سورة
الملك:
مكية 30 آية |
29.c. |
Mülk: 67 / 1 - 12. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم |
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
تَبَارَكَ
الَّذِي
بِيَدِهِ
الْمُلْكُ |
1. |
|
وَهُوَ
عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ
قَدِيرٌ |
|
O her şeye kadirdir. |
َالَّذِي
خَلَقَ
الْمَوْتَ
وَالْحَيَاةَ
لِيَبْلُوَكُمْ
أَيُّكُمْ
أَحْسَنُ
عَمَلاً
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الْغَفُورُ |
2. |
Sizi sınamak, en güzel eseri kimin
yapacağını belirlemek için ölümü ve dirimi yaratan Allah, güç
ve hoşgörünün de kaynağıdır. |
َالَّذِي
خَلَقَ
سَبْعَ
سَمَاوَاتٍ
طِبَاقًا |
3. |
Yedi kat göğü yaratan ve |
مَا
تَرَى فِي
خَلْقِ
الرَّحْمَانِ
مِنْ تَفَاوُتٍ |
|
evrene sevgi ile hakim olan
Tanrı'nın işinde, herhangi bir kusur bulamazsın. |
فَارْجِعِ
الْبَصَرَ
هَلْ تَرَى
مِنْ فُطُورٍ |
|
Şöyle bir bak, var mı bir
çatlak? |
ثُمَّ
ارْجِعِ
الْبَصَرَ
كَرَّتَيْنِ
|
4. |
İstersen bir daha bak. |
يَنْقَلِبْ
إِلَيْكَ
الْبَصَرُ
خَاسِئًا
وَهُوَ
حَسِيرٌ |
|
Gözlerin yorgun ve bitkin düşecektir. |
وَلَقَدْ
زَيَّنَّا
السَّمَاءَ
الدُّنْيَا
بِمَصَابِيحَ
|
5. |
Dünya semasını ışıl
ışıl kandiller ile süsledik. |
وَجَعَلْنَاهَا
رُجُومًا
لِلشَّيَاطِينِ
|
|
Bunları şeytanî güçleri
püskürtmek için yaptık. |
وَأَعْتَدْنَا
لَهُمْ
عَذَابَ
السَّعِيرِ |
|
Bu şeytanlar için alevli silahlar
hazırladık; |
وَلِلَّذِينَ
كَفَرُوا
بِرَبِّهِمْ
عَذَابُ جَهَنَّمَ
وَبِئْسَ
الْمَصِيرُ |
6. |
Gerçek Sahiplerini inkar edenlere ise
yakma cezası ayarladık. Ne berbat bir son. |
إِذَا
أُلْقُوا
فِيهَا
سَمِعُوا
لَهَا شَهِيقًا
وَهِيَ
تَفُورُ |
7. |
İnkarcılar cehenneme
atılırken onun hırıltılı solumasını
işitirler. |
تَكَادُ
تَمَيَّزُ
مِنَ
الْغَيْظِ |
8. |
Sanki, öfkeden patlayacak gibi olur. |
كُلَّمَا
أُلْقِيَ
فِيهَا
فَوْجٌ |
|
İnkarcılar, bölükler halinde
oraya atılırken her defasında |
سَأَلَهُمْ
خَزَنَتُهَا
أَلَمْ
يَأْتِكُمْ
نَذِيرٌ |
|
Ambarcılar, kendilerine sorar ve: " size
uyarıcı gelmemiş miydi? " derler. |
قَالُوا
بَلَى قَدْ
جَاءَنَا
نَذِيرٌ
فَكَذَّبْنَا
|
9. |
İnkarcılar: " Evet, gelmişti
gelmesine de, yalanladık, |
وَقُلْنَا
مَا نَزَّلَ
اللهُ مِنْ
شَيْءٍ إِنْ
أَنْتُمْ
إِلاَّ فِي
ضَلاَلٍ
كَبِيرٍ
|
|
Allah, bir şey göndermiş
değil, dedik, herhalde siz, bunalımdasınız dedik. |
وَقَالُوا
لَوْ كُنَّا
نَسْمَعُ
أَوْ نَعْقِلُ
مَا كُنَّا
فِي
أَصْحَابِ
السَّعِيرِ |
10. |
Vaktiyle kafamızı
çalıştırsak da söylenenlere kulak verse idik, şimdi
şu çılgın alevcilerinden olmaz idik " derler ve |
فَاعْتَرَفُوا
بِذَنْبِهِمْ
فَسُحْقًا ِلأَصْحَابِ
السَّعِيرِ |
11. |
suçlarını kabul ederler. Vah
alev kurbanları!
|
إِنَّ
الَّذِينَ
يَخْشَوْنَ
رَبَّهُمْ
بِالْغَيْبِ
لَهُمْ
مَغْفِرَةٌ
وَأَجْرٌ كَبِيرٌ |
12. |
Görmediği halde Tanrı'dan için için
korkanlar ise, hem hoşgörüye hem de büyük bir ödüle sahip olacaklar. |
سورة
الملك:
مكية 30 آية |
29.c. |
Mülk: 67 / 13 - 26. Ayetler |
وَأَسِرُّوا
قَوْلَكُمْ
أَوِ
اجْهَرُوا بِهِ
|
13. |
İster gizli konuşun ister açık,
farketmez. |
إِنَّهُ
عَلِيمٌ
بِذَاتِ
الصُّدُورِ |
|
Çünkü Allah, gönlünüzden geçenleri de
bilir. |
أَلاَ
يَعْلَمُ
مَنْ خَلَقَ
وَهُوَ
اللَّطِيفُ
الْخَبِيرُ |
14. |
Yaratan bilmez mi? O, saydamdır, her
şeyin içini dışını görür. |
هُوَ
الَّذِي
جَعَلَ
لَكُمُ اْلأَرْضَ
ذَلُولاً |
15. |
Yeryüzünü tam size göre
ayarlamıştır. |
فَامْشُوا
فِي
مَنَاكِبِهَا
وَكُلُوا
مِنْ
رِزْقِهِ
وَإِلَيْهِ
النُّشُورُ |
|
Dünyayı kıyı bucak
dolaşıp Allah'ın nimetlerini görün, çünkü bir gün ona hesap
vereceksiniz. |
أَأَمِنْتُمْ
مَنْ فِي
السَّمَاءِ
أَنْ
يَخْسِفَ بِكُمُ
الأَرْضَ |
16. |
Yukarda olanın, her an
dünyanızı karartma ihtimaline karşı bir güvenceniz var
mı? |
فَإِذَا
هِيَ
تَمُورُ |
|
O zaman yer yerinden oynayacak. |
أَمْ
أَمِنْتُمْ
مَنْ فِي
السَّمَاءِ
أَنْ
يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ
حَاصِبًا |
17. |
Peki yukarda olanın, her an üstünüze
taş yağdırma ihtimaline karşı güvende misiniz? |
فَسَتَعْلَمُونَ
كَيْفَ
نَذِيرِ |
|
Yani benim uyarılarım
nasılmış yakında / BEDİRde göreceksiniz. |
وَلَقَدْ
كَذَّبَ
الَّذِينَ
مِنْ
قَبْلِهِمْ
فَكَيْفَ
كَانَ
نَكِيرِ |
18. |
Nitekim daha öncekiler de
inanmamıştı ama, beni inkar nasılmış gördüler
|
أَوَلَمْ
يَرَوْا
إِلَى
الطَّيْرِ
فَوْقَهُمْ
صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ
|
19. |
Acaba bu insanlar, havada kanat çırparak
yol alan dizi dizi kuşları görmezler mi? |
مَا
يُمْسِكُهُنَّ
إِلاَّ
الرَّحْمَانُ
إِنَّهُ
بِكُلِّ
شَيْءٍ
بَصِيرٌ |
|
Onları havada tutan, her şeye
sevgi ile hakim olan Tanrının gücüdür. O her şeyi görüp izler. |
أَمَّنْ
هَذَا
الَّذِي
هُوَ جُندٌ
لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ
مِنْ دُونِ
الرَّحْمَانِ
|
20. |
Yoksa, her şeye sevgi ile hakim olan
Tanrı dışında, size ordularıyla yardım edecek
biri mi var? |
إِنِ
الْكَافِرُونَ
إِلاَّ فِي
غُرُورٍ |
|
İnkarcılar, büyük bir
yanılgı içindedirler
|
أَمَّنْ
هَذَا
الَّذِي
يَرْزُقُكُمْ
إِنْ أَمْسَكَ
رِزْقَهُ |
21. |
Peki, Allah rızkını
kesiverirse, size kim bakar. |
بَلْ
لَجُّوا فِي
عُتُوٍّ
وَنُفُورٍ |
|
Ne yazık ki! hâlâ büyük bir kin ve
nefretle direnişlerini sürdürüyorlar. |
أَفَمَنْ
يَمْشِي
مُكِبًّا
عَلَى
وَجْهِهِ
أَهْدَى |
22. |
Resulüm! yalpalayarak yürüyen mi daha
iyidir; |
أَمَّنْ
يَمْشِي
سَوِيًّا
عَلَى
صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
|
yoksa düz yolda düzgün yürüyen mi? |
قُلْ
هُوَ
الَّذِي أَنْشَأَكُمْ
وَجَعَلَ
لَكُمُ
السَّمْعَ
وَاْلأَبْصَارَ
وَاْلأَفْئِدَةَ
قَلِيلاً
مَا
تَشْكُرُونَ |
23. |
Resulüm de ki: " sizi yaratan,
size gözler kulaklar ve duyarlı kalpler veren, Allah olduğu halde
teşekkürünüz çok az. |
قُلْ
هُوَ
الَّذِي
ذَرَأَكُمْ
فِي اْلأَرْضِ
وَإِلَيْهِ
تُحْشَرُونَ |
24. |
Sizi yeryüzüne serpiştiren
odur. En sonunda onun huzurunda toplanacaksınız. " |
وَيَقُولُونَ
مَتَى هَذَا
الْوَعْدُ
إِنْ كُنْتُمْ
صَادِقِينَ |
25. |
Bazıları durup durup: " Madem
samimîsiniz, bu felaket ne zaman olacak? " diyorlar. |
قُلْ
إِنَّمَا
الْعِلْمُ
عِنْدَ
اللهِ
وَإِنَّمَا
أَنَا
نَذِيرٌ مُبِينٌ |
26. |
De ki: " Bunun vakti saatini Allah
bilir. Ben sadece bir uyarıcıyım o kadar. " |
سورة
الملك:
مكية 30 آية |
29.c. |
Mülk: 67 / 27 - 30. Ayetler |
فَلَمَّا
رَأَوْهُ
زُلْفَةً
سِيئَتْ
وُجُوهُ
الَّذِينَ
كَفَرُوا |
27. |
Felaketi yakından gördüklerinde
inkarcıların yüzü kapkara kesilecek. |
وَقِيلَ
هَذَا
الَّذِي كُنْتُمْ
بِهِ
تَدَّعُونَ |
|
" işte merak edip
durduğunuz an " denecek. |
قُلْ
أَرَأَيْتُمْ
إِنْ
أَهْلَكَنِيَ
اللهُ
وَمَنْ
مَعِيَ أَوْ
رَحِمَنَا
|
28. |
Resulüm onlara şunu sor: " O
gün Allah beni ve arkadaşlarımı imha ya da ihya etti
diyelim. |
فَمَنْ
يُجِيرُ
الْكَافِرِينَ
مِنْ عَذَابٍ
أَلِيمٍ |
|
Peki, inkarcıları o
kıvrandıran acılardan kim kurtaracak o zaman? |
قُلْ
