Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة الجاثية: مكية 37 آية

26.c.

Casiye:  45 / 33 - 37. Ayetler

 

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون

33.

Yaptıkları kötülükler karşılarına çıkacak, bir yandan da alay ettikleri şeylerin kuşatmasına maruz kalacaklar:

وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنْسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَذَا

34.

Bir ses: " Vaktiyle bu gününüzü nasıl unuttuysanız bugün biz de sizi unutacağız.

وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِرِينَ

 

Artık yeriniz cehennem, yardımcınız da yok. "

ذَلِكُمْ بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللهِ هُزُوًا

35.

Neden? Çünkü Allah kelâmını alaya aldınız.

وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا

 

Çünkü dünya hayatı sizi yanılttı.

فَالْيَوْمَ لاَ يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلاَ هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ

 

Artık bugün bahaneleri kabul edilmeyeceği için, oradan çıkarılmaları da mümkün değildir.

فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

36.

Halbuki teşekkürü hak eden yegane varlık, göklerin, yerlerin ve tüm evrenin sahibi olan Allah'tı.

وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

37.

Göklerde ve yerde tüm büyüklük sıfatları sadece ona yakışırdı. O, gücüyle her şeye egemendi.

 

سورة الأحقاف: مكية 35 آية

 

 

Ahkâf: 46 / 1 - 5. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirramânirrahîm

حٰمۤ // تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

1-2.

Hâ.Mîm. // Bu Kitap, eşsiz yönetim gücüne sahip bir Tanrı’nın indirmesidir.

مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَاْلأَ رْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلاَّ بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى

3.

Biz, gökleri yeri ve bu ikisi arasında olan her şeyi hem dengeli hem de vadeli olarak yarattık.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ

 

İnkarcılar, kendilerine yapılan uyarılara aldırmıyorlar.

قُلْ أَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ

4.

Resulüm de ki: “ Allah aşkına! Allah diye yakardığınız bu tanrılar,

أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ اْلأَرْضِ

 

yeryüzünde neyi yaratmışlar göstersenize bana?!”

أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ اِيتُونِي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هَذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

 

Eğer bu tanrıların göklerde bir ortaklık payı olduğunda samimî iseniz bana bir yazı, ya da ufacık bir bilgi kırıntısı getirin.

وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللهِ

5.

Allah’tan başkasına el açandan daha şaşkın biri olamaz!

مَنْ لاَ يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ

 

Hem de isteklerine kıyamete kadar karşılık veremeyecek birisine!

وَهُمْ عَنْ دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ

 

Dahası kendisine dua edildiğinin farkında olmayan birisine!

 

سورة الأحقاف: مكية 35 آية

26.c.

Ahkâf: 46 /  6 - 14 Ayetler

 

وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً

6.

Hatta bu tanrılar, insanlığın bir araya geldiği günde, kendi cemaatine düşman olacak,

وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ

 

hatta, kendilerine ibadet edildiğini de inkar edeceklerdir.

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ

7.

Nitekim, ayetlerimiz vaktiyle kendilerine tane tane okunurken,

قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَذَا سِحْرٌ مُبِينٌ

 

ayaklarına kadar gelen bu nimeti tepen nankörler: " büyü " deyip geçmişlerdi.

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ

8.

Yoksa: "Kuran’ı kendisi uydurdu " mu diyorlar.

قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلاَ تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللهِ شَيْئًا

 

De ki: " onu ben uydurdumsa, beni Allah'ın elinden alabilecek haliniz yok,

هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ

 

Çünkü Allah, Kuran’a yaptıklarınızı biliyor.

كَفَى بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

 

Herhalde aramızda tanık olarak, engin sevgi ve hoşgörü sahibi Allah yeterlidir. "

قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ

9.

Resulüm de ki:" Ben uydurma bir elçi değilim.

وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلاَ بِكُمْ

 

İlerde bana ve size ne olur bilemiyorum.

إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلاَّ نَذِيرٌ مُبِينٌ

 

Ben, sadece bana vahyedilene uyuyorum. Çünkü benim görevim uyarmak. "

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللهِ وَكَفَرْتُمْ بِهِ

10.

De ki: " Kuran’ı inkar ederken, onun Allah'tan olup olmadığını gerçekten düşündünüz mü?

وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ

 

Böyle havalara girmeden önce, o Yahudi Kuran’a, Tevrat'ta yerini görüp de mi inanmış araştırdınız mı? "

إِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

 

Allah, haksızlık yapan toplumlara yol vermez.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَا سَبَقُونَا إِلَيْهِ

11.

İnkarcılar, inananlardan söz ederken : " Eğer bu Kuran iyi bir şey olsaydı, bu zavallılardan önce, biz ona koşardık " diyorlardı.

وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ

 

Şimdi ise ona ulaşamadıkları için: " canım köhne bir masal! " deyip geçeceklerdir…

وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَى إِمَامًا وَرَحْمَةً وَهَذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَى لِلْمُحْسِنِينَ

12.

Kuran’dan önce, Musa'nın kitabı Tevrat, önderlik ve ilgi açısından başı çekiyordu. Şimdi ise öncekileri doğrulayan Kuran, tatlı Arapça’sı ile kötülere uyarı çekerken, iyilere cesaret verecektir.

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

13.

Bundan böyle: " Rabb’imiz Allah " diyerek kendilerine istikamet verenler, korku ve keder yüzü görmeyeceklerdir.

أُوٍلاَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

14.

Bunlar cennet yaranı olup, yaptıklarına bir karşılık olmak üzere sonsuza kadar orada kalacaklardır…

سورة الأحقاف: مكية 35 آية

26.c.

Ahkâf: 46 / 15 - 20. Ayetler

 

وَوَصَّيْنَا اْلإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا

15.

Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını önerdik: çünkü anası onu sıkıntılarla taşımış

وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلاَ ثُونَ شَهْرًا

 

ve acılarla doğurmuştur. Hamilelik ve emzirme süresi nereden baksan otuz ay.

حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً

Ebubekir

Sonunda bu kul, ergenlik, olgunluk derken kırkına basar ve:

قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ

 

" Ya Rab Bana ve babamlara yaptığın iyiliklerine teşekkür edecek fırsatlar ver bana " diye yalvarır.

وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي

 

Bana seni hoşnut edecek yararlı işler yapma fırsatı ver, soyumu sopumu saygın eyle .

إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ

 

Günahlarım sana emanet, sana teslimim. "

أُولاَئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجاوَزُ عَنْ سَيِّئَاتِهِمْ

16.

Biz, böylesi kulların işlediği amellerin en güzelini alıp, tüm günahlarından vazgeçebiliriz.

فِي أَصْحَابِ الْجَنَّةِ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ

 

Bu ve benzerleri, vaktiyle kendilerine söz verildiği gibi cennettlikler arasındaki yerlerini tastamam alacaklardır…

وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْلِي

17.

