Otuz Yıldır Tek Bir Şarkı;
Türk pop tarihiyle yakın ilişkisi olmayanlara abartı gibi gelebilir: Bülent
Ortaçgil’in “Benimle Oynar mısın” albümü bu tarihin miladı olarak kabul
edilmeli. Çünkü, o çalışmadan önce de, önemli birçok 45’lik, hatta albüm
yayınlanmıştır. Ancak, bunlardan neredeyse hiçbirinde yakalanamayan bir
humor duygusu ve yoğun yabancılaşma ilk kez “Benimle Oynar mısın”
albümünde kavramsal bir yeniliğe dönüşür. Bu çalışmaya bir “konsept albüm”
demek zordur. Şarkıların hepsi bağımsız yazılmıştır. Ama, on dört şarkı
kurgulanıp bir sıralamaya dönüştüğünde, devamlı birbirlerini tamamlar.
Hayattan küçük kesitlerle bezelidir şiir/şarkılar. “Yalnızlık” imgesi şarkıların
tümünü kuşatır. Albümün kurgusu, 24 saat süren tek bir günün duygusal insan
manzaralarıyla doludur. Şarkılardaki tüm mesajlar saklıdır. Mesaj aslında
soru
sormayı, gerçek bir bireyin analitik zekasını duygularıyla çarpıştırmayı
imler.
Şarkılarda devamlı dolaylı bir toplumsal göndermeye rastlanır. Göndermeler,
kendi özel sözcükleri, imgelemi ve müzikalitesiyle biçimlenir. Kent yaşamında
küçük burjuva ve orta sınıfın günübirlik hayatındaki tozlanmış duyarlılıklar
ilk
kez tüm hakikiliğiyle şarkılarda gün ışığına çıkar. Bireyselliğin bile
o dönem ne
anlama geldiğini henüz keşfedememiş insanların sevgi bağlarındaki nedeni
niçini
anlaşılamayan gizli yanları bu şarkılarda hayat bulmaya başlar. Yabancılaşma
unsuruna hoş ve ironik bir göstermeci yan katar. Tüm dünyada protest kimliği
temsil eden bir pop tavrının TürkiyeÕdeki ilk nüveleri bu albümle birlikte
ortaya
çıkar.
O dönemin pop ortalamasına bakarsak, bu albüm fazlasıyla avant-garde bir
kimlik taşımakta. Bırakın çeyrek yüzyıl önceyi, bugün bile “Benimle oynar
mısın”, kentli küçük burjuva ve orta sınıf insanının duyarlılığına bire
bir karşılık
verebilmektedir. Belki bu yüzden, geçen yirmi altı yıla rağmen, albüm tüm
canlılığını korumakta; her kuşaktan müziksevere yanıt vermeye devam
etmektedir.
Ortaçgil, şarkılarını özenle yazıp sahnelendi! Bu oyunda ”küçük şeyler”
yine ön
plandaydı. Gerçeklik deyince, çoğu insan, devasa olguların yapay resmine
bakarak ahkam kesmeyi sever. “Küçük Şeyler” ısrarla arkalara atılır.
Toplumsallık adına, bireyin varolma çabası, yalnızlığı, ilişkisizliği fazla
sorgulanmaz. Bu boyutun, Türk pop müziğinde ilk kez Ortaçgil şarkılarında
bütünlüklü biçimde öne çıktığını söylemiştik. Yani bir oyunun sayısız sahneleri
“İkinci Perde”de kırgınlıklar ve melodik öğe bir arada var olmaya devam
eder.
Ozan-şarkıcı kimliğinden vazgeçmediği gibi, şarkı söyleme üslubunda da
geçen
uzun yıllara rağmen bir değişim görülmez. Edası, nüktesi, ironisi ve tabii
ki
kaosu yine albümdeki on şarkıyı kuşatır. Tek dikkat çeken yan, ilk albüme
oranla Akdeniz’e ait lirizmin belirmesidir. Bu, onun “kara” kent hayatından
duyarlılığından ilişkilerinden kopması anlamına hiç gelmez.
Oluşturduğu imge ve oyunun müzikal sahneleri çoğalmaktadır. “Küçük Şeyler”,
aslında bu albümdeki şarkılardan biri. Kendi problematiğinin hareket noktası
durumunda bu şarkı. İnsan ruhunun kısa zaman dilimleri içindeki farklı
mevsimlerini, paradokslarını böyle
bir incelikle yazan bir şarkıcı sayısının, bırakın Türkiye’yi, dünyada
bile az
olduğunu düşünüyorum. “Beni Kategorize Etme” adlı şarkı ise, müzikal tavrının
tam bir mizahi yansıması. Sahnelediği oyun, aslında albümün bütününde farklı
nüanslar, müzikal renkler ve ironilerle devam eder. “Beyazın Şarkısı” adlı
parçaysa Ortaçgil’in bu oynadığı oyun’un ne kadar çok farkında olduğunun
ipuçlarıyla dolu. Şarkı sözlerindeki göndermeler biraz dolayımlı da olsa,
yine
kentin küçük burjuva aydınlarına yönelik. Humor duygusu dorukta. Ama, biraz
da, her önemli sanatçıda olabileceği ölçüde bir megalomonik havayla
karşılaşılabiliyor. Bu albümde, devrede yine Onno Tunç var. Albümün müzikal
kişiliğinin pekişmesi yanında, tüm önemli teknik ve enstrümantal desteği
bu
çalışmada Tunç sağlıyor.
Onun oyununun son perdesine aslında hiç ulaşılamayacak. O, hayatı bir “oyun”
olarak algılayınca, perdelerin sayısına da, ölene kadar sınır koyamayacak.
“2.Perde”den bir yıl sonra, bu kez piyasaya “Oyuna Devam” adlı albümü çıkar.
Bununla birlikte, çoğu albümünde farklı ve gizil biçimde işlenen “aşk”
teması
bazı yeni şarkılarda belirginleşir. Daha çok “soyut” bir öğe olarak eski
şarkılarında gezinen bu tema, artık bir dirilik, canlılık yaşamaya başlamıştır.
Aşk
yine sorgulanır ama adı da konmaya başlar. Aşk duygusu somutlanırken, bu
albümde yer alan “Kızıma Mektup” adlı şarkı, soyut bir “sen”in, daha somut
bağlara dönüşmesinin işaretidir. Kızına, gelecek adına verdiği öğütler
aslında o
günün eşitsiz, rekabetçi dünyasına bir protesto niteliğindedir. Toplumsal
boyutun su yüzüne en çok çıktığı nadir bestelerden biridir bu. Şarkıcının
diyalektik tavrını gösteren ”Bu Su Hiç Durmaz”da edilişinin köklü eleştirisidir
bu.Artık, siyasal iktidarların oynadığı “oyunlara” kendi duyargalarından
çıkan
politik bir karşı duruşu netleştirir. OrtaçgilÕin bu albümü artık “bilgelik”
dönemidir. “Mavi Kuş”, “Eylül Akşamı”, ve “Aşk Var” adlı şarkılar sevginin,
yalnızlığın, yabancılığın bir kez daha, ama daha protest bir edayla gün
ışığına
çıkmasıdır. Albüme adını verdiği “Light” imgesi; açıklığı-şeffaflığı simgeleyen
yeni yapay politik ideolojiye bir karşı-mesajı imler. Baştan beri konuştuğu
ikinci
tekil şahıs olan “sen”, bazen sevdiği kadın, bazense tüm iktidar aygıtları
ve
kurumlardır. “Benimle Oynar mısın”daki çocuksu edadan, biraz daha olgun,
büyümüş bir çocuksuluğa rastlanır.
Oyununun bitmeyen perdeleri, bu perdelerdeki aşk ve hayat kokan kesitler,
politik ironi ve saf bireysellik onun bilgeliğinin kanıtlarıdır. Sen’e
söylediği
şarkılar da şair ve şarkıcı kimliğine ek olarak hayatın resmini de yapan
bir birey
olduğunun göndermeleriyle doludur. Gelmiş geçmiş en rafine duyguların
sonucudur albümdeki besteler. Aşk’ın hem düşleri, hem de günlük hayatının
parçası olduğu söylerken “Oyuna Devam/Ama Eski Havası Yok” dizeleriyle
artık özel bir değişimi yakaladığının haberini verir. Oyun devam etmektedir.
Ama, konuları, kahramanları gibi düş dünyasının da gitgide törpülendiğinin
farkındadır. Tüm “kara” edasına rağmen, her zaman olduğu gibi umudundan
da
vazgeçmez.
Ortaçgil’in son yeni stüdyo albümü “Light” olarak yerinde dururken; grubun
müziğine getirdiği yenilikleri, farklılıkları göstermek, eski önemli şarkılarını
tekrar gündeme getirmek için geçen yıl “Eski Defterler” adlı bir albüm
çıkarır.
Bu albüm, son yıllarda bir furya olan “best of” rüzgarına tam bir seçenektir.
Artık, eski şarkılarını deneyimli grubuyla yeniden söyler. Onun doğal,
incelikli
ve yeniliğe açık tavrının kanıtıdır “Eski Defterler”.
Ortaçgil yazdığı oyunlarda hep başrolü temsil eder. Günün müzikal modalarını
tamamen dışlar. Otuz yıldır tek bir şarkı söylemektedir aslında. O da,
tüm
varoluşuyla “birey” olan bir şarkıcı kimliğidir. Kendini hep müzik ortamlarının
uzağında tutar. Gerçek bir sanatçının çağdaş sorgulamalarıyla, sorularıyla,
sorumluluklarıyla doludur yazdıkları. Müziğindeki teknik incelikleri de
en az
dizeleri kadar önemlidir. Evet; ilişkilerle, toplumla alay eder. Ama kendisini
de
bu alay’ın dışında hiç düşünmez. Hatta çoğu kez kendi ikilemleriyle de
alay
eder. Bu bilge şarkıcının Türk pop tarihinde şimdiden özel ve ayrı bir
yeri
olduğu çoktan belgelenmiştir. Bizim yaptığımız, bu belgenin biraz ayrıntılı
tanıtımı, sunumu olmuştur yalnızca.