hissedenler,

وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ

 

kıyamet sözünden bile, heyecanlanırlar,

وَهَذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ أَنْزَلْنَاهُ

50.

sebebi ise indirdiğimiz bu kutsal Anı’dır.

أَفَأَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ

 

Bunu görmezden gelemezsiniz?…

وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ

51.

Biz İbrahim’e daha genç yaşında olgunluk vermiştik. Tabiki olacakları biliyorduk:

إِذْ قَالَ ِلأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ

52.

İbrahim bir gün babasına ve halkına: " Habire taşınıp durduğunuz bu heykeller de neyin nesi? "

قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ

53.

Cemaat: " N'apalım atalarımızı hep bunlara hizmet eder bulduk. "

قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

54.

İbrahim: " Vallahi siz de atalarınız da kendinizde değilsiniz. "

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنْتَ مِنَ اللاَّعِبِينَ

55.

Cemaat: " Doğru mu söylüyorsun? Yoksa dalga mı geçiyorsun? "

قَالَ بَل رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَى ذَلِكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ

56.

İbrahim: " sizin gerçek sahibiniz, göklerin ve yerin de Sahibi’dir. Açıkçası ben, sizin bu durumunuza karşı tanıklık edebilirim. "

وَتَاللهِ َلأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ

57.

Bir yandan da " Vallahi siz çekip gittikten sonra putlarınıza öyle bir oyun edeceğim ki "

 

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 58.-72. Ayetler

 

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلاَّ كَبِيرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ

58.

dedi, ardından da bütün heykelleri parçaladı, cemaati düşündürmek için büyüğünü bıraktı.

قَالُوا مَنْ فَعَلَ هَذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ

59.

Cemaat: " Bunu tanrılarımıza kim yaptı acaba? Vay insafsız vay! "

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ

60.

Birileri: " İbrahim adında bir delikanlı bu putları diline dolamış diye duyduktu. "

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَى أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ

61.

Diğeri: " Getirin onu. Herkes görsün, belki tanıyanlar olur! "

قَالُوا أَأَنْتَ فَعَلْتَ هَذَا بِآلِهَتِنَا يَاإِبْرَاهِيمُ

62.

Öbürü: " Sen mi yaptın bunu tanrılarımıza İbrahim!!! "

قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَذَا

63.

İbrahim: " Ne münasebet! Herhalde şu büyük olanları yapmış olmalı.

فَاسْأَلُوهُمْ إِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ

 

Konuşabilirlerse eğer, kendilerine sorun. "

فَرَجَعُوا إِلَى أَنْفُسِهِمْ

64.

Sonunda akılları başlarına geldi.

فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنْتُمُ الظَّالِمُونَ

 

Birileri: " Vallahi siz hep kendinize yazık etmişsiniz. "

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَى رُءُوسِهِمْ

65.

Sonra başlarını eğerek söze devamla:

لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَؤُلاَءِ يَنْطِقُونَ

 

" Sen de pek âlâ bilirsin ki putlar konuşamaz. "

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللهِ مَا لاَ يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلاَ يَضُرُّكُمْ

66.

İbrahim: " Yani şimdi siz, Allah’ı bırakıp da size hiçbir getirisi ve götürüsü olmayan, şeylere mi hizmet ediyorsunuz?

أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

67.

Size de Allah’ı bırakıp kul olduklarınıza da yazıklar olsun! Hiç kafa yok mu sizde? "

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ

68.

Sesler: " Yakın onu! Bir şey yapacaksanız, onu yakarak tanrılarınızı hoşnut edin… "

قُلْنَا يَانَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلاَمًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ

69.

Ateşe dedik ki: " Ey alev! ağır ol! İbrahim’e karşı serin ol. "

وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ اْلأَخْسَرِينَ

70.

İbrahim’i düzenek kurup yakmak istediler ama biz onları yenilmekten beter ettik.

وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا إِلَى اْلأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا لِلْعَالَمِينَ

71.

Biz İbrahim’i de Lût’u da kurtarıp  tüm dünyanın gözde mekanı, kutsal topraklara yönlendirdik.

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً

72.

Ayrıca İbrahim’e, gönlümüzden [1] İshâk ve ya'kûb gibi iki oğlan bağışladık.

وَكُلاًّ جَعَلْنَا صَالِحِينَ

 

Hepsini de gözde kullar eyledik.

 

 

 

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 73.-81. Ayetler

 

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا

73.

Hepsini, bizden aldığı ferman ile topluma yön veren önderler kıldık

وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ

 

Hepsini hayır faaliyetleri yanı sıra namaz ve zekatla sorumlu tuttuk. Hepsi de bize gönülden hizmet ettiler…

وَلُوطًا آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا

74.

Lût'a da bilgi destekli yönetim sanatını öğrettik

وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَائِثَ

 

Onu pis işler yapan kentten kurtardık.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ

 

Çünkü laf anlamaz berbat bir toplumdular.

وَأَدْخَلْنَاهُ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ

75.

Onu da sevgi ile kucakladık. Çünkü o da gözde kullarımızdan idi…

وَنُوحًا إِذْ نَادَى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ

76.

