Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

سورة الذاريات: مكية 60 آية

27.c.

Zâriyât: 51 / 31 - 51. Ayetler

 

قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

31.

İbrahim: " Sevgili elçiler! İyi de sizin geliş amacınız ne o zaman!? "

قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُجْرِمِينَ

32.

Melekler: " Aslında biz, suçlu bir toplumun işini bitirmeye memuruz.

لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ طِينٍ مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ

33-4.

Onları çamurdan yapılmış taş yağmuruna tutacağız.Sırf azgınlar için imal edilen bu taşlar Tanrı damgalıdır.

فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

35.

Az önce, inananları şehirden uzaklaştırdık.

فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ

36.

Zaten şehirde bir tek Müslüman evi bulabildik.

وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ اْلأَلِيمَ

37.

Büyük felaketlerden korkup ders almaları için de şehirde bir işaret bıraktık… "

وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ

38.

Musa hakkında da bilgin olmalı: Onu mucize destekli olarak Firavun'a göndermiştik.

فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

39.

Firavun tüm avanesiyle karşı geldi: " büyücü ya da deli olmalı " dediler.

فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ

40.

Biz de onu, ordularıyla birlikte suçüstü edip sulara gömdük…

وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ

41.

âd Kavmi hakkında da bilgin olmalı: onlar üzerine kök söken bir rüzgâr saldık.

مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلاَّ جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ

42.

O da üzerinden geçtiği her şeyi ezip kül etti...

وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ

43.

Semûd hakkında da bilgin olmalı: onlara: " biraz daha hayatın tadını çıkarın " denildi.

فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ

44.

Tanrı'nın buyruğunu hiç tınmadılar. Sonunda hepsini yıldırım çarptı. Gözlerini belertip kaldılar.

فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ

45.

Ne doğrulabildiler, ne de yardım alabildiler…

وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

46.

Nûh kavmini de hatırla, onlar da başına buyruk bir kavimdi…

وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ

47.

Resulüm! Gökyüzü bizim elimizden çıkmıştır. Onu daha da genişletebiliriz.

وَاْلأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ

48.

Yeryüzünü de biz döşedik. Hem de ustaca!

وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

49.

Biz, her şeyi, üzerinde düşünmeniz için erkekli dişili / artılı eksili yarattık.

فَفِرُّوا إِلَى اللهِ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ

50.

Artık Allah'a doğru koşun. Ben ona karşı sizi uyarıyorum.

وَلاَ تَجْعَلُوا مَعَ اللهِ إِلَهًا آخَرَ

51.

Allah varken devreye başka tanrı sokmayın.

إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ

 

Bakın demedi demeyin, sizi uyarıyorum.

 

 

سورة الذاريات: مكية 60 آية

27.c.

Zâriyât: 51 / 52 - 60. Ayetler

 

كَذَلِكَ

52.

Hep böyle olmuştur: yani

مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلاَّ قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

 

daha öncekilere, her ne zaman bir Tanrı elçisi gelse hep: " ya büyücü ya da deli " deyip çıkmışlardır.

أَتَوَاصَوْا بِهِ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

53.

Sanki eskiler bu adamlara inkarı mı önerdiler? Hiç olur mu, bilakis kendileri azgın idiler…

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنْتَ بِمَلُومٍ

54.

Resulüm! Bu gibilere yüz verme. Bu yüzden kınanmayacaksın.

وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ

55.

Sen hatırlatmaya devam et. Çünkü sık uyarı, müminlere mutlaka fayda verecektir.

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلإِنْسَ إِلاَّ لِيَعْبُدُونِ

56.

Ben, insan ve cin sülalesini yalnız bana, kulluk etsinler diye yarattım.

مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ

57.

Ben onlardan bir rızk istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.

إِنَّ اللهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ

58.

Çünkü Allah, gücün ve rızkın öz kaynağıdır.

فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ

59.

Geçmişte kalmadığı gibi bundan böyle de zalimin zulmü yanına kâr kalmayacaktır.

فَلاَ يَسْتَعْجِلُونِ

 

Bu nedenle inananlar, ceza için beni hiç sıkıştırmasınlar.

فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ

60.

Uyarılıp durdukları kıyamet gününde çekeceği var inkarcıların!

 

سورة الطور: مكية 49 آية

 

 

Tûr: 52 / 1-14. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَالطُّورِ // وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ // فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ

1-3.

Tûr dağına! // İncecik kağıda - satır satır yazılan kitaba!

وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ // وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ

4-5.

Cıvıl cıvıl evlere! // Yüksek yüksek tavanlara!

وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ

6.

Fokur fokur denizlere yemin edip derim ki:

إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ // مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ

7-8.

Rabb’inin cezası kesindir. // Kimse ona engel olamayacak.

يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا // وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا

9-10.

Gün gelecek gökyüzü salım salım salınacak // dağlar paldır küldür yürüyecek.

فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ

11.

O gün çekeceği var inkarcıların!

اَلَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ

12.

Pisliklere bulaşanlar!

يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَى نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا

13.

O gün cehenneme itilecekler itiş kakış!

هَذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ

14.

İşte denecek yalan dediğiniz ateş!…

سورة الطور: مكية 49 آية

27.c.

Tûr: 52 / 15 - 31. Ayetler

 

أَ فَسِحْرٌ هَذَا أَمْ أَنْتُمْ لاَ تُبْصِرُونَ

15.

Bu bir sihir mi ? Yoksa gözünüz mü kör?

اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لاَ تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ

16.

Dayanın dayanmayın, cehenneme girecek ve

إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

yaptıklarınızın cezasını mutlaka çekeceksiniz.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ

17.

Sağlamcılar bahçelerde ve nimetler içinde,

فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ

18.

Rab'lerinin, kendilerine sunduğu imkânlardan dolayı oldukça keyiflidirler.

وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ

 

Çünkü Rab'leri onları ateşe karşı kollamıştır.

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

19.

Vaktiyle yaptıklarınıza karşı, artık her şeyi afiyetle yiyip içebilirsiniz.

مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ

20.

Şöyle sıra sıra koltuklara yaslanaraktan, yanlarına verdiğimiz kömür gözlü hûrîlerle.

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ

21.

Bir gün biz, tüm inananları, kendilerinden sonra gelen imanlı nesillerle birlikte burada buluşturacağız.

وَمَا أَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍ

 

Hem de amellerinde bir indirime gitmeden.

كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ

 

Çünkü herkes, kendi yaptığının rehinesidir.

وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ

22.

Sağlamcılara, meyveden ete, canlarının çektiği her ne ise hemen yetiştiririz.

يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لاَ لَغْوٌ فِيهَا وَلاَ تَأْثِيمٌ

23.

Kadeh tokuştururlarken, boş ve ağır bir laf çıkmaz ağızlarından.

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ

24.

Aralarında özel hizmetlileri dolanır, her biri gün görmemiş inciler gibi.

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ

25.