Bir evlat ailesine karşı: " Öf be! sıktınız artık! asırlar geçmiş olmamış, siz hâlâ bana tekrar diriltilmekten söz ediyorsunuz " dese bile,

وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللهَ

 

ailesi, Allah'tan ümidini kesmez:

وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللهِ حَقٌّ

 

" Gel etme oğlum! İnançlı ol! Allah'ın dediği olur " derler.

فَيَقُولُ مَا هَذَا إِلاَّ أَسَاطِيرُ اْلأ َوَّلِينَ

 

Buna rağmen evlat: " hepsi eskilerin uyduruk masalları " diyerek bildiğini okursa,

أُولاَئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ

18.

Artık bu ve benzerleri, geçmiş milletler için verilen tarihî hükmü hak etmişlerdir.

مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَاْلإِنْسِ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

 

Nitekim daha önceki ins ve cin soyu da aynı gerekçe ile yere serilmişlerdi…

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُوا

19.

Herkesin, yaptığı işe göre bir kıdemi vardır.

وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ

 

Allah, herkesin hakkını yaptığı işe göre verecek, kimseye haksızlık edilmeyecektir.

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ

20.

O gün inkarcılar cehenneme arz edilirken kendilerine şöyle denecek:

أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا

 

" dünya hayatında iken tüm güzelliklerinizi kullanıp tükettiniz,

فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي اْلأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ

 

artık bugün, yeryüzünde gereksiz yere gösterdiğiniz kibir ve inatçı davranışlarınız yüzünden aşağılama cezasını çekeceksiniz..."

 

 

سورة الأحقاف: مكية 35 آية

26.c.

Ahkâf: 46 /  21 - 28. Ayetler

 

وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِاْلأ َحْقَافِ

21.

Resulüm! âd'in hemşehrisi Hûd'u hatırlarsın. Hani Ahkâf halkını uyarmıştı.

وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ

 

-Aslında Hûd'tan önce ve sonra çok uyarıcılar gelip geçmişti.-

أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ اللهَ

 

Hûd, Ahkâf halkına: " sadece Allah'a kulluk edin.

إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

 

Ben, sizin büyük bir felakete uğramanızdan korkuyorum.

قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا

22.

Halk: " Bizi tanrılarımızdan koparmaya mı geldin?

فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

 

Eğer samimî isen getir başımıza felaketi de görelim "

قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ

23.

Hûd: " bunun vakti saatini sadece Allah bilir. Ben, görevimi yapıyorum.

وَلَكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ

 

Ama gördüğüm kadarıyla siz, ne dediğinizin farkında değilsiniz.

فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ

24.

Derken vadinin ufkunda enlemesine bir bulut kümesi görünce

قَالُوا هَذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا

 

Halk: " Bu dediler, bize bol yağmur getirecek bir bulut kümesi. "

بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ

 

Hûd: " Yoo dedi. Bu, sizin büyük bir merakla beklediğiniz acı yüklü bir felaket rüzgarı.

تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا

25.

Rabb'in fermanıyla her şeyi yıkıp devirecek."

فَأَصْبَحُوا لاَ يُرَى إِلاَّ مَسَاكِنُهُمْ

 

Sonunda ortalıkta sadece evleri sırıtıp kaldı.

كَذَلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ

 

Yanlış yaptılar, biz de cezalarını verdik.

وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِنْ مَكَّنَّاكُمْ فِيهِ

26.

Halbuki onları, size vermediğimiz imkânlarla donatmıştık.

وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلاَ أَبْصَارُهُمْ وَلاَ أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ

 

Hepsine göz kulak ve sezgiler verdik ama, ne göz, ne kulak ve ne de sezme yetenekleri işlevini yapamadı:

إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللهِ

 

Çünkü Allah'ın ayetlerini inkar ettiler.

وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون

 

Sonunda alay ettikleri şeyin kurbanı oldular.

وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُمْ مِنَ الْقُرَى

27.

Aslında, çevrenizde gördüğünüz kentleri de hep biz yok ettik.

وَصَرَّفْنَا اْلآ يَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

 

Ama belki insanlar hatalarından döner diye de sözlerimizi habire tekrar ettik.

فَلَوْلاَ نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللهِ قُرْبَانًا آلِهَةً

28.

Allah'a doğrudan yalvarmak varken yaklaşma aracı yaptıkları tanrılar onları kurtarabildi mi?

بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

 

Ne gezer, hepsi sıvışıp gittiler. Zaten kendi uydurmalarıydı, hâlâ da uydurup duruyorlar.

سورة الأحقاف: مكية 35 آية

26.c.

Ahkâf: 46 / 29 - 35 Ayetler

 

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ

29.

Resulüm! biz senin yanına, Kuran’ı dinlesin diye birkaç cin askeri gönderdik.

فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا

 

Yanına vardıklarında: " dinleyin " dediler.

فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ

 

Dinleme işi biter bitmez, uyarılarda bulunmak üzere hemen kendi halkına varıp

قَالُوا يَاقَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَى

30.

dediler ki: " Sevgili millet! Biz Musa'dan sonra indirilmiş bir Kitab'a kulak misafiri olduk.

مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ

 

Bu kitap, öncekileri de onaylıyor.

يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ

 

Gerçeğe ve doğru yola götürüyor.

يَاقَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللهِ وَآمِنُوا بِهِ

31.

Sevgili cinler! Eğer bu Allah dostunun davetine uyarak Allah'a inanırsanız

يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ

 

günahlarınızı bağışlayıp sizi, ağır cezalardan kurtarabilir.

وَمَنْ لاَ يُجِبْ دَاعِيَ اللهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي اْلأَرْضِ

32.

Ona kulak vermeyenler ise, yer yüzünde güç kaybına uğrarlar.

وَلَيْسَ لَهُ مِنْ دُونِهِ أَولِيَاءُ أُولاَئِكَ فِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ

 

Allah'tan başka dostu kalmaz, giderek müthiş bir yalnızlık bunalımına girerler… "

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَى

33.

Acaba bu adamlar, yeryüzünü ve gökleri yorulmadan yaratan Allah'ın, ölüleri bir çırpıda diriltebileceğini hiç düşünemediler mi?

بَلَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

 

Düşünmeleri gerekir. Çünkü Allah her şeye kadirdir.

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ

34.

Kıyamet gününde inkarcılar cehenneme arz edilirken kendilerine:

أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ

 

" Bunlar doğru değil miymiş " denecek.

قَالُوا بَلَى وَرَبِّنَا

 

" Evet efendimiz doğruymuş. " diyecekler.

قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

 

O zaman bir ses: " O halde, inkarınız sebebiyle çekin cezanızı " diye gürleyecek…

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُولُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ

35.

Resulüm! Tüm kararlı elçiler gibi sen de sabırlı ol.