هُوَ
الرَّحْمَانُ
آمَنَّا
بِهِ وَعَلَيْهِ
تَوَكَّلْنَا
|
29. |
Deki: Bu kurtarıcı, her
şeye sevgi ile hakim Allah'tır, biz yalnız ona inanır,
ona güveniriz. |
فَسَتَعْلَمُونَ
مَنْ هُوَ
فِي ضَلاَلٍ
مُبِينٍ |
|
Zaten yakında
şaşkın kim imiş göreceksiniz. |
قُلْ
أَرَأَيْتُمْ
إِنْ
أَصْبَحَ
مَاؤُكُمْ
غَوْرًا
فَمَنْ يَأْتِيكُمْ
بِمَاءٍ
مَعِينٍ |
30. |
Şunu da sor: su
kaynaklarının çekilebileceği ihtimalini düşündünüz mü hiç?. Söyler
misiniz kim o zaman size kaynak su getirebilir? " |
سورة
القلم:
مكية 52
آية |
|
|
Kalem: 68 / 1 - 16. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
نۤ
وَالْقَلَمِ
وَمَا
يَسْطُرُونَ |
1. |
Nûn. Kalem ve yazdıkları
aşkına derim ki! |
مَا
أَنْتَ
بِنِعْمَةِ
رَبِّكَ
بِمَجْنُونٍ |
2. |
Rabbinin özeni sayesinde sen, deli
değilsin. |
وَإِنَّ
لَكَ َلأَجْرًا
غَيْرَ
مَمْنُونٍ/ وَإِنَّكَ
لَعَلى
خُلُقٍ عَظِيمٍ |
3-4. |
Senin, sürekli ve içe sinesi bir hak
edişin var. // çünkü sen eşsiz bir ahlâk yapısına
sahipsin. |
فَسَتُبْصِرُ
وَيُبْصِرُونَ
// بِأَيِّكُمُ
الْمَفْتُونُ |
5-6. |
Kimin aklından zoru olduğunu //
yakında sen de göreceksin onlar da görecek. |
إِنَّ
رَبَّكَ
هُوَ
أَعْلَمُ
بِمَنْ
ضَلَّ عَنْ
سَبِيلِهِ |
7. |
Çünkü, yoldan çıkanı en iyi
Allah bilir. |
وَهُوَ
أَعْلَمُ
بِالْمُهْتَدِينَ |
|
Doğru yolda olanları da en iyi o
bilir. |
فَلاَ
تُطِعِ
الْمُكَذِّبِينَ
// وَدُّوا لَوْ
تُدْهِنُ
فَيُدْهِنُونَ |
8-9. |
İnkarcılara uyma! // Çünkü
onlar, seni de kendileri gibi yağcı yapmak istiyorlar. |
وَلاَ
تُطِعْ
كُلَّ
حَلاَّفٍ
مَهِينٍ |
10. |
Vara yoğa yemin eden adî heriflere
aldırma! |
هَمَّازٍ
مَشَّاءٍ
بِنَمِيمٍ |
11. |
mıdılcıya, laf
taşıyan gezentiye de. |
مَنَّاعٍ
لِلْخَيْرِ
مُعْتَدٍ أَثِيمٍ |
12. |
İyiliğe düşman, suç delisine, |
عُتُلٍّ
بَعْدَ
ذَلِكَ
زَنِيمٍ |
13. |
hem küt hem hodula da. |
أَنْ
كَانَ ذَا
مَالٍ
وَبَنِينَ |
14. |
Çünkü bütün bunlar, iki kırık
mal sahibi olmaktan kaynaklanıyor. |
إِذَا
تُتْلَى
عَلَيْهِ
آيَاتُنَا
قَالَ أَسَاطِيرُ
اْلأَوَّلِينَ |
15. |
Ayetlerimiz okununca masal deyip
geçene de. |
سَنَسِمُهُ
عَلَى
الْخُرْطُومِ |
16. |
Yakında / BEDİRde burnunu yere sürteceğiz: |
سورة
القلم:
مكية 52
آية |
29.c. |
Kalem: 68 / 16 - 42. Ayetler |
إِنَّا
بَلَوْنَاهُمْ
كَمَا
بَلَوْنَا
أَصْحَابَ
الْجَنَّةِ
إِذْ
أَقْسَمُوا
لَيَصْرِمُنَّهَا
مُصْبِحِينَ
// وَلاَ
يَسْتَثْنُونَ |
17-8. |
Mekke'lilerin başına gelenler,
erkenden ürün toplamaya niyet eden kardeşlerin işine benziyor, //
hem de dua ne etmeden. |
فَطَافَ
عَلَيْهَا
طَائِفٌ
مِنْ
رَبِّكَ وَهُمْ
نَائِمُونَ |
19. |
Ama onlar uykuda iken, bir Tanrı
görevlisi, bahçelerinin üzerinde şöyle bir gezinmiş ve |
فَأَصْبَحَتْ
كَالصَّرِيمِ
//
فَتَنَادَوا
مُصْبِحِينَ |
20-1. |
onu hurda haş etmişti. //
Gençler ise sabahın köründe birbirlerine sesleniyorlar: |
أَنِ
اغْدُوا
عَلَى حَرْثِكُمْ
إِنْ كُنْتُمْ
صَارِمِينَ |
22. |
" ürün toplayacaksanız, hadi
elinizi çabuk tutup bağa gelin " diyorlardı. |
فَانْطَلَقُوا
وَهُمْ
يَتَخَافَتُونَ |
23. |
Yolda giderlerken kıs kıs
gülüşüyorlardı: |
أَنْ
لاَ
يَدْخُلَنَّهَا
الْيَوْمَ
عَلَيْكُمْ
مِسْكِينٌ |
24. |
" artık bugün dilenciler
gelse bile havalarını alacaklar " diyorlardı. |
وَغَدَوْا
عَلَى
حَرْدٍ
قَادِرِينَ |
25. |
Büyük bir hırsla pehlivanlar gibi
bağa dalınca, |
فَلَمَّا
رَأَوْهَا
قَالُوا
إِنَّا
لَضَالُّونَ//
بَلْ نَحْنُ
مَحْرُومُونَ
|
26-7. |
afalladılar: " Aaa! Galiba
yeri şaşırdık. // Yoo. Olamaz! Mahvolduk
" dediler. |
قَالَ
أَوْسَطُهُمْ
أَلَمْ
أَقُلْ
لَكُمْ لَوْلاَ
تُسَبِّحُونَ |
28. |
" Ben dedi ortancaları:
Biraz da Allahı hatırlasanıza dememiş miydim size?
" |
قَالُوا
سُبْحَانَ
رَبِّنَا
إِنَّا
كُنَّا
ظَالِمِينَ |
29. |
Bunun üzerine: " Büyüksün
Allahım! biz gerçekten saygısızlık ettik "
dediler. |
فَأَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ
عَلَى
بَعْضٍ يَتَلاَوَمُونَ |
30. |
Kafa kafaya verdiler, ah tuh edip
sızlandılar. |
قَالُوا
يَاوَيْلَنَا
إِنَّا
كُنَّا طَاغِينَ |
31. |
" Aah ah dediler, ne kadar
azgınmışız meğer. |
عَسَى
رَبُّنَا
أَنْ
يُبْدِلَنَا
خَيْرًا مِنْهَا
إِنَّا
إِلَى
رَبِّنَا
رَاغِبُونَ |
32. |
Allah durumumuzu hayra tebdîl
eylese bari. Allah'tan tek dileğimiz bu "
diye yalvardılar. |
كَذَلِكَ
الْعَذَابُ
وَلَعَذَابُ
اْلآخِرَةِ
أَكْبَرُ |
33. |
Acı böyle olur. Ahret acısı
daha büyük tabi ki. |
لَوْ
كَانُوا
يَعْلَمُونَ |
|
Ah bir bilebilseler!
|
إِنَّ
لِلْمُتَّقِينَ
عِنْدَ
رَبِّهِمْ جَنَّاتِ
النَّعِيمِ |
34. |
Allah'ın Naîm cenneti,
sağlamcılara özeldir. |
أَفَنَجْعَلُ
الْمُسْلِمِينَ
كَالْمُجْرِمِينَ |
35. |
İslâma gönül verenle günahkarı
bir tutar mıyız hiç! |
مَا
لَكُمْ
كَيْفَ
تَحْكُمُونَ |
36. |
Size n'oldu da bu kanaate
vardınız? |
أَمْ
لَكُمْ
كِتَابٌ
فِيهِ
تَدْرُسُونَ |
37. |
Yoksa ayrı bir kitabınız
var da ondan mı |
إِنَّ
لَكُمْ
فِيهِ لَمَا
تَخَيَّرُونَ |
38. |
öğreniyorsunuz en iyinin size ait
olduğunu? |
أَمْ
لَكُمْ
أَيْمَانٌ
عَلَيْنَا
بَالِغَةٌ
إِلَى
يَوْمِ
الْقِيَامَةِ
إِنَّ لَكُمْ
لَمَا
تَحْكُمُونَ//
سَلْهُم
أَيُّهُمْ
بِذَلِكَ
زَعِيمٌ |
39. 40. |
Yoksa kıyamete kadar sürecek
yeminleriniz mi var? Mutlaka böyle bir kanaatiniz olmalı. // Resulüm
onlara bu kanaatin sebebini sor. |
أَمْ
لَهُمْ
شُرَكَاءُ
فَلْيَأْتُوا
بِشُرَكَائِهِمْ
إِنْ
كَانُوا
صَادِقِينَ |
41. |
Yoksa güvendikleri birileri mi var. Samimî
iseler bunları çağırsınlar. |
يَوْمَ
يُكْشَفُ
عَنْ سَاقٍ
وَيُدْعَوْنَ
إِلَى
السُّجُودِ
فَلاَ
يَسْتَطِيعُونَ |
42. |
Aslında o gün onların
paçaları tutuşacak. Kendilerinden secde etmeleri istenecek ama,
edemeyecekler. |
سورة
القلم: مكية
52
آية |
29.c. |
Kalem: 68 / 43 - 52. Ayetler |
خَاشِعَةً
أَبْصَارُهُمْ
تَرْهَقُهُمْ
ذِلَّةٌ
وَقَدْ
كَانُوا
يُدْعَوْنَ
إِلَى
السُّجُودِ
وَهُمْ
سَالِمُونَ |
43. |
Gözleri belerecek. Secde edememekten kan
ter içinde kalacaklar. Halbuki onlar, hayatta iken secdeye davet
edilmişlerdi. |
فَذَرْنِي
وَمَنْ
يُكَذِّبُ
بِهَذَا
الْحَدِيثِ
سَنَسْتَدْرِجُهُمْ
مِنْ حَيْثُ
لاَ
يَعْلَمُونَ |
44. |
Resulüm! Kurana yalan diyenlerin
işini bana bırak. Çünkü biz onları, hiç beklemedikleri bir
yerden avlayacağız. |
وَأُمْلِي
لَهُمْ
إِنَّ
كَيْدِي
مَتِينٌ |
45. |
Onlara biraz süre tanıyorum. Çünkü
benim düzeneğim sağlamdır
|
أَمْ
تَسْأَلُهُمْ
أَجْرًا
فَهُمْ مِنْ
مَغْرَمٍ
مُثْقَلُونَ |
46. |
Resulüm! yoksa sen onlardan ücret talep ediyorsun
da, bu haraca mı bozuluyorlar? |
أَمْ
عِنْدَهُمُ
الْغَيْبُ
فَهُمْ
يَكْتُبُونَ |
47. |
Yoksa gayb bilgileri var da bu bilgileri
kendileri mi yazıyorlar? |
فَاصْبِرْ
لِحُكْمِ
رَبِّكَ
وَلاَ
تَكُنْ
كَصَاحِبِ
الْحُوتِ
إِذْ نَادَى
وَهُوَ
مَكْظُومٌ |
48. |
Resulüm! Rabbinin kararına
saygılı ol. Sakın dev balığın karnında,
kendi kaderine ah edip haykıran Yûnus gibi olma. |
لَوْلاَ
أَنْ
تَدَارَكَهُ
نِعْمَةٌ
مِنْ رَبِّهِ
لَنُبِذَ
بِالْعَرَاءِ
وَهُوَ
مَذْمُومٌ |
49. |