Sağlamcılar, zaman zaman karşılaştıklarında birbirilerine hal hatır sorup söyleşirler:

قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ

26.

" Biz derler, daha önce ailemiz yanında iken diken üstünde idik.

فَمَنَّ اللهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ

27.

Şimdi ise Allah yüzümüze baktı da bizi, o zehir zemberek acılardan korudu.

إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ

28.

Çünkü vaktiyle biz, hep ona yalvarıyorduk,

إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ

 

çünkü, iyiliğin ve sevginin kaynağı o idi… "

فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلاَ مَجْنُونٍ

29.

Resulüm! sen öğütlerine devam et. Allah sayesinde sen, ne kâhinsin ne de deli.

أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ

30.

Yoksa: " feleğin sillesini yiyeceğinden emin olduğumuz bir şair " mi diyorlar?

قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصِينَ

31.

Resulüm de ki: " Bekleyin bakalım, çünkü sizinle beraber ben de beklemedeyim. "

 

سورة الطور: مكية 49 آية

27.c.

Tûr: 52 / 32 - 49. Ayetler

 

أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلاَمُهُمْ بِهَذَا

32.

Yoksa onlar, bunu rüyalarında mı görüyorlar?

أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

 

Yoksa onlar, hakikaten azgın bir millet mi?

أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَلْ لاَ يُؤْمِنُونَ

33.

Yoksa: " onu kendisi geveledi " mi diyorlar. Aslında onların inanası yok.

فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ

34.

Samimî iseler benzer bir söz söylesinler.

أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ

35.

Yoksa onlar hiçbir şeysiz / kendiliğinden mi yaratıldılar. Yoksa yaratan kendileri mi?

أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ بَلْ لاَ يُوقِنُونَ

36.

Yoksa yeri göğü onlar mı yarattı?. Onlar aslında anlamak istemiyorlar.

أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُسَيْطِرُونَ

37.

Yoksa Allah'ın hazineleri onların elinde mi? Yoksa her şeyi ele mi geçirdiler?

أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ

38.

Yoksa onların Yüce Meclisi dinleyecek cihazları mı var?

فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ

 

O zaman dinleyiciler, belgelerini getirsinler.

أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ

39.

Yoksa kızlar Tanrı'nın, oğlanlar sizin mi?

أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ

40.

Yoksa kendilerinden bir ücret istiyorsun da bu yüzden mi ağırdan alıyorlar?

أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

41.

Yoksa ellerinde gizler âleminin bilgisi var da bunları kendileri mi yazıyorlar?

أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ

42.

Yoksa kendileri tuzağın içinde oldukları halde hâlâ tuzak kurmak mı istiyorlar?

أَمْ لَهُمْ إِلَهٌ غَيْرُ اللهِ سُبْحَانَ اللهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

43.

Yoksa Tanrı'nın erişilmezliği akıllarına sığmadı da başka bir tanrı mı edindiler?

وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا

44.

Gökyüzünden düşen bir karartı görseler:

يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ

 

" bir bulut kümesi " deyip geçiyorlar.

فَذَرْهُمْ حَتَّى يُلاَقُوا يَوْمَهُم الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ

45.

Resulüm! Bırak onları. Nasıl olsa bir gün ayaklar altına alınacaklar. (BEDİR)

يَوْمَ لاَ يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلاَ هُمْ يُنْصَرُونَ

46.

O gün geldiğinde oyunları işe yaramayacak. Yardım edenleri de olmayacak.

وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَلِكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ

47.

Aslında bu saygısızlar, bunun çok ötesinde bir cezaya daha çarptırılacaklar ama, çokları henüz bunun farkında değil…

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا

48.

Resulüm! Tanrı'nın hakimiyeti için acele etme. Sen bizim gözümüz önündesin.

وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ

 

Namaz kılarken, ' sübhaneke + elhamdü ' yü oku. / Tanrı’nın ihtişamını şükürle yad et.

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ

49.

Gecenin birinci ve ikinci yarısı sonlarında da sübhanellah diye diye dua et.

 

سورة النجم: مكية 62 آية

27.c.

Necm: 53 / 1 - 26. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى // مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى

1-2.

Kayan yıldıza yemin ederim ki / arkadaşınız, sapmadı azmadı.

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى

3.

O, kafadan atmıyor.

إِنْ هُوَ إِلاَّ وَحْيٌ يُوحَى // عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى

4-5.

Söyledikleri kendisine iletilen bir vahiydir. // Onu getiren, çok görkemli bir melektir.

ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى // وَهُوَ بِاْلأُفُقِ اْلأَعْلَى

6-7.

Yetenekli, boy gösterdi // taa uzak ufuklarda,

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى // فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى

8-9.

derken yaklaştı ve inişe geçti, // iki ok atımı mesafesinde idi hattâ daha da yakındı.

فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى

10.

Sonra resule verdi, vereceği bilgileri.

مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى

11.

Kalbine yüklenen bilgi, gördüklerini doğruladı.

أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى

12.

Onun gördüklerinden şüphe mi ediyorsunuz?

وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى

13.

Resul, bu meleğin inişini bir daha görmüştü:

عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى // عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى

14-15.

Tam sınırdaki Sedir ağacı yanında // yani tam köşkler cennetinin bulunduğu noktada.

إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى

16.

ٍO gün Sedir’e öyle şeyler üşüşüyordu ki,

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى

17.

resul, onları seyretmekten kendini alamadı.

لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى

18.

Çünkü Tanrının en büyük harikalarından birini görmüştü…[1]

أَفَرَأَيْتُمُ اللاَّتَ وَالْعُزَّى // وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ اْلأُخْرَى

19-20.

Şimdi Lât'a ve Uzzâ'ya ne demeli? // Ya üçüncü tanrı Menât'a!

أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ اْلأُنْثَى // تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَى

21-22.

Oğlanlar sizin, kızlar Allah'ın imiş öyle mi? // o zaman bu, çok insafsız bir taksimdir.

إِنْ هِيَ إِلاَّ أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ

23.

Çünkü bu isimlendirmeler, tamamen siz ve atalarınızın yakıştırmaları.

مَا أَنْزَلَ اللهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ

 

Yoksa Allah onlara bir yetki vermiş değil.

إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى اْلأَنْفُسُ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَى // أَمْ لِـْلإِنْسَانِ مَا تَمَنَّى

 

İnkarcılar, Rab'lerinden bir öncü geldiği halde, kendi kafalarına göre  keyfî şeyler yapıyorlar. // İnsan aklına eseni yapamaz.

فَلِلَّهِ اْلآخِرَةُ وَاْلأُولَى

24-5

Bu âlem de öbür âlem de Allah'ındır:

وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لاَ تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلاَّ مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضَى

26.

Göklerde nice melek var ki, Allah, kendilerine izin vermedikçe Allah'ın isteği ve rızası dışında kimseye şefaat edemezler.