وَلاَ تَسْتَعْجِلْ لَهُمْ

 

İnkarcılar için de, acele etme!.

كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ

 

Nasıl olsa, kendilerine yapılan tehditlerin doğru çıktığını görünce ayıkıp dünyada

لَمْ يَلْبَثُوا إِلاَّ سَاعَةً مِنْ نَهَارٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍٍ

 

sadece birkaç saat kaldıklarına yanacaklardır.

بَلاَ غٌ

 

Sonuç bildirgesi:

فَهَلْ يُهْلَكُ إِلاَّ الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

 

Sadece başıbozuk toplumlar helâk edilir!

 

سورة محمد: مدنية 38 آية

26.c.

Muhammed: 47 / 1 - 11. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

اَلَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ

1.

Allah, inkarcıların ve Hak yolcusunu yolundan edenlerin girişimlerini başarısız kılmıştır.

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

2.

Allah, inanıp yararlı iş yapanların,

وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ

 

Muhammed'e indirilen sözlerin, Allah'tan olduğunu kabul edenlerin, günahlarını örterek yüreklerine su serpmiştir.

ذَلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ

3.

Çünkü inkarcılar saçmaların peşinde iken

وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْ

 

müminler, Allah’tan inen gerçeğe tabi oldular.

كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ

 

Allah ise insana, kendisinden örnek veriyor…

فَإِذا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ

4.

İnkarcılarla savaşırsanız öldüresiye vurun.

حَتَّى إِذَا أَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ

 

Onları sindirdiğinizde, kendinizi antlaşma ile sağlama alın.

فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّى تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا

 

esirleri de karşılıksız ya da takasla bırakın ki savaş tam olarak sona erebilsin.

ذَلِكَ وَلَوْ يَشَاءُ اللهُ لاَنْتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَكِنْ لِيَبْلُوَ بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍ

 

Allah isteseydi onlardan intikamını başka türlü de alabilirdi. Fakat, birbirinizi kullanarak sizi sınava tabi tutuyor.

وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللهِ فَلَنْ يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ

 

Allah, kendisi için savaşanların amellerini boşa çıkarmayacaktır.

سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ

5.

Ellerinden tutup gönüllerini alacak ve

وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ

6.

onları, tasvir ettiği cennetinde ağırlayacaktır.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ

7.

Sevgili müminler! Eğer Allah'a yardım ederseniz, O da size, yardım edip yere sağlam basmanızı sağlayacaktır.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ

8.

Vah inkarcılarım vah! Her şeylerini yitirdiler!

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنْزَلَ اللهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ

9.

Neden mi?: Çünkü onlar, Allah'ın indirdiklerini beğenmediler, o da her şeylerini iptal ediverdi

أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي اْلأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

10.

Acaba bunlar, dünyayı gezip daha öncekilerin akıbetini görmediler mi?

دَمَّرَ اللهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا

 

Allah onları, yukarıdan bombalayıp işlerini bitirdi. İnkarcıların da olacağı bu.

ذَلِكَ بِأَنَّ اللهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا

11.

Demek ki Allah, inananlardan yanadır.

وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لاَ مَوْلَى لَهُمْ

 

Demek ki inkarcılar sahipsizdir.

سورة محمد: مدنية 38 آية

26.c.

Muhammed: 47 / 12 - 19. Ayetler

 

إِنَّ اللهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأ َنْهَارُ

12.

Şüphesiz Allah, inanıp ardından yararlı faaliyetlerde bulunanları, içerisinde derelerin çağladığı bahçelerde ağırlayacaktır.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ      اْلأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ

 

İnkarcılar ise, dünyanın tadını çıkarmaya ve hayvan gibi yiyip içmeye devam edeceklerdir. Onların yeri ateştir…

وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ فَلاَ نَاصِرَ لَهُمْ

13.

Resulüm! Biz, seni sürgün eden kentten daha mamur nice kentleri yerle bir ettik. Onların imdadına yetişen de olmadı.

أَفَمَنْ كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ

14.

Hiç Allah’ın talimatı doğrultusunda hareket edenle, sadece kendi yaptığını beğenen ve canının istediğini yapan bir olur mu?

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا

15.

Sağlamcılara söz verilen cennet içinde neler var neler:

أَنْهَارٌ مِنْ مَاءٍ غَيْرِ آسِنٍ

 

kireçsiz su pınarları

وَأَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ

 

doğal tadında süt pınarları

وَأَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ

 

içimine doyum olmaz içki pınarları,

وَأَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّى

 

süzme bal pınarları

وَلَهُمْ فِيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ

 

çeşit çeşit meyveler ve Rablerinin hoşgörüsü.

كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاءً حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءَهُمْ

 

Şimdi bu nimetler içinde yüzen biri, sonsuza kadar yanmaya ve bağırsak delen kaynar su içmeye mahkum edilmiş biriyle bir olur mu?

وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ حَتَّى إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا

16

İnsanlar içerisinde seni dinlediği halde, dışarı çıkar çıkmaz, bilgili olanlara: " sahi demin ne demişti? " diye soranlar var.

أُولاَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ

 

Allah, böylesine keyfî hareket edenlerin kalplerini mühürlerken,

وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْوَاهُمْ

17.

doğru yola girenleri hem rehberlik, hem de güvenlik açısından takviye etmiştir.

فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلاَّ السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً

18.

Acaba bunlar, felaketin birden bastırmasını mı bekliyorlar?

فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا فَأَنَّى لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ

 

Aslında şartlar oluşmuştur, ama beklenen başa gelince neye yarar ki…

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ

19.

Resulüm! Bil ki Allah'tan başka tanrı yoktur,

وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ

 

kendi kusurların için olduğu kadar, bay bayan tüm müminler için de Tanrı'dan af dile.

وَاللهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ

 

Çünkü, sizin nerede ne yaptığınızı sadece Allah biliyor.

 

سورة محمد: مدنية 38 آية

26.c.

Muhammed: 47 / 20 - 29. Ayetler

 

وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلاَ نُزِّلَتْ سُورَةٌ

20.

Müminler: " Ah bir sûre indirilse! " diyorlardı.

فَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ

 

Ama, savaştan söz eden bir sûre indirildi mi,

رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ

 

kalplerinde rahatsızlık olanların,

يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ

 

sana, korkudan bayılacakmış gibi baktıklarını görürsün.

فَأَوْلَى لَهُمْ

 

Halbuki onlar için en uygunu,

طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ

21.

itaat ve yapıcı bir söz olmalıydı.

فَإِذَا عَزَمَ اْلأ َمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ

 

İş ciddiye binince Allah'a karşı dürüst  olsalardı onlar için herhalde daha iyi olurdu.

فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ

22.

Demek ki işin başında siz olsanız,

أَنْ تُفْسِدُوا فِي اْلأَ رْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ

 

akrabalık bağlarını hiçe sayıp yeryüzünün altını üstüne getireceksiniz öyle mi?.

أُولاَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ

23.

Allah, bu gibileri, kavrama ve ileriyi görme yeteneklerini köreltmek suretiyle lanetlemiştir.

أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ

24.

Bunlar, Kuran’ı irdeleseler iyi olur.

أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا

 

Yoksa kalpleri kilitli mi?

إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى

25.

Bazıları da, doğru yol kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, gerisin geri çark edip döndüler.

اَلشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ

 

Belli ki şeytan, bunların gözünü boyayıp, büyük hayallerle kandırmıştır.

ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللهُ

26.

Nitekim bunlar, Allah'ın yaptığı savaş çağrısından hoşlanmayanlara varıp:

سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ اْلأَمْرِ

 

" biz birkaç durumda size itaat edeceğiz "  diyorlardı.

وَاللهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ

 

Allah ise onların içyüzünü biliyordu.

فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلاَئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ

27.

Şimdi bunlar, bir gün melekler, kendilerinin tekme tokat canlarını alırken ne yapacaklar acaba?

ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللهََ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ

28.

Çünkü bunlar vaktiyle, Allah’ı kızdıran şeyler yapmışlar, onun rızasını hiçe saymışlardı

فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ

 

Allah da bu yüzden tüm amellerini sıfırlamıştı.

أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللهُ أَضْغَانَهُمْ

29.

Yoksa, kalbinde rahatsızlık bulunanlar: Allah kinlerini hiçbir zaman gün yüzüne çıkarmaz sanıyorlar?

 

سورة محمد: مدنية 38 آية

26.c.

Muhammed: 47 / 30 - 38. Ayetler

 

وَلَوْ نَشَاءُ َلأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِسِيمَاهُمْ

30.

Resulüm! isteseydik, onları sana gösterir, sen de kendilerini simalarından tanırdın.

وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ وَاللهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ

 

Hatta onları, bozuk şivelerinden tanıyacaksın. Allah, tüm yaptıklarınızın farkındadır.

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ

31.

Ama biz, kim gayretli, kim sabırlı gösterene kadar, sizi sınamaya devam edeceğiz.

وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ

 

Ayrıca haberlerinizi de süzüyoruz…

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللهِ

32.

İnkar edip Hak yolcusunu yolundan edenler,

وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الهُدَى

 

gerçekler ortada iken resule kafa tutanlar,

لَنْ يَضُرُّوا اللهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ

 

Allah'a bir şey yapamazlar, Allah, onların girişimlerini başarısız kılacaktır…

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ

33.

Ey inananlar, Allah'a ve resulüne itaat edin.

وَلاَ تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ

 

Aksi halde tüm yaptıklarınız heba olabilir.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللهِ

34.

Çünkü Allah, inkar edenleri, Hak yolcusunu yolundan edenleri,

ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللهُ لَهُمْ

 

inkarı ile can verenleri, asla affetmeyecektir.

فَلاَ تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمُ اْلأَعْلَوْنَ

35.

Üstün konumda iken gevşeyip teslim olmayın.

وَاللهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ

 

Allah yanınızdadır, emeklerinizi de asla heder etmeyecektir.

إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ

36.

Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.

وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ

 

Eğer inanarak kendinizi sağlama alırsanız Allah, emeğinizin karşılığını verecektir.

وَلاَ يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ

 

Buna mukabil sizden mal talep etmeyecektir.

إِنْ يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ

37.

Zaten, isteyip de sizi vermeye zorlasaydı,

تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ

 

cimriliğiniz tutar, kinleriniz debreşebilirdi…

هَاأَنْتُمْ هَؤُلاَءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللهِ

38.

Şimdi ise, Allah için sarfedilmek üzere sizi malî özveriye davet ediyor.

فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُ وَمَنْ يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِهِ

 

İçinizden cimrilik eden olacaktır. Ama cimrilik eden kendisine eder.

وَاللهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ

 

Çünkü Allah zengindir, fakir olan sizsiniz.

وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ

 

Reddederseniz, yerinize başkasını getirebilir.

ثُمَّ لاَ يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ

 

Gelenler de, hiç de sizin gibi olmayabilir.

 

سورة الفتح: مدنية 29 آية

26.c.

Fetih: 48 / 1 - 9. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا

1.

Resulüm! Artık biz sana yepyeni ufuklar açtık.

لِيَغْفِرَ لَكَ اللهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ

2.

Bu barış döneminde Allah, senin geçmiş ve gelecek sıkıntılarını giderecek, [1]

وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا

 

sana verdiği nimeti tamamlayacak, seni düze çıkaracak,

وَيَنْصُرَكَ اللهُ نَصْرًا عَزِيزًا

3.

sana, senin değerine değer katan zaferler kazandıracaktır.

هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَعَ إِيمَانِهِمْ

4.

Barış sözleşmesiyle müminlerin içine huzur veren Allah, bu sükûnet döneminde onların imanlarını de kat kat güçlendirecektir.

وَ ِللهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

 

Göklerin ve yerin orduları Allah'ın emrindedir.

وَكَانَ اللهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

 

Çünkü Allah bilgi gücüyle her şeye hakimdir.

لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا

5.

Allah, bu sözleşmeyi onaylayan bay-bayan müminleri içinde suların şarladığı cennetinde sonsuza kadar ağırlayacaktır.

وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ

 

Hem de tüm günahlarını silerek.

وَكَانَ ذَلِكَ عِنْدَ اللهِ فَوْزًا عَظِيمًا

 

Allah’a göre bu, muhteşem bir zaferdir.

وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ

6.

Allah münafıkları cezalandıracağı gibi,

وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللهِ ظَنَّ السَّوْءِ

 

Allah'a yapılmadık kötülük bırakmayan müşrikleri de cezalandıracaktır.

عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ

 

Onların başı belâdan kurtulmayacaktır:

وَغَضِبَ اللهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ

 

Allah onlara gazab etmiş, lanet etmiş dahası cehennemi de hazır etmiştir.

وَسَاءَتْ مَصِيرًا

 

Aman ne berbat bir son.

وَ ِللهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

7.

Göklerin ve yerin orduları Allah'ın emrindedir.

وَكَانَ اللهُ عَزِيزًا حَكِيمًا

 

Allah, görkemli gücüyle her şeye hakimdir.

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا

8.

Resulüm biz seni, gözlemci, müjdeci ve uyarıcı olarak görevlendirdik.

لِتُؤْمِنُوا بِاللهِ وَرَسُولِهِ

9.

Artık sizler de, Allah ve resulüne inanacak,

وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ

 

resule destek olup saygı göstereceksiniz.

وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلاً

 

Sabah akşam Allahı namazla yücelteceksiniz.

سورة الفتح: مدنية 29 آية

26.c.

Fetih: 48 / 10 - 15. Ayetler

 

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللهَ

10.

Resulüm! Şimdi sana bağlılık sözü verenler, aslında Allah ile sözleşiyorlar demektir.