Nûh'un ta baştan beri devam eden yakarışlarına da karşılık verdik.

فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

 

Onu ve ailesini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.

وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

77.

Onu, sözlerimizi inkar eden bir toplum elinden çekip aldık.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ

 

Nuh kavmi berbat bir toplum idi. Nitekim hepsini sulara gömdük…

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ

78.

Dâvud ve Sülayman’ı hatırla. Hani ikisi birden bir ekin hakkında bilirkişi olmuşlardı.

إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ

 

Koyunlar tarlayı talan ettiklerinde,

وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ

 

biz bu ikilinin kararlarını izliyorduk.

فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ

79.

Ayrıca Süleyman'a olayların esrarını bellettik.

وَكُلاًّ آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا

 

Her ikisine, bilgi destekli yönetim sanatını öğrettik.

وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ

 

Dağlar taşlar öten kuşlar, eşlik ederdi Davud'un vuruşlarına. Bunları biz yaptık.

وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْ

80.

Ayrıca Dâvud'a, darbelere karşı kullanmakta olduğunuz zırh yapım sanatını öğrettik.

فَهَلْ أَنْتُمْ شَاكِرُونَ

 

Bunları yapanlara teşekkür etmelisiniz?…

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً

81.

Sert esen düzenli Rüzgârları da Süleyman’ın emrine vermiştik.

تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى اْلأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا

 

Süleyman'ın Gemileri [2] bir komutla bereketli topraklara doğru düzenli seferler yapardı.

وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ

 

Her şey, bizim bilgimiz dahilinde idi.

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 82.-90. Ayetler

 

وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ

82.

Süleyman’ın deniz dibine dalış yapan şeytanları / özel timleri de vardı.

وَيَعْمَلُونَ عَمَلاً دُونَ ذَلِكَ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظِينَ

 

Bu timler başka işler de yaparlardı. Biz de onları korumaya alırdık…

وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ

83.

Eyyûb'u hatırlıyor musun. " Ya Rab başım dertte.

وَأَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

 

Artık sevgi sende şefkat sende " diye yakarırdı hep.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِنْ ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ

84.

Biz ona da karşılık verip sıkıntısını giderdik ve ailesine kavuşturduk.

وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا

 

Hatta sevgimizin bir ifadesi olarak sıkıntısını fazlasıyla karşıladık.

وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ

 

Eyyûbun sabrı, dillere destan olmuştur!…

وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِنَ الصَّابِرِينَ

85.

İsmail’i, İdris’i ve Zülkkifl’i de yad et. çünkü onlar da sabır küpüydüler.

وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِحِينَ

86.

Biz onları da şefkatle kucakladık. Çünkü hepsi iyilik sevdalısıydılar…

وَذَا النُّونِ إِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا

87.

Yûnus’u da hatırla. Hani kızarak çekip gitmiş

فَظَنَّ أَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ

 

neredeyse kendisine ulaşamayacağımızı sanmıştı.

فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ

 

Taa zifiri karanlıklar içinden: " Tanrım! sadece sen varsın,

سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

 

sen erişilmez yücesin ama ben, kendim ettim! Kendim buldum " diye haykırmıştı.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ

88.

Biz ona da cevap vermiş, onu da bu ümitsiz durumdan kurtarmıştık.

وَكَذَلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ

 

Biz, yürekten inananların imdadına yetişiriz…

وَزَكَرِيَّا إِذْ نَادَى رَبَّهُ رَبِّ لاَ تَذَرْنِي فَرْدًا

89.

Zekeriyya'yı da hatırlarsın. Hani: " Ya Rab beni bir başıma zürriyetsiz bırakma!

وَأَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ

 

en hayırlı verici sensin " diye yalvarmıştı.

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ

90.

Ona da cevap verdik, yaşlı eşinin genlerini tamir edip kendisine Yahya'yı bağışladık.

إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ

 

Adı geçen bu elçilerin hepsi de, iyilik peşinde koşan sevdalılar idi.

وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا

 

Hepsi bize içtenlikle ve yürekten yalvardılar.

وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ

 

Hepsi de bize gönülden bağlıydılar…

 

 

 

 

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 91.-101. Ayetler

 

وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا

91.

Resulüm! iffetli Meryem’i de yad etmelisin. Ona canımızdan can verdik.

وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ

 

Kendisini ve oğlunu tüm âleme bayrak ettik.

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ

92.

" Dininiz bu, yolunuz bir, Sahibiniz de benim, o halde sadece bana hizmet edin " dedik.

وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ

93.

Ne var ki halkı din konusunda bölük pörçük oldu, ama sonunda hepsi bize dönecekler…

فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ

94.

İnanmış olarak yararlı işler yapanların

فَلاَ كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ

 

emekleri asla göz ardı edilmeyecektir.

وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ

 

Çünkü biz, her işi kaydediyoruz.

وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ

95.

Helâk ettiğimiz kent halkları da tekrar bize gelip hesap vereceklerdir…

حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ

96.

Ye'cûc ve Me'cûc’un [3] önü açılacak ve

وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ

 

her tepeden sel gibi akacaklar.

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ

97.

İşte o zaman sözü edilen kıyamet gerçeğine az kaldı demektir.

فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا

 

İşte o zaman inkarcıların gözleri belerip kalacak.

يَاوَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذَا

 

" Eyvaah! Bizim böylesi bir felaketten hiç haberimiz olmadı,

بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ

 

tuh, kendimize yazık ettik " diyecekler.

إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ

98.

Siz Mekkeliler de, Allah diye el açtığınız tanrılar da cehenneme odun olacaksınız.

أَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ

 

Evet, hepiniz oraya gireceksiniz.

لَوْ كَانَ هَؤُلاَءِ آلِهَةً مَا وَرَدُوهَا

99.

Eğer bunlar gerçekten tanrı olsalardı, elbette cehenneme girip

وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ

 

sonsuza kadar orada kalmazlardı.

لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لاَ يَسْمَعُونَ

100.

Artık cehennemden sadece iniltileri duyulur, ama kendileri hiçbir şey duyamazlar…

إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَى

101.

Geçmişinde bizden pekiyi almış olanlar ise

أُولاَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ

 

cehennemden uzak tutulacaklardır.

سورة الأنبياء: مكية 112 آية

17.c.

Enbiyâ: 21 / 102.-112. Ayetler

 

لاَ يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا

102.

Bunlar, cehennem ateşinin çatırtısını duymayacaklar ve

وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَ

 

orada, canlarının çektiği nimetlerle birlikte sonsuza kadar kalacaklardır.

لاَ يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ اْلأَكْبَرُ

103.

Büyük patlamadan da etkilenmeyeceklerdir,

وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلاَئِكَةُ

 

hatta, melekler kendilerini karşılarken

هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

 

" sizlere söz verilen gün geldi artık " diye müjde bile verecekler…

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ

104.

O gün gökyüzünü kitap formasını dürer gibi düreceğiz.

كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُعِيدُهُ

 

başlangıçta yaptığımız gibi her şeyi sil baştan kuracağız.

وَعْدًا عَلَيْنَا

 

Bu bir Tanrı sözüdür

إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ

 

" ve biz bunu yapacağız … "

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ

105.

Nitekim biz bunu, Tevrat’tan sonraki ilahî kitaplarda dahi kayda geçmiş ve:

أَنَّ اْلأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

 

" Yeryüzüne sadece yapıcı barışsever kullarım hakim olacak " demiştik.

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاَغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ

106.

Tüm bu olaylar, hizmet aşığı toplumlara bir duyurudur…

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ

107.

Biz seni âlemlere sevgi ve şefkat elçisi olarak görevlendirdik.

قُلْ إِنَّمَا يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ

108.

Sen ehlikitaba şunu söyle: " tanrınızın tek Tanrı olduğu, bana vurgulanarak vahyediliyor

فَهَلْ أَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

 

ama, acaba siz, Müslüman mısınız? "

فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ آذَنْتُكُمْ عَلَى سَوَاءٍ

109.

Kabul etmezlerse: " Ben, gerçekleri hepinize ayırım yapmadan duyurdum.

وَإِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ أَمْ بَعِيدٌ مَا تُوعَدُونَ

 

size sözü edilen felaket yakın mı uzak mı bilemem.

إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ

110.

Allah ise, ortaya söyleneni de gizlediklerinizi de bilir.

وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ

111.

Bilemiyorum, felaket ertelemesi sizin için belki bir sınav,

وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

 

belki de bir süre daha hayat hakkıdır."

قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّ

112.

Resul: " Ya Rab!. Artık hakça kararı sen ver. " dedi ve ekledi:

وَرَبُّنَا الرَّحْمَانُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ

 

" iftiralarınıza karşı bizim yegane güvencemiz, her şeye sevgi ile hakim olan Tanrı'mızdır. "

 

 

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 1.-5. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ

1.

Ey insanlar! Allah'a karşı kendinizi sağlama alın.

إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ

 

Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir olaydır.

يَوْمَ تَرَوْنَهَا

2.

O gün geldiğinde göreceksiniz ki

تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا

 

emzikli kadınlar, emzirdiği çocuklarını bırakıp kaçacak, hamile olan tüm dişiler yavrusunu atacak.

وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى

 

Aslında sarhoş olmadıkları halde o gün herkes körkütük sarhoş gibidir.

وَلَكِنَّ عَذَابَ اللهِ شَدِيدٌ

 

çünkü Tanrının sert sillesini yemişlerdir…

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ

3.

İnsanlar arasında, Allah hakkında bilir bilmez laf edenler var.

وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرِيدٍ

 

Nankör şeytana uyanlar var.

كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ

4.

Halbuki şeytanın görevi:

مَنْ تَوَلاَّهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ

 

kendisine uyanı ayartıp ateşe götürmektir…

يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِنَ الْبَعْثِ

5.

Ey insanlar! Eğer tekrar dirilme konusunda şüpheniz varsa,

فَإِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ

 

biz sizi en başta topraktan yarattık, sonra bir damla meni, sonra bir karışım,

ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ

 

sonra ala canlı bir et parçası, - ki anlamanız için basitçe anlatıyoruz- "

وَنُقِرُّ فِي اْلأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

 

Sonra, istersek tam süre rahimlerde tutar

ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلاً

 

ve sizi bir bebek olarak dünyaya getiririz.

ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ

 

Sonra büyüyüp serpilirsiniz.

وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّى وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ

 

İçinizden erken ölenler de olur, ömrün en rezil dönemine gelene kadar yaşayanlar da.

لِكَيْلاَ يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا

 

Hatta, onca bilgiden sonra bunayıp hiçbir şey bilmez olursunuz…

وَتَرَى اْلأَرْضَ هَامِدَةً

 

Şimdi bir de kupkuru toprakları seyret.

فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ

 

Üzerine suyu döker dökmez, silkinip kabarır.

وَأَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ

 

Her muhteşem çiftten erkekli dişili bitkiler çıkarır.

 

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 6.-15. Ayetler

 

ذَلِكَ بِأَنَّ اللهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّهُ يُحْيِ الْمَوْتَى وَأَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

6.

Bütün bunlar, Tanrının var olduğunu, ölüleri onun dirilteceğini ve onun her şeye kadir olduğunu ifade eder.

وَأَنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ لاَ رَيْبَ فِيهَا وَأَنَّ اللهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي الْقُبُورِ

7.

Ayrıca kıyamet gününün kesinlikle gelip çatacağını, Allah'ın kabirdekileri yeniden dirilteceğini gösterir.

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلاَ هُدًى وَلاَ كِتَابٍ مُنِيرٍ ثَانِيَ عِطْفِهِ

8.

İnsanlar arasında, Allah hakkında bilgisizce, sağlam ve inandırıcı bir dayanağı olmadan yılışıp kıvırtarak laf eden biri var ki

لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللهِ

9.

işi gücü Hak yolcusunu yolundan etmek.

لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ

 

Bu adam dünyada iken çok perişan olacak.

وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ

 

Kıyamet gününde ise kendisine yakma cezası tattırırken:

ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِلْعَبِيدِ

10.

" bu ceza vaktiyle işlediklerin yüzünden, yoksa Allah, kuluna zulmetmez. " diyeceğiz…

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللهَ عَلَى حَرْفٍ

11.

Bazıları, Allah'a sanki diken üstünde imiş gibi ibadet ediyor.

فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ نِاطْمَأَنَّ بِهِ

 

İşine yarar bir şey olursa biraz rahatlıyor,

وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ نِانقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ

 

aleyhine bir durum olursa her şeyi yüzüstü bırakıp gidiyor. 

خَسِرَ الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ

 

Şimdi bu adam, hem dünyayı hem ahireti kaybetti. Hakikaten çok kötü bir yenilgi:

يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللهِ مَا لاَ يَضُرُّهُ وَمَا لاَ يَنْفَعُهُ

12.

Şu işe bakın. Allah’ı bırakıp kendisine fayda ve zararı olmayan putlara el açıyor.

ذَلِكَ هُوَ الضَّلاَلُ الْبَعِيدُ

 

Şaşkınlığın bu kadarına da pes doğrusu:

يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُ أَقْرَبُ مِنْ نَفْعِهِ

13.

yarardan çok zararı olan birine el açıyor:

لَبِئْسَ الْمَوْلَى وَلَبِئْسَ الْعَشِيرُ

 

yâr desen yâr değil; dost desen dost değil…

إِنَّ اللهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

14.

Allah, inanıp yararlı faaliyetlerde bulunanları, içinde derelerin çağladığı bahçelerde ağırlayacaktır.

إِنَّ اللهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ

 

Allah yapmak istediğini mutlaka yapacaktır.

مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللهُ فِي الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةِ

15.

Allah'ın, kulu Muhammed'e dünya ahiret asla yardım etmeyeceğini sanan adam,

فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ

 

bir araca atlasın biraz gezip dolaşsın! Bir süre toplumdan ayrılıp kendini dinlesin.

فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ

 

Bu seyahat öfkesini bastıracak mı baksın.

 

 

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 16.-23. Ayetler

 

وَكَذَلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ

16.

Biz Kuran’ı, bu şekilde açık ifadelerle indirdik

وَأَنَّ اللهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ

 

ama yine de Allah, hidayeti değer bulduğu kuluna nasip edecektir.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا

وَالصَّابِئِينَ وَالنَّصَارَى

وَالْمَجُوسَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا

17.

Müslümanlar, Yahudiler,

Sabiîler, Hrıstiyanlar,

Mecûsîler ve çok tanrıcılar,

إِنَّ اللهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

 

Allah bunlar arasındaki görüş farkını, kıyamet gününde gösterecektir.

إِنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

 

Çünkü Allah, her şeyi görüp izlemektedir.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي اْلأَرْضِ

18.

scd

Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıkların sadece Allah'a saygı göstermekte olduklarına baksana bir.

وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ

 

Güneş, ay, yıldızlar, dağlar taşlar, akıllı akılsız tüm canlılar, hatta kesin hüküm giymiş olan niceleri Allah'a saygıda kusur etmezler.

وَمَنْ يُهِنِ اللهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ

 

Allah birini aşağıladı mı, artık kimse onun itibarını iade edemez.