سورة النجم: مكية 62 آية

27.c.

Necm: 53 / 27 - 44. Ayetler

 

إِنَّ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِاْلآخِرَةِ

27.

Ahret hayatına inanmayanlar,

لَيُسَمُّونَ الْمَلاَئِكَةَ تَسْمِيَةَ اْلأُنْثَى

 

meleklere kız adı veriyorlar.

وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ

28.

Ama bu konuda kesin bilgileri yok. Sadece zanlarla hareket ediyorlar.

وَإِنَّ الظَّنَّ لاَ يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا

 

Zan ise, asla gerçeği ifade etmez.

فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلاَّ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا

29.

Resulüm! bizim adımızı ağzına almaktan çekinen; dünya hayatından başka hayat tanımayan kimselerden uzak dur.

ذَلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى

30.

Onların ilimde aldıkları mesafe bu kadardır. Artık kim yoldan çıkmış, kim yola gelmiş en iyi senin Rabb'in bilir.

وَِللهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ

31.

Göklerde ve yerde her ne varsa Allah'ındır.

لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا

 

Allah, kötülük edenlere, yaptıkları kötülükle;

وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى

 

İyilik edenlere de, iyilikle karşılık verecektir.

اَلَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ اْلإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ

32.

Özellikle büyük ve yüz kızartıcı suçlardan uzak duranlar, tüm güzelliklere nail olacaklar.

إِلاَّ اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ

 

Ufak tefek sürçmeler ise, Allah'ın engin hoşgörüsüne kalmıştır.

هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ اْلأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ

 

Allah, sizi topraktan yaratıp analarınızın karnında cenine dönüştürürken de sizi sizden iyi biliyordu.

فَلاَ تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى

 

Kendinizi temize çıkarmaya da çalışmayın. Çünkü, içinizdeki sağlamcıları da en iyi o bilir.

أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّى// وَأَعْطَى قَلِيلاً وَأَكْدَى

33-4.

Burun kıvırana bak. // Azıcık verip ardından cas diye yardımı kesene bak!

أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَى

35.

Gayb bilgisi varmış gibi fikir beyan ediyor?…

أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَى// وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى

36-7.

Musa ve özverili İbrahim’in kitaplarında söylenenler, acaba bu adama duyurulmadı mı? Burada söylendiğine göre:

أَلاَّ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى

38.

kimse kimsenin suçunu üstlenemez,

وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلاَّ مَا سَعَى

39.

insanın tek sermayesi, alın teridir,

وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى// ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ اْلأَوْفَى

40-1.

Bir gün insan, yaptıklarını ayan beyan görecek ve // karşılığını da mutlaka alacaktır,

وَأَنَّ إِلَى رَبِّكَ الْمُنْتَهَى // وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا

42-3

son sefer Rabb’ine olacaktır, // güldüren de odur, ağlatan da odur, // canı alan da odur, veren de odur.

 

سورة النجم: مكية 62 آية

27.c.

Necm: 53 / 45 - 62. Ayetler

 

وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَاْلأُنْثَى مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى

45-46.

bir damla atık sudan erkekli dişili çiftleri yaratan da odur.

وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ اْلأُخْرَى

47.

Yeniden diriltme işini yapacak olan da odur.

وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَى وَأَقْنَى // وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى

48-9

Zengin eden de, mal sahibi yapan da odur, // Şi'râ yıldızının sahibi de odur.

وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا نِاْلأُولَى // وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى

50-51.

Ad Kavmini helâk eden, // Semûd halkından geriye tek canlı bırakmayan da odur.

وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ

52.

daha önceki Nûh kavmini yok eden de odur.

إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى

 

Ne kadar zalim, ne kadar da azgındılar.

وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَى // فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى

53-54.

Lût'un pislik üreten şehirlerini de al aşağı etti. // Bu şehirlerin üstünü neler kapladı neler!

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكَ تَتَمَارَى

55.

Tanrı'nın daha nesinden şüphe edersin ki!…

هَذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ اْلأُولَى

56.

Bu resul, eski uyarıcılardan sadece biri.

أَزِفَتِ اْلآزِفَةُ // لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللهِ كَاشِفَةٌ

57-58.

Felaket giderek yaklaşıyor. // Onun vakti saatini ise sadece Allah bilir.

أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ

59.

Şimdi bu Kitab'a mı hayret ediyorsunuz!

وَتَضْحَكُونَ وَلاَ تَبْكُونَ

60.

Habire gülüyorsunuz, hiç ağlamıyorsunuz.

وَأَنْتُمْ سَامِدُونَ

61.

Hep oyunda oynaştasınız,

فَاسْجُدُوا ِللهِ وَاعْبُدُوا

62.

scd

biraz da Allah için secdeye varıp kulluk etsenize!

 

سورة القمر: مكية 55 آية

 

 

Kamer: 54 / 1 - 6. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ

1.

Kıyamet yaklaşıp ay yarılsa ve

وَإِنْ يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ

2.

insan bu mucizeyi gözleriyle görse, yine de burun kıvırıp: " hep aynı numara " diyecektir.

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ

3.

İşte yine inkar ettiler yine keyfî davrandılar ama iş olacağına varır.

وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنَ اْلأَنْبَاءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ

4.

Zaten onlara haber olarak inkar savacak neler gelmedi ki?

حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ

5.

Bilgi hakimiyeti en üst düzeyde ama, uyarılar işe yaramıyor.

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُكُرٍ

6.

Resulüm! Bırak onları! Canları cehenneme!

 

سورة القمر: مكية 55 آية

27.c.

Kamer: 54 / 7 - 27. Ayetler

 

خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ اْلأَجْدَاثِ

7.

O gün korkudan gözleri belermiş olarak kabirlerinden çıkacaklar.

كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌ

 

Sanki araziye dağılmış çekirgeler gibi.

مُهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ

8.

çağıran sese kilitlenip koşacaklar. İnkarcılar: " berbat bir gün " diye sızlanacaklar.

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ

9.

Vaktiyle Nûh kavmi de inkar etmişti. Yalanladılar. " Deli " dediler, kulumuz Nuh’u çok rahatsız ettiler.

فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ

10.

" Ya Rab! yenildim yardım et " diye yalvardı.

فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ بِمَاءٍ مُنْهَمِرٍ

11.

Göğün bütün yağmur musluklarını açtık.

وَفَجَّرْنَا اْلأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ

12.

Yeryüzünde kara su patlaması yaptık. Derken bütün sular, belirlenen yerde toplandı.

وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ

13.

Nûh'u çivili ahşap gemiye aldık.

تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ

14.

Gemi gözetimimiz altında, horlanan kulumuzu teselli edercesine süzülüp gidiyordu.

وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

15.

Biz bu tufan olayını dillere destan ettik. Acaba var mı ders alan?

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

16.

Benim acılarım ve uyarılarım nasılmış gördüler.

