Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  1. - 17. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ

1.

İnananlar kurtulmuştur:

اَلَّذِينَ هُمْ فِي صَلاَتِهِمْ خَاشِعُونَ

2.

özellikle, namazlarında titizlik gösterenler,

وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ

3.

içi boş laflara aldırış etmeyenler,

وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ

4.

zekatı / aklama vergisini verenler,

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

5.

avret mahallerine sahip olanlar,

إِلاَّ عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ

6.

-ki sadece eşleri ve cariyeleri yanında açınabilirler-

فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ

 

-çünkü kimse onlara laf edemez-.

فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولاَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

7.

-daha fazla açılıp saçılanlar ise, adîlerdir-.

وَالَّذِينَ هُمْ ِلأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

8.

emanetlerine ve sözlerine sadık olanlar,

وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

9.

namazlarına aksatmadan devam edenler,

أُولاَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ // اَلَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ

10-1.

Firdevs cennetinin // gerçek varisleridir.

هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

11.

Bunlar, orada sonsuza kadar kalacaklardır.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا اْلإنسَانَ مِنْ سُلاَلَةٍ مِنْ طِينٍ

12.

Biz insanı ilk önce çamur özünden yarattık.

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ

13.

Sonra insanı bir damla halinde güvenli bir yuvaya ittik.

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً

14.

Sonra damlayı alacanlıya, sonra bu alacanlıyı sülüksü bir canlıya dönüştürdük,

فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا

 

sonra sülüksü canlıyı kemikledik, ardından kemiği etle kapladık.

ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ

 

Sonra daha güzel bir biçim verdik.

فَتَبَارَكَ اللهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ

 

En güzeli yaratan Allah, tüm iyiliklerin öz kaynağıdır.

ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ

15.

Daha sonra ölecek

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ

16.

ve kıyamet gününde tekrar dirileceksiniz

وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ

17.

Biz sizin üstünüzde yedi feza yolu yarattık.

وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ

 

Ne yarattığımızın bilincindeyiz.

 

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  18. - 27. Ayetler

 

وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي اْلأَرْضِ

18.

Gökten suyu ölçülü indirdik. Onu yeraltına yerleştirdik.

وَإِنَّا عَلَى ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ

 

İstersek alıp götürebiliriz de.

فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ

19.

Su sayesinde sizin için üzüm ve hurma bahçeleri yaptık.

لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ

 

Bahçelerde yetişen ve yiyip durduğunuz türlü çeşit meyveler hep sizin için.

وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ

20.

Tûrusîna'da yetişen bir ağaç türü de var ki,

تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِـْلآكِلِينَ

 

yemeklik yağ ve yakıt verir

وَإِنَّ لَكُمْ فِي اْلأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا

21.

Sağmal hayvanlar da sizin için ders olmalı: Nitekim sizi, onların sütüyle besliyoruz. 

وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ

 

Onların sizin için başka faydaları da var:

وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ

 

Meselâ etini yiyor,

وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ

22.

bazen de gemi gibi binip taşınıyorsunuz

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَقَالَ يَاقَوْمِ

23.

Tanrı elçisi olarak görevlendirdiğimiz Nuh, kendi halkına: " Sevgili milletim! dedi

اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ

 

sadece Allah'a hizmet edin. Zira sizin ondan başka Tanrınız yok.

أَفَلاَ تَتَّقُونَ

 

geleceðinizi sağlama almak istemez misiniz! "

فَقَالَ الْمَـَلأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَذَا إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللهُ

24.

Halkın önde gelen inkarcıları dediler ki: " Bu adam sizden biri, size büyüklük taslıyor. Eğer Allah isteseydi,

لَأَنْـزَلَ مَلاَئِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي آبَائِنَا اْلأَوَّلِينَ

 

pekâlâ bir melek gönderebilirdi. Biz atalarımızdan böyle bir şey duymadık.

إِنْ هُوَ إِلاَّ رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّى حِينٍ

25.

Sanki bu adamda biraz kaçıklık var: Onu bir süre gözlem altında tutun. "

قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

26.

Nûh tanrısına yalvardı: " Ya Rab beni inkar ettiler, n'olur bana yardım et. "

فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا

27.

Ona: bizim talimatımız ve gözetimimiz altında  bir gemi yap diye vahyettik.

فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ

 

Bizim süremiz dolup da ocak içlerinden bile sular fışkırmaya başlayınca gemiye her türden birer çift al,

وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ

 

daha önce hüküm giymiş olanlar dışında tüm aileni de al,

وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ

 

şu acımasız herifler için, iki de bir bana yalvarıp durma! Onlar kesin boğulacaklar.

 

 

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  28. - 42. Ayetler

 

فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

28.

Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: " bizi  bu zalim toplumun elinden kurtaran Allah'a şükürler olsun " diye dua edin.

وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلاً مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْـزِلِينَ

29.

N'olur bizi hayırlı bir yere indir. Çünkü en iyi yeri sen bilirsin. "

إِنَّ فِي ذَلِكَ َلآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ

30.

Nûh olayında birtakım dersler var: en önemlisi sizi deniyoruz

ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ

31.

Nûh kavminden sonra yeni nesiller ürettik.

فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ

32.

Her bir topluma kendi içinden gönderdiğimiz bir elçi vasıtasıyla:

أَنِ اعْبُدُوا اللهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ أَفَلاَ تَتَّقُونَ

 

Allah'a kulluk edin, çünkü ondan başka tanrınız yok, geleceğinizi sağlama alın dedik.

وَقَالَ الْمَـَلأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ اْلآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

33.

Ancak, dünya hayatında mal ve mevki sahibi yaptığımız ve ahiret hayatını inkar eden yönetici kesimi dediler ki:

مَا هَذَا إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

 

" Bu da sizin gibi sıradan bir adam. Nitekim, o da sizin yediklerinizden yiyor ve sizin içtiklerinizden içiyor.

وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ

34.

Eğer size benzeyen sıradan birine itaat edecek olursanız, kaybedersiniz.

أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ

35.

Size söylediklerine dikkat ettiniz mi? Güya, öldükten, toprak ve bir sürü kuru kemik yığını olduktan sonra tekrar diriltilecekmişsiniz.

هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ

36.

size yapılan bu tehditlerin hepsi palavra!

إِنْ هِيَ إِلاَّ حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا

37.

doğumuyla ölümüyle bizim yaşantımız, sadece bu dünyadan ibaret,

وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ

 

tekrar diriltilecek falan değiliz.

إِنْ هُوَ إِلاَّ رَجُلٌ نِافْتَرَى عَلَى اللهِ كَذِبًا

38.

Bu adam, kendi sözlerini Allah'a mal etmeye çalışan yalancının teki,

وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ

 

herhalde ona inanacak değiliz. "

قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

39.

Elçi: " Yetiş ya Rab! bana inanmadılar. "

قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ

40.

Ses: " Birazdan hepsi pişman olacaklar. "

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً

41.

Müthiş bir ses patlaması onları şok etti. Böylece hepsini selintiye çevirdik.

فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

 

Zalim toplumların canı cehenneme!

ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ

42.

Daha sonra başka başka nesiller ürettik.

 

 

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  43. - 59. Ayetler

 

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ

43.

Hasılı hiçbir millet, ölümünü sollayamamış uzatma da isteyememiştir.

ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَى كُلَّمَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ

44.

Biz belli aralıklarla elçiler göndersek de her defasında gelen elçilere inanmadılar.

فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ

 

Biz de sırayla onların işini bitirdik. Hatta onların tükenişlerini dillere düşürdük.

فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

İnançsız toplumların da canı cehenneme!

ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ

45.

Daha sonra Musa ve kardeşi Harûn’u, mucize ve açık belgeler eşliğinde

إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ

46.

Fıravunlara gönderdik. Fıravunlar havalara girdiler. Zaten havalı bir toplum idiler.

فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ

47.

" Bizim gibi sıradan, üstelik halkı kölemiz olan iki adama mı kaldık? " dediler.

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ

48.

İkisini de yalanladılar sonunda onlar da imha edildi.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

49.

Halbuki halkı kılavuz edinir umuduyla Musa'ya, Kitap da vermiştik...

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً

50.

Meryemoğlu İsa ile anasını da simge yaptık.

وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ

 

Her ikisini, akar suyu olan yüksekçe ve sakin bir yere yerleştirdik.

يَاأَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا

51.

Sevgili elçilerim!: sağlıklı gıdalardan yiyin. Yararlı etkinliklerde bulunun.

إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ

 

Ben sizin yapıp ettiklerinizi biliyorum.

وَإِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ

52.

Bu halk, sizin halkınız, birlik olun. Gerçek sahibiniz benim. Benden sakının dedik.

فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا

53.

İsa'ya inananlar giderek, dinî konularda bölük pörçük  oldular.

كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

 

Her bölük kendi görüşünden taviz vermez oldu.

فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّى حِينٍ

54.

Resulüm! Sen onları bir süre kendi hallerine bırak.

أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ

55.

Acaba onlar, mal ve asker olarak kendilerine desteğimizin süreceğini mi sanıyor?

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ بَل لاَ يَشْعُرُونَ

56.

Biz onların iyiliği için koşuşturuyoruz ama anlamıyorlar

إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ

57.

Allah korkusuyla kendinden geçenler,

وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ

58.

Allah kelâmına yürekten inananlar,

وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لاَ يُشْرِكُونَ

59.

Allah'a ortak koşmayanlar,

 

 

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  60. - 74. Ayetler

 

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ

60.

Vergilerini verirken, Allah huzuruna yüz akıyla çıkabilme heyecanı ile yanıp tutuşanlar,

أُولاَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

61.

İyilik yarışının galibi, yine iyilik için yarışanlardır

وَلاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا

62.

Biz,  kimseye takatinin üstünde bir yük yüklemeyiz.

وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

 

Bizim kayıtlarımız hep doğru söyler. Kimseye haksızlık edilmez.

بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَذَا

63.

İnsanların ise bu kayıttan haberi bile olmaz.

وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

 

İnsanoğlu bu hal üzere sıradan işler yapmaya devam ederken

حَتَّى إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ

64.

Ara sıra varlıklı kesimin çıkarına dokunduk mu hemen yaygarayı basarlar. [1]

لاَ تَجْأَرُوا الْيَوْمَ إِنَّكُمْ مِنَّا لاَ تُنْصَرُونَ

65.

Artık bundan böyle yaygara edemeyeceksiniz çünkü bugün, bizden size hayır yok.

قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ

66.

Çünkü benim sözlerim size okunduğunda, Hemen topuklarınız üzerinde çark edip gidiyordunuz.

مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ

67.

Kabe’yi tekelinize alıyor, gece oturumlarında naralar atıyordunuz...

أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ اْلأَوَّلِينَ

68.

Onlar bu Söyleme dikkat etmediler mi hiç? Yoksa onlara, atalarına gelenden farklı bir şey mi geldi?

أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ

69.

Yoksa kendi elçilerini tanımıyorlar da bu yüzden mi onu inkar ediyorlar.

أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ

70.

Yoksa: " Onda biraz kaçıklık var " mı diyorlar.

بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

 

Aslında resul doğru söylüyor ama, çokları doğrudan nefret ediyor.

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَاْلأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ

71.

Eğer doğru, onların keyfine göre olsaydı, göklerin, yerin ve orada bulunan her şeyin dengesi altüst olurdu.

بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ

 

Aslında biz bu Kitapla onlara şeref getirdik, onlar ise, bu şerefi reddediyorlar.

أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ

72.

Sen onlardan bir ücret istemiyorsun. Çünkü Rabb'inin vereceği daha hayırlıdır.

وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

 

Çünkü Allah verince, en iyisini verir.

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

73.

Sen onları tabiki doğru yola çağırıyorsun.

وَإِنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاْلآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ

74.

Çünkü ahrete inanmayan, her an yoldan çıkabilir.

 

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  75. - 89. Ayetler

 

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ

75.

Eğer biz, onlara acıyıp da içinde bulundukları kötü durumu kendilerine gösterseydik,

لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

 

yine de körü körüne azgınlıklarına devam ederlerdi.

وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ

76.

Biz zaman zaman insanlara acılar tattırdık, ama yine de Rablerine boyun eğmediler, yalvarıp yakarmadılar.

حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ

77.

Ama bir gün her türlü cefayı toplayıp gelir de tepelerine boca edersek, belki o zaman pes ederler.

وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَاْلأَبْصَارَ وَاْلأَفْئِدَةَ

78.

Allah size, göz verdi kulak verdi, kalp verdi,

قَلِيلاً مَا تَشْكُرُونَ

 

buna rağmen öyle az şükrediyorsunuz ki

وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي اْلأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

79.

Sizi yeryüzüne sepeleyen de odur. Nitekim en sonunda onun huzuruna geleceksiniz.

وَهُوَ الَّذِي يُحْيِ وَيُمِيتُ

80.

yaşatıp öldüren de odur.

وَلَهُ اخْتِلاَفُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

 

Gece gündüz devridaimini yapan da odur. Düşünsenize bir.

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ اْلأَوَّلُونَ

81.

Ne yazık ki onlar da ataları gibi konuşuyorlar:

قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ

82.

Bir inkarcı: " Öldükten, toprağa karışıp kemik olduktan sonra dirilecekmişiz ha? "

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِنْ قَبْلُ

83.

Diğeri: " Bize yapılan bu tehditler, daha önceleri atalarımıza da yapılmıştı.

إِنْ هَذَا إِلاَّ أَسَاطِيرُ اْلأَوَّلِينَ

 

Bunların hepsi eskilerin masalları. "

قُلْ لِمَنِ اْلأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

84.

Resul:: " madem biliyorsunuz, yeryüzü ve üzerindekiler kimin o zaman? "

سَيَقُولُونَ ِللهِ

85.

İnkarcı: " Allah'ın. "

قُلْ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ

 

Resul: " bak biraz daha düşünseniz olacak.

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

86.

Peki yedi göğün sahibi, tüm evreni çekip çeviren kim? "

سَيَقُولُونَ ِللهِ

87.

İnkarcı:" Allah. "

قُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ

 

Resul: " o zaman kendinizi sağlama alsanıza!

قُلْ مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلاَ يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

88.

Peki madem biliyorsunuz her şeyin hakimiyeti kimin elinde? Koruyan fakat korumasız olan kim? "

سَيَقُولُونَ ِللهِ

89.

İnkarcı: " Allah. "

قُلْ فَأَنَّا تُسْحَرُونَ

 

Resul:" Peki neden göremiyorsunuz... ? "

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  90. - 104. Ayetler

 

بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

90.

Aslında biz onlara hep doğruyu söyledik. Asıl yalancı kendileri:

مَا اتَّخَذَ اللهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ

91.

Çünkü Allah çocuk edinmedi. Yani onun yanında başka bir tanrı yok.

إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ

 

Aksi halde her tanrı kendi yarattıklarını peşine takar,

وَلَعَلاَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ

 

diğer tanrıların üstüne yürürdü.

سُبْحَانَ اللهِ عَمَّا يَصِفُونَ

 

Allah'ın erişilmez yüceliği onların havsalasına sığmaz.

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

92.

Görünen ve görünmeyeni bilen Allah, onların aracı tanrılarından çok ötedir .

قُلْ رَبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ

93.

De ki: " Ya Rab! eğer onlara verilecek olan cezayı ille de bana göstereceksen,

رَبِّ فَلاَ تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

94.

n'olur! beni bu acımasız toplum içinde tutma! "

وَإِنَّا عَلَى أَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ

95.

Resulüm! Biz, onlara vereceğimiz cezayı sana elbet göstereceğiz.

اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ

96.

Ancak sen, kötülüğü şimdilik en güzel şekilde savmaya devam et.

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ

 

Çünkü, söylediklerini en iyi bilen biziz.

وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ

97.

" Ya Rab! lafı çarpıtan insanlardan sana sığınırım

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ

98.

Onların yanıma sokulmalarından da sana sığınırım. " diye yalvar.

حَتَّى إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ

99.

Bir gün gelecek bunlardan biri ölüm döşeğine düşecek: " Ya Rab! hayata döndür beni de "

لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ

100.

" Kalan ömrümde iyi işler yapayım. " diyecek.

كَلاَّ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِنْ وَرَائِهِمْ بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

 

Ne yazık bu söz, söylendiği ile kalır. Çünkü önlerinde, diriltilecekleri güne kadar devam edecek uzun bir kabir hayatı vardır

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلاَ أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلاَ يَتَسَاءَلُونَ

101.

Sûra üflendi mi artık aralarındaki akrabalığın hiçbir bir anlamı kalmaz. Birbirilerine soru bile soramazlar.

فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولاَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

102.

O gün tartısı ağır basanlar kurtulacak,

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولاَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ

103.

hafif çekenler ise, kendilerini kaybedecekler.

فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

 

Çünkü sonsuza kadar cehennemde

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ

104.

ateş yüzlerini dalarken, dişleri sırıtıp kalacak.

 

 

سورة المؤمنون: مكية 118 آية

18.c.

Mü'minûn: 23 /  105. - 118. Ayetler

 

أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

105.

Bir ses: Ayetlerim sizlere okunmadı mı. Siz de onları yalanlamadınız mı?!.

قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا

106.

Suçlular yalvaracaklar: " Ya Rab! Kör talih yakamızı bir türlü bırakmadı.

وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ

 

Bu yüzden, şaşkın bir millet olduk.

رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا

107.

Ya Rab! N’olur çıkar bizi buradan,

فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ

 

Eğer bir daha yaparsak kendimiz etmiş, kendimiz bulmuş olalım " diyecekler.

قَالَ اخْسَئُوا فِيهَا وَلاَ تُكَلِّمُونِ

108.

" Hadi oradan! diyecek bir ses. Artık benimle konuşmayın!

إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

109.

Vaktiyle benim: ' Ya Rab bağışla bizi, acı bize, çünkü sevginin kaynağı sensin ' diyen kullarım vardı.

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا

110.

Siz de onları alaya alırdınız.

حَتَّى أَنْسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ

 

Onlarla alay ederken öylesine azıttınız ki benim adımı bile unuttunuz.

إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ

111.

Ben de sabırlarına karşılık kendilerini ödüllendirdim. Artık yarışı onlar kazandı.

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي اْلأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ

112.

Aynı ses: Peki dünyada kaç yıl kaldınız biliyor musunuz? " diye soracak.

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلِ الْعَادِّينَ

113.

" Bir gün ya da daha az kaldık. Sayı uzmanlarına sor. " diye karşılık verecekler.

قَالَ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

114.

Ses: " bilseniz, öylesine az kaldınız ki.

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا

115.

Sizi boşuna yarattığımızı sanmıştınız.

وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لاَ تُرْجَعُونَ

 

Önümüze getirilip hesap vermeyeceğinizi sanmıştınız. "

فَتَعَالَى اللهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ

116.

Halbuki gerçek hükümdar yüce Allah idi.

لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ

 

Çünkü koca evreni çekip çeviren Allah'tan başka tanrı yoktu.

وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللهِ إِلَهًا آخَرَ لاَ بُرْهَانَ لَهُ بِهِ

117.

Allah'a yalvarırken araya başkasını sokanların hiçbir haklı dayanakları yoktu.

فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ

 

Allah onlara, bunun hesabını soracaktır.

إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

 

İnkar edenler ise asla kurtulamayacaklardır.

وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

118.

Daima: " Ya Rab! n'olur bağışla ve acı bize.. çünkü merhametin başı sensin. " de.

 

 

 

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  1. - 10. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا

1.

Bu, bir takım yaptırımlar getirmek için indirdiğimiz bir suredir.

وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

 

Sağlıklı düşünebilmeniz için bu surede çok açık ifadeler kullandık:

الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ

2.

Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz sopa vurun.

وَلاَ تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ

 

Eğer Allah'a ve ahiret gününe yürekten inanıyorsanız Allah aşkına onlara hoşgörülü davranmayın.

وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

 

Ceza uygulamasına inançlı  kesimden bir kaç kişi tanıklık etsin.

الزَّانِي لاَ يَنْكِحُ إلاَّزَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً

3.

Zina eden bir erkek, ya yine zina eden bir kadınla ya da müşrik bayanla evlenebilir.

وَالزَّانِيَةُ لاَ يَنْكِحُهَا إِلاَّ زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ

 

Zina eden kadını da, ya yine zina eden bir erkek, ya da müşrik bir erkek nikahlayabilir.

وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ

 

Bu tür evlilik Müslümanlara yasaklanmıştır.

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً

4.

İffetli kadınlara zina iftirasında bulunup da sonra dört şahit getiremeyenlere seksen sopa vurun.

وَلاَ تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولاَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

 

Bundan böyle onların sözlerine güvenmeyin. Çünkü iftiracılar, toplumu içten çürütürler.

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

5.

Ama her şeye rağmen, pişman olup da kendine çekidüzen verenler olursa, Allah tabiki engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلاَّ أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ

6.

Kendi eşlerine zina ithamında bulunup da yine kendilerinden başka tanığı olmayan kocanın tanıklığı: Allah adını kullanarak tam dört kere: vallahi billahi doğru söylüyorum diye yemin etmek, [2]

وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ

7.

beşincisinde ise: yalan söylüyorsam Allah belâmı versin diye kendisine lanet okumaktır.

وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ

8.

Kadının da sopa cezasından kurtulabilmesi için: kocasının yalancı olduğuna tam dört kez yemin billah ettikten sonra,

وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ

9.

beşincisinde: kocam doğru söylüyorsa Allah belâmı versin diyerek kendini lanetlemektir.

وَلَوْلاَ فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ

10.

Eğer Allah sizi sevip saymasaydı haliniz nice olurdu. Her şeye hakim olan Allah'ın yürekten pişmanlık duyanlara kıyamadığını da bilin.

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  11. - 20. Ayetler

 

إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِاْلإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ

11.

Sizin içinizdeki iftiracıların sayısı bellidir.

لاَ تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ

 

Onları, kendiniz için hemen şerre yormayın, bilakis onlar sizin için bir artıdır.

لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ اْلإِثْمِ

 

Her birinin, işlediği kadar bir günah yükü vardır.

وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ

 

Günahın büyüğünü işleyenin, cezası da büyüktür.

لَوْلاَ إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُبِينٌ

12.

Sizler bu olayı duyduğunuzda keşke bay ve bayan Müslümanlar bunu hayra yorup: " belli ki bu bir iftira" demiş olsalardı!

لَوْلاَ جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ

13.

Keşke dört şahit getirselerdi.

فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ

 

Şimdi şahit getiremediklerine göre,

فَأُولاَئِكَ عِنْدَ اللهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ

 

Allah katında hepsi yalancı demektir.

وَلَوْلاَ فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةِ

14.

Eğer Allah, dünya-ahiret sizi sevip saymasaydı,

لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

 

karıştığınız bu olaydan ötürü hepiniz çok büyük acılar çekebilirdiniz.

إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ

15.

Çünkü, hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi dilinize dolayıp ağızdan ağza dolaştırıyordunuz.

وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللهِ عَظِيمٌ

 

Bunu basit bir olay gibi görüyordunuz. Halbuki bu, Allah katında büyük bir olaydı.

وَلَوْلاَ إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ

16.

Bu olayı duyunca: " Aman Tanrım! Bu çok büyük bir itham, bu konuda konuşmamız bize yakışmaz " demeliydiniz.

يَعِظُكُمُ اللهُ أَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

17.

Eğer inanıyorsanız Allah, bir daha böyle bir yanlış yapmanızı hiç istemez.

وَيُبَيِّنُ اللهُ لَكُمُ اْلآيَاتِ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

18.

Allah, size ayetleri açıklıyor, çünkü Allah, her şeye bilgi ile hakimdir...

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا

19.

Çirkin olayların Müslümanlar arasında yayılmasını isteyenler,

لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةِ

 

dünya - ahret çok acı çekeceklerdir.

وَاللهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

 

Bunu sadece Allah bilir, siz bilemezsiniz.

وَلَوْلاَ فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ

20.

Ya Allah'ın size sevgi ve saygısı olmasaydı!

وَأَنَّ اللهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ

 

Ya Allah duyarlı ve merhametli olmasaydı!

 

 

 

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  21. - 27. Ayetler

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ

21.

Sevgili müminler! Sakın şeytana uymayın.

وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ

 

Çünkü şeytan, peşinden gelenlerden

فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ

 

çirkin ve sevimsiz şeyler yapmalarını ister.

وَلَوْلاَ فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ

 

Eğer Allah, sizi sevip saymasaydı,

مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا

 

hiçbiriniz temize çıkamazdınız.

وَلَكِنَّ اللهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

 

Lâkin Allah, değer bulduklarını temize çıkarır, çünkü Allah, her şeyi duyup bilmektedir

وَلاَ يَأْتَلِ أُولُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا

22.

İçinizde saygın ve varlıklı olanlar, yardım konusunda kendilerini bağlamasınlar.

أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللهِ

 

Yakınlara, yoksullara ve Allah için hicret edenlere yardıma devam etsinler,

وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا

 

affetsinler, hoş görsünler.

أَلاَ تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللهُ لَكُمْ

 

Allah'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?

وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Nitekim Allah engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلاَتِ الْمُؤْمِنَاتِ

23.

İnançlı saf, namuslu hanımlara iftira edenler,

لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

 

dünya-ahiret lanetlenmişlerdir. Ayrıca onları çok ağır cezalar bekliyor.

يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

24.

O gün gelip çattığında, elleri dilleri ve ayakları dile gelip tüm yapıp ettiklerine tanıklık edecektir.

يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ

25.

O gün Allah onlara gerçek dini gösterecek

وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ

 

ve herkes Allah'ın ne muhteşem bir varlık olduğunu anlayacaktır

الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ

26.

Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışır.

وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ

 

Temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır.

أُولاَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

 

İftiradan aklanmış olan bu insanlar, hoşgörü yanı sıra değerli nimetlere sahip olacaklardır

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا

27.

Sevgili müminler! Başkalarının evlerine, müsaade almadan ve hane halkına selâm vermeden girmeyin.

ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

 

Eğer sağlıklı düşünürseniz sizin için en uygunu budur.

 

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  28. - 31. Ayetler

 

فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا

28.

Evde kimse bulamazsanız,

فَلاَ تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ

 

Size izin verilmedikçe oraya girmeyin.

وَإِنْ قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ

 

Size: " geri dönün " denirse dönün. Bu sizin için daha temiz bir hareket olur.

وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ

 

Allah yaptıklarınızı bilir.

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ

29.

Oturanı olmayan boş evlere girmenizde ise bir sakınca yoktur.

فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ

 

Özellikle orada malınız varsa.

وَاللهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ

 

Çünkü Allah, gizli saklı neyiniz varsa bilir

قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ

30.

Resulüm! inanan erkeklere söyle: bakışlarını yumuşatsınlar, avret mahallerini korusunlar. [3]

ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

 

Bu sizin için daha nezih bir davranış olur, çünkü Allah'ın her yaptığınızdan haberi vardır.

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ

31.

İnanan hanımlara söyle: onlar da bakışlarını yumuşatsınlar.

وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ

 

Onlar da avret mahallerini korusunlar.

وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلاَّ مَا ظَهَرَ مِنْهَا

 

Görünen kısımları hariç, ziynet / değerli yerlerini göstermesinler.

وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ

 

Başörtülerini yakalarının üzerine etsinler.

وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلاَّ

 

Kadınlar ziynet yerlerini ise sadece şu kimseler yanında açabilirler:

لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ

 

kocaları, öz babaları veya kayın babaları,

أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ

 

öz ya da üvey oğulları,

أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ

 

öz erkek kardeşleri, öz yeğenleri,

أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ

 

kadınları ya da cariyeleri,

أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي اْلإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ

 

Kadınlara ilgi duymayan iktidarsız erkekler,

أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ

 

henüz avret bilincine ermemiş çocuklar

وَلاَ يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ

 

Kadınlar, gizledikleri ziynet / takı / güzellik farkedilsin diye ökçelerini vurmasınlar.

وَتُوبُوا إِلَى اللهِ جَمِيعًا أَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

Sevgili müminler! hepiniz Allah'a tövbe edin. Zira kurtuluşunuz buna bağlıdır.

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  32. - 36. Ayetler

 

وَأَنْكِحُوا الأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ

32.

Dul kadınlarınızı, emriniz altında çalışan hizmetlilerden durumu müsait ve gelişkin olanları evlendirin.

إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللهُ مِنْ فَضْلِهِ

 

Fakir iseler, Allah bir şekilde onların ihtiyacını giderecektir.

وَاللهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

 

Çünkü Allah, sınırsız varlık ve bilgi zenginidir.

وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللهُ مِنْ فَضْلِهِ

33.

Durumları evlenmeye müsait olmayanlar, Allah ihtiyaçlarını bir şekilde giderene kadar iffetlerini korusunlar

وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ

 

Sahip olduğunuz köle ve cariyeler arasında yazışma suretiyle bağımsızlıklarını isteyenler olursa, onlarla yazışın.

إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللهِ الَّذِي آتَاكُمْ

 

Durumları hakkında olumlu bir kanaatiniz varsa, Allah'ın size verdiği maldan siz de onlara verin.

وَلاَ تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

 

Kendileri iffetli yaşamak istedikleri halde dünya malına tama ederek, cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.

وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

İstemedikleri halde fuhşa zorlanmış bayanlar ise Allah'ın, engin hoşgörü ve merhametine sığınmalıdırlar.

وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلاً مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ

34.

Sizlere, bir yandan anlamı açık ifadeler sunar iken, bir yandan da özellikle sağlamcılara ibret olması için tarihî örnekler sunduk

اَللهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

35.

Allah, tüm göklerin ve yerin nûrudur.

مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ

 

Onun nûru, duvardaki ışıklık gibidir.

اَلْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ

 

üstelik lambası camlı, camı da inci gibi pırıl pırıl.

يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لاَ شَرْقِيَّةٍ وَلاَ غَرْبِيَّةٍ

 

Yakıtı ise, ne doğuda ne batıda emsali bulunmayan nefis bir zeytinden,

يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ

 

sanki ateşlemeden parlayacak gibi dumansız.

نُورٌ عَلَى نُورٍ

 

Nûrun alâ nur: her şey mükemmel sonuç da mükemmel

يَهْدِي اللهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ

 

Allah değer bulduğu kulunun yolunu böylesi bir ışıkla aydınlatır.

وَيَضْرِبُ اللهُ اْلأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

 

Allah bu benzetmeyi tüm insanlık için yapıyor, çünkü o, her şeyi tüm ayrıntısıyla biliyor

فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ

36.

Allah'ın, yükseltilip içinde adının anılmasına izin verdiği evlerde,

يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَاْلآصَالِ

 

sabah akşam onun ihtişamını dile getiren

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  37. - 43. Ayetler

 

رِجَالٌ لاَ تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلاَ بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللهِ وَإِقَامِ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ

37.

öyle insanlar var ki, alışveriş, kendilerini Allah’ı anmaktan, namazını kılıp zekatını vermekten alıkoyamaz.

يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَاْلأَبْصَارُ

 

Onlar, yüreklerin hoplayıp gözlerin döneceği o günden korkarlar.

لِيَجْزِيَهُمُ اللهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ

38.

Allah onları, yaptıkları en güzel amele kendi vereceğini de ilave ederek ödüllendirecektir.

وَاللهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

 

Allah istediği kulunu, sınırsız nimete boğar

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ

39.

Allah’ı inkar edenlerin yaptığı işler, çöldeki seraba benzer,

يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً

 

yani susuzluktan çatlayan adamın su sandığı,

حَتَّى إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللهَ عِنْدَهُ

 

Gide gide Allah'tan başka bir şey bulamadığı

فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ

 

uğruna canını verdiği seraba.

وَاللهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

 

Nitekim Allah’ın hesap görmesi saniyeliktir

أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُجِّيٍّ

40.

Ya da enginlerin dipsiz karanlıklarına benzer:

يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ سَحَابٌ

 

yukarda dev dalgalar daha yukarda bulutlar,

ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا

 

karanlıklar karanlıklar, hem de burnunun ucunu göremeyecek kadar

وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ

 

Yani Allah birine ışık vermemiş ise, başkası hiç veremez

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ

41.

Ey insan! Yer gök tüm varlıkların, meselâ dizi dizi kuşların Allah'a teşekkür ettiklerini anlayamadın mı daha?

كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلاَتَهُ وَتَسْبِيحَهُ

 

Her bir canlı nasıl dua ve şükredeceğini bilir.

وَاللهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

 

Allah da onların yaptıkları duayı bilmektedir.

وَِللهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَإِلَى اللهِ الْمَصِيرُ

42.

Göklerin ve yerin tüm mülkiyeti Allah'a aittir. Her şey eninde sonunda ona varacaktır.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا

43.

Bak Allah bulutları nasıl da sürüyor, onları nasıl da kaynaştırıyor, nasıl da üst üste yığıyor!

فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلاَلِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ

 

Yağmurun bulutlar arasından nasıl çıktığını ve dağ gibi bulutlardan doluyu nasıl indirdiğini de görüp duruyorsun.

فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِاْلأَبْصَارِ

 

Allah doluları, kiminin başına belâ ederken, kimilerini de göz kırparak es geçtiğini görüp duruyorsun.

 

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  44. - 53. Ayetler

 

يُقَلِّبُ اللهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ

44.

Allah'ın, geceyle gündüzü nasıl alt üst ettiğine bir bak.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً ِلأُولِي اْلأَبْصَارِ

 

Bütün bunlarda ilerisini görenler için dersler vardır

وَاللهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ

45.

Allah, her canlıyı sudan yaratmıştır:

فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ

 

Bunlardan kimileri sürünerek yürür, kimileri

يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ

 

iki ayakla, kimileri de dört ayakla yürür.

يَخْلُقُ اللهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

 

Allah dilediğini yaratmakta hürdür. Çünkü o, her şeye kadirdir

لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

46.

Biz, anlamı açık, etkili ayetler indirdik ama, yine de dilediğini doğru yola iletecek olan Allah'tır.

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُولاَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ

47.

Bazıları: " Allah ve Resulüne inandık ve itaat ettik " dedikten sonra geri çark ediyorsa bunlar, gerçek mümin değil demektir.

وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ

48.

Çünkü aralarında hakça karar vermesi için Allah ve Resulüne başvurmaları istendiğinde,

إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ

 

içlerinden bir kısmı hemen karşı çıkıyor.

وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ

49.

Ama haklı iseler, hemen ona koşuyorlar.

أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا

50.

Onların kalplerinde hastalık mı var?

أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ اللهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ

 

yoksa Allah ve resulünün kendilerine haksızlık etmesinden mi korkuyorlar?

بَلْ أُولاَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

 

Aslında haksızlık eden kendileridir:

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا

51.

Çünkü aralarında karar vermesi için Allah ve resulüne başvurmaları istendiğinde, inanan kesim hemen: " baş üstüne " demeliydiler.

وَأُولاَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

 

Böyle yapanlar kurtulmuştur.

وَمَنْ يُطِعِ اللهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللهَ وَيَتَّقْهِ

52.

Evet, Allah ve resulüne itaat edenler, Allah'tan korkup kendilerini sağlama alanlar,

فَأُولاَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ

 

gerçekten zoru başarmışlardır.

وَأَقْسَمُوا بِاللهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ

53.

Kimileri de: emrettiğin takdirde savaşabiliriz diyerek dillerinin ucuyla yemin billah ediyor.

قُلْ لاَ تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ إِنَّ اللهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

 

De ki: " hiç yemin etmeyin, zira örfen itaat etmek zorundasınız. Nasıl olsa Allah yapıp ettiklerinizi bilmektedir. "

 

 

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  54. - 58. Ayetler

 

قُلْ أَطِيعُوا اللهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ

54.

De ki: " Allah'a ve resulüne itaat edin.

فَإِنْ تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا

 

Eğer reddederseniz, resul verilen görevini yapmıştır. Siz de size düşeni yapmalısınız. İtaat ederseniz, selâmete erersiniz.

وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ

 

Resulün görevi sadece açık duyurudur. "

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

55.

Allah, içinizden inananlarla, yapıcı ve kalıcı işler yapanlara söz verdi ve:

لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي اْلأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

 

daha öncekileri yaptığı gibi bu sefer de yeryüzüne, onları hakim kılacağına söz verdi.

وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ

 

onlar için beğendiği dini, yine onlar için güç kaynağı yapacağına ve

وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا

 

korkularını güvene dönüştüreceğine yemin etti.

يَعْبُدُونَنِي لاَ يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا

 

Çünkü insanlar, ancak böyle bir güven ortamında bana, aracısız ibadet edebilirler.

وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولاَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

 

Buna rağmen elindeki nimetin kadrini bilmeyenler nankörün tekidirler.

وَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

56.

Rahmet kapsamına alınabilmeniz için namaz kılmaya, aklama vergisi zekatı vermeye ve resule itaate devam edin.

لاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي اْلأَرْضِ

57.

Resulüm! sakın ola inkarcıları, yeryüzünün yenilmez güçleri sanma!

وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ

 

Onların sonu ateştir. Yani yolları yol değil

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ

58.

Ey inananlar! Hizmetinizde olanlar, bir de buluğ çağına ermemiş çocuklar, üç vakitte sizden izin istesinler:

مِنْ قَبْلِ صَلاَةِ الْفَجْرِ

 

Sabah namazından önce,

وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ

 

giysilerinizi çıkarabileceğiniz öğle vaktinde,

وَمِنْ بَعْدِ صَلاَةِ الْعِشَاءِ

 

bir de yatsı namazından sonra.

ثَلاَثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْ

 

Bunlar sizin için mahrem vakitlerdir.

لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلاَ عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ

 

Bu vakitler dışında ne size ne onlara bir kısıtlama yoktur.

طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ

 

Etrafınızda rahatça dolaşabilirler, birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمُ اْلآيَاتِ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

 

Allah, ayetlerini sizlere bu şekilde açıyor, çünkü o her şeye, bilgi ile egemendir.

 

 

 

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  59. - 61. Ayetler

 

وَإِذَا بَلَغَ اْلأَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ

59.

ergenlik çağına varmış çocuklarınız da,

فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

 

daha önceki büyükleri gibi, izin istesinler.

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

 

Allah, ayetlerini sizlere bu şekilde açıyor, çünkü o, her şeye bilgi ile hakimdir

وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاءِ الاََّتِي لاَ يَرْجُونَ نِكَاحًا

60.

Evlenme umut ve beklentisi olmayan yaşlı kadınların,

فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ

 

Avret mahallerini göstermemek şartıyla çamaşırlarını çıkarmalarında herhangi bir sakınca yoktur.

وَأَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّ

 

Ama çevrelerine saygı göstermeleri daha uygun olur.

وَاللهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

 

Allah her şeyi duyup bilmektedir

لَيْسَ عَلَى اْلأَعْمَى حَرَجٌ

61.

Görme engellilerin,

وَلاَ عَلَى اْلأَعْرَجِ حَرَجٌ

 

yürüme engellilerin ve

وَلاَ عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ

 

hastaların

وَلاَ عَلَى أَنْفُسِكُمْ أَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ

 

kendi evlerinizden herhangi birinde sizinle birlikte yemek yemelerinde sakınca yoktur.

أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ

 

Babalarınızın ya da annelerinizin evlerinde,

أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ

 

erkek ya da kız kardeşlerinizin evlerinde,

أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ

 

amcalarınızın ya da halalarınızın evlerinde,

أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالاَتِكُمْ

 

dayılarınızın ya da teyzelerinizin evlerinde,

أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ

 

mülkiyeti size ait olan her yerde, ya da arkadaşınızda

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا

 

toplu ya da tekli olarak yemek yemenizde herhangi bir sakınca yoktur

فَإِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ

 

Evlere girerken kendinize selâm verin,

تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً

 

Allah'tan esenlik isteyin, her şeyin hayırlısını, temiz ve pak olanını dileyin.

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمُ اْلآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

Allah, üzerinde kafa yormanız için ayetlerini gördüğünüz gibi sizlere açık açık anlatıyor.

 

 

 

 

 

سورة النور: مدنية 64 آية

18.c.

Nûr: 24 /  62. - 64. Ayetler

 

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللهِ وَرَسُولِهِ

62.

Allah'a ve resulüne inanan müminler,

وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ

 

resul ile geniş kapsamlı bir iş görüşmesi yaparken, kendisinden müsaade almadan çekip gidemezler.

إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ

 

Resulüm! Senden izin isteyenler,

أُولاَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَرَسُولِهِ

 

Allah'a ve resulüne inanıyor demektir.

فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ

 

Bu nedenle özel ihtiyaçları dolayısıyla senden izin isteyen müminlerden dilediğine izin verebilir ve

وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللهَ إِنَّ اللهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Allah'tan, onlar için af dileyebilirsin. Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

لاَ تَجْعَلُوا دُعَاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًا

63.

Bir de resule hitap etmeniz gerektiğinde ona, kendi aranızda birbirinize seslenir gibi laubalî olmayın.

قَدْ يَعْلَمُ اللهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًا

 

Allah, gizli işler çevirmek için aranızdan sıvışıp gidenlerinizi biliyor.

فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

Resulün emrine karşı gelenler, başlarına bir iş gelmesinden, ya da çok ağır bir cezaya maruz kalmaktan korksunlar.

أَلاَ إِنَّ ِللهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ

64.

Yerde ve göklerde olan her şeyin sahibi olan Allah, sizin oynadığınız oyunları farketmez mi sanki!?

وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا وَاللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

 

Bir gün herkes onun huzuruna getirilecek. O da onlara yapıp ettiklerini haber verecektir. Çünkü Allah her şeyi bilir.

 

سورة الفرقان: مكية 77 آية

 

 

Furkân: 25 / 1. - 2. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا

1.

Tüm âleme bir uyarı olması için kuluna, kılı kırk yaran Kuran’ı indiren Allah, tüm iyiliklerin kaynağıdır.

اَلَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

2.

Göklerin ve yerin tüm mülkiyeti ona aittir.

وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ

 

Çocuk edinmediği için bu mülkiyette herhangi bir ortağı da yoktur.

وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا

 

Her şeyi tam bir ölçüye göre yaratmıştır

 

 

 

سورة الفرقان: مكية 77 آية

18.c.

Furkân: 25 /  3. - 11. Ayetler

 

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً

3.

İnkarcıların Allah diye uydurduğu tanrılar ise,

لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ

 

kendileri yaratılmış oldukları için, bırakın bir şey yaratmayı,

وَلاَ يَمْلِكُونَ ِلأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا

 

kendilerini savunup koruyacak halleri bile yoktur.

وَلاَ يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلاَ حَيَاةً وَلاَ نُشُورًا

 

Ne ölümden, ne dirimden, ne de yeni bir oluşumdan haberleri vardır.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلاَّ إِفْكٌ نِافْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ

4.

İnkarcılar daha da ileri gidip: " bu sözler, onun kendi uydurması, herhalde birileri ona yardım ediyor olmalı " diyerek

فَقَدْ جَاءُوا ظُلْمًا وَزُورًا

 

kuru iftirada bulundular.

وَقَالُوا أَسَاطِيرُ اْلأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلَى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلاً

5.

Dahası: " bu sözler, Muhammed'in zaman zaman kendisine söylenenleri yazıya döktüğü eski masallardır " dediler.

قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

6.

Resulüm de ki: " Kuran’ı, göklerin ve yerin esrarını bilen Allah indirmiştir.

إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا

 

O, engin hoşgörülü bir sevgi deryasıdır. "

وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ

7.

Ayrıca diyorlar ki: " bu ne biçim Tanrı elçisi ki,

يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي اْلأَسْوَاقِ

 

yemek yiyor, çarşı pazar dolaşıyor.

لَوْلاَ أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا

 

Halbuki yanında uyarıcı bir melek olmalıydı,

أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْـزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا

8.

ya da ona bir hazine verilmeliydi en azından geçimini sağlayan bir bağı olmalıydı. "

وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلاَّ رَجُلاً مَسْحُورًا

 

Hattâ: " siz, büyülü bir adama takılıyorsunuz " diyen insafsızlar da vardı.

اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ اْلأَمْثَالَ

9.

Resulüm! Bak senin için neler söylüyorlar.

فَضَلُّوا فَلاَ يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلاً

 

Halbuki asıl yolunu şaşırıp da bir türlü çıkış bulamayan kendileri. 

تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ

10.

Resulüm! eğer tüm iyiliklerin kaynağı olan Tanrın dilerse sana bundan âlâsını verebilir,

جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

 

içinde şırıl şırıl suların çağladığı bahçeler sunabilir,

وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا

 

ya da senin için köşkler saraylar döktürebilirdi.

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ

11.

Aslında onlar, kıyamet olayına inanmıyorlar.

وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا

 

Biz, kıyamet gününe inanmayanlar için çılgın alevler hazırladık.

 

 

سورة الفرقان: مكية 77 آية

18.c.

Furkân: 25 /  12. - 20. Ayetler

 

إِذَا رَأَتْهُم مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا

12.

Çılgın alevler onları taa uzaklardan görünce, onlar önce ateşin öfkesini ve kükremesini dinleyecekler.

وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا

13.

Elleri boyunlarına bağlı olarak dar bir yere atıldıklarında ise ölümden medet umup feryat edecekler.

لاَ تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا

14.

 Bugün artık sadece bir ölüm değil, ölümlerden ölüm beğeneceksiniz.

قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ

15.

De ki: " bu mu daha iyi, yoksa sağlamcılara vadedilen sonsuz mutluluk mu ? "

كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا

 

Sağlamcıların ödülü ve son durağı cennettir.

لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ

16.

Onların cennette, tüm ihtiyaçları sonsuza kadar karşılanacaktır.

كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولاً

 

Çünkü bu, Rabb'inin yerine getirilesi vadidir.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ

17.

Mahşer gününde Allah, inkarcıları toplayıp

وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللهِ فَيَقُولُ

 

Allah diye hizmet ettikleri putlarına soracak:

أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِيَ هَؤُلاَءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ

 

" Benim kullarımı siz mi azıttınız yoksa onlar mı yollarını şaşırdılar ? "

قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ

18.

Putlar: " Fesüphanallah diyecekler. Sen var iken senden başkasına yâr olmak ne haddimize!

وَلَكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا

 

Ama sen, onlara ve atalarına verdikçe verdin. Onlar da sonunda seni unuttular ve verimsiz bir toplum olup çıktılar. "

فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ

19.

Putlar yalanlarınızı bu şekilde yüzünüze vurunca

فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلاَ نَصْرًا

 

ne ağzınızı açmaya, ne de bir şey söylemeye  takatiniz kalmayacak.

وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا

 

Biz, haksızlık edenleri büyük acılara boğarız...

وَما أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ

20.

Resulüm! bizim, daha önce gönderdiğimiz elçiler de

إِلاَّ إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي اْلأَسْوَاقِ

 

yemek yerler, çarşı pazar dolaşırlardı.

وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً

 

Biz, denemek için sizi birbirinize vurur

أَتَصْبِرُونَ

 

dayanma gücünüzü ölçeriz.

وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا

 

Senin Rabb’in, her şeyi görüp bilmektedir.

 



[1]  64-77. Ayetler Medine döneminde nazil olmuştur.

[2] Aslında 6,7,8 ve 9. ayetler, dolaylı ifadelerdir. Bunlardan, 6,7 ve 9. Ayetler tam anlaşılsın diye doğrudan anlatım ile tercüme edilmiştir.

[3] Ayet, Medine sokaklarında ilerleyen bir kadına bakacağım derken duvara çarpıp yüzünü yaralayan bir adam hakkında nazil olmuş. Efendimiz olayı duyunca: bu da dinin cezası demiş. Bkz. Ez-Zuhaylî.