إِنَّ اللهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ

 

Allah, yapmak istediğini mutlaka yapacaktır…

هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ

19.

Tanrı konusunda zıt görüşe sahip olan iki takımdan  [4]

فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍ

 

inkarcılar takımına, ateşten gömlek biçilecek,

يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُءُوسِهِمُ الْحَمِيمُ

 

başlarına kaynar sular dökülecek,

يُصْهَرُ بِهِ مَا فِي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُ

20.

Bu sular karnındakileri ve derilerini eritecek.

وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَدِيدٍ

21.

Ayrıca demir coplu korumalar,

كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا

22.

işkenceden kurtulmak için çıkmaya kalkışanları geri kovalarken

وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ

 

" yakma cezası neymiş tadın " diyecekler…

إِنَّ اللهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

23.

Allah, inanıp yararlı faaliyetlerde bulunanları ise, içerisinde derelerin çağladığı bahçelerde ağırlayacaktır.

يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ

 

Herkes altın bilezikler ve inci gerdanlıklar takmış, ipekliler giymiş olarak orada yerini alacaktır.

 

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 24.-30. Ayetler

 

وَهُدُوا إِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ

24.

Artık dilleri, sözlerin en güzeline;

وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِ الْحَمِيدِ

 

Ayakları da şükür yoluna ayarlıdır…

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا

25.

Gerçekleri göz ardı edenlere,

وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ

 

Hak yolcusunu yolundan edenlere,

وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِي جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَاءً نِالْعَاكِفُ فِيهِ وَالْبَادِ

 

yerli yabancı herkesin ibadet ve istifadesine açık tuttuğumuz kutsal mekanlara sokmayanlara,

وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ

 

gerçekleri kaba kuvvetle bastıranlara

نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

 

cezamız pek ağır olacak…

وَإِذْ بَوَّأْنَا ِلإبْرَاهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ أَنْ لاَ تُشْرِكْ بِي شَيْئًا

26.

Hatırlar mısın hani  Kabe’nin yerine konuşlandırdığımızda İbrahim’e: " hiçbir şeyi benimle bir tutma!

وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْقَائِمِينَ

 

ayrıca tavafçılar için, saygı duruşunda bulunanlar için,

وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

 

rüku ve secde ile ibadet edenler için evimi temiz tut " demiştik…

وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ

27.

Resulüm! Artık sen de Müslümanları hacca çağır.

يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ

 

yaya olarak gelsinler, çok uzak yerlerden gösterişli binekleriyle gelsinler. [5]

لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ اْلأَنْعَامِ

28.

Şahsî çıkarları doğrultusunda alış veriş yapsınlar. Kurban günlerde Allah'ın lutfettiği hayvanları bismillah diyerek kessinler.

فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ

 

Kesilen hayvanların etinden hem kendileri yesinler, hem de yoksullara yedirsinler.

ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ

29.

Sonra temizlenip, adak işlerini halletsinler.

وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ

 

Sonra özgür Kabe’yi tavaf etsinler.

ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّهِ

30.

Hac bundan ibarettir. Allah'ın yasaklarına karşı saygılı olan, Rabb’i katında iyilik bulur.

وَأُحِلَّتْ لَكُمُ اْلأَنْعَامُ إِلاَّ مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ

 

Daha önce sayılan yasaklılar dışında kalan tüm sağmal hayvan etleri size helâldir.

فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ اْلأَوْثَانِ

 

Artık put pisliğinden uzak durun.

وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ

 

Yalan ve dedikodudan da uzak durun.

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 31.-38. Ayetler

 

حُنَفَاءَ ِللهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ

31.

Allah'a, doğrudan araya aracı koymadan tertemiz duygularla yalvarın.

وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ

 

Allah'a aracıyla yapılan dualar, daha havada iken kuşlara yem olan, ya da rüzgarla uçup giden nesneye benzer.

ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللهِ

32.

torpille iş yapanların durumu böyledir. Allah'ın belirlediği işaretlere göre hareket edenin

فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ

 

davranışı işe, içindeki sağlamcı anlayıştandır.

لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

33.

Belli bir süre için bu yol işaretlerine uymak sizin de çıkarınızadır.

ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ

 

Bu yol işaretleri, sizi Kabe’ye ulaştıracaktır.

وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ اْلأَنْعَامِ

34.

Biz, Allah'ın lutfettiği kurbanlık hayvanları Allah adıyla kessinler diye her millet için ayrı kesimlikler belirledik.

فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا

 

Tanrınız birdir, artık ona teslim olun…

وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ

 

Resulüm! Gönül adamlarını müjdele. Yani

الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ

35.

Allah denince, yürekleri kıpır kıpır edenleri,

وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ

 

başlarına gelen musibetlere sabredenleri,

وَالْمُقِيمِي الصَّلاَةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

 

namazı kılanları, kendilerine bağışladığımız malların bir kısmını karşılıksız verenleri…

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ

36.

Biz, büyükbaş hayvanları da Allah için kurban etmenize izin verdik. Hepiniz için hayırlı olsun.

فَاذْكُرُوا اسْمَ اللهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ

 

Onları, kesime hazır hale geldiklerinde bismillah / Allah adına diyerek kesin.

فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ

 

Kesilen kurban kendisini salınca, etinden hem kendiniz yiyin, hem de istesin istemesin yoksula yedirin.

كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

Gördüğünüz gibi sizin emrinize neler verdik neler. Artık şükretmeniz gerekir.

لَنْ يَنَالَ اللهَ لُحُومُهَا وَلاَ دِمَاؤُهَا وَلَكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنْكُمْ

37.

Kurbanların, ne etleri ne de kanları Allah'a varacak değildir. Allah'a varacak olan, sizin sağlamcı özverilerinizdir.

كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ

 

Bu hayvanları hizmetinize sunup size yol gösterdiği için, Allah’ı tekbîr etmelisiniz.

وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ

 

Resulüm! Güzellik sevdalılarını müjdele.

إِنَّ اللهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ

38.

Çünkü Allah, inananları savunacaktır. Allah, nimetini görmezden gelen nankörleri hiç mi hiç sevmez...

 

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 39.-46. Ayetler

 

أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا

39.

Haksızlığa maruz kaldıkları için savaşmaya karar verenlere, savaş izni verilmiştir.

وَإِنَّ اللهَ عَلَى نَصْرِهِمْ لَقَدِيرٌ

 

Allah onlara yardım edecektir.

اَلَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلاَّ أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللهُ

40.

Çünkü onlar, sadece: " Rabb’imiz Allah " dedikleri için haksız yere yurtlarından sürülüp çıkarılmışlardı.

وَلَوْلاَ دَفْعُ اللهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ

 

Eğer Allah, insanı insanla savmasaydı,

لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللهِ كَثِيرًا

 

Allah adının çok sık anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve camiler çoktan yok olup giderdi.

وَلَيَنْصُرَنَّ اللهُ مَنْ يَنْصُرُهُ

 

Allah, kendi safında yer alanlara elbet yardım edecektir.

إِنَّ اللهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

 

Çünkü Allah, görkemli bir güce sahiptir.

اَلَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي اْلأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلاَةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ

41.

İnsanlar, - eğer yeryüzünde güvence ve istikrar sağlarsak bu huzurla-, dua edip zekat / vergi verebilirler,

وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ

 

milleti millet yapan değerleri önerip sakıncalı olanları yasak ederler.

وَ ِللهِ عَاقِبَةُ اْلأُمُورِ

 

Her işin sonucunu ise sadece Allah belirler…

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ

42.

Resulüm! Sana yalancı derlerse, şunu bil ki senden önce Nuh, Âd ve Semûd kavimleri de elçilerini yalanlamışlardı.

وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ

43.

İbrahim’in Kavmi de, Lût kavmi de

وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَى

44.

Medyen halkı da iftiracıydı. Mûsa da kabul görmedi.

فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ

 

Ben, inkarcılara hep fırsat verdim, ama sonunda kıskıvrak yakaladım.

فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ

 

Sonunda, beni inkar nasıl olurmuş gördüler.

فَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ

45.

Biz, nice kent halkını haksızlık ettikleri için helâk ettik.

فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَشِيدٍ

 

Şimdi geride kalanlar: damı çökmüş duvarlar, çalışmaz kuyular, dökme saraylar.

أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي اْلأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا

46.

Yeryüzünde gezip de bu harabeler üzerinde yorum yapacak beyinler yok mu? Bu sessizliği dinleyecek kulaklar yok mu?

فَإِنَّهَا لاَ تَعْمَى اْلأَبْصَارُ

 

Aslında kör olan sadece gözler değildir.

وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ

 

Asıl kör olan görmek istemeyen beyinlerdir...

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 47.-55. Ayetler

 

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ

47.

Resulüm! onlar hep, senin felaket haberini merak ediyorlar.

وَلَنْ يُخْلِفَ اللهُ وَعْدَهُ

 

Allah, elbet sözünden dönecek değildir.

وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ

 

Ama, Rabb’inizin bir günü, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir.

وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا

48.

Ben, haksızlık eden kentlere bir müddet süre tanıdım. Sonunda tuttuğum gibi vurdum.

وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ

 

En sonunda yine bana gelecekler.

قُلْ يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ

49.

Sen onlara: " Ey insanlar! Ben sizleri sadece uyarıyorum. " de yeter…

فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

50.

İnanıp yararlı faaliyetlerde bulunanlar,

لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

 

Hoşgörülü bir ortamda değerli nimetlere sahip olurken,

وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ

51.

sözlerimizi bastırmaya çalışanlar,

أُولاَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

 

toptan ateşe atılacaklardır.

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلاَ نَبِيٍّ إِلاَّ إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ

52.

Resulüm! şeytan, senden önce gönderdiğimiz her elçi ya da habercinin düşlerine musallat olmuş,

فَيَنْسَخُ اللهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ

 

Allah da hep, şeytanın çaktıklarını sökmüştür.

ثُمَّ يُحْكِمُ اللهُ آيَاتِهِ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

 

Allah bu kez de sözlerini sağlama alacaktır. Çünkü Allah, bilgi ile her şeye egemendir.

لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ

53.