يَدُ اللهِِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ

 

Artık Allah'ın eli, onların üstündedir.

فَمَنْ نَكَثَ فَإِنَّمَا يَنْكُثُ عَلَى نَفْسِهِ

 

Artık sözünde durmayan kendine eder.

وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللهَ

 

Allah'a verdiği söze sadık kalanlara ise,

فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

 

Allah'ın karşılığı muhteşem olacaktır.

سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ اْلأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا

11.

Resulüm! Seferi ağırdan alan Araplar sana: " kusura kalma mal maşat ve çoluk çocuk bizi oyaladı, " diyeceklerdir.

يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ

 

İçlerinde olmayan bir şeyi dile getiriyorlar.

قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا

 

De ki: " Eğer Allah, size bir yarar ya da zarar vermek isterse, hiçkimse sizi Allah'ın elinden alamaz. "

بَلْ كَانَ اللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا

 

Allah, tüm yaptıklarınızdan haberlidir.

بَلْ ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ أَبَدًا

12.

Aslında sizler, resulün de müminlerin de bir daha ailelerine sağ salim dönemeyeceklerini sanmıştınız,

وَزُيِّنَ ذَلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا

 

hatta bu düşünce yüzünden siz, öyle kötü hayallere kapıldınız ki sonunda verimsiz bir toplum olup çıktınız.

وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللهِ وَرَسُولِهِ

13.

Biz, Allah ve resulüne inanmayan

فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا

 

nankörler için, çılgın alevler hazırladık.

وَِللهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

14.

Göklerin ve yerin tek hakimi Allah'tır.

يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ

 

dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır.

وَكَانَ اللهُ غَفُورًا رَحِيمًا

 

Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir.

سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انْطَلَقْتُمْ إِلَى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا

15.

Siz, ganimet paylaşımı için yola düştüğünüz zaman şu bizim gericiler:

ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ يُرِيدُونَ أَنْ يُبَدِّلُوا كَلاَمَ اللهِ

 

Allah kelâmını değiştirebilir miyiz düşüncesi ile: " Müsade edin biz de gelelim " diyecekler.

قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذَلِكُمْ قَالَ اللهُ مِنْ قَبْلُ

 

De ki: " bizimle gelemezsiniz, çünkü bu sözün aynısını Allah, seferden önce de söylemişti. "

فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لاَ يَفْقَهُونَ إِلاَّ قَلِيلاً

 

Şimdi de: " bizi kıskanıyorsunuz " diyecekler. Kıskanmak ne kelime bunların hepsi utanmaz ve arlanmazın teki.

 

سورة الفتح: مدنية 29 آية

26.c.

Fetih: 48 / 16 - 23. Ayetler

 

قُلْ لِلْمُخَلَّفِينَ مِنَ اْلأَعْرَابِ

16.

Resulüm! Sefer konusunu ağırdan alanlara de ki:

سَتُدْعَوْنَ إِلَى قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ

 

" Yakında çok güçlü bir toplum ile savaşmak ya da teslim olmak üzere savaşa davet edileceksiniz.

فَإِنْ تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللهُ أَجْرًا حَسَنًا

 

Eğer kabul ederseniz, Allah sizi bir güzel ödüllendirecektir.

وَإِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

 

Eğer daha önce yaptığınız gibi yine kaçacak olursanız, sizi çok fena cezalandıracaktır… "

لَيْسَ عَلَى اْلأَعْمَى حَرَجٌ وَلاَ عَلَى اْلأَعْرَجِ حَرَجٌ

17.

Görme engelliler, yürüme engelliler seferden muaftır.

وَلاَ عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ

 

Hastalar da aynı şekilde muaftır.

وَمَنْ يُطِعِ اللهَ وَرَسُولَهُ

 

Allah ve resulüne itaat edenler,

يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

 

çağlayanlı bahçelerde ağırlanacaktır.

وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا

 

Emre uymayanlar ise fena cezalandırılacaktır.

لَقَدْ رَضِيَ اللهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ

18.

Allah, Hudeybiye'deki ağaç altında, sana bağlılık sözü veren müminlerden çok memnun olmuştur.

فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا

 

İç dünyalarında esen fırtınaları dikkate alarak yüreklerine su serpti. Yakın bir fetihten söz ederek güç tazeledi.

وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللهُ عَزِيزًا حَكِيمًا

19.

İlerde sahip olacakları nice zenginliklerden söz etti: çünkü güçlü ve egemen olan Allah'tı.

وَعَدَكُمُ اللهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا

20.

Allah size de yakında sahip olacağınız daha nice zenginlikler vadetti!

فَعَجَّلَ لَكُمْ هَذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْ

 

Hatta, size kalkan elleri indirmek suretiyle bu vadini öne bile aldı…

وَلِتَكُونَ آيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا

 

Bu barış sözleşmesi, tüm inananlara ders olmalı ve sizi doğru hedefe götürmelidir.

وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللهُ بِهَا

21.

Allah'ın elinde daha öyle zenginlikler var ki siz onları tahmin bile edemezsiniz.

وَكَانَ اللهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا

 

Çünkü Allah, her şeye kadirdir…

وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا اْلأَدْبَارَ

22.

Eğer Mekkeli müşrikler Hudeybiye'de sizinle savaşsalardı, kesinlikle kaçarlardı.

ثُمَّ لاَ يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا

 

Daha sonra tamamen kolsuz kanatsız kalırlar,

سُنَّةَ اللهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُ

23.

Allah'ın daha öncekilere uyguladığı tarihî tekerrür yasası harekete geçer işlerini bitirirdi.

وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللهِ تَبْدِيلاً

 

Allah'ın tarihî tekerrür yasası asla şaşmaz…

 

سورة الفتح: مدنية 29 آية

26.c.

Fetih: 48 / 24 - 28. Ayetler

 

وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ

24.

Mekke'nin dibinde, hem de onlardan üstün konumda iken yaptığınız bu barışla Allah, birbirinize el kaldırmanıza son verdi.

وَكَانَ اللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا

 

Çünkü Allah, yaptıklarınızı görüp izliyordu.

هُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ

25.

O gün inkarcı Mekkeliler, sizi Kabe ziyaretine bırakmamış,

وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا أَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُ

 

hatta elinizdeki kurbanları kesimhaneye götürmenize bile razı olmamışlardı.

وَلَوْلاَ رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ

 

Eğer şehirde, durumlarını bilmediğiniz mümin kardeşleriniz olmasaydı işgalinize izin verilirdi.

أَنْ تَطَئُوهُمْ فَتُصِيبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ

 

-o zaman da onlara, bilmeden zarar verebilir bu yüzden başınız ağrıyabilirdi.-

لِيُدْخِلَ اللهُ فِي رَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ

 

-bereket aralarında Allah'ın, sevgi halkasına alacağı kulları varmış da beklenen olmadı-.

لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا

 

Eğer müslümanlar güvenli bir yerde olsalardı, inkarcılara acılardan acı beğendirirdik.

إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ

26.

O gün inkarcı Mekkeliler, içlerindeki kini

حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ

 

cehalet kini ile kaynatırken,

فَأَنْزَلَ اللهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ

 

Allah, hem resulüne hem müminlere sükûnet telkin ediyordu.

وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى

 

Onlara: işi sağlama almaktan söz ediyordu.

وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا

 

Çünkü onlar buna değerdi.

وَكَانَ اللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

 

Çünkü Allah her şeyi biliyordu.

لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ

27.

Çünkü Allah, resulüne gösterdiği rüyada açık açık şöyle demişti:

لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِنْ شَاءَ اللهُ آمِنِينَ

 

" Allah'ın izniyle bir gün Mescidi Haram'a gireceksiniz hem de tam bir güven içinde,

مُحَلِّقِينَ رُءُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لاَ تَخَافُونَ

 

saçınız başınız tıraşlı olarak, korkmadan. "

فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا

 

Sizin bilmediklerinizi bilen Allah,

فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذَلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا

 

Mekke'den başka, resulüne daha yakın fetihlerden de söz ediyordu.

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ

28.

Çünkü resulüne gerçek din ile önderlik görevi veren Allah,

لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ

 

İslâmı, tüm dinlerin üstüne çıkarmak istiyordu.

وَكَفَى بِاللهِ شَهِيدًا

 

Çünkü tanık olarak sadece Allah yeterliydi.

 

سورة الفتح: مدنية 29 آية

26.c.

Fetih: 48 / 29 - 29. Ayetler

 

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ

29.

Muhammed Allah'ın elçisidir.

وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ

 

Onun safında yer alanlar inkarcılara sert, birbirilerine karşı son derece naziktirler.

تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللهِ وَرِضْوَانًا

 

Onları hep namazda eğrilip doğrulurken Allah'ın ilgi ve rızasını isterken görürsün.

سِِِِِِِِِِِِِِِيمَاهُمْ فِِيِ وُجُوهِِِِِِِِِِهِمْ مِِِِِنْ أَثَرِِ السُّجُودِِ

 

Simaları, yüzlerindeki secde izinden bellidir...

ذَلِِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِِ وَمَثَلُهُمْ فِيِ اْلأِِنْجِيلِ كَزَرْعٍ

 

Tevrat ve İncil, Müslümanları ekine benzetir:

أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ

 

uç verip çıkan, sürgün olup gelişen,

فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِِهِِ

 

sonunda sap olup dikilen,

يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ

 

çiftçileri sevinçten deli eden ekine.

لِِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ

 

İslâm’ın yükselişi, inkarcıları çılgına çeviriyor.

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

 

Ama Allah, onlardan imana gelip yararlı işler yapanlara da, af yanısıra büyük ödüller vadediyor.

 

سورة الحجرات: مدنية 18 آية

 

 

Hucurât: 49 / 1 - 4. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللهِ وَرَسُولِهِ

1.

Sevgili müminler! Sakın ola! Allah ve resulünün önüne geçmeyin.

 

وَاتَّقُوا اللهَ إِنَّ اللهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

 

Allah'a karşı kendinizi sağlama alın. Çünkü Allah, her şeyi duyup bilmektedir.

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا

2.

Sevgili müminler!

 

لاَ تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ

 

Sesinizi, peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin.

 

وَلاَ تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ

 

Ona birbirinize hitap ettiğiniz gibi yüksek sesle hitap etmeyin.

 

أَنْ تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنْتُمْ لاَ تَشْعُرُونَ

 

Farkında olmadan amelleriniz boşa gidebilir.

 

إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللهِ

3.

Allah, peygamber huzurunda sesini kısanların

 

أُولاَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى

 

kalplerini, sağlamlık denemesine tutuyor.

 

لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ

 

Onlar, af yanısıra büyük sevaba nail olacak.

 

إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ

4.

Resulüm! sana evinin dışından seslenenlerin

 

أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ

 

çokları, ince düşünemiyor.

 

سورة الحجرات: مدنية 18آية

26.c.

Hucurât: 49 / 5 - 11. Ayetler

 

وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّى تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

5.

Allah, her ne kadar hoşgörülü bir sevgi seli ise de, eğer resul yanlarına çıkana kadar sabretselerdi, elbet daha iyi olurdu…

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا

6.

Sevgili müminler! Eğer kötü niyetli bir adam size bir ihbarda bulunacak olursa, araştırın.

أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ

 

Yoksa bilmeden birilerine zarar verebilir,

فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

 

yaptıklarınıza pişman olabilirsiniz.

وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللهِ

7.

Bereket ki Allah resulü henüz aranızdadır.

لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِنَ اْلأَمْرِ لَعَنِتُّمْ

 

Eğer resul, birçok konuda size uyacak olsaydı, sıkıntıya düşebilirdiniz.

وَلَكِنَّ اللهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ اْلأِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ

 

Ama Allah, bir yandan size imanı sevdirip onu kalplerinize nakşederken,

وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ

 

inkar yanı sıra, düzensizlik ve isyandan nefret etmenizi sağlamıştır.

أُولاَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ

 

Bu özelliğe sahip olanlar olgun müslümandır.

فَضْلاً مِنَ اللهِ وَنِعْمَةً وَاللهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

8.

Bunlar, Allah'ın size değer verdiğini gösterir. Allah her şeye bilgi gücüyle hakimdir…

وَإِنْ طَآئِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا

9.

Eğer iki Müslüman savaşırsa aralarını bulun.

فَإِنْ بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى اْلأُ خْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللهِ

 

Taraflardan biri diğerine saldırmaya devam ederse saldırgan tarafla, Allah'ın dediklerine gelene kadar savaşın.

فَإِنْ فَآءَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا

 

Pes ettiği zaman dengeli bir şekilde aralarını bulun. Adil olun.

إِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ

 

Çünkü Allah kılı kırk yaran yargıçları sever.

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ

10.

Müminler, kardeştir.

فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

Öyleyse kardeşler arasını bulun, kendinizi Allah için sağlama alırsanız saygı görürsünüz.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ يَسْخَرْ قَومٌ مِنْ قَوْمٍ

11.

Sevgili müminler! Sakın ola birbirinizle alay etmeyin,

عَسَى أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ

 

bakarsın, alay edilenler daha hayırlı olabilir.

وَلاَ نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَى أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ

 

Kadınlar da kadınlarla alay etmesin, bakarsın alay edilen alay edenden daha hayırlıdır.

وَلاَ تَلْمِزُوا أَنْفُسَكُمْ وَلاَ تَنَابَزُوا بِاْلأَلْقَابِ

 

Birbirinizi el yüz hareketleriyle de kınamayın, birbirinize lakap da takmayın.

بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ اْلإِيمَانِ

 

İmandan sonra adı kötüye çıkmak ne kötü!

وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَأُولاَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

 

Kötülülükten pişman olmayan, zalimin tekidir.

سورة الحجرات: مدنية 18 آية

26.c.

Hucurât: 49 / 12 - 18. Ayetler

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ

12.

Sevgili müminler! Aşırı kuşkucu olmayın.

إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ

 

Çünkü bazı kuşkular suçtur:

وَلاَ تَجَسَّسُوا وَلاَ يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا

 

Meselâ kişisel gizleri merak etmeyin. Birbirinizi yokluğunda çekiştirmeyin.

أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ

 

Kim kardeşinin ölü etini yemek ister. Herhalde istemezsiniz.

وَاتَّقُوا اللهَ إِنَّ اللهَ تَوَّابٌ رَحِيمٌ

 

Allah'a karşı kendinizi sağlama alın. Çünkü Allah, af için yalvarılara dayanamaz…

يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى

13.

Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.

وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا

 

Sonra sizi boylara soylara ayırıp karşılıklı ilişki kurmanızı sağladık

إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ أَتْقَاكُمْ

 

Allah'a göre en iyiniz, en sağlamcınızdır.

إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

 

Allah, engin bilgi ağı ile her şeyden haberlidir.

قَالَتِ اْلأَعْرَابُ آمَنَّا

14.

Resulüm! Bedevî Araplar: " inandık " diyorlar.

قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ ْلإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ

 

De ki: " inanmadınız, bari ' teslim olduk ' deyin. Çünkü iman, henüz kalplerinize girmedi.

وَإِنْ تُطِيعُوا اللهَ وَرَسُولَهُ لاَ يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Eğer Allah ve resulüne itaat ederseniz, iyilikleriniz eksiltilmez. Çünkü Allah, engin hoşgörülü bir sevgi selidir. "

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللهِ

15.

Mümin dediğin, Allah ve resulüne hiç kuşku duymadan inanıp mallarıyla canlarıyla Allah için mücadele eden,

أُولاَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

 

doğrulardır.

قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللهَ بِدِينِكُمْ وَاللهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ وَاللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

16.

Resulüm de ki: " göklerde ve yerde olup bitenleri en iyi Allah bildiği halde, ona dininizi mi öğretiyorsunuz? " O zaten, her şeyi biliyor.

يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا

17.

Müslüman olmalarını senin başına kakıyorlar.

قُلْ لاَ تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلاَ مَكُمْ

 

De ki: " İslâma girmenizi başıma kakmayın.

بَلِ اللهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلإ ِيمَانِ

 

Bilakis, size iman nasip ettiği için , Allah bu iyiliğini, sizin başınıza kakabilir.

إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

 

İman işinde samimî iseniz tabiki. "

إِنَّ اللهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

18.

Allah, göklerin ve yerin öte yüzünü bildiği gibi

وَاللهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

 

sizin tüm yapıp ettiklerinizi de görür.

سورة ق: مكية 45 آية

26.c.

Kâf: 50 / 1 - 15. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

قۤ وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ

1.

Kâf. Şanlı Kuran üzerine yemin ederim ki

بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ

2.

asıl onlar, gelen uyarıcının kendilerinden biri olmasına şaşırdılar.

فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ

 

İnkarcılar dediler ki: " olacak şey değil,

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ

3.

ölüp toprak olunca mı? Bu, uzak bir olasılık."

قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ اْلأَرْضُ مِنْهُمْ

4.

Biz, toprağın ölüden neyi eksilttiğini biliyoruz.

وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ

 

Çünkü bizim kitabımız, her şeyi kaydeder.

بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ

5.

Aslında onların derdi, ayaklarına kadar gelen Kuran gerçeğini inkar etmiş olmaları.

فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ

 

Onlar, bu yüzden tam bir ikilem içindeler...

أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ

6.

Acaba bunlar hiç göğe doğru bakmazlar mı,

كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ

 

nasıl kurup donattığımıza hem de pürüzsüz,

وَاْلأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ

7.

yeryüzünü nasıl uzattığımıza, araya dağları nasıl attığımıza, muhteşem çiftleri üzerinde nasıl yetiştirdiğimize?

تَبْصِرَةً وَذِكْرَى لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ

8.

Biz, bakmasını bilen kullar için seyrine doyum olmaz, unutulmaz bir âlem yarattık.

وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ

9.

Ayrıca yukarıdan bereketli sular indirdik. Su sayesinde bahçeler ve hasatlık tahıl ürünleri yetiştirdik.

وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ

10.

Salkım saçak püskülleriyle uzayıp giden hurmalar yetiştirdik.

رِزْقًا لِلْعِبَادِ

11.

Kullara besin olsun istedik.

وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا كَذَلِكَ الْخُرُوجُ

 

Su ile ölü topraklara can verdik. Nitekim tekrar diriliş de böyle olacak…

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ

12.

Daha önce, Nuh kavmi, Res'liler, Semûd'lular da yalanladı.

وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ

13.

Âd kavmi, Firavunlar ve Lût kavmi de.

وَأَصْحَابُ اْلأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ

14.

Eyke ve Tübba' halkı da benim elçilerimi yalanladılar. N'oldu, hepsi de benim sillemi yediler…

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ اْلأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ

15.

Yani biz, ilk yaratmada yorulduk mu? Hiç olur mu? Sadece yeniden yaratmaya akılları sarmadı o kadar.

سورة ق: مكية 45 آية

26.c.

Kâf: 50 / 16 - 35. Ayetler

 

وَلَقَدْ خَلَقْنَا اْلإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ

16.

İnsanı biz yarattığımıza göre, içinde neler olup bittiğini de herhalde biliriz.

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

 

Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.

إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ

17.

Çünkü bizim, biri insanın sağına diğeri soluna oturmuş iki alıcımız var.

مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ

18.

Bunlar, insanın ağzından çıkacak söze kilitlenmiştir…

وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ

19.

Ey insan! habire kaçmaya çalıştığın ölüm sakraması, bir gün bütün çıplaklığı ile karşına geçip dikilecek:

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ

20.

Ardından sûra üflenecek, artık sözü edilen gün gelip çatmıştır.

وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ

21.

O gün herkes, meydana yanında bir kolcu meleği, bir de şahit ile birlikte gelir.

لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذَا

22.

Bir ses: vaktiyle gerçekleri görmedin.

فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ

 

Şimdi ise gözünden perdeyi çektik. Artık bugün gözlerin keskin derken,

وَقَالَ قَرِينُهُ هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ

23.

kolcu melek: " benimki hazır " tekmilini verir.

أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ // مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُرِيبٍ // اَلَّذِي جَعَلَ مَعَ اللهِ إِلَهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ

24.

25.

26.

Ses, kolcu ve şahide hitaben: ' bütün inatçı nankörleri atın ateşe! // tüm hayır engelcilerini de, tüm saldırgan ve şüphecileri de // Allah varken başka tanrı arayanları da, hem de cehennemin taa dibine atın ' der.

قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَكِنْ كَانَ فِي ضَلاَلٍ بَعِيدٍ

27.

Şahidi: " Efendim! onu ben ayartmadım. O kendisi azdı " diyecek olur.

قَالَ لاَ تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِالْوَعِيدِ

28.

Ses: " Huzurumda tartışmayın. Çünkü vaktiyle ben sizi uyarmıştım.

مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلاَّمٍ لِلْعَبِيدِ

29.

Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ben, kuluma haksızlık edecek değilim " der.

يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلأْْتِ

30.

O gün Allah, cehenneme: " doldun mu ? " diyecek.

وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزِيدٍ

 

Cehennem cevap verecek: " daha var mı ? "

وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ

31.

O gün cennet, sağlamcılara yaklaştırılacak:

هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ

32.

" İşte size söz verilen cennet burası denecek. Artık burası, ağzı tövbeli, nefsine hakim,

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَانَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ

33.

yüzünü görmeden sevgili Tanrıya gönlünü kaptırıp, saygılı bir yürekle gelenlere özeldir.

اُدْخُلُوهَا بِسَلاَمٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ

34.

Şimdi esenlikle girin cennete. Artık sonsuzluk mutluluk günüdür bugün.

لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ

35.

Burada arzu edilen her şey, fazlasıyla vardır."

سورة ق: مكية 45 آية

26.c.

Kâf: 50 / 36 - 45. Ayetler

 

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا

36.

Resulüm! biz daha önce bunlardan daha zorlu nice nesilleri yok ettik.

فَنَقَّبُوا فِي الْبِلاَدِ هَلْ مِنْ مَحِيصٍ

 

Ülkede kaçacak delik aramışlardı.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ

37.

Bu gibi toplu helâk olaylarında kafası çalışan, duymasını ve görmesini bilen herkes için unutulmayacak dersler vardır…

وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَْلأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي

38.

Biz, gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri

سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ

 

altı zamanda yarattık ve en ufak yorgunluk bile duymadık.

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ

39.

Resulüm! Onların söylemlerine sabret ve Rabb’inin erişilmez yüceliğini, saygıyla yad et.

قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ

 

Gün doğmadan ve batmadan önce.

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ

40

Gecenin bir yarısında, namazlardan sonra sübhanallah derken onun yüceliğini düşün.

وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ

41.

Bir kulağın, kıyamet görevlisinin yakın bir yerden nida edeceği günde olsun.

يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ

42.

Yani insanlığın, gerçek çığlığı duyacağı günde! Yeniden diriliş günüdür bu gün!

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ

43.

Canı veren de biziz, alan da. Bütün yollar bize çıkacak.

يَوْمَ تَشَقَّقُ اْلأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ

44.

O gün yeryüzü, aceleden patlayıp üstündeki ağırlıkları atacak. Bu bize göre gayet basit bir toplama işidir…

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ

45.

Resulüm! biz onların ne dediklerini biliyoruz.

وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ

 

Onların başında bitecek halin de yok.

فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ

 

Sen, sadece benim tehditlerimden korkanları Kuran’la yatıştır yeter.

 

سورة الذاريات:مكية 60 آية

 

 

Zâriyât: 51 / 1-6. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا // فَالْحَامِلاَتِ وِقْرًا

1-2.

Esip savuran yellere! // ıh tıs yürüyenlere!

فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا // فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا

3-4.

Su gibi akıp gidenlere! // gıdım gıdım bölenlere! yemin edip derim ki:

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ

5.

Size söylenenler olacak,

وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ

6.

kıyamet kopacak.

 

سورة الذاريات: مكية 60 آية

26.c.

Zâriyât: 51 / 7 - 30. Ayetler

 

وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ // إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ

7-8.

Kıvrım kıvrım göklere yemin ederim ki: // sizler, gerçekten çelişkiler içindesiniz.

يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ

9.

N'apalım sözünden dönen döner.

قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ//  اَلَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ

10-11.

Ah şu yerebatası yalancılar! // Ah şu ne dediğini bilmeyen sersemler!

يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ

12.

Kalkıp: "kıyamet ne zaman kopacak" diyorlar!

يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ

13.

O gün onlar ateş üzerinde dans edip sınanırken kendilerine:

ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ

14.

oyun neymiş görün şimdi, işte hemen gelsin dediğiniz gün bugündür denilecek…

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ//  آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ

15.

16.

Sağlamcılar ise, bahçelerde su başlarında Rablerinin ikramlarını kabul edecekler. Çünkü vaktiyle ikram eden onlardı.

كَانُوا قَلِيلاً مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ // وَبِاْلأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ//  وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

17-

19.

Geceleri az uyurlar,// seherlerde tevbe istiğfar ederlerdi. // Mallarında fakir ve yoksulun hakkı olduğunu bilirlerdi…

وَفِي اْلأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ//  وَفِي أَنْفُسِكُمْ أَفَلاَ تُبْصِرُونَ

20.

21.

Aklı başında olan kimseler için bu dünyada çıkarılacak dersler vardır. Hatta bizzat kendi bedeninizde. Bir görebilseniz!

وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

22.

Sizin rızkınız göklerdedir, size savrulan tehditler de yukarıdan gelecek.

فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ

23.

Göklerin ve yerin sahibi olan Tanrı aşkına derim ki bu Kuran, sizin ağzınızdan çıkan lafızlar kadar gerçektir…

هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ

24.

Resulüm! İbrahim’in değerli konuklarından haberin var mı senin?

إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلامًا

25.

Hani selâm deyip giriveren meleklerden.

قَالَ سَلاَمٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ

 

İbrahim: "selâm galiba yabancısınız?" diye buyur etmiş,

فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ//  فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلاَ تَأْكُلُونَ

26-27.

bir ara eşine koşup dana etinden nefis bir yemek hazırlatmış, // misafirlerine takdim edip  " buyurmaz mısınız! " demişti.

فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لاَ تَخَفْ وَبَشَّرُوهُ بِغُلاَمٍ عَلِيمٍ

28.

Misafirler: korkaladığı belli olan İbrahime: " korkma " demişler ve kendisine bilge bir oğlan müjdesi vermişlerdi.

فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ

29.

Eşi Sâra eli yüzünde hayretten dona kalmış: " Ben ha! Hem yaşlı hem kısır ? " diyebilmişti sadece.

قَالُوا كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ

30.

Misafirler: " Allah böyle istedi, her şeye bilgi ile hakim olan o " diye onu teskin etmişlerdi.

 



[1] Mekkeli müşriklerle Hudeybiye'de yapılan on yıl saldırmazlık içeren barış antlaşmasına işaret ediyor.