سورة
المجادلة: مدنية 22
آية |
28.c. |
Mücadele: 58 / 1 - 6. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم |
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm |
قَدْ
سَمِعَ
اللهُ
قَوْلَ
الَّتِي
تُجَادِلُكَ
فِي
زَوْجِهَا
وَتَشْتَكِي
إِلَى اللهِ |
1. |
Resulüm! Allah, kocası hakkında
sana baş vuran ve sıkıntısını, Allah'a arz eden
kadının yakınmalarını duymuştur. |
وَاللهُ
يَسْمَعُ
تَحَاوُرَكُمَا
إِنَّ اللهَ
سَمِيعٌ
بَصِيرٌ |
|
Allah,
karşılıklı konuştuklarınızı da
duyuyordu. Çünkü Allah, her şeyi duyup izlemektedir: |
اَلَّذِينَ
يُظَاهِرُونَ
مِنْكُمْ
مِنْ نِسَائِهِمْ
|
2. |
Karısına:
Anamsın dediği için sırtını dönen
erkekler, şunu iyi bilsinler ki, |
مَا
هُنَّ
أُمَّهَاتِهِمْ
إِنْ
أُمَّهَاتُهُمْ
إِلاَّ
اللاَّئِي
وَلَدْنَهُمْ |
|
Hanımlar, asla
kocalarının anası olamaz, kocaların anası,
onları doğuran kadındır. |
وَإِنَّهُمْ
لَيَقُولُونَ
مُنْكَرًا
مِنَ الْقَوْلِ
وَزُورًا |
|
Bu yeminler, saçma
bir söylentiden ibarettir. |
وَإِنَّ
اللهَ
لَعَفُوٌّ
غَفُورٌ |
|
Allah, herhalde
affedip bağışlayacaktır. |
وَالَّذِينَ
يُظَاهِرُونَ
مِنْ
نِسَائِهِمْ
ثُمَّ
يَعُودُونَ
لِمَا
قَالُوا |
3. |
Ama, bu tür
yeminlerle hanımlarına sırtını dönüp ardından
pişmanlık duyanlar, |
فَتَحْرِيرُ
رَقَبَةٍ
مِنْ قَبْلِ
أَنْ يَتَمَاسَّا |
|
cinsel temasta
bulunmadan önce bir köle azat etmelidirler. |
ذَلِكُمْ
تُوعَظُونَ
بِهِ
وَاللهُ
بِمَا تَعْمَلُونَ
خَبِيرٌ |
|
Size yapılan bu
öğütleri dikkate alın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan
haberlidir. |
فَمَنْ
لَمْ يَجِدْ
فَصِيَامُ
شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ
مِنْ قَبْلِ
أَنْ يَتَمَاسَّا
|
4. |
Buna imkânı
olmayanlar, cinsel temasta bulunmadan önce ardarda iki ay oruç
tutmalıdırlar. |
فَمَنْ
لَمْ
يَسْتَطِعْ
فَإِطْعَامُ
سِتِّينَ
مِسْكِينًا |
|
Bunu da yapamayan
altmış yoksulu doyurmalıdır. |
ذَلِكَ
لِتُؤْمِنُوا
بِاللهِ
وَرَسُولِهِ |
|
Bunlar, Allah ve
resulüne imanınızı perçinlemelidir. |
وَتِلْكَ
حُدُودُ
اللهِ
وَلِلْكَافِرِينَ
عَذَابٌ أَلِيمٌ |
|
Allah'ın
getirdiği bu şartları kabul etmeyenin canı
yanacaktır
|
إِنَّ
الَّذِينَ
يُحَادُّونَ
اللهَ وَرَسُولَهُ
|
5. |
Allah ve resulünün yasaklarına
karşı gelenler, |
كُبِتُوا
كَمَا
كُبِتَ
الَّذِينَ
مِنْ قَبْلِهِمْ |
|
daha öncekiler gibi
sindirilecektir. |
وَقَدْ
أَنْزَلْنَا
آيَاتٍ
بَيِّنَاتٍ |
|
Bizim sözlerimiz
gayet açıktır, |
وَلِلْكَافِرِينَ
عَذَابٌ
مُهِينٌ |
|
İnkarcıların
ise cezaları, aşağılayıcı olacaktır. |
يَوْمَ
يَبْعَثُهُمُ
اللهُ
جَمِيعًا |
6. |
Bir gün Allah,
herkesi toptan diriltecek ve |
فَيُنَبِّئُهُمْ
بِمَا
عَمِلُوا |
|
yapıp
ettiklerini kendilerine haber verecektir. |
أَحْصَاهُ
اللهُ
وَنَسُوهُ |
|
Çünkü Allah,
olanları kaydeder, insan unutur. |
وَاللهُ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
شَهِيدٌ |
|
Çünkü Allah, her
şeyin doğrudan tanığıdır... |
سورة
المجادلة: مدنية 22
آية |
28.c. |
Mücadele: 58 / 7 - 11. Ayetler |
أَلَمْ
تَرَ أَنَّ
اللهَ
يَعْلَمُ
مَا فِي السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي اْلأَرْضِ
|
7. |
Acaba insanoğlu, Allah'ın
göklerde ve yerde olup bitenleri bildiğini tahmin edemiyor mu? |
مَا
يَكُونُ
مِنْ
نَجْوَى
ثَلاَثَةٍ
إِلاَّ هُوَ
رَابِعُهُمْ
|
|
Gizli konuşan üç
kişiden dördüncüsü Allah'tır. |
وَلاَ
خَمْسَةٍ
إِلاَّ هُوَ
سَادِسُهُمْ |
|
Beş kişiden
altıncısı da Allah'tır. |
وَلاَ
أَدْنَى
مِنْ ذَلِكَ
وَلاَ
أَكْثَرَ إِلاَّ
هُوَ
مَعَهُمْ
أَيْنَ مَا
كَانُوا |
|
Bundan daha az ya
daha fazla, kim nerede ve kiminle olursa olsun, Allah onların hemen
yanıbaşındadır ve |
ثُمَّ
يُنَبِّئُهُمْ
بِمَا
عَمِلُوا
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
|
|
kıyamet gününde
tüm yapıp ettiklerini kendilerine haber verecektir. |
إِنَّ
اللهَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَلِيمٌ |
|
Çünkü Allah, her
şeyi tüm ayrıntısıyla bilir... |
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
نُهُوا عَنِ
النَّجْوَى |
8. |
Resulüm! Görüyor musun bak, gizli
konuşmaları kendilerine yasaklandığı halde |
ثُمَّ
يَعُودُونَ
لِمَا
نُهُوا
عَنْهُ |
|
yasakları
nasıl da deliyorlar!? |
وَيَتَنَاجَوْنَ
بِاْلإثْمِ
وَالْعُدْوَانِ
وَمَعْصِيَةِ
الرَّسُولِ |
|
Hem de ağır
ve düşmanca laflar ederek, resule isyan ayakları yapıyorlar. |
وَإِذَا
جَاءُوكَ
حَيَّوْكَ
بِمَا لَمْ
يُحَيِّكَ
بِهِ اللهُ |
|
Nasıl mı?
Meselâ seni, Allah'ın sana hiç öğretmediği bir selâmla selâmlıyorlar. |
وَيَقُولُونَ
فِي أَنْفُسِهِمْ
لَوْلاَ
يُعَذِّبُنَا
اللهُ بِمَا
نَقُولُ |
|
" söylediklerimiz
yüzünden Allah bize ceza verse ya. " diye söyleniyorlar. |
حَسْبُهُمْ
جَهَنَّمُ
يَصْلَوْنَهَا
فَبِئْسَ
الْمَصِيرُ |
|
Girecekleri cehennem,
tam da onlara göre. Ne kötü bir son
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا تَنَاجَيْتُمْ
فَلاَ
تَتَنَاجَوْا
بِاْلإِثْمِ
وَالْعُدْوَانِ
وَمَعْصِيَةِ
الرَّسُولِ |
9. |
Sevgili müminler! Birbirinize açılırken,
ağzınızı bozmayın, işi Allah resulüne isyana ve
düşmanlığa vardırmayın. |
وَتَنَاجَوْا
بِالْبِرِّ
وَالتَّقْوَى
وَاتَّقُوا
اللهَ
الَّذِي
إِلَيْهِ
تُحْشَرُونَ |
|
Kendinizi güzel güzel
ve dürüstçe ifade edin. Huzuruna çıkacağınız Allah'a
karşı kendinizi sağlama alın. |
إِنَّمَا
النَّجْوَى
مِنَ
الشَّيْطَانِ
لِيَحْزُنَ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَلَيْسَ
بِضَارِّهِمْ
شَيْئًا
إِلاَّ
بِإِذْنِ
اللهِ |
10. |
Gizli ve şeytanî
fısıldaşmalar, inananları üzer ama, Allah'ın izniyle
onlara herhangi bir zarar veremez. |
وَعَلَى
اللهِ
فَلْيَتَوَكَّلِ
الْمُؤْمِنُونَ |
|
Yeter ki müminler
işlerini, sağlamasını yaparak Allah'a havale etsinler. |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا قِيلَ
لَكُمْ
تَفَسَّحُوا
فِي
الْمَجَالِسِ
فَافْسَحُوا
يَفْسَحِ
اللهُ
لَكُمْ |
11. |
Sevgili müminler!
Eğer bir toplantıda size: " yer açın "
denirse, yer açın ki, Allah da size yer açsın. |
وَإِذَا
قِيلَ انْشُزُوا
فَانْشُزُوا
يَرْفَعِ
اللهُ
الَّذِينَ
آمَنُوا مِنْكُمْ
وَالَّذِينَ
أُوتُوا
الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ
|
|
" Kalkın
" denirse hemen kalkın ki Allah, içinizdeki bilgili müminlerin
saygınlığını arttırsın. |
وَاللهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَبِيرٌ |
|
Allah, tüm yaptıklarınızdan
haberlidir
|
سورة
المجادلة: مدنية 22
آية |
28.c. |
Mücadele: 58 / 12 - 21. Ayetler |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا نَاجَيْتُمُ
الرَّسُولَ
فَقَدِّمُوا
بَيْنَ يَدَيْ
نَجْوَاكُمْ
صَدَقَةً |
12. |
Ey inananlar! Resul ile gizli bir görüşme
yapmak istediğinizde, bu görüşmeden önce sadaka verin. [1] |
ذَلِكَ
خَيْرٌ
لَكُمْ
وَأَطْهَرُ
فَإِنْ لَمْ
تَجِدُوا
فَإِنَّ
اللهَ
غَفُورٌ
رَحِيمٌ |
|
Bu sizin için daha
iyi ve daha nezih bir davranış olur. Buna imkânınız olmaz
ise Allah tabiki engin hoşgörülü bir sevgi selidir. |
أَ أَشْفَقْتُمْ
أَنْ
تُقَدِّمُوا
بَيْنَ يَدَيْ
نَجْوَاكُمْ
صَدَقَاتٍ
فَإِذْ لَمْ
تَفْعَلُوا
وَتَابَ
اللهُ
عَلَيْكُمْ |
13. |
Yapacağınız
gizli görüşmeden önce, sadaka vermek konusunda ikilemde mi
kaldınız? Korkmayın Allah sizi bağışlar. |
فَأَقِيمُوا
الصَّلاَةَ
وَآتُوا
الزَّكَاةَ
وَأَطِيعُوا
اللهَ وَرَسُولَهُ
وَاللهُ
خَبِيرٌ
بِمَا تَعْمَلُونَ |
|
Ama namaza devam
edin, zekatı verin, Allah ve resulüne saygılı olun. Çünkü
Allah, yaptıklarınızın farkındadır
|
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
تَوَلَّوْا
قَوْمًا غَضِبَ
اللهُ
عَلَيْهِمْ
مَا هُمْ
مِنْكُمْ وَلاَ
مِنْهُمْ |
14. |
Resulüm! Allah'ın öfke duyduğu
bir toplum ile sıkı ilişki kuranlara dikkat et! Aslında
onlar, ne sizden ne de onlardan yanadır, |
وَيَحْلِفُونَ
عَلَى
الْكَذِبِ
وَهُمْ يَعْلَمُونَ |
|
Bunlar,
iddialarının yalan olduğunu bile bile yemin ederler. |
أَعَدَّ
اللهُ
لَهُمْ
عَذَابًا
شَدِيدًا |
15. |
Allah, onlar için çok
ağır cezalar hazırladı. |
إِنَّهُمْ
سَاءَ مَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ |
|
Çünkü,
yaptıkları çok çok kötü bir şeydi
|
اِتَّخَذُوا
أَيْمَانَهُمْ
جُنَّةً فَصَدُّوا
عَنْ
سَبِيلِ
اللهِ
فَلَهُمْ
عَذَابٌ
مُهِينٌ |
16. |
Yeminlerini bahane edip Allah yolcusunu
yolundan edenlere de çok aşağılık cezalar verilecektir. |
لَنْ
تُغْنِيَ
عَنْهُمْ
أَمْوَالُهُمْ
وَلاَ
أَوْلاَدُهُمْ
مِنَ اللهِ
شَيْئًا |
17. |
Ne malları ne
evlatları, onlar için Allah'tan en ufak bir taviz koparamayacaktır. |
أُولاَئِكَ
أَصْحَابُ
النَّارِ
هُمْ فِيهَا
خَالِدُونَ |
|
Bunlar, sonsuza kadar
ateş mahkumudurlar. |
يَوْمَ
يَبْعَثُهُمُ
اللهُ
جَمِيعًا
فَيَحْلِفُونَ
لَهُ كَمَا
يَحْلِفُونَ
لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ
أَنَّهُمْ
عَلَى
شَيْءٍ |
18. |
Onlar, Allah'ın
herkesi dirilteceği bir günde tıpkı size ettikleri gibi,
faydası olur umuduyla Allah'a da
yemin billah edeceklerdir. |
أَلاَ
إِنَّهُمْ
هُمُ
الْكَاذِبُونَ |
|
Sizi yalancılar!
|
اِسْتَحْوَذَ
عَلَيْهِمُ
الشَّيْطَانُ
فَأَنْسَاهُمْ
ذِكْرَ
اللهِ
أُولاَئِكَ
حِزْبُ الشَّيْطَانِ
|
19. |
Şeytan önce onların
etrafını sardı, sonra onlara Allah adını unutturdu.
Sonunda hepsi şeytancı / satanist olup çıktılar. |
أَلاَ
إِنَّ
حِزْبَ
الشَّيْطَانِ
هُمُ الْخَاسِرُونَ
|
|
Ama
şeytancılar, yenilmeye mahkumdur
|
إِنَّ
الَّذِينَ
يُحَادُّونَ
اللهَ وَرَسُولَهُ
أُولاَئِكَ
فِي
الأَذَلِّينَ |
20. |
Allah ve resulünün
yasaklarını ihlal edenler, sürüm sürüm sürüneceklerdir. |
كَتَبَ
اللهُ َلأَغْلِبَنَّ
أَنَا
وَرُسُلِي إِنَّ
اللهَ
قَوِيٌّ
عَزِيزٌ |
21. |
Çünkü Allah, ezelde:
" ben ve elçilerim kazanacağız " diye
yazmıştır. Allah, her daim güçlü ve görkemlidir. |
سورة
المجادلة: مدنية 22
آية |
28.c. |
Mücadele: 58 / 22 - 22. Ayetler |
لاَ
تَجِدُ
قَوْمًا
يُؤْمِنُونَ
بِاللهِ وَالْيَوْمِ
اْلآخِرِ
|
22. |
Allah'a ve ahirete
inanan bir toplum, |
يُوَادُّونَ
مَنْ حَادَّ
اللهَ
وَرَسُولَهُ |
|
Allah ve resulüne
diş bileyenlerle sıkı fıkı olmamalıdır. |
وَلَوْ
كَانُوا
آبَاءَهُمْ
أَوْ
أَبْنَاءَهُمْ
أَوْ
إِخْوَانَهُمْ
أَوْ
عَشِيرَتَهُمْ |
|
Bunlar, isterse
müslümanların babaları, oğulları, kardeşleri ya da
aşiretleri olsun, hiç farketmez. |
أُولاَئِكَ
كَتَبَ فِي
قُلُوبِهِمُ
اْلإِيمَانَ
وَأَيَّدَهُمْ
بِرُوحٍ
مِنْهُ |
|
Allah, onlara
imanı nasib etmiş ve kendinden aktardığı güçle
onları, yüreklendirmiştir. |
وَيُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي
مِنْ تَحْتِهَا
اْلأَنْهَارُ
|
|
Dahası ilerde
onları, içinde şarıl şarıl derelerin
çağladığı cennetine alacaktır. |
خَالِدِينَ
فِيهَا |
|
Hem de sonsuza kadar. |
رَضِيَ
اللهُ
عَنْهُمْ
وَرَضُوا
عَنْهُ |
|
Allah onlardan; onlar
da Allah'tan razıdır. |
أُولاَئِكَ
حِزْبُ
اللهِ أَلاَ
إِنَّ
حِزْبَ
اللهِ هُمُ
الْمُفْلِحُونَ |
|
Bunlar, Allah'a gönül
verenlerdir. Allah'a gönül verenler, kesinkes kazanacaktır. |
سورة
الحشر:
مدنية 24
آية |
|
|
Haşr: 59 / 1 - 3. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm |
سَبَّحَ
ِللهِ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي اْلأَرْضِ
|
1. |
Göklerde ve yerde
olan her şey, durmadan Allah'ın o erişilmez yüceliğini
dile getirirler. |
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ |
|
Çünkü Allah her
şeye, bu muhteşem gücüyle egemendir. |
هُوَ
الَّذِي
أَخْرَجَ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
مِنْ أَهْلِ
الْكِتَابِ
مِنْ
دِيَارِهِمْ
ِلأَوَّلِ
الْحَشْرِ |
2. |
İnkara sapan
ehlikitabı, daha ilk toplu sürgün olayında yurtlarından sürüp
çıkaran da Allah'tır. |
مَا
ظَنَنْتُمْ
أَنْ
يَخْرُجُوا |
|
Siz, onların
teslim olmayacağını sanmıştınız. |
وَظَنُّوا
أَنَّهُمْ
مَانِعَتُهُمْ
حُصُونُهُمْ
مِنَ اللهِ |
|
Onlar da kalelerinin,
kendilerini İslâm ordusuna karşı koruyacağını
sanmışlardı. |
فَأَتَاهُمُ
اللهُ مِنْ
حَيْثُ لَمْ
يَحْتَسِبُوا |
|
Ama Allah, onlara hiç
ummadıkları yerden gelip |
وَقَذَفَ
فِي
قُلُوبِهِمُ
الرُّعْبَ |
|
yüreklerine öyle bir
korku saldı ki |
يُخْرِبُونَ
بُيُوتَهُمْ
بِأَيْدِيهِمْ
وَأَيْدِي
الْمُؤْمِنِينَ
|
|
evlerini, adeta
müminlerle bir olup yıktılar. |
فَاعْتَبِرُوا
يَا أُولِي اْلأَبْصَارِ |
|
İleriyi görenler
bu olayı iyi değerlendirmelidir! |
وَلَوْلاَ
أَنْ كَتَبَ
اللهُ
عَلَيْهِمُ
الْجَلاَءَ |
3. |
Eğer Allah,
ezelde onlara sürgün cezasını yazmasaydı, |
لَعَذَّبَهُمْ
فِي
الدُّنْيَا
وَلَهُمْ فِي
اْلآخِرَةِ
عَذَابُ
النَّارِ |
|
Onları bu
dünyada cezasız bırakmazdı. Kaldı ki ahirette, daha
ateş cezaları olacak. |
سورة
الحشر:
مدنية 24
آية |
28.c. |
Haşr: 59 / 4 - 9. Ayetler |
ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ
شَاقُّوا
اللهَ وَرَسُولَهُ
|
4. |
Neden mi? Çünkü Allah
ve resulüne, karşı geldiler. |
وَمَنْ
يُشَاقِّ اللهَ
فَإِنَّ
اللهَ
شَدِيدُ
الْعِقَابِ |
|
Allah'a
karşı gelenler bilsinler ki, Allah'ın sorgulaması çok
serttir
|
مَا
قَطَعْتُمْ
مِنْ
لِينَةٍ
أَوْ
تَرَكْتُمُوهَا
قَائِمَةً
عَلَى
أُصُولِهَا |
5. |
Hazine arazisinde bulunan bir
ağacı kesip kesmemek, |
فَبِإِذْنِ
اللهِ |
|
Allah'ın iznine
tabidir. |
وَلِيُخْزِيَ
الْفَاسِقِينَ |
|
Allah, keyfî hareket
edenleri rezil edecektir. |
وَمَا
أَفَاءَ
اللهُ عَلَى
رَسُولِهِ
مِنْهُمْ |
6. |
Allah'ın,
sürgüncülerden resulüne ayırdığı ganimete göz dikmeyin, |
فَمَا
أَوْجَفْتُمْ
عَلَيْهِ
مِنْ خَيْلٍ وَلاَ
رِكَابٍ |
|
Çünkü siz, onu hak
etmek için ne at bindiniz ne de deve. |
وَلَكِنَّ
اللهَ
يُسَلِّطُ
رُسُلَهُ
عَلَى مَنْ
يَشَاءُ |
|
Allah, elçilerini
istediğine egemen kılabilir. |
وَاللهُ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
|
Çünkü Allah, her
şeye kadirdir. |
مَا
أَفَاءَ
اللهُ عَلَى
رَسُولِهِ
مِنْ أَهْلِ
الْقُرَى |
7. |
Allah'ın
şehir halkından resulüne bıraktığı ganimet: |
فـلِلّهِ
وَلِلرَّسُولِ
وَلِذِي
الْقُرْبَى
وَالْيَتَامَى
وَالْمَسَاكِينِ
وَابْنِ
السَّبِيلِ |
|
Allah / hazine,
resul, yakınlar, yetimler, yoksullar, yol mağdurları
arasında pay edilecektir. |
كَيْ
لاَ يَكُونَ
دُولَةً
بَيْنَ اْلأَغْنِيَاءِ
مِنْكُمْ |
|
Bu taksim,
paranın sırf zenginler arasında dolaşıp bir güç
haline gelmemesi içindir. |
وَمَا
آتَاكُمُ
الرَّسُولُ
فَخُذُوهُ
وَمَا
نَهَاكُمْ
عَنْهُ
فَانْتَهُوا |
|
Resulün size
verdiğini alın, yasakladığından geri durun. |
وَاتَّقُوا
اللهَ |
|
Allah'a
karşı kendinizi sağlama alın. |
إِنَّ
اللهَ
شَدِيدُ
الْعِقَابِ |
|
Çünkü Allah'ın
sillesi çok serttir. |
لِلْفُقَرَاءِ
الْمُهَاجِرِينَ
الَّذِينَ
أُخْرِجُوا
مِنْ دِياَرِهِمْ
وَأَمْوَالِهِمْ
يَبْتَغُونَ
فَضْلاً
مِنَ اللهِ
وَرِضْوَانًا
|
8. |
Ganimette,
Allah'ın rıza ve erdemini umarak yurdundan yuvasından
çıkarılan fakir göçmenlerin de hakkı vardır. |
وَيَنْصُرُونَ
اللهَ
وَرَسُولَهُ
أُولاَئِكَ
هُمُ
الصَّادِقُونَ |
|
Çünkü onlar, Allah ve
resulüne yardım eden dürüst kişilerdir
|
وَالَّذِينَ
تَبَوَّءُوا
الدَّارَ
وَاْلإِيمَانَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ |
9. |
Muhacir'lerden önce Medine'ye imanı
getiren Ensâr'dan da söz etmek gerekirse: |
يُحِبُّونَ
مَنْ
هَاجَرَ
إِلَيْهِمْ
وَلاَ
يَجِدُونَ
فِي
صُدُورِهِمْ
حَاجَةً
مِمَّا
أُوتُوا |
|
Onlar,
şehirlerine gelen Muhacirlere kucak açtılar, onlara verilen ganimet
için içlerinde zerrece kıskançlık duymadılar. |
وَيُؤْثِرُونَ
عَلَى
أَنْفُسِهِمْ
وَلَوْ
كَانَ
بِهِمْ
خَصَاصَةٌ |
|
Çünkü onlar, vaktiyle
de, ihtiyaçlarına rağmen Muhacirleri kendilerine tercih
etmişlerdi. |
وَمَنْ
يُوقَ شُحَّ
نَفْسِهِ فَـأُولاَئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ |
|
Mala karşı
kendilerine, Ensâr misali hakim olabilenler kurtuldu demektir. |
سورة
الحشر: مدنية
24 آية |
28.c. |
Haşr: 59 / 10 - 16. Ayetler |
وَالَّذِينَ
جَاءُوا
مِنْ
بَعْدِهِمْ
يَقُولُونَ
|
10. |
Daha sonra gelen kuşaklar, Ensârı
hayırla anıp şöyle dua edeceklerdir: |
رَبَّنَا
اغْفِرْ
لَنَا وَِلإِخْوَانِنَا
الَّذِينَ
سَبَقُونَا
بِاْلإِيمَانِ |
|
" Ya Rab!
N'olur bizi de, imanda bize öncülük eden kardeşlerimizi de
bağışla. |
وَلاَ
تَجْعَلْ
فِي
قُلُوبِنَا
غِلاًّ
لِلَّذِينَ
آمَنُوا |
|
N'olur önceki
müminler için içimizde ufacık bir kin bırakma bizim! |
رَبَّنَا
إِنَّكَ
رَءُوفٌ
رَحِيمٌ |
|
Ya Rab! artık
duyarlı olan ve seven sensin
" |
أَلَمْ
تَر إِلَى
الَّذِينَ
نَافَقُوا |
11. |
Resulüm! iki yüzlülere bak? |
يَقُولُونَ
ِلإِخْوَانِهِمُ
الَّذِينَ كَفَرُوا
مِنْ أَهْلِ
الْكِتَابِ |
|
Ehlikitabtan
inkarcı kardeşlerine: |
لَئِنْ
أُخْرِجْتُمْ
لَنَخْرُجَنَّ
مَعَكُمْ |
|
" Şayet
siz sürülürseniz, biz de sizinle geliriz. |
وَلاَ
نُطِيعُ
فِيكُمْ
أَحَدًا
أَبَدًا وَإِنْ
قُوتِلْتُمْ
لَنَنْصُرَنَّكُمْ |
|
size
karşı kimsenin güdümüne girmeyiz savaş açılırsa size
yardım ederiz. " diyorlardı. |
وَاللهُ
يَشْهَدُ
إِنَّهُمْ
لَكَاذِبُونَ |
|
Allah ise yalan
söylediklerini pekâlâ biliyordu. |
لَئِنْ
أُخْرِجُوا
لاَ
يَخْرُجُونَ
مَعَهُمْ
وَلَئِنْ
قُوتِلُوا
لاَ
يَنْصُرُونَهُمْ
|
12. |
Sürgün edilmeleri
halinde asla onlarla gitmeyeceklerini, savaşmaları halinde onlara
kesinlikle yardım etmeyeceklerini de biliyordu. |
وَلَئِنْ
نَصَرُوهُمْ
لَيُوَلُّنَّ
اْلأَدْبَارَ
ثُمَّ لاَ
يُنْصَرُونَ |
|
Yardıma gitseler
bile, dönüp kaçacaklar, bu sefer de yüzlerine bakan olmayacaktı
|
َلأَنْتُمْ
أَشَدُّ
رَهْبَةً
فِي
صُدُورِهِمْ
مِنَ اللهِ |
13. |
Aslında münafıkların
yüreğine korku salan, Allah'tan çok, siz Müslümanlarsınız. |
ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ
قَوْمٌ لاَ
يَفْقَهُونَ |
|
Çünkü onlar,
anlayışsız bir toplumdur. |
لاَ
يُقَاتِلُونَكُمْ
جَمِيعًا
إِلاَّ فِي
قُرًى مُحَصَّنَةٍ
أَوْ مِنْ
وَرَاءِ
جُدُرٍ |
14. |
Bu yüzden sizinle yüz
yüze savaşamazlar. Olsa olsa kale korumalı kentlerde ya da cephe
gerisinde savaşabilirler. |
بَأْسُهُمْ
بَيْنَهُمْ
شَدِيدٌ |
|
Aralarındaki
düşmanlık had safhadadır. |
تَحْسَبُهُمْ
جَمِيعًا
وَقُلُوبُهُمْ
شَتَّى |
|
Birlik
sanırsın ama, içten param parçadırlar. |
ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ
قَوْمٌ لاَ
يَعْقِلُونَ |
|
Neden mi? Çünkü
onlar, kafaları sarmayan bir toplumdur. |
كَمَثَلِ
الَّذِينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
قَرِيبًا
ذَاقُوا وَبَالَ
أَمْرِهِمْ |
15. |
Tıpkı, çok
yakınlarda / Bedir'de ağızlarının
payını alanlar gibi. |
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
أَلِيمٌ |
|
Onları da,
kıvrandıran acılar bekliyor. |
كَمَثَلِ
الشَّيْطَانِ
إِذْ قَالَ لِلْإِنْسَانِ
اكْفُرْ
فَلَمَّا
كَفَرَ |
16. |
Münafık,
şeytan gibidir: Nitekim şeytan önce insana: " inkar et "
der. İnkar edince de: |
قَالَ
إِنِّي
بَرِيءٌ
مِنْكَ
إِنِّي
أَخَافُ
اللهَ رَبَّ
الْعَالَمِينَ |
|
" Ben seni
tanımıyorum, yoo ben, Allah'tan korkarım " deyip
çıkar. |
سورة
الحشر:
مدنية 24
آية |
28.c. |
Haşr: 59 / 17 - 24. Ayetler |
فَكَانَ
عَاقِبَتَهُمَا
أَنَّهُمَا
فِي النَّارِ
خَالِدَيْنِ
فِيهَا |
17. |
Sonuç olarak
şeytan da münafık da müebbet ateş mahkumudurlar. |
وَذَلِكَ
جَزَاءُ
الظَّالِمِينَ |
|
Kendisine
saygısızlık edenlerin cezası budur.. |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا اتَّقُوا
اللهَ |
18. |
Sevgili müminler! Allah'a karşı
kendinizi sağlama alın. |
وَلْتَنْظُرْ
نَفْسٌ مَا
قَدَّمَتْ
لِغَدٍ |
|
Herkes, yarın
için ne yapabildiğine baksın. |
وَاتَّقُوا
اللهَ إِنَّ
اللهَ
خَبِيرٌ بِمَا
تَعْمَلُونَ |
|
Allah'a
karşı kendinizi sağlama alın. Çünkü Allah, tüm
yaptıklarınızın farkındadır. |
وَلاَ
تَكُونُوا
كَالَّذِينَ
نَسُوا اللهَ
فَأَنْسَاهُمْ
أَنْفُسَهُمْ
|
19. |
Allahı
unuttukları için; kişiliklerini yitirenler gibi olmayın. |
أُولاَئِكَ
هُمُ
الْفَاسِقُونَ |
|
Çünkü bu gibiler
çürüktür / işe yaramaz. |
لاَ
يَسْتَوِي
أَصْحَابُ
النَّارِ
وَأَصْحَابُ
الْجَنَّةِ |
20. |
Cennetlikle
cehennemlik de bir olmaz. |
أَصْحَابُ
الْجَنَّةِ
هُمُ
الْفَائِزُونَ |
|
Çünkü cennetlik,
sınavı başaran demektir
|
لَوْ
أَنْزَلْنَا
هَذَا
الْقُرْآنَ
عَلَى جَبَلٍ
|
21. |
Eğer biz, bu Kuranı bir dağa
indirse idik, |
لَرَأَيْتَهُ
خَاشِعًا
مُتَصَدِّعًا
مِنْ
خَشْيَةِ
اللهِ |
|
dağın Allah
korkusuyla eriyip yok olduğunu görürdün, |
وَتِلْكَ
اْلأَمْثَالُ
نَضْرِبُهَا
لِلنَّاسِ
لَعَلَّهُمْ
يَتَفَكَّرُونَ |
|
İnsanlara bu tür
benzetmeler yapmamızın sebebi, onları düşünceye
salmaktır. |
هُوَ
اللهُ
الَّذِي لاَ
إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ |
22. |
Kendisinden
başka tanrı tanımayan Allah: |
عَالِمُ
الْغَيْبِ
وَالشَّهَادَةِ
|
|
göze görüneni de
görünmeyeni de bilir, |
هُوَ
الرَّحْمَانُ
الرَّحِيمُ |
|
O, her şeye
sevgi ile hakim olan Allah'tır. |
هُوَ
اللهُ
الَّذِي لاَ
إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ الْمَلِكُ
الْقُدُّوسُ
|
23. |
Kendisinden
başka tanrı tanımayan Allah: evrenin tek saygın
hakimidir, ayrıca |
السَّلاَمُ
الْمُؤْمِنُ
الْمُهَيْمِنُ
الْعَزِيزُ
الْجَبَّارُ
الْمُتَكَبِّرُ |
|
esenli, güvenli,
egemen, yenilmez, söz geçiren ve mağrur hakimidir. |
سُبْحَانَ
اللهِ
عَمَّا
يُشْرِكُونَ |
|
Allah,
müşriklerin aracı tanrılarıyla mukayese edilemeyecek
kadar erişilmez yücedir. |
هُوَ
اللهُ
الْخَالِقُ
الْبَارِئُ
الْمُصَوِّرُ
|
24. |
O, her şeyi
yaratan, tasarlayıp biçimleyen bir Tanrı'dır, |
لَهُ اْلأَسْمَاءُ
الْحُسْنَى |
|
En güzel isimler
onundur. |
يُسَبِّحُ
لَهُ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضِ |
|
Göklerde ve yerde
olan her şey hep onun bu erişilmez yüceliğini dile getirirler. |
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ |
|
O, muhteşem
gücüyle her şeye egemendir. |
سورة
الممتحنة: مدنية 13
آية |
28.c. |
Mümtehıne: 60 / 1 - 5. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم |
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا لاَ
تَتَّخِذُوا
عَدُوِّي
وَعَدُوَّكُمْ
أَوْلِيَاءَ
تُلْقُونَ
إِلَيْهِمْ
بِالْمَوَدَّةِ |
1. |
Sevgili müminler! Bana ve size düşman
olanları dost kabul etmeyin, onlara sevgi ifade eden sözler de
sarfetmeyin. |
وَقَدْ
كَفَرُوا
بِمَا
جَاءَكُمْ
مِنَ الْحَقِّ |
|
Çünkü onlar vaktiyle
bir yandan, size gelen hakikati inkar ederken |
يُخْرِجُونَ
الرَّسُولَ
وَإِيَّاكُمْ
أَنْ تُؤْمِنُوا
بِاللهِ
رَبِّكُمْ |
|
bir yandan da resulle
beraber sizi, sırf Allah'a inandığınız için
Mekke'den atıyorlardı. |
إِنْ
كُنْتُمْ
خَرَجْتُمْ
جِهَادًا
فِي
سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ
مَرْضَاتِي |
|
Şimdi ise bir
yandan benim için, benim rızam için cihada çıkıyorsunuz, bir
yandan da |
تُسِرُّونَ
إِلَيْهِمْ
بِالْمَوَدَّةِ |
|
onlara, için için
sevgi besliyorsunuz. |
وَأَنَا
أَعْلَمُ
بِمَا
أَخْفَيْتُمْ
وَمَا
أَعْلَنْتُمْ |
|
Ben, sizin neyi
gizleyip neyi açtığınızı bilirim. |
وَمَنْ
يَفْعَلْهُ
مِنْكُمْ
فَقَدْ
ضَلَّ
سَوَاءَ السَّبِيلِ |
|
Bundan böyle
düşmana sır verenler, düz yolda yürümeyi
şaşıracaklardır. |
إِنْ
يَثْقَفُوكُمْ
|
2. |
Eğer onlar size
hakim olabilselerdi, |
يَكُونُوا
لَكُمْ
أَعْدَاءً
وَيَبْسُطُوا
إِلَيْكُمْ
أَيْدِيَهُمْ
وَأَلْسِنَتَهُمْ
بِالسُّوءِ
وَوَدُّوا
لَوْ تَكْفُرُونَ |
|
tepenize binerlerdi,
elleriyle dilleriyle baskı kurup sizin tekrar inkara dönüş
yapmanızı sağlamaya çalışırlardı. |
لَنْ
تَنْفَعَكُمْ
أَرْحَامُكُمْ
وَلاَ
أَوْلاَدُكُمْ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
|
3. |
Kıyamet gününde ne
yakınlarınızın ne de çocuklarınızın size
bir yararı olmayacaktır. |
يَفْصِلُ
بَيْنَكُمْ |
|
Çünkü Allah,
aranıza mesafe koyacaktır. |
وَاللهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَصِيرٌ |
|
Allah,
yaptıklarınızı her an gözlemektedir
|
قَدْ
كَانَتْ
لَكُمْ
أُسْوَةٌ
حَسَنَةٌ فِي
إِبْرَاهِيمَ
وَالَّذِينَ
مَعَهُ |
4. |
İbrahim ve arkadaşları sizin
için güzel bir örnektir: |
إِذْ
قَالُوا
لِقَوْمِهِمْ
إِنَّا
بُرَآءُ
مِنْكُمْ
وَمِمَّا
تَعْبُدُونَ
مِنْ دُونِ
اللهِ |
|
Arkadaşları
halka hitaben: " Biz sizden farklıyız, sizin Allah diye
taptığınız putlarla dahi en ufak bir alâkamız yok, |
كَفَرْنَا
بِكُمْ
وَبَدَا
بَيْنَنَا
وَبَيْنَكُمُ
الْعَدَاوَةُ
وَالْبَغْضَاءُ
أَبَدًا
حَتَّى
تُؤْمِنُوا
بِاللهِ
وَحْدَهُ |
|
artık sizi
kabul edemeyiz, bundan böyle siz, tek Tanrı'ya inanıncaya kadar
aramızda kin ve düşmanlık hakim olacak " derken, |
إِلاَّ
قَوْلَ
إِبْرَاهِيمَ
ِلأَبِيهِ َلأَسْتَغْفِرَنَّ
لَكَ وَمَا
أَمْلِكُ
لَكَ مِنَ
اللهِ مِنْ
شَيْءٍ |
|
İbrahim dayanamayıp babasına :
" Baba! Seni bağışlaması için Allah'a
yalvaracağım ama başka bir şey yapamam " deyivermişti. |
رَبَّنَا
عَلَيْكَ
تَوَكَّلْنَا
وَإِلَيْكَ
أَنَبْنَا
وَإِلَيْكَ
الْمَصِيرُ |
|
Arkadaşları da: " Ya Rab! Artık
biz elimizden geleni yaptık, sana döndük, sana geliyoruz. |
رَبَّنَا
لاَ
تَجْعَلْنَا
فِتْنَةً
لِلَّذِينَ
كَفَرُوا
وَاغْفِرْ
لَنَا |
5. |
N'olur! bizleri,
inkarcıların oyununa getirme! Affet bizi! " |
رَبَّنَا
إِنَّكَ
أَنْتَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ |
|
Artık güçlü
ve egemen olan sensin " diye yalvarıyorlardı. |
سورة
الممتحنة: مدنية 13
آية |
28.c. |
Mümtehıne: 60 / 6 - 11. Ayetler |
لَقَدْ
كَانَ
لَكُمْ
فِيهِمْ أُسْوَةٌ
حَسَنَةٌ
لِمَنْ
كَانَ
يَرْجُوا اللهَ
وَالْيَوْمَ
اْلآخِرَ |
6. |
Doğrusu şu
ki İbrahimler, Allah'tan ve ahıret günü nimetlerinden ümitli
olanlar için çok güzel bir örnektir. |
وَمَن
يَتَوَلَّ
فَإِنَّ
اللهَ هُوَ
الْغَنِيُّ
الْحَمِيدُ |
|
Gerçeğe
sırtını dönenler şunu bilsinler ki Allah, saygı
duyulası bir varlık sahibidir. |
عَسَى
اللهُ أَنْ
يَجْعَلَ
بَيْنَكُمْ
وَبَيْنَ
الَّذِينَ
عَادَيْتُمْ
مِنْهُمْ مَوَدَّةً
|
7. |
Şunu da
unutmayın ki Allah, sizinle düşmanlarınız arasında
her an sıcak bağlantılar kurabilir. |
وَاللهُ
قَدِيرٌ
وَاللهُ
غَفُورٌ
رَحِيمٌ |
|
Çünkü güç,
hoşgörü ve sevginin öz kaynağı Allah'tır. |
لاَ
يَنْهَاكُمُ
اللهُ عَنِ
الَّذِينَ
لَمْ
يُقَاتِلُوكُمْ
فِي
الدِّينِ |
8. |
Allah, din konusunda
size hiç sataşmayanlar için bir şey demiyor, |
وَلَمْ
يُخْرِجُوكُمْ
مِنْ
دِيَارِكُمْ
|
|
Sizi ülkenizden sürüp
çıkarmayanlara da bir şey demiyor: |
أَنْ
تَبَرُّوهُمْ
وَتُقْسِطُوا
إِلَيْهِمْ |
|
Onlara
karşı nazik ve adil olmalısınız. |
إِنَّ
اللهَ
يُحِبُّ
الْمُقْسِطِينَ |
|
Çünkü Allah, adaletli
davrananları sever. |
إِنَّمَا
يَنْهَاكُمُ
اللهُ عَنِ
الَّذِينَ
قَاتَلُوكُمْ
فِي
الدِّينِ |
9. |
Allah, din konusunda
size savaş açanlarla dostluk kurmanızı yasaklıyor, |
وَأَخْرَجُوكُمْ
مِنْ
دِيَارِكُمْ
وَظَاهَرُوا
عَلَى
إِخْرَاجِكُمْ |
|
sizi yurdunuzdan
çıkaranlarla, çıkarılmanıza destek olanları
yasaklıyor, |
أَنْ
تَوَلَّوْهُمْ
وَمَنْ
يَتَوَلَّهُمْ
فَـأُولاَئِكَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ |
|
onlarla yüz yüzgöz
olmanızı istemiyor, onlara yüz verenler kendilerine yazık
ederler
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا جَاءَكُمُ
الْمُؤْمِنَاتُ
مُهَاجِرَاتٍ
فَامْتَحِنُوهُنَّ
اللهُ
أَعْلَمُ
بِإِيمَانِهِنَّ |
10. |
Sevgili müminler! Eğer Müslüman bayanlar size
sığınacak olursa, Allah içyüzlerini bilmekle beraber,
imanlarını sınayın. |
فَإِنْ
عَلِمْتُمُوهُنَّ
مُؤْمِنَاتٍ
فَلاَ
تَرْجِعُوهُنَّ
إِلَى
الْكُفَّارِ |
|
Müslüman
olduklarına inandıysanız onları müşrik
kocalarına iade etmeyin. |
لاَ
هُنَّ حِلٌّ
لَهُمْ
وَلاَ هُمْ
يَحِلُّونَ
لَهُنَّ |
|
Artık ne bu
bayanlar kafirlere helâldir, ne de kafirler onları nikahlarına
alabilir. |
وَآتُوهُمْ
مَا أَنْفَقُوا |
|
çeyiz
masraflarını eski kocalarına iade edin. |
وَلاَ
جُنَاحَ
عَلَيْكُمْ
أَنْ تَنْكِحُوهُنَّ
إِذَا
آتَيْتُمُوهُنَّ
أُجُورَهُنَّ
وَلاَ
تُمْسِكُوا
بِعِصَمِ
الْكَوَافِرِ |
|
Mehirlerini vermek
şartıyla sığınmacı müslüman bayanları
nikahlayabilirsiniz. Müşrik bayanları ise nikahınızda
tutmayın. |
وَاسْأَلُوا
مَا أَنْفَقْتُمْ
وَلْيَسْأَلُوا
مَا أَنْفَقُوا |
|
Yaptığınız
masrafları müşrik kocalarından isteyin. Onlar da kendi
masraflarını istesinler. |
ذَلِكُمْ
حُكْمُ
اللهِ
يَحْكُمُ
بَيْنَكُمْ
وَاللهُ
عَلِيمٌ
حَكِيمٌ |
|
Allah'ın
aranızdaki yargısı bu şekildedir. Allah her şeye
bilgi gücüyle hakimdir. |
وَإِنْ
فَاتَكُمْ
شَيْءٌ مِنْ
أَزْوَاجِكُمْ
إِلَى
الْكُفَّارِ
فَعَاقَبْتُمْ
فَآتُوا
الَّذِينَ
ذَهَبَتْ
أَزْوَاجُهُمْ
مِثْلَ مَا
أَنْفَقُوا |
11. |
Sizden onlara,
onlardan size kaçan eşleriniz yüzünden bir kaybınız olursa,
mağdur kocalara masraflarını verin. |
وَاتَّقُوا
اللهَ
الَّذِي
أَنْتُمْ
بِهِ مُؤْمِنُونَ |
|
İnandığınız Allah'a
karşı kendinizi sağlama alın
|
سورة
الممتحنة: مدنية 13
آية |
28.c. |
Mümtehıne: 60 / 12 - 13. Ayetler |
يَاأَيُّهَا
النَّبِيُّ
إِذَا
جَاءَكَ
الْمُؤْمِنَاتُ
يُبَايِعْنَكَ
|
12. |
Sevgili resulüm! mümin bayanlar gelip sana
bağlılık sözü verirlerse, yani: |
عَلَى
أَنْ لاَ
يُشْرِكْنَ
بِاللهِ
شَيْئًا |
|
Allah'a aracı /
şirk koşmayacaklarsa, |
وَلاَ
يَسْرِقْنَ
وَلاَ
يَزْنِينَ
وَلاَ يَقْتُلْنَ
أَوْلاَدَهُنَّ |
|
hırsızlık
yapmayacak, zina etmeyecek ve çocuklarını öldürmeyeceklerse, |
وَلاَ
يَأْتِينَ
بِبُهْتَانٍ
يَفْتَرِينَهُ
بَيْنَ
أَيْدِيهِنَّ
وَأَرْجُلِهِنَّ |
|
kocalarını
aldatmayacaklarsa, |
وَلاَ
يَعْصِينَكَ
فِي
مَعْرُوفٍ |
|
yasa konusunda sana
karşı gelmeyeceklerse |
فَبَايِعْهُنَّ
وَاسْتَغْفِرْ
لَهُنَّ اللهَ
|
|
kendilerini kabul et.
Onlar için Allah'a dua et. |
إِنَّ
اللهَ
غَفُورٌ
رَحِيمٌ |
|
Allah, engin
hoşgörülü bir sevgi selidir
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا لاَ
تَتَوَلَّوْا
قَوْمًا
غَضِبَ
اللهُ
عَلَيْهِمْ |
13. |
Sevgili müminler! Allah'ın öfke duyduğu
bir toplum ile içli dışlı olmayın. |
قَدْ
يَئِسُوا
مِنَ اْلآخِرَةِ
كَمَا
يَئِسَ
الْكُفَّارُ
مِنْ أَصْحَابِ
الْقُبُورِ |
|
Çünkü onların,
ahiret hayatından beklentileri yoktur. Zaten inkarcılar ölülerin
dirileceğine inanmazlar. |
سورة
الصف:
مدنية 14
آية |
|
|
Saff: 61 / 1 - 5. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm |
سَبَّحَ
ِللهِ مَا
فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي اْلأَرْضِ
|
1. |
Göklerde ve yerde
olan tüm varlıklar, hep Allah'ın erişilmez yüceliğini dile
getirirler. |
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ |
|
O, muhteşem
gücüyle her şeye hakimdir. |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آَمَنُوا
لِمَ تَقُولُونَ
مَا لاَ
تَفْعَلُونَ |
2. |
Sevgili müminler! Yapmayacağınız
şeyleri neden söylersiniz ki!? |
كَبُرَ
مَقْتًا
عِنْدَ اللهِ
أَنْ تَقُولُوا
مَا لاَ
تَفْعَلُونَ |
3. |
Yapmayacağınız
şeyleri söylemek Allah'a göre büyük suçtur. |
إِنَّ
اللهَ
يُحِبُّ
الَّذِينَ
يُقَاتِلُونَ
فِي
سَبِيلِهِ
صَفًّا
كَأَنَّهُمْ
بُنيَانٌ
مَرْصُوصٌ |
4. |
Şüphesiz Allah,
kendisi için düşmana karşı, sıradağlar gibi saf tutup
savaşan müminleri sever
|
وَإِذْ
قَالَ
مُوسَى
لِقَوْمِهِ
يَاقَوْمِ |
5. |
Bir gün Musa, halkına: "
Be adamlar dedi! |
لِمَ
تُؤْذُونَنِي
وَقَدْ
تَعْلَمُونَ
أَنِّي
رَسُولُ
اللهِ
إِلَيْكُمْ |
|
Tanrı elçisi
olduğumu bile bile neden bana bu kadar eziyet edersiniz ki? " |
فَلَمَّا
زَاغُوا
أَزَاغَ
اللهُ
قُلُوبَهُمْ
|
|
Gönülsüzdüler. Allah
da içlerini büsbütün karartıverdi. |
وَاللهُ
لاَ يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْفَاسِقِينَ |
|
Allah,
başınabuyruk toplumlara yol vermez
|
وَإِذْ
قَالَ
عِيسَى
ابْنُ
مَرْيَمَ
يَابَنِي
إِسْرَائِيلَ
إِنِّي
رَسُولُ
اللهِ
إِلَيْكُمْ
مُصَدِّقًا
لِمَا
بَيْنَ
يَدَيَّ
مِنَ
التَّوْرَاةِ
|
6. |
Bir gün Meryemoğlu İsa: " İsrailoğulları
dedi! Ben bir Tanrı elçisiyim. Elimdeki Tevratı
doğrulayıcı olarak beni Tanrı görevlendirdi. |
سورة
الصف: مدنية
14 آية |
28.c. |
Saff: 61 / 6 - 14. Ayetler |
وَمُبَشِّرًا
بِرَسُولٍ
يَأْتِي
مِنْ بَعْدِي
اسْمُهُ
أَحْمَدُ |
-6. |
Ayrıca ben,
benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi de müjdelemeye
geldim. " |
فَلَمَّا
جَاءَهُمْ
بِالْبَيِّنَاتِ
قَالُوا
هَذَا
سِحْرٌ مُبِينٌ |
|
İsa'nın
kendilerine getirdiği mucizelere: " sihir " deyip
çıktılar
|
وَمَنْ
أَظْلَمُ
مِمَّنِ
افْتَرَى
عَلَى اللهِ
الْكَذِبَ
وَهُوَ
يُدْعَى
إِلَى اْلإِسْلاَمِ
|
7. |
Bir yandan İslâma davet edilip
dururken, öbür yandan Allah'a yakışıksız ithamlarda
bulunan zalimin tekidir? |
وَاللهُ
لاَ يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِمِينَ |
|
Allah,
saygısız toplumlara yol vermez. |
يُرِيدُونَ
لِيُطْفِئُوا
نُورَ اللهِ
بِأَفْوَاهِهِمْ
|
8. |
Allah'ın nurunu
ağızlarıyla söndürmeye çalışıyorlar. |
وَاللهُ
مُتِمُّ
نُورِهِ
وَلَوْ
كَرِهَ الْكَافِرُونَ |
|
İnkarcıların
hoşuna gitmese de Allah, bu nuru sonuna kadar yakacaktır. |
هُوَ
الَّذِي
أَرْسَلَ
رَسُولَهُ
بِالْهُدَى
وَدِينِ
الْحَقِّ |
9. |
Resulüne Kuranı
ve İslâmı öğretme görevi veren Allah, |
لِيُظْهِرَهُ
عَلَى
الدِّينِ
كُلِّهِ وَلَوْ
كَرِهَ
الْمُشْرِكُونَ |
|
İslâmı
bütün dinlerin üstüne çıkaracaktır, ara tanrıcılar
hoşlanmasa da
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آَمَنُوا
هَلْ أَدُلُّكُمْ
عَلَى
تِجَارَةٍ
تُنْجِيكُمْ
مِنْ
عَذَابٍ
أَلِيمٍ |
10. |
Sevgili müminler! Sizlere, hepinizin derdine son
verecek kârlı bir alış veriş önereyim mi ne dersiniz? |
تُؤْمِنُونَ
بِاللهِ
وَرَسُولِهِ
وَتُجَاهِدُونَ
فِي سَبِيلِ
اللهِ
بِأَمْوَالِكُمْ
وَأَنفُسِكُمْ
|
11. |
Allah ve resulüne
inanacaksınız, Allah için mallarınızla ve
canlarınızla mücadele edeceksiniz. |
ذَلِكُمْ
خَيْرٌ
لَكُمْ إِنْ
كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
|
Bu öneri, sizin için
çok hayırlı olacaktır. Artık takdir sizin. |
يَغْفِرْ
لَكُمْ
ذُنُوبَكُمْ
وَيُدْخِلْكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي
مِنْ
تَحْتِهَا
الْأَنْهَارُ
وَمَسَاكِنَ
طَيِّبَةً
فِي جَنَّاتِ
عَدْنٍ |
12. |
Ayrıca Allah,
günahlarınızı bağışlayacak ve sizleri, içinde
derelerin çağladığı, Adin cennet köşklerinde
ağırlayacaktır. |
ذَلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظِيمُ |
|
Bu,
muhteşem bir zaferdir. |
وَأُخْرَى
تُحِبُّونَهَا
|
13. |
Seveceğiniz
daha neler neler olacak
|
نَصْرٌ
مِنَ اللهِ
وَفَتْحٌ
قَرِيبٌ
وَبَشِّرِ
الْمُؤْمِنِينَ |
|
Resulüm! müminlere müjde verebilirsin: Allah'ın
izniyle Fetih yakındır. |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آَمَنُوا
كُونُوا أَنْصَارَ
اللهِ |
14. |
Müminler! Artık
Allah için hizmete talip olun. |
كَمَا
قَالَ
عِيسَى
ابْنُ
مَرْيَمَ
لِلْحَوَارِيِّينَ
مَنْ أَنْصَارِي
إِلَى اللهِ |
|
Bildiğiniz gibi
İsa Havarîlerine: " Allah'a giden yolda acaba kimler bana
yardımcı olabilir " dediğinde, |
قَالَ
الْحَوَارِيُّونَ
نَحْنُ أَنْصَارُ
اللهِ |
|
Havarîler
atılıp: " Biz, Allah'a hizmete talibiz " diye
karşılık vermişlerdi. |
فَآَمَنَتْ
طَائِفَةٌ
مِنْ بَنِي
إِسْرَائِيلَ
وَكَفَرَتْ
طَائِفَةٌ |
|
Sonunda
İsrailoğullarından bir kısmı inanmış bir
kısmı da inkar etmişti. |
فَأَيَّدْنَا
الَّذِينَ
آَمَنُوا
عَلَى عَدُوِّهِمْ
فَأَصْبَحُوا
ظَاهِرِينَ |
|
Ama
düşmanlarına karşı desteklediğimiz için müminler
muzaffer oldular. |
سورة
الجمعة: مدنية
11 آية |
28.c. |
Cum'a: 62 / 1 - 8. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm |
يُسَبِّحُ
ِللهِ مَا
فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي اْلأَرْضِ
|
1. |
Göklerde ve yerde
olan tüm varlıklar, Allah'ın erişilmez yüceliğini dile
getirirler. Allah, |
الْمَلِكِ
الْقُدُّوسِ
الْعَزِيزِ
الْحَكِيمِ |
|
her şeyin
başı, saygın, güçlü ve egemendir. |
هُوَ
الَّذِي
بَعَثَ فِي
الْأُمِّيِّينَ
رَسُولاً
مِنْهُمْ |
2. |
Allah'ın, ümmî
bir topluma yine kendi içlerinden seçip gönderdiği elçinin görevi: |
يَتْلُو
عَلَيْهِمْ
آيَاتِهِ
وَيُزَكِّيهِمْ
وَيُعَلِّمُهُمُ
الْكِتَابَ
وَالْحِكْمَةَ
|
|
Allah'ın
ayetlerini okumak, toplumu temiz toplum haline getirmek, yazı ile
egemenlik sanatını öğretmekti. |
وَإِنْ
كَانُوا
مِنْ قَبْلُ
لَفِي
ضَلاَلٍ مُبِينٍ |
|
Çünkü, vaktiyle bu
toplumun bireyleri, tamamen yalnızlığa terkedilmişlerdi. |
وَآخَرِينَ
مِنْهُمْ
لَمَّا
يَلْحَقُوا
بِهِمْ |
3. |
Lakin bizim elçimiz,
henüz bu toplum saflarına katılmamış kuşaklara da
egemen olacaktır. |
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ |
|
Çünkü Allah, her
şeye gücüyle egemendir. |
ذَلِكَ
فَضْلُ
اللهِ
يُؤْتِيهِ
مَنْ يَشَاءُ
|
4. |
Elçilik görevi,
Allah'ın uygun bulduğu bir topluma nasip ettiği bir erdem
nişanıdır. |
وَاللهُ
ذُو
الْفَضْلِ
الْعَظِيمِ |
|
Allah, muhteşem
bir erdem hazinesine sahiptir
|
مَثَلُ
الَّذِينَ
حُمِّلُوا
التَّوْرَاةَ
ثُمَّ لَمْ
يَحْمِلُوهَا
|
5. |
Tevrat gibi bir kitaba sahip olup da ona
hiç el sürmeyenlerin durumu, |
كَمَثَلِ
الْحِمَارِ
يَحْمِلُ
أَسْفَارًا |
|
değerli kitaplar
taşıyan eşeğe benzer. |
بِئْسَ
مَثَلُ
الْقَوْمِ
الَّذِينَ
كَذَّبُوا
بِآيَاتِ
اللهِ |
|
Hiçbir durum, Allah
kelâmını inkar eden bir toplum kadar kötü olamaz. |
وَاللهُ
لاَ يَهْدِي
الْقَوْمَ
الظَّالِمِينَ |
|
Allah, adaleti hiçe
sayan topluma yol vermez. |
قُلْ
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
هَادُوا |
6. |
Resulüm de ki: " Ey Yahudiler!
" |
إِنْ
زَعَمْتُمْ
أَنَّكُمْ
أَوْلِيَاءُ
ِللهِ مِنْ
دُونِ
النَّاسِ |
|
" Kendinizi,
halktan farklı olarak Tanrı erleri sanıyorsanız, |
فَتَمَنَّوُا
الْمَوْتَ
إِنْ
كُنتُمْ صَادِقِينَ |
|
eğer samimî
iseniz, hadi ölmeye hazır olun. " |
وَلاَ
يَتَمَنَّوْنَهُ
أَبَدًا بِمَا
قَدَّمَتْ
أَيْدِيهِمْ
|
7. |
Yaptıklarına
bakılırsa bunu asla isteyemezler. |
وَاللهُ
عَلِيمٌ
بِالظَّالِمِينَ |
|
Çünkü Allah,
zalimleri bilir. |
قُلْ
إِنَّ
الْمَوْتَ
الَّذِي
تَفِرُّونَ مِنْهُ
فَإِنَّهُ
مُلاَقِيكُمْ
|
8. |
Resulüm de ki: "
Hep kaçıp durduğunuz ölüm, bir gün gelip
karşınıza dikilecek, |
ثُمَّ
تُرَدُّونَ
إِلَى
عَالِمِ
الْغَيْبِ
وَالشَّهَادَةِ
|
|
sonra bu âlemin
ötesini berisini bilen bir Tanrı huzuruna
çıkarılacaksınız, |
فَيُنَبِّئُكُمْ
بِمَا كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ |
|
o da tüm
yaptıklarınızı, sayıp dökecek
" |
سورة
الجمعة:
مدنية 11
آية |
28.c. |
Cum'a: 62 / 9 - 11. Ayetler |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
إِذَا نُودِي
لِلصَّلاَةِ
مِنْ يَوْمِ
الْجُمُعَةِ
فَاسْعَوْا
إِلَى
ذِكْرِ
اللهِ
وَذَرُوا الْبَيْعَ
|
9. |
Sevgili müminler! Cuma günü namaza çağrı
yapıldığında, derhal alış-verişi
bırakarak Allaha ibadete koşun. |
ذَلِكُمْ
خَيْرٌ
لَكُمْ إِنْ
كُنْتُمْ
تَعْلَمُونَ |
|
Bu, sizin için
hayırlı olacaktır, artık takdir sizin. |
فَإِذَا
قُضِيَتِ
الصَّلاَةُ
فَانْتَشِرُوا
فِي اْلأَرْضِ
|
10. |
Namaz
kılınınca yeryüzüne tekrar dağılıp |
وَابْتَغُوا
مِنْ فَضْلِ
اللهِ |
|
Allah'ın
rızık sepintisinden nasibinizi arayın. |
وَاذْكُرُوا
اللهَ
كَثِيرًا
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ |
|
Kurtuluşunuz
için Allah adı hep dilinizde olsun / her işe besmele ile
başlayın. |
وَإِذَا
رَأَوْا
تِجَارَةً
أَوْ لَهْوًا
نِانْفَضُّوا
إِلَيْهَا
وَتَرَكُوكَ
قَائِمًا |
11. |
Resulüm! insanlar kârlı bir iş
ya da eğlence gördüler mi seni ortada bırakıp hemen oraya
dönüveriyorlar. |
قُلْ
مَا عِنْدَ
اللهِ
خَيْرٌ مِنَ
اللَّهْوِ
وَمِنَ
التِّجَارَةِ |
|
De ki: " Tanrı
katındakiler, eğlenceden de ticaretten de daha önemlidir. |
وَاللهُ
خَيْرُ
الرَّازِقِينَ |
|
Çünkü Allah,
rızkın öz kaynağıdır. " |
سورة
المنافقون: مدنية 11
آية |
|
|
Münafikûn: 63 / 1 - 4. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
إِذَا
جَاءَكَ
الْمُنَافِقُونَ
قَالُوا
نَشْهَدُ
إِنَّكَ
لَرَسُولُ اللهِ
|
1. |
İki yüzlüler
sana gelip: " Senin Allah resulü olduğunu kabul ediyoruz
" diyorlar. |
وَاللهُ
يَعْلَمُ
إِنَّكَ
لَرَسُولُهُ |
|
Allah, senin resul
olduğunu zaten biliyor. |
وَاللهُ
يَشْهَدُ
إِنَّ
الْمُنَافِقِينَ
لَكَاذِبُونَ |
|
Allah şahittir
ki münafıklar, yalancının tekidir. |
اِتَّخَذُوا
أَيْمَانَهُمْ
جُنَّةً
فَصَدُّوا
عَنْ
سَبِيلِ
اللهِ |
2. |
Yeminlerini bahane
edip Hak yoldan saptılar. |
إِنَّهُمْ
سَاءَ مَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ |
|
Yaptıkları
ne kadar çirkin bir davranış. |
ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ
آمَنُوا
ثُمَّ
كَفَرُوا |
3. |
Neden mi? Çünkü önce
inandılar, sonra inkar ettiler. |
فَطُبِعَ
عَلَى
قُلُوبِهِمْ
فَهُمْ لاَ
يَفْقَهُونَ |
|
Bu yüzden kalpleri
damgalandı. Artık kavrayamazlar. |
وَإِذَا
رَأَيْتَهُمْ
تُعْجِبُكَ
أَجْسَامُهُمْ
|
4. |
Kalıplarına
bakınca kendilerini adam sanırsın. |
وَإِنْ
يَقُولُوا
تَسْمَعْ
لِقَوْلِهِمْ
كَأَنَّهُمْ
خُشُبٌ
مُسَنَّدَةٌ |
|
Konuştuklarını
duysan, konuşma demezsin. Odun gibi laflar. |
يَحْسَبُونَ
كُلَّ
صَيْحَةٍ
عَلَيْهِمْ
هُمُ
الْعَدُوُّ |
|
Her sesi, kendilerine
düşman bilip pirelenirler. |
فَاحْذَرْهُمْ
|
|
Resulüm! iki
yüzlülere dikkat et! |
قَاتَلَهُمُ
اللهُ
أَنَّى
يُؤْفَكُونَ |
|
Kahrolasıcalar
fena kıvırtıyorlar. |
سورة
المنافقون:
مدنية 11 آية
|
28.c. |
Münafikûn: 63 / 5 - 11. Ayetler |
وَإِذَا
قِيلَ
لَهُمْ
تَعَالَوْا
يَسْتَغْفِرْ
لَكُمْ
رَسُولُ
اللهِ
|
5. |
Kendilerine: "
Hadi gelin de Allah resulü sizin için Tanrıdan af dilesin "
denince, |
لَوَّوْا
رُءُوسَهُمْ
|
|
gözlerini
kaçırırlar. |
وَرَأَيْتَهُمْ
يَصُدُّونَ
وَهُمْ
مُسْتَكْبِرُونَ |
|
Derken bir
bakmışsın havalanıp gitmişler. |
سَوَاءٌ
عَلَيْهِمْ أَاسْتَغْفَرْتَ
لَهُمْ أَمْ
لَمْ تَسْتَغْفِرْ
لَهُمْ |
6. |
Resulüm! Artık
onlar için af dilesen de dilemesen de farketmez. |
لَنْ
يَغْفِرَ
اللهُ
لَهُمْ |
|
Çünkü Allah
onları, asla bağışlamayacaktır. |
إِنَّ
اللهَ لاَ
يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْفَاسِقِينَ |
|
Çünkü Allah,
başına buyruk toplumlara yol vermez. |
هُمُ
الَّذِينَ
يَقُولُونَ
لاَ
تُنْفِقُوا
عَلَى مَنْ
عِنْدَ
رَسُولِ
اللهِ
حَتَّى يَنْفَضُّوا
|
7. |
Neden mi? Çünkü:
" Resulüllaha yakın olanlara yardım etmeyin ki
dağılsınlar " diyen onlardır. |
وَِللهِ
خَزَائِنُ
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضِ
|
|
Halbuki göklerin,
yerin hazineleri Allah'ındır. |
وَلَكِنَّ
الْمُنَافِقِينَ
لاَ
يَفْقَهُونَ |
|
ama, münafıklar
bunu kavrayamazlar. |
يَقُولُونَ
لَئِنْ
رَجَعْنَا
إِلَى الْمَدِينَةِ
|
8. |
Diyorlar ki: " Salimen
Medine'ye varırsak, |
لَيُخْرِجَنَّ
اْلأَعَزُّ
مِنْهَا اْلأَذَلَّ |
|
göreceksiniz güçlü
olan, zayıf olanı sürecek. " |
وَِللهِ
الْعِزَّةُ
وَلِرَسُولِهِ
وَلِلْمُؤْمِنِينَ |
|
Aslında güç,
Allah'ın, resulün ve müminlerin elinde |
وَلَكِنَّ
الْمُنَافِقِينَ
لاَ يَعْلَمُونَ |
|
ama, münafıklar
bunun da farkında değiller
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا |
9. |
Sevgili müminler! |
لاَ
تُلْهِكُمْ
أَمْوَالُكُمْ
وَلاَ أَوْلاَدُكُمْ
عَنْ ذِكْرِ
اللهِ |
|
Ne malınız,
ne çocuklarınız sizi, Allah demekten alıkoymasın. |
وَمَنْ
يَفْعَلْ
ذَلِكَ فَـأُولاَئِكَ
هُمُ
الْخَاسِرُونَ |
|
Aksini yapanlar,
kaybeder. |
وَأَنْفِقُوا
مِنْ مَا
رَزَقْنَاكُمْ
مِنْ قَبْلِ
أَنْ
يَأْتِيَ
أَحَدَكُمُ
الْمَوْتُ |
10. |
Ecel gelip çatmadan,
size emanet ettiğimiz malların bir kısmını, ihtiyaç
sahipleri için harcayın, yoksa: |
فَيَقُولَ
رَبِّ
لَوْلاَ
أَخَّرْتَنِي
إِلَى
أَجَلٍ
قَرِيبٍ
فَأَصَّدَّقَ
|
|
" Ya Rab!
n'olur bana biraz daha süre tanı da hayratımı yapıp |
وَأَكُنْ
مِنَ
الصَّالِحِينَ |
|
durumumu
düzelteyim "
demeniz bir işe yaramayacaktır. |
وَلَنْ
يُؤَخِّرَ
اللهُ
نَفْسًا إِذَا
جَاءَ
أَجَلُهَا |
11. |
Çünkü Allah, vadesi
gelene ek süre vermez. |
وَاللهُ
خَبِيرٌ
بِمَا
تَعْمَلُونَ |
|
Ayrıca Allah,
tüm yaptıklarınızdan haberlidir. |
سورة
التغابن: مدنية 18
آية |
28.c. |
Tegâbün: 64 / 1 - 9. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm |
يُسَبِّحُ
ِللهِ مَا
فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي اْلأَرْضِ
|
1. |
Göklerde ve yerde
olan tüm varlıklar Allah'ın, o erişilmez yüceliğini dile
getirirler. |
لَهُ
الْمُلْكُ
وَلَهُ
الْحَمْدُ
وَهُوَ عَلَى
كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
|
Yönetim ona aittir,
teşekkür de ona yapılır. O, her şeye kadirdir. |
هُوَ
الَّذِي
خَلَقَكُمْ
فَمِنْكُمْ
كَافِرٌ
وَمِنْكُمْ
مُؤْمِنٌ |
2. |
Kimini inkarcı,
kimini inançlı yaratan Allah'tır. |
وَاللهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
بَصِيرٌ |
|
Allah, tüm
yaptıklarınızı görüp izlemektedir. |
خَلَقَ
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضَ
بِالْحَقِّ
وَصَوَّرَكُمْ
|
3. |
Gökleri ve yeri
dengede yarattı, sizi tasarladı, |
فَأَحْسَنَ
صُوَرَكُمْ
وَإِلَيْهِ
الْمَصِيرُ |
|
Çok da özendi,
dönüşünüz de ona olacak. |
يَعْلَمُ
مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَاْلأَرْضِ
|
4. |
ِAllah, göklerde ve yerde olup
bitenleri bilir. |
وَيَعْلَمُ
مَا
تُسِرُّونَ
وَمَا
تُعْلِنُونَ
|
|
Gizlediklerinizi de
bilir açığa vurduklarınızı da. |
وَاللهُ
عَلِيمٌ
بِذَاتِ
الصُّدُورِ |
|
aklınızdan
geçenleri de bilir
|
أَلَمْ
يَأْتِكُمْ
نَبَأُ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
مِنْ قَبْلُ |
5. |
Eski inkarcıların öyküsünü
duydunuz mu? |
فَذَاقُوا
وَبَالَ
أَمْرِهِمْ
وَلَهُمْ عَذَابٌ
أَلِيمٌ |
|
Onlar,
yaptıklarının cezasını kısmen çektiler. Ama
asıl kıvrandıran acılar daha sonra. |
ذَلِكَ
بِأَنَّهُ
كَانَتْ
تَأْتِيهِمْ
رُسُلُهُمْ
بِالْبَيِّنَاتِ
|
6. |
Neden? Çünkü
kendilerine Tanrıdan belgeli elçiler geldi ve: |
فَقَالُوا
أَبَشَرٌ
يَهْدُونَنَا
فَكَفَرُوا
وَتَوَلَّوْا |
|
" Bir
beşer mi bize yön verecek " deyip çıktılar burun
kıvırıp gittiler. |
وَاسْتَغْنَى
اللهُ
وَاللهُ
غَنِيٌّ
حَمِيدٌ |
|
Vazgeçilmez olan ise
Allah idi. Çünkü Allah, saygı duyulası muhteşem bir
varlığa sahipti
|
زَعَمَ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
أَنْ لَنْ
يُبْعَثُوا |
7. |
İnkarcılar tekrar diriltilmeyeceklerini
iddia ediyorlar. |
قُلْ
بَلَى
وَرَبِّي
لَتُبْعَثُنَّ
ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ
بِمَا
عَمِلْتُمْ |
|
De ki: " Yoo.
Hem de nasıl diriltileceksiniz, öyle ki yaptıklarınız
size bir bir söylenecek. " |
وَذَلِكَ
عَلَى اللهِ
يَسِيرٌ |
|
Allah'a göre ise bu, basittir. |
فَآمِنُوا
بِاللهِ
وَرَسُولِهِ
وَالنُّورِ
الَّذِي أَنْزَلْنَا
|
8. |
Allah'a, resulüne ve indirdiğimiz Nur'a
inanın. |
وَاللهُ
بِمَا
تَعْمَلُونَ
خَبِيرٌ |
|
Çünkü Allah, tüm
yaptıklarınızdan haberlidir. |
يَوْمَ
يَجْمَعُكُمْ
لِيَوْمِ
الْجَمْعِ ذَلِكَ
يَوْمُ
التَّغَابُنِ
|
9. |
Bir gün Allah,
sizleri bir araya getirecek. O gün yaptığınız
saçmalıklara çıldıracaksınız. |
وَمَنْ
يُؤْمِنْ
بِاللهِ
وَيَعْمَلْ
صَالِحًا
يُكَفِّرْ
عَنْهُ
سَيِّئَاتِهِ
وَيُدْخِلْهُ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي
مِنْ
تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ |
|
O gün Allah,
kendisine inanıp yararlı işler yapanları, tüm
günahlarını silerek, gürül gürül suların
çağladığı cennetine buyur edecektir. |
خَالِدِينَ
فِيهَا
أَبَدًا
ذَلِكَ
الْفَوْزُ
الْعَظِيمُ |
|
Hem de sonsuza kadar.
İşte zaferse zafer
|
سورة
التغابن: مدنية 18
آية |
28.c. |
Tegâbün: 64 / 10 - 18. Ayetler |
وَالَّذِينَ
كَفَرُوا
وَكَذَّبُوا
بِآيَاتِنَا
|
10. |
İnkar edip
sözlerimize yalan diyenler ise, |
أُولاَئِكَ
أَصْحَابُ
النَّارِ
خَالِدِينَ
فِيهَا |
|
sonsuza kadar
cehennemde kalacaklar. |
وَبِئْسَ
الْمَصِيرُ |
|
Aman ne berbat bir
son. |
مَا
أَصَابَ
مِنْ
مُصِيبَةٍ
إِلاَّ
بِإِذْنِ
اللهِ |
11. |
Başa gelen her
musibet, Allahın onayından geçer, |
وَمَنْ
يُؤْمِنْ
بِاللهِ
يَهْدِ
قَلْبَهُ |
|
Allah, inanacak
olanın kalbine girip yön verir. |
وَاللهُ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عَلِيمٌ |
|
Çünkü Allah, her
şeyi bilir. |
وَأَطِيعُوا
اللهَ
وَأَطِيعُوا
الرَّسُولَ |
12. |
Allaha itaat edin,
resule itaat edin. |
فَإِنْ
تَوَلَّيْتُمْ
فَإِنَّمَا
عَلَى
رَسُولِنَا
الْبَلاَغُ
الْمُبِينُ |
|
Kabul etmezseniz,
resulün görevi sadece açık duyurudan ibarettir. |
اَللهُ
لاَ إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ |
13. |
Allahtan başka
tanrı yoktur. |
وَعَلَى
اللهِ
فَلْيَتَوَكَّلِ
الْمُؤْمِنُونَ |
|
Müminler
sağlamasını yapmadan, işlerini Allaha havale etmesinler
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا |
14. |
Sevgili müminler! |
إِنَّ
مِنْ
أَزْوَاجِكُمْ
وَأَوْلاَدِكُمْ
عَدُوًّا
لَكُمْ |
|
Eşleriniz ve
çocuklarınız arasında size düşman olanlar olabilir. |
فَاحْذَرُوهُمْ
وَإِنْ تَعْفُوا
وَتَصْفَحُوا
وَتَغْفِرُوا
|
|
Onlara dikkat edin.
Affeder, hoş görür veya bağışlarsanız, |
فَإِنَّ
اللهَ
غَفُورٌ
رَحِيمٌ |
|
bilin ki Allah,
hoşgörü ve sevgi deryasıdır. |
إِنَّمَا
أَمْوَالُكُمْ
وَأَوْلاَدُكُمْ
فِتْنَةٌ |
15. |
Mallarınız
ve çocuklarınız bir sınavdır. |
وَاللهُ
عِنْدَهُ
أَجْرٌ
عَظِيمٌ |
|
Önemli olan, Allah
katındaki büyük ödüldür. |
فَاتَّقُوا
اللهَ مَا
اسْتَطَعْتُمْ
وَاسْمَعُوا
وَأَطِيعُوا
|
16. |
Kendinizi
olabildiğince Allaha karşı sağlama alın, söz
dinleyin ve itaat edin. |
وَأَنْفِقُوا
خَيْرًا ِلأَنْفُسِكُمْ |
|
Kendi
geleceğiniz için, özveride bulunun. |
وَمَنْ
يُوقَ شُحَّ
نَفْسِهِ فـأُولاَئِكَ
هُمُ
الْمُفْلِحُونَ |
|
İçindeki hepbana
çemberini kırabilen, kurtuldu demektir. |
إِنْ
تُقْرِضُوا
اللهَ
قَرْضًا
حَسَنًا |
17. |
Eğer Allah için
harcanmak üzere, malî yatırım yaparsanız |
يُضَاعِفْهُ
لَكُمْ
وَيَغْفِرْ
لَكُمْ |
|
Allah, buna misliyle
mukabele edip sizi bağışlayacaktır. |
وَاللهُ
شَكُورٌ
حَلِيمٌ |
|
Allah teşekkür
edene karşılık vermeye bayılır. |
عَالِمُ
الْغَيْبِ
وَالشَّهَادَةِ
الْعَزِيزُ
الْحَكِيمُ |
18. |
Evrenin içini
dışını bilen Allah, her şeye yine bu
sınırsız gücüyle egemendir. |
سورة
الطلاق: مدنية
12 آية |
28.c. |
Talâk: 65 / 1 - 9. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm |
يَاأَيُّهَا
النَّبِيُّ
إِذَا
طَلَّقْتُمُ
النِّسَاءَ
فَطَلِّقُوهُنَّ
لِعِدَّتِهِنَّ
|
1. |
Sevgili resulüm! kadınları
boşarken temizlik dönemlerinde boşayın. |
وَأَحْصُوا
الْعِدَّةَ
وَاتَّقُوا
اللهَ رَبَّكُمْ |
|
Üç temizlik dönemini
sayın ve kendinizi, sizi yöneten Allah'a karşı sağlama
alın. |
لاَ
تُخْرِجُوهُنَّ
مِنْ
بُيُوتِهِنَّ |
|
Bu süre zarfında
kadınları evlerinde tutun. |
وَلاَ
يَخْرُجْنَ
إِلاَّ أَنْ
يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ
مُبَيِّنَةٍ |
|
Kadınlar bu süre
zarfında çok açık bir kabalık yapmadıkları sürece
evi terketmesinler. |
وَتِلْكَ
حُدُودُ
اللهِ |
|
Bunlar, Allah'ın
getirdiği sınırlamalardır. |
وَمَنْ
يَتَعَدَّ
حُدُودَ
اللهِ
فَقَدْ ظَلَمَ
نَفْسَهُ |
|
Allah'ın
belirlediği bu sınırları ihlal eden, kendisine
saygısızlık eder. |
لاَ
تَدْرِي
لَعَلَّ
اللهَ
يُحْدِثُ
بَعْدَ
ذَلِكَ
أَمْرًا |
|
hiç bilemezsin,
bakarsın Allah, bu bekleme süresini boşananlar lehine çevirebilir
|
فَإِذَا
بَلَغْنَ
أَجَلَهُنَّ
|
2. |
Kadınların
bekleme süreleri
dolunca, |
فَأَمْسِكُوهُنَّ
بِمَعْرُوفٍ
أَوْ فَارِقُوهُنَّ
بِمَعْرُوفٍ
|
|
ya kendilerine güzel
davranarak geçinmeye devam edersiniz ya da güzellikle
bırakırsınız. |
وَأَشْهِدُوا
ذَوَىْ
عَدْلٍ
مِنْكُمْ
وَأَقِيمُوا
الشَّهَادَةَ
ِللهِ |
|
İçinizden iki
adlî şahit ile durumu belgeleyin. Tanıklığı da Allah
için / hakça yapın. |
ذَلِكُمْ
يُوعَظُ
بِهِ مَنْ
كَانَ
يُؤْمِنُ
بِاللهِ
وَالْيَوْمِ
اْلآخِرِ |
|
Allah'a ve ahiret
gününe inananlar bu öğütleri dikkate almalıdır. |
وَمَنْ
يَتَّقِ
اللهَ
يَجْعَلْ
لَهُ مَخْرَجًا |
|
Allah, kendisini
sağlama alana, elbet bir çıkış yolu gösterecek ve |
وَيَرْزُقْهُ
مِنْ حَيْثُ
لاَ
يَحْتَسِبُ |
3. |
hiç
ummadığı yerden geçimini sağlayacaktır. |
وَمَنْ
يَتَوَكَّلْ
عَلَى اللهِ
فَهُوَ
حَسْبُهُ |
|
İşini,
sağlamasını yaparak, Allaha havale edenlere Allah yeter. |
إِنَّ
اللهَ
بَالِغُ
أَمْرِهِ
قَدْ جَعَلَ اللهُ
لِكُلِّ
شَيْءٍ
قَدْرًا |
|
Her şeye belli
bir ölçü ve ömür biçen Allah, kendi fermanını mutlaka
işletecektir. |
وَاللاَّئِي
يَئِسْنَ
مِنَ
الْمَحِيضِ
مِنْ
نِسَائِكُمْ
إِنِ
ارْتَبْتُمْ |
4. |
-Eğer merak
ediyorsanız- âdetten kesilen kadınlarınızın |
فَعِدَّتُهُنَّ
ثَلاَثَةُ
أَشْهُرٍ
وَاللاَّئِي
لَمْ
يَحِضْنَ |
|
bekleme süreleri, üç
aydır. Henüz âdet görmemiş olanların durumu da böyledir. |
وَأُولاَتُ
اْلأَحْمَالِ
أَجَلُهُنَّ
أَنْ
يَضَعْنَ
حَمْلَهُنَّ |
|
Hamilelerin bekleme
süreleri ise doğum yapana kadardır. |
وَمَنْ
يَتَّقِ
اللهَ
يَجْعَلْ
لَهُ مِنْ أَمْرِهِ
يُسْرًا |
|
Allah, işini
sağlam yapana, bir kolaylık ferman edecektir. |
ذَلِكَ
أَمْرُ
اللهِ أَنْزَلَهُ
إِلَيْكُمْ |
5. |
Bu size indirilen
bir, Tanrı fermanıdır. |
وَمَنْ
يَتَّقِ
اللهَ
يُكَفِّرْ
عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ
وَيُعْظِمْ
لَهُ
أَجْرًا |
|
Allah, işini
sağlam yapanın günahlarını
bağışladığı gibi, sevabını da
arttıracaktır. |
سورة
الطلاق:
مدنية 12
آية |
28.c. |
Talâk: 65 / 10 - 12. Ayetler |
أَسْكِنُوهُنَّ
مِنْ حَيْثُ
سَكَنْتُمْ
مِنْ
وُجْدِكُمْ |
6. |
Mümkün ise kadınları kendi
oturduğunuz yerde tutun. |
وَلاَ
تُضَارُّوهُنَّ
لِتُضَيِّقُوا
عَلَيْهِنَّ |
|
Kendilerini
baskı altında tutmak için bir takım dayatmalarda
bulunmayın. |
وَإِنْ
كُنَّ
أُولاَتِ
حَمْلٍ
فَأَنْفِقُوا
عَلَيْهِنَّ
حَتَّى
يَضَعْنَ
حَمْلَهُنَّ
فَإِنْ
أَرْضَعْنَ
لَكُمْ
فَآتُوهُنَّ
أُجُورَهُنَّ |
|
Hamile iseler,
doğumlarını yapana kadar nafakalarını verin.
Bebeğinizi emzirirlerse ücretlerini verin |
وَأْتَمِرُوا
بَيْنَكُمْ
بِمَعْرُوفٍ
وَإِنْ
تَعَاسَرْتُمْ
فَسَتُرْضِعُ
لَهُ أُخْرَى |
|
Ücret konusunu
aranızda güzellikle halledin. Zorluk çıkarırsanız,
bebeği başkası emzirecek demektir. |
لِيُنْفِقْ
ذُو سَعَةٍ
مِنْ
سَعَتِهِ |
7. |
Durumu müsait olan
özveride bulunsun. |
وَمَنْ
قُدِرَ
عَلَيْهِ
رِزْقُهُ
فَلْيُنْفِقْ
مِمَّا
آتَاهُ
اللهُ
|
|
Darda olan da
yapabileceğini yapsın. |
لاَ
يُكَلِّفُ
اللهُ
نَفْسًا
إِلاَّ مَا
آتَاهَا |
|
Allah, bir
insanı kendisine sunduğu imkân oranında sorumlu tutar. |
سَيَجْعَلُ
اللهُ
بَعْدَ
عُسْرٍ
يُسْرًا |
|
Allah, her zora bir
kolaylık getirecektir. |
وَكَأَيِّنْ
مِنْ
قَرْيَةٍ
عَتَتْ عَنْ
أَمْرِ
رَبِّهَا
وَرُسُلِهِ |
8. |
Biz,
Tanrının buyruğuna ve resulüne karşı gelmiş
nice kent halkını |
فَحَاسَبْنَاهَا
حِسَابًا
شَدِيدًا
وَعَذَّبْنَاهَا
عَذَابًا
نُكْرًا |
|
önce mahkemelerde
süründürdük, ardından de görülmedik acılar çektirdik, |
فَذَاقَتْ
وَبَالَ
أَمْرِهَا
وَكَانَ عَاقِبَةُ
أَمْرِهَا
خُسْرًا |
9. |
hepsi
cezalarını çektiler, sonuç hüsrandı. |
أَعَدَّ
اللهُ
لَهُمْ
عَذَابًا
شَدِيدًا فَاتَّقُوا
اللهَ |
10. |
Allah onlar için çok
ağır cezalar ayarladı. Artık Allah'a karşı
kendinizi sağlama alın
|
يَاأُولِي
اْلأَلْبَابِ
الَّذِينَ
آمَنُوا |
|
Ey imanlı
gönül erleri! |
قَدْ
أَنْزَلَ
اللهُ
إِلَيْكُمْ
ذِكْرًا |
|
Allah size, tam
gönlünüze bir Anı indirdi. |
رَسُولاً
يَتْلُو
عَلَيْكُمْ
آيَاتِ اللهِ
مُبَيِّنَاتٍ
|
11. |
Ayrıca Allah
kelâmını, size açık açık okuması için bir görevli
gönderdi. |
لِيُخْرِجَ
الَّذِينَ
آمَنُوا
وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ
|
|
Amaç: inanıp
yararlı etkinliklerde bulunanları, |
مِنَ
الظُّلُمَاتِ
إِلَى
النُّورِ |
|
karanlıktan
aydınlığa çıkarmaktı. |
وَمَنْ
يُؤْمِنْ
بِاللهِ
وَيَعْمَلْ
صَالِحًا |
|
Artık bundan
böyle Allah, kendisine inanıp yararlı faaliyette bulunanları, |
يُدْخِلْهُ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي
مِنْ تَحْتِهَا
اْلأَنْهَارُ |
|
çağlayanlı
bahçelerde ağırlayacaktır. |
خَالِدِينَ
فِيهَا
أَبَدًا
قَدْ
أَحْسَنَ اللهُ
لَهُ
رِزْقًا |
|
Hem de sonsuza kadar.
Hem de güzelim nimetler sunarak.ِ |
اَللهُ
الَّذِي
خَلَقَ
سَبْعَ
سَمَاوَاتٍ
وَمِنَ اْلأَرْضِ
مِثْلَهُنَّ
|
12. |
Yedi göğü
yaratan Allah, bir o kadar da dünya yarattı. |
يَتَنَزَّلُ
اْلأَمْرُ
بَيْنَهُنَّ
لِتَعْلَمُوا
أَنَّ اللهَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ
وَأَنَّ اللهَ
قَدْ
أَحَاطَ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
عِلْمًا |
|
Allah'ın ferman
dağılımı, bunlar arasında olur. Artık
varın takdir edin, Allah'ın nelere kadir olup nasıl bir bilgi
hakimiyeti sağladığını. |
سورة
التحريم: مدنية 12
آية |
28.c. |
Tahrîm: 66 / 1 - 7. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم |
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm |
يَاأَيُّهَا
النَّبِيُّ
لِمَ
تُحَرِّمُ مَا
أَحَلَّ
اللهُ لَكَ
تَبْتَغِي
مَرْضَاةَ
أَزْوَاجِكَ
وَاللهُ
غَفُورٌ
رَحِيمٌ |
1. |
Sevgili resulüm! Eşlerini memnun etmek için
Allah'ın helâl kıldığını, kendine nasıl
haram edersin? Bereket Allah, hoşgörü deryasıdır. |
قَدْ
فَرَضَ
اللهُ
لَكُمْ
تَحِلَّةَ
أَيْمَانِكُمْ
|
2. |
Allah, yeminlerinizi
nasıl bozabileceğinizi size açıklamıştır. |
وَاللهُ
مَوْلاَكُمْ
وَهُوَ
الْعَلِيمُ
الْحَكِيمُ |
|
Sizin
sırdaşınız Allah'tır, Allah ise her şeye bilgi
ile hakimdir
|
وَإِذْ
أَسَرَّ
النَّبِيُّ
إِلَى
بَعْضِ أَزْوَاجِهِ
حَدِيثًا |
3. |
Bir gün resul, eşlerinden birine bir
sır verdi. |
فَلَمَّا
نَبَّأَتْ
بِهِ
وَأَظْهَرَهُ
اللهُ
عَلَيْهِ |
|
Ama
sırdaşı hanım, bunu kumasına anlatınca Allah,
resulünü durumdan haberdar etti. |
عَرَّفَ
بَعْضَهُ
وَأَعْرَضَ
عَنْ بَعْضٍ |
|
Resul de,
ayrıntıya girmeden, sırdaşı eşine durumu
çıtlattı. |
فَلَمَّا
نَبَّأَهَا
بِهِ قَالَتْ
مَنْ
أَنْبَأَكَ
هَذَا |
|
Resul, durumu bu
şekilde belli edince, sırdaşı: " bunu sana kim
söyledi " diye sordu. |
قَالَ
نَبَّأَنِي
الْعَلِيمُ
الْخَبِيرُ |
|
Resul de: " Her
şeyi bilip duyan. " dedi.
[2] |
إِنْ
تَتُوبَا
إِلَى اللهِ
فَقَدْ
صَغَتْ قُلُوبُكُمَا
|
4. |
Hanımlar! İkiniz de Allah'a tövbe etmelisiniz. Çünkü kalbinizi
bozdunuz. |
وَإِنْ
تَظَاهَرَا
عَلَيْهِ
فَإِنَّ
اللهَ هُوَ
مَوْلاَهُ |
|
Eğer resule
karşı işbirliği yaparsanız, Allah onu
koruyacaktır. |
وَجِبْرِيلُ
وَصَالِحُ
الْمُؤْمِنِينَ
وَالْمَلاَئِكَةُ
|
|
Allah, Cibril,
duyarlı müminler ve melekler |
بَعْدَ
ذَلِكَ
ظَهِيرٌ |
|
bundan sonra da ona
arka çıkacaktır. |
عَسَى
رَبُّهُ
إِنْ
طَلَّقَكُنَّ
أَنْ يُبْدِلَهُ
أَزْوَاجًا
خَيْرًا
مِنْكُنَّ |
5. |
Eğer o sizi
boşayacak olursa, Allah ona, sizin yerinize sizden daha hayırlı
eşler verebilir: |
مُسْلِمَاتٍ
مُؤْمِنَاتٍ
قَانِتَاتٍ
تَائِبَاتٍ |
|
hem de daha uysal,
inançlı, uyumlu, tövbeli |
عَابِدَاتٍ
سَائِحَاتٍ
ثَيِّبَاتٍ
وَأَبْكَارًا |
|
ibadet ve seyahate
düşkün dullar ve bakireler. |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
قُوا أَنْفُسَكُمْ
وَأَهْلِيكُمْ
نَارًا |
6. |
Sevgili müminler! Kendinizi ve ailenizi,
ateşe karşı sağlama alın, |
وَقُودُهَا
النَّاسُ
وَالْحِجَارَةُ |
|
ki bu ateşin
yakıtı insanlar ve taşlardır. |
عَلَيْهَا
مَلاَئِكَةٌ
غِلاَظٌ
شِدَادٌ |
|
Bu ateşin
ocakçı melekleri çok kaba ve serttir. |
لاَ
يَعْصُونَ
اللهَ مَا
أَمَرَهُمْ
وَيَفْعَلُونَ
مَا
يُؤْمَرُونَ |
|
Kendilerine emri
veren Allah'a, asla karşı gelmezler. Emredileni harfiyyen yaparlar
|
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
كَفَرُوا
لاَ تَعْتَذِرُوا
الْيَوْمَ |
7. |
Ey inkarcılar! Artık Allah'tan özür
dilemeyin. |
إِنَّمَا
تُجْزَوْنَ
مَا كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ |
|
Çünkü
yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. |
سورة
التحريم: مدنية 12
آية |
28.c. |
Tahrîm: 66 / 6 - 12. Ayetler |
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُوا
تُوبُوا إِلَى
اللهِ
تَوْبَةً
نَصُوحًا
|
8. |
Sevgili müminler! Allah'a tövbe ederken, bir daha
yapmamak üzere, Nasûh tövbesi edin. |
عَسَى
رَبُّكُمْ
أَنْ
يُكَفِّرَ
عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
|
Rabbiniz, belki o
zaman suçlarınızı örtüp |
وَيُدْخِلَكُمْ
جَنَّاتٍ
تَجْرِي
مِنْ تَحْتِهَا
اْلأَنْهَارُ
|
|
sizi,
çağlayanlı bahçelerinde ağırlayabilir. |
يَوْمَ
لاَ يُخْزِي
اللهُ
النَّبِيَّ
وَالَّذِينَ
آمَنُوا
مَعَهُ |
|
O gün Allah, resulünü
ve beraberindeki müminleri
utandırmayacaktır. |
نُورُهُمْ
يَسْعَى
بَيْنَ
أَيْدِيهِمْ
وَبِأَيْمَانِهِمْ
|
|
O gün onlar, önden ve
yandan bir ışık demeti eşliğinde yol
alırlarken, |
يَقُولُونَ
رَبَّنَا
أَتْمِمْ
لَنَا نُورَنَا
وَاغْفِرْ
لَنَا |
|
bir yandan da dualar
edip: " Ya Rab! n'olur, ışığımızı
daim eyle! bağışla bizi " diyecekler, |
إِنَّكَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
|
" sen, her
şeye kadirsin " diyecekler
|
يَاأَيُّهَا
النَّبِيُّ
جَاهِدِ
الْكُفَّارَ
وَالْمُنَافِقِينَ
|
9. |
Sevgili resulüm! inkarcı ve
münafıklarla mücadelene devam et. |
وَاغْلُظْ
عَلَيْهِمْ
وَمَأْوَاهُمْ
جَهَنَّمُ
وَبِئْسَ
الْمَصِيرُ |
|
Onlara sert çık.
Artık sığınabilecekleri tek yer cehennemdir. Ne berbat
bir son
|
ضَرَبَ
اللهُ
مَثَلاً
لِلَّذِينَ
كَفَرُوا |
10. |
Allah'ın verdiği şu örnek
inkarcılara ders olsun: |
اِمْرَأَةَ
نُوحٍ
وَاِمْرَأَةَ
لُوطٍ |
|
Yani, Nûh'un
karısı ile Lût'un karısı örneği |
كَانَتَا
تَحْتَ
عَبْدَيْنِ
مِنْ
عِبَادِنَا
صَالِحَيْنِ |
|
Her ikisi de iki
değerli kulumuzun karısı iken |
فَخَانَتَاهُمَا
فَلَمْ
يُغْنِيَا
عَنْهُمَا
مِنَ اللهِ
شَيْئًا |
|
kocalarına
ihanet etmiş, kendilerini Allah'ın gazabından
kurtaramamışlardı. |
وَقِيلَ
ادْخُلاَ
النَّارَ
مَعَ
الدَّاخِلِينَ |
|
Her ikisine de:
" ötekilerle birlikte canınız cehenneme "
dendi o kadar
|
وَضَرَبَ
اللهُ
مَثَلاً
لِلَّذِينَ
آمَنُوا
اِمْرَأَةَ
فِرْعَوْنَ |
11. |
Fıravun'un karısı
örneği de Allah'ın, inananlara verdiği örnek bir derstir: |
إِذْ
قَالَتْ
رَبِّ ابْنِ
لِي
عِنْدَكَ
بَيْتًا فِي
الْجَنَّةِ |
|
Hani bir gün:
" Ya Rab! N'olur cennetinde bana da bir yer ver, |
وَنَجِّنِي
مِنْ
فِرْعَوْنَ
وَعَمَلِهِ |
|
Fıravun'dan
ve onun pisliklerinden kurtar beni. |
وَنَجِّنِي
مِنَ
الْقَوْمِ
الظَّالِمِينَ |
|
kurtar beni
şu zalim toplumun elinden " diye yalvarmıştı
|
وَمَرْيَمَ
ابْنَتَ
عِمْرَانَ
الَّتِي أَحْصَنَتْ
فَرْجَهَا |
12. |
İmrân ailesinin kızları
iffetli Meryem de örnek bir kadındı. |
فَنَفَخْنَا
فِيهِ مِنْ
رُوحِنَا |
|
Ona
canımızdan can üfledik. |
وَصَدَّقَتْ
بِكَلِمَاتِ
رَبِّهَا
وَكُتُبِهِ |
|
Meryem, Tanrının
sözlerini ve kitaplarını kabul eden, |
وَكَانَتْ
مِنَ
الْقَانِتِينَ |
|
Tanrıya
karşı son derece saygılı bir kadındı. |
[1] Sanırım
mesele her önüne gelenin kişisel sorunlarıyla resulü ulu orta
rahatsız etmemeleri için hafif bir uyarıdır.
[2] Rivayete
göre resul, eşi Hafsa'ya, muhtemelen hilâfet sıralaması
ile ilgili bir sır vermiş. Bir gün, Hafsanın evde
olmadığı bir sırada onun odasına cariyesi Mariye'yi
almış. Hafsa durumdan rahatsız olmuş. Resul de: " sırrına
sahip ol, Mariye de bana haram olsun " demiş. Ama Hafsa, yine de
bu sırrı, gidip kuması Aişe'ye ifşa etmiş.