Ama Allah, şeytanın bu girişimleri sayesinde, kötü niyetli ve katı kalplileri denemeye devam edecektir.

وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ

 

Nitekim zalim güçler arasında derin ayrılıklar başlamıştır.

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ

54.

İlim adamları da bu Kitabın, senin Rabb’in tarafından gönderildiğini yakında kabul edip inanacaklar, kalpleri de huzura kavuşacaktır.

وَإِنَّ اللهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

 

Çünkü Allah, inananları bir şekilde doğru yola götürecektir.

وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ

55.

Gerçekleri göz ardı edenler ise Kitap hakkında kuşku duymaya devam edeceklerdir.

حَتَّى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ

 

Ama sonunda ya ilahî felaket ansızın gelip çatacak, ya da o başarısız saldırının acısıyla yanacaklar. [6]

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 56.-64. Ayetler

 

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ  ِللهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ

56.

Artık o günün tek hakimi, aralarında hükmedecek olan Allah'tır…

فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ

 

İnanıp yararlı faaliyetlerde bulunanlar, Naîm cennetine konuşlanırken

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

57.

sözlerimizi göz ardı edip yalanlayanlar,

فَأُولاَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ

 

çok aşağılayıcı cezalara maruz kalacaklardır.

وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا

58.

Allah için hicret ederken ölen ya da öldürülenlere

لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللهُ رِزْقًا حَسَنًا

 

Allah, güzel mi güzel nimetler sunacaktır.

وَإِنَّ اللهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

 

Çünkü nimetlerin en güzelini, sadece Allah verebilir.

لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلاً يَرْضَوْنَهُ

59.

Ayrıca onları, çok beğenecekleri girintilerde ağırlayacaktır.

وَإِنَّ اللهَ لَعَلِيمٌ حَلِيمٌ

 

En iyi bilen ve kılı kırk yaran sadece Allah’tır.

ذَلِكَ

60.

O kadar.

وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ

 

Kendisine yapılan saldırıya birebir karşılık verirken haksızlığa uğrayan kimseye

لَيَنْصُرَنَّهُ اللهُ إِنَّ اللهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ

 

Allah mutlaka yardım edecektir. Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir duyarlılık sahibidir.

ذَلِكَ بِأَنَّ اللهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَأَنَّ اللهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ

61.

Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirirken de hep bu duyarlılık içindedir. çünkü Allah, her şeyi duyup görmektedir.

ذَلِكَ بِأَنَّ اللهَ هُوَ الْحَقُّ

62.

Çünkü Allah, gerçeğin ta kendisi iken,

وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ

 

onların el açıp yalvardığı putlar ise tamamen sahte ve uyduruk şeylerdir.

وَأَنَّ اللهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

 

Yani büyük ve yüce olan sadece Allah'tır…

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً

63.

Allah'ın, gökyüzünden su indirmesine baksana!

فَتُصْبِحُ اْلأَرْضُ مُخْضَرَّةً

 

Toprak nasıl da yemyeşil oluveriyor?

إِنَّ اللهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ

 

Çünkü her şeyin ihtiyacını eksiksiz bilen, sadece Allah’tır.

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ

64.

Göklerde ve yerde her şey onun tekelindedir.

وَإِنَّ اللهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

 

Yani, saygı duyulası zenginliğe sahip olan tek varlık Allah’tır.

 

 

 

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 65.-72. Ayetler

 

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي اْلأَرْضِ

65.

Allah'ın yeryüzünde her şeyi sizin hizmetinize sunduğuna dikkat et.?!

وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ

 

Denizlerde onun kanunlarına göre yol alan gemilere bak.!?

وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى اْلأَرْضِ إِلاَّ بِإِذْنِهِ

 

Peki Allah, neden gökyüzünü askıda tutuyor? Neden yere yığılmasına müsaade etmiyor?

إِنَّ اللهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ

 

Çünkü Allah, ince düşüncelidir kullarına kıyamaz.

وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ

66.

Size hayat veren odur: öldürüp ardından yeniden diriltecek olan da odur.

إِنَّ اْلإنسَانَ لَكَفُورٌ

 

Ama insan, o kadar kör ki bunları göremiyor…

لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ

67.

Biz, kendi usullerince hareket edebilmeleri için her milletin kesimliğini belirledik.

فَلاَ يُنَازِعُنَّكَ فِي اْلأَمْرِ

 

Bu konuda seni rahatsız edip durmasınlar.

وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ إِنَّكَ لَعَلَى هُدًى مُسْتَقِيمٍ

 

Resulüm! İlahî çağrına devam et. Çünkü sen, doğru bir kılavuz eşliğinde yol alıyorsun.

وَإِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ

68.

Seninle ağız dalaşına girerlerse: " sizin yaptıklarınızı en iyi Allah bilir " de.

اَللهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ

69.

Anlaşmazlığa düştüğünüz konularda son kararı kıyamet gününde Allah verecektir.

أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ

70.

gökte ve yerde olup bitenlerden Allah'ın haberi olduğunu bilmelisin?

إِنَّ ذَلِكَ فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللهِ يَسِيرٌ

 

Her şey kayda geçer bunu yapmak ise Allah'a göre mesele değildir...

وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ

71.

Allah'ın hiçbir yetki vermediği, Tanrı ötesi, ve ne olduğunu kendilerinin de bilmediği şeylere hizmet ediyorlar.

وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ

 

e kendisine bu kadar saygısızlık edenin dostu olmaz.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ

72.

Resulüm! sen, anlamı gayet açık ayetlerimiz kendilerine okunurken, inkarcıların yüzündeki nefreti görebiliyorsun.

يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذِينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا

 

Neredeyse ayetlerimizi okuyanları haklayacaklar.

قُلْ أَفَأُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَلِكُمُ. اَلنَّارُ

 

Sen de ki: " Size daha beterini haber vereyim mi ?… Cehennem. "

وَعَدَهَا اللهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

 

Allah, cehennemi inkarcılara söz verdi. Aman ne yer ne yer.

 

 

 

 

 

سورة الحج: مكية 78 آية

17.c.

Hac: 22 / 73.-78. Ayetler

 

يَاأَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُ

73.

Ey insanlar! Şimdi size sunulan örneğe iyice kulak verin:

إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا

 

Sizin, Allah diye yalvardığınız bu tanrılar, bir sinek bile yaratamazlar.

وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ

 

Hepsi bir araya gelseler bile.

وَإِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْئًا لاَ يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُ

 

Hatta sinek, bunlardan bir şey araklasa onu ondan geri bile alamazlar.

ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ

 

Yani el açan da çaresiz verecek olan da.

مَا قَدَرُوا اللهَ حَقَّ قَدْرِهِ

74.

Allah’ı tam olarak zihinlerine oturtamıyorlar.

إِنَّ اللهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

 

Çünkü Allah, görkemli bir güce sahiptir…

اَللهُ يَصْطَفِي مِنَ الْمَلاَئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِ

75.

Allah, hem meleklerden hem insanlardan görevlendirmeler yapabilir.

إِنَّ اللهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ

 

Çünkü her şeyi duyup gören sadece Allah'tır.

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ

76.

Allah, insanların geleceğini de bilir özgeçmişlerini de.

وَإِلَى اللهِ تُرْجَعُ اْلأُمُورُ

 

Çünkü her şey mutlaka Allah'ın onayından geçer…

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا

77.

Ey inananlar! Namaz kılarken rükûya ve secdeye varın.

وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

Gerçek Sahib’inize hizmet edin ve hayır işleyin ki sonunuz selâmet olsun.

وَجَاهِدُوا فِي اللهِ حَقَّ جِهَادِهِ

78.

Allah için, yürekten özveriyle mücadele edin.

هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ

 

Allah, sizi tercih etmiş ve din konusunda size herhangi bir külfet getirmemiştir.

مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ

 

Din, atanız İbrahim'in dinidir.

هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَذَا

 

Allah, Kuran’da olduğu gibi sizi daha önce de Müslüman olarak isimlendirmişti.

لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ

 

Bundan böyle Resul sizin tanığınız olsun.

وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ

 

Siz de tüm insanlara tanık olun.

فَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ

 

Namazınızı kılın, zekatınızı verin.

وَاعْتَصِمُوا بِاللهِ هُوَ مَوْلاَكُمْ

 

Allah'a sarılın, çünkü sizin yegane dostunuz odur.

فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ

 

Ne güzel dost, ne güzel yâr!

 



[1] Gönlümüzden diyor. Çünkü rivayete göre İbrahim yüz küsur, eşi Hacer de doksanında iken bu çocuklara sahip olmuşlar. Hz. İbrahim’in çağdaşı olan Lût peygamberin yaşam öyküsü de İbrahim’inkine benzer.bkz. 11/71

[2]  Ayette gemi sözcüğü yoktur, ancak deniz işletmeciliğinde kullanılan tecriy ( akmak, su üstünde yürümek ) fiili kullanılmıştır. Esmek ( hebbe) ise rüzgar hareketini ifade eder. Tanrı Buyruğu'nda verilen bilgiler isabetlidir.

[3] Ö.R.D. Tanrı Buyruğunda Ye'cûc ve Me'cûc / Teogog ve Demagog konusuna Musa Carullah'tan naklen geniş bilgi veriyor. Bu bilgilerin özü: para, silah ve siyasi gücünü istilacı amaçlarla kullanan her millet Ye'cûc ve Me'cûc olabilir. Hımıslı Mahmûd Hasen ise Tefsîr ve Beyân'ında bunların Yakutlar ve Moğollar olabileceğine işaret ediyor. 18 / 94. Ayetine de bkz.

[4]  19-24. Ayetler Mekke döneminde nazil olmuştur.

[5] Bu durum, İslâm’ın daha ziyade Mekke dışında güçlendiğini gösteriyor, ayrıca çok uzaklar ve gösterişli binekler / dâmir gibi nitelemeler, İslâm’ın tüm dünyaya yayılacağına işaret ediyor. (ÖRD.)

[6]  İnkarcıların 47. Ayetteki ceza beklentileri, bu ayette biraz daha belirginleşiyor. Nitekim Resulullah’ın Medine’ye hicretine ve Bedir Gününde inkarcılara bekledikleri cezayı vermesine pek az kaldı.