Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة يس: مكية 83 آية

23.c.

Yâsîn: 36 /  28 - 40. Ayetler

 

وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْـزِلِينَ

28.

Biz bu olaydan sonra, ora halkına gökten herhangi bir asker indirmesi yapmadık. Zaten indirmemize gerek de kalmadı.

إِنْ كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ

29.

Sadece tek bir ses patlaması oldu o kadar. Hepsi balon gibi sönüverdiler.

يَاحَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ

30.

ِAh şu insanlar! Ne zaman kendilerine bir Tanrı elçisi gelse hep onunla alay edegelmişlerdir.

أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لاَ يَرْجِعُونَ

31.

Acaba bunlar, bizim daha önce nice nesilleri bir daha geri gelmemek üzere yok ettiğimizi hiç düşünmez mi?

وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ

32.

Ama bir gün gelecek, hepsi karşımıza tutuklu ihzarlı getirilecekler…

وَآيَةٌ لَهُمُ اْلأَرْضُ الْمَيْتَةُ

33.

Şu ölü topraklar insanoğluna bir ipucu olmalı:

أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ

 

nitekim, toprağa can verip yedikleri hububatı ürettik.

وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ

34.

Ayrıca hurma ve üzüm bağlarını toprakta yetiştirdik,

وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ

 

dahası topraktan göz göz pınarlar fışkırttık.

لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ

35.

Bunları yiyip beslensinler istedik.

وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ

 

Bu meyveleri onlar yapmadı.

أَفَلاَ يَشْكُرُونَ

 

Ah bir şükredebilseler.

سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ اْلأَزْوَاجَ كُلَّهَا

36.

Her şeyi çifter çifter yaratan yüce Tanrı,

مِمَّا تُنْبِتُ اْلأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لاَ يَعْلَمُونَ

 

yer bitkisi, insan türü derken, henüz insanlığın bilmediği daha ne çiftler yarattı kimbilir!…

وَآيَةٌ لَهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ

37.

Aydınlığı çekince, ortalığı kaplayan gece olayı da insanlık için bir ipucu olmalıdır:

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا

38.

Ya kendi yörüngesinde akıp giden güneş!

ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ

 

Bu olay, muhteşem bir bilgi gücü tasarımıdır.

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ

39.

Ya azar azar küçülttüğümüz, ve en sonunda incecik bir dala dönüşen aya ne demeli!.

لاَ الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ

40.

Bu çizime göre ne güneş, aya yetişebilir;

وَلاَ اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ

 

ne de gece, gündüzü sollayıp geçebilir.

وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

 

Hepsi de uzay boşluğunda yüzer dururlar…

 

سورة يس: مكية 83 آية

23.c.

Yâsîn: 36 /  41 - 54. Ayetler

 

وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

41.

İnsanoğlunu bir yük gemisinde taşımamız da bir ipucu olmalıdır.

وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ

42.

Biz insanlık için, bu gemiye benzer daha ne ulaşım araçları yarattık.

وَإِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلاَ صَرِيخَ لَهُمْ وَلاَ هُمْ يُنْقَذُونَ

43.

İstersek hepsini suda boğabiliriz. Artık imdat diyemedikleri için kurtarmaya gelen de olmaz.

إِلاَّ رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ

44.

Ancak bizim sevgimize mazhar olup da bir süre daha yiyecek ekmeği olanlar kurtulabilir.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

45.

İnsanlara zaman zaman : " Dünyanızı da aihiretinizi de sağlama alın, böyle yaparsanız sevgiye mazhar olabilirsiniz " denmiştir.

وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلاَّ كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ

46.

Ama insanlar her ne zaman kendilerine Allah tarafından böyle bir davet gelse hep burun kıvırıp terslemişlerdir.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللهُ

47.

" Allah'ın verdiklerinden bir kısmını hayra sarfedin " dendiğinde ise

قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ

 

inkarcılar inananlara: " doyurmak mı!?

مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللهُ أَطْعَمَهُ

 

Madem Allah istediğini doyuruyormuş buyursun doyursun, "

إِنْ أَنْتُمْ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

 herhalde siz, kafayı yediniz. "

وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

48.

Şimdi de: " Madem samimisiniz, şu kıyamet olayı ne zaman " derlerdi.

مَا يَنْظُرُونَ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ

49.

Aslında onlar, böyle didişip dururlarken kendilerini şok edecek bir ses patlamasını merak ediyorlar.

فَلاَ يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلاَ إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ

50.

O gün insan, bırakın başkalarına ricayı minneti, en yakınlarına bile bakamayacak…

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُمْ مِنَ اْلأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ

51.

İkinci sur üflenince, insanlar kabirlerinden derhal fırlayıp, Rab'lerine doğru sessizce akarlar.

قَالُوا يَاوَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا

52.

Kimileri: " Kahretsin! kim bizi uykumuzdan uyandırdı? " derken, etraftan:

هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

 

" Sevgili Tanrı'nın söz ettiği bu olmalı. Demek elçiler doğru söylüyormuş " diyenler olur.

إِنْ كَانَتْ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً

53.

Son olarak büyük bir ses patlaması daha olur.

فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ

 

Artık bu sefer herkes önümüzde hazıroldadır.

فَالْيَوْمَ لاَ تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا

54.

Bugün kimseye, zerrece haksızlık edilmez.

وَلاَ تُجْزَوْنَ إِلاَّ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Sadece yaptıklarınızın cezasını çekersiniz…

 

سورة يس: مكية 83 آية

23.c.

Yâsîn: 36 /  55 - 70. Ayetler

 

إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ

55.

Cennet sakinleri bugün sevinçli bir telaş içindedirler.

هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلاَلٍ عَلَى اْلأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ

56.

Eşleriyle birlikte gölgeler altında divanlara kurulmalar,

لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ

57.

meyveler, canlarının çektiği her şeyleri var.

سَلاَمٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ

58.

Bir ara Tanrı'dan sımsıcak bir: " merhaba! " selâmı.

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ

59.

Ardından: " Suçlular! ayrılın artık!! " diyen ve şöyle devam eden bir gürleme:

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ  يَابَنِي آدَمَ أَنْ لاَ تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ

60.

" Ey Ademoğlu!. Ben size: şeytana uşaklık etmeyin, demedim mi,

إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ

 

o sizin baş düşmanınızdır,

وَأَنِ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ

61.

bana kulluk edin, doğru yol budur, demedim mi?

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَثِيرًا

62.

Şeytan çoğunuzu baştan çıkardı demek,

أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

 

o zaman hiç mi kafanız çalışmadı?

هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

63.

İşte size sözü edilen cehennem burası.

اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

64.

İnkarınız sebebiyle şimdi girin oraya… "

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ

65.

Artık bugün ağızlar mühürlüdür, bizimle sadece elleri konuşacak,

وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

ayakları da yaptıklarına tanıklık edecek.

وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّى يُبْصِرُونَ

66.

İsteseydik görme organlarını tamamen iptal eder, hepsini itiş kakış yollara düşürür, ortada bırakırdık.

وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ

67.

İsteseydik onların yapıtaşlarını hemen oracıkta bozabilir,

فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلاَ يَرْجِعُونَ

 

ne ileri, ne geri kımıldatmazdık.

وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ

68.

Nitekim çok yaşayanların yapıtaşlarını bozup eski çocukluk haline çeviriyoruz.

أَفَلاَ يَعْقِلُونَ

 

Ah bir düşünebilseler…

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ

69.

Biz Muhammed'e şiir sanatını öğretmedik. Zaten buna gerek de yoktur.

إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ

 

Çünkü Kuran, gönülleri fetheden nurlu bir kitap olmuştur.

لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ

70.

Bu Kitap, aklı başında olanları uyaracak, inkarcılara da kesin kararları tebliğ edecektir.

 

سورة يس: مكية 83 آية

23.c.

Yâsîn: 36 /  71 - 83. Ayetler

 

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ

71.

Acaba insanlar, sahip oldukları hayvanları kendileri için yarattığımızı ve bu işin, bizim elimizden çıktığını hiç düşünmediler mi?

وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ

72.

Bu hayvanları insanlar için evcilleştirdik. Kimi  bineklik, kimi yemeklik,

وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ

73.

sıvı besin kaynağı olmaları yanı sıra başka  faydaları da var.

أَفَلاَ يَشْكُرُونَ

 

Ah şükretmeyi bir bilebilseler…

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ

74.

Yardım almak umuduyla Allah’ı bırakıp tanrılar edindiler ama,

لاَ يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ

75.

yardım almak şöyle dursun. Bilakis kendileri onlar karşısında hazrolda bekliyorlar.

فَلاَ يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ

76.

Resulüm! Onların sözü seni üzmesin,

إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ

 

çünkü biz onların gizli kapaklı her şeylerini biliyoruz.

أَوَلَمْ يَرَ اْلإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ

77.

Acaba insan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı hiç düşünmez mi?

فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ

 

Kalkmış bize meydan okuyor.

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلاً وَنَسِيَ خَلْقَهُ

78.

Şu işe bakın. Kendi yaratılışını unutup bize örnek veriyor.

قَالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ

 

" Çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş " diyor.

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ

79.

Resulüm de ki: " kendilerini, sıfırdan yaratan diriltecek.

وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ

 

Çünkü her tür yaratmayı sadece o bilir.

الَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ اْلأَخْضَرِ نَارًا

80.

Yaş ağaçtan, sizin için ısı üreten Allah,

فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ

 

herhalde çürümüş kemiğe de can verecektir.

أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّماَوَاتِ وَاْلأَرْضَ

81.

Gökleri ve yeri yaratan Allah,

بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ

 

insanı mı yaratamaz?

بَلَى وَهُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ

 

Tabiki yaratır. Çünkü o, bilen yaratıcıdır. "

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

82.

Allah, bir şeyi yaratmak istedi mi, onun işi, o şeye: " ol " demektir, o da hemen olur.

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ

83.

Her şeyin yönetim ve denetimini elinde tutan Allah'ın erişilmezliği sözle ifade edilemez.

وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

 

En sonunda hepiniz ona döneceksiniz.

 

سورة الصافات: مكية 182 آية

23.c.

Sâffât: 37 /  1 - 24. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَالصَّافَّاتِ صَفًّا // فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا

1-2.

Dizi dizi dizenler! // usul usul sürenler ve

فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا

3.

vızır vızır okuyanlar aşkına!

إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ

4.

Tanrınız tekdir.

رَبُّ السَّماَوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ

5.

O, göklerin yerin, bu ikisi arasındakilerin sahibidir, doğuların da sahibidir…

إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ نِالْكَوَاكِبِ

6.

Biz, dünya semasını küme küme yıldızlarla donattık.

وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍ

7.

Semayı, arsız şeytana karşı güvenceye aldık.

لاَ يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَـَلأِ اْلأَعْلَى

8.

Artık, yüce meclisi dinleyemezler.

وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ

 

Her taraftan çapraz ateşine tutulup

دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ

9.

kovulurlar ama, kuyruk acıları hiç dinmez.

إِلاَّ مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ

10.

Ama yine de şeytan bilgi aşıracak olursa delici bir ışın peşine takılıp onun işini bitirir...

فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمْ مَنْ خَلَقْنَا

11.

Resulüm! onlara sor: insanı yaratmak mı zor, yoksa şu kainatı mı ?

إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ طِينٍ لاَزِبٍ

 

Biz insanı sıvaşık, adî bir çamurdan yarattık.

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ // وَإِذَا ذُكِّرُوا لاَ يَذْكُرُونَ

12-3.

Olamaz! sen hayrette; onlar işin dalgasında: // nasihat ediliyor, aldıran yok.

وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ

14.

Bir ayet gördüler mi, bakışıp gülüşüyorlar:

وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُبِينٌ // ءَإذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَإنِّا لَمَبْعُوثُونَ // أَوَآبَاؤُنَا اْلأَوَّلُونَ

15-7.

" Bu düpedüz bir sihir // öldükten, toprak ve kemik olduktan sonra mı dirileceğiz // Eski atalarımız da öyle mi " diyorlar.

قُلْ نَعَمْ وَأَنْتُمْ دَاخِرُونَ

18.

De ki " Evet. Siz de, hem de rezil bir şekilde. "

فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ

19.

Derken büyük bir patlama, ardından gözler belerip kalır.

وَقَالُوا يَاوَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ

20.

O zaman: " Eyvaah! Kıyamet galiba! " derler.

هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ

21.

Melekler bu sözü tamamlar: Bu, inkar edip durduğunuz eleme günüdür.

اُحْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ

22.

Bir ses: Haksızlık edenleri, yandaşlarını ve Allah diye tapındıkları şeyleri toplayın

مِنْ دُونِ اللهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ

23.

ve hepsini birden cehennem yoluna çıkarın.

وَ قِفُوهُمْ إِنَّهُمْ مَسْئُولُونَ

24.

Sorguya çekilmek üzere hepsini tutuklayın.

 

 

سورة الصافات: مكية 182 آية

23.c.

Sâffât: 37 /  25 - 51. Ayetler

 

مَا لَكُمْ لاَ تَنَاصَرُونَ

25.

N'oldu neden bugün yardımlaşamıyorlar?!

بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ

26.

Tabi ya. Artık pes ettiler.

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ

27.

Dönüp birbirlerini itham ederler.

قَالُوا إِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ

28.

Biri: "Siz bize kıyın soyun yaklaşıyordunuz."

قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ

29.

Öbürü: " Hiç de değil. Aslında siz inanmış değildiniz.

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ

30.

Yani biz size herhangi bir baskı yapmadık. Aksine azgın olan siz idiniz.

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ

31.

Hep birlikte Rabb'imizin cezasını hak ettik. Artık çekeceğiz.

فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ

32.

Sizi azıttık çünkü vaktiyle biz de azıtılmıştık.”

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ

33.

Artık o gün onlar, aynı cezayı çekecekler.

إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ

34.

Biz suçlulara böyle yaparız.

إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ يَسْتَكْبِرُونَ

35.

Çünkü onlara: " Allah'tan başka Tanrı yok dendiği zaman hiç oralı olmadılar. "

وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍ

36.

Hatta: " Deli bir şair için tanrılarımızı terkedecek halimiz yok herhalde " dediler.

بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ

37.

Halbuki o, gerçeği söylemiş, üstelik önceki elçileri de doğrulamıştı.

إِنَّكُمْ لَذَائِقُوا الْعَذَابِ اْلأَلِيمِ

38.

Artık inleten acıları tadacak ve

وَمَا تُجْزَوْنَ إِلاَّ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

39.

yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

إِلاَّ عِبَادَ اللهِ الْمُخْلَصِينَ

40.

Allah'ın samimî kullarının

أُولاَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌ

41.

rızkları ise önceden bellidir.

فَوَاكِهُ وَهُمْ مُكْرَمُونَ // فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ

42-3.

Kendilerine meyveler ikram edilecek // Hem de Na'îm bahçelerinde.

عَلَى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ// يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ

44-5.

Karşılıklı koltuklarda, // çevrelerinde kaynak suyundan doldurulmuş kaseler dolaşacak.

بَيْضَاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ // لاَ فِيهَا غَوْلٌ وَلاَ هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ // وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ

46-8.

Pırıl pırıl, içimine doyum olmaz // baş ağrısı yapmaz, sarhoş da etmez. // Ayrıca yanlarında mahcup bakışlı güzeller.

كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ

49.

Sanki her biri saklı bir hazine.

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ

50.

sorup söyleşmek için birbirilerine yanaşırlar.

قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ

51.

Bunlardan biri: " Yahu benim bir yakınım vardı. " diye söze başlar.

 

سورة الصافات: مكية 182 آية

23.c.

Sâffât: 37 /  52 - 76. Ayetler

 

يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ

52.

"Yahu derdi sen gerçekten onaylıyor musun?

ءَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَإِنَّا لَمَدِينُونَ

53.

Yani biz şimdi, öldükten, toprak ve kemik olduktan sonra hesaba mı çekileceğiz."

قَالَ هَلْ أَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ

54.

Anlatan adam neden sonra: " Sahi hiç onu göreniniz oldu mu? " diye sorar.

فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ

55.

Derken onu cehennemin taa dibinde görür.

قَالَ تَاللهِ إِنْ كِدْتَ لَتُرْدِينِ

56.

O zaman ona seslenip der ki: " Vallahi nerdeyse beni de kendine benzetiyordun.

وَلَوْلاَ نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ

57.

Eğer Rabb’im yüzüme bakmasaydı, ben de yaka paça buradaydım.

أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ

58.

Bereket, bir daha ölmeyeceğiz,

إِلاَّ مَوْتَتَنَا اْلأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ

59.

-ilk ölüşümüz hariç- ceza da görmeyeceğiz. "

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

60.

İşte başarı dediğin böyle olur.

لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ

61.

Darısı, diğer çalışanların başına.

أَذَلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ

62.

Şimdi ikram olarak sunulan bu ödül mü daha iyi, yoksa zehir zemberek zakkum mu ?

إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِمِينَ

63.

Biz zakkumu zalimleri denemek için yarattık.

إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ

64.

Zakkum, cehennem gibi sıcak dere tabanlarında yetişen bir ağaçtır.

طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ

65.

Çiçek tomurcukları, şeytan püskülüne benzer.

فَإِنَّهُمْ َلآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ

66.

Artık cehennemlikler, zıkkım yiyip karınlarını zıkkımla dolduracaklar.

ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِنْ حَمِيمٍ

67.

Sonra bu yemeğin üzerine kaynar su karışımlı bir içecek verilecek.

ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ َلإِلَى الْجَحِيمِ

68.

Sonra da cehennemin yolunu tutacaklar.

إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ

69.

Çünkü  onlar, önce atalarını yanlış yolda buldular.

فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ

70.

Ama kendileri de yanlışın peşinden gittiler.

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ اْلأَوَّلِينَ

71.

Zaten eskilerin çoğu yanlış yoldaydı.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِمْ مُنْذِرِينَ

72.

Bu yüzden kendilerine uyarıcılar gönderdik

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ

73.

İkaz edilen milletlerin sonu ne oldu bak.

إِلاَّ عِبَادَ اللهِ الْمُخْلَصِينَ

74.

Ama Allah'ın ihlaslı kullarına bir şey olmadı...

وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ

75.

Nûh bize yürekten seslenmişti. Biz de cevap verdik. Ama ne cevap.

 

 

سورة الصافات: مكية 182 آية

23.c.

Sâffât: 37 /  76 - 102. Ayetler

 

وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

76.

Nûh’u ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاقِينَ//وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي اْلآخِرِينَ

77-78.

Nûh’un soyunu devam ettirdik. // Onu gelecek nesillere bayrak ettik.

سَلاَمٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ // إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

79-80.

Cümle âlemin dilinden düşmeyen Nûh’a selâm olsun! // Biz, iyilik sevdalılarını işte böyle ödüllendiririz.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ // ثُمَّ أَغْرَقْنَا اْلآخَرِينَ

81-82.

Çünkü Nûh, inançlı kullarımızdan idi. // Diğerlerini ise sulara gömdük…

وَإِنَّ مِنْ شِيعَتِهِ َلإِبْرَاهِيمَ // إِذْ جَاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

83-84.

İbrahim, Nûh hayranıydı, // pırıl pırıl yüreği ile Tanrı'ya yalvarırdı.

إِذْ قَالَ ِلأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ

85.

Bir gün babasına ve halkına: " Siz kime hizmet ediyorsunuz böyle?

أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللهِ تُرِيدُونَ // فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

86-87.

Allah'tan başka tanrılar mı icat ediyorsunuz? // Evrenin Sahibi hakkında ne diyorsunuz? " diye sormuştu.

فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ // فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ

88-89.

Bir gün İbrahim gözlerini göğe dikti, // " galiba hastayım " diyerek yere yığılıverdi.

فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ // فَرَاغَ إِلَى آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلاَ تَأْكُلُونَ // مَا لَكُمْ لاَ تَنْطِقُونَ

90-92.

Bunun üzerine ondan ürküp kaçtılar. // Sonra kalkıp putlara yöneldi ve: " Yemez misiniz! // Neyiniz var konuşsanıza! " dedi.

فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ // فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ

93-94.

Tam onlara bir yumruk indirecekti ki // halk ona doğru koşarak geliverdi.

قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ // وَاللهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ

95-96.

İbrahim: " Kendi yontularınıza mı hizmet ediyorsunuz? // Sizi de bu yaptıklarınızı da Allah yarattı " demesi üzerine:

قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ

97.

" Onun için bir taş ocağı yapıp harlı ateşine atın " gibisine bağrışmalar oldu

فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ اْلأَسْفَلِينَ

98.

Onun için düzenekler hazırladılar ama, biz hepsini alaşağı ettik...

وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ

99.

İbrahim giderken: " Artık Tanrı'ma gidiyorum, herhalde bana yolumu gösterecektir "

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ

100.

diyor, bir taraftan da: " Ya Rab! n'olur bana hayırlı bir evlat ver " diye yalvarıyordu.

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلاَمٍ حَلِيمٍ

101.

Ona akıllı uslu bir evlat müjdesi verdik…

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَابُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ

102.

İbrahim bir gün, artık kendisiyle iş tutmaya başlayan oğluna: " Yavrum! rüyamda hep

أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرَى

 

seni boğazladığımı görüyorum, ne dersin bu işe? " deyince

قَالَ يَاأَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ

 

oğlu: " Babacığım sen, sana emredileni yap.

سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللهُ مِنَ الصَّابِرِينَ

 

Allah'ın izniyle beni sabırlı bulacaksın " dedi.

 

سورة الصافات: مكية 182 آية

23.c.

Sâffât: 37 /  103 - 126. Ayetler

 

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ

103.

Teslim oldular, oğlunu yüzükoyun yere yatırdı.

وَنَادَيْنَاهُ  أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ

104.

Tam o sırada: " İbrahim! " diye gürledik.

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

105.

Rüyanın gereğini yaptın. Bizim iyilere ikramımız böyledir. "

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلاَءُ الْمُبِينُ

106.

Anlaşılacağı üzere bu, ciddî bir sınavdı.

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ

107.

Büyük bir kurbanlık ile İbrahim’i kurtardık.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي اْلآخِرِينَ

108.

Ayrıca bu kurban olayını dillere destan ettik.

سَلاَمٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ

109.

İbrahim’e selâm olsun!

كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

110.

Bizim iyilere cevabımız hep böyle olmuştur.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ

111.

Çünkü İbrahim, bizim inançlı kullarımızdan idi.

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحاَقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِحِينَ

112.

İbrahim’i evlat olarak bir de İshâk ile mutlu ettik. O da başarılı habercilerimizden idi.

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحاَقَ

113.

İbrahim ve İshâk için hayır-duada bulunduk.

وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهِ مُبِينٌ

 

İbrahimlerin soyundan iyiler de geldi, kendisine bile hayrı olmayanlar da geldi…

وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَى مُوسَى وَهاَرُونَ

114.

Mûsa ve Harûn’a da iyiliklerimiz olmuştur.

وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ

115.

Onları ve halkını büyük sıkıntıdan kurtardık.

وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ

116.

Yardımlarımız sayesinde galip geldiler.

وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ

117.

Her ikisine, anlatısı güzel Tevrat’ı verdik.

وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ

118.

Her ikisini doğru yola yönlendirdik.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي اْلآخِرِينَ

119.

Her ikisini de dillere destan ettik.

سَلاَمٌ عَلَى مُوسَى وَهاَرُونَ

120.

Mûsay’a ve Harûn’a selâm olsun!

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

121.

Bizim iyilere karşılığımız hep böyle olmuştur.

إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ

122.

Çünkü her ikisi de inançlı kullarımızdan idi…

وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

123.

İlyas da Tanrı elçilerinden idi.

إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلاَ تَتَّقُونَ

124.

Halkına: " Kendinizi sağlama almalısınız.

أَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ

125.

En güzel yaratanı bırakıyor, Bal’e el açıyorsunuz öyle mi?

اَللهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ اْلأَوَّلِينَ

126.

Halbuki Allah'a, yani sizin de atalarınızın da Sahib'ine dua etmelisiniz " dedi.

سورة الصافات: مكية 182 آية

23.c.

Sâffât: 37 /  127 - 153. Ayetler

 

فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ

127.

Onu  yalanlayanlar da önümüze getirilecekler.

إِلاَّ عِبَادَ اللهِ الْمُخْلَصِينَ

128.

Allah'ın samimî kulları hariç tabiki.

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي اْلآخِرِينَ

129.

Biz İlyas’ı da dillere destan ettik.

سَلاَمٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ

130.

İlyas ve onun izinden gidenlere selâm olsun!

إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

131.

Bizim, iyilere cevabımız hep böyle olmuştur.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ

132.

Çünkü İlyas bizim inançlı kullarımızdan idi…

وَإِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

133.

Lût da Tanrı elçilerinden idi.

إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ

134.

Biz onu ve tüm ailesini kurtardık.

إِلاَّ عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ// ثُمَّ دَمَّرْنَا اْلآخَرِينَ

135. 136.

Sadece karısını pislikler içinde bıraktık. // Diğerlerini ise toptan imha ettik.

وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِحِينَ // وَبِاللَّيْلِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

137.138.

Siz Mekkeliler sabah akşam onların kalıntıları önünden gelip geçiyorsunuz ama, acaba hiç aklınıza geldiği oluyor mu?…

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

139.

Yûnus da Tanrı elçilerinden idi.

إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ // فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَضِينَ

140.141.

Kaçak olarak yük gemisine sığınmıştı. // Töre gereği, kaçaklar arasında çekilen kurayı kaybetmişti.

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ

142.

Yûnus, atıldığı denizde çırpınırken onu dev bir balık yuttu.

فَلَوْلاَ أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ // لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

143.144.

Şayet o, Allah'ın erişilmez yüceliğine sığınıp yakarmasaydı. // balığın karnında kıyamete kadar kalabilirdi.

فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقِيمٌ

145.

Onu gayet bitkin bir şekilde sahile attık.

وَأَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْطِينٍ // وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ

146-147.

Bir palmiye ağacı altına getirdik. // Sonra onu, yüz küsur binlik Ninova şehrine elçi olarak görevlendirdik.

فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ

148.

Yûnusu sevdiler. Biz de onlara dirlik verdik…

فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ

149.

Resulüm! Mekkelilere sor: Kızlar Allah’ın, oğlanlar kendilerinin oluyormuş öyle mi?

أَمْ خَلَقْنَا الْمَلاَئِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ

150.

Yoksa biz melekleri onların gözü önünde dişi mi yaratmışız.

أَلاَ إِنَّهُمْ مِنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ // وَلَدَ اللهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ // اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ

151.152.153.

Tabi böylesine kuru iftira atabilenler, pekâlâ: " Allah doğurdu " da diyebilir. Sizi yalancılar! // Demek Allah, kızı oğlana tercih etmiş ha!

 

سورة الصافات: مكية 182 آية

23.c.

Sâffât: 37 /  154 - 182. Ayetler

 

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ // أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ

154.155.

Neyiniz var? Nasıl hüküm verebiliyorsunuz? // Sizde hiç akıl yok mu?.

أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُبِينٌ

156.

Yoksa sağlam bir kanıtınız mı var?

فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ

157.

Eğer ciddî iseniz yazılı belgenizi getirin.

وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ

158.

Allah ile cinler arasında bir yakınlık kuruyorlar oysa cinler, yüce divana getirileceklerinin bilincindedirler.

سُبْحَانَ اللهِ عَمَّا يَصِفُونَ

159.

Allah, hiçbir tasvir ile ifade edilemez.

إِلاَّ عِبَادَ اللهِ الْمُخْلَصِينَ

160.

Allah’ı idrak etmek onun has kullarına özeldir.

فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ // مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ

161.162.

Ne siz, ne de tapındıklarınız, // kimseyi Allah'a karşı ayartamazsınız.

إِلاَّ مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ

163.

Siz sadece cehennemlikleri avlayabilirsiniz.

وَمَا مِنَّا إِلاَّ لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ // وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ

164.165.

Cebrail bir ara resule teselli babında: “ Biz meleklerin yeri bellidir. // bizler saf halinde

وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ

166.

her daim Allah'ın erişilmezliğini yad ederiz.

وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ // لَوْ أَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ اْلأَوَّلِينَ // لَكُنَّا عِبَادَ اللهِ الْمُخْلَصِينَ

167.168.169.

Eğer Mekkeliler: -" bizim de atalarımızdan kalma kitabımız olsaydı, // biz de Allah'ın has kulları olurduk. " – derlerse varsın desinler.

فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

170.

Kitapları var ama inkar ettiler. Ama yakında akılları başlarına gelecek ”diyordu...

وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ

171.

Resulüm biz elçilerimize hep şu sözü verdik:

إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَ // وَإِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ

172.173.

" Onlar, kesinlikle başaracaklar. // Bizim erlerimiz kesinlikle galip gelecekler " dedik.

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ//وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ

174.175.

Resulüm! Sen bir süre onlarla ilgilenme. // şimdilik seyret, çünkü yakında görecekler.

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ

176.

Belli ki bizim cezamızı merak ediyorlar.

فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ

177.

Ama o gün gelip de acılar sökün etti mi, onların sabahı hiç de hayır olmayacak.

وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ

178.

İyisi mi bir süre onlardan uzak dur!

وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ

179.

Sabret. Nasıl olsa pek yakında görecekler.

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ

180.

Tanrı'nın yüceliği onların havsalasına sığmaz.

وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ

181.

Tüm Tanrı elçilerine selâm olsun.

وَالْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

182.

Evreni çekip çeviren Allah'a şükürler olsun.

سورة ص: مكية 88 آية

23.c.

Sâd: 38 /  1 - 16. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

صۤ وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ

1.

Sâd. Dillere destan Kur'an aşkına derim ki!

بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ

2.

İnkarcılar, işi onur meselesi yapıp düşmanlığa vardırdılar. 

كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا

3.

Biz daha önce, nice nesilleri helâk ettik. Hepsi feryadu figân ettiler ama,

وَلاَتَ حِينَ مَنَاصٍ

 

kaçacak zamanları bile olmadı…

وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ

4.

Bildik bir uyarıcı geldi diye şaşırdılar.

وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

 

" Tam bir yalancı! " deyip çıktılar.

أَجَعَلَ اْلآلِهَةَ إِلَهًا وَاحِدًا إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ

5.

"Tanrıları bire indirmiş! olur şey değil." dediler.

وَانْطَلَقَ الْمَـَلأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا

6.

Ağaları ise: " hadi işinize bakın,

وَاصْبِرُوا عَلَى آلِهَتِكُمْ إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ

 

tanrılarınıza sahip çıkın. Yapmanız gereken budur " gibi laflar etmeye başladılar.

مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي الْمِلَّةِ اْلآخِرَةِ إِنْ هَذَا إِلاَّ اخْتِلاَقٌ

7.

" Biz bunu, son gelen dinde / Hristiyanlıkta bile duymadık. Bu, tam bir düzmece. " dediler.

ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَا

8.

" Biz var iken Söz, ona mı düşmüş " dediler.

بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْ ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ

 

Onlar benim Söz'ümden kuşkudalar. Çünkü henüz benim acımı tatmadılar.

أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ

9.

Yoksa senin verici ve görkemli Rabb'inin rahmet hazinesi, onların tekelinde mi?

أَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّماَوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا

10.

Yoksa göklerin yerin, bu ikisi arasındakilerin sahibi onlar mı?

فَلْيَرْتَقُوا فِي اْلأَسْبَابِ

 

O zaman hemen çıkıp işin başına geçsinler.

جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ اْلأَحْزَابِ

11.

Aslında onlar, işbirlikçilerin yenilgi sonrası şuraya buraya dağılmış askerleri gibidirler…

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو اْلأَوْتَادِ

12.

Onlardan önce de, Nûh ve Ad kavimleri hatta eğitimli ordular sahibi Fıravun da inkar etti.

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ اْلأَيْكَةِ أُولاَئِكَ اْلأَحْزَابُ

13.

Semûd, Lût, ormanlı Eykeli'ler de. Evet, bunların hepsi işbirlikçi idiler.

إِنْ كُلٌّ إِلاَّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ

14.

Hepsi de elçilerimi yalanladıkları için cezamı hak etmişlerdi.

وَمَا يَنْظُرُ هَؤُلاَءِ إِلاَّ صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ

15.

Anlaşılan şimdi de bunlar, karşı konamaz o büyük patlamayı bekliyorlar.

وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ

16.

Bir de küstahça: " Ya Rab! bize ceza verecek isen n'olur kıyametten önce ver. " diyorlar.

 

 

سورة ص: مكية 88 آية

23.c.

Sâd: 38 /  17 - 26. Ayetler

 

اِصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا اْلأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ

17.

Resulüm! Onların söylemlerine karşı sabırlı ol. Babayiğit kulumuz Davûd’u hatırla. Çünkü o da, çok dertlenirdi.

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَاْلإِشْرَاقِ

18.

Hizmetine sunduğumuz dağlarda, sabahtan akşama kadar onun nağmeleri yankılanırdı.

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَهُ أَوَّابٌ

19.

Hatta kuşlar, başına toplanıp onun derdine eşlik ederdi.

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ

20.

Hitabet ve yönetim sanatını öğretmek suretiyle onun iktidarını güçlendirmiştik.

وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ

21.

Onun hasımlar öyküsünü duymuşsundur. Hani duvarı aşıp makamına yürümüşlerdi.

إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ

22.

Pat diye içeri girince doğrusu Davûd onlardan korkmuştu.

قَالُوا لاَ تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ

 

İki hasım Davûd’a: " Korma. Biz birbirine hakkı geçmiş iki davalıyız

فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلاَ تُشْطِطْ

 

Aramızda hakça hüküm ver. Sakın kem küm etme.

وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاءِ الصِّرَاطِ

 

Bize yolun doğrusunu göster.

إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَكْفِلْنِيهَا وَعَزَّنِي فِي الْخِطَابِ

23.

Bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz keçisi var, benimse tek keçim var. Bizimki: ' onu da bana ver ' deyip tutturdu. "

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ

24.

Davûd: " Vallahi seninkini kendi sürüsüne katmayı istemekle sana haksızlık etmiş.

وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ الْخُلَطَاءِ لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ

 

Ama, ortaklıklarda olur böyle şeyler.

إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَا هُمْ

 

Ancak, inanıp yararlı işler yapanlar hariç, zaten bu gibiler az bulunur!? " demişti ki

وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ

scd

Davûd bir an, kendisini imtihan ettiğimizi sandı, tövbe istiğfar etti, yerlere kapandı secdeye vardı yalvardı da yalvardı.

فَغَفَرْنَا لَهُ ذَلِكَ

25.

Biz de onun bu dikkatsizliğini bağışladık.

وَإِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ

 

Çünkü değerli kulumuz Davûd, bizim hüsnü kabulümüzü hak etmiştir.

يَادَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي اْلأَرْضِ

26.

Nitekim vaktiyle kendisine: " Sevgili Davûd biz seni yer yüzüne temsilci olarak atadık.

فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ

 

İnsanlar arasında hakça hüküm ver.

وَلاَ تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ

 

Duygularının esiri olma! Çünkü duygular seni Hak yolundan uzaklaştırır.

إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ

 

Hak yolundan uzaklaşanlar ise, ahiret sorgulamasını unuttukları için, ağır cezalara çarptırılacaklar. " demiştik.

 

سورة ص: مكية 88 آية

23.c.

Sâd: 38 /  27 - 42. Ayetler

 

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَاْلأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلاً

27.

Resulüm! biz, gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık.

ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ

 

Boşuna lafı, inkarcıların kuru iddiasıdır. İnkarcıların ateşlen çekeceği var.

أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

28.

Biz, inanıp yararlı faaliyetlerde bulunanları,

كَالْمُفْسِدِينَ فِي اْلأَرْضِ

 

yeryüzünü fesada verenlerle bir mi tutarız?

أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ

 

Sağlamları çürükler içine atar mıyız hiç?…

كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُوا اْلأَلْبَابِ

29.

Sana indirdiğimiz bu hayırlı Kitabı'n ayetleri, düşünmeleri için tüm insanlığa; ilmî sonuç tahsili için de bilim adamlarına hitap eder.

وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ

30.

Davûd’a, Süleyman gibi bir oğlan bağışladık. Tövbeci yapısıyla Süleyman, ne iyi bir kul idi.

إِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُ

31.

Akşama doğru kendisine hep, bir ayağı sekili, safkan koşu atları gösterilirdi.

فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّي

32.

" Ben bu güzelleri, bana Allah’ı hatırlattıkları için seviyorum " der

حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ

 

karanlık basana kadar onları seyrederdi.

رُدُّوهَا عَلَيَّ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَاْلأَعْنَاقِ

33.

Hatta dayanamayıp: " Onları bana getirsenize " der, bacaklarını, boyunlarını okşar okşardı.

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ

34.

Bir defasında Süleyman’ı, koltuğunun üzerine bir ceset atarak sınadık. Bereket kendine gelip tövbe etti:

قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لاَ يَنْبَغِي ِلأََحَدٍ مِنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ

35.

" Ya Rab!. N'olur beni bağışla. Bana öyle bir güç ver ki benden sonra kimse ona eremesin! Artık verici sensin. " dedi.

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاءً حَيْثُ أَصَابَ

36.

Biz de karşılık olarak, rüzgârı hizmetine verdik. Artık istediği yöne yelken açabiliyordu.

وَالشَّيَاطِينَ كُلَّ بَنَّاءٍ وَغَوَّاصٍ

37.

Kimi yapı ustası kimi dalgıç şeytanları da onun emrine verdik.

وَآخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِي اْلأَصْفَادِ

38.

Hatta yedekte tutulan şeytanları bile vardı.

هَذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

39.

Bütün bunlar, bizim ikramımız. İster bırak ister sal sana sorgu sual yok dedik.

وَإِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ

40.

Süleyman bizim, çok yakınlık gösterdiğimiz değerli kullarımızdan idi…

وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِي الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ

41.

Kulumuz Eyyûb’u hatırla: " Tanrım! çok hastayım, yorgunluk ve susuzluk canıma tak etti. " diye seslenmişti yürekten.

اُرْكُضْ بِرِجْلِكَ هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ

42.

Biz de: " Haydi gayret! İşte serin gölet ve içme suyu şuracıkta. " diye yüreklendirmiştik.

 

سورة ص: مكية 88 آية

23.c.

Sâd: 38 /  43 - 61. Ayetler

 

وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرَى ِلأُولِي اْلأَلْبَابِ

43.

Bizden bir sevgi işareti; gönül erbabına da unutulmaz bir anı olarak, Eyyûb'u, eşine dostuna salimen ulaştırdık:

وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِبْ بِهِ وَلاَ تَحْنَثْ

44.

" Eline bir demet sap al ve eşini onunla çırpıştır, yeminini bozmamış olursun " dedik.

إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ

 

Biz onu sabırlı bulduk. Dili dualı biri olarak ne iyi bir kuldu Eyyûb!...

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ

45.

Kulumuz İbrahim, İshak ve Yakûb'u da an.

أُولِي اْلأَيْدِي وَاْلأَبْصَارِ

 

Hepsi de babayiğit ve ileri görüşlü kimselerdi.

إِنَّا أَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ

46.

Hepsi de öbür dünya aşkıyla yanıp tutuşurdu.

وَإِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ اْلأَخْيَارِ

47.

Hepsi de seçkin ve süzme kullarımızdan idi…

وَاذْكُرْ إِسْماَعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِنَ اْلأَخْيَارِ

48.

İsmail'i, Elyesa'yı ve Zülkifl'i de hatırla. Onlar da değerli kimselerdi.

هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ

49.

Hepsi de anmaya değer kimselerdi. Onlar gibi sağlamcılara karşılığımız hep güzel olacak.

جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ اْلأَبْوَابُ

50.

Adin cenneti, kapılarını açmış onları bekliyor.

مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ

51.

Artık oturup türlü çeşit meyve ve içeceklerden sadece isteyecekler,

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ

52.

Yanı başında yaşına uygun gözü eşinde eşler.

هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ // إِنَّ هَذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍ

53-4.

Bunlar, hesaplaşma günü için size vadedilen şeyler. // Hepsi bizim tükenmeyen ikramlarımız.

هَذَا وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ // جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمِهَادُ

55-6.

Azgınlara gelince, çok kötü karşılanacaklar. // Cayır cayır ateşe yaslanacaklar, ah ne berbat bir yaslak.

هَذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ //وَآخَرُ مِنْ شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ

57-8.

İşte kaynar sular işte irin, iç içebilirsen. // Daha ne acılar sökün edecek peşinden.

هَذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْ لاَ مَرْحَبًا بِهِمْ

59.

Birileri: " Sizinle birlikte götürülen şu baylar var ya; onlara selâmı sabahı kesin!

إِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ

 

onlar cehenneme atılmalı " derken,

قَالُوا بَلْ أَنْتُمْ لاَ مَرْحَبًا بِكُمْ

60.

Karşıtları itiraz edecekler: " Asıl sizlere selâmı sabahı kesmeli.

أَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا فَبِئْسَ الْقَرَارُ

 

Zira bizleri bu hallere, bu berbat yerlere düşüren sizlersiniz! "

قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هَذَا

61.

Sesler yükselir: " Ya Rab! kimler bizi bu hallere düşürdü ise,

فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ

 

onların cezasını, n'olur ikiye katla. "

سورة ص: مكية 88 آية

23.c.

Sâd: 38 /  62 - 83. Ayetler

 

وَقَالُوا مَا لَنَا لاَ نَرَى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ اْلأَشْرَارِ

62.

İçlerinden: " Yahu şirret dediğimiz bazı adamları neden göremiyoruz acaba?

أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ اْلأَبْصَارُ

63.

Onlara biraz takılırdık. Yoksa gözümüzden mi kaçtı " diyenler de olur.

إِنَّ ذَلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ

64.

Evet bunlar, cehennem halkı arasında olacağı kesin söyleşilerden sadece birkaçıdır.

قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنْذِرٌ

65.

Resulüm de ki: " Ben sadece bir uyarıcıyım. "

وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ اللهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

 

Tek yenilmez güç Allah’tan başka tanrı yoktur.

رَبُّ السَّماَوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ

66.

O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin hoşgörü gücüne sahip yegane Tanrısıdır.

قُلْ هُوَ نَبَؤٌا عَظِيمٌ // أَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ

67-68.

Resulüm de ki: " Kuran, büyük bir olaydır. // Her ne kadar siz beğenmeseniz de.

مَا كَانَ لِي مِنْ عِلْمٍ بِالْمَـَلأِ اْلأَعْلَى إِذْ يَخْتَصِمُونَ

69.

Benim, yüce meclisin iç görüşmeleri hakkında herhangi bir bilgim olamaz.

إِنْ يُوحَى إِلَيَّ إِلاَّ أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ

70.

Çünkü bana daima, bir uyarıcı olduğum ifade ediliyor… "

إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ طِينٍ

71.

Hatırlarsın Rabb'in meleklere: "ben çamurdan bir insan yaratacağım

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ

72.

Son şeklini verip canımdan can üfledim mi, ona eğilerek saygı göstereceksiniz " deyince

فَسَجَدَ الْمَلاَئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ

73.

bütün melekler, saygı duruşunda bulunmuş,

إِلاَّ إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ

74.

iblis ise saygı duruşuna katılmadı, büyüklendi Ademi içine sindiremedi.

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ

75.

Rab: " İblis! Özene bezene yarattığım insana neden saygı göstermedin?

أََسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ

 

Kibirlendin mi? Yoksa sen, kendini bir şey mi sanıyorsun? "

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ خَلَقْتَنِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ

76.

İblis: " Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan. "

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ

77.

Rab: " Çık cennetten, çünkü kovuldun.

وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِي إِلَى يَوْمِ الدِّينِ

78.

kıyamete kadar seni görmek istemiyorum. "

قَالَ رَبِّ فَأَنْظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

79.

İblis: " Tanrım! tekrar dirilecekleri güne kadar bana izin ver. "

قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرِينَ // إِلَى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ

80-1.

Rab: " Olur, o malum güne kadar izinlisin. "

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ َلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ

82.

İblis: " Ya Rab! Senin Şerefin üzerine yemin ederim ki insanların hepsini azdıracağım.

إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ

83.

Belki sadece ihlaslı kullarını ayartamam. "

 

 

سورة ص: مكية 88 آية

23.c.

Sâd: 38 /  84 - 88. Ayetler

 

قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ

84.

Rab: " Hak ben olduğuma göre hakkı da ben söylerim ve derim ki:

َلأَمْلَئَنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ

85.

Ben de cehennemi, seninle ve senin ardından gidenlerle dolduracağım. "

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ

86.

Resulüm! De ki: " Ben bu hizmetimden dolayı sizden bir ücret istemiyorum.

وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ

 

Ayrıca ben bu işi yüksünmüyorum.

إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ

87.

Artık Kuran, dillere destan olmuştur.

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأََهُ بَعْدَ حِينٍ

88.

Onun doğruluğunu zamanla anlayacaksınız. "

 

سورة الزمر: مكية 75 آية

 

 

Zümer: 39/  : 1- 5. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

1.

Bu Kitap, her şeye gücüyle egemen olan Allah tarafından indirilmiştir.

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ

2.

Resulüm! Biz, sana bu Kitabı, denge kurman için indirdik, bundan böyle,

فَاعْبُدِ اللهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ

 

Allah'a dört dörtlük Müslüman olarak hizmet et.

أَلاَ  ِللهِ الدِّينُ الْخَالِصُ

3.

Şunu bil ki bozulmamış saf din Allah'ın dinidir.

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ

 

Allah’ı bırakıp başkalarına yüz suyu dökenler:

مَا نَعْبُدُهُمْ إِلاَّ لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللهِ زُلْفَى

 

" Biz onlara, bizi Allah'a daha da yaklaştırsın diye dua ediyoruz " diyorlar.

إِنَّ اللهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ

 

Şüphesiz Allah, uzlaşamadıkları konularda aralarında hüküm verecektir.

إِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

 

Ama Allah, aratanrıları paravana yapıp gizli işler çeviren yalancılara yol vermeyecektir.

لَوْ أَرَادَ اللهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا

4.

Eğer Allah, çocuk sahibi olmak isteseydi,

لاَصْطَفَى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ

 

herhalde yarattıklarından birini seçebilirdi.

سُبْحَانَهُ هُوَ اللهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

 

Çünkü, erişilmez ve karşı konamaz güç sahibi tek Tanrı, Allah'tır.

خَلَقَ السَّماَوَاتِ وَاْلأَرْضَ بِالْحَقِّ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ

5.

Karanlığı aydınlığa; aydınlığı karanlığa çevire çevire, gökleri ve yeri milim milim dengeleyip yaratan bu güçtür.

وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي ِلأَجَلٍ مُسَمًّى أَلاَ هُوَ الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ

 

Güneşe ve aya hükmeden de odur. Nitekim hepsi Allah'ın belirlediği bir sona doğru akıp gidiyor. Şu güç ve hoşgörü ihtişamına bakın..

سورة الزمر: مكية 75 آية

23.c.

Zümer: 39 /  6 - 10. Ayetler

 

خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا

6.

Sizi bir tek candan yaratan, sonra bundan erkek eşini var eden de Allah'tır.

وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ اْلأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ

 

Sizin için sekiz çift büyük baş hayvanı var eden de odur.

يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلاَثٍ

 

Sizi, ana karnında üç karanlık aşamada kademe kademe yaratan da o kusursuz güçtür.

ذَلِكُمُ اللهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ

 

Evet, sizin hayatınıza çeki düzen veren Allah budur. Yönetim onun elindedir.

لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ

 

Ondan başka tanrı yoktur. Onu nasıl göz ardı edebilirsiniz.

إِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ

7.

Allah’ı inkar ederseniz, Allah'ın umurunda bile olmazsınız.

وَلاَ يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ

 

Ancak Allah, kulun nankörlük etmesini istemez. Ama şükrederseniz, memnun olur.

وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى

 

Kimse başkasının suçunu üstlenemez.

ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ

 

Bir gün Rabb'inize gelip hesap vereceksiniz.

فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

 

O da size yaptıklarınızı bir bir haber verecek. Çünkü içerde olup bitenleri sadece o bilir...

وَإِذَا مَسَّ اْلإِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ

8.

İnsan, başına bir iş geldi mi hemen yüzünü Allah'a döner.

إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ

 

Ama Allah, kendisini nimete boğdu mu, eski yakarışları aklına bile gelmez ve

وَجَعَلَ  ِللهِ أَنْدَادًا لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِهِ

 

insanları doğru yoldan alabilmek için hemen Allah'ın yanına, birilerini oturtuverir.

قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلاً إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ

 

De ki: " Biraz da inkar sefası sür bakalım. Çünkü nasıl olsa cehennemliksin. "

أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ اْلآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ

9.

Gece yarılarında kalkıp secdeye varan, biraz ahiret korkusu, biraz da Allah'tan rahmet umuduyla yalvaran kulumun yeri başkadır.

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لاَ يَعْلَمُونَ

 

Resulüm de ki: " Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُوا اْلأَلْبَابِ

 

gerçek bilgiye ise sadece öz bilgiye sahip olanlar ulaşabilir. "

قُلْ يَاعِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ

10.

Resulüm de ki: " İnananlar! Allah'a karşı kendinizi sağlama alın. "

لِلَّذِينَ أََحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ

 

Bu dünyada iyilik edenler iyilik bulacaklardır.

وَأَرْضُ اللهِ وَاسِعَةٌ

 

Allah'ın toprakları geniştir.

إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ

 

Sadece sıkıntılara göğüs gerebilenler, sınırsız nimete sahip olacaklardır.

 

سورة الزمر: مكية 75 آية

23.c.

Zümer: 39 /  11 - 21. Ayetler

 

قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ

11.

Resulüm de ki: " Bana, Allah'a dört dörtlük hizmet etmem emredildi.

وَأُمِرْتُ ِلأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ

12.

Ayrıca bana, Müslümanların öncüsü olmam emredildi.

قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

13.

Ben, -Rabb’ime asî olursam- o büyük günün cezasından korkarım de

قُلِ اللهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ دِينِي

14.

Ben, Allah'a dinime yürekten bağlı biri olarak kulluk ediyorum de

فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِهِ

15.

Siz ise onun ötesinde kime istiyorsanız ona kulluk edebilirsiniz " de.

قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلاَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ

 

De ki: " Eğer birileri kıyamet gününde hem kendini hem aile efradını kaybetmişse! Bundan daha büyük bir kayıp olur mu? "

لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ

16.

Artık onlar kıyamette aşağıdan yukarıdan tam bir ateş çemberindedirler.

ذَلِكَ يُخَوِّفُ اللهُ بِهِ عِبَادَهُ  يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ

 

Allah, bu uyarılarıyla: " Kullarım! Bana karşı kendinizi sağlama alın " demek istiyor.

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللهِ لَهُمُ الْبُشْرَى

17.

Hem şeytandan hem de ona hizmet etmekten uzak durup yüzünü Allah'a dönenlere güzel haberlerim var:

فَبَشِّرْ عِبَادِ

 

Resulüm! Kullarıma şu müjdeyi ver:

اَلَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ

18.

Allah, sözü dinleyip değerlendiren ve en güzeline uyanları,

أُولاَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللهُ وَأُولاَئِكَ هُمْ أُولُوا اْلأَلْبَابِ

 

doğru yola iletmiştir. Bunlar öz bilgiye ermiş kişilerdir.

أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ

19.

Resulüm sen şimdi, Allah'ın mahkumiyet kararı verdiği,

أَفَأَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِ

 

ateşe atlamış birini mi kurtaracaksın?

لَكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

20.

Rablerine karşı kendilerini sağlama alanlara altlı üstlü daireler var. Hem de altlarından gürül gürül derelerin çağladığı

وَعْدَ اللهِ لاَ يُخْلِفُ اللهُ الْمِيعَادَ

 

Allah bunları vadediyor. Allah sözünden asla dönmez.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً

21.

Hiç dikkat etmedin mi? Allah önce gökten su indiriyor

فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي اْلأَرْضِ

 

sonra onu yeraltı kaynaklarına akıtıyor.

ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ

 

Ardından suyla çeşit çeşit ekinler yetiştiriyor.

ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا

 

Ekinler gelişip serpiliyor. Sonra bir bakmışsın sararmış, ardından saman oluvermiş.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى ِلأُولِي اْلأَلْبَابِ

 

Aklı başında olan herkes bundan ibret alır.

سورة الزمر: مكية 75 آية

23.c.

Zümer: 39 /  22 - 31. Ayetler

 

أَفَمَنْ شَرَحَ اللهُ صَدْرَهُ لِـْلإِسْلاَمِ

22.

Allah'ın, kalbini İslâm’a açtığı kimse,

فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِنْ رَبِّهِ

 

Artık Allah'ın nuruna kavuşmuştur…

فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللهِ

 

Allah adını ağzına almaya almaya kalpleri taşlaşmış kimselere acırım.

أُولاَئِكَ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

Bunlar, yalnızlığa mahkum edilmişlerdir.

اَللهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ

23.

Allah, sözlerin en güzelini, tutarlı, bol tekrarlı bir kitap halinde indirmiştir.

تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ

 

Bu Kitap, Allah'tan korkanların, önce kalpleine heyecan verecek,

ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللهِ

 

sonra heyecanları yatıştırıp, kalpleri Allah adını terennüme hazır hale getirecektir.

ذَلِكَ هُدَى اللهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ

 

Allah'ın yönlendiri yöntemi budur. Müsait olanları bu şekilde doğruya yönlendirir.

وَمَنْ يُضْلِلِ اللهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

 

Allah'ın şaşırttığını kimse yola getiremez:

أَفَمَنْ يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

24.

Kıyamet gününün o dayanılmaz azabı karşısında kimse yüzünü ateşten koruyamaz

وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

 

O gün haksızlık edenlere: " yaptıklarınızın cezasını çekin " denecek o kadar.

كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ

25.

Bundan öncekiler, gerçekleri göz ardı ettikleri için, hiç ummadıkları yerden dayanılmaz acılara maruz kaldılar.

فَأَذَاقَهُمُ اللهُ الْخِزْيَ فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ اْلآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

26.

Allah dünya hayatında onlara çok aşağılayıcı acılar tattırdı. Ahiretteki acılar ise elbet daha büyüktür. Bir bilebilseler…

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ

27.

Resulüm biz, insanlara bu Kuran’da her türlü örneği verdik.

لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

 

Artık düşünmeleri gerekir.

قُرآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

28.

Hem de sade ve anlaşılır bir Arapça ile.

ضَرَبَ اللهُ مَثَلاً رَجُلاً فِيهِ شُرَكَاءُ مُتَشَاكِسُونَ

29.

Allah bir örneğinde iki işçi kıyaslaması yapıyor. Birinin karışanı çok ve geçimsiz,

وَرَجُلاً سَلَمًا لِرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاً

 

diğerinin ise tek ve geçimli bir sahibi var. Soruyor: Şimdi bu ikilinin durumu aynı mı?

اَلْحَمْدُ ِللهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ

 

Bereket versin çoklarının aklı ermiyor.

إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُمْ مَيِّتُونَ

30.

Resulüm! Sen de öleceksin onlar da.

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ

31.

Sonra hepiniz kıyamette, Tanrı huzurunda hesaplaşacaksınız.