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

17.

Biz Kuran’ı, anlaşılsın diye sadeleştirdik. Var mı düşünen?…

كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

18.

Âd kavmi de inkar etmişti. Ama benim acılarım ve uyarılarım nasılmış gördüler.

إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّ

19.

Onlar üzerine, üst üste gelen sıkıntılılara ilave olarak ilikleri donduran kulakları sağır eden bir rüzgâr saldık,

تَـنْـزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ

20.

insanı, hurma ağacı gibi kökleyip atan.

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

21.

Benim acı ve uyarılarım nasılmış gördüler.

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

22.

Kuran’ı, anlaşılsın diye sadeleştirdik. Var mı düşünen?…

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ // فَقَالُوا أَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَفِي ضَلاَلٍ وَسُعُرٍ

23.

24.

Semûd da uyarıcıları hiçe saydı: // " Yahu dediler bizim gibi bir beşere mi tabi olacağız? Yani biz o kadar şaşkın ve aptal mıyız? "

أَؤُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ

25.

Bizimkiler de:" yahu Kuran bizden birine mi yani şu pis yalancıya mı indirildi ! " diyorlar.

سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ اْلأَشِرُ

26.

Ama yakında, pis yalancı kimmiş görecekler.

إِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ

27.

Semûd’ları dişi bir deve ile sınadık. Salih'e de: " Onları izlemeye devam et! " dedik.

سورة القمر: مكية 55 آية

27.c.

Kamer: 54 / 28 - 49. Ayetler

 

وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ

28.

Ayrıca:" onu sulama işi nöbetleşe olacak, herkes sulama nöbetine gelsin. " dedik.

فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ

29.

Derken nöbete çağırdıkları arkadaşları bıçağını kaptığı gibi deveyi kesiverdi.

فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ

30.

Ama, ön uyarmalı acılarımı tattılar.

إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ

31.

Onlar üzerinde bir ses patlaması yaptık. Sonunda hepsi, çit döküntüsü gibi hurdahaş oldular.

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

32.

Biz, Kuran’ı anlaşılsın diye sadeleştirdik. Var mı düşünen?…

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ

33.

Lût  Kavmi de uyarıları hiçe saymıştı.

إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلاَّ آلَ لُوطٍ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ

 

Biz de onlar üzerine tozkoparan fırtınası salıp işlerini bitirdik. Lût'un ailesini ise seher vakti kurtardık.

نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ شَكَرَ

35.

teşekkür ettik. çünkü biz, teşekkür edene fazlasıyla karşılık veririz.

وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ

36.

Lût, halka bizim sillemizi hatırlatmıştı. Onlar onun bu uyarılarını ciddiye alır gibi yaptılar.

وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ

37.

Çünkü niyetleri onun misafirlerine asılmaktı. Ama, görme duyularını sıfırladık: benim acı ve tehdidim nasılmış tadın dedik.

وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّ

38.

Sabahın köründe yoğun saldırı başlarken:

فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ

39.

acı ve tehditlerimi tadın artık dedik o kadar.

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

40.

Biz, Kuranı anlaşılsın diye sadeleştirdik. Var mı düşünen?…

وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ // كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُقْتَدِرٍ

41.

42.

Firavunlara da uyarıcılar geldi. // Bizim bütün sözlerimizi inkar ettiler. Biz de kendilerini kıskıvrak yakaladık.

أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ أُولاَئِكُمْ أَمْ لَكُمْ بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ

43.

Şimdi sizin inkarcılar, onlardan daha mı iyi? Yoksa Tevrat'ta sizin bir beratınız mı var?

أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُنْتَصِرٌ

44.

Yoksa: " biz, birlik bir cemaatiz " mı diyorlar?

سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ

45.

Yakında hepsi, ardına bakmadan kaçacak.

بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ

46.

Aslında kıyamet, onların yakında tadacakları acıdan daha zorlu ve sert olacak.

إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلاَلٍ وَسُعُرٍ

47.

O gün suçlular, ilgisizlikten çıldıracaklar.

يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ

48.

 

O gün onlar: " çılgın alev acısını tadın " emri ile ateşe karşı, hem de yüzüstü sürüklenecekler.

سورة القمر: مكية 55 آية

27.c.

Kamer: 54 / 49 - 55. Ayetler

 

إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ

49.

Biz her nesneyi bir ölçüye göre yarattık.

وَمَا أَمْرُنَا إِلاَّ وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ

50.

Emri bir kere veririz o da göz kırpmak kadar sürer.

وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

51.

Biz sizinle aynı görüşü paylaşan nicelerini yok ettik. Hiç düşünen yok mu?…

وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ

52.

İnsanların yaptığı her şey kayda geçer.

وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ

53.

Yani önemli önemsiz her şey kayda geçmiştir.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ

54.

Sağlamcılar, bahçelerde, su başlarında,

فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَلِيكٍ مُقْتَدِرٍ

55.

Şeref koltuklarında, her şeye kadir yüce bir güç ile yan yanadırlar.

 

سورة الرحمن: مكية أو مدنية 78 آية

 

 

Rahmân: 55 / 1 - 16. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

الرَّحْمَانُ // عَلَّمَ الْقُرْآنَ // خَلَقَ اْلإِنْسَانَ // عَلَّمَهُ الْبَيَانَ

1-4.

Her şeye sevgi ile hakim olan Allah, // Kuran’ı öğretti: // tıpkı insanı yaratıp // ona, kendini ifade etme sanatını öğrettiği gibi.

الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ // وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ

5-6.

Güneş ve ay bir ölçüye göre hareket ederler. // İrili ufaklı tüm bitkiler, Allah'ın bu ölçüsüne harfiyyen uyarlar.

وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ

7.

Allah, göğü yükseltmiş ve tam dengesine oturtmuştur.

أَلاَّ تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ

8.

Sakın bu dengeyi bozacak bir harekette bulunmayın.

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ

9.

Bundan böyle ölçüyü hakça yapın. Sakın ola ölçü cihazını kendinize göre ayarlamayın...

وَاْلأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ

10.

Allah, dünyayı canlılar için yaratmıştır.

فِيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ اْلأَكْمَامِ

11.

Dünyada neler mi var: salkım saçak hurmalar,

وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ

12.

kabuklu taneler, mis kokulu bitkiler.

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

13.

Tanrının bu nimetlerini nasıl görmezsiniz.

خَلَقَ اْلإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ

14.

İnsanı kaya gibi sert topraktan,

وَخَلَقَ الْجَانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍ

15.

cinleri de dumansız alevden yaratmış iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

16.

Tanrının gücünü nasıl inkar edersiniz!

 

سورة الرحمن: مكية أو مدنية 78 آية

27.c.

Rahmân: 55 / 17 - 40. Ayetler

 

رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ

17.

Doğu-batı yarım kürelerinin sahibi o iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

18.

Tanrının mevsimlerini nasıl inkar edersiniz!

مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ // بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لاَ يَبْغِيَانِ

19-20.

İki denizi birbirine katmış // araya, karışmaya engel bir boşluk atmış iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

21.

Tanrının gizlerini nasıl inkar edersiniz!

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ

22.

Her iki denizden inciler mercanlar çıkarken,

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

23.

Tanrının ziynetlerini nasıl inkar edersiniz!

وَلَهُ الْجَوَارِي الْمُنشَآتُ فِي الْبَحْرِ كَاْلأَعْلاَمِ

24.

Dev gemiler denizde bayrak açıp süzülürken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

25.

suların kaldırma gücünü nasıl inkar edersiniz!

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ // وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلاَلِ وَاْلإِكْرَامِ // فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

26-

28.

Yeryüzünde her canlı fani, // yüce Rabb’inin varlığı bakî iken // Tanrının erişilmezliğini nasıl inkar edersiniz!

يَسْأَلُهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ

29.

 

Göklerde ve yerde olan her şey onun eline bakarken, bu yüzden o, her an farklı bir uğraş ile capcanlı iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

30.

Tanrının ilgisini nasıl inkar edersiniz!

سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَا الثَّقَلاَنِ

31.

Ey ağır kanlı cinler ve insanlar! Yakında sıra size gelecek.

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

32.

Tanrının gücünü nasıl inkar edersiniz!

يَامَعْشَرَ الْجِنِّ وَاْلإِنْسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَنْفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ فَانْفُذُوا

33.

Ey cin ve insan toplulukları! Eğer göklerin ve yeryüzünün sınır boylarında kaçacak bir kapı bulabilirseniz kaçın.

لاَ تَنْفُذُونَ إِلاَّ بِسُلْطَانٍ

 

Ama çıkış belgeniz olmadan kaçamazsınız ki!

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

34.

Tanrının görüş alanını daraltamazsınız ki!

يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلاَ تَنْتَصِرَانِ

35.

Arkanızdan kızıl ve mor ışınlarla ateş açılıp da çaresiz kalınca,

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

36.

Tanrının kolluk gücünü nasıl inkar edersiniz!

فَإِذَا انْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ

37.

Gökler katmer katmer gül gibi eriyip akarken,

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

38.

Tanrının ihtişamını nasıl inkar edersiniz!

فَيَوْمَئِذٍ لاَ يُسْأَلُ عَنْ ذَنْبِهِ إِنْسٌ وَلاَ جَانٌّ

39.

O hengamede, ins ve cinne suçu sorulmaz

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

40.

ama Rabb’in ahret sualini inkar edemezsiniz!

سورة الرحمن: مكية أو مدنية 78 آية

27.c.

Rahmân: 55 / 41 - 67. Ayetler

 

يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي

41.

Simasıyla kendini ele veren suçlular, yaka paça edilip götürülürken

وَاْلأَقْدَامِ // فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

42.

Tanrının adaletini nasıl inkar edersiniz!

هَذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ

43.

İşte suçluların yalan dedikleri cehennem!

يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ

44.

Suçlular, ateşle kaynar sular arasında mekik dokurken,

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

45.

Tanrının cezasını nasıl inkar edersiniz!

وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ

46.

Huzuruna çıkmaktan korkanlara Rabb’inin çifte cennet sözü var iken,

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

47.

Tanrının sevgisini nasıl inkar edersiniz!

ذَوَاتَا أَفْنَانٍ

48.

Dal budak salmış dev ağaçları var iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

49.

Ulu Tanrıyı nasıl inkar edersiniz!

فِيهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِ

50.

Her bahçede şarıl şarıl sular akar iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

51.

Tanrının sesini nasıl duymazsınız!

فِيهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ

52.

Her bahçede türlü çeşit meyveler var iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

53.

Tanrının ikramlarını nasıl inkar edersiniz!

مُتَّكِئِينَ عَلَى فُرُشٍ بَطَائِنُهَا مِنْ إِسْتَبْرَقٍ

54.

Atlas kaplı yastıklara yaslanıp

وَجَنَى الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ

 

alçacık dallardan meyve dererken,

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

55.

Tanrının değerini nasıl inkar edersiniz!

فِيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلاَ جَانٌّ

56.

Cennette, insan ve cin eli değmemiş, mahcup bakışlı güzellerden söz edilirken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

57.

Tanrının güzelliklerini nasıl inkar edersiniz!

كَأَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُ

58.

Yakût ve mercan ışıltılı güzelleri var iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

59.

Tanrının güzelliklerini nasıl inkar edersiniz!

هَلْ جَزَاءُ اْلإِحْسَانِ إِلاَّ اْلإِحْسَانُ

60.

İyiliğin karşılığı, iyilik iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

61.

Tanrının hoşgörüsünü nasıl inkar edersiniz!

وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِ

62.

Çifte çifte cennetten söz edilirken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

63.

Tanrının cömertliğini nasıl inkar edersiniz!

مُدْهَامَّتَانِ // فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

64-5.

Yemyeşil ormanları var iken // Tanrının muradını nasıl inkar edersiniz!

فِيهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِ//فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

66-7.

Yerden büngül büngül sular kaynarken // Tanrının dengelerini nasıl inkar edersiniz!

 

سورة الرحمن: مكية أو مدنية 78 آية

27.c.

Rahmân: 55 / 68 - 78. Ayetler

 

فِيهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ

68.

Bahçelerde meyveler, hurmalar ve narlar,

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

69.

Tanrının nimetlerini nasıl inkar edersiniz!

فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌ

70.

Huyu güzel, kendi güzel hanımlar var iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

71.

Tanrının huzurunu nasıl inkar edersiniz!

حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ

72.

Saygılı ev hanımları evleri bekler iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

73.

Tanrının vefasını nasıl inkar edersiniz!

لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلاَ جَانٌّ

74.

Geçmişi tertemiz hanımlar var iken

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

75.

Tanrının saygınlığını nasıl inkar edersiniz!

مُتَّكِئِينَ عَلَى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍ

76.

Çimen yeşili zemin üzerine işlenmiş, oyalı yastıklara keyifle yaslanıyorsunuz

فَبِأَيِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

77.

Tanrı'dan daha ne istiyorsunuz!

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلاَلِ وَاْلإِكْرَامِ

78.

Resulüm senin yüceler yücesi, eli bol Rabb’inin adı, tüm iyiliklerin kaynağıdır.

 

سورة الواقعة: مكية 96 آية

 

 

Vâkı'a: 56 / 1 - 16. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ // لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ

1-2.

Kıyamet koparken // artık kimse olup biteni inkar edemez.

خَافِضَةٌ رَافِعَةٌ

3.

Bu olay, kimini aşağı, kimini yukarı ederken

إِذَا رُجَّتِ اْلأَرْضُ رَجًّا // وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا

4-5.

yeryüzü zangır zangır sallanacak // dağlar hurdahaş olacak.

فَكَانَتْ هَبَاءً مُنْبَثًّا

6.

Her şeyin un ufak edileceği böyle bir günde

وَكُنتُمْ أَزْوَاجًا ثَلاَثَةً

7.

sizler, üç farklı konumda olacaksınız:

فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

8.

Sıcak yüzlüler: aman ne huzur

وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ

9.

Soğuk yüzlüler: aman ne surat ne surat.

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ

10.

Yarışan yarışmacılar.

أُولاَئِكَ الْمُقَرَّبُونَ // فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ

11-12.

Bu berikiler, Tanrının gözde kulları olup // Naîm cennetinde yerlerini alacaklar.

ثُلَّةٌ مِنَ اْلأَوَّلِينَ // وَقَلِيلٌ مِنَ اْلآخِرِينَ

13-14.

Çoğu eskilerden; // birazı da yenilerden oluşan bu karma kuşak,

عَلَى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ // مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ

15-16.

altın işlemeli minderlere kurulup // karşılıklı söyleşecekler.

 

سورة الواقعة: مكية 96 آية

27.c.

Vâkı'a: 56 / 17 - 50. Ayetler

 

يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ

17.

Ölümsüz hizmetliler, aralarında gezinirler.

بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ

18.

Ellerinde öz kaynağından doldurulmuş bardaklar, sürahîler ve kadehler,

لاَ يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلاَ يُنْـزِفُونَ

19.

baş ağrısı ve bulantı yapmayan içkiler,

وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ

20.

beğen beğendiğini türünden meyveler,

وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ // وَحُورٌ عِينٌ

21-2

canın çektiği kuş etleri, // kömür gözlü hûrîler,

كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ

23.

el değmemiş inciler gibi.

جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

24.

Hepsi de vaktiyle yapılanlara karşılık.

لاَ يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلاَ تَأْثِيمًا

25.

Orada boş ve suçlayıcı bir söz duymazlar.

إِلاَّ قِيلاً سَلاَمًا سَلاَمًا

26.

duyup duyacakları: Selâm! Merhaba!…

وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ

27.

Sağduyulular: aman ne mutlular!

فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ//وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ//وَظِلٍّ مَمْدُودٍ

28-30.

dikensiz sedir ağaçları, // salkım salkım muzlar, // uzayıp giden gölgeler,

وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ // وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ

31-2.

şarlayan sular, // meyveler meyveler,

لاَ مَقْطُوعَةٍ وَلاَ مَمْنُوعَةٍ // وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ

33-4

kesintisiz ve yasaksız. // Fısır fısır minderler,

إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً//فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا//عُرُبًا أَتْرَابًا

35-7

eşler yarattık // bakire // tam yaşına göre.

لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ//ثُلَّةٌ مِنَ اْلأَوَّلِينَ//وَثُلَّةٌ مِنَ اْلآخِرِينَ

38-0.

sağduyulular: // eski // yeni kuşak bir arada…

وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ

41.

Duyarsızlar: ne kadar da mutsuzlar!

فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ // وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ

42-43.

Yalımlar, kaynar sular, // sıkıntılı kapkara dumanların gölgesinde,

لاَ بَارِدٍ وَلاَ كَرِيمٍ

44.

serinlik, ve rahatlıktan eser yok.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُتْرَفِينَ

45.

Vaktiyle onlar, toplumda saygın idiler.

وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ

46.

Büyük suçlarda ısrar ederlerdi.

وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ // أَوَآبَاؤُنَا اْلأَوَّلُونَ

47.

48.

" Öldükten, toz toprak ve bir sürü kemik yığını olduktan sonra mı, tekrar dirilecekmişiz // hem de atalarımızla beraber öyle mi " derlerdi.

قُلْ إِنَّ اْلأَوَّلِينَ وَاْلآخِرِينَ

49.

De ki: " Evet, hem eskiler hem yeniler, "

لَمَجْمُوعُونَ إِلَى مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ

50.

o malum günün zaman ayarlı buluşgasında kesinlikle buluşacaklardır. "

سورة الواقعة: مكية 96 آية

27.c.

Vâkı'a: 56 / 51 - 76. Ayetler

 

ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ

51.

Ey şaşkın inkarcılar! Bundan böyle sizler,

لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ//فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ

52-53.

Zıkkımın kökünü yiyecek, // karınlarınızı onunla dolduracak ve

فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ

54.

üzerine kaynar sular içeceksiniz.

فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ // هَذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ

55-56.

hem de susuzluktan çatlamış develer gibi. // Kıyamet günü, işte böyle karşılanacaklar.

نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلاَ تُصَدِّقُونَ

57.

Sizi biz yaratmıştık. Kabul etseniz n'olurdu!…

أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ

58.

Attığınız meniye bir bakın!

أَأَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ

59.

Onu siz mi imal ediyorsunuz yoksa biz mi?

نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ

60.

Aranızda ölümü takvime bağlayan da biziz.

وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ // عَلَى أَنْ نُبَدِّلَ أَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ فِي مَا لاَ تَعْلَمُونَ

60.

61.

Sizi benzerlerinizle değiştirmek ya da sizi, bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak istersek, bu konuda kimse bizimle yarışamaz.

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ اْلأُولَى فَلَوْلاَ تَذكَّرُونَ

62.

İlk yaratma olayını öğrendiğinize göre artık herhalde sağlıklı düşünebilirsiniz…

أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ

63.

Toprağa ektiğiniz tohuma bir bakın!

أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ

64.

Onu siz mi ekiyorsunuz yoksa biz mi ?

لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلَلْتُمْ تَتَفَكَّهُونَ

65.

İsteseydik ekileni gazele çevirir, siz de hayretten donakalırdınız:

إِنَّا لَمُغْرَمُونَ // بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

66-7.

" perişan olduk // hattâ mahvolduk. " derdiniz..

أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ

68.

İçtiğiniz suya bir bakın!

أَأَنْتُمْ أَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ أَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ

69.

Onu beyaz buluttan siz mi indirdiniz biz mi?

لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلاَ تَشْكُرُونَ

70.

İstesek onu acı yapabilirdik. Şükretmelisiniz.

أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ

71.

Yaktığınız ateşe bir bakın!

أَأَنْتُمْ أَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنْشِئُونَ

72.

Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa biz mi!

نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ

73.

Ateş, bir uyarıdır; çöllerde konup göçenler için bir ihtiyaçtır.

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ

74.

Yüce Rabb’inin adını hep saygıyla an.

فَلاَ أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ

75.

Yıldızların konumları aşkına!

وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ

76.

-Farkındaysanız bu-, çok büyük bir yemindir.

سورة الواقعة: مكية 96 آية

27.c.

Vâkı'a: 56 / 77 - 96. Ayetler

 

إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ // فِي كِتَابٍ مَكْنُونٍ

77-78.

Kuran, çok saygın bir kitaptır. // Tam korumalı bir kütüktedir.

لاَ يَمَسُّهُ إِلاَّ الْمُطَهَّرُونَ

79.

Onunla, sadece içi dışı temiz olanlar iletişim kurabilir.

تَنْـزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

80.

Evrenin sahibi tarafından indirilmiştir.

أَفَبِهَذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ // وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ

81-82.

Şimdi siz böyle bir kitabı mı hafife alıyorsunuz  // sahip olduğunuz her şeyi, inkar etmenize mi bağlıyorsunuz?

فَلَوْلاَ إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ // وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ

83-84.

Hadi o zaman! hasta can çekişirken bir şeyler yapsanıza! // sadece seyrediyorsunuz.

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلَكِنْ لاَ تُبْصِرُونَ

85.

Biz ise, can çekişene sizden daha yakınız. // Sadece göremiyorsunuz o kadar!.

فَلَوْلاَ إِنْ كُنتُمْ غَيْرَ مَدِينِينَ // تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ

86-87.

Eğer Allah'a hesap vermeyecekseniz // ve bunda samimi iseniz, hadi çıkan canı geri getirin!

فَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّبِينَ

88.

Eğer ölen, Allah'ın gözde kullarından ise yeri,

فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّةُ نَعِيمٍ

89.

misler, kokular ve tüm zenginlikleriyle cennet.

وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ

90.

Eğer ölen, mutlu ve huzurlu ise,

فَسَلاَمٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ

91.

mutlular tarafından kendisine: " esenliktesin " müjdesi verilir.

وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ

92.

Eğer ölen, pislik bir inkarcı ise:

فَنُزُلٌ مِنْ حَمِيمٍ // وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ

93-4.

Önce haşlanır // sonra ateşe yaslanır.

إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ //فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ

95-96.

Gerçekle yüz yüze gelmek budur.// Artık yüce Rabb'inin adını saygı ile yad et.

 

سورة الحديد: مدنية 29 آية

 

 

Hadîd: 57 / 1 - 3. Ayetler

 

بسم الله الرحمن الرحيم

0.

Bismillâhirrahmânirrahîm

سَبَّحَ ِللهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

1.

Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ın erişilmez yüceliğini dile getirirler. O, gücüyle her şeye hakimdir.

لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ يُحْيِ وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

2.

Göklerin ve yerin yönetimi ve denetimi de ona aittir. Canı veren de alan da odur. O, her şeye kadirdir.

هُوَ اْلأَوَّلُ وَاْلآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ

3.

Allah, hem ilk hem son; hem dış hem tir.

وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

 

Allah, her şeyi tüm ayrıntısıyla bilen güçtür…

 

سورة الحديد: مدنية 29 آية

27.c.

Hadîd: 57 / 4 - 11. Ayetler

 

هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ

4.

Gökleri ve yeri altı zamanda yaratmış

ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ

 

Sonra evreni dengesine oturtmuştur.

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي اْلأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا

 

O, yere gireni de bilir, yerden çıkanı da;

وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا

 

gökten ineni de bilir göğe çıkanı da.

وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

 

Siz nerede iseniz Allah oradadır. Bütün yapıp ettiklerinizi görür.

لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

5.

Göklerin ve yerin yönetimi ona aittir.

وَإِلَى اللهِ تُرْجَعُ اْلأُمُورُ

 

Her iş, onun onayından geçer.

يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ

6.

Geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir.

وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

 

Akıldan geçenleri de bilir…

آمِنُوا بِاللهِ وَرَسُولِهِ وَأَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَفِينَ فِيهِ

7.

Allah'a ve resulüne inanın. Allah'ın, işletmek üzere size verdiği malların bir kısmını, serbest dolaşıma sürün.

فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَأَنْفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ

 

Çünkü inanıp malını hayra sarf edenler karşılığını fazlasıyla alacaklardır.

وَمَا لَكُمْ لاَ تُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

8.

Resul sizi imana davet ettiği ve inanacağınıza dair vaktiyle sizden söz de aldığı halde neden Allah'a inanmıyorsunuz ki!

هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ

9.

Kulu Muhammed’e son derece anlaşılır ayetler indiren Allah, belli ki sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak istiyor.

وَإِنَّ اللهَ بِكُمْ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ

 

Çünkü Allah, size karşı son derece duyarlı ve sevgi doludur.

وَمَا لَكُمْ أَلاَّ تُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللهِ وَ ِللهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضِ

10.

Göklerin ve yerin tüm mal varlığı, sonunda Allah'a kalacağı halde, onu neden Allah için harcamazsınız ki!

لاَ يَسْتَوِي مِنْكُمْ مَنْ أَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ

 

Mekke'nin fethinden önce malî özveri yanı sıra canını ortaya koyanların yeri başkadır.

أُولاَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذِينَ أَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُوا

 

Onların derecesi, Fetihten sonra aynı özveri ile, canını ortaya koyanlara oranla daha yüksektir.

وَكُلاًّ وَعَدَ اللهُ الْحُسْنَى وَاللهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

 

Ama Allah, hepsine de güzellikler vadetmiştir. Allah, tüm yaptıklarınızın farkındadır.

مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ

11.

Allah, malını Allah için harcamaya adayan kimsenin sermayesini ikiye katlayacaktır.

وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ

 

Ayrıca değerli ödüllere de sahibi olacak.

 

سورة الحديد: مدنية 29 آية

27.c.

Hadîd: 57 / 12 - 18. Ayetler

 

يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُمْ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ

12.

O gün, bir ışık demetinin, önden ve yandan bay ve bayan müminlerle birlikte ilerlediğini göreceksin.

بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ

 

Ne mutlu size! Artık içinde derelerin çağladığı bahçeler bugün sizin oldu.

خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

 

Hem de sonsuza kadar kalmak üzere. Çok muhteşem bir zaferdir bu!…

يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا

13.

O gün münafıklar, müminlere:

انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ

 

" Bakar mısınız ışığınızdan biraz da biz alabilir miyiz? " diye yalvaracaklar.

قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا

 

" Hadi oradan! ışığı geride arayın " diye terslenecekler.

فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ

 

Hemen ardından müminlerle münafıklar arasına içi sevgiye; dışı acılara açılan kapısıyla bir duvar çekiliverir.

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْ

14.

Münafıklar: " Yahu biz sizinle beraber değil mi idik " diye üsteler.

قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ أَنْفُسَكُمْ

 

Müminler: " evet beraberdik beraber olmasına ama, siz kendi kendinizi ayarttınız,

وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ اْلأَمَانِيُّ

 

çünkü hep suskun kaldınız, kuşkulandınız, yani sizi, doğru sandığınız kuruntular yanılttı.

حَتَّى جَاءَ أَمْرُ اللهِ وَغَرَّكُمْ بِاللهِ الْغَرُورُ

 

Derken Allah'ın fermanı geldi. Bu sefer de sizi, Allah adını kullanarak şeytan, yanılttı. "

فَالْيَوْمَ لاَ يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَلاَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا

15.

Artık bugün, ne sizden, ne de inkarcılardan kurtuluş fidyesi kabul edilmeyecek.

مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلاَكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ

 

Artık yeriniz cehennemdir, artık onunla düşüp onunla kalkacaksınız. Ne kötü bir son.

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ

16.

Acaba inanan yüreklerin, Allah adını ve onun gerçeklerini coşku ile haykırma zamanı gelmedi mi daha?

وَلاَ يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ اْلأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ

 

Resulüm! sakın ola, sizden önce Kitaba sahip olduğu halde, zamanla kalpleri katılaşan ehlikitap gibi olmayın,

وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

 

Ehlikitabın çoğu bozulmuştur…

اِعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يُحْيِ اْلأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا

17.

Şunu bilin ki ölü toprağa can veren Allah'tır.

قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ اْلآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

Size sözlerimizi biraz daha açtıysak bu, aklınızı başınıza toplamanız içindir.

إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ

18.

Mallarını hayır yolunda harcanmak üzere Allah için vakfedenlerın sermayesi, ikiye katlanacaktır.

وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ

 

Ayrıca değerli ödüllere de sahip olacaklardır...

سورة الحديد: مدنية 29 آية

27.c.

Hadîd: 57 / 19 - 24. Ayetler

 

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللهِ وَرُسُلِهِ

19.

Allah ve resulüne inananlar,

أُولاَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْ

 

Tanrının er sözlü bilir kişileridir.

لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ

 

Bunlar ödüllere ve aydınlığa sahip olacaklar.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا

 

Ayetlerimizi yalanlayıp inkar edenler ise,

أُولاَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

 

cehennemlik kişilerdir.

اِعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ

20.

Şunu bilin ki dünya hayatı, biraz oyun, biraz eğlence, biraz da süslenmeden ibarettir.

وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي اْلأَمْوَالِ وَاْلأَوْلاَدِ

 

biraz birbirinize karşı hava atma, biraz da mal ve evlat yarışıdır.

كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ

 

Dünya hayatı yağmur misali: Önce yeşertip çiftçileri sevindirir, ardından geliştirip büyütür,

فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا

 

bir bakmışsın sararıp solmuş, çörçöp olmuş.

وَفِي اْلآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ

 

Ahiret hayatında ise ağır cezalar var,

وَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللهِ وَرِضْوَانٌ

 

Allah'ın bağışlaması var beğenisi var.

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ

 

Hasılı dünya hayatı, gelip geçici bir yaşamdır.

سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ

21.

O halde Rabb’inizin affı ve cenneti için yarışın:

عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ

 

Bu cennetin eni, gök ve yer genişliğindedir.

أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللهِ وَرُسُلِهِ

 

Allah ve resulüne inananlar için hazırlanmıştır

ذَلِكَ فَضْلُ اللهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ

 

Bu, Tanrının hak edene vereceği bir erdemidir.

وَاللهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ

 

Çünkü, engin erdemin öz kaynağı Allah'tır.

مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ فِي اْلأَرْضِ وَلاَ فِي أَنْفُسِكُمْ

22.

Başınıza gelenler, içinizde olup bitenler,

إِلاَّ فِي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَبْرَأَهَا

 

daha biz yaratmadan, bir kütüğe kaydedilir.

إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللهِ يَسِيرٌ

 

Bu, Allah'a göre çok basit bir işlemdir.

لِكَيْلاَ تَأْسَوْا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلاَ تَفْرَحُوا بِمَا آتَاَكُمْ

23.

Bu nedenle kaybettiklerinize fazla üzülmeyin, Allah'ın size verdiklerine de pek sevinmeyin.

وَاللهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ

 

Allah, boş hayaller kurup övünenleri sevmez.

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ

24.

Cimrileri de cimriliği önerenleri de sevmez.

وَمَنْ يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

 

Bizi takmayan bilsin ki Allah, şükür zenginidir.

سورة الحديد: مدنية 29 آية

27.c.

Hadîd: 57 /  25 - 29. Ayetler

 

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ

25.

Biz elçilerimizi belgelerle gönderdik. Ayrıca, kendilerine verdiğimiz kitaplarda, adaleti işler halde tutmaları için bir takım ölçüler de verdik.

وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ

 

Demiri yarattık: çünkü demir, başka faydaları yanı sıra insanlık için bir güç simgesidir.

وَلِيَعْلَمَ اللهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ

 

Allah bu demirsilah gücü sayesinde kendisine ve resulüne yardım edenleri ortaya çıkarıyor.

إِنَّ اللهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ

 

Çünkü Allah, çok görkemli bir güce sahiptir…

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ

26.

Biz Nûh ve İbrahim'e de elçilik görevi verdik.

وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ

 

onların soyunu peygamberlik ve kitap vermek suretiyle şereflendirdik.

فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

 

İbrahim soyunda doğrular da vardı eğriler de, ama eğriler çoğunlukta idi.

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا

27.

Ardından onların izinden gidecek yeni resuller gönderdik.

وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ اْلإِنْجِيلَ

 

Ardından Meryemoğlu İsa'yı, İncil ile yollara düşürdük.

وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً

 

Ona inananların kalplerine sevgi ve şefkat yükledik.

وَرَهْبَانِيَّةً نِابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلاَّ ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللهِ

 

Ruhbanlık diye bir şey uydurdular. Ama biz, kendilerine Allah rızasını talep dışında böyle bir görev vermemiştik. [2]

فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا

 

Zaten, ruhbanlık ilkelerine önce kendileri uymadılar.

فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ

 

Yine de biz, ruhbanların çoğu bozuk olduğu halde, Allah'a yürekten inananlara hak ettikleri değeri verdik…

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ

28.

Sevgili müminler! Allah'a karşı kendinizi sağlama alın.

وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِهِ

 

Resulüne güvenin ki, size sevgisini katlasın.

وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ

 

Yolunuzu aydınlatan ışığınız olsun ve sizi bağışlasın.

وَاللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

 

Allah, engin hoşgörülü bir sevgi deryasıdır.

لِئَلاَّ يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللهِ وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللهِ

29.

Artık ehlikitap, Allah'ın erdem sıfatından pay alamayacaklarını bilmelidirler. Çünkü erdem hazinesi Allah’ın tekelindedir.

يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ

 

Onu hak edene verir. Çünkü erdemin öz kaynağı Allah'tır.

 



[1] Peygamberin Miraç'ta gözünü alamadığı tüm semayı dolduran bu melek, Refref'tir. AD.

[2]  Ruhbanlık: Aslında dünya nimetlerini reddedip kendini Allah'a adama şeklinde olması gerekirken, hristiyanlıkta evlenmeyen rahip ve rahibeleriyle, insanı melek yapmaya çalışan ve insan doğasına ters düşen bir düşünce haline gelmiştir. İslâm’da ruhbanlık yoktur.