Eğer Allah Yûnus'a değer
vermeseydi onun imdadına yetişmez, cesedini kumsala
atıverirdi. |
فَاجْتَبَاهُ
رَبُّهُ
فَجَعَلَهُ
مِنَ الصَّالِحِينَ |
50. |
Ama Sahibi onu tutup gözde kullardan
eyledi. |
وَإِنْ
يَكَادُ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
لَيُزْلِقُونَكَ
بِأَبْصَارِهِمْ
لَمَّا
سَمِعُوا
الذِّكْرَ
وَيَقُولُونَ
إِنَّهُ
لَمَجْنُونٌ |
51. |
İnkarcılar bu Anı'yı
can kulağı ile dinleyince, seni neredeyse gözleriyle devirecekler
ve " tam bir cinli " diyeceklerdir. |
وَمَا
هُوَ إِلاَّ
ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ |
52. |
Artık Kuran, herkesin
dilindedir. |
سورة
الحاقة:
مكية 52
آية |
|
|
Hâkka: 69 / 1 - 8. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم |
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
اَلْحَاقَّةُ |
1. |
Gerçek ! |
مَا
الْحَاقَّةُ |
2. |
Gerçek nedir? |
وَمَا
أَدْرَاكَ
مَا
الْحَاقَّةُ |
|
Gerçeği sana kim öğretti? |
كَذَّبَتْ
ثَمُودُ
وَعَادٌ
بِالْقَارِعَةِ |
4. |
Semûd ve âd
kavimleri kıyameti yalanladı. |
فَأَمَّا
ثَمُودُ
فَأُهْلِكُوا
بِالطَّاغِيَةِ |
5. |
Semûd halkı büyük bir sesle şok
oldu. |
وَأَمَّا
عَادٌ
فَأُهْلِكُوا
بِرِيحٍ صَرْصَرٍ
عَاتِيَةٍ |
6. |
Âd halkı ise kırıp döken
fırtına ile yok oldu. |
سَخَّرَهَا
عَلَيْهِمْ
سَبْعَ
لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ
أَيَّامٍ
حُسُومًا
فَتَرَى الْقَوْمَ
فِيهَا
صَرْعَى
كَأَنَّهُمْ
أَعْجَازُ
نَخْلٍ
خَاوِيَةٍ |
7. |
Yedi gece sekiz gündüz üzerlerine
kasırga saldı, hepsini yere serdi. Görseydin, içi boş hurma
kütükleri gibi savrulup duruyorlardı. |
فَهَلْ
تَرَى
لَهُمْ مِنْ
بَاقِيَةٍ |
8. |
Bak şimdi onlardan bir iz görebiliyor
musun? |
سورة
الحاقة: مكية
52
آية |
29.c. |
Hâkka: 69 / 9 - 34. Ayetler |
وَجَاءَ
فِرْعَوْنُ
وَمَنْ
قَبْلَهُ
وَالْمُؤْتَفِكَاتُ
بِالْخَاطِئَةِ
|
9. |
Fıravunlar ve ataları ve diğer
felaket kurbanları da fahiş hatalar yapmışlardı: |
فَعَصَوْا
رَسُولَ
رَبِّهِمْ
فَأَخَذَهُمْ
أَخْذَةً
رَابِيَةً |
10. |
Tanrı elçilerine baş
kaldırmışlar, o da onları kaldırıp yere
çalmıştı... |
إِنَّا
لَمَّا
طَغَى
الْمَاءُ
حَمَلْنَاكُمْ
فِي
الْجَارِيَةِ |
11. |
Sular kabarınca sizi, gemiye aldık. |
لِنَجْعَلَهَا
لَكُمْ
تَذْكِرَةً
وَتَعِيَهَا
أُذُنٌ
وَاعِيَةٌ |
12. |
Bu olayı dillere destan, kulaklara
küpe ettik. |
فَإِذَا
نُفِخَ فِي
الصُّورِ
نَفْخَةٌ
وَاحِدَةٌ |
13. |
Sûra bir kere üflendi mi, |
وَحُمِلَتِ
اْلأَرْضُ
وَالْجِبَالُ
فَدُكَّتَا
دَكَّةً وَاحِدَةً |
14. |
dağlar taşlar yerinden
oynatılıp da yeryüzü bir vuruşta dümdüz edildi mi, |
فَيَوْمَئِذٍ
وَقَعَتِ
الْوَاقِعَةُ |
15. |
işte o zaman olan olur. |
وَانْشَقَّتِ
السَّمَاءُ
فَهِيَ
يَوْمَئِذٍ
وَاهِيَةٌ |
16. |
Gök yarılıp da kuru yaprak
misali ezilirken, |
وَالْمَلَكُ
عَلَى
أَرْجَائِهَا
وَيَحْمِلُ
عَرْشَ
رَبِّكَ
فَوْقَهُمْ
يَوْمَئِذٍ
ثَمَانِيَةٌ |
17. |
o gün tüm melekler, göğün bütün
kapılarında hazrolda duracak. Sekiz melek de Tanrı'nın
tüm mülkünü el üstünde tutacaklar. |
يَوْمَئِذٍ
تُعْرَضُونَ
لاَ تَخْفَى
مِنْكُمْ
خَافِيَةٌ |
18. |
O gün siz her şeyden haberli olarak
ortaya davet edileceksiniz. |
فَأَمَّا
مَنْ
أُوتِيَ
كِتَابَهُ
بِيَمِينِهِ
|
19. |
Amel defteri sağdan verilenler: |
فَيَقُولُ
هَاؤُمُ
اقْرَءُوا
كِتَابِيَهْ |
|
" hayat hikayemi okuyun hadi
" diye sabırsızlanırken |
إِنِّي
ظَنَنْتُ
أَنِّي
مُلاَقٍ
حِسَابِيَهْ |
20. |
" zaten hesabımın böyle
olacağını biliyordum " diyecek. |
فَهُوَ
فِي عِيشَةٍ
رَاضِيَةٍ //
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
// قُطُوفُهَا
دَانِيَةٌ |
21-23. |
Onlar yüksek mevkilerde // yerlere
kadar sarkan meyveler arasında // mutlu bir yaşam içinde iken |
كُلُوا
وَاشْرَبُوا
هَنِيئًا
بِمَا أَسْلَفْتُمْ
فِي اْلأَيَّامِ
الْخَالِيَةِ |
24. |
kendilerine: " vaktiyle
yaptıklarınıza karşılık artık yiyin için
afiyet olsun " denecek
|
وَأَمَّا
مَنْ
أُوتِيَ
كِتَابَهُ
بِشِمَالِهِ
|
25. |
Amel defteri soldan verilen ise: |
فَيَقُولُ
يَالَيْتَنِي
لَمْ أُوتَ
كِتَابِيَهْ |
|
" keşke kitabım hiç
verilmeseydi ! " diyecek. |
وَلَمْ
أَدْرِ مَا
حِسَابِيَهْ
// يَالَيْتَهَا
كَانَتِ
الْقَاضِيَةَ |
26-27. |
" keşke hesabımı
bilmez olaydım! // keşke ilk ölümle her şey, olup
bitseydi ! |
مَا
أَغْنَى
عَنِّي
مَالِيَهْ //
هَلَكَ عَنِّي
سُلْطَانِيَهْ |
28-29. |
malım beni kurtarmadı.
// Artık saltanatım sona erdi " diyecek. |
خُذُوهُ
فَغُلُّوهُ //
ثُمَّ
الْجَحِيمَ
صَلُّوهُ |
30-1. |
Bir ses: " tutup
bağlayın//sonra ateşe sallayın |
ثُمَّ
فِي
سِلْسِلَةٍ
ذَرْعُهَا
سَبْعُونَ
ذِرَاعًا
فَاسْلُكُوهُ |
32. |
bir de yetmiş
arşınlık zincire vurun. " diyecek. |
إِنَّهُ
كَانَ لاَ
يُؤْمِنُ
بِاللهِ
الْعَظِيمِ |
33. |
Neden mi? Çünkü ulu Tanrıya inanmaz,
|
وَلاَ
يَحُضُّ
عَلَى
طَعَامِ
الْمِسْكِينِ |
34. |
yoksul doyurmaya hiç yanaşmazdı. |
سورة
الحاقة:
مكية 52
آية |
29.c. |
Hâkka: 69 / 35 - 52. Ayetler |
فَلَيْسَ
لَهُ
الْيَوْمَ
هَاهُنَا
حَمِيمٌ //
وَلاَ
طَعَامٌ
إِلاَّ مِنْ غِسْلِينٍ
// لاَ
يَأْكُلُهُ
إِلاَّ
الْخَاطِئُونَ |
35-37. |
Artık o gün hiçbir dostu, ona yüz
vermez. // yemeği ise pis atık sulardır. // yani
yanlış yapanların yiyeceği... |
فَلاَ
أُقْسِمُ
بِمَا
تُبْصِرُونَ
// وَمَا لاَ
تُبْصِرُونَ |
38-39. |
Gördükleriniz // göremedikleriniz
aşkına derim ki: |
إِنَّهُ
لَقَوْلُ
رَسُولٍ
كَرِيمٍ //
وَمَا هُوَ
بِقَوْلِ
شَاعِرٍ
قَلِيلاً
مَا تُؤْمِنُونَ |
40-41. |
Bu Kuran, değerli bir
elçinin sözleridir. // Şair sözü değildir: Siz, imanı
ağzınızda geveleyip duruyorsunuz. |
وَلاَ
بِقَوْلِ
كَاهِنٍ
قَلِيلاً
مَا
تَذَكَّرُونَ |
42. |
Hele Kuran, kâhin sözü hiç değildir.
İnsan en azından şöyle bir düşünür. |
تَنْـزِيلٌ
مِنْ رَبِّ
الْعَالَمِينَ |
43. |
Kuran, evreni yöneten Tanrı'nın
indirmesidir. |
وَلَوْ
تَقَوَّلَ
عَلَيْنَا
بَعْضَ اْلأَقَاوِيلِ |
44. |
Eğer Muhammed kendi
sözlerinden sadece birini, bize yutturmaya kalkışsaydı, |
َلأَخَذْنَا
مِنْهُ
بِالْيَمِينِ
// ثُمَّ لَقَطَعْنَا
مِنْهُ
الْوَتِينَ |
45-6. |
tuttuğumuz gibi // hayat
damarını koparırdık. |
فَمَا
مِنْكُمْ
مِنْ أَحَدٍ
عَنْهُ
حَاجِزِينَ |
47. |
Hiçbiriniz de ona siper
olamazdınız
|
وَإِنَّهُ
لَتَذْكِرَةٌ
لِلْمُتَّقِينَ |
48. |
Kuran, sağlamcıların diline
tespih olmuştur. |
وَإِنَّا
لَنَعْلَمُ
أَنَّ
مِنْكُمْ
مُكَذِّبِينَ |
49. |
Ama biz, aranızda hâlâ
inkarcılar olduğunu biliyoruz. |
وَإِنَّهُ
لَحَسْرَةٌ
عَلَى
الْكَافِرِينَ |
50. |
Kuran, inkarcılar için hep bir özlem
olacaktır. |
وَإِنَّهُ
لَحَقُّ
الْيَقِينِ |
51. |
Çünkü Kuran, gözün görüp gönlün
çektiği bir gerçektir. |
فَسَبِّحْ
بِاسْمِ
رَبِّكَ
الْعَظِيمِ |
52. |
Bu nedenle sen, ulu Tanrı'nın
adını düşürme dilinden. |
سورة
المعارج: مكية 44 آية |
|
|
Meâric: 70 / 1 - 10. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
سَأَلَ
سَائِلٌ
بِعَذَابٍ
وَاقِعٍ //
لِلْكَافِرينَ
لَيْسَ لَهُ
دَافِعٌ //
مِنَ اللهِ
ذِي
الْمَعَارِجِ |
1-3. |
Birisi, olası bir felaketi soruyor.
// İnkarcıların başında patlayacak önlenemez bir
felaketi. // hem de katmanlar sahibi Allah tarafından. |
تَعْرُجُ
الْمَلاَئِكَةُ
وَالرُّوحُ
إِلَيْهِ
فِي يَوْمٍ
كَانَ
مِقْدَارُهُ
خَمْسِينَ
أَلْفَ
سَنَةٍ |
4. |
Melekler, özellikle de Cibrîl, bu kata
ancak bir günde çıkabilir ki size göre bu süre, elli bin yıl eder. |
فَاصْبِرْ
صَبْرًا
جَمِيلاً//
إِنَّهُمْ
يَرَوْنَهُ
بَعِيدًا/وَنَرَاهُ
قَرِيباً |
5-7. |
Sabırlı ol. // insanlar bunu
uzak gibi görse de // bize göre felaket / BEDİR, yakındır. |
يَوْمَ
تَكُونُ
السَّمَاءُ
كَالْمُهْلِ |
8. |
O gün gökyüzü kana boyanacak, |
وَتَكُونُ
الْجِبَالُ
كَالْعِهْنِ |
9. |
dağlar / devler devrilip
parçalanacak. |
وَلاَ
يَسْأَلُ
حَمِيمٌ
حَمِيمًا |
10. |
Dost dostundan geçecek. |
سورة
المعارج: مكية 44 آية |
29.c. |
Meâric: 70 / 11 - 39. Ayetler |
يُبَصَّرُونَهُمْ
يَوَدُّ الْمُجْرِمُ
لَوْ
يَفْتَدِي
مِنْ
عَذَابِ يَوْمِئِذٍ
بِبَنِيهِ //
وَصَاحِبَتِهِ
وَأَخِيهِ |
11-12. |
|
وَفَصِيلَتِهِ
الَّتِي
تُؤْويهِ |
13. |
hatta kendisini bağrına basan öz
ailesini bile, |
وَمَنْ
فِي اْلأَرْضِ
جَمِيعًا
ثُمَّ
يُنجِيهِ |
14. |
hattâ tüm dünyayı verip kurtulmak
isteyecek: |
كَلاَّ
إِنَّهَا
لَظَى//
نَزَّاعَةً
لِلشَّوَى
|
15-16. |
Çünkü böylesi korkunç bir alev
görülmemiştir, // deriyi kızartıp hoplatan. |
تَدْعُوا
مَنْ
أَدْبَرَ
وَتَوَلَّى//
وَجَمَعَ
فَأَوْعَى |
17-18. |
Bu alev gerçeğe
sırtını dönüp gideni çekecek, // özellikle de depolayıp
tekelcilik yapanı
|
إِنَّ
اْلإِنْسَانَ
خُلِقَ
هَلُوعًا |
19. |
İnsanoğlu gerçekten çok bencil
yaratılmıştır. |
إِذَا
مَسَّهُ
الشَّرُّ
جَزُوعًا //
وَإِذَا مَسَّهُ
الْخَيْرُ
مَنُوعًا |
20-21. |
Bu gibiler, başlarına bir
iş geldi mi yaygaracı; // bir mala sahip oldu mu yasakçı
oluverirler. |
إِلاَّ
الْمُصَلِّينَ
// اَلَّذِينَ
هُمْ عَلَى
صَلاَتِهِمْ
دَائِمُونَ |
22-3. |
Namazlarını hiç aksatmayanlar
ise: |
وَالَّذِينَ
فِي
أَمْوَالِهِمْ
حَقٌّ مَعْلُومٌ |
24. |
kazandıkları her kuruşta
belli bir miktarın, |
لِلسَّائِلِ
وَالْمَحْرُومِ/وَالَّذِينَ
يُصَدِّقُونَ
بِيَوْمِ
الدِّينِ |
25-26. |
doğrudan istekte bulunanlara,
yoksullara, // ahiretin varlığını kabul edenlere; |
وَالَّذِينَ
هُمْ مِنْ
عَذَابِ
رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ |
27. |
ceza korkusuyla hop oturup hop kalkanlara,
|
إِنَّ
عَذَابَ
رَبِّهِمْ
غَيْرُ
مَأْمُونٍ |
28. |
- kimse Tanrı'nın
cezasından emin olamaz.- |
وَالَّذِينَ
هُمْ
لِفُرُوجِهِمْ
حَافِظُونَ |
29. |
avret mahallerine sahip olanlara, |
إِلاَّ
عَلَى
أَزْوَاجِهِمْ
أَوْ مَا
مَلَكَتْ
أَيْمَانُهُمْ
فَإِنَّهُمْ
غَيْرُ مَلُومِينَ//
فَمَنِ
ابْتَغَى
وَرَاءَ
ذَلِكَ
فَأُولاَئِكَ
هُمُ
الْعَادُونَ |
30-31. |
- ki bunlar, sadece kendi eş ve
cariyelerinden sakınmayabilirler, çünkü onlar yadırganmaz,//
artık fazlasını isteyen, ileri gidiyor demektir.- |
وَالَّذِينَ
هُمْ
لِأَمَانَاتِهِمْ
وَعَهْدِهِمْ
رَاعُونَ |
32. |
emanete ve sözlerine sahip olanlara, |
وَالَّذِينَ
هُمْ
بِشَهَادَاتِهِمْ
قَائِمُونَ |
33. |
dürüstçe tanıklık edenlere ve |
وَالَّذِينَ
هُمْ عَلَى
صَلاَتِهِمْ
يُحَافِظُونَ |
34. |
namazlarına dikkat edenlere ait
olduğunu bilirler. |
أُولاَئِكَ
فِي
جَنَّاتٍ
مُكْرَمُونَ |
35. |
Bunlar, cennet bahçelerinde
ağırlanacaklar
|
فَمَالِ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
قِبَلَكَ
مُهْطِعِينَ |
36. |
Resulüm! şu inkarcıların haline
bak. Nasıl da ilgi ile sana doğru koşuyorlar |
عَنِ
الْيَمِينِ
وَعَنِ
الشِّمَالِ
عِزِينَ |
37. |
sağdan soldan, birer ikişer. |
أَيَطْمَعُ
كُلُّ
امْرِئٍ
مِنْهُمْ
أَنْ يُدْخَلَ
جَنَّةَ
نَعِيمٍ |
38. |
Acaba her biri, Naîm cennetine girmeyi mi
umuyorlar? |
كَلاَّ
إِنَّا
خَلَقْنَاهُمْ
مِمَّا يَعْلَمُونَ |
39. |
Boşuna. Çünkü biz, onları da, o
malum çamurdan yarattık
|
سورة
المعارج: مكية 44 آية |
29.c. |
Meâric: 70 / 40 - 44. Ayetler |
فَلاَ
أُقْسِمُ
بِرَبِّ
الْمَشَارِقِ
وَالْمَغَارِبِ
إِنَّا
لَقَادِرُونَ
|
40. |
Doğu - batı yarım
kürelerinin sahibine yemin edip derim ki: güçlü olan biziz. |
عَلَى
أَنْ
نُبَدِّلَ
خَيْرًا
مِنْهُمْ وَمَا
نَحْنُ
بِمَسْبُوقِينَ |
41. |
Bu toplum yerine daha
hayırlısını getirebiliriz, kimse de önümüze geçip bizi
durduramaz. |
فَذَرْهُمْ
يَخُوضُوا
وَيَلْعَبُوا
حَتَّى
يُلاَقُوا
يَوْمَهُمُ
الَّذِي
يُوعَدُونَ |
42. |
Resulüm! sen bırak onları da,
kendilerine sözü edilen güne kadar, kendi çöplüklerinde çalıp
oynasınlar. |
يَوْمَ
يَخْرُجُونَ
مِنَ اْلأَجْدَاثِ
سِرَاعًا
كَأَنَّهُمْ
إِلَى
نُصُبٍ
يُوفِضُونَ |
43. |
Nitekim o gün geldiğinde hızla
kabirlerden fırlayıp sanki kazık yutmuş gibi
okudoğrusuna habire koşacaklar. |
خَاشِعَةً
أَبْصَارُهُمْ
تَرْهَقُهُمْ
ذِلَّةٌ
ذَلِكَ
الْيَوْمُ
الَّذِي
كَانُوا يُوعَدُونَ |
44. |
Gözler baygın, yüzler solgundur.
Artık en sonunda kendilerine sözü edilen gün gelip
çatmıştır. |
سورة
نوح: مكية 28
آية |
|
|
Nûh: 71 / 1 - 10. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
إِنَّا
أَرْسَلْنَا
نُوحًا
إِلَى
قَوْمِهِ |
1. |
Biz Nûh'u kendi halkına elçi
olarak görevlendirdik. |
أَنْ
أَنْذِرْ
قَوْمَكَ
مِنْ قَبْلِ
أَنْ
يَأْتِيَهُمْ
عَذَابٌ
أَلِيمٌ |
|
Kıvrandıran acılar
gelmeden halkını uyar dedik. |
قَالَ
يَاقَوْمِ
إِنِّي
لَكُمْ
نَذِيرٌ مُبِينٌ |
2-3. |
O da: " Sevgili milletim dedi sizi açıkça uyarıyorum: |
أَنِ
اعْبُدُوا
اللهَ
وَاتَّقُوهُ
وَأَطِيعُونِ |
|
Allah'a kulluk edin, kendinizi
sağlama alın, eğer sözümü dinlerseniz, |
يَغْفِرْ
لَكُمْ مِنْ
ذُنُوبِكُمْ
وَيُؤَخِّرْكُمْ
إِلَى
أَجَلٍ
مُسَمًّى |
4. |
Allah,
günahlarınızı bağışlayıp
cezanızı belki bir süre daha erteleyebilir. |
إِنَّ
أَجَلَ
اللهِ إِذَا
جَاءَ لاَ
يُؤَخَّرُ لَوْ
كُنْتُمْ
تَعْلَمُونَ |
|
Allah'ın verdiği süre
bir daha ertelenmez. Ah bunun anlamını bir bilebilseniz. " |
قَالَ
رَبِّ
إِنِّي
دَعَوْتُ
قَوْمِي
لَيْلاً
وَنَهَارًا |
5. |
" Ya Rab dedi Nûh:
halkımı gece gündüz Hakk'a davet ettim, |
فَلَمْ
يَزِدْهُمْ
دُعَائِي
إِلاَّ
فِرَارًا |
6. |
ama her nedense benim davetim hep
onların nefretini azdırdı, |
وَإِنِّي
كُلَّمَا
دَعَوْتُهُمْ
لِتَغْفِرَ
لَهُمْ
جَعَلُوا
أَصَابِعَهُمْ
فِي آذَانِهِمْ
|
7. |
her ne zaman affetmen için
kendilerini sana dua etmeye çağırsam, davetime
kulaklarını tıkadılar, |
وَاسْتَغْشَوْا
ثِيَابَهُمْ
وَأَصَرُّوا
وَاسْتَكْبَرُوا
اسْتِكْبَارًا |
|
kafalarını kuma
gömdüler, direndiler, giderek daha da havalandılar. |
ثُمَّ
إِنِّي
دَعَوْتُهُمْ
جِهَارًا |
8. |
Davetimi haykırdım olmadı, |
ثُمَّ
إِنِّي
أَعْلَنْتُ
لَهُمْ
وَأَسْرَرْتُ
لَهُمْ
إِسْرَارًا |
9. |
açık yaptım, gizli
yaptım yine olmadı. " |
فَقُلْتُ
اسْتَغْفِرُوا
رَبَّكُمْ
إِنَّهُ
كَانَ
غَفَّارًا |
10. |
" Rabb'inizden özür dileyin, çünkü
o, affetmeye bayılır " dedim. |
سورة
نوح: مكية
28
آية |
29.c. |
Nûh: 71 / 11 - 28. Ayetler |
يُرْسِلِ
السَّمَاءَ
عَلَيْكُمْ
مِدْرَارًا
|
11. |
üzerinize bol yağmurlar
yağdırabilir dedim, |
وَيُمْدِدْكُمْ
بِأَمْوَالٍ
وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ
لَكُمْ
جَنَّاتٍ
وَيَجْعَلْ
لَكُمْ
أَنْهَارًا |
12. |
size mal ve evlat verebilir, bağ
bahçe sahibi yapabilir, hattâ sizin için nehirler akıtabilir " dedim. |
مَا
لَكُمْ لاَ
تَرْجُونَ
ِللهِ
وَقَارًا |
13. |
Size n'oluyor da onun büyüklüğünü
takdir edemiyorsunuz? |
وَقَدْ
خَلَقَكُمْ
أَطْوَارًا |
14. |
Hem de sizi farklı kişiliklerde
yaratmış iken |
أَلَمْ
تَرَوْا
كَيْفَ
خَلَقَ
اللهُ سَبْعَ
سَمَاوَاتٍ
طِبَاقًا |
15. |
Yoksa siz, Allah'ın yedi kat
göğü nasıl bir uyum içinde yarattığını
göremiyor musunuz? |
وَجَعَلَ
الْقَمَرَ
فِيهِنَّ
نُورًا وَجَعَلَ
الشَّمْسَ
سِرَاجًا |
16. |
Evren içinde ayı
yansıtıcı; güneşi ışık kaynağı
yaptığını da mı göremiyorsunuz
? |
وَاللهُ
أَنْبَتَكُمْ
مِنَ اْلأَرْضِ
نَبَاتًا |
17. |
Sizi, bir bitki gibi yerden bitiren Allah, |
ثُمَّ
يُعِيدُكُمْ
فِيهَا
وَيُخْرِجُكُمْ
إِخْرَاجًا |
18. |
sizi, bir kere daha toprağa verecek,
sonra tekrar diriltip çıkaracak. |
وَاللهُ
جَعَلَ
لَكُمُ اْلأَرْضَ
بِسَاطًا |
19. |
Allah, yeryüzünü halı gibi önünüze
sererken, |
لِتَسْلُكُوا
مِنْهَا
سُبُلاً
فِجَاجًا |
20. |
kendinize geniş yollar açıp
araziye dalmanızı istemiştir
|
قَالَ
نُوحٌ رَبِّ
إِنَّهُمْ
عَصَوْنِي
وَاتَّبَعُوا
مَنْ لَمْ
يَزِدْهُ
مَالُهُ
وَوَلَدُهُ
إِلاَّ
خَسَارًا |
21. |
Sonunda Nûh: " Ya Rab diye
yakındı. Bunlar bana karşı geldiler, mal ve evlat
yüzünden hep başı derde girmiş ağalara uydular, |
وَمَكَرُوا
مَكْرًا
كُبَّارًا |
22. |
bu ağalar bana çok büyük
oyunlar ettiler, |
وَقَالُوا
لاَ
تَذَرُنَّ
آلِهَتَكُمْ
وَلاَ
تَذَرُنَّ
وَدًّا
وَلاَ
سُوَاعًا وَلاَ
يَغُوثَ
وَيَعُوقَ
وَنَسْرًا |
23. |
halka hitaben: " Sakın ola
tanrılarınızı bırakmayın, sakın ola Ved'i,
Süvâ'yı, Yagûs'u, Yaûk'u ve Nesr'i terk etmeyin " dediler, |
وَقَدْ
أَضَلُّوا
كَثِيرًا
وَلاَ
تَزِدِ
الظَّالِمِينَ
إِلاَّ
ضَلاَلاً |
24. |
çoklarını yoldan
çıkardılar. Tanrım! N'olur sen de bu saygısızlara
hadlerini bildir artık! " |
مِمَّا
خَطِيئَاتِهِمْ
أُغْرِقُوا
فَأُدْخِلُوا
نَارًا
فَلَمْ
يَجِدُوا
لَهُمْ مِنْ
دُونِ اللهِ
أَنْصَارًا |
25. |
Sırf kendi hataları yüzünden
boğuldular, cehennemi boyladılar, kendilerine Allah'tan başka
bir yâr bulamadılar. |
وَقَالَ
نُوحٌ رَبِّ
لاَ تَذَرْ
عَلَى اْلأَرْضِ
مِنَ
الْكَافِرِينَ
دَيَّارًا |
26. |
Sonunda Nûh: " Ya Rab!
N'olur yeryüzünde hiçbir inkarcıya tutunma imkanı verme "
diye yalvardı ve ekledi: |
إِنَّكَ
إِنْ
تَذَرْهُمْ
يُضِلُّوا
عِبَادَكَ
وَلاَ
يَلِدُوا
إِلاَّ
فَاجِرًا
كَفَّارًا |
27. |
Eğer onları kendi haline
bırakırsan, senin kullarını baştan çıkarıp
yine pis inkarcılar doğururlar. |
رَبِّ
اغْفِرْ لِي
وَلِوَالِدَيَّ
وَلِمَنْ
دَخَلَ بَيْتِي
مُؤْمِنًا
وَلِلْمُؤْمِنِينَ
وَالْمُؤْمِنَاتِ
|
28. |
Ya Rab! n'olur beni, anamı
babamı, evime mümin gireni, hasılı bay-bayan tüm müminleri
bağışla. |
وَلاَ
تَزِدِ
الظَّالِمِينَ
إِلاَّ
تَبَارًا |
|
saygısızlık
edenlere de hadlerini bildir artık !! " |
سورة
الجن:ّ مكية
28
آية |
29.c. |
Cin: 72 / 1 - 13. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم |
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
قُلْ |
1. |
Anlat resulüm: |
أُوحِيَ
إِلَيَّ
أَنَّهُ
اسْتَمَعَ
نَفَرٌ مِنَ
الْجِنِّ |
|
Resul: " Allah tarafından bana
bildirildiğine göre, birkaç cin neferi beni dinlemişler ve " |
فَقَالُوا
إِنَّا
سَمِعْنَا
قُرْآنًا
عَجَبًا |
|
kendi cin halkına varıp
şöyle demişler:
" Yahu biz, öyle harika bir Kuran dinledik ki |
يَهْدِي
إِلَى
الرُّشْدِ
فَآمَنَّا
بِهِ |
2. |
aklımızı
başımıza getirdi, bu yüzden de ona hemen inandık, |
وَلَنْ
نُشْرِكَ
بِرَبِّنَا
أَحَدًا |
|
artık bundan böyle
Tanrı'ya aracı koymak yok. |
وَأَنَّهُ
تَعَالَى
جَدُّ
رَبِّنَا
مَا اتَّخَذَ
صَاحِبَةً
وَلاَ
وَلَدًا |
3. |
Duyduğumuza göre bizim yüce
Tanrı'mız, hiçbir zaman, eş ve çocuk sahibi olmamış, |
وَأَنَّهُ
كَانَ
يَقُولُ
سَفِيهُنَا
عَلَى اللهِ
شَطَطًا |
4. |
Meğer bizim sefil İblis,
Allah hakkında bize hep yalan yanlış şeyler
söylemiş, |
وَأَنَّا
ظَنَنَّا
أَنْ لَنْ
تَقُولَ اْلإِْنسُ
وَالْجِنُّ
عَلَى اللهِ
كَذِبًا |
5. |
hattâ iblisin yanlış
bilgilendirmesi yüzünden biz, 'ins ve cin, Allah'a yalan söyleyemez'
diye biliyormuşuz. |
وَأَنَّهُ
كَانَ
رِجَالٌ
مِنَ اْلإِْنسِ
يَعُوذُونَ
بِرِجَالٍ
مِنَ
الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ
رَهَقًا |
6. |
Dinlediğimize göre, insan
türünden birkaç adam, cinlere sığınmışlar cinler de
kendilerini bir şey sanıp şımarmışlar. |
وَأَنَّهُمْ
ظَنُّوا
كَمَا ظَنَنْتُمْ
أَنْ لَنْ
يَبْعَثَ
اللهُ
أَحَدًا |
7. |
Hattâ bu
sığınmacılar, tıpkı siz cinler gibi, 'Allah
kimseyi tekrar diriltmez' sanıyormuş
|
وَأَنَّا
لَمَسْنَا
السَّمَاءَ
فَوَجَدْنَاهَا
مُلِئَتْ
حَرَسًا
شَدِيدًا وَشُهُبًا |
8. |
Duyduğumuza göre, biz cinler, vaktiyle
fezayı kolaçan ederken, oraları güçlü bekçiler ve parlak gök
taşlarıyla dopdolu görmüşüz, |
وَأَنَّا
كُنَّا
نَقْعُدُ
مِنْهَا
مَقَاعِدَ
لِلسَّمْعِ |
9. |
hattâ, vaktiyle biz, fezanın
bazı noktalarında oturup dinleme görevi bile
yapmışız. |
فَمَنْ
يَسْتَمِعِ
اْلآنَ
يَجِدْ لَهُ
شِهَابًا
رَصَدًا |
|
-halbuki şimdi birimiz,
fezayı dinleyecek olsa, hemen karşısında
ışınlı bir bekçi buluyor-
|
وَأَنَّا
لاَ نَدْرِي
أَشَرٌّ
أُرِيدَ بِمَنْ
فِي اْلأَرْضِ
أَمْ
أَرَادَ
بِهِمْ
رَبُّهُمْ
رَشَدًا |
10. |
Ancak, Allah bizi bu görevden
alırken dünya halkına kötülük mü etti, yoksa onları daha ileri
bir aşamaya mı geçirdi bize bilgi verilmemiş
|
وَأَنَّا
مِنَّا
الصَّالِحُونَ
وَمِنَّا دُونَ
ذَلِكَ كُنَّا
طَرَائِقَ
قِدَدًا |
11. |
Duyduğumuza göre biz cinler arasında
iyiler de varmış kötüler de, boy boy farklı imişiz. |
وَأَنَّا
ظَنَنَّا
أَنْ لَنْ
نُعجِزَ
اللهَ فِي اْلأَرْضِ
وَلَنْ
نُعْجِزَهُ
هَرَبًا |
12. |
Artık yeryüzünde nereye
kaçarsak kaçalım, Allah'ın takibinden
kurtulmayacağımızı anlamış bulunuyoruz. |
وَأَنَّا
لَمَّا
سَمِعْنَا
الْهُدَى
آمَنَّا
بِهِ |
13. |
Bu yüzden biz, daha duyar duymaz
Kurana inandık. |
فَمَنْ
يُؤْمِنْ
بِرَبِّهِ
فَلاَ
يَخَافُ بَخْسًا
وَلاَ
رَهَقًا |
|
Artık biz, Allah'a yürekten
inanan bir kimsenin zerrece haksızlığa
uğramayacağını biliyoruz. |
سورة
الجنّ:
مكية 28
آية |
29.c. |
Cin: 72 / 14 - 28. Ayetler |
وَأَنَّا
مِنَّا
الْمُسْلِمُونَ
وَمِنَّا
الْقَاسِطُونَ
|
14. |
Anladığımız
kadarıyla cinler içinde Hakka teslim olanlar da varmış, asîler
de. |
فَمَنْ
أَسْلَمَ
فَأُولاَئِكَ
تَحَرَّوْا
رَشَدًا |
|
Hakk'a gönül verenler,
doğruyu yakalamış, |
وَأَمَّا
الْقَاسِطُونَ
فَكَانُوا
لِجَهَنَّمَ
حَطَبًا |
15. |
asîler de, cehenneme odun
olmuş
" |
وَأَنْ
|
16. |
Allah diyor ki: |
لَوِ
اسْتَقَامُوا
عَلَى
الطَّرِيقَةِ
َلأَسْقَيْنَاهُمْ
مَاءً
غَدَقًا |
|
Eğer hep dosdoğru gitselerdi,
biz insanlara bol bol sular verir, |
لِنَفْتِنَهُمْ
فِيهِ |
17. |
bu bol su ile kendilerini denerdik. |
وَمَنْ
يُعْرِضْ
عَنْ ذِكْرِ
رَبِّهِ
يَسْلُكْهُ
عَذَابًا
صَعَدًا |
|
Ama Allah, adını
ağzına almak istemeyenleri, giderek şiddetlenen acılara
boğacaktır
|
وَأَنَّ
الْمَسَاجِدَ
ِللهِ فَلاَ
تَدْعُوا
مَعَ اللهِ
أَحَدًا |
18. |
Camiler Allah'ın evidir. Orada dua ederken
sakın ola, devreye başka birini sokmayın. |
وَأَنَّهُ
لَمَّا
قَامَ
عَبْدُ
اللهِ يَدْعُوهُ
كَادُوا
يَكُونُونَ
عَلَيْهِ
لِبَدًا |
19. |
Eğer bir tanrı kulu, Allah'a
doğrudan el açıp yalvarırsa, bütün melekler, onun
etrafında etten duvar oluştururlar. |
قُلْ
إِنَّمَا
أَدْعُو
رَبِّي
وَلاَ أُشْرِكُ
بِهِ
أَحَدًا |
20. |
Resulüm de ki: " Ben dahi Allah'a
dua ederken, hiç kimseyi araya sokmam, |
قُلْ
إِنِّي لاَ
أَمْلِكُ
لَكُمْ
ضَرًّا وَلاَ
رَشَدًا |
21. |
Meselâ ben, lehte ve aleyhte sizin için
Allah'a torpil yapma yetkisine sahip değilim, |
قُلْ
إِنِّي لَنْ
يُجِيرَنِي
مِنَ اللهِ
أَحَدٌ
وَلَنْ
أَجِدَ مِنْ
دُونِهِ
مُلْتَحَدًا |
22. |
Aksi halde hiçbir kimse beni,
Allah'ın elinden alamaz. Zaten, kendime onun olmadığı bir
yer de bulamam |
إِلاَّ
بَلاَغًا
مِنَ اللهِ
وَرِسَالاَتِهِ
وَمَنْ
يَعْصِ
اللهَ
وَرَسُولَهُ
فَإِنَّ
لَهُ نَارَ
جَهَنَّمَ
خَالِدِينَ
فِيهَا
أَبَدًا |
23. |
Benim işim, Allah'ın
emrini duyurmaktır. Çünkü Allah'a ve resulüne karşı gelenler,
sonsuza kadar yanmaya mahkumdur
" |
حَتَّى
إِذَا
رَأَوْا مَا
يُوعَدُونَ |
24. |
Sonunda inkarcılar, sözü edilen tehlikeyi
sezdiler. |
فَسَيَعْلَمُونَ
مَنْ
أَضْعَفُ
نَاصِرًا وَأَقَلُّ
عَدَدًا |
|
Artık kimin desteği daha
zayıf, kimin sayısı daha azmış yakında / BEDİRde anlayacaklar. |
قُلْ
إِنْ
أَدْرِي
أَقَرِيبٌ
مَا
تُوعَدُونَ
أَمْ
يَجْعَلُ
لَهُ رَبِّي
أَمَدًا |
25. |
De ki: " size sözü edilen bu
tehlike, yakın mı, yoksa Rabb'im onun süresini biraz daha
uzatır mı bilemem, |
عَالِمُ
الْغَيْبِ
فَلاَ
يُظْهِرُ
عَلَى غَيْبِهِ
أَحَدًا |
26. |
çünkü gaybı bilen
Tanrım, onun esrarını kimselere açmaz. |
إِلاَّ
مَنِ
ارْتَضَى
مِنْ
رَسُولٍ
فَإِنَّهُ
يَسْلُكُ
مِنْ بَيْنِ
يَدَيْهِ
وَمِنْ
خَلْفِهِ رَصَدًا |
27. |
Bu sırrı açsa açsa, hem
önden hem arkadan sürekli gözetim altında tuttuğu sevgili
elçilerine açabilir, |
لِيَعْلَمَ
أَنْ قَدْ
أَبْلَغُوا
رِسَالاَتِ
رَبِّهِمْ |
28. |
bunu da, Rab'lerinin
buyruklarını cesurca tebliğ etmelerini sağlamak için
yapar, |
وَأَحَاطَ
بِمَا لَدَيْهِمْ
وَأَحْصَى
كُلَّ
شَيْءٍ
عَدَدًا |
|
çünkü, elçilerin durumunu
yakından bilen Allah, her şeyi inceden inceye hesap
etmiştir." |
سورة
المزّمِّل: مكية 20 آية |
29.c. |
Müzzemmil: 73 / 1 - 19. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
يَاأَيُّهَا
الْمُزَّمِّلُ |
1. |
Ey içine kapanan! |
قُمِ
اللَّيْلَ
إِلاَّ
قَلِيلاً |
2. |
Geceleri biraz kalk: |
نِصْفَهُ
أَوِ
انْقُصْ
مِنْهُ
قَلِيلاً |
3. |
Tam gece yarısı, biraz er |
أَوْ
زِدْ
عَلَيْهِ
وَرَتِّلِ
الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً |
4. |
biraz geç. Kuranı, içine sindire
sindire oku. |
إِنَّا
سَنُلْقِي
عَلَيْكَ
قَوْلاً
ثَقِيلاً |
5. |
Çünkü sana, ağır bir sorumluluk
vereceğiz. |
إِنَّ
نَاشِئَةَ
اللَّيْلِ
هِيَ
أَشَدُّ وَطْئًا
وَأَقْوَمُ
قِيلاً |
6. |
Çünkü gece işi daha dingin, daha
etkin olur. |
إِنَّ
لَكَ فِي
النَّهَارِ
سَبْحًا طَوِيلاً |
7. |
Çünkü gündüzleri senin çok yoğun
işin oluyor. |
وَاذْكُرِ
اسْمَ
رَبِّكَ
وَتَبَتَّلْ
إِلَيْهِ
تَبْتِيلاً |
8. |
Allah adı hep ağzında
olsun, kendini ona ver. |
رَبُّ
الْمَشْرِقِ
وَالْمَغْرِبِ
لاَ إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ
فَاتَّخِذْهُ
وَكِيلاً
|
9. |
Doğunun ve batının sahibi
olan Allah'tan başka tanrı yoktur. Onu kendine yâr eyle. |
وَاصْبِرْ
عَلَى مَا
يَقُولُونَ
وَاهْجُرْهُمْ
هَجْرًا
جَمِيلاً |
10. |
Söylenenlere aldırma. Onlara
hoşça veda et. |
وَذَرْنِي
وَالْمُكَذِّبِينَ
أُولِي النَّعْمَةِ
وَمَهِّلْهُمْ
قَلِيلاً |
11. |
Varlıklı inkarcıları
bana bırak, biraz da sabır. |
إِنَّ
لَدَيْنَا
أَنكَالاً
وَجَحِيمًا
|
12. |
Çünkü tutup cezalandırma işi
bizim elimizde. |
وَطَعَامًا
ذَا غُصَّةٍ
وَعَذَابًا
أَلِيمًا |
13. |
boğaza duran lokmalar,
kıvrandıran acılar da bizde. |
يَوْمَ
تَرْجُفُ اْلأَرْضُ
وَالْجِبَالُ
|
14. |
O gün yeryüzü ve dağlar tir tir
titreyecek, |
وَكَانَتِ
الْجِبَالُ
كَثِيبًا
مَهِيلاً |
|
dağlar ığıl
ığıl akıp, tümsekler oluşturacak. |
إِنَّا
أَرْسَلْنَا
إِلَيْكُمْ
رَسُولاً شَاهِدًا
عَلَيْكُمْ |
15. |
Biz, size karşı
tanıklık edecek elçi gönderdik.. |
كَمَا
أَرْسَلْنَا
إِلَى
فِرْعَوْنَ
رَسُولاً |
|
Firavuna da aynı şekilde elçi
göndermiştik. |
فَعَصَى
فِرْعَوْنُ
الرَّسُولَ |
16. |
Firavun elçiye karşı geldi, |
فَأَخَذْنَاهُ
أَخْذًا
وَبِيلاً |
|
biz de ona sert vurduk. |
فَكَيْفَ
تَتَّقُونَ
إِنْ
كَفَرْتُمْ
يَوْمًا
يَجْعَلُ
الْوِلْدَانَ
شِيبًا |
17. |
İnkar ederseniz, çocukların
saçını ağartacak bir güne karşı kendinizi nasıl
koruyacaksınız. |
اَلسَّمَاءُ
مُنْفَطِرٌ
بِهِ كَانَ
وَعْدُهُ
مَفْعُولاً |
18. |
O gün gökyüzü yarıldı mı,
artık Allah'ın sözü yerine geldi demektir. |
إِنَّ
هَذِهِ
تَذْكِرَةٌ
فَمَنْ
شَاءَ اتَّخَذَ
إِلَى
رَبِّهِ
سَبِيلاً |
19. |
Bu sadece bir hatırlatmadır.
Artık isteyen Tanrı'nın yolunu tutar. |
سورة
المزّمِّل: مكية 20 آية |
29.c. |
Müzzemmil: 73 / 20 - 20. Ayetler |
إِنَّ
رَبَّكَ
يَعْلَمُ أَنَّكَ
تَقُومُ
أَدْنَى
مِنْ
ثُلُثَيِ
اللَّيْلِ
وَنِصْفَهُ
وَثُلُثَهُ
وَطَائِفَةٌ
مِنَ
الَّذِينَ
مَعَكَ |
20. |
Senin ve bazı
arkadaşlarının gecenin üçte ikisine doğru bazen gece
yarısında, bazen üçte birinde kalktığınızı
Rabb'in biliyordu. |
وَاللهُ
يُقَدِّرُ اللَّيْلَ
وَالنَّهَارَ
عَلِمَ أَنْ
لَنْ تُحْصُوهُ
|
|
Gece - gündüz ayarlamasını yapan
Allah, sizin bunu yapamayacağınızı biliyordu. |
فَتَابَ
عَلَيْكُمْ |
|
Bunun için tövbenizi kabul edip sizi
rahatlattı. |
فَاقْرَءُوا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنَ
الْقُرْآنِ |
|
Bundan böyle geceleri biraz Kuran okuyun. |
عَلِمَ
أَنْ
سَيَكُونُ
مِنْكُمْ
مَرْضَى |
|
Allah, sizin hasta olabileceğinizi de
biliyordu. |
وَآخَرُونَ
يَضْرِبُونَ
فِي اْلأَرْضِ
يَبْتَغُونَ
مِنْ فَضْلِ
اللهِ |
|
Allah'ın rızkından nasip
uğruna tabana kuvvet koşuşturmalarınızı da
biliyordu. |
وَآخَرُونَ
يُقَاتِلُونَ
فِي سَبِيلِ
اللهِ |
|
Allah uğruna mücadele edenleri de
biliyordu. |
فَاقْرَءُوا
مَا
تَيَسَّرَ
مِنْهُ
وَأَقِيمُوا
الصَّلاَةَ
وَآتُوا
الزَّكَاةَ |
|
Bundan böyle Kurandan
kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın, zekatı
verin. |
وَأَقْرِضُوا
اللهَ
قَرْضًا
حَسَنًا |
|
Allah için harcanmak üzere
yatırım yapın. |
وَمَا
تُقَدِّمُوا
ِلأنْفُسِكُمْ
مِنْ خَيْرٍ |
|
Bugün kendiniz için
yaptığınız her iyiliği, |
تَجِدُوهُ
عِنْدَ
اللهِ هُوَ
خَيْرًا
وَأَعْظَمَ
أَجْرًا |
|
yarın Allah katında aynen, fakat
değeri artmış olarak bulacaksınız. |
وَاسْتَغْفِرُوا
اللهَ إِنَّ
اللهَ غَفُورٌ
رَحِيمٌ |
|
Allah'tan özür dileyin. Çünkü Allah, engin
hoşgörülü bir sevgi selidir. |
سورة
المدّثِّر: مكية 56 آية |
|
|
Müddessir: 74 / 1 - 17. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
يَاأَيُّهَا
الْمُدَّثِّرُ//قُمْ
فَأَنْذِرْ//وَرَبَّكَ
فَكَبِّرْ |
1-3. |
Ey kendisini gizleyen! // ortaya çık
ve anlat // Rabb'ini yücelt. |
وَثِيَابَكَ
فَطَهِّرْ//وَالرُّجْزَ
فَاهْجُرْ |
4-5. |
Giysilerini temizle! // pis şeylerden
uzak dur. |
وَلاَ
تَمْنُنْ
تَسْتَكْثِرُ//وَلِرَبِّكَ
فَاصْبِرْ |
6-7. |
İyiliklerini sayarak başa kakma.
// Allah için sabret. |
فَإِذَا
نُقِرَ فِي
النَّاقُورِ//فَذَلِكَ
يَوْمَئِذٍ
يَوْمٌ
عَسِيرٌ |
8-9. |
Boru çalınınca // çok zor bir
gün olacak. |
عَلَى
الْكَافِرِينَ
غَيْرُ
يَسِيرٍ |
10. |
O gün inkarcıların işi, hiç
de kolay değil. |
ذَرْنِي
وَمَنْ
خَلَقْتُ
وَحِيدًا |
11. |
Sen, tek başıma
yarattığımı bana bırak. |
وَجَعَلْتُ
لَهُ مَالاً
مَمْدُودًا //
وَبَنِينَ
شُهُودًا |
12-13. |
Çünkü ben, yaptıklarına
şahit olarak mal ve evlat verdiğimi, |
وَمَهَّدْتُ
لَهُ
تَمْهِيدًا//ثُمَّ
يَطْمَعُ
أَنْ
أَزِيدَ |
14-15. |
imkânlar verdiğimi, // yine de
kalkıp: daha diyeni, |
كَلاَّ
إِنَّهُ
كَانَ ِلآيَاتِنَا
عَنِيدًا//سَأُرْهِقُهُ
صَعُودًا |
16-7. |
sözlerime direteni, // yokuşa
süreceğim. |
سورة
المدّثِّر: مكية 56 آية |
29.c. |
Müddessir: 74 / 18 - 47. Ayetler |
إِنَّهُ
فَكَّرَ
وَقَدَّرَ//فَقُتِلَ
كَيْفَ
قَدَّرَ |
18-9. |
Düşündü taşındı, //
haince hesaplar yaptı, |
ثُمَّ
قُتِلَ
كَيْفَ
قَدَّرَ//ثُمَّ
نَظَرَ |
20-1. |
tekrar tekrar alıp verdi // bir güzel
süzdü, |
ثُمَّ
عَبَسَ
وَبَسَرَ//ثُمَّ
أَدْبَرَ
وَاسْتَكْبَرَ |
22-3. |
surat etti, kaş çattı, // sonra
döndü kabardı: |
فَقَالَ
إِنْ هَذَا
إِلاَّ
سِحْرٌ
يُؤْثَرُ//إِنْ
هَذَا
إِلاَّ
قَوْلُ
الْبَشَرِ |
24-5. |
" bu bildik bir oyun // üstelik
beşer sözü " dedi. |
سَأُصْلِيهِ
سَقَرَ//وَمَا
أَدْرَاكَ
مَا سَقَرُ//لاَ
تُبْقِي
وَلاَ
تَذَرُ |
26-28. |
Ben onu sakara yatıracağım.
// Sakar nedir biliyor musun? // Sakar, her şeyi silip süpüren |
لَوَّاحَةٌ
لِلْبَشَرِ//عَلَيْهَا
تِسْعَةَ
عَشَرَ |
29-0. |
yakıp kavuran, // on dokuz
meleğin yönettiği bir ocaktır. |
وَمَا
جَعَلْنَا
أَصْحَابَ
النَّارِ
إِلاَّ
مَلاَئِكَةً
|
31. |
Zaten bizim ateşçilerimizin hepsi
melektir. |
وَمَا
جَعَلْنَا
عِدَّتَهُمْ
إِلاَّ فِتْنَةً
لِلَّذِينَ
كَفَرُوا |
|
Biz bu sayı ile
inkarcıların kafasını karıştırdık. |
لِيَسْتَيْقِنَ
الَّذِينَ
أُوتُوا
الْكِتَابَ
وَيَزْدَادَ
الَّذِينَ آمَنُوا
إِيمَانًا
وَلاَ
يَرْتَابَ
الَّذِينَ
أُوتُوا
الْكِتَابَ
وَالْمُؤْمِنُونَ |
|
Ehlikitap iyice anlasın, müminler
daha da yüreklensin, gerek ehlikitap gerek müminlerin içinde kuşku
kalmasın istedik. |
وَلِيَقُولَ
الَّذِينَ
فِي
قُلُوبِهِمْ
مَرَضٌ
وَالْكَافِرُونَ
مَاذَا
أَرَادَ
اللهُ
بِهَذَا
مَثَلاً |
|
En azından kötü niyetliler ve
inkarcıların: " Allah, bu sayı örneği ile ne
kastetti acaba ? " demelerini sağladık. |
كَذَلِكَ
يُضِلُّ
اللهُ مَنْ
يَشَاءُ
وَيَهْدِي
مَنْ يَشَاءُ |
|
Allah sapacağını
bildiği kimseleri sapıtır; yola geleceğini bildiği
kimseleri de yola getirir. |
وَمَا
يَعْلَمُ
جُنُودَ
رَبِّكَ
إِلاَّ هُوَ |
|
Rabb'inin asker sayısını
sadece kendisi bilir. |
وَمَا
هِيَ إِلاَّ
ذِكْرَى
لِلْبَشَرِ |
|
Ölüm ötesi hayat, insanın hep
aklını kurcalar. |
كَلاَّ
وَالْقَمَرِ/وَاللَّيْلِ
إِذْ أَدْبَرَ/وَالصُّبْحِ
إِذَا
أَسْفَرَ |
32-4 |
Yoo hayır! Ay aşkına, //
çekip giden karanlık aşkına // söküp gelen şafak
aşkına derim ki, |
إِنَّهَا
َلإِحْدَى
الْكُبَرِ//
نَذِيرًا
لِلْبَشَرِ |
35-36. |
Cehennem olayı, başa gelebilecek
en büyük felakettir, // insanlık için bir uyarıdır. |
لِمَنْ
شَاءَ
مِنْكُمْ
أَنْ
يَتَقَدَّمَ
أَوْ
يَتَأَخَّرَ |
37. |
Özellikle ileri gitmek ya da geri kalmak
isteyen milletler için. |
كُلُّ
نَفْسٍ
بِمَا
كَسَبَتْ
رَهِينَةٌ
//إِلاَّ أَصْحَابَ
الْيَمِينِ |
38-9. |
Herkes, yaptığının
rehinesidir. // Sağcılar ise, |
فِي
جَنَّاتٍ
يَتَسَاءَلُونَ
// عَنِ الْمُجْرِمِينَ |
40-1. |
bahçeler içerisinde, suçluları merak
ederler: |
مَا
سَلَكَكُمْ
فِي سَقَرَ |
42. |
" Sizin sakara girmenize sebep
olan nedir? " |
قَالُوا
لَمْ نَكُ
مِنَ
الْمُصَلِّينَ |
43. |
Cevap verirler: " hiç namaz niyaz
bilmedik, " |
وَلَمْ
نَكُ
نُطْعِمُ
الْمِسْكِينَ |
44. |
Hiç, aç-yoksul doyurmadık, |
وَكُنَّا
نَخُوضُ
مَعَ
الْخَائِضِينَ |
45. |
el âlemin sözüne uyup pisliğe
atladık, |
وَكُنَّا
نُكَذِّبُ
بِيَوْمِ
الدِّينِ//حَتَّى
أَتَانَا
الْيَقِينُ |
46-7. |
ahirete inanmadık, //
meğer doğru imiş. " |
سورة
المدّثِّر: مكية 56 آية |
29.c. |
Müddessir: 74 / 48 - 56. Ayetler |
فَمَا
تَنْفَعُهُمْ
شَفَاعَةُ
الشَّافِعِينَ |
48. |
Artık o gün şefaatçilerin
şefaati de sökmez. |
فَمَا
لَهُمْ عَنِ
التَّذْكِرَةِ
مُعْرِضِينَ |
49. |
İnsanoğlu, neden öğütten bu
kadar ürker ki! |
كَأَنَّهُمْ
حُمُرٌ
مُسْتَنْفِرَةٌ//فَرَّتْ
مِنْ
قَسْوَرَةٍ |
50-1. |
aslan görüp // ürken, güre eşekler
gibi. |
بَلْ
يُرِيدُ
كُلُّ
امْرِئٍ
مِنْهُمْ
أَنْ يُؤْتَى
صُحُفًا مُنَشَّرَةً |
52. |
Yoo aslında herkes kendisine,
kendisine göre yazılmış kitapçıklar verilsin istiyor |
كَلاَّ
بَلْ لاَ
يَخَافُونَ
اْلآخِرَةَ |
53. |
Hayır olamaz. Onlar ahiretten
korkmuyorlar. |
كَلاَّ
إِنَّهُ
تَذْكِرَةٌ//فَمَنْ
شَاءَ ذَكَرَهُ |
54-55. |
İyi de bu, sadece bir
hatırlatmadır. // isteyen dersini alır. |
وَمَا
يَذْكُرُونَ
إِلاَّ أَنْ
يَشَاءَ اللهُ
|
56. |
Ama dersi, sadece Allah'ın ders
almaya müsait kıldığı kimseler alır. |
هُوَ
أَهْلُ
التَّقْوَى
وَأَهْلُ
الْمَغْفِرَةِ |
|
Çünkü koruma ve af yetkisi onun elindedir.
|
سورة
القيامة: مكية 40 آية |
|
|
Kıyame: 75 / 1 - 19. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
لاَ
أُقْسِمُ
بِيَوْمِ
الْقِيَامَةِ//وَلاَ
أُقْسِمُ
بِالنَّفْسِ
اللَّوَّامَةِ
|
1-2. |
Kıyamet gününe! ve // ah çeken nefse! |
أَيَحْسَبُ
اْلإِنْسَانُ
أَلَّنْ
نَجْمَعَ
عِظَامَهُ |
3. |
Acaba insan, kemiklerini tekrar bir araya
getiremeyeceğimizi mi sanıyor? |
بَلَى
قَادِرِينَ
عَلَى أَنْ
نُسَوِّيَ
بَنَانَهُ |
4. |
Bırakın bir araya getirmeyi,
parmak uçlarını bile düzeceğiz. |
بَلْ
يُرِيدُ اْلإِنْسَانُ
لِيَفْجُرَ
أَمَامَهُ |
5. |
Ah şu insan! istikbalini karartma
pahasına da olsa hâlâ: |
يَسْأَلُ
أَيَّانَ
يَوْمُ
الْقِيَامَةِ |
6. |
" kıyamet günü de ne
zamanmış
" diye sorabiliyor. |
فَإِذَا
بَرِقَ
الْبَصَرُ//
وَخَسَفَ
الْقَمَرُ//وَجُمِعَ
الشَّمْسُ
وَالْقَمَرُ
// يَقُولُ اْلإِنْسَانُ
يَوْمَئِذٍ
أَيْنَ
الْمَفَرُّ |
7-10. |
Gözlerde şimşek
çaktığı, // Ay karardığı // ayla güneş
birleştiği zaman insan: " nereye kaçsak acaba "
diye soracak ama, |
كَلَّا
لاَ وَزَرَ |
11. |
boşuna. Çünkü hiçbir
çıkış yoktur. |
إِلَى
رَبِّكَ
يَوْمَئِذٍ
الْمُسْتَقَرُّ |
12. |
Çünkü o gün tüm yollar, Rabbine varacak. |
يُنَبَّأُ
اْلإِنسَانُ
يَوْمَئِذٍ
بِمَا
قَدَّمَ
وَأَخَّرَ |
13. |
O gün insana yaptıkları ve
yapamadıkları haber verilecek. |
بَلِ اْلإِنْسَانُ
عَلَى
نَفْسِهِ
بَصِيرَةٌ/وَلَوْ
أَلْقَى
مَعَاذِيرَهُ |
14-15. |
Mazeretler savursa da // insan, kendi
içini ayna gibi görecek
|
لاَ
تُحَرِّكْ
بِهِ
لِسَانَكَ
لِتَعْجَلَ بِهِ |
16. |
Resulüm! Acele ederek Cebrail'in ardından
dilini oynatıp durma. |
إِنَّ
عَلَيْنَا
جَمْعَهُ
وَقُرْآنَهُ |
17. |
Kuranı sana yükleyip okutmak bizim
işimiz. |
فَإِذَا
قَرَأْنَاهُ
فَاتَّبِعْ
قُرْآنَهُ //
ثُمَّ إِنَّ
عَلَيْنَا
بَيَانَهُ |
18-19. |
Biz onu okurken, sen sadece okunanı
dinle. // Gerekli açıklamaları biz, daha sonra yaparız. |
سورة
القيامة: مكية 40 آية |
29.c. |
Kıyame: 75 / 20 - 40. Ayetler |
كَلاَّ
بَلْ
تُحِبُّونَ
الْعَاجِلَةَ
// وَتَذَرُونَ
اْلآخِرَةَ
|
20-1. |
Yo siz, dünyayı sevip // ahreti
bırakıyorsunuz! |
وُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
نَاضِرَةٌ //
إِلَى رَبِّهَا
نَاظِرَةٌ |
22-3. |
O gün yüzler vardır aydın, //
Sahib'ini süzen. |
وَوُجُوهٌ
يَوْمَئِذٍ
بَاسِرَةٌ //
تَظُنُّ
أَنْ
يُفْعَلَ
بِهَا
فَاقِرَةٌ |
24-5. |
Yüzler vardır
sıkıntılı, // beli kırılacakmış gibi.
|
كَلاَّ
إِذَا
بَلَغَتِ
التَّرَاقِيَ
// وَقِيلَ
مَنْ . رَاقٍ |
26-7. |
Can boğaza gelince // çare yok mu
denince, |
وَظَنَّ
أَنَّهُ
الْفِرَاقُ //
وَالْتَفَّتِ
السَّاقُ
بِالسَّاقِ |
28-9. |
ayrılık telaşı
sarınca // el ayağa dolaşınca, |
إِلَى
رَبِّكَ
يَوْمَئِذٍ
الْمَسَاقُ |
30. |
artık o gün tüm yollar, gerçek
Sahibine çıkar.. |
فَلاَ
صَدَّقَ
وَلاَ
صَلَّى |
31. |
Onaylamadı, namaz niyaz bilmedi. |
وَلَكِنْ
كَذَّبَ
وَتَوَلَّى |
32. |
Ama inkar edip dönüverdi. |
ثُمَّ
ذَهَبَ
إِلَى
أَهْلِهِ
يَتَمَطَّى |
33. |
Sonra da kasıla gerine evine gitti. |
أَوْلَى
لَكَ
فَأَوْلَى //
ثُمَّ
أَوْلَى لَكَ
فَأَوْلَى |
34-5. |
Artık sonun geldi! // Tam sana göre
bir son
|
أَيَحْسَبُ
اْلإِنْسَانُ
أَنْ
يُتْرَكَ سُدًى |
36. |
İnsan, başıboş
bırakılacağını mı sanıyor? |
أَلَمْ
يَكُ
نُطْفَةً
مِنْ
مَنِيٍّ
يُمْنَى |
37. |
Bir damla atık sudan olmadı
mı? |
ثُمَّ
كَانَ
عَلَقَةً
فَخَلَقَ
فَسَوَّى |
38. |
Bir çiğnem et, derken yoğurup
biçimledi, |
فَجَعَلَ
مِنْهُ
الزَّوْجَيْنِ
الذَّكَرَ وَاْلأُنثَى |
39. |
sonra ondan tekrar erkek ve dişi
çiftleri. |
أَلَيْسَ
ذَلِكَ
بِقَادِرٍ
عَلَى أَنْ
يُحْيِيَ
الْمَوْتَى |
40. |
Bunları yapan Allah, ölüleri
diriltemez mi? |
سورة
الإنسان: مدنية 31
آية |
|
|
İnsan: 76 / 1 - 5. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
Bismillâhirrahmânirrahîm
|
هَلْ
أَتَى عَلَى اْلإِنْسَانِ
حِينٌ مِنَ
الدَّهْرِ
لَمْ يَكُنْ
شَيْئًا
مَذْكُورًا |
1. |
İnsan, insan olana kadar, üzerinden
insan demeye dilin varmadığı çok uzun bir zaman
geçmiştir. |
إِنَّا
خَلَقْنَا اْلإِنْسَانَ
مِنْ
نُطْفَةٍ
أَمْشَاجٍ
نَبْتَلِيهِ
|
2. |
Biz insanı, erkek dişi
karışımı bir damladan yarattık. Maksadımız
onu denemekti. |
فَجَعَلْنَاهُ
سَمِيعًا
بَصِيرًا |
|
Bu yüzden onu duyarlı ve
akıllı yarattık. |
إِنَّا
هَدَيْنَاهُ
السَّبِيلَ
إِمَّا شَاكِرًا
وَإِمَّا
كَفُورًا |
3. |
Ona doğruyu gösterdik. Artık
teşekkür eder veya etmez
|
إِنَّا
أَعْتَدْنَا
لِلْكَافِرِينَ
سَلاَسِلاَ
وَأَغْلاَلاً
وَسَعِيرًا
|
4. |
Nankörler, hazırladığımız
zincir ve tasmaya vurulup çılgın alevlere tutulurken, |
إِنَّ
اْلأَبْرَارَ
يَشْرَبُونَ
مِنْ كَأْسٍ
كَانَ مِزَاجُهَا
كَافُورًا |
5. |
iyiler, kâfûr karışımlı
billur kadehlerden içer. |
سورة
الإنسان: مدنية 31
آية |
29.c. |
İnsan: 76 / 6 - 25. Ayetler |
عَيْنًا
يَشْرَبُ
بِهَا
عِبَادُ
اللهِ يُفَجِّرُونَهَا
تَفْجِيرًا
|
6. |
seçkin kulların köpürte köpürte
doldurup içtiği kaynak sularından. |
يُوفُونَ
بِالنَّذْرِ
وَيَخَافُونَ
يَوْمًا
كَانَ
شَرُّهُ
مُسْتَطِيرًا |
7. |
Çünkü vaktiyle onlar, kötülüğün kol
gezdiği bir günden korkarak sözlerinde dururlardı. |
وَيُطْعِمُونَ
الطَّعَامَ
عَلَى
حُبِّهِ مِسْكِينًا
وَيَتِيمًا
وَأَسِيرًا |
8. |
Kendi ihtiyaçlarına rağmen,
yoksulu, yetimi ve esiri doyururlardı. |
إِنَّمَا
نُطْعِمُكُمْ
لِوَجْهِ
اللهِ |
9. |
" Biz sizi, Allah
rızası için doyuruyoruz, |
لاَ
نُرِيدُ
مِنْكُمْ
جَزَاءً
وَلاَ شُكُورًا |
|
sizden karşılık ve
teşekkür beklemiyoruz, |
إِنَّا
نَخَافُ
مِنْ
رَبِّنَا
يَوْمًا
عَبُوسًا
قَمْطَرِيرًا |
10. |
açıkçası biz,
Rabb'imizin o, karabasan sıkıntılı gününden korkuyoruz. " derlerdi. |
فَوَقَاهُمُ
اللهُ شَرَّ
ذَلِكَ
الْيَوْمِ
وَلَقَّاهُمْ
نَضْرَةً
وَسُرُورًا |
11. |
Şimdi de Allah, onları o günün
şerrinden koruyup yüzlerini güldürmüştür. |
وَجَزَاهُمْ
بِمَا
صَبَرُوا
جَنَّةً
وَحَرِيرًا |
12. |
Sabırlarına
karşılık onları cennet ve ipeklerle
ödüllendirmiştir. |
مُتَّكِئِينَ
فِيهَا
عَلَى اْلأَرَائِكِ
|
13. |
Divanlara yaslanaraktan, |
لاَ
يَرَوْنَ
فِيهَا
شَمْسًا
وَلاَ
زَمْهَرِيرًا |
|
güneş ve soğuk yüzü görmeden. |
وَدَانِيَةً
عَلَيْهِمْ
ظِلاَلُهَا
وَذُلِّلَتْ
قُطُوفُهَا
تَذْلِيلاً |
14. |
Sakinlerin başını eğip
geçtiği gölgeler, yerlere kadar sarkan meyveler, |
وَيُطَافُ
عَلَيْهِمْ
بِآنِيَةٍ
مِنْ فِضَّةٍ
وَأَكْوَابٍ
كَانَتْ
قَوَارِيرَا |
15. |
hizmetliler, ellerinde gümüş
tepsiler, içinde pırıl pırıl kadehler, çevrelerinde
durmadan dönerler. |
قَوَارِيرَ
مِنْ
فِضَّةٍ
قَدَّرُوهَا
تَقْدِيرًا |
16. |
zarif tasarımlı, güzelim
gümüş taslardan, |
وَيُسْقَوْنَ
فِيهَا
كَأْسًا
كَانَ مِزَاجُهَا
زَنْجَبِيلاً |
17. |
enfes karışımlı
kadehler yudumlanır, |
عَيْنًا
فِيهَا
تُسَمَّى
سَلْسَبِيلاً |
18. |
dolumu, Selsebîl adı verilen
çeşmeden. |
وَيَطُوفُ
عَلَيْهِمْ
وِلْدَانٌ
مُخَلَّدُونَ
إِذَا
رَأَيْتَهُمْ
حَسِبْتَهُمْ
لُؤْلُؤًا
مَنْثُورًا |
19. |
Hele hizmetlileri cennet sakinleri
arasında dolaşırken bir görsen, sanki yere
saçılmış inciler sanırsın. |
وَإِذَا
رَأَيْتَ
ثَمَّ
رَأَيْتَ
نَعِيمًا
وَمُلْكًا
كَبِيرًا |
20. |
Nereye bakarsan bak, bolluk ve mükemmel
bir düzenleme görürsün. |
عَالِيَهُمْ
ثِيَابُ
سُندُسٍ
خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ
وَحُلُّوا أَسَاوِرَ
مِنْ
فِضَّةٍ
وَسَقَاهُمْ
رَبُّهُمْ
شَرَابًا
طَهُورًا |
21. |
Her yerde, gümüş bilezikler
takmış, ipekli ve atlas giysiler içinde, Tanrı'nın
sunduğu tertemiz içecekleri yudumlayan sakinler... |
إِنَّ
هَذَا كَانَ
لَكُمْ
جَزَاءً
وَكَانَ سَعْيُكُمْ
مَشْكُورًا |
22. |
Artık, emeğinize teşekkür
bağlamında bunların hepsi sizindir. |
إِنَّا
نَحْنُ
نَزَّلْنَا
عَلَيْكَ
الْقُرْآنَ
تَنْزِيلاً |
23. |
Resulüm! sana Kuranı,
aralıklarla indiriyoruz. |
فَاصْبِرْ
لِحُكْمِ
رَبِّكَ |
24. |
Artık Rabb'inin bu kararına
saygılı ol. |
وَلاَ
تُطِعْ
مِنْهُمْ
آثِمًا أَوْ
كَفُورًا |
|
Sakın suçlu ve inkarcı kesime
boyun eyme! |
وَاذْكُرِ
اسْمَ
رَبِّكَ
بُكْرَةً
وَأَصِيلاً |
25. |
Sabah akşam Allah adı hep
dilinde olsun. |
سورة
الإنسان: مدنية 31
آية |
29.c. |
İnsan: 76 / 26 - 31. Ayetler |
وَمِنَ
اللَّيْلِ
فَاسْجُدْ
لَهُ
وَسَبِّحْهُ
لَيْلاً
طَوِيلاً
|
26. |
İlk akşam Allah için secdeye
var. Geceleri, onun erişilmezliğini düşün uzun uzun. |
إِنَّ
هَؤُلاَءِ
يُحِبُّونَ
الْعَاجِلَةَ
|
27. |
Aslında insanlar, dünyayı
seviyor, |
وَيَذَرُونَ
وَرَاءَهُمْ
يَوْمًا
ثَقِيلاً |
|
daha zorlu bir hayatı gözardı
ediyorlar. |
نَحْنُ
خَلَقْنَاهُمْ
وَشَدَدْنَا
أَسْرَهُمْ |
28. |
Onları yaratan biz, eklemlerini
bağlayan biz, |
وَإِذَا
شِئْنَا
بَدَّلْنَا
أَمْثَالَهُمْ
تَبْدِيلاً |
|
istersek benzerleriyle hepten
değiştirebiliriz. |
إِنَّ
هَذِهِ تَذْكِرَةٌ
فَمَنْ
شَاءَ
اتَّخَذَ
إِلَى رَبِّهِ
سَبِيلاً |
29. |
Bunlar küçük hatırlatmalardır.
Artık isteyen Tanrı'nın yolunu tutar. |
وَمَا
تَشَاءُونَ
إِلاَّ أَنْ
يَشَاءَ اللهُ
|
30. |
Sizin değil, sadece Allah'ın
dediği olur. |
إِنَّ
اللهَ كَانَ
عَلِيمًا
حَكِيمًا |
|
Çünkü Allah, her şeye bilgi ile
hakimdir. |
يُدْخِلُ
مَنْ
يَشَاءُ فِي
رَحْمَتِهِ |
31. |
Değer bulduğu kimseleri sevgi
halkasına alır. |
وَالظَّالِمِينَ
أَعَدَّ
لَهُمْ
عَذَابًا
أَلِيمًا |
|
Saygısızları ise
kıvrandıran cezalara çarptırır. |
سورة
المرسلات: مكية 50 آية |
|
|
Mürselât: 77 / 1 - 19. Ayetler |
بسم
الله الرحمن
الرحيم
|
0. |
|
وَالْمُرْسَلاَتِ
عُرْفًا //
فَالْعَاصِفَاتِ
عَصْفًا |
1-2. |
|
وَالنَّاشِرَاتِ
نَشْرًا //
فَالْفَارِقَاتِ
فَرْقًا |
3-4. |
Vızır vızır yayanlar!
// kılı kırk yaranlar! |
فَالْمُلْقِيَاتِ
ذِكْرًا //
عُذْرًا
أَوْ نُذْرًا |
5-6. |
|
إِنَّمَا
تُوعَدُونَ
لَوَاقِعٌ |
7. |
Size sözü edilen felaket mutlaka
gelecektir. |
فَإِذَا
النُّجُومُ
طُمِسَتْ //
وَإِذَا السَّمَاءُ
فُرِجَتْ |
8-9. |
Yıldızlar kararınca //
gökyüzü yarılınca, |
وَإِذَا
الْجِبَالُ
نُسِفَتْ //
وَإِذَا الرُّسُلُ
أُقِّتَتْ |
10-1. |
dağlar sökülünce // tanıklar
görününce, |
ِلأَيِّ
يَوْمٍ
أُجِّلَتْ |
12. |
sahi elçilerin
tanıklığı ne güne ertelenmişti? |
لِيَوْمِ
الْفَصْلِ //
وَمَا
أَدْرَاكَ
مَا يَوْمُ الْفَصْلِ |
13-4. |
Eleme gününe mi? // Peki, nedir eleme
günü? |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
15. |
İşte o gün, çekeceği var
inkarcıların: |
أَلَمْ
نُهْلِكِ اْلأَوَّلِينَ
// ثُمَّ
نُتْبِعُهُمُ
اْلآخِرِينَ |
16-7. |
yahu biz eskileri helâk etmedik mi ? //
Sonra onlara başkalarını ilave edeceğiz. |
كَذَلِكَ
نَفْعَلُ
بِالْمُجْرِمِينَ |
18. |
Biz suçlulara hep böyle yaparız. |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
19. |
İşte o gün, çekeceği var
inkarcıların! |
سورة
المرسلات: مكية 50
آية |
29.c. |
Mürselât: 77 / 20 - 50. Ayetler |
أَلَمْ
نَخْلُقْكُمْ
مِنْ مَاءٍ
مَهِينٍ |
20. |
Sizi değersiz bir sudan
yaratmadık mı ? |
فَجَعَلْنَاهُ
فِي قَرَارٍ
مَكِينٍ //
إِلَى قَدَرٍ
مَعْلُومٍ |
21-2. |
bir süre // güvenli bir yerde
tutmadık mı? |
فَقَدَرْنَا
فَنِعْمَ
الْقَادِرُونَ |
23. |
özene bezene şekil vermedik mi? |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
24. |
O gün çekeceği var
inkarcıların. |
أَلَمْ
نَجْعَلِ اْلأَرْضَ
كِفَاتًا // و
أحْيَاءً
وَأَمْوَاتًا |
25-26. |
Ölüsüyle dirisiyle // yeryüzünü bir
toplanga yapmadık mı? |
وَجَعَلْنَا
فِيهَا
رَوَاسِيَ
شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُمْ
مَاءً
فُرَاتًا |
27. |
Ara ara, sıra dağlar
yerleştirip, size tatlı sular sağlamadık mı? |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
28. |
O gün, çekeceği var
inkarcıların. |
اِنْطَلِقُوا
إِلَى مَا
كُنْتُمْ
بِهِ
تُكَذِّبُونَ |
29. |
Hadi vaktiyle
inanmadığınız şeyi görmeye! |
اِنْطَلِقُوا
إِلَى ظِلٍّ
ذِي ثَلاَثِ
شُعَبٍ |
30. |
Hadi üç bacalı duman altına!, |
لاَ
ظَلِيلٍ
وَلاَ
يُغْنِي
مِنَ
اللَّهَبِ
|
31. |
Hem gölgesiz, hem de alev korumasız. |
إِنَّهَا
تَرْمِي
بِشَرَرٍ
كَالْقَصْرِ
// كَأَنَّهُ
جِمَالَةٌ
صُفْرٌ |
32-3. |
Her biri, -bakır sarısı-
dev kıvılcımlar saçan
|
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
34. |
O gün, çekeceği var
inkarcıların. |
هَذَا
يَوْمُ لاَ
يَنْطِقُونَ |
35. |
O gün, kimsenin ağzını
bıçak açmaz. |
وَلاَ
يُؤْذَنُ
لَهُمْ
فَيَعْتَذِرُونَ |
36. |
özür dilemelerine bile müsaade edilmez. |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
37. |
O gün çekeceği var,
inkarcıların. |
هَذَا
يَوْمُ
الْفَصْلِ
جَمَعْنَاكُمْ
وَاْلأَوَّلِينَ |
38. |
Sizi eskilerle harman edip elediğimiz
günde, |
فَإِنْ
كَانَ لَكُمْ
كَيْدٌ
فَكِيدُونِ |
39. |
ne yaparsanız yapın elimden
kurtulamazsınız. |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
40. |
O gün çekeceği var
inkarcıların. |
إِنَّ
الْمُتَّقِينَ
فِي ظِلاَلٍ
وَعُيُونٍ //
وَفَوَاكِهَ
مِمَّا
يَشْتَهُونَ
// كُلُوا
وَاشْرَبُوا
هَنِيئًا
بِمَا كُنْتُمْ
تَعْمَلُونَ |
41. 42. 43. |
Sağlamcılar ise pınar
başlarında gölgelerde, // canlarının çektiği
meyvelerle. // Yaptığınıza karşılık,
buyurun afiyet olsun!! |
إِنَّا
كَذَلِكَ
نَجْزِي
الْمُحْسِنينَ |
44. |
Biz, iyilikseverleri bu şekilde
ödüllendireceğiz. |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
45. |
Ama o gün, çekeceği var
inkarcıların. |
كُلُوا
وَتَمَتَّعُوا
قَلِيلاً
إِنَّكُمْ
مُجْرِمُونَ |
46. |
Şimdilik yiyip içip keyfinize
bakın ama, suçlusunuz. |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
47. |
O gün, çekeceği var inkarcıların: |
وَإِذَا
قِيلَ لَهُمُ
ارْكَعُوا
لاَ
يَرْكَعُونَ |
48. |
Çünkü, vaktiyle kendilerine: "
Allah'a karşı saygılı olun " dendikçe hiç
oralı olmazlardı. |
وَيْلٌ
يَوْمَئِذٍ
لِلْمُكَذِّبِينَ |
49. |
O gün, çekeceği var
inkarcıların: |
فَبِأَيِّ
حَدِيثٍ
بَعْدَهُ
يُؤْمِنُونَ |
50. |
Artık Kurandan öte daha neye
inanacaklar ki! |