Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة الأحزاب: مدنية 73 آية

22.c.

Ahzâb: 33 /  31 - 35. ayetler

 

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ  ِللهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ

31.

Allah ve Resulüne itaat edip olumlu davranış sergileyen Peygamber hanımına ise ecrini iki kat vereceğiz.

وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا

 

Ayrıca kendisine nefis şeyler de hazırladık.

يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ

32.

Peygamber hanımları! Sizler, sıradan kadınlar değilsiniz.

إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلاَ تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ

 

Kendinizi korumak istiyorsanız erkeklerle konuşurken yılışıp kırıtmayın.

فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلاً مَعْرُوفًا

 

Yoksa kalbenrahatsız bir erkek ümitlenebilir. Ses tonunuz doğal olsun.

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ

33.

Evinizde dahi ağırbaşlı olun.

وَلاَ تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ اْلأُولَى

 

Cahiliye dönemindeki gibi açılıp saçılmayın.

وَأَقِمْنَ الصَّلاَةَ وَآتِينَ الزَّكاَةَ وَأَطِعْنَ اللهَ وَرَسُولَهُ

 

Namaza devam edin. zekat / aklama verginizi  verin. Allah'a ve resulüne karşı saygılı olun.

إِنَّمَا يُرِيدُ اللهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا

 

Peygamber hanımları! Allah üzerinizdeki dedikodu pisliğini gidermek ve sizi tertemiz yapıp aklamak istiyor.

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللهِ وَالْحِكْمَةِ

34.

Evinizde okunan Allah kelâmını ve onun tüm kainatı dizginleyecek olan muhteşem gücünü düşünün.

إِنَّ اللهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا

 

Çünkü Allah, olup bitenlere karşı son derece duyarlı ve her şeyden de haberlidir…

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ

35.

İslâm’a gönül veren baylar bayanlar! İnanan baylar ve bayanlar!

وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ

 

Huzur sevdalısı baylar ve bayanlar!

وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ

 

Özü sözü bir baylar ve bayanlar!

وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ

 

Sabırlı baylar ve bayanlar!

وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ

 

Saygılı baylar ve bayanlar!

وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ

 

Yardım sever baylar ve bayanlar!

وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ

 

Nefsine hakim baylar ve bayanlar!

وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ

 

İffetine sahip olan baylar ve bayanlar!

وَالذَّاكِرِينَ اللهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ

 

Allah adını dilinden düşürmeyen baylar ve bayanlar!

أَعَدَّ اللهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

 

Allah, bunlar için özel bir af yanı sıra, muhteşem de bir ödül hazırladı.

 

سورة الأحزاب: مدنية 73 آية

22.c.

Ahzâb: 33 /  36 - 43. ayetler

 

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ

36.

Allah ve resulü tarafından verilen bir emri, Müslümanların kafasına göre uygulama seçenekleri yoktur.

وَمَنْ يَعْصِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا

 

Allah ve resulüne karşı gelen, dışlanır.

وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللهَ

37.

Resulüm sen, Allah'ın değer verdiği, senin de değer verdiğin bir şahsa: " Eşine hakim ol. Allah'tan kork " diyordun.

وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ

 

Bir yandan da, Allah'ın açıklayacağı bir şeyi içinde tutuyor, dedikodudan çekiniyordun.

وَاللهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَاهُ

 

Halbuki asıl çekinilmesi gereken Allah'tı.

فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا

 

Zeyd, [1] şiddetli geçimsizlikle eşini boşayınca, seni onunla nikahladık.

لِكَيْ لاَ يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا

 

Bundan böyle, evlatlıkların boşadığı kadınlar ile evlenme konusu, Müslümanlar için bir sıkıntı olmaktan çıksın istedik.

وَكَانَ أَمْرُ اللهِ مَفْعُولاً

 

Artık Allah'ın emri uygulanacaktır.

مَا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللهُ لَهُ

38.

Resul, Allah'ın yapmasını emrettiği bir şeyi, yapmış olmaktan dolayı suçlanamaz.

سُنَّةَ اللهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ

 

Bu, Allah'ın hiç değişmeyen bir kanunudur.

وَكَانَ أَمْرُ اللهِ قَدَرًا مَقْدُورًا

 

Allah'ın fermanı ezelde böyle yazılmıştır.

اَلَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالاَتِ اللهِ وَيَخْشَوْنَهُ

39.

Tanrı elçileri, Tanrının buyruklarını tebliğ ederler ve sadece ondan korkarlar,

وَلاَ يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلاَّ اللهَ

 

Allah'tan başka kimseden korkmazlar.

وَكَفَى بِاللهِ حَسِيبًا

 

Sorgulamada ise Allah tek başına yeterlidir.

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ

40.

Muhammed, sizden kimsenin babası değildir,

وَلَكِنْ رَسُولَ اللهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ

 

O bir Tanrı elçisi, elçilerin de sonuncusudur.

وَكَانَ اللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

 

Her şeyin en bileni Allah'tır…

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللهَ ذِكْرًا كَثِيرًا

41.

İnananlar! Allah adı her daim dilinizde olsun.

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلاً

42.

Sabah akşam onun yüceliğini düşünün.

هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلاَئِكَتُهُ

43.

Melekleri vasıtasıyla durmadan size destek olan Allah,

لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ

 

sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak istiyor.

وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا

 

Çünkü, müminleri çok seviyor.

سورة الأحزاب: مدنية 73 آية

22.c.

Ahzâb: 33 /  44 - 50. ayetler

 

تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلاَمٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا

44.

Müminler, ona kavuşurken selâm derler. Artık Allah, kendilerine neler hazırladı kim bilir.

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

45.

Sevgili resulüm! Biz seni, tanık, müjdeci ve uyarıcı olarak görevlendirdik.

وَدَاعِيًا إِلَى اللهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُنِيرًا

46.

Allah’tan aldığın bu yetki ile insanları Allah’a çağıran ışıl ışıl bir kandilsin.

وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُمْ مِنَ اللهِ فَضْلاً كَبِيرًا

47.

Artık müminleri, Allah'ın kendilerine büyük değer verdiğini söyleyerek kutlayabilirsin.

وَلاَ تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ أَذَاهُمْ

48.

İnkarcı ve münafıklara iltifat etme. Ezalarını önemseme!

وَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ وَكَفَى بِاللهِ وَكِيلاً

 

Allah'a güven. Dost olarak Allah yeter…

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ

49.

Sevgili müminler! Mümin bayanlarla nikahlanır da,

ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَمَسُّوهُنَّ

 

kendilerini, zifaf olmadan boşarsanız,

فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا

 

üç temizlik dönemini beklemeye gerek yoktur.

فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًا جَمِيلاً

 

Kendilerini, mehirlerini iade edip gönülleyerek serbest bırakabilirsiniz…

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ

50.

Sevgili resulüm! Bizim sana helâl ettiğimiz hanımlar:

أَزْوَاجَكَ اللاَّتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ

 

Mehirlerini verdiğin hanımlar,

وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللهُ عَلَيْكَ

 

Savaş esiri olarak sahip olduğun cariyeler,

وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ

 

Amca ve halanın kızları

وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالاَتِكَ اللاَّتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ

 

Seninle birlikte hicret eden dayı ve teyzenin kızları

وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَنْ يَسْتَنْكِحَهَا

 

Peygamber kabul ettiği takdirde, kendisini peygambere mehirsiz olarak teslime hazır olan mümin bayan,

خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ

 

- bu sadece sana özel bir durumdur. Tüm Müslümanları bağlamaz.-

قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ

 

Diğer müminlere, hanımları ve cariyeleriyle ilgili olarak neler şart koştuğumuzu biz elbet biliyoruz.

لِكَيْلاَ يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ

 

Bu gibi istisnalar, seni yasal olarak zor durumda bırakmamak içindir.

وَكَانَ اللهُ غَفُورًا رَحِيمًا

 

Allah, engin hoşgörülü bir sevgi deryasıdır…

 

 

 

 

سورة الأحزاب: مدنية 73 آية

22.c.

Ahzâb: 33 /  51 - 54. ayetler

 

تُرْجِي مَنْ تَشَاءُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَنْ تَشَاءُ

51.

Eşlerinden dilediğini erteler, dilediğini evine alabilirsin.

وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكَ

 

Bir süre yalnızlığa terk ettiğin hanımları arzulaman da doğaldır.

ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلاَ يَحْزَنَّ

 

Hatta bu, gözlerinin gülmesi için, mahzun olmamaları için,

وَيَرْضَوْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ

 

verdiklerinle mutlu olmaları için uygun bir davranış olur.

وَاللهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللهُ عَلِيمًا حَلِيمًا

 

Aklınızdan geçeni bilen Allah, kılı kırk yaran bir bilgiye sahiptir…

لاَ يَحِلُّ لَكَ النِّسَاءُ مِنْ بَعْدُ

52.

Resulüm! Artık bunlara ilave herhangi bir kadınla evlenmen sana helâl değildir.

وَلاَ أَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ

 

Hattâ mevcut zevcelerinden birini boşayıp yerine  başka bir hanım da alamazsın

وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ

 

-güzelliği hoşuna gitse bile-.

إِلاَّ مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ

 

Cariyelerin hariç tabiki.

وَكَانَ اللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ رَقِيبًا

 

Allah, her şeyi görüp izlemektedir…

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ

53.

Sevgili müminler! Peygamberin evlerine gelişigüzel giremezsiniz.

إِلاَّ أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ

 

Yemek için girmenize izin verilirse gözünüz onun tabağında olmasın.

وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا

 

Davet edilince girin ama, yer yemez dağılın.

وَلاَ مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ

 

Sohbeti uzatmayın. Çünkü bunlar resule eziyet oluyor. 

فَيَسْتَحْيِ مِنْكُمْ وَاللهُ لاَ يَسْتَحْيِ مِنَ الْحَقِّ

 

O da sizden utanıyor. Allah ise doğruyu söylemekten çekinmez.

وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ

 

Peygamber hanımlarından bir şey isteyecek olursanız, onlara dışardan seslenin.

ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ

 

Bu, hem sizin hem onlar için, nezih bir davranış olur.

وَمَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللهِ

 

Allah resulüne eza vermek size yakışmaz.

وَلاَ أَنْ تَنْكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَدًا

 

Ölümünden sonra onun eşleriyle evlenmek de size yakışmaz.

إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللهِ عَظِيمًا

 

Allah bunu büyük bir sorumluluk saymaktadır.

إِنْ تُبْدُوا شَيْئًا أَوْ تُخْفُوهُ

54.

Siz niyetinizi belli etseniz de etmeseniz de,

فَإِنَّ اللهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

 

Allah, zaten her şeyi bilip duruyor.

 

 

سورة الأحزاب: مدنية 73 آية

22.c.

Ahzâb: 33 /  55 - 62. Ayetler

 

لاَ جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ

55.

Peygamber hanımlarının doğrudan kabul edebileceği kişiler:

فِي آبَائِهِنَّ وَلاَ أَبْنَائِهِنَّ وَلاَ إِخْوَانِهِنَّ

 

öz babaları, kendi çocukları, kardeşleri,

وَلاَ أَبْنَاءِ إِخْوَانِهِنَّ وَلاَ أَبْنَاءِ أَخَوَاتِهِنَّ

 

erkek ve kız kardeş çocukları / yeğenleri

وَلاَ نِسَائِهِنَّ وَلاَ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ

 

hizmetli kadınları ve cariyeleridir.

وَاتَّقِينَ اللهَ

 

Peygamber hanımları! kendinizi Allah'a karşı sağlama alın.

إِنَّ اللهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا

 

Çünkü Allah, her şeyi görüp izlemektedir…

إِنَّ اللهَ وَمَلاَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ

56.

Allah ve melekleri resule hep destek olurlar.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

 

Sevgili müminler! Siz de salatu selâm ile/dua ve esenlik dileyerek resule güven tazeleyin

إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللهَ وَرَسُولَهُ

57.

Allah ve resulüne eza cefa edenleri,

لَعَنَهُمُ اللهُ فِي الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةِ

 

Allah, dünya-ahret lanetlemiş,

وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهِينًا

 

Onlar için aşağılayıcı cezalar hazırlamıştır.

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا

58.

Bay-bayan müminlere hak etmedikleri halde eza cefa edenler,

فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

 

iftira yanı sıra ağır bir vebal yüklenmişlerdir…

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ ِلأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ

59.

Sevgili resulüm! Hanımlarına, kızlarına ve Müslüman hanımlara söyle de:

يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلاَبِيبِهِنَّ

 

dışarı çıkarken, üstlüklerini giysinler.

ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلاَ يُؤْذَيْنَ

 

Bu, onların tanınıp rahatsız edilmemeleri için daha uygun olur.

وَكَانَ اللهُ غَفُورًا رَحِيمًا

 

Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ

60.

İki yüzlüler, kalplerinde sakatlık bulunanlar ve şehirde dedikodu üretenler, eğer bu yaptıklarına bir son vermezler ise,

لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لاَ يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلاَّ قَلِيلاً

 

seni onların üzerine öyle bir salarız ki, bir daha senin yanına bile yaklaşamazlar.

مَلْعُونِينَ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلاً

61.

Huzura alınmazlar, bulundukları yerde yakalanıp işleri bitirilir…

سُنَّةَ اللهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ

62.

Resulüm bu, Allah'ın öteden beri uygulaya geldiği tarihî tekerrür yasasıdır.

وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللهِ تَبْدِيلاً

 

Allah'ın tarihî tekerrür yasasında bir değişiklik göremezsin…

 

سورة الأحزاب: مدنية 73 آية

22.c.

Ahzâb: 33 /  63 - 73. ayetler

 

يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ

63.

Resulüm! İnsanlar sana kıyameti soruyorlar.

قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللهِ

 

De ki: " Onun vakti saatini sadece Allah bilir. "

وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا

 

Kim bilir belki de kıyamet yakınlardadır…

إِنَّ اللهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا

64.

Allah, inkarcıları lanetlemiş, ayrıca onlar için çıldıran alevler hazırlamıştır.

خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لاَ يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا

65.

Hem de sonsuza kadar kalmak üzere, orada ne yâr ne yardımcı da bulamazlar.

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ

66.

Yüzleri alevlere doğru tutuldukça:

يَقُولُونَ يَالَيْتَنَا أَطَعْنَا اللهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولاَ

 

" Aah ah! keşke Allah ve resulüne itaat etse idik " diye feryat edecekler. Hatta:

وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا

67.

" Ya Rab! diyecekler. Bizler, bu baylara ve beylere uyduk:

فَأَضَلُّونَا السَّبِيلاَ

 

Onlar da bizi baştan çıkardılar "

رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا

68.

" Ya Rab! n'olur cezalarını ikiye katla, öyle haykır ki yüzlerine, yerin dibine geçsinler … "

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَى

69.

Sevgili müminler!! Musa’ya çektirenler gibi olmayın.

فَبَرَّأَهُ اللهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللهِ وَجِيهًا

 

Allah onu, halkın dedikodularından aklamış, sonunda Allah'ın gözdesi olmuştu.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ

70.

Sevgili müminler! Siz de Allah'a karşı kendinizi sağlama alın ve

وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا

 

doğruyu söyleyin ki,

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ

71.

Allah da, işlerinizi yoluna koysun, suçunuzu bağışlasın.

وَمَنْ يُطِعِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا

 

Allah ve resulüne itaat edenler, başarıyı yakaladı demektir…

إِنَّا عَرَضْنَا اْلأَمَانَةَ عَلَى السَّموَاتِ وَاْلأَرْضِ وَالْجِبَالِ

72.

Aslında biz sorumluluk olayını, göklere yerlere ve dağlara teklif ettik.

فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا

 

Onu yüklenmek istemediler. Ondan ürktüler.

وَحَمَلَهَا اْلإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولاً

 

Ama onu, insan üstlendi. Çünkü sorumluluk, her tür haksızlığa elverişli bir makamdır.

لِيُعَذِّبَ اللهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ

73.

Allah, bütün iki yüzlüleri yakacak.

وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ

 

Allah'a aracı koyan müşrikleri de yakacak.

وَيَتُوبَ اللهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ

 

Müminlerin ise tövbelerini kabul edecektir.

وَكَانَ اللهُ غَفُورًا رَحِيمًا

 

Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

 

سورة سبأ: مكية 54 آية

22.c.

Sebe: 34 /  1 - 7. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

اَلْحَمْدُ للهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّموَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ

1.

Yer gök her şeye hakim olan Allah'a şükürler olsun!

وَلَهُ الْحَمْدُ فِي اْلآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

 

Ahrette dahi, her şeye bilgi ile hakim olan Allah'a teşekkür edilecektir.

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي اْلأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا

2.

O, yere batanı da yerden çıkanı da;

وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا

 

gökten ineni de göğe çıkanı da bilir.

وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ

 

Allah, engin bir sevgi ve hoşgörü kaynağıdır.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لاَ تَأْتِينَا السَّاعَةُ

3.

İnkarcılar: " kıyamet falan yok " demişler.

قُلْ بَلَى وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ

 

Resulüm! de ki: " göze görünmeyeni bilen Tanrı hakkı için kıyamet kesinkes gelecektir. "

لاَ يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّموَاتِ وَلاَ فِي اْلأَرْضِ

 

Göklerde ve yeryüzünde en ufak bir toz zerresi bile Allah'ın gözünden kaçmış ve kaçacak değildir.

وَلاَ أَصْغَرُ مِنْ ذَلِكَ وَلاَ أَكْبَرُ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ

 

Hatta, daha küçük ya da büyük her ne varsa hepsi Allah'ın kütüğünde kayıtlıdır.

لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

4.

Bu kayıt olayı, inanıp yararlı işler yapanları hakça ödüllendirmek içindir.

أُلاَئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

 

Onlara, hoşgörülü bir ortamda  tadına doyum olmaz yiyecek ve içecekler takdim edilecektir.

وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ

5.

Bizim sesimizi kesmek için koşuşturanlar ise

أُولاَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ

 

çok acı veren pislik cezasına çarptırılacaktır. 

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ

6.

Ehlikitap da bal gibi biliyor ki

الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ

 

Rabb’in tarafından indirilen bu Kuran, gerçeğin ta kendisidir.

وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

 

Kuran insanı, çok saygın bir erdeme götürür.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا

7.

Bizim inkarcılar ise önüne gelen herkese:

هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ

 

" Gelin de sizi ilginç bir adama götürelim.

إِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ

 

güya cesediniz, un ufak olduktan sonra

إِنَّكُمْ لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ

 

yeniden yaratılacakmışsınız! " diyorlar.

 

 

 

سورة سبأ: مكية 54 آية

22.c.

Sebe: 34 /  8 - 14. Ayetler

 

أَفْتَرَى عَلَى اللهِ كَذِبًا أَمْ بِهِ جِنَّةٌ

8.

" Acaba bu adam yalan uydurup Allah'ın üstüne mi atıyor Yoksa bir deliliği mi var? "

بَلِ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاْلآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلاَلِ الْبَعِيدِ

 

Hiç olur mu asıl ahrete inanmayanlar, dışlanmışlığın o dayanılmaz buruk acısı içinde kıvranıyorlar…

أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ

9.

Acaba insanlar, gözlerini aşağı, ya da yukarı doğru çevirip gökte ve yerde olup bitenleri göremiyorlar mı?

إِنْ نَشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ اْلأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ

 

Yani biz istersek, onları her an yerin dibine geçirebilir ya da her an gökyüzünü başlarına yıkabiliriz. 

إِنَّ فِي ذَلِكَ  َلآيَةً لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ

 

Bütün bu olaylarda, yüzünü Hakk'a çeviren kullar için çıkarılacak dersler vardır...

وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلاً

10.

Dâvûd'a dahi ayrı bir değer verdik:

يَاجِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ

 

Dağlara ve kuşlara seslenip: " Davud'a eşlik edin " dedik. Demiri yumuşatmasını öğrettik

أَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ

11.

" demirden koruyucu gömlekler yap, beden ölçülerini de güzel ayarla " dedik.

وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

 

Sizler de işinizi sağlam yapın, çünkü ben, yaptıklarınızı görüyorum…

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ

12.

Rüzgârı da Süleyman'ın hizmetine sunduk.

غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ

 

Rüzgâr sayesinde gidişi bir ay, dönüşü bir ay süren düzenli deniz seferleri yapardı.

وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ

 

Bakır madenlerini onun için akıttık.

وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ

 

Süleyma’nın, Tanrı'dan ruhsatlı emrinde çalışan cin işçileri de vardı.

وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ

 

Hatta bizim emrimize karşı gelen cin olursa onları ateş cezasına çarptırırdık.

يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاءُ مِنْ مَحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍ

13.

Cin işçileri Süleyman'a, isteği doğrultusunda mabetler, heykeller, dev sanayi kazanları ve sabit maden potaları yaparlardı.

اِعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ

 

Davûdlar sülalesi! Bana teşekkür etmek için çalışın. Zira şükreden kullarım çok az!

فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلاَّ دَابَّةُ اْلأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ

14.

Biz Süleyman’ın ruhunu alınca, cinler onun öldüğünü, değneğini için için yiyen bir ağaç kurdu sayesinde öğrenebildiler.

فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ

 

Hatta Süleyman’ın cesedi yere yığılınca, cinler gaybı bilemediklerine yandılar.

مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ

 

bilselerdi, herhalde böylesi ağır iş ve işkencelere katlanmazlardı…

 

سورة سبأ: مكية 54 آية

22.c.

Sebe: 34 /  15 - 22. Ayetler

 

لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَنْ يَمِينٍ وَشِمَالٍ

15.

Sağlı sollu bahçeler, Sebe halkının yurtlarına anlamlı bir görüntü veriyordu. Sanki lisani hâl ile diyordu ki:

كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ

 

" Rabbinizin nimetlerinden yiyin ve şükredin. Ne kadar güzel bir ülke! Dahası ne kadar Cömert bir Tanrı. "

فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ

16.

Ama teşekküre yanaşmadılar. Biz de onlar üzerine Arim selini gönderdik.

وَبَدَّلْنَاهُمْ بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَى أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ

 

Sonunda sağlı sollu bu güzelim bahçelerin meyvelerini ekşi, tatsız tuzsuz bir şey yaptık.

وَشَيْءٍ مِنْ سِدْرٍ قَلِيلٍ

 

Ortalıkta birkaç sedir ağacı sırıtıp kaldı.

ذَلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا كَفَرُوا

17.

Onları, gerçeği göz ardı etmeleri sebebiyle cezalandırdık.

وَهَلْ نُجَازِي إِلاَّ الْكَفُورَ

 

Zaten bizim cezalarımız, böylesi nankörlere ayarlıdır.

وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً

18.

Biz, Yemen'in Sebe şehri ile, verimli topraklara sahip Şam arasına ardarda kentler inşa ettik.

وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِي وَأَيَّامًا آمِنِينَ

 

Bu kentler arasına düzenli seferler ayarladık. gece-gündüz güvenle seyahat edin dedik.

فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ

19.

" Aman ya Rab! bu sefer sayısı biraz daha az olsa " demeye başladılar. Kendilerine ettiler.

فَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ

 

Biz de bu laflarını dile düşürüp hepsini param parça ettik.

إِنَّ فِي ذَلِكَ  َلآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

 

Bu ticarî olay'ın, sabırlı ve şükürcü kesim için elbet bir anlamı vardır o da şudur:

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ

20.

Önce şeytan ortaya doğru yahu dedirtecek cinsten bir laf attı.

فَاتَّبَعُوهُ إِلاَّ فَرِيقًا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

 

İnançlı kesim dışında, herkesi peşine taktı.

وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ

21.

Halbuki söylediği şeyin, öyle ciddiye alınacak bir yanı yoktu.

إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِاْلآخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِي شَكٍّ

 

Biz de bu kıriz ortamında, kimler ahrete inanıyor, kimler kuşkulu belirlemiş olduk.

وَرَبُّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ

 

Çünkü Rabb’in, her şeyi kayda alıyordu...

قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِ اللهِ

22.

Resulüm de ki: " Allah'tan başka varlığını iddia ettiğiniz tanrıları yardıma çağırın

لاَ يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي اْلأَرْضِ

 

ama, bu tanrıların göklerde ve yerde zerre miktarı bir şeye sahip olmadığını da bilin.

وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِنْ شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُمْ مِنْ ظَهِيرٍ

 

Ayrıca yerin ve göğün inşasında ne payları ne yardımları olmadığını da bilin. "

 

 

سورة سبأ: مكية 54 آية

22.c.

Sebe: 34 /  23 - 31. ayetler

 

وَلاَ تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلاَّ لِمَنْ أَذِنَ لَهُ

23.

Kıyamet gününde, sadece Allah'ın izin verdiği kimselerin şefaat etme hakkı vardır.

حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ

 

O gün heyecanı yatışan şefaatçi adayları: " Acaba Rabb’iniz ne buyurdu ki? " derler.

قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ

 

Bir aday: " Herhalde yüceler yücesine yakışan doğruyu " diye cevap verir…

قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

24.

Resulüm: " göklerden ve yerden size rızkı sağlayan kim? " diye soracak olsan, cevabı:

قُلِ الله ُوَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَى هُدًى أَوْ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

" Allah " olur. O zaman onlara de ki: " O halde ikimizden birisi ya doğru, ya da yanlış yolda demektir. "

قُلْ لاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا

25.

De ki: " O zaman siz, bizim yaptıklarımızdan; sorumlu değilsiniz;

وَلاَ نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ

 

biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz.

قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ

26.

Rabbimiz, bir gün elbet bizleri bir araya getirip aramızda hakça hüküm verecektir.

وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ

 

hem de her şeyi bilen baş ayırman olarak. "

قُلْ أَرُونِيَ الَّذِينَ أَلْحَقْتُمْ بِهِ شُرَكَاءَ

27.

Resulüm onlara: " Hadi bana Allah ile bir tut-tuğunuz tanrıların bir eserini gösterin " desen

كَلاَّ بَلْ هُوَ اللهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

 

gösteremezler. Çünkü, bütün ihtişamı ile her şeye egemen olan sadece Allah'tır.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَّ كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا

28.

Resulüm! Biz seni bütün insanlığa müjdeci ve uyarıcı olarak görevlendirdik.

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

 

Ama çokları, söylenenleri kavramış değil.

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

29.

Bir de durup durup: " Sahi şu kıyamet olayı ne zaman? " diye soruyorlar.

قُلْ لَكُمْ مِيعَادُ يَوْمٍ لاَ تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلاَ تَسْتَقْدِمُونَ

30.

Cevaben de ki: " Sizin sonunuz geldi mi, bu an, ne bir saniye ileri alınabilir ne de öne çekilebilir. "

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا

31.

İnkarcıların ise hep aynı şeyi söyler:

لَنْ نُؤْمِنَ بِهَذَا الْقُرْآنِ وَلاَ بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ

 

" Biz bu Kuran’a da inanmayacağız, ondan öncekilere de… "

وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ نِالْقَوْلَ

 

Resulüm! O gün Tanrı huzurunda el pençe duran zalimlerin, suçu birbirleri üzerine atma çabalarını bir görsen!

يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلاَ أَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ

 

Hele hele zayıf konumluların güçlülere karşı: " Siz olmasaydınız biz inanmıştık " şeklindeki isyanlarını bir görsen!

 

 

 

سورة سبأ: مكية 54 آية

22.c.

Sebe: 34 /  32 - 39. ayetler

 

قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا

32.

O gün güçlüler, zayıflara şöyle derler:

أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَى بَعْدَ إِذْ جَاءَكُمْ

 

" Sizlere doğru kılavuz gelmiş de, biz mi size engel olmuşuz?

بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِمِينَ

 

ne münasebet, suçu siz kendiniz işlediniz. "

وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا

33.

zayıflar, güçlülere diklenirler:

بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَنْ نَكْفُرَ بِاللهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَندَادًا

 

" Gece-gündüz, işiniz gücünüz dolap çevirip çelme takmaktı, Allah’ı inkar edip ona denkler bulmamızı emreden sizdiniz. "

وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ

 

Ceza göreceklerini anlayınca pişmanlıklarını içlerine atarlar.

وَجَعَلْنَا اْلأَغْلاَلَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا

 

Biz de bu arada, inkarcıların boyunlarına tasmaları takarız.

هَلْ يُجْزَوْنَ إِلاَّ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

Yaptığının cezasını çekmemek olur mu?

وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلاَّ قَالَ مُتْرَفُوهَا

34.

Evet, biz her ne zaman, bir kente bir uyarıcı göndersek ağalar hemen ileri atılıp:

إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ

 

" Biz, sizin Tanrı elçisi olduğunuza inanmıyoruz " demişlerdir.

وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالاً وَأَوْلاَدًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ

35.

" Biz, varlıklıyız güçlüyüz, ceza falan da görecek değiliz. " demişlerdir.

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ

36.

Resulüm de ki: " Allah rızkı dilediğine bol bol, dilediğine gıdım gıdım ölçüp verir. "

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

 

Ama çokları bunun anlamını bilemez.

وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلاَ أَوْلاَدُكُمْ بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفَى

37.

Aslında sizi bize yaklaştıracak olan, sizin ne malınızdır ne de çocuklarınız.

إِلاَّ مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا

 

Bize sadece ve sadece inanıp yararlı faaliyetlerde bulunanlar yakın olabilirler.

فَأُولاَئِكَ لَهُمْ جَزَاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا

 

Bu gibilerin, yaptıklarına mukabil alacakları katlanacaktır.

وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ

 

Ayrıca bunlar, kulelerde güven içindedirler.

وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولاَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

38.

Sözlerimizi etkisiz hale getirmek için habire koşuşturanlar ise, ceza mahalline tutuklu ihzarlı getirtileceklerdir.

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ

39.

Resulüm de ki: " Benim Rabbim rızkı dilediği kuluna bol bol,

وَيَقْدِرُ لَهُ

 

Dilediğine de gıdım gıdım ölçüp verir. "

وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ

 

İyilik olarak, ne kadar harcarsanız harcayın,

فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

 

Rızkın kaynağı olan Allah, onun yerini hemen dolduracaktır.

سورة سبأ: مكية 54 آية

22.c.

Sebe: 34 /  40 - 48. Ayetler

 

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا

40.

Kıyamet gününde Allah, herkesi bir araya topladığında,

ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلاَئِكَةِ أَهَؤُلاَءِ إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ

 

meleklere: " Size tapanlar bunlar mıydı? " diye soracak.

قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْ

41.

Melekler: " Fesüphanellah! diyecekler. Bizim sahibimiz hep sen idin, onlar değil.

بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ

 

Bilakis onlar, cinlere / şeytanlara tapıyorlardı. Evet evet, çoğu onlara inanıyorlardı."

فَالْيَوْمَ لاَ يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا

42.

Artık bugün birbirinize yararınız da olamaz zararınız da.

وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

 

Sonra zalimlere dönüp: " Vaktiyle yalanlayıp durduğunuz cehennem azabını tadın bakalım " diyeceğiz.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ

43.

Çünkü, vaktiyle ayetlerimiz kendilerine açık seçik okunurken onlar:

قَالُوا مَا هَذَا إِلاَّ رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَذَا إِلاَّ إِفْكٌ مُفْتَرًى

 

" Bu adam, sizi atalarınızın tapındığı putlardan ayırmak istiyor. Söyledikleri de tamamen uydurma şeyler " derlerdi.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ

 

Gözlerinin içine kadar sokulan gerçeği göremeyenler ise:

إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُبِينٌ

 

" Kesin kes büyü! " deyip geçerlerdi.

وَمَا آتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا

44.

Oysa biz daha önce onlara, okumaları için herhangi bir kitap vermemiştik.

وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ

 

Senden önce, kendilerine herhangi bir uyarıcı da göndermemiştik.

وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ

45.

Resulüm! daha öncekiler de yalanladı, hatta onlar, verdiğimiz ödevin onda birini bile yapamadılar.

فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ

 

Peki elçilerimi yalanladılar, beni inkar ettiler de ne oldu?

قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُمْ بِوَاحِدَةٍ أَنْ تَقُومُوا للهِ مَثْنَى وَفُرَادَى

46.

Resulüm de ki: " size bir çift lafım var: Allah aşkına! birer ikişer ayağa kalkın

ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِكُمْ مِنْ جِنَّةٍ

 

ve şu arkadaşınızın deli olmadığını bir güzel düşünün. "

إِنْ هُوَ إِلاَّ نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ

 

O sizi, başınız belâya girmeden uyarıyor o kadar.

قُلْ مَا سَأَلْتُكُمْ مِنْ أَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْ

47.

De ki: " Ben sizden bir ücret istemedim. Paranız cebinizde kalsın.

إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللهِ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

 

Benim ücretimi, her şeyin doğrudan görgü şahidi olan Allah verecektir. "

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ

48.

De ki: " Görünmeyeni bilen Tanrım, doğruyu söylüyor."

 

سورة سبأ: مكية 54 آية

22.c.

Sebe: 34 /  49 - 54. ayetler

 

قُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ

49.

Resulüm de ki: " Hak geldi, artık batıl bir daha kendine gelemez.

قُلْ إِنْ ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَى نَفْسِي

50.

Eğer ben, yolumu şaşırmışsam, bunun ceremesi bana çıkar.

وَإِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي

 

Eğer ben doğru yolda isem unutmayın ki, Rabb'im bana vahyediyor.

إِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ

 

Çünkü her şey, onun yakın takibindedir… "

وَلَوْ تَرَى إِذْ فَزِعُوا فَلاَ فَوْتَ وَأُخِذُوا مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ

51.

Resulüm! Asıl sen onların az ötede kıstırılıp kıskıvrak yakalanma anındaki çırpınışlarını, görmelisin. (BEDR'e işaret ?)

وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ

52.

O gün: " Pes inandık " derler ama, öbür dünyadan bu dünyaya iman postalanmaz ki.

وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ

53.

Fakat vaktiyle onlar, ahret hayatına uzaktan taciz atışları yaparak peygamberi inkar etmiş idiler.

وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ

54.

Artık kendileri ile hayalleri arasına duvar örülmüştür.

كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُ

 

Onların tarihteki benzerlerine de aynısı yapılmıştı.

إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُرِيبٍ

 

Çünkü onlar da bunlar gibi kuşkucu idiler.

 

سورة فاطر: مكية 45 آية

 

 

Fâtır: 35 /  1 - 3. ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

اَلْحَمْدُ ِللهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلائِكَةِ رُسُلاً أُولِي أَجْنِحَةٍ مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ

1.

Gökleri ve yeri yaratan; melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a şükürler olsun.

يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

 

Allah, yaratmak istediği yaratığı geliştirebilir, çünkü o, her şeye kadirdir.

مَا يَفْتَحِ اللهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلاَ مُمْسِكَ لَهَا

2.

Allah, kullarına sevgi kapısını aralamak isterse, hiç kimse buna engel olamaz.

وَمَا يُمْسِكْ فَلاَ مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ

 

Onun tuttuğunu da kimse salamaz.

وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

 

O, her şeye gücüyle egemendir…

يَاأَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ

3.

Ey insanlar! Allah'ın size sunduğu nimetlerin kadrini bilin.

هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ

 

Allah'tan başka, gökten ve yerden size rızık veren bir yaratıcı daha mı var?.

لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ

 

Ondan başka tanrı yok neden kıvırtıyorsunuz!

 

سورة فاطر: مكية 45 آية

22.c.

Fâtır: 35 /  4 - 11. ayetler

 

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ

4.

Resulüm! Eğer seni inkar ederlerse, bil ki senden önceki elçiler de inkar edildiler.

وَإِلَى اللهِ تُرْجَعُ اْلأُمُورُ

 

Her iş, mutlaka Allah'ın onayına sunulur...

يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللهِ حَقٌّ

5.

Ey insanlar! Allah'ın va'di mutlaka gerçekleşecektir.

فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا

 

Sakın ola dünya hayatı sizi aldatmasın.

وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللهِ الْغَرُورُ

 

Kendini beğenmiş şeytan, Allah adını kullanarak sizi yanıltmasın.

إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا

6.

Şeytan size düşmandır. O zaman siz de ona düşman olun.

إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ

 

Çünkü o, çağırdığını ateşte yanmaya çağırır.

اَلَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ

7.

Gerçekleri inkar edenlerin cezası çok ağırdır.

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ

 

Lakin, inanıp yararlı faaliyetlerde bulunanlar, hoşgörülü bir ortamda büyük ödüllere sahip olacaklardır.

أَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا

8.

Eğer bir insan yaptığı kötülüğü güzel bulup beğeniyorsa,

فَإِنَّ اللهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ

 

Artık onun işi, Allah'a kalmıştır. İster şaşırtır, isterse yola getirir.

فَلاَ تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ

 

Resulüm sakın onlar için, içini çekip durma!

إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

 

Çünkü onların yapıp ettiklerini, Allah biliyor…

وَاللهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَى بَلَدٍ مَيِّتٍ

9.

Rüzgârı salıp bulutları harekete geçiren, Sonra onu susuzluktan çatlamış bir ülkeye doğru sevk eden,

فَأَحْيَيْنَا بِهِ اْلأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا كَذَلِكَ النُّشُورُ

 

ölü topraklara suyla can veren biziz. İkinci diriliş de böyle olacak.

مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا

10.

Saygın bir güç isteyen bilsin ki, bütün saygın güçler Allah'ın elindedir.

إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ

 

Her güzel söz, mutlaka Allah'a ulaşır. Ama bu güzeli Allah’a ulaştıran salih ameldir.

وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَكْرُ أُولاَئِكَ هُوَ يَبُورُ

 

İşi gücü tuzak kurmak olanların cezası çok ağır olacaktır. Bu gibiler kendi oyunlarının kurbanı olacaklardır…

وَاللهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَى وَلاَ تَضَعُ إِلاَّ بِعِلْمِهِ

11.

Allah sizi önce topraktan sonra bir damladan yarattı. Sonra sizi birleştirdi. Bir dişinin hamile kalıp doğurması onun bilgisi dahilindedir.

وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلاَ يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلاَّ فِي كِتَابٍ إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللهِ يَسِيرٌ

 

Bir insan ne kadar uzun ya da ne kadar kısa yaşarsa yaşasın hepsi önceden bellidir. Bütün bunlar Allah'a göre çok kolaydır…

 

سورة فاطر: مكية 45 آية

22.c.

Fâtır: 35 /  12 – 18. ayetler

 

وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ

12.

İki deniz farklıdır. Birinin suyu tatlı ve içimi hoş;

وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا

 

ötekinin ise oldukça tuzludur. Ama her ikisi de taze et ihtiyacınızı karşılar,

وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا

 

hatta takındığınız takıları bile denizden çıkarabiliyorsunuz.

وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ

 

Ya denizi yarıp giden gemilere ne demeli!.

لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

Yâ nasip diyerek deryaya açıldığınız bu gemiler, size teşekkürü anımsatmalıdır.

يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ

13.

Geceyi gündüze; gündüzü geceye devreden,

وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ

 

güneşi ve ayı hizmete sunan da Allah’tır.

كُلٌّ يَجْرِي ِلأَجَلٍ مُسَمًّى

 

Hepsi de belli bir sona doğru akıp gidiyorlar.

ذَلِكُمُ اللهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ

 

Tüm evrenin yönetimi, sizin de sahibiniz olan Allah’ın elindedir.

وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْمِيرٍ

 

Onun ötesinde el açıp yalvardığınız tanrılar, bir tek kıymık çöpüne bile sahip değildir.

إِنْ تَدْعُوهُمْ لاَ يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ

14.

Onlara ne kadar yalvarırsanız yalvarın sizin sesinizi duyamazlar. Duysalar da cevap veremezler.

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ

 

Ayrıca bu tanrılar, kıyamet gününde sizin ortaklık iddianızı inkar edecekler.

وَلاَ يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ

 

Resulüm kimse sana, uzmanı gibi bilgi veremez…

يَاأَيُّهَا النَّاسُ أَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ إِلَى اللهِ

15.

Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız.

وَاللهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

 

Allah ise, saygın ve kusursuz bir zenginliğe sahiptir.

إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ

16.

O isterse, sizi alıp yerinize yepyeni bir millet getirebilir.

وَمَا ذَلِكَ عَلَى اللهِ بِعَزِيزٍ

17.

Bunu yapmak, Allah’ın hiç de zoruna gitmez.

وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى

18.

Hiç kimse başkasının suçunu üstlenemez.

وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لاَ يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى

 

Günahı ağır olan, başkasını yardıma çağırsa da kimseye zırnık devredemez. İsterse canciğer yakını olsun.

إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَمَنْ تَزَكَّى فَإِنَّمَا يَتَزَكَّى لِنَفْسِهِ

 

Resulüm sen, sadece içinde Allah korkusu olanları, bir de namaz kılanları uyaracaksın. Zira arınan, sadece kendini arıtır.

وَإِلَى اللهِ الْمَصِيرُ

 

Her yolun sonu Allah’a varır.

 

سورة فاطر: مكية 45 آية

22.c.

Fâtır: 35 /  19 - 30. ayetler

 

وَمَا يَسْتَوِي اْلأَعْمَى وَالْبَصِيرُ

19.

Görenle görmeyen bir olmaz.

وَلاَ الظُّلُمَاتُ وَلاَ النُّورُ

20.

Aydınlık ile karanlık,

وَلاَ الظِّلُّ وَلاَ الْحَرُورُ

21.

serinlik ile sıcaklık,

وَمَا يَسْتَوِي اْلأَحْيَاءُ وَلاَ اْلأَمْوَاتُ

22.

ölü ile diri de bir olmaz.

إِنَّ اللهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَاءُ

 

Allah, duymak isteyene sesini duyurur.

وَمَا أَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ

 

Sen, kabirdeki ölülere sesini duyuramazsın.

إِنْ أَنْتَ إِلاَّ نَذِيرٌ

23.

Senin işin, uyarmaktan ibarettir.

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا

24.

Resulüm! Biz seni, tatlı-sert bir üslûp ile denge kurman için görevlendirdik.

وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلاَّ خلاَ فِيهَا نَذِيرٌ

 

Geçmişte her milletin bir uyarıcısı olmuştur.

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

25.

Seni inkar ederlerse, dert etme çünkü bunlardan öncekiler de yalanladılar.

جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ

 

Üstelik elçiler onlara, ilahî belgeler yanı sıra aydınlatıcı yazı ve Kitaplar da getirmişlerdi.

ثُمَّ أَخَذْتُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ

26.

Ama ben, inkar edenleri kıskıvrak yakaladım, beni inkar nasıl olurmuş gördüler…

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً

27.

Allah'ın gökten su indirmesine baksana bir!

فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا

 

Su sayesinde türlü çeşit ürünler yetiştirdik.

وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا

 

Dağlara! Kırmızıdan beyaza damar damar topraklara bak!

وَغَرَابِيبُ سُودٌ

 

Simsiyah taşlara bak.

وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَاْلأَنْعَامِ

28.

İnsanlara bak, güre ve evcil hayvanlara bak.

مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ

 

Bak, aynı şekilde onlar da rengarenk.

إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ

 

Allah'tan hakkıyla korkanlar, bilim adamlarıdır.

إِنَّ اللهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ

 

Allah engin güç ve hoşgörünün öz kaynağıdır.

إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللهِ وَأَقَامُوا الصَّلاَةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ

29.

Allah Kelâmını okuyanlar, namaza devam edenler, bizim verdiklerimizden gizli açık verenler, kârlı bir alışveriş umabilirler.

لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ

30.

Allah, bu amellerin karşılığını sahiplerine fazlasıyla verecektir.

إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ

 

Çünkü engin hoşgörüsüyle Allah, teşekkür edene, karşılık vermeye bayılır…

سورة فاطر: مكية 45 آية

22.c.

Fâtır: 35 /  31 - 38. ayetler

 

وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ

31.

Resulüm! daha önceki kitapları doğrulayıcı olarak sana yüklediğimiz bu Kitap gerçeğin ta kendisidir.

إِنَّ اللهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ

 

Hiç şüphen olmasın ki Allah, kullarını her an görüp gözetmektedir…

ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا

32.

Resulüm! senden sonra biz bu Kitabı seçkin kullarımıza emanet edeceğiz.

فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ

 

Artık bunlar arasında kendi kişiliğine saygısı olmayanlar da olacaktır, ılımlılar da.

وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللهِ

 

Allah'ın müsaade ettiği alanlarda iyilik yarışına girenler de olacaktır.

ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ

 

Hasılı Kuran’ın nesilden nesile devri olayı o toplum için büyük bir onurdur.

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ

33.

Bu onura sahip olan toplumlar, altın bilezikler inciler, ipekli giysileriyle Adin bahçelerinde ağırlanırken

وَقَالُوا الْحَمْدُ للهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ

34.

şöyle diyeceklerdir: " Bütün dertlerimizi alıp götüren Allah'a şükürler olsun.

إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ

 

Bizim engin hoşgörülü Tanrımız, şükredene karşılığını veriyor

اَلَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِهِ

35.

nitekim bize bu temelli yurdu lutfetti.

لاَ يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلاَ يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ

 

Üstelik hiçbir sıkıntı ve keder yüzü görmeden yaşayacağımız bir yurt… "

وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ

36.

İnanmayan nankörlere ise cehennem ateşi.

لاَ يُقْضَى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا

 

Ölümle boğuşacaklar ama ölmeyecekler.

وَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَا

 

Cezalarında herhangi bir indirim olmayacak.

كَذَلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ

 

Evet, bütün nankörlere cezamız böyle olacak.

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ

37.

" Ya Rab! n'olur çıkar bizi buradan! Çıkar da önceki yaptıklarımıza inat faydalı işler yapalım! " diye feryat edecekler.

أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ

 

Bir ses: " Biz size, hatırlamanız gerekeni hatırlayacak kadar ömür vermedik mi?

وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ

 

Üstelik size uyarıcı da gelmişti. Artık çekin cezanızı, saygısızlara yardım yok. " diyecek.

إِنَّ اللهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّماَوَاتِ وَاْلأَرْضِ

38.

Allah, göklerin ve yerin görünmeyen yüzünü bildiği gibi,

إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

 

sizin aklınızdan geçenleri de bilir.

 

 

سورة فاطر: مكية 45 آية

22.c.

Fâtır: 35 /  39 - 44. Ayetler

 

هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ فِي اْلأَرْضِ

39.

Sizi, yeryüzüne hakim kılan Allah'tır.

فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ

 

Artık nankörlük eden kendine eder.

وَلاَ يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ إِلاَّ مَقْتًا

 

İnkar, Allah'ın inkarcıya öfkesini arttırdığı gibi

وَلاَ يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ إِلاَّ خَسَارًا

 

inkarcının kendine vereceği hasarı da arttırır.

قُلْ أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءَكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ

40.

Resulüm de ki: " Allah diye el açıp dua ettiğiniz putları düşündünüz mü hiç?

أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ اْلأَرْضِ

 

Bana gösterebilir misiniz topraktan neyi yaratabilmişler?

أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّموَاتِ

 

Yoksa onların göklerin yaratılmasında bir katkıları mı var?

أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْهُ

 

Ya da bu adamlara bir kitap verdik de, ona mı bel bağlıyorlar ? "

بَلْ إِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا إِلاَّ غُرُورًا

 

Ne yazık ki kendilerine saygıyı yitirenler, hep birbirilerini boş vaatlerle kandırıyorlar…

إِنَّ اللهَ يُمْسِكُ السَّموَاتِ وَاْلأَرْضَ أَنْ تَزُولاَ

41.

Gökleri ve yeri ağdırmaya karşı dengede tutan Allah'tır.

وَلَئِنْ زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِنْ بَعْدِهِ

 

Şayet bu ikisi bir ağdırırsa, onu yine Allah'tan başka kimse tutamaz.

إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا

 

Allah, çok ince düşünceli ve hoşgörülüdür.

وَأَقْسَمُوا بِاللهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ

42.

Vaktiyle yemin billah etmişler ve:

لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَى مِنْ إِحْدَى اْلأُمَمِ

 

" Bir uyarıcı gelirse milletler arası en öncül millet olacağız " demişlerdi.

فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَا زَادَهُمْ إِلاَّ نُفُورًا

 

Ama uyarıcının gelmesi, sadece nefretlerini arttırdı.

اِسْتِكْبَارًا فِي اْلأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ

43.

Yeryüzünde böbürlenip havalara girdiler. alçakça tuzaklar kurdular.

وَلاَ يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلاَّ بِأَهْلِهِ

 

Başkasının kuyusunu kazan, kazdığı kuyuya kendi de düşer.

فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلاَّ سُنَّةَ اْلأَوَّلِينَ

 

Şimdi bu insanlar, tarihî tekerrür yasasının işlemesini mi bekliyorlar?

فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللهِ تَبْدِيلاً فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللهِ تَحْوِيلاً

 

Resulüm! şunu bil ki Allah'ın tarihî tekerrür yasası ne değişmiş ne de bozulmuştur.

أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي اْلأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً

44.

Yeryüzünde gezip de kendilerinden önceki milletlerin akıbeti n'olmuş görmediler mi hiç? Onlar bunlardan da güçlü idiler.

وَمَا كَانَ اللهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّماَوَاتِ وَلاَ فِي اْلأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا

 

Gökte ve yerde hiçbir şey Allah’ı yıldıramaz. Çünkü Allah, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilme gücüne sahiptir.

 

سورة فاطر: مكية 45 آية

22.c.

Fâtır: 35 /  45 - 45. ayetler

 

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا

45.

Eğer Allah, işledikleri suçlar yüzünden insanları hemen cezalandırsaydı,

مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ

 

yeryüzünde bir tek canlı kalmazdı.

وَلَكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

 

Fakat onları, belli bir süreye kadar erteler.

فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ

 

Vadeleri dolunca da yapacağını yapar.

فَإِنَّ اللهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا

 

Çünkü Allah, kullarını hep görüp izlemektedir.

 

سورة يس: مكية 83 آية

 

 

Yâsîn: 36 /  1 - 12. ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

يٰسۤ / وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ

1-2.

Yâ Sîn. // Resulüm! kainata egemen olacak Kuran aşkına derim ki

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ // عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

3-4.

sen, diğer elçilerimizden birisin ve // doğru yoldasın.

تَـنْـزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ

5.

Bu Kitap, muhteşem bir sevgi indirmesidir.

لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

6.

Dikkat et! sen, ataları uyarılmadığı için, geri kalmış bir toplumu uyarıyorsun.

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

7.

Onların çoğu hakkında kesin yargı kararı vardır. Bu yüzden inanmayacaklardır.

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً

8.

Biz, bu gibilerin boyunlarına, demir tasmalar taktık.

فَهِيَ إِلَى اْلأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ

 

Hem de çenelerine kadar. Burunları, bu yüzden havadadır.

وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا

9.

Önden ve arkadan set çekip ufuklarını kararttık.

فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ

 

üstelik gözlerini de perdeledik, artık bırakın ileriyi, burunlarının ucunu bile göremezler.

وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَ أَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

10.

Resulüm! bu gurur yumaklarını uyarsan da uyarmasan da farketmez, inanmazlar artık…

إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ

وَخَشِيَ الرَّحْمَانَ بِالْغَيْبِ

11.

Sen, sadece bu Söylem'e uyanları, her şeye sevgi ile hakim olan Tanrı'ya gönül verenleri uyaracaksın.

فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ

 

Bu gibilere, hoşgörülü bir ortamda birbirinden değerli ödüllerden söz edebilirsin.

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِ الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ

12.

Ölüleri diriltecek olan biziz, yaptıkları her şeyi kayda geçen de biziz.

وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ

 

Hasılı biz, her şeyi açık bir kütükte tüm ayrıntısıyla sayıp dökeriz…

سورة يس: مكية 83 آية

22.c.

Yâsîn: 36 /  13 - 27. Ayetler

 

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ

13.

Resulüm! onlara, köylüler olayını anlat.

إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ

 

Hani, şu Havarîlerin geldiği Antakya olayını.

إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا

14.

Hatırlarsın, bu köylüler, daha önce İsâ'nın gönderdiği iki elçiyi de tersleyince

فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ

 

bir üçüncü ile onlara destek vermiştik. Aralarında şöyle bir tartışma olmuştu:

فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ

 

Havarîler: " Bizi buraya, İsâ gönderdi. "

قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْماَنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلاَّ تَكْذِبُونَ

15.

Halk: " Siz de bizim gibi bir beşersiniz. Sevgili Tanrı'nın İsâ'ya, bir şey indirdiğinin aslı astarı yok, siz hepiniz yalancısınız. "

قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ

16.

Havarîler: " Allah bizim, görevli olduğumuzu biliyor.

وَمَا عَلَيْنَا إِلاَّ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ

17.

Bizim görevimiz, sadece duyurmak. "

قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا

18.

Halk: " Zaten bize uğursuzluk getirdiniz. Eğer bu işe bir son vermezseniz,

لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

ya sizi taşa tutup gebertecek ya da fena halde canınızı yakacağız. "

قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ

19.

Havarîler: " Uğursuzluk sizin kendinizde. Size nasihat edildiği için mi sanki?

بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

Değil tabi ki. Siz kendiniz, har vurup harman savuran bir toplumsunuz… "

وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى

20.

Derken şehrin öbür ucundan soluk soluğa gelen (Antakya'lı Habibü' n-Neccâr)

قَالَ يَاقَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ

 

bir adam: " Sevgili milletim!. bunların dediklerini kabul edin. "

اِتَّبِعُوا مَنْ لاَ يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ

21.

Sizden bir karşılık beklemeyen bu adamlara uyun. Çünkü onların hepsi ermiş kişiler.

وَمَا لِيَ لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

22.

Yaratana neden kulluk etmeyelim ki! hepiniz sonunda nasıl olsa ona döneceksiniz.

ءَ أَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَانُ بِضُرٍّ

23.

Ben onun dışındaki tanrılara el açamam. Aksi halde Allah'tan başıma bir iş gelirse,

لاَ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنْقِذُونِ

 

bu tanrıların şefaati benim işime yaramaz ki, beni kurtaramaz ki onlar!

إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

24.

O zaman, ortada kalırım ya ben!

إِنِّي آمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ

25.

Ben sizin Tanrı'nıza inanıyorum beyler !!… Heey beni dinleyiiin! …"

قِيلَ ادْخُلُ الْجَنَّةَ

26.

" Cennete buyur " dedi bir ses.

قَالَ يَالَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ

 

Adam ise son nefesinde: " Keşke, halkım şu anda görebilseydi,

بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ

27.

Rabb'imin beni, nasıl bağrına basıp ikramlara boğduğunu " diyebildi.

 



[1]  Zeyd, peygamberin oğlum diye bağrına bastığı azatlı kölesiydi. Çok akıllı idi. Efendimiz onu halasının kızı Zeyneb ile evlendirdi. Ama zeyneb bu evli-liğe tahammül edemedi. Boşandı ve Peygamberle evlendi. Kuran bu evlilğin gerekçelerini açıkladığı halde olay, hristiyan âleminde çok istismar